Arama

Popüler aramalar

‘’Motivasyon silahı!‘’

1- Eksikleri bol olan Trabzonspor’dan nasıl bir kadro çıkabilir?Trabzonspor’un mevcut kadrosu, zaten camianın beklentilerine yanıt verebilecek düzeyde değil. Buna sakatlıklar ve cezalar nedeniyle yeni eksiklerin yanı sıra formsuzluk, kondisyon-antrenmansızlık benzeri sorunlar eklenince durum daha da içinden çıkılmaz bir şekle dönüyor. Yetersiz olduğunu düşündüğümüz kadroya bir bakalım: Yattara, Celalettin ve Ufukhan sakat. Hüseyin cezalı. Marcelinho formsuz. Musampa antrenmansız ve kondisyonu yok. Bütün bunlara son yapılan lak-tak testinin olumsuz sonuçları da eklenince, Galatasaray maçı öncesi hiçbir teknik adamın Ziya Doğan’ın yerinde olmayı istemeyeceğini düşünüyoruz. Kale için Jefferson şanslı. Sağda Musa-Feridun mücadelesinde Musa, solda Mustafa-Murat rekabetinde deneyimiyle Mustafa önde. Stephanov-Fatih rakipsiz. İki ön libero Hasan ve Ferhat’ın yanında formsuzluğuna karşın Szymkowiak, onların önünde Gökdeniz ve halen patlama beklenen Marcelinho yer alır. İleride de Ersen Martin oynar. Doğan’ın Marcelinho ya da Szymkowiak’tan birini feda etmesi durumunda önde Umut-Ersen Martin, arkalarında Gökdeniz olur. 2- Kaleyi kim alır?Trabzonspor’un kalesindeki en büyük sıkıntı, 2 kalecinin de yaş, deneyim ve yeterlilik gibi faktörler açısından birbirlerine çok yakın düzeyde olmalarıdır. Teknik adam Tolga’yı tercih etse, “Neden Jefferson değil?”, Jefferson’u tercih etse “Neden Tolga değil?” soruları sorulabilir. Hele tercih edilen hatalı gol yese, ilk cümle, “Eğer öteki olsaydı, böyle olmazdı!” diye kurulur. Ama 2 kaleci arasında ilişki diğer Süper Lig takımlarındaki gibi olsa değerlendirmeler farklı olurdu. Mondragon hatalı gol de yese, bir sonraki maç için yedeği düşünülmüyor. Beşiktaş’ta Runje, Fenerbahçe’de Volkan’a rağmen Rüştü nedeniyle teknik direktörleri tercih konusunda eleştirilmiyor. Bu nedenle daha önceki teknik direktörler gibi Doğan da hangi kararı verirse versin, sonuç olumsuz olduğunda tercihi nedeniyle eleştirilecektir. Galatasaray maçında her şeye rağmen Jefferson kale için daha şanslı. Tolga’nın geçen sezonki maçta yaşadığı olay, en azından bu maç için kaleyi alma şansını vermiyor.3- Avni Aker’de Galatasaray sendromu etkili olur mu?Trabzonspor 10 yıldır Galatasaray’ı Avni Aker’de yenemiyor. Bu durum tabi ki futbolcular üzerinde bir baskı unsuru oluşturacaktır. Ama Ziya Doğan son basın toplantısında, görev yaptığı her takımda Galatasaray’ı yenmesine karşın, Trabzonspor’da 2 maçta bu işi başaramamanın ezikliğini, “Her şeyin bir ilki vardır!” diyerek atlatma çabası içinde olduğunu gösterdi. Belli ki futbolcularını tıpkı Beşiktaş maçında olduğu gibi bu maça da farklı biçimde motive etmeye çalışıyor. Kaldı ki 4 büyük kulübün birbirleriyle oynadıkları maçlar öncesi gerek kadro ve form durumları, gerekse puan cetvelindeki konumları çok fazla belirleyici unsur olamıyor. Bu durumlar tahminde bulunmayı kolaylaştırmıyor.4- Trabzonspor nasıl oynamalı, stratejisi ne olmalı? Her şeye karşın kendi evinde kontrollü oynayıp ama abartılı değil, oyun disiplininden kopmayarak son ana kadar skoru kovalamaya çalışırsa, taraftarının da desteğiyle arzuladığı sonuca ulaşabilir. Tabi burada Gökdeniz faktörünü de yabana atmamak gerek. Trabzonspor açısından bu maçın kilit adamı, son haftalardaki üstün formunun yanı sıra, takımının hemen hemen attığı bütün gollerde asist ya da son vuruşlarıyla rol alan Gökdeniz olacak.

22 Eylül 2006, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tur tatlı, gerçek acı!‘’

Lazaroni, tribünlerin pek hoşnut olmadığı bir kararla Umut’u oyundan alıp Ömer Rıza’yı sahaya sürdüğünde dakikalar 79’u gösteriyordu. Bu demek oluyordu ki; kalan sürede daha kalabalık adamla savunma yapılacak, az adamla yakalanan rakip karşısında kontratakla gol aranacaktı. 1-1’in rövanşında skor 0-0 iken riskli bir anlayış olsa da, maçın ve Trabzonspor’un en iyi ismi, her bordo mavili atağın hazırlayıcısı Yattara Ömer Rıza işbirliği planın tutmasını sağladı. Gol, uzatmalarla son 6 dakikanın daha rahat ve daha çok risk alan rakip karşısında iki de pozisyon bulunarak tamamlanmasını sağladı. “Kazanan haklıdır” ilkesiyle, bu kararın da hakkını verelim. Ama tribünlerde gol öncesi giderek yoğunlaşmaya başlayan ıslıkların dikkate alınması gerçeğinin de özellikle altını çizerek. Tur gerçekten çok keyif verici. Hem UEFA’da yola devam, hem de bir Rum takımına karşı elenişle ülke genelinde kaybedilen prestijin yeniden kazanılması anlamına geliyor. Ama ortada bir de gerçekler var, çok acı gerçekler. Fatih Akyel, kötü başladı, ilk müdahalelerin biri hariç diğerlerinde rakibini kaçırdı demoralize oldu, erken sarı kart gördü. İkinci yarıya devamı ciddi bir riskti. Kanatlarıyla, merkeziyle güvensiz savunması, orta alanda şaşkına çeviren top kayıpları, hücumda çoğalamayıp etkisiz kalan, liginin son üç takımından biri konumundaki rakibi karşısında Apoel değil de, sıradan bir Avrupalı takım olsa, işini çok kolay bitirir, tur vizesini rahatlıkla alabilirdi, bunu de bilelim.

25 Ağustos 2006, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Afacan Başkan‘’

Acı bir rastlantı ki Afacan; yakın dostu eski yönetici Kardiyolog Dr. Yusuf Bahadır’ın ifadesine göre şuurunun tam olarak açık olduğu son saatlerinde Gaziantepspor yenilgisinden de, takımın bu yenilgiyle Süper Lig’deki 33 yılının en kötü sezonunu yaşadığı gerçeğinden de haberdardı.Oysa ki; Onursal Başkan Mehmet Ali Yılmaz görevi bıraktığında onun da görüş ve önerilerini alarak Başkanlığa talip olurken, “7. Şampiyonluğa imza atan başkan” ünvanını alma hayalleri kuruyordu. “Turgay Semercioğlu Hasan Şengün kaptanlık tartışmaları ve Werner Biskup olayının” denk düştüğü başkanlık döneminde yaşanan bu iki kriz, bugün yapılan ütopik vaatlerin aksine, mütevazı ve iyi niyetle yürüttüğü çalışmalarının karşılığının alınmasına engel oldu. Naklen yayın, sponsor ve benzeri gelirlerin söz konusu olmadığı, kulüplerin başkan ve yöneticilerin ceplerine mahkum olduğu bu dönemde, Mehmet Ali Yılmaz’dan kalma alışkanlıkla maddi sorun pek yaşanmıyordu. Yani başkan olmanın, bugünkü gibi, “Oy için bol keseden vaat ve hayal kırıklığı” anlamını taşımadığı, “ateşten gömlek giymekle eş değer tutulduğu” yıllar, bu işe soyunan kişi ya da kişilerin ekonomik tüm gereksinimleri karşılamayı üstlendiği yıllardı. Tabi ki maddi gücü bu yükü kaldırmaya yetmediği için de, dönemin Futbol Şubesi Sorumlusu Hayrettin Hacısalihoğlu’nun anlatımıyla, tek parmağına taktığı çeketini “çıkın” gibi arkasına asar, nerede Trabzonsporlu işadamı varsa kapısını aşındırıp, ne yapar eder, tüm ödemelerin zamanında gerçekleştirilmesini sağlardı.Böyle bir Başkan’dı Afacan.Suat Oyman ve Rıfat Dedeoğlu’ndan sonra Trabzonsporlular, sadece 14 başkanından üçüncüsünü değil, çok iyi bir Trabzonsporlu ağabeylerini kaybetti. Biz de iyi bir insan, iyi bir spor adamını. Başımız sağ olsun.

23 Ağustos 2006, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Trabzon sizinle‘’

Bir tarafta, 8 ayda 18 oyuncu alan ve takımın bir çok mevkide hala sıkıntı çekmesini sağlayan, yönetici ve spor danışmanı iki transfer uzmanı (!) 39 günlük Brezilya seferinden eli boş dönme hazırlığı yapan, bu arada, Trabzon’da tesislere kadar getirttiği futbolcuyu geri göndererek garip bir transfer hareketine imza atan yönetim. Diğer tarafta, yöneticiler arası çekişmenin prematüre ürünü, becerip mevcut kadrodan yeterince yararlanmasını bilemeyen bir teknik adam.El ele verdiler, Gaziantep Kamil Ocak Stadının tribünlerini, Trabzonspor’u son sıraya yerleştirdikleri maçtan sonra, “Trabzon kümeye!” diye bağırttılar. Bir avuç Trabzonspor taraftarına da, “Arkası gelmez dertlerimin bıktım illalah” ağıtını yaktırdılar.Tebrikler!Bu maçı, bu yönetimin ikinci başkanından bile gizleyerek göreve getirttiği, çalıştığı takımlarda görev süresi ortalaması 5 ay olduğu halde, yüklü bir tazminat maddesini de sözleşmeye koyduğu Teknik Direktör kaybettirdi. Tam 65 dakika kulübede bekletti Yattara’yı Lazaroni. Üstelik Szymkowiak dökülürken, takım rakip yarı alana topu taşımakta zorlanırken. Yattara girdi, top ayağına ilk değdiğinde klasını konuşturdu ve Gökdeniz’e eşitliği sağlattı.Bu gol, bir anlamda Yattara maçı yeniden başlattı. Tam 65 dakika çile çekmişti tribünler. Ev sahibi ekip önde olsa da, rakibinin kötü oyununa ayak uyduruyor, sıcak esen rüzgarla buram buram terleyen futbolseverler, sıkıntıyla saatlerine bakıp 35 dakikanın dolmasını bekliyordu. Yattara’dan sonrası çok farklı oldu. Üzerine ölü toprağı serpilmiş Kamil Ocak Stadında herkes hareketlendi. Önce Trabzonspor tabi ki. Yattara iki kez daha golle burun buruna getirdi arkadaşlarını. İlkinde Ersen Martin ve Marcelinho, ikincisinde de Stepanov, Gaziantepspor’un ve maçın yıldızı Kenan Hasagiç’e takıldı.Bir teknik adamın bu Yattara’yı kulübede tutması, hem kendi takımını cezalandırması, hem de futbolu keyifle izlenir kılan estetik hareketlerden futbolseveri mahrum etmesi demektir. Nitekim o güzel hareketlerin izlendiği ve Bordo mavililerin kontrolü elinde tutup rakibi ezici bir baskı altın almasına karşın golü bulamadığı bu anlarda çabuk gelişen bir Gaziantepspor atağında, form durumuyla geçen sezonu mumla aratan Stepanov’un pozisyon hatası, dengeleri yeniden bozdu. Stepnov, geçen hafta garip bir penaltıya neden oldu. Dün akşam da bu garipliklerini devam ettirdi ve yenilgide ciddi rol oynadı.Lig sonuncusu Trabzonspor, Apoel karşısında ne yapar? Her şeye hazırlıklı olmak gerek. Bu işler bol keseden vaatle, masaya vurmakla, çeteci suçlamasıyla, cezaya rağmen, Şeref Tribününde boy gösterme yürekliliğiyle (!) olmuyor, görüyorsunuz. Trabzon sizinle...

21 Ağustos 2006, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bu maçın anlamı!‘’

Maçtan bir gün sonra kulüpten yapılan resmi açıklamada, “Başkanımız sıcağı sıcağına yanlış bir kelime kullanmış olabilir. Ama orada, hakemlik müessesesinin çok önemli bir kurum olduğunu, bu mesleğe adım atacak olan insanların babadan oğula, dededen toruna değil de, kendi becerisi, bilgisi, görsel başarısı ve yeteneği ile adım atması gerektiğini ifade etmiştir. Eğer kendisi PFDK’ya sevk edilirse, biz de gerekli savunmayı yaparız.”Bu açıklamadan bir gün sonra PFDK, ilk darbeyi bir aylık hak mahrumiyeti cezasıyla vurdu. Ardından MHK, başkana göre “Çeteci!” hakemi, onca yanlışına karşın görevlendirerek arkasında durdu. Yetmedi, hakem oğlu bir başka hakemi başkana inat kendi maçına verdi. Bize göre kendi içinde tutarlı hareket eden MHK, böylece hakemlerini korudu. Ama bir gün önce esip savuran Trabzonspor, haklarını arayacağı başkanına verilen ceza için, “PFDK’nın başkanımızla ilgili kararını da saygıyla karşılıyoruz. Ülkenin futbolunda yerleşen çifte standart olgusunun değişmesi adına beklentimiz; Futbol Federasyonu ve yetkili kurullarının benzer olaylarda aynı tavrı sergileyebilmeleridir” dedi. Hayli ilginç değil mi?Hakem hocası Serdar Çakır’ın dünkü yazısında, “MHK’nin en ilginç ataması ise Cem Deda olmuş. Geçen haftanın en çok tartışılan hakemiydi. Eleştiriler maksadı aşsa da teknik açıdan başarısız bir maç yönetmişti. Bence bir süre dinlenerek kendisini toparlaması sağlanmalıydı. MHK yapılan acımasız eleştirilere karşılık olarak 2 Eylül’de dünya evine girecek olan Deda’yı kazanmak ve MHK’nin dik duruşunu göstermek uğruna cesaretle bu maça atadı” diye değerlendirdiği atamaya, “Çeteci” iddiasındaki Trabzonspor’dan tepki yok. Bir duruş sergileyemediler. Tutarlılık, hakkını savunma, hak getire...Hakemlerin babalarının durumu bizi ilgilendirmiyor. Albayrak gibi düşünmüyoruz yani. Babası hakem olan bir kişinin hakem olamayacağı mantığı komik. O zaman durum şu; kulüp yönetmek kolay iş değildir. Ağzınızdan çıkanı kulağınız duyacak. Duymazsa, seçim öncesi “masaya vurulacağı söylenen eli” havada tutarlar, kurumunuzun hakları bir yana kendinizi bile koruyamayacak duruma getirirler. Haklı olmak yetmiyor, haklı kalmak gerek. Serdar Çakır’ın, kendi oğlu olduğu için de nezaketen yorumlamadığı bu akşamki maçın hakemine gelince; bize göre Cüneyt Çakır, öncelikle kendi bilgi ve becerisiyle bu noktaya gelmiş, gelecek vaat eden ve Türk hakemliğini yurt dışında başarıyla temsile aday bir isimdir. Ayrıca kimsenin kuşkusu olmasın Trabzonspor başkanından gelen baba-oğul-çete ilişkileriyle ilgili iddiaların da etkisinde kalmayarak maç yönetecektir.Çok önemli not: Trabzonspor bu maçı kaybederse puan cetvelinde şu an alfabetik nedenle yer aldığı konum, matematiksel gereklilik kazanacaktır. Bu nedenle bu maç Trabzonspor için çok anlamlıdır.

20 Ağustos 2006, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yattara Türk olursa...‘’

Ne demişti Turgut Özal: Anayasa’yı bir kez delmekle bir şey olmaz. Deldi de... Sonra delik deşik oldu, o yoldan gidip Başbakan bile çıkardık.Futbolun anayasasındaki boşluktan doğan ve sadece bir günde riskleriyle ilgili tüm kaygıları haklı çıkaran bu yolun nerelere varacağını göreceğiz hep birlikte. Eğer görmemek istiyorsak, Federasyona büyük görev düşüyor. Yönetmelikleri, koşulları, kuralları işin daha da pisliği çıkmadan koyar ve her takıma eşit uygularsa, bu işten en az zararla sıyrılırız. Yoksa iki büyük kulüp başkanının malum yarışına, transferden sonra da konu olan ve aldattığı hakemle meslektaşının hakkını gasp eden kişiyi bir günde “Mert” yapar, kendi değerlerimizi ayaklar altına alırız. Nedved İtalya’da penaltıyı iptal ettirmiş, De Rossi golü elle attığını santrayı gösteren hakeme itiraf edip, rakibe serbest atış kullandırmış da ne olmuş, “Mert’lik” dediğin böyle olur, di mi!Duruma, “Bir çok ülkenin milli takımında Türk asıllı oyuncular yer alıyor da, Marco, pardon Mehmet Aurelio, neden Brezilya asıllı Türk vatandaşı olarak Türk Milli Takımı’nda oynamasın?” mantığından baktığımız için masum bulduğumuz bu olayın, ülkemizde hemen her şeyde olduğu gibi suistimal edileceği gerçeğinden hareketle, bu yolun sonunun ayak oyunlarıyla sınırsız yabancıya gittiği gerçeğini görmeliyiz. Bu nedenle en kısa zamanda yabancı sınırlaması kaldırılmalı, gelecek yabancıya kısıtlama getirilmelidir. Ülkesinde milli olmuş olma koşulu, hem milli takımımızı korur, hem de gençlerimizi. Sorun da kendiliğinden çözülür. O zaman isteyen de Türk vatandaşı olur ve o kişi bu işin yolunu açan Galatasaray’ın Türk vatandaşı yaptığı Dündar Siz gibi, pasaport kontrolünde, “Ama siz Türk vatandaşısınız!” diyen polis memuruna, “Hayır Fransızım!” diye sert bir şekilde çıkışmak zorunda kalmaz.Sözün özü şu; kimsenin “kafatasçılık” yapma gibi bir düşüncesi yok. Bu işin “Vatan Millet Sakarya” ile de ilgisi yok, en azından biz böyle bakmıyoruz. İnsan kendini ne hissediyorsa öyle yaşamalıdır. Unutulmasın ki, Galatasaray UEFA Şampiyonu olurken, kimse “6 yabancılı Galatasaray’ın zaferini içime sindiremiyorum” demedi, herkes, “Türk’ün zaferi” diye olayı kutladı.Bütün bu nedenlerden ötürü “acaba yasal bir boşluk bulunur da, Yattara da Türk vatandaşı yapılıp, yabancı kontenjanından çıkarılabilir mi?” sorularına kimse yanıt aramasın. Gine Milli Takımı’nda oynadığı için A Milli takım kontenjanından olamıyor. Vatandaş olsa 5 yıl sonra kontenjan dışı kalabilir. Bir çıkarı söz konusu değil yani. Ama vatandaş olursa, gerçekten başımızın üzerinde yeri var, bağrımıza basarız ayrıca...

18 Ağustos 2006, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yanlış tepki!‘’

Eğer Fatih Tekke; “Ben Trabzonlu ve Trabzonsporlu’yum. Belki başka bir takıma gitsem daha fazla kazanırdım (nitekim öyle oldu) ama burada sembol olmuş bir kişi olarak kalacağım ve takımımın şampiyonluğunu görmek için ter dökmeye devam edip, futbolu burada bırakacağım. Sonra da farklı alanlarda kulübüme hizmete devam edeceğim.” diyebilmiş olsaydı, bırakın bonservisi için 7.4 milyon Euro’yu, 17,4 milyon euoro da verseler acaba bu yönetim O’nu gönderir miydi, ya da gönderebilir miydi?Ne dedi Fatih Tekke: “Burada heyecanımı kaybettim. Gitmek istiyorum. Bu sezon verilerse para kazanırlar.” Ardından tepkileri görünce: “Trabzonlu’yum, Trabzonsporlu’yum. Bu sezon takımımın başarısı için arkadaşlarımla daha çok çalışacağım. Bonservisimle ilgili insiyatif elimde değil. Bir yıl sonra bana geçtiğinde kulübün menfaatleri için oturur konuşur gerekeni yaparız!” Sonrası malum; Zenit’in teklifi, yönetimin oluru, hakkını verelim Başkanın itirazı ve direnişi, ardından Başkan Fatih zirvesi, “Abdestli yeminler!” ve Petersburg yolu.Fatih Tekke gitti. Gelinen noktada artık Trabzonspor taraftarının bu olayın peşini bırakıp, yönetime onun kadar olmasa da onun boşluğunu doldurmaya yakın özellikleri olan bir futbolcuyu (üstelik başkanın yıldız satmak değil, yıldız almak vaadi de var) almadıkları için tepki göstermesi gerekirdi diye düşünüyoruz.Kaldı ki; Trabzonspor Yönetimi, bunun dışında hep eleştirilecek, hep tepki gösterilecek yanlışlar yapıyor. Atay Aktuğ, bir Thomas Jun’u aldı diye, 2 sezonda 2 lig ikinciliği(Birisinde şampiyonluk haksızlıkla elinden alındığı için 30 bin kişi sokaklara dökülmüştü) bir Türkiye Kupası’na karşın koltuğunda duramadı. Şimdiki yönetim 7 ayda 17 futbolcu aldı. Hala takımın (lig başlamadan değinmiştik, bazılarının hoşuna gitmemişti, 3 maç sonra hak verdiler) bir çok eksiği var (ki dördü kesin). Brezilyalı Teknik Direktörü ve Futbolcu İzleme Komitesi’nin varlığına karşın, amatör ligde futbol oynamış diye bir yönetici, futboldan anlar diye başkanın kendi şirketlerinden güvenilir (!) bir elemanı, (kalanlar güvenilir değil demek ki) 2 aydır Brezilya’da futbolcu arıyor. Böyle bir komedi var mı ya!Transferdeki bu durumu içine sindiren ve başyardımcısı Hüsnü Özkara ile ilişkileri kopma noktasına gelen Teknik Direktör Lazaroni, bize göre Kayserispor yenilgisinin de, Manisaspor beraberliğinin de direkt sorumlusudur. Başkanın kendi teknik direktörünün hatalarını ve transferde yaptıkları plansız programsız icraatın kötü sonuçlarını bir kenara koyup, bize göre de ciddi karar yanlışları olan hakeme sokak ağzıyla fatura kesmesinin anlamsızlığı bir yana, Apoel maçındaki uygulamalarına destek verdiğimiz Lazaroni’nin bu tür yanlışlarının devamı halinde, puan cetvelinde takımın biraz da alfabetik olan bugünkü konumunun matematiksel olarak geçici de olsa gerçekleşme olasılığı söz konusudur. Alsın Kayseri ve Manisaspor maçlarının kasetlerini izlesin bir kez daha Lazaroni. Eğer derse ki; “Yattara’yı Kayseri’de oyuna alma zamanlamam da, Manisa maçında oyundan alma kararım da doğrudur”, ya da, “Marcelinho Kayseri’de yoruldu aldım, Trabzon’da yorulmadı sahada tuttum”, o zaman neden 20 yılda 18 takım değiştirdiği gerçeğini de daha net anlamış olacağız.Eğer yönetim panik halinde “transfer yapacağız” diyerek kulübü bir borç batağına sürükleme yanlışına düşmeyecekse; eğer Lazaroni, puan cetvelindeki bugünkü konumuyla çelişkili kadrosundan, (yani yetersiz olsa da her türlü yanlışa karşın, ilk 4’e girebilecek kapasiteye sahip olduğuna inandığımız bu kadrodan) en kötü tercihleri yapmaya devam etmeyecekse; kurumda, idari ve teknik istikrar adına biraz daha sabra gereksinim olduğunu düşünüyoruz. Yeni yönetim, yeni teknik kadro, yeni bedeller ödemek demektir, sıradanlaşmaya devam demektir ve kısa vadede kurumu sıradan bir Anadolu takımı kimliğine büründürmekten başka bir işe yaramayacaktır.

16 Ağustos 2006, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Soru işaretleri‘’

“Bitik” Marcelinho’yu ısrarla oyunda tutan Lazaroni, önce bir türlü çoğalma sağlanamayan hücum bölgesinde rakip savunmayı tek başına meşgul eden Umut’u aldı. Sonra da, Kayseri ve Apoel maçlarından gerekli dersleri çıkaramamış olacak ki, rakip yarı alana topu tek taşıyan oyuncu konumundaki Yattara’yı. 76. Umut’un, 78. dakikada Yattara’nın çıkarılış anı. Uzatmalar dahil 18 dakikayı forvetsiz oynadı takım.Vestel Manisa’nın iki ön liberosu erken sarı kart görünce ve kart sayısı arttıkça kozlar Ersun Yanal’ın elinden Lazaroni’ye geçmişti. Ama Lazaroni, bu durumdan en iyi yararlanacak oyuncuları Umut ve Yattara’yı oyundan çıkararak dengeyi sağladı ve kendi evinde bir puana razı oldu.Trabzonspor’un taa hocasından başlayan ciddi sıkıntıları var. Dün akşam bütün hava topları rakipte kaldı. Büyük umut Marcelinho, son vuruşlardaki beceriksizlikleriyle kafa karıştırdı. Savunmanın sağ ve sol taraflarında büyük sorun var. İkinci sınıf düşünceyle yönetilen, gönderirken birinci, alırken genelde ikinci sınıf oyuncular tercih eden, daha doğrusu buldukları ikinci sınıf olan Trabzonspor, ikinci sınıf bir takım konumunda. Evinde bir puana sevinebilecek bir konum yani.Cem Deda, penaltı pozisyonunda ofsaytı kaçıran yardımcısının kurbanı oldu. Kararının arkasında durabilse Stepanov’a sarı kart gösterirdi. İkinci de geldiğinde Trabzonspor 10 kişi kalırdı. Yattara’nın pozisyonu da tartışılır. Eğer karar “devam” ise o da sarı kart görmeliydi. Deda, avantaj kurallarını atladı, oyundan amatörce dakika çalmaları süzemedi. Arkadaşı Cem Hamoğlu ile birlikte tıpkı Lazaroni ve Marcelinho gibi maçın skoruna direkt etki etti.

14 Ağustos 2006, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI