‘’Oyun da, skor da!‘’
Süper Ligin zirve mücadelesi yapan takımlarından, isimleri “iyi futbol” ile anılan ikisinin karşılaşması söz konusu olunca, beklenti yüksek oluyor ister istemez. Ancak dünkü gibi futbol kalitesinin arzulanan düzeye çıkmaması halinde bu durumu tolere eden faktörler devreye giriyor. Örneğin; kora kor mücadele ortaya konulması, bireysel yeteneklerin ön plana çıkarılması gibi...
Ankaraspor Trabzonspor karşılaşmasında tipik bir puan mücadelesinin gereği sahanın hemen her yerinde rakibe pres, iki takım için de 90 dakikalık sürenin vazgeçilmez taktiğiydi. Bu durum işte kora kor diye tanımladığımız mücadeleyi doğurdu. Araya sokulan bireysel yeteneklerin neredeyse sınırsız kullanılması faktörüyse, maçın seyir zevkini artırdı. Gökhan’ın akıl dolu plasesiyle gelen mükemmel gol ve skor rahatlığı sağlayan Umut’un aşırtma vuruşunu çok sık göremiyoruz sahalarımızda. Ramazan ve Mehmet Çakır’ın 30 metreden sert şutlarını ve maça konsantresi her pozisyonda tam olan Sylva’nın artistik kurtarışlarını da. Yattara’nın taşıdığı, Gökhan’ın vuruşunda direkten dönen topla birlikte tribünlerin havaya sıçramasının hazzını yaşamak gerek. Bir de Özer’i izlemek tabiî ki... Dün de müthiş işler yaptı, değerini katladı, tıpkı Colman gibi.
Sonuçta bu bir puan mücadelesi ve liderin puan kaybettiği gün galibiyet Trabzonspor için daha bir anlam taşıyordu kuşkusuz. Nitekim bordo mavililer, zaman zaman ezici üstünlük kurdukları maçta tartışmasız hak ettikleri 3 puanla zirveye yeniden ortak oldular. Yanı sıra bu galibiyetle şampiyonluk mücadelesi için çok büyük özgüven yakaladılar.
Uzatmalarla 25 dakika sahada kalan yeni transferi Alanzinho, şimdilik sadece kendine güveni konusunda bir fikir verdi. Top ayağına yakışıyor, ancak onu kullanmadaki abartılı şov merakı başına işler açabilir bizden uyarması.
Bu kez oyun da skor da, anlayana!
‘’Alanzinho üzerine‘’
Karadenizspor bu hafta 2. Lig Klasman Grubu’nda liderlik için Çankırı Belediyespor ile oynayacak. İki takımın önceki maçını izlerken, Çankırı formasını giyen Erhan Namlı bizi yıllar öncesine getirmişti. Bu futbolcuya Trabzonspor, Fatih Tekke artı 1 milyon dolar vermişti. Fatih döndü sonra, Trabzonspor’a 7.4 milyon Euro kazandırdı.
Gökdeniz’in, zamanın yönetimince Giresunspor’a verilmesine Özkan Sümer ve eski Asbaşkan Nevzat Şakar engel olmuştu. Trabzonspor’a getirisi: 8.7 milyon Euro
Fatih ile Gökdeniz’in serüvenleri 4 yıla dayanıyor. Aradaki süre uzun. Kısa sürelilere bakalım: Özer Hurmacı, Sebatspor’a getirildiğinde PAF Takımı için bile düşünülmemişti. Ankaraspor’da Samet Aybaba alıp direkt A Takıma koydu. Şimdi 5 milyon Euro verin bakalım alabiliyor musunuz? Süreç 2 sezon.
Göksu 2 ay önce bedavaydı değil mi? Şimdi isteyin bakalım! Ya 250 bin Euro maliyetli Brüls! İlhan Cavcav, 3 ayın ardından 1.5 milyon Euro vermedi mi?
Bunları, “Alanzinho’yu geçen sezon Ankaraspor 1 milyon 250 bin Euro’ya almadı” haberi için anlattık. Resmi doğrulama yok ama olabilir. Öyle olsa bile bir futbolcu değerini o sürede katlayamaz mı? Kaldı ki ardından 2 sezon Norveç’te “Yılın Futbolcusu” seçildiği, Wolsburg’un bu futbolcuya 3 milyon 600 bin Euro verdiği biliniyor.
