Arama

Popüler aramalar

‘’Futbol yoğunlaşınca‘’

Gol olsaydı, üzerinde çok büyük tartışmalar olurdu, “Burası Türkiye sesi gür çıkan hak etmediği şeyleri alabiliyor, burada böyle” diye... Gerçi tümden yanlış da değildi hani. Nitekim, son bir haftada kopan fırtınalar nedeniyle orta alandaki basit faul düdükleri bile mercek altına alınan Fırat Aydınus’un penaltı kararı, beyaz noktayı gösterdiği andan itibaren ‘anlamlı’ bakışmalara bu yüzden neden oldu. Buna, “Trabzon bu penaltıyla ilgili de bağırsın bakalım!” diyenler de olacaktır. Karşı taraftan, “Trabzon’un buna ihtiyacı yok!” diye tepki verenler de.
Ama Yattara, çok kötü vuruşla olası atışmalara, baştan noktayı koydu: “Adalet yerini buldu...”
Ortam gergindi. Bursa’daki yan hakemin kalkmayan bayrağı Trabzonspor- Federasyon çatışmasına neden oldu, arada Fırat Aydınus ezildi. Herkes futbolu bıraktı, saha dışına yoğunlaştı. Haklı olan haklı kalamadı, Rıza Çalımbay bile, “Şöyle oynayacağız” falan demedi maçtan önce, “Bize bedel ödetilmez umarım” şeklindeki veciz sözüyle krizden nemalanmayı denedi.
Eskişehirspor’un kontra çıkışlı Anderson’la şık golü sonrasında da malum tepkilerini sürdürürken, penaltıyla ‘gazı alınan’ tribünlerin bu kez takıma desteğiyle Trabzonspor futbola daha çok yoğunlaştı ve maç keyif vermeye başladı. Eşitlik golü de gecikmedi doğal olarak. Öndeyken, maçın daha başında zamana oynayan Eskişehirspor da 1-1’den sonra kontrollü de olsa golü düşününce futbolun kalitesi ve heyecan arttı. 60’dan sonra Trabzonspor öyle bir baskı kurdu ki, direk-kaleci-savunma derken, bunun karşısında durmak zor olurdu. Eskişehirspor da duramadı ve Gökhan, beklenen patlamayı yaptı, fazlasını kaçırdı.
Aydınus’ta kasıt arayanlara: Tayfun’un iki sarısı da doğruydu...

