‘’Yanlış tercihler‘’
Denizli fantaziye kaçmadı, kontrollü oynadı, iyi kapandı, çabuk çıktı. Pozisyon sayısı 2, attığı gol sayısı da! İyi bir taktiğin ürünü oldu goller. Tayfun bir metreden topu havaya dikti, döndü gol oldu. Trabzonlular, Gökhan’ın zor olanı yaparak topu dışarı gönderdiği pozisyonun şokunu yaşarken 2. gol geldi.
Trabzon’a bu şok skoru aldıran yanlışlar, kadro dizilişinden başladı. “Alanzinho’yu bir de ilk 11’de denemek” fikri, oyuncunun maliyet-fayda ilişkisini test açısından belki doğru. Ancak kısa süreli de olsa 3 maçlık karnesi bunun için uygun değil; bu bir. İkincisi Alanzinho teknik oyuncu ama güçsüz. Dolayısıyla Isaac ve Gökhan ile tek artısı olan tekniğinden yararlanmak mümkün değil. Futbol “dilleri” farklı yani! Kaldı ki sol kanat için alınmış bu oyuncuyu Yattara girene kadar yerinde oynatmamak, girdikten sonra da serbest bırakmak da hatalı. Yattara-Alanzinho birlikte oynamazsa, bu oyuncu neden alındı? Oynarsa ki oynuyormuş, Isaac’la başlamak fikri nereden çıktı?
“2 cezalıdan sonra kadro yapısında bunca değişikliğe ne gerek vardı?” sorusunun yanıtını bulmaya çalışırken, devre arasından sonra Serkan-Ceyhun değişikliği çıktı! Bu da ilk yarıdaki kötü Trabzon’un öncelikli tercihi değildi. Bu değişiklik maça çıkarken yapılan hatayı telafi değişikliği gibi gözüktü. Ceyhun ortada, Serkan sağda başlanabilirdi. Orta alanda tek top yapan Colman. Eğer ortadan top çıkmazsa Alanzinho, Gökhan ve Isaac ne işe yarar? Colman’ın yerine giren Yattara da! Neden sarı kartıysa yandı gülüm keten helva.
“Trabzon’un da zaman zaman kötü oynama hakkı var!” görüşüne saygı duyarız. Tabi ki Yanal’ın da tercih hatası hakkı var. Zira o bir sistem adamıdır. Sistemle oynamak yerine futbolcularla oynamalıydı. Sistemle oynadı, kaybetti. Bu ağır faturalı bir ders oldu.
‘’Artısı çok‘’
Trabzonspor, lige verilen aranın ardından üçünü zirve yarışında mücadele ettiği rakipleriyle üstelik dış sahada, birini de can havliyle mücadele eden, son hafta ligin en iyi futbol oynayan ekiplerinden biri olan Gaziantepspor’u net bir skorla yenmeye başaran Ankaragücü’yle evinde oynadığı 4 maçtan 8 puan çıkardı.
Trabzonspor, sergilediği futbol ile bu maçların ilk ikisinde taraflı tarafsız herkesin beğenisini kazandı. Ankaragücü ve Beşiktaş maçlarındaki oyunuyla ise ibreyi tersine çevirdi.
Bu iki faktörü her türlü değerlendirmek mümkün, neresinden bakarsanız öyle görürsünüz yani! “Eğer şampiyonluğa oynuyorsa, Trabzonspor özellikle yarıştığı rakiplerini mutlaka yenmelidir. Daha birine üstünlüğü yok” görüşünü yabana atabilir misiniz? “Trabzonspor’un Beşiktaş maçında sergilediği futbol utanç vericiydi, 7-1’lik maçta bile bu kadar ezilmemiştik” şeklindeki ağır eleştiriyi de “makul karşılayanlar” mutlaka vardır.
Diğer taraftan, “Trabzonspor zirve yarışında yer alan rakiplerinden bir yenilgi aldı, Ankaraspor’u neredeyse tamamen saf dışı bıraktı, diğerlerine yenilmedi” diyerek, bardağın dolu tarafını görenlerle, “Trabzonspor utanılacak futbol oynamadı. Savunmada paylaşım hatası yapmasaydı, Bobo’nun golüne engel olur, savunma ağırlıklı planladığı oyunuyla amacına ulaşabilir, maçı kazanırdı” diyenlere karşı çıkmak mümkün mü? Doğrusu yok bu işin, kişiden kişiye farklılık gösteren yorumu var.
Bu durumda Trabzonspor’a gönül verenlere düşen; takımına sonuna kadar destek vermektir. “Ersun Yanal’lı takımlar önce 9. haftada, sonra 14. haftada, olmadı ilk yarıda düşüşe geçer” görüşü sahiplerinin, 20.hafta ile ilgili beklenti ve hevesini kursaklarında bırakacak dersi vermektir.
Bizim olaya bakış açımız ise “İyi hücum maç, iyi savunma şampiyonluk kazandırır” felsefesiyle ilişkilidir. Trabzonspor kötü oynadığı birçok maçı iyi hücumu sayesinde kazanmış, iyi savunmasıyla da en azından kaybetmemiştir. Ligde kolay rakip, kolay maç yoktur. Önemli olan kazanmaktır, zira verilen puan, rakibe göre değişmemektedir.
Sonuç: Trabzonspor’un artısı çoktur, dolayısıyla son maçı baz alıp panik havası yaratmanın bir anlamı yoktur.
‘’Başarı ama neye göre!‘’
Alın Sylva’yı, Cale’yi, Egemen’i ve özellikle de Song’u, hadi Tayfun’u da. Başta Hüseyin’li, Colman’lı, Selçuklu, Yattara’lı, Umut’lu, ikinci yarıda yerine giren Alanzinho’lu Trabzonspor, 90 dakika mahkum oynadığı Beşiktaş’tan fark yerdi. Maçın genel özeti bu. Gökhan Ünal’ın koyulacağı yer, astığı mükemmel gol nedeniyle yararlılar, genel performansına göre de, kötüler grubu.
Burada dikkat edilecek nokta, orta alandaki 3 oyuncunun da kötüler kategorisinde yer alması ve Ersun Yanal:’ın kendilerine Selçuk hariç maç sonuna kadar tahammül etmesi. Müdahale Umut Alanzinho değişikliğiyle oldu. Alanzinho, Umut’tan da kötü oynadı, “top ayağına yakışıyor” demiştik daha önce, dün akşam oyunun gidişatını değil fikrimizi değiştirdi: İnanılmaz top eziyor. Soru işareti yani!
Mustafa Denizli, iki kritik değişiklik yaptı. 2 iyi oynayan oyuncusunun yerine daha zinde Delgado’yu, forveti güçlendirmek için de Bobo’yu koydu. İlk yarıdaki tempoyu kısa sürede yine yakaladı. Baskı öyle arttı ki, Trabzonspor rakibini sürekli ceza alanında karşılamak zorunda kaldı. Böyle bir durumda savunma daha fazla direnemezdi. Mutlaka hata yapardı. Nitekim Bobo maçın en iyi ismi Song’un yanından kafayı vurdu.
Yunus Yıldırım’ın kararlarıyla önüne geçmediği keyifle izlenen karşılaşmada Trabzonspor’un elde ettiği bir puan, bu oyunuyla büyük başarı! Böylece hem Sivasspor’un ensesinden düşmedi hem de Beşiktaş ile puan farkını korudu. Zorluk derecesi yüksek bu tür maçlarda önemli olan da amaca ulaşmaktır. Trabzon için bu açıdan teselli söz konusu ama hakkını verelim ki zirvedeki takımdan puan alsa da Beşiktaş’a yazık oldu. Skor; iki takım için de belki başarı ama neye göre!
‘’Şampiyonlukta kilit bir maç‘’
1- Bu maç için son 3 maçı baz almak doğru bir değerlendirme midir?
Futbolda dün yoktur, bugün vardır. Her maçı kendi içinde değerlendirmek gerekir. Çok iyi oynadığınız bir maçla, bir sonraki maçı kazanamazsınız. Denk kuvvetlerin mücadelesinde maça en iyi şekilde odaklanan avantajlı duruma geçer. Hafif gerginlik motivasyonu olumlu etkiler. Ancak Beşiktaş’ın mutlak kazanmak zorunda olması bunu normalin üzerine çıkartacak. Mustafa Denizli şayet oyuncularının gerginliğini ortadan kaldırabilirse koşulları dengeler. Hatta takımını avantajlı duruma geçirir. Yanal, mutlaka Beşiktaş’ın bu durumunu dikkate alarak ekibini hazırlamıştır. Eğer rakibinin zaafından yararlanacak psikolojik rahatlığı sahaya yansıtabilirse, oyunun kontrolünü eline alır.
2- ‘Büyük’ maçlarda kazanamıyor olmak bir baskı unsuru mudur?
Trabzonspor bu sezon 3 büyük maç oynadı. 2 beraberlik 1 yenilgi aldı. Üçünde de oyun üstünlüğü tartışmasız elindeydi. Futbolcular motivasyonunu oynadıkları futbola göre belirlerse sorun olmaz. Sonuca göre hareket ederlerse olumsuz etkilenirler. Önemli olan bardağın dolu tarafına mı yoksa boş tarafına mı bakıldığı. Bu da Yanal’ın işi.
3- Nasıl bir kadro bekliyorsunuz? Alanzinho mu, yoksa ilk 11’den başka bir oyuncu mu son koz olmalı?
Trabzonspor kesinlikle kadro bütünlüğünü koruyarak maça başlamalı. İlerleyen dakikalarda da Alanzinho ya da başka oyunculara şans tanımalıdır. Zira Denizli’nin son haftalarda uyguladığı sistem de Trabzonspor’un ekmeğine yağ sürecektir. Bu maçtaki kilit soru, sahaya Nobre ve Bobo’yla çift mi, yoksa tek santraforla mı çıkacak? Çift santrafor Trabzonspor’un biraz daha fazla zorlanmasına neden olabilir.
4- Trabzonspor maçı kaybederse yolun sonu mudur, kazanırsa şampiyon mudur?
Trabzonspor maçı kazanırsa kesin şampiyon olur denemez. Ancak şampiyonluk rüzgarını tamamen arkasına alır. Yıllardır gerçekleşmeyen kenetlenmeyi de tam sağlar ki, bu da şampiyonluğu getirir. Ancak kaybetmesi, telafisi mümkün bir konumda bulunduğu için demoralize olmak dışında sorun yaratmaz. Sadece bundan sonrası için kredisini tüketmiş olur.
‘’Beşiktaş ve gündem‘’
Sanki bir yerlerden düğmeye basılmış gibi, üzerine gidildiğinde travma yaratacak iki ayrı polemik konusu, aynı haftaya, yani Trabzonspor’un zirve hesaplarını ciddi biçimde netleştirecek Beşiktaş maçı arifesine denk düştü.
Ersun Yanal’ın sözleşmesi ve Milli Takım seçmeleriyle ilgili tartışmaları, Terim’in, ne ilgisi varsa Gökdeniz’e sahip çıkmayla ilişkilendiren açıklamaları. Süper Lig’de lider Sivasspor da dahil, 13 kulübün teknik direktörüyle sözleşmesi sona eriyor. Sözleşmeleri devam etse ne yazar, bir devrede 9 kulüp teknik direktör değişikliği yapmış. Üstelik üçü birer, diğerleri 2’şer üçer teknik adamla çalışmış ama gündem; Trabzonspor ve Ersun Yanal. Üstelik Beşiktaş maçı öncesinde! Araya Şenol Güneş’i karıştır, aldığı 1.5 milyon dolarlık yıllık ücreti 500 bine düşür, küçümse, Seul ile sözleşmesini yok say. Yanal’ın kafasını karıştır.
Trabzonspor şikayet ediyor, doğru ya da yanlış, neden kendilerinden Milli Takım’a az oyuncu alındı diye. Her kulüp kendi oyuncusunun milli takıma gitmesini ister doğal olarak. En başarılı futbolcu kendisinindir diye düşünür. Oysa ki tercih Milli Takım Teknik Direktörü’nündür. “Böyle uygun gördüm” demesi bile yeterlidir ama Terim, nezaket göstermiş, detaylara inmiş. Taa 1996’ya kadar gitmiş. Bir de bomba patlatmış. Demiş ki; “Gökdeniz’e camiası değil ben sahip çıktım.” Yapma be hocam, öldükten sonra “Türk Futbolu’nun dehası” yapılan, siyasal kimliği ve ilişkileri sayesinde başına geçtiği Türk Futbolu’na katkısını hala anlayamadığımız merhum Hasan Doğan ile birlikte, Gökdeniz’i, sakat futbolcuların çok olduğu Ukrayna maçında kullanıp, attığınızı hatırlatır insanlar size o zaman, yapmayın!
Gündemi böyle değiştirdiler Trabzon’da. Beşiktaş Teknik direktörü Denizli, “Keşke 14 kişiyle oynayabilsek” açıklamasını, bir güç gösterisi olarak kullanırken, Trabzonspor sanal gündeme yoğunlaştırıldı. Ersun Yanal diyemedi örneğin,”Keşke 12 kişi oynasak da, Alanzinho ile Yattara’yı birlikte kullansam” diye!
Yönettiği 11 maçında sadece 2 galibiyet alabildiği Yunus Yıldırım konusunda da fikirlerini göremedik Trabzonsporluların bu yüzden. Hakem hatalarının ayyuka çıktığı haftanın ardından “zirveye bir balans ayarı yapılmasından” korktuklarını dillendiremediler pek. Böyle bir ülke Türkiye işte, futbolumuz da aynası...
‘’Yanal'ın Van vurgusu‘’
Trabzonspor’un kötü de oynansa son dakika golüyle kazandığı Ankaragücü maçından sonra Ersun Yanal, camiaya söz verdi: Beşiktaş maçında böyle olmayacak.
Bu sözün söylenmesine neden olan faktörleri şöyle sıralayabiliriz: 1-Yanal, futbolcularını iki önemli rakibiyle oynadığı zorluk derecesi yüksek maçlardan sonra, onlara oranla daha kolay gibi gözüken Ankaragücü karşılaşmasına yeterince motive edemedi. 2-Yanal’ın tüm çabalarına karşın ilk dakika içinde kaçan fırsat ve erken gelen gol nedeniyle rehavet içine giren futbolcular, işin ciddiyetini eşitlik golünü yedikten sonra kavradılar ve uzatmalar dahil son 18 dakikada gerçek performanslarına yaklaşan mücadele anlayışlarıyla maçı kopardılar.
İkinci madde çok önemli. Zira Trabzonspor, bundan sonra benzer maçları çok oynayacak. Neyse ki futbolcular, motivasyon sorunu yaşayan takımların başlarına nelerin gelebileceğini önceki akşam bir bedel ödemeden gördüler. Kaldı ki bu kulübün tarihinde, neredeyse ilk şampiyonluğunu kazandığı kadar etkisi olan bir Vanspor maçı vardır. Yanal’ın basın toplantısında 13 yıl önceki bu konuya vurgu yapması, yukarıdaki birinci maddenin geçersizliğini ortaya çıkarıyor ve futbolculara daha büyük sorumluluk yüklüyor. Her ne kadar Fatih Terim tarafından sadece biri Milli Takım’a layık görülse de, özellikle Fenerbahçe ve Ankaraspor maçlarındaki performanslarıyla bu sayının daha fazla olması gerektiğini kanıtlamış olan kadronun, bu hafta oynanacak Beşiktaş maçı öncesi benzer bir sorun yaşamayacağını, gerçek kaygının şampiyonluk yarışı dışındaki rakiplere yönelik olduğunu düşünüyoruz.
Bu vesileyle de; Yanal’ın Vanspor maçıyla ilgili bilgi sahibi olmasını, şampiyonluk yarışında olayın saha dışı faktörleriyle de bağlantısına önem ermesi açısından, Trabzonspor’un bu büyük yarışı için bir şans olduğunun da altını özellikle çizmek istiyoruz.
‘’Kolbastı ama!‘’
Çok başarılı iki maçın ardından Trabzonspor için dün akşam Avni Aker Stadyumu’nu dolduran 20 bini aşkın taraftarının beklentisi büyüktü. Daha birinci dakika dolmadan iki kez çizgiden çıkarılan top, bu durumu pekiştirdi. Tayfun’un 15. dakikada gelen golüne kadar beklentinin karşılanmasına dair her şey yolunda gitti.
16. dakikadan sonra sahneye Ankaragücü çıktı ve eşitlik golüne kadar oradan inmedi. Top çevirdi, pozisyon buldu, Trabzonspor’un orta alandaki zaafından çok iyi yararlandı. Konuk ekibe karşı Song ve Sylva dışında direnen olmadı açıkçası. İşin ilginç yanı Trabzonspor’un bu duruma önlem alamamasıydı. Yattara-Alanzinho değişikliğinden önce orta alana dinamizm kazandıracak bir takviye yapılabilirdi. Kaldı ki Hüseyin kötü performansıyla bunun mesajını kenar yönetime defalarca vermişti. Hal böyleyken Alanzinho’ya Avni Aker “zevkini” tattıracak bir ortam asla yoktu, zira rakibin golü her an gelebileceğinin sinyalini veriyordu.
Ankaragücü’nün hak ettiği gol geldikten sonra roller yeniden değişti. İlk 16 dakikadaki kadar olmasa da Trabzonspor, 3 puanı, dolayısıyla maç sonu “kolbastı şovu” sonuna kadar kovaladı.
“Şampiyonluk yarışındaysan kötü oynadığında da kazanacaksın.” Doğru da; Trabzonspor’un böyle bir havada bunu söyletmeye gerçekten hakkı yoktu.
İlker Meral için talihsiz bir maçtı. Selçuk’un baskısına direndikten sonra kendini yere bırakan De Nigris, olası penaltıyı yedi, Meral’in de başını sıkıntıya soktu. Burada takdir hakkı vardı ama Egemen’in sarı kartı hak eden hareketi takdirlik değildi. Uzatmalardaki Bouzid’in faulüne Ankaragücü’nün gol olduktan sonra gelen isyanı, inandırıcı gibi durmadı.
‘’Yattara krizi!‘’
Bir gazetede, satıldığına ve imzanın, kendisinin Katar kulübüyle anlaşmasına kaldığına dair haber yayınlandığı gün Yattara, ağır grip geçiriyordu ve bir gün önceki serumun etkisiyle Ankaraspor maçında oynayabilecek duruma gelmişti. İlk yarıda sağdan 3 kritik top taşıdı. Birinde Gökhan Ünal’ın yarı volesi direkte patladı, birinde savunmanın ters vuruşuyla top ağlara giderken kaleci çizgide tuttu, diğerinde de Gökhan ve Umut uygun durumda vuramadı. Maçın devre arasında Yattara soyunma odasında gribin etkisiyle mide problemi de yaşadı. Oyundan alınma teklifini, “devam edebilirim” diye reddetti. 68’de çıktı, maç sonu müdavimi olduğu kolbastı şölenine, hastalığı nedeniyle erken gittiği soyunma odasında duşta olduğu için katılamadı.
Transfer haberi aynı gün Başkan ve Asbaşkan tarafından sert dille yalanlandı. Kaynak gösterilen Başkan Yardımcısı, “Ben söylemedim” dedi.
Ertesi gün, iddialara göre; Yattara, Alanzinho alındığı için pazarlanıyordu.
“Alanzinho’nun oynatılması için çıkarılan Yattara, satılacağına dair söylentilerin doğru olduğuna artık inandı ve küstü.”
“Yattara, bütün bu nedenlerden ötürü kolbastı şova katılmadı.”
“Alanzinho’nun tribünlere yönelik şovu, kendisini bir anda taraftarın sevgilisi yaptı. Yattara geri planda kalmaya tahammül edemediği için ayrılma işine sıcak bakmaya başladı.”
Bütün bu gelişmeler, şampiyonluk yarışındaki iki rakibiyle deplasmanda yaptığı maçlarda, üstelik o iki maçı sahalarında oynayan o rakiplerinden biri 3, diğeri iki puan alabilirken, Trabzonspor 4 puan çıkarıp lideri yakaladığı gün gündem oluşturdu.
Bize göreyse;
1- Bir yönetim satacağı futbolcusunun değerini düşürecek değil, yükseltecek hamleler yaparak müşteri arar, oyuncusunun moral motivasyonunu üst düzeyde tutar. Tıpkı habere sert tepki koyarak futbolcusuna güven veren Trabzonspor Yönetimi gibi.-
2- Bir teknik adam, elinde Yattara gibi yetenek varsa, kendisinden her koşulda sonuna kadar yararlanmalıdır. -tıpkı Ersun Yanal’ın yaptığı gibi.-
3- Kendisine güvenen bir futbolcu rekabetten çekinmez. Aksine daha çok çalışıp öne geçmek ister.-tıpkı Yattara’nın hasta hasta çıkıp oynadığı gibi.-
Futbolcu şansı bu; eğer taşıdığı, tehlike doğuran o 3 top gol olsaydı, “Alanzinho’nun gelişi Yattara’yı şaha kaldırmış!” olacaktı.
Bizim açımızdan Yattara Krizi’nin özeti budur.