Düne kadar “sol dış mutlaka alınmalı” görüşü herkeste hakimken bugün, futbolcunun bonservis fiyatı ve Ankaraspor teklifi gerekçe gösterilip, Türkiye’deki 3. lig ayarı bir ligden geldiği söylenerek bu transfer önemsizleştiriliyor. Garip değil mi?
Neyse biz Avrupa ve Dünya Futbolu’nu çok iyi takip eden, bilgisine güvendiğimiz bir dostumuzun Alanzinho için yazdıklarına bakalım:
“Alanzinho’da aranılan her şey var. Boy hariç tabiÓ ki! Müthiş bir tekniğe sahip, ayak bilekleri Yattara’dan farksız yumuşacık. Yattara’dan artısı fanteziye kaçmıyor ve ceza sahası etrafında en uygun adamı bularak onu gol pozisyonuna sokmaya çalışıyor. Topla beraber müthiş bir sürati var ve ancak faullerle durdurulabiliyor. Messi havası var kendisinde.”
Çıplak gözle izlemedik, dostumuzun yalancısıyız!
‘’Yazık oldu!‘’
İlk yarı tarafların bölüm bölüm birbirlerine üstünlük kurmalarıyla geçti. Ancak bu üstünlükler farklı gerçekleşti. Zira Trabzonspor, etkili olduğu anlarda çok ciddi pozisyonlar yakaladı. Umut-Gökhan ikilisi günlerinde olsa, Bordo-Mavililer’e ilk 10 dakikada skor rahatlığı sağlayabilecek düzeydeydi bunlar.
İkinci yarı Trabzonspor, Fenerbahçe’yi kendi yarı alanına hapsetti. 70. dakikaya kadar sürdü bu durum, direnemedi pek ev sahibi ekip, Volkan dışında. Konuk takımın rakibi yine belliydi: Golcülerinin beceriksizliği.
Çok kısa özeti bu olan zorluk derecesi yüksek böylesi karşılaşmalarda futbol kalitesinin düzeyi konusunda beklentiler genelde düşük olur. Oysa ki, dün akşam çok farklı gerçekleşti her şey. Trabzonspor, yüksek kamp ve antrenman performansını bu kez maça yansıttı ve ilk yarıda orta alandaki normalin üstünde top kaybına karşın zaman zaman modern futboldan örnekler sundu. Sylva’nın seyrek ama etkili rakip ataklarında kalesinde güven vermesi, savunmanın az hatayla oynaması, Selçuk, Hüseyin ve Colman’ın özellikle ikinci yarıda orta alanda hakimiyet kurmasının bunda rolü büyüktü. Yattara kopuk kopuk oynamasa, Gökhan bildik etkili vuruşlarından birini yapabilse, Umut, bazı maçlarda olduğu gibi bir kez olsun şaşırtabilse, şimdi, “Trabzonspor’a yazık oldu” cümlesini kurmak zorunda kalmayacaktık.
Son 20 dakikada takımlar, “bir kaza golü” riskini almamak adına kontrollü oynamaya başlayınca tempo doğal olarak düştü. Ancak uzatmalardaki Fenerbahçe baskısının, “Trabzonspor’a daha da çok yazık oldu” dedirtmesi işten bile değildi.
‘’Barış ve Göksu üzerine‘’
Artık onları tanımayan kalmadı. İkisi de Trabzonspor’un son dönemde Türk Futbolu’nun vitrinine sürdüğü yeni isimler. Kısa boylarına karşın büyük yetenekleriyle yarın, ülke gündemine damgalarını vurmaya aday Barış ve Göksu’dan söz ediyoruz.
Özkan Sümer, Barış A Takım’a alındığında, “henüz erken” yorumunu yapmış, haklılığı Barış’ın geldiği noktayı tam anlamıyla hazmedememesiyle maalesef kanıtlanmıştı. Ancak Barış’ı, “yıldız adayı” bir isim için uzun sayılacak süre kulübede bile yer alamamak cezası kendine getirmişti. Şimdi şu söylenebilir: Eğer Göksu da yarın benzer hataları yaparsa bedelini öder.
Oysa ki aslolan Barış’ları, Göksu’ları hata yapmaya iten nedenleri ortadan kaldırmaktır. Zira onlar birer idoldür. Kendilerini şu anda alt yapıda örnek alan yüzlerce aday var. İlköğretim okullarında alt yapı antrenörlerinin yaptıkları taramalarda minik öğrenciler, artık “Barış ve Göksu olacaklarını” söylüyorlar.
Trabzonspor Yönetimi’ne düşen, bu çocuklara bulundukları konumu hazmetmelerini sağlayacak psikolojik destek vermektir. Bu, bir iki günlük terapiyle sonuç alınabilecek iş olmadığından, kulüp bünyesinde uzman bulundurmak en sağlıklı yoldur. Zira o uzman, alt yapıdaki diğer Barış ve Göksu adayları için de gerekecektir.
Ersun Yanal’a düşen ise gelecekte “eserim” diye haklı olarak övüneceği bu gençlere sadece forma vermekle yetinmeyip, daha önceki hocalarıyla temas kurarak, hem teknik hem de ruh halleriyle ilgili artı ve eksilerini belirlemek, varsa sorun; çözebileceklerini kendisi, diğerlerini de yönetimden talep edeceği uzmanlarla gidermek olmaktır.
Bırakın yıldızı, adayları bile bulmak artık çok kolay değil. Küresel krizin kulüplere verdiği en önemli ekonomik ders, yıldız adaylarına sarılmak ve onların asıl “gelecek” olduğunu unutmamak olmalıdır.
‘’Buna hakkınız yok!‘’
Trabzonspor, lige verilen arada Fortis Türkiye Kupası dahil 4 maç oynadı. İkisi resmi bu karşılaşmalar da gösterdi ki; Bordo-Mavililer’de maç performansı inanılmaz düzeyde düşük ve bu haliyle çıkacağı Fenerbahçe maçında sevenlerine çok büyük bir hayal kırıklığı yaşatabilir.
Maç performansının düşüklüğünün, bir profesyonel kadro için, asla olmaması gereken motivasyon yetersizliğine bağlanması, başlı başına bir tehlikedir. Kaldı ki Trabzonspor’un, kupada Antalyaspor ile oynadığı üçüncü maçta matematiksel olarak şansı devam ediyordu ve bu kadro, 2 kez öne geçtiği o maçta galibiyeti koruyamayarak, iddiasını son maça taşıyamadı. Üstelik Antalyaspor, Gaziantepspor’u yenerek tur atladı. O maçı kazanmış olsa ve dün işi sıkı tutup farka gitse bu onur Trabzonspor’un olacaktı. Artı, kulübün elde edeceği hatırı sayılır gelirdi. Böyle bir sorumsuzluğa ve ciddiyetsizliğe ne futbolcuların, ne de onları motive edemeyen teknik kadronun hakkı yoktur. Geçtik kulübün kaçırdığı gelirden, dün tribünde bulunan 8-10 bin dolayında kişinin amacı futbol izlemekti. Bunun için para ödemişlerdi. Futbolculara düşen de, iddiaları var ya da yok, görevlerini en iyi şekilde yapmaktı.
Maça gelince; bir genç Göksu vardı kapasitesinin üzerinde mücadele eden. Bir asist yaptı, bir de mutlak gollük pozisyonu deneyimsizliği nedeniyle değerlendiremedi. Kendisinde ısrar edilirse, yeni yıldız adayı tahmini, kehaneti gerektirmez. Yattara, Umut, Cale, Selçuk, Tayfun ve diğerleri, yokları oynadılar. Hepsini geçtik, en büyük zorluğu, forma bekleyen Ceyhun, Giray ve Isaac’i anlamakta çektik. Böyle fırsatlar insanın eline her zaman geçmiyor. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi maçında oynayan futbolculara soralım ve yanıtı sadece kendilerine ama samimi vermelerini isteyelim: Bu halinizle hanginiz Fenerbahçe maçında kendinize forma giydirirsiniz?
‘’Futbol ve Bilim‘’
Antalya şu dönemde sadece futbol takımlarının kamp yaptığı mekan olmakla sınırlı bir il değil. Her bir otelde, aklınıza gelebilecek her konuda bir sempozyum, panel, seminer ya da yıl sonu değerlendirme toplantısına rastlayabilirsiniz. Bir spor gazetesinin ilgileneceği konu doğaldır ki; sportif organizasyonlardır. Bu nedenle tanık olduğumuz bir çok etkinliğe kısaca değinmek istiyoruz.
Futbol Federasyonu’nun, kulüp başkanları- teknik direktörler hakem üçgenindeki etkinlikleri medyada genişçe yer aldı. Hakem Seminerleri’nde ünlü eğitimcileri, Uluslararası Çalıştırıcı Gelişim Kongresinde Capello, Aragones ve Terim’i, Devrim Sağıroğlu’nun büyük bir çaba, özveri ve sabırla düzenlediği TSYD Semineri’nde, Futbol, Basketbol ve Olimpiyat konusunda yetkin çok sayıda spor adamını dinleme olanağı bulduk.
Medyanın ve ilginçtir, özellikle futbolla ilgili yönetici ve teknik adamların pek fazla ilgi göstermediği bir bilimsel kongre de izledik Antalya’da. 3. Ulusal Futbol ve Bilim Kongresi’nde bilim adamları, kendileri konuştular, kendileri dinlediler bir anlamda, çok garipsedik. Öyle ilginç konularda öyle sunumlar yaptılar ki, bunları ilgili kişiler çok büyük paralar harcayıp, yurt dışından öğrenme olanağı bulamazlar. Ersun Yanal’ın yardımcılarını bu toplantıya gönderdiğinin altını çizelim bu arada. Yanal’ın Antalya’daki maçlarda uyguladığı GPS ile futbol maçının analizi ilgi çekici bir konuydu. Maç analizleriyle ilgili teknik anlatımlar, her bir teknik adamın özellikle bilmesi gerektiği konuları içeriyordu.
Bir başka konu yönetimdi. Bilim adamları çok çarpıcı görüşlere yer verdi konuşmalarında. Doç. Dr. Hakan Kulaçoğlu’nun Trabzonspor özelinde bir sunumu, hayli ilgi çekti örneğin. Futbolda etkin kulüp yönetimi konusunda sunum yapan Settar Koçak, finali Henry Fayol’un şu sözleriyle yaptı: Yönetimde hiçbir şey mutlak değildir. Yönetim bir ölçü ve kıyas meselesidir. Benzer şartlarda bile olsa aynı ilke nadiren aynı şekilde uygulanır.
‘’Parasıyla değil mi?‘’
Eğer İbrahim Yazıcı’ya göre Yusuf bir “meta” ise... Eğer Beşiktaş, sportif değerleri geçtik, ticari ahlaka bile uymuyorsa... Parasıyla değil mi?
Parayı veren Yusuf’u çalar.
Sesini çıkarmadığına göre, “meta olmayı” sindiren Yusuf’a da, antrenman programını uyguladığı ve görüşmek için gittiği takımın kampından, Beşiktaş kampına “paketlenerek” götürülmek kalır.
Olayın özü budur ama konuyu taraflar açısından biraz daha irdeleyelim:
Trabzonspor, taraftarının büyük bölümünün istemediği bu oyuncuya talip olur. Bursaspor, “Sözleşmeli oyuncumuzun neden aklını çeliyorsunuz?” diyeceğine, “Şu kadar parayı verin alın” der. Trabzonspor’un yanıtı: “O kadar veremeyiz, bizim fiyatımız şu.” Bekleme süresi falan derken, Ertuğrul Sağlam Bursaspor’a teknik direktör olur ve Yusuf’u düşünmediğini açıklar. Bunun üzerine Bursaspor kendi önerdiği fiyatın neredeyse yarısını veren Trabzonspor’un teklifini kabul eder. Oyuncu Trabzonspor’un kampına katılır. Sonra da malum gece yarısı operasyonu gerçekleşir.
Trabzonspor’un, bu futbolcuyla ve Bursaspor’la anlaşmasını öğrenen kendi kamuoyunda karşı olanlar bile Yusuf’u sindirmeye başlar. Bu noktada kampından futbolcuyu geri göndermek durumunda kalınması bir zafiyettir.“Anlaştığımız fiyatın iki katını mı verseydik yani!” şeklindeki haklı mazerete kadar, Yazıcı’nın sözlü garantisine karşın işin sağlama alınması gerekirdi.
Şimdi görevleri gündemi değiştirmek! Bu ülkeyi yönetenler, “unuturlar, unuturlar” diyerek halka her şeyi dayatıyorlar. Gazze Saldırı’sından bir gün önce 165 milyon dolarlık silah anlaşması yaptıkları İsrail’in insanlık dışı katliamını bile 10. Dalga ile unutturdular. Kaldı ki Trabzonspor’un 11. Dalga’ya ihtiyacı yok. Herkesin ortak düşüncesi olan sol dış oyuncu beklentisini karşılasınlar yeter.
Bursaspor’uysa artık bu konuda fazla konuşmaya gerek yok. Eğer hala resmi sözleşme imzalamamışlarsa Beşiktaş’a da 3-5 kuruş fazlasına kazık atabilirler. Üzerinde tartışmaya bile değmez.
Beşiktaş’a gelince; sadece son bir haftada Fanatik Gazetesi’ne kurumu uğrattığı zararla iki defa “kapak” olan bir yönetimin sportif ve ticari etik kurallarına uymayan böyle bir girişimine söylenecek tek söz var:
“Gün gelir Yusuf da kapak olur.”
‘’Umutsuzluk üzerine‘’
Birkaç e-postadan: Yedeklerin yetersizliğini olası yorgunluğa ya da konsantrasyon eksikliğine bağlamış, kapasite sorununu düşünmek bile istemediğinizi söylemişsiniz. Peki, yılgınlık-umutsuzluk faktörünü neden dikkate almadınız? Peki, bunun üzerinde fikir jimnastiği yapalım.
Yılgınlık- umutsuzluk şu anlama geliyor burada: Yedekler, hazırlık maçlarında ağızlarıyla kuş tutsalar da onbire girme şansları olmadığına inanmışlar. Örneğin Onur; Sylva varken, Giray; Egemen ve Song dururken, Tayfun; Serkan’ın yerine, Ceyhun; Hüseyin’e rağmen, Isaac ve Ergin; Yattara-Umut-Gökhan olduğu sürece bu zinciri kıramayacaklarını düşünüyorlar. “Bu maçta iyi oynarsam, Fenerbahçe maçında ilk onbirde sahadayım” umudunu taşımıyorlar!
Bu futbolcuların düşüncelerini okumak gibi bir maharetimiz, onların da bu kanıdaysalar bunu açıklama lüksleri yok. Ancak şunu söyleyebiliriz: Ersun Yanal, kendi ifadesine göre, kontrolündeki rekor düzeyde transfer ve sunulan bunca olanakla, “Süper Lig Şampiyonluğu” gibi, çok az yerli teknik direktörün sahip olduğu unvana ulaşmak çabasında olan bir futbol adamı. Eğer buna katkı sağlayacak kişi ya da kişileri kullanmıyorsa hem kendi hem kurum kaybeder ki; çok tehlikeli! Bindiği dalı kesmeyecekse söz konusu faktörü, bir neden olarak göremeyiz.
Bu bilgiler ışığında soruyoruz: Onur, 3 golün ikisinde pozisyon hatası yapmasa, Giray, kilo olarak kendisinin 2 katı Djiehua’ya kısa mesafeli koşuda geçilmese... Artık deneyimli oyuncu kategorisinde sayılabilecek Tayfun, uzatmalarda üçüncü golü rakibe hazırlamak benzeri kritik hatalara imza atmasa, Isaac, gerçek performansına yaklaşabilse... Ergin yeteneğini hırsla birleştirebilse, şimdi onlar hakkında da tıpkı Ceyhun gibi konuşmaz mıydık? Zira Ceyhun artık ilk onbir için bize göre de hazır. e-posta sahipleri ve onlar gibi düşünenler merak etmesin, Ceyhun ve Yanal’ı izleyeceğiz.