Arama

Popüler aramalar

‘’Dikkat dikkat‘’

Eğer Trabzonspor 24 Ağustos’taki rövanşta gol atmak zorunda kalabileceği bir skorla Trabzon’a dönseydi, işi her açıdan çok zordu. Bu nedenle Yattara’nın attığı o mükemmel gol, hem tur için bir avantaj sağlama, hem de diğer bir çok faktör nedeniyle büyük anlam taşıyor.Geçen sezon Anorthosis Famagosta takımından CFS Stadında alınan 3-1’lik yenilgi, Trabzonspor’a, gol yemeden en az iki gol atmayı zorunlu kılmıştı. Bu durumun stresi, gergin bir 90 dakikanın geçirilmesine, onca fırsata karşın tek golle yetinilmesine ve doğal olarak Şampiyonlar Ligi hayalinin bitmesine neden olmuştu. Lazaroni ve ilk onbirdeki 4 oyuncusu, bu durumun ülke, şehir ve dolayısıyla takım üzerinde yarattığı baskıyı yaşamamış olsa da, kadronun geri kalanının kısmı, ödenen bedelin farkındaydı kuşkusuz.Gökdeniz tercihi doğruyduTürkiye ve Güney Kıbrıs arasındaki hassas ilişkiler şu ya da bu şekilde özellikle yerli futbolcuları gerdi. Vatandaşlarda da en azından bu açıdan bir rövanş beklentisi oluştu. Bu faktörler nedeniyle girilen stresin damgasını vurduğu maça çıkarken, Lazaroni’nin, izlettirdiği rakibiyle ilgili gelen raporları belli ki yeterince dikkate aldığını gözledik. Bağırsak enfeksiyonu geçirdiği için güç kaybı söz konusu olan Gökdeniz’in kalan gücünü en ekonomik biçimde değerlendirme düşüncesi, önemli bir tercih. Orta alanda iki ön liberoyla başlamak, savunmadaki dörtlüyü neredeyse çakılı tutmak, Szymkowiak’ın atacağı isabetli paslarla çabuk hücum girişimlerinde Yattara, Ömer Rıza ve Umut’u düşünmek, doğru kararlar. Ama nedeni, kadro zafiyeti ve erken gelen gol olsa da, Trabzonspor’un zaman zaman çok aciz durumlara düşmesi, planlanan hiçbir şeyin hayata geçirilmemesiyle ilişkiliydi.Yattara her eve lazımKayseri’de takımın daha çok gereksinim duyduğu ve daha çok verimli olabileceği dönemde kulübede bekletilen Yattara’nın sadece takımın değil maçın yıldızı olmasını sağlayan son dakikadaki ustalığı, böyle bir oyuncunun koşullar ne olursa olsun her daim yararlanılması gerektiğinin kanıtı oldu. Geçen sezonki Rum sendromunun kilit adamı konumundaki Yattara, bu golle hem o işteki olumsuz rolünü unuttu, hem de geçen hafta yaşadığı moralsizliği giderdi.Kalecileri kötü gözüktüTrabzonspor’un bir diğer önemli avantajı da, rakibi görerek yaşayarak tanımak oldu. Apoel Takımı’nın kalecisi Morphis, ya çok kötü ya da formsuz bir döneminde. Savunması çok hata yapıyor. Orta alanda Gommez, Fernandez ve Makiridis ile hücumda Solari iyi kontrol edildiğinde, Avni Aker’in o muhteşem ortamında nefes alamazlar. Tabi ki Trabzonspor’un işini, Kayseri ve Lefkoşe’deki gibi değil, iyi yapması koşuluyla. Takımın gol atmak zorunda olmaması, çok kuşkuyu giderdi. Apoel takımı çok iyi hücuma çıkıyor. Gol ararken Trabzonspor’un kontra yemesi sürpriz olmaz. Bunun yanı sıra gol atma zorunluluğunun stresinin yaratacağı panik de ortadan kalktı. Demek oluyor ki Trabzonspor, savunmada çok ama çok dikkatli olmalı.Tüm koşullar oluştuGüç olarak Süper Lig’de ancak küme mücadelesi yapabilecek kapasitedeki Apoel Takımı karşısında Trabzonspor’un, ülke ve Trabzon insanının sportif beklentilerin dışındaki arzusunu yerine getirme şansını gerçekleştirecek tüm koşullar oluştu. Rum seyircilerin, takımlarına inanılmaz desteğini Trabzon’da Trabzonspor’un da bekleme hakkı var. Eğer o gün, yani 24 Ağustos’ta benzer bir coşkuyla rakip üzerinde baskı unsuru oluşturulursa iş daha da kolaylaşır.Son sözümüz sportif ilişkilere yönelik: Rum makamları, çok büyük bir konukseverlik gösterdi. “Biz sporcuyuz!” dediler, “Siyaseti, siyasetçiler yapıyor, biz işimize bakalım!” diye de eklediler. Tribünlerde bayrak ve küfür krizi yaşanmadı değil. Onlardan bizde de oluyor. Onların holiganı neyse, bizimkiler de o yani!

12 Ağustos 2006, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kötü oyun büyük sonuç‘’

Durum çok net ortadaydı: Teknik Direktörünün transfer talebine karşın, yenisini katmak bir yana, tarihi aylar öncesinden belli bu maç için UEFA’ya bildirilen listesinden 3 oyuncu gönderilmişti. Yetmedi; Dünya Yıldızı sunumu yapılan oyuncu bir günlük gecikmeyle kadroya bile alınamamıştı. Mevcut kadrodan bize göre de iyi bir onbir çıkardı Lazaroni. Gökdeniz kararı sürpriz gibi gözükse de, rakibin gol için ısrarlı bir baskı kurmak isteyeceği ve zaman zaman bu durumun risk almayı da gerektirebileceği olasılığından hareketle Umut ve çabuk oyuncu Ömer Rıza tercihi doğruydu. Ancak hesapları çok basit bir savunma hatası bozdu. Dakikalar ilerledikçe çok daha kritik durumlara düşen savunmadaki pozisyon ve zamanlama hataları, rakibin maça galip başlamasına neden oldu.Trabzonspor’un özellikle sol kanadındaki boşluğu iyi değerlendiren Apoel takımının, Gomez, Saitias ve Makridis imzalı organize her atağı, rakibi, adeta Tolga’yla burun buruna getirdi. Solari başta olmak üzere Apoel takımının forvetinin son vuruşlardaki beceriksizliği kadar, çoğu kez Tolga’nın yerinde kurtarışları, farktın artmasını engelledi.Lazaroni, beklenen değişikliği ciddi bir gecikmeyle ilk bir saat dolarken yaptı ve en etkili silahı Gökdeniz’i sahaya sürdü. Gökdeniz takıma biraz hareket getirse de, maça damgasını vuran isim Yattara oldu. İlk yarıda taşıdığı bütün toplar, Trabzonspor hücumda çoğalamayınca rakip savunmada eridi. İkinci yarıda da durum değişmeyince gol umudu sadece rastlantılara kaldı. İki kez karambolde fırsat yakalansa da, son noktayı yine Yattara koydu. Attığı gol ayakta alkışlanacak türden olsa da, bu golün en önemli özelliği, ne yaptığını bilmeyen, bir oyun sistemi olmayan, kötü bir rakibe karşı adeta ezilen Trabzonspor’a hayat vermek, rövanş için büyük avantaj sağlamak oldu.

11 Ağustos 2006, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’İlginç rekabet!‘’

Aslında Apoel takımı buruk bir sezon geçirmiş, tıpkı Fenerbahçe gibi. Şampiyonluğu son 3 haftada bir başka ezeli rakipleri Apollon’a kaptırmışlar. Apollon Lig, Apoel de kupa şampiyonu olmuş, dolayısıyla Süper Kupa maçını oynamışlar. Bu maçta Apoel takımı bir farkla öndeyken, 70. dakikada 10 kişi kalmış. 89. dakikada da golü yemiş ve maç uzatmaya gitmiş. Eksik kadrosuyla uzatmalarda maçı 3-1 kaybetmiş, Süper Kupa’yı da.Bu maçı izleyen meslektaşlarımız, aşırı motivasyonun Apoel’e zarar verdiğini söylüyorlar. Kıbrıslı Rumlar tarafından çok nazik karşılanan Trabzonspor için en güzel haber bu. Ama kötüleri de var tabi: Orta alanları çok güçü. Rakibi hiç top yaptırmıyorlar. İnanılmaz bir seyirci destekleri var ki bu, Trabzonspor maçında daha da artar. Kadro dizilişleri genel olarak; 4’lü savunmanın önünde iki ön libero, ileride tek forvet, arkasında da her zaman ona destek veren iki kilit isim. Tempolu ve oyun disiplininden kopmuyorlar. Bunu engelleyecek tek unsur, aşırı motivasyon.Trabzonspor, orta alanı güçlü bu gibi takımlara karşı, alan savunması yaparak, ikili, üçlü sıkıştırmalarla mücadele edip sonuca ulaşabilir. Kadrosu da buna çok uygun. Yattara, Gökdeniz ve Ömer Rıza gibi çabuk adamlar, her an iş bitirebilirler. Kayseri’de kaybın nedeni, rakibin öne geçmesinden sonra kalabalık tuttuğu savunmasında geniş alan seven oyuncuların düşünülmesi oldu. İkisi de bir işe yaramadı.Trabzonspor, sadece aşırı motivasyon ve seyirci baskısı nedeniyle oyun disiplinini kaybetme olasılığı bulunan rakibine, Kayseri’deki gibi şaşırtıcı bir kadro çıkarmadığı, iyi direndiği ve mücadeleyi sabırla sürdürdüğü takdirde ikinci maç için kendine avantaj sağlayabilecek skoru bulur. Bordo mavililerin mücadele edeceği bir diğer unsur da aşırı sıcak. Artık Kayseri’den buna alışmış olmaları gerekiyor.

10 Ağustos 2006, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yine sürpriz olsun!‘’

İlginç bir rastlantı. Yine bir Kıbrıs Rum Takımı. Yine transferde gülünç işler yapan bir yönetim. Açık söyleyelim, bize göre UEFA Kupası’nın bu eleme turunda favori Apoel. Eğer Trabzonspor elerse sürpriz kabul edeceğiz ve şimdilerde bu sürprizin gerçekleşmesini diliyoruz. Bu görüşümüze dayanak olacak çokça nedenimiz var. İlki ve en önemlisi transferde gülünç diye nitelendirirken asla abartmadığımız çalışmalar. Geçen sezondan ders alınmamış. UEFA’ya bu maçın listesinin bildirilmesinden bir gün sonra, 3 futbolcu alınıyor. Listedeki 3 futbolcu ise başka takımlara veriliyor, bunlardan birisi de, bu takımın son iki sezona damgasını vuran bir önceki sezonun gol kralı. Lazaroni, becerip 25 kişilik listeden iyi bir takım oluşturamadı ve Kayseri’ye çıkardığı yanlış kadroyla yenildi. 19 kişilik listedeyse Almanya kampına götürmediği oyuncu da var, götürüp de özel maçlarda bile kullanma gereği duymadığı da. Bu takımın 10 Ağustos’ta Ön Eleme maçı oynayacağı, bunun için listelerin belirlenen tarihlerde gönderileceği gerçeği ortadayken, gelin bu geç kalınmışlığı açıklayın? Açıklayamazsınız. Açıklasanız ne olacak ayrıca, nasılsa faturayı Trabzonspor ödeyecek.Yine bir transfer komedisi: Bu takımın teknik direktörü Brezilyalı. Bu kulübün bir İzleme Komitesi var. Ne yaptı Trabzonspor? Neredeyse 2 ay olacak, Brezilya’ya, “gençliğinde amatör ligde top oynamış diye, futboldan anladığını” söyledikleri yöneticiyi göndereli. Oradan soruyor yönetici: “Sol dış bulamadım, bir stoper var alayım mı?” Yanıt: “Yok kardeşim, Başkan çok kızdı, ara bul bir sol dış getir. Yıldız olsun ha!” