‘’Kolayına kaçmak‘’
Adam hiperaktif, yerinde duramıyor. Kısa sürede herkese yetişiyor. Müthiş esprili, hazır cevap, tetikte değilseniz, mutlak “gol yersiniz.”
Başkan Yardımcısı Necmettin Aytekin, Karadenizspor Başkanı Fikret Yavuz, yöneticiler Mehmet Tunç ve H.İbrahim Akçay ile geldi antrenman sahasına, 15 dakika durdu. Bakın bu süreye neler sığdırdı: Taraftarlarla sohbet, fotoğraf çektirmeler. Medya mensuplarıyla şakalaşmalar, göndermeler. Ayaküstü, basın toplantısı. Antrenman izleme, Yanal ile görüşme. Yağmur falan derken, otele dönüş.
Sadri Şener’den söz ediyoruz. Fırtına gibi esti Antalya’da.
“Çok zorlarsak patlarız” diye söze başladı transfer sorularını yanıtlarken. “Marşa basmak şu kadardan başlar” diye yakınırız ya, benzer tanım yaptı: Bizde onbire girecek futbolcu 6-7 milyon Euro’dan başlar. Kulübe için oyuncu alamayız.”
İtirazı olan var mı? Geçelim.
Federasyon Başkanı’nın girdiği hassas konuya da değindi ayaküstü Şener: Başkan, ‘Federasyona yürüyen Trabzonsporlularca açılan bir pankart için, şiddete karşı olan yasayı devletin kullanması gerekiyordu’ dedi. Onu şöyle söylemesi lazımdı: ‘Trabzonsporlular’ın arasında bir provokatörün açtığı pankart.’ Bunlar çok hassas konular, kelimeler seçilerek konuşulmalı.
Polisin indirttiği söylenen pankartı gören yok. Fotoğraflarda, görüntülerde rastlamadık, polis tutanaklarını sorduk, yok. Her neyse ama Şener’in dediği provokatörler, orada yazılan isimleri de kullanmışlardı. Bağlantıları kimlerle, sağır sultan biliyor. Kimlerin adı geçiyor bu işte? Federasyon Başkanı söz etsin ya onlardan. Madem “topa” girdi, “Çekin kanlı ellerinizi gençlerin üzerinden” desin ya. Bakalım bir dakika oturabiliyor mu koltuğunda, adı anılır mı bir büyük ilimizin belediye başkanlığı için.
Ooh ne güzel, işin kolayına kaç, popülizm yap! Geçelim.
‘’Tutanlar sağlam‘’
Antalya şanslı şehir, yaz aylarında turizm, kışta ise futbol cenneti adeta. Valisi, malum kriterlerle göreve gelmiş değil, ülkenin en deneyimli bürokratlarından biri. Eski meslektaşımız Belediye Başkanı da keza. Vali Alaattin Yüksel ve Belediye Başkanı Menderes Türel de en az iklimi kadar birer şans Antalya için.
Mevsim kış, Türk Futbolu’nun kalbi burada atıyor. Onlarca Süper, Birinci, İkinci ve Üçüncü Lig takımı kampta, Avrupalılar sırada. Futbolda Şiddet konulu Çözüme Doğru 2 toplantısı burada yapılıyor. Hakemler burada eğitilecek. Başkanlar, Teknik Direktörler burada toplanacak. TSYD Eğitim Semineri 12-15 Ocak’ta burada.
Emniyet Genel Müdürlüğü raporunda “En hırçın taraftarlar” sıralamasında “dereceye giremeyerek!” camiasını onurlandıran Bordo-Mavili renklere gönül verenlerin takımı Trabzonspor da burada. 3 gün gündür Akdeniz yağmurları altında çalışmalarını pek bir keyifle sürdürüyor. “Ürünleri karakterleriyle uyumlu, uyumsuzlara” inat!
Çalışmalarda kalecilere dikkat ettik. Antrenörleri Murat Aydın ile tam bir aile olmuşlar. Sylva, deneyimini genç meslektaşlarıyla paylaşıyor. Sadece kalecilik yapmıyor, onlara bu düzeni sağlayan Murat hocanın adeta yardımcısı gibi. Zor topu çıkaran genç Zeki’ye alkışını görecektiniz. Tek sorunları Tolga’nın yaşadığı talihsizlik ama onun da artık toplu çalışmalara başlaması morallerini yükseltti. Kalede uzun yıllar sorun yaşanmaz gibi. Sylva var, arkasında Tolga var, Onur var, Zeki var. Ahmet Suat Özyazıcı, “şampiyonluk mücadelesinde, atanla tutanın sağlam olacak” demişti. Tutanlar sağlam. Atanlar sonraki günlükte.
‘’Boşa zaman!‘’
“İsmini siz koyun” dedik, onlarca öneri geldi. Ancak, “En güzel isim Gençlik Ateşi’ydi. Tebrikler editörünüze” dedi biri. Bir başkası, “Ersun Yanal’a bu soru yöneltilse, herhalde, o da ‘Başım belada!’ derdi” diye yazdı. “10 yılın Trabzonspor’u” diyenler de vardı, “Şampiyon Trabzon” adını koyanlar da.
“Yine genç edebiyatıyla uyutulmayalım sakın, ne oldu, hani diğer gençler!” şeklinde yakınanını, “en ilginç e-posta” belirledik. Dikkate alınmalı, Yanal’a sunulur.
Gençlerin hamisi Yattara. Hüseyin’le rekabetinde yanına hep gençleri alıyor. Faty’e ev sahipliği yapıyor, yalnızlığını gideriyor. Hepsinin “İbo abisi” O. Bir gün gençlerle Hüseyin’in takımını yeneceğinin hayalini kuruyor. “Hadi oğlum, hadi koçum” diyerek tıpkı bizden biri gibi motive ediyor kendilerini.
Yanal rekabeti keyifle izliyor. Transfer konusuna pek girmiyor. Biz kampa katılmadan bir şeyler söylemiş okuduğumuz kadarıyla: “Olmazsa neden olmadı demeyiz.” Düşündük, ne diyecekti başka? Medya ve camiadaki ortak kanı, “ilk yarı sonunda yükselen çıta gereği bir sol dış, bir oyun kurucu şart” şeklinde. İnanıyoruz ki Yanal’a göre de öyle ama... Aması var işte. Çıkıp, “Eğer bu ihtiyaçlar giderilmezse bu iş zor” mu diyecek?
Bu bağlamda sözü Yusuf’a getirmemek olmaz tabi. “Bugün gelir” tahminlerinin her akşam, “Yarın kesin gelir” şeklinde değişmesi bir yana, konuyla ilgili yapılan spekülasyonlar asıl çift taraflı zarar verici, yıpratıcı. İş sürüncemede kaldıkça tahribat artıyor. Sonuçta Yusuf’a da yazık oluyor, gelecekse boşa geçen zamana da...
‘’İsmini koyun!‘’
Keyifli bir yılbaşı gecesi geçirmiş Trabzonspor ailesi. Hoptek ve Yattara; “doğal yıldız”. Ertesi gün gecenin yorgunluğu yemekte her hallerinden hissedilen futbolculara Yanal, antrenmanı kısa tutacağı sözünü vermiş.
İşte kampta ilk izlediğimiz çalışma da bu oldu. “Bir saat laylaylom olur!” yorumu yapıldı. Isınma hareketleri falan derken, Yattara-Hüseyin rekabeti geldi gündeme. Yanal gençlerden Yattara’ya, aslardan Hüseyin’e birer kadro yaptı. Ezeli rekabette Hüseyin galip geldi “her zamanki gibi!”. Faty’yi, Göksu’yu izledik dikkatle bu maçta. Erken bitecek diye ilk izlenimlerimizin zayıf olacağı kaygısını taşırken, maç uzadıkça uzadı. Bir keyifli oldu ki; kıyamadı Yanal, bitiremedi erken, bitmesini de isteyen yoktu zaten. Eğlence hırsla birleşince bir acayip durum çıkıyor ortaya, anlatmak zor, yaşamak gerek.
PAF Ligi’nin gol kralı Göksu’nun gözü kara. Tekmeye kafa uzatıyor tabiri caizse. Gökdeniz’i gördük onda. “Ceplerine yemek doldurmuş mu!” bilemeyiz, bildiğimiz Faty’nin ayağına top yakışıyor. Bu kamp dönemi ilaç gibi gelir. “Akranları” Barış, çıkartmaz gibi duruyor o formayı bir daha. Yanal’ın başı belada! PAF’tan Mehmet ve Yasin de uyum sağlamış. Kaleci Zeki’nin Sylva gibi bir hocası var. 18’lik 6 genç, işte gelecek. Havlu atılmış bir kupa ve 3 özel maç. İşte de fırsat. Değerlendirin hadi.
Yeniler, eskiler, gençler, ağabeyler... “Kolej takımı” tabiri klişeleşmiş, banal duruyor. Ne denir bu takıma? Bir isim koyun ya!
‘’Onlara her yer Trabzon‘’
Harun Çelik’in derlediği “Bize Her Yer Trabzon” adlı kitabı bir solukta okuduk, tadına doyamadık. “Bu çalışma, futbol tribünlerini, ‘ayak takımının takıldığı, kendini ifade edemeyen insanların sığındığı, slogan atma dışında üretkenliği olmayan kitlelerin bir araya geldiği yerler’ olarak gösterenlere, Trabzonspor tribünlerinin bir cevabıdır...” önsözüyle başlayan kitap, ilginç anılarla dolu.
Önce Erdal Hoş’un Trabzonspor taraftar tanımı: Horon kadar kadim, kolbastı kadar türedi, Şota kadar estetik, bir Hami frikiği kadar sertiz. Karadeniz kadar dalgalı, Uzungöl kadar dinginiz. Sunay Akın kadar entellektüel oluruz, İsmail Türüt kadar halktan, Şenol Güneş kadar karizmatik ve medeniyiz. Karizmayı jöleden, medeniyeti de pilavın çatalla yenmesinden ibaret sananlara inat... Bahattin Çamur kadar mahalli, Fuat Saka kadar evrenseliz... Kazım Koyuncu kadar devrimci, Ünal Karaman kadar milliyetçiyiz.”
Uğur Kalaylıoğlu, lise öğrencisiyken kendisine “tükrük köftesi” ısmarlayan Dobi Hasan, Gamze Bal ise Bordo-Mavili formasıyla gittiği Tahtakale’de “ooo hemşerum” diye coşan Bayburtlu peynirci ve balıkçıyla öyküsünü anlatmış. Tunga Liman yazık; Ankara’da öğrencilik yıllarında sınıfında ya tek ya iki Trabzonsporlu’dan biri olmuş, gurur duyuyor. Metin Külünkoğlu çocukken kavgayla sonuçlanan takım tutma tartışmalarından sonra kendilerini şikâyet edenlere şaşırırmış: “Ula biz dayak yeduğumuz zaman söylemeye utaniyruk, bunlar şikayet ediyler.” Kübra Karcı, Begüm Kara sevdalarını sözcüklere adeta dans ettirerek dile getirmişler. Çakır Kakışım, hastayken verdiği Ankara konseri sonrası Kazım Koyuncu’ya, “Yordun kendini abi” demiş. Yanıt: Hayır, giydiğim Bordo-Mavili formamdan güç aldım.”
İmam, Cuma namazını, dönemin başkanı Faruk Özak, “Arçil ve Şota’ya imza attırıp geldim” dedikten sonra başlatmış. 8 yaşındaki kız, Harun Çelik’e, “Abi, trafik ışıklarının rengi değişsin, Bordo yansın duralım, mavi yansın geçelim” demiş. Aksal Yavuz maç heyecanından yanlış eve girdiğini salonda uyuyan adamı görünce anlamış, Adem Erdoğan, rakip tribüne gidince, “iş kazası oldu” demiş. Gençler, otomobillerine 61 YTL park cezası yazılınca gururla ödemişler.
İsmail Kaynar’ın anısı bir yenilgi sonrası kalp krizinden ölen öğretmen Yetkin Kaynar’ın şu sözleriyle bitiyor: Son martı gittiğinde Faroz’dan, eseceğum Kerempe’den, Yason’dan. Ayşe Aygün, maça gitmek için uyguladığı senaryoyu açıklamış: “Patronuma itirafımdır, o gün Trabzonspor maçındaydım.”
Yusuf Reha ve 4 arkadaşı, Avni Aker’de oynanan maçı Bursa’da sanmışlar, bir gün önceden oraya gitmişler, sabah kahvaltıda gerçeği öğrenmişler. Trabzonspor’un 1-0 kazandığı maçı televizyondan izledikleri otelin salonunu Avni Aker’e çevirmişler.
Eee ne de olsa, “onlara her yer Trabzon.” Bir sevda ancak bu kadar anlatılır, bazen üzülecek ama çok güleceksiniz. -www.anekdotyayinevi.com.tr-
‘’Bir araştırma, bir yorum!‘’
Hürriyet’ten Sıddık Turgut, 2008-09 Futbol Sezonu’nun ara verilmeden önce oynanan 16 maçındaki hakem hatalarını mercek altına aldı. Karşılaşmaları tek tek inceledi, hakem otoritelerinin ve kamuoyunun genel olarak ortak kanıya vardığı yanlış kararlar sonucu oluşan puan kaybı ve artılarını belirledi.
Buna göre; Trabzonspor’un 16 maçlık periyodu 5 puan farkla lider kapayacağı sonucuna ulaşılan araştırmada, en fazla zarara uğrayan takımların Eskişehirspor ve Gençlerbirliği, bu hatalardan en karlı çıkan takımların başında ise Sivasspor’un geldiği saptandı. Zira bu süreci lider tamamlayan Yiğidolar, hakem hatalarından kaynaklanan 4 puanları olmasa 5. olacaklardı. İlginç bir ayrıntı daha; İlk 6’da puan kaybına uğrayan tek takım Trabzonspor, artı puanı olmayan tek takım Fenerbahçe. Bu işten Sivasspor 4, Ankaraspor 2, Galatasaray da bir puan karlı çıkmış.
Bilindiği gibi hakem hataları nedeniyle canı yanan takımlardan Trabzonspor’un yanı sıra Eskişehirspor taraftarları da Federasyon önünde protesto eylemi yaptı.
Hakemlerin kasıtlı olarak birilerini özellikle mağdur ettiklerini düşünenlerden asla değiliz. Ancak bu iyi niyetli görüşümüz, “bazılarının, bazı kulüplere karşı” her nedense daha toleranslı davrandıkları yolundaki kaygılarımızı değiştirmeye yetmiyor.
Hakem hatalarından kaynaklanan puan kayıp ve artılarının sadece zirvede değil, puan cetvelinin alt sıralarında da ciddi bir sıralama değişikliğine neden olduğu, araştırmadan çıkan sonuçları genel olarak herkesin onayladığı, üstelik bazı kulüplerin yetersiz bile bulduğu bu ortamda yadırgadığımız bir nokta da Oğuz Sarvan’ın açıklamaları. Hakan Can ile sohbetinde Sarvan; “Hakemlerime güveniyorum, federasyona güveniyorum, hakemler bize güveniyor.” diyor. Peki Sayın Sarvan’ın, hakemlerine güvenini beyan etmek zorunda olduğunu kabul etsek de, “Hakemlerimizin eğitimi de kural bilgisi de tam. Hatalar ortamdan kaynaklandı, tek bir telkin olmadı” şeklindeki sözlerini nasıl yorumlayacağız? Bir de telkin olsaydı bari! Hele hele, “Hakem üzerindeki en büyük baskı ne kulüp, ne taraftar, en büyük baskı medya baskısıdır. Başka bir şey değil. Tansiyonu yükselten kulüpler değil medya.” diyerek, “topu taca atmasına” ne buyrulur?
Yaygın bir özdeyiştir: “Et kokarsa tuz var, tuz kokarsa?”
‘’Yarını da düşünmek!‘’
Birinci soru: Ali Şen’in yıllar sonra itiraf ettiği üzere, “bir taşı kullanarak Fenerbahçe’yi şampiyon yaptığı” 1995-96 sezonunda, Trabzonspor’un transfer gündemini yoğun şekilde meşgul eden Kingladze alınsaydı, sonuç değişir miydi?
Hiç kimse, “Evet Kingladze alınsaydı, Trabzon kesin şampiyon olurdu” diyemiyor. Ancak herkes, “Günün koşullarında kesin alınmalıydı” görüşünde, demek ki; bu durum en azından kimsenin içinde uhde kalmazdı. Kaldı ki, çoğu kimse, “Kingladze gelseydi, o zamanki Şota-Arçil fırtınasının çok daha etkin esmesi sağlanabilirdi” demekten kendini alamıyor.
İkinci soru: Ergun Gürsoy ve Hakan Şükür’ün “şampiyon olmasını istediklerini” söyleyerek rehavete sürükledikleri Trabzonspor’un 4-2 kaybıyla sonuçlanan, Gökdeniz’in, “Gelecek sezon da onların 100. Yılı” diyerek garip bir tepki gösterdiği Galatasaray maçı sonrası kaçan şampiyonluğu anımsayın. O sezon ortası ve sonraki sezon öncesi aylarca transferi konuşulan Zurawski alınsaydı, Şenol Güneş ve Atay Aktuğ’un ardı sıra görevlerini bırakmak zorunda kalmaları ve Trabzonspor’un şampiyonluk hesapları yaparken bir ara kendini düşme potasında bulması engellenebilir miydi?
Kim bu soruya, “Evet kesinlikle engellenebilirdi” diyebilir? Ama bu konu en azından kimsenin içinde bu konu uhde kalmazdı. Kaldı ki çoğu kimse, “Zurawski alınsaydı hiçbir şey olmasa o dönemin yıldız ismi Szymkowiak’tan da çok daha iyi verim alınabilir, ülkeyi kaçarak terk etmesi önlenebilirdi” demekten kendini alamıyor.
Trabzonspor son lig maçına bu sezon kadrosuna kattığı 7 yeni oyuncuyla çıktı. Yattara ve Umut dışarı alınınca bu sayı 9 oldu. Yeni kurulan bu takımdan kimse bu kadar büyük başarı beklemiyordu. Ama Trabzonspor, malum nedenlerle lige verilen araya ikinci sırada, o da averajla girdi.
Artık istemese de şampiyonluk planlarını erkene almak zorunda kalan ve bu konuma gelmek için kendi transfer rekorlarını kıran Trabzonspor’a gönül verenlerin, bu transfer sezonuna yönelik beklentileri, “Madem bu kadar özveride bulunuldu, bir-iki futbolcu eksikliğiyle bu çabalar heba edilmesin” yönünde.
Son söz: Trabzonspor, bize göre yeni bir Kingladze, bir Zurawski travmasını kaldırabilecek güçte değil. Bu nedenle, konuya kısa süreli bakmak yerine, bu sezon hedefe ulaşamama olasılığı da dikkate alınarak tıpkı Mayıs-Ağustos dönemindeki gibi gelecek hesapları yapılmalı diye düşünüyoruz.
‘’Özeleştiri...‘’
Futbol Federasyonu’nun garip uygulamasıyla lige ilk yarının bitimine bir hafta kala verilen 33 günlük ara, tartışılan hakemlik müessesesi açısından iyi oldu. Oğuz Sarvan ve ekibinin bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirmesi gerekir. Zira 16 maçlık periyot sonucunda ligdeki sıralamayı büyük ölçüde hakem hataları belirledi.
Kamuoyunda yaygın kanının aksine daha merhum Hasan Doğan döneminden beri oluşma biçimini tam anlamıyla onaylamadığımız, işvereni konumunda oldukları milli Takım Teknik Direktörü’nün huzurunda başkan düzeyinde neredeyse “esas duruş” gösteren mevcut konumuyla bu Federasyon Yönetimi’nin, büyük sorunların üstesinden geleceğine dair inancımız pek yoktu. “Yanılıyor olabiliriz” endişesiyle belli ki biz de kendi çapımızda boşuna zaman kaybetmişiz.
Bu bir özeleştiridir, bundan sonrası da: Hakem hatalarının geçtiğimiz Cumartesi gününe kadar mağduru konumundaki Trabzonspor, dozunu ayarlayamadığı tepkileriyle haklı davasında haklı kalamadı. Fırat Aydınus gibi maçta bizim de atladığımız Colman ve Cale’ye kırmızı kartlar ile ucuz gözüken ancak en az Uğur ‘un Lincoln’a hareketine verilen penaltı kadar penaltı olan Tayfun Umut mücadelesinin faturası, Trabzonspor’a kesildi.
Diğer maçlardaki hakem hataları uygun dille eleştirilirken, Fırat Aydınus’u medya olarak linç ettik. Oysaki her bir hakem hatası, tarafların birini mağdur eder, diğerine kazanç sağlar. Bu hataları, mağdur olan ya da avantaj sağlanan tarafın kimliğine göre değerlendirdiğimiz, tiraj ve raiting kaygılarını ön planda tuttuğumuz ve “oynatalım oynatmayalım” muhabbetlerini buna göre yaptığımız sürece, haksızlık etmeyelim Oğuz Sarvan ve arkadaşları hakemleri ne kadar eğitirlerse eğitsinler, sonuç pek değişmeyecek gibi duruyor.