21 Aralık 2008, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Göz kırpmalar, sarılmalar!‘’

Servet Çetin’in, Trabzonspor maçında eliyle topu filelere göndermesine “gol kararı” verip, itirazlara asıl mesleği gereği büyük cesaretle “orantısız” güç kullanan Bünyamin Gezer, Lincoln’ün kendi golü sonrası bayrak direğiyle şovunu uyarılara karşın sadece izlemekle yetinmişti. Arda’yla Servet Çetin’in o maçtaki “göz kırpma” diyalogunu, Gezer’in kariyeriyle dalga geçmek olarak değerlendirmiştik. Gezer 2 hafta sonra derbi maçla ödüllendirilince asıl dalga geçilenin Gezer değil, MHK ve dolayısıyla Oğuz Sarvan’ın kariyeri olduğunu anladık.
Bugüne kadar ilginçtir hiç bir hakem hatasına uğramadan (uğrasın beklentimiz yok, sakın yanlış anlaşılmasın) liderlik koltuğuna çıkan Sivasspor Kaptanı Mehmet Yıldız’ın, genelde “vücut dili temas” yoluyla haksız kazanım sağlamaya yönelik hakemlerle saha içinde sarmaş dolaş itiraz muhabbetlerinin cezasız kalmalarına anlam verememiştik. Ama o hakemlerin maç üstüne maç almalarıyla, o diyalogların üzülerek; MHK’ye dolayısıyla Sarvan’a yönelik, “yanaktan makas alma” , “naber koçum!” anlamı içerdiğini düşünmeye başladık.
Fenerbahçe Başkanı arasa, “Bravo” diye değerlendirilecek aramayı Ankaragücü Başkanı yaptığı için, üstelik kendisi bildirdiği halde “aforoz” edildikten sonra Kayseri-Trabzon maçıyla ödüllendirilen Halis Özkahya, bu maçta (hadi Umut’un tartışılan gol kararında yardımcısına uydu diyelim), Cale- Cangele mücadelesine verdiği penaltı kararıyla kargaları bile güldürmüştü. 2 hafta sonra Gençlerbirliği-Galatasaray maçıyla “taçlandırıldı.” Aynı hareketi yapan garibim Burhan’a sarı gösterip, Baros’a el sallayarak “taçlandırılmanın” gereğini yaptı. Malum; “Büyükleri koruma kanunu.” Sonra 4 kez hak edip bir kez sarı kart gören Baros televizyonlara yansıyan, Galatasaraylılar’a özgü göz kırpa olayını, Özkahya’nın kariyerine değil, MHK’ye, dolayısıyla Sarvan’a yaptı.
O göz kırpmalar, o sarılmalar-dolanmalar, o nanikler, belki de, şu ana kadar en çok hakem hatası yaşandığı halde en az tepki gören MHK’yi, Sarvan’ı da geçti, Federasyon Yönetim Kurulu’na, Mahmut Özgener’e uzanıyor.
Lig liderini ofsayt gol değiştirdi. Herkes bağırırken, bağırdığında da “hakkını!” alırken, son 4 maçın açık hakem mağduru Trabzonspor, “Lig bu hakemlerle bitecek!” diyordu.
Biter mi?
Bu lig mevcut hakemlerle bitecek doğru ama, bakın “Dünya beyfendisi” Sadri Şener’i de “patlattıklarına” göre “bu hakemlerle, bu anlayışla zor biter.”
Herkes durumunu ona göre konumlandırsın.

15 Aralık 2008, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bir garip durum‘’

Bursaspor taraftarı, 2. yarı başlangıcından Trabzonspor’un eşitlik golü gelene kadar, 35 dakikanın tamamını kendi yarı alanında, bunun 18 dakikasını da ceza sahası içinde 11 kişiyle geçiren takımının Teknik Direktörü’ne, “Hoca oldu olacak bir kaleci daha al!” diye tepki gösterdi. Zira garip bir kararla orta alanı boşaltıp tüm savunmacılarını sahaya sürdüğünde Kurtar, tribünlerin de gördüğü Trabzonspor’un şuursuz baskısını giderek risk alıp artırdığına kulak asmadı.
Demek ki futbolda bu da var. Kaleci ve önündeki 10 kişiyle etten duvar ördüğünde bile bunun karşılığı var. Oysa ki: Kurtar, kontra çıkışları değerlendirebilecek oyuncu sahada bulundurabilse daha erken amacına ulaşılabilirdi. Demek ki böyle de olabiliyor ama bunun için net bir ofsaytı kaçıran yardımcı hakem bulacaksın. 2 dakika içinde iki ofsayt gol oldu uzatmalarda. Birinde Hakan Yemişken 3 metre ofsayttaki, “Tahkim Kurulu’ndan piyangolu” Sercan’ın pozisyonunu atladı. Kıdemli yardımcı Cemal Bingöl ise tabiri caizse “milimetrik ofsayt” Umut için bayrağını kaldırdı.
Skoru hakem kararıyla belirlenen bu garip maça Trabzonspor cephesinden baktığımızda hak etmedikleri bir yenilgi aldıklarını görüyoruz. Kurtar oyuna savunmacı soktukça Yanal üçüncü bölgeyi kalabalıklaştırdı. Buna ve biri direkten dönen pozisyon sayısı çokluğuna karşın galibiyeti de hak etmemişlerdi ama uzatmalarda üstelik hakem kararlarıyla hem maçı hem de liderliği kaybetmeleri kendilerini, giderek daha çok hakem hataları mağduru konumuna düşürüyor ki; bu da “yarışta bir gariplik mi var?” sorusunun daha çok kafa karıştırmasına neden oluyor.
Sahi sanki bu işte bir gariplik var!

14 Aralık 2008, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gökhan başaracaktır‘’

Doğrudur; son transfer sezonunun ülkede en flaş, en fazla heyecan yaratan transferiydi. Bonservis bedeli, genelde sattığı futbolculardan aldığı yüksek ücrete alışkın Trabzonspor için rekor düzeydeydi. Dolayısıyla beklenti de.
Lider takımın her maçına ilk onbirde başlayan Süper Lig’de “Gol Kralı” unvanını almış futbolculardan biri olan Gökhan Ünal’ın gol sayısı 5, istatistiklerde birbirini tutmayan asist sayısı kimine göre 4, kimine göre 6.
Neresinden bakarsanız takımın toplam gollerinin yarısında katkısı söz konusu olsa da bu durum, gerçek performansından uzakta olduğunu gösteriyor. Ama bu demek değildir ki Gökhan başarısız. Gökhan etkili vuruşları olan, görüş açısı çok iyi bir golcü, ama kendisinden farklı şeyler bekleniyor.
Oysaki o ceza alanı içine yoğunlaşıp, oraya kendini koşullandırdığında daha verimli olabiliyor. Rakip savunmayı yorması, kenarlara gitmesi, top taşıması, geriden top çıkarması beklenecek bir oyuncu değil. Ceza alanı içindeyken topa çok hakim, örnek; son maçta Umut’a attırdığı gol. Ayak ve kafa vuruşları etkili, örnek; yine bu maçta direkten ve kaleciden dönen vuruşları.
Sorunu devamlılıktan yana, kaçan gollerde tribünlerdeki homurtularla ilgili.
Nasıl bir golcü fileleri havalandırdığında, alkışların en çoğunu, övgülerin en güzelini alabiliyor ve bundan haklı olarak gurur ve mutluluk duyuyorsa, takımının çok ihtiyacı olduğu dönemlerde kaçırdığı gollere anlık tepkiler verilmesine de anlayış göstermeli ve küsmemelidir.
Bize göre Gökhan’ın performansındaki kopukluğun nedeni budur. Bu nedenle Gökhan, son maçta araya sıkışan ufak tefek tepkileri dikkate almak yerine, genel olarak tribünlerden gelen alkış seslerinin hakkını verebilme gayreti içinde olmalıdır.
Büyük çoğunluğu yeni isimlerden oluşmuş, takım olma yolundaki çabalarını zirve mücadelesiyle yürütmek zorunda kalmış Trabzonspor’da camianın beklentisi bir yana, buradaki performansı Gökhan Ünal’ın kariyeri için de çok önemli.
Avrupa için en kısa yolun 4 Büyük’ten geçtiği gerçeğinden hareketle, bu şansı hem kendisi hem camiası için değerlendirebilecek kapasite Gökhan’da mevcut. Yeter ki küsmesin. Azmetsin, başaracaktır.

12 Aralık 2008, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kolay maç yok‘’

Bir deplasman takımı klasiğini, maçın kahramanı Kılıçaslan başta olmak üzere abartıp, topun oyunda kalma süresini ortalamaların altına düşüren Kocaelispor’un futbolu düşündüğü anlarda kora kor bir mücadeleye tanık olduk. Öne geçene kadar tek başına Trabzonspor, sonrasında da konuk ekip futbol zevkini, pozisyonlarıyla da heyecanı üst düzeye çıkardı. Bu durum da şunu gösteriyor ki; lider-sonuncu farkı olmaksızın futbola yoğunlaştıkları sürece Süper Lig takımların birbirlerine sürpriz yapmaları her an beklenebilir. Kocaelispor bu şansını, 70. dakikaya kadar önce 3, sonra da bir puanı kurtarma düşüncesini oynama değil oynatmama felsefesini tercih ettiği için kullanamadı. Son 20 dakikadaki panik dolu gayretleri de bunun için yeterli olmadı.
Trabzon, rakibinin konumundan korkmasının nimetlerinden 2-1’lik skoru yakalayana kadar yararlandı. Çok baskı yemese de Kocaeli’nin ani çıkışlarında hızlı savunmacısı Song’dan daha hızlı olan Taner’den zorlandı. İkisi çok tehlikeliydi, biri gol oldu zaten, diğerinde Giray zamanında kademeye girdi. Bu maçın 3 puan dışındaki artısı şu: Eşitlik golünün asist ve son vuruşçuları Gökhan ile Umut çok gol kaçırarak, liderliğin daha uzun soluklu sürmesine katkı sağlayamayacaklar gibi gözükse de, bu maçta eski günlerinin havasını veren Yattara, onları zorla devreye sokar. Ancak, 10 pozisyon bulup sıkıntılı skorla maçı kazanmanın özeleştirisi yapılıp, önlemleri alınmak koşuluyla. Bir eksi not: Penaltıcı sorununa artık alıştığımız Trabzonspor’un dün akşam da serbest vuruş tartışması yaşaması komik.
Deniz Çoban, faul kararlarında iki takım aleyhine de hatalar yaptı, standardı yoktu. Alamayacağı topa eliyle müdahale eden Murat için serbest atış, kendisini geçen Tayfun’u arkadan indiren Volkan’a faul verdi, kartlarını unuttu. Zaman geçirmelere göz yumdu, oyuna eklemedi. Öyle ki maçın sonunda Kocaelispor’un buna çok ihtiyacı oldu.

08 Aralık 2008, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Zirveye ince ayar!‘’

Hakemlerle ilgili spekülasyonlardan “nemalananlar” dışında kulüpleri yönetenler konunun sözünü fazla etmeseler de , Türk Futbolu’nda gerçek olan bir şey var : Son haftalarda bazılarının canını yakma bahasına ligde dengeyi sağlayan düdükler.
Bu gerçeğin üzerinde yeterince dur ulmuyor. Örneğin bu durumdan olumsuz etkilenenlerin başında gelen Trabzonspor’un ve diğerlerinin sessizliği, tansiyonu yükseltmeme ve fair play adına olumlu karşılan abilir ama birilerinin bu tavra aldanarak adımlarını fütursuzca atması , sezonun bundan sonraki selameti açısından pek de iç açıcı görünmemektedir. Zira bu sessizlik hatta her şeye rağmen hakemlere destek veren duyarlılık , ne yazık ki adalet dağıtıcıları tarafından çok da dikkate alın mıyor.

Son birkaç haftada ligin bozulan (!) dengesini yeniden sağlamaya yönelik hamleler dikkatlerden kaçmıyor; kaçmıyor am a sorumluların kılı kıpırdamıyor. Bir önceki federasyonu ayyuka çıkan benzer yaklaşımlar nedeniyle tarihe gömen anlayışın Türk futboluna armağan ettiği yeni yapılanmanın da aynı sinyalleri vermeye başlaması , hiç kuşkusuz ülkedeki çaresizliğin belgesi ol maya aday sonuçlar doğuracaktır.
Futbol bu ülkede, en azından sessiz çoğunluk için bazı takımların erken devre dışı kalmaması ve r eyting hassasiyetlerinin çok daha üzerinde anlamlar ifade etmektedir. O yüzden futbolu yönetenler adalet duygusuna olduğu kadar bu çoğunluğun hisleri ve beklentilerine de azam i özeni göstermek zorundadırlar.
“Telefon mağduru” hakemi, kendisi de güvenmeyerek kenara alan MHK’nin bir hafta sonra liderin maçına ata ması, nasıl bir mantığın ürünüdür anlamak mümkün değil. Bu tesadüfler hele de sahadaki kararlarla birleşince insanın aklına ister istemez “Birileri haklı mı?” sorusunu getiriyor ki o da eski şaibeli günlerin tekrar ge ri döndüğü izlenimini yaratıyor.
Böylesi bir havayı milyonları peşinden koşturan futbol dünyasında estirmeye kimsenin hakkı yok , arkasında ki güç ne olursa olsun...

03 Aralık 2008, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Eksi puanlar bunlar‘’

K ayserispor’un 3 puanı hak eden bir oyun sergilediği karşılaşma oldu. Ev sahibi ekip ciddi pozisyonlar kaçırdı. Trabzonspor, galibiyeti hedeflediği maçta inanılmaz derecede kötü oynayarak bir puana sevinmek durumunda kaldı.
İki beki tel tel dökülen, orta alanda top kaybı rekorları altüst edecek düzeyde olan forvette ise hiçbir etkinliği bulunmayan Trabzonspor, kötü oynadığı bu karşılaşmanın bedelini, belki de kendisine altın tepside sunulan ilk yarı liderliğini kaybederek ödeyecek. Ama bu maçla ilgili üzerinde durmak istediğimiz asıl noktalar, Ersun Yanal, Tolunay Kafkas ve Halis Özkahya ilgili ve kısaca şöyle:
Trabzonspor bir penaltı kazanmış. Bu takımın bir penaltıcı sıralaması vardır ve kime sorsanız Umut bu sıralamanın ilk beşine bu top tekniğiyle asla girmez. Yanal’ın bu tercihi de, rakibine adeta ezilen takımına son dakikalara kadar müdahale edememesi ve Serkan ile Cale’ye tahammülü de anlaşılmaz.
Mehmet Topuz, bir serbest vuruşu kullanmaya gitti. Kafkas, Umut’u işaret etti. Mehmet’in tepkisine Kafkas’ın duyarsızlığının bundan sonra otorite zaafı oluşturacağı tehlikesi tartışılmaz. Özkahya, şanssız bir hakemmiş! Bir hafta önce direkt ilgisi olmadan, dün gece de bizzat gündeme damgasını vurdu. Bir tartışmalı penaltı, bir de gol kararı var. İlkinde pozisyona kendi, ikincisinde yardımcısı hakim. Ama bir de Cale-Cangele mücadelesindeki penaltı çok komikti. Yanal, Kafkas ve Özkahya için eksi puanlar bunlar...

29 Kasım 2008, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tesellisi var!‘’

Beraberlikle sonuçlanması dahil, iki tarafın kazanmasının da sürpriz olarak değerlendirilemeyeceği bir maç oldu. Ama hakkını verelim, futbolu daha çok düşünen, kazanmayı daha çok isteyen Trabzonspor için futbolun adaletinin gerçekleşmesine engel olan en önemli faktör, final vuruşlarında çok yetersiz kalan forveti oldu.
Sivasspor futbolu düşündüğü anlarda maçın keyfi bir başkaydı. Ama çok kısa sürdü bu anlar. 15-30 ve 60-70. dakikalar arasındaki heyecan, izleyenlerin adrenalini doruk noktasına taşıdı. İki tarafında her an gol bulabileceği bu dakikaların tadı damağımızda kaldı. Diğer bölümlerde oynayarak değil de, oynatmayıp, şark kurnazlığıyla hedefe ulaşma düşüncesi, ne yazık ki, ülkenin son iki sezondur parlayan yıldızını antipatik kılmaktan öte bir işe yaramıyor. Balili’nin her pozisyonda kendini yere bırakması, kurnazlığını emek hırsızlığı boyutuna taşıyor. Mehmet Yıldız’ın hakemle sarmaş dolaş yeni moda uygulaması itici durduğu kadar, hakemlerin prestijini sarsıyor. Birileri Petkoviç’e bu güçlü kadrosuyla Sivassspor’un daha 5. dakikada zamana oynayacak bir takım olmadığını hatırlatması gerekiyor.
Trabzonspor, maçın ilk 15 ve uzatmalarla son 15 dakikasında rakibini çok bunalttı. Ama önce Umut ve Gökhan ikilisinin cömertliği, sonra da Dereli’nin zorluk derecesi böylesine yüksek bir maçta, uygun açıdaki yardımcısıyla kaçırdığı Hayrettin’in Umut’a müdahalesiyle, zirve yarışındaki rakiplerinin kazanamadığı haftada artı puan şansını harcadı. Tesellisi, “kötü oynuyor” eleştirilerine muhatap olmaktan kurtulması oldu.

24 Kasım 2008, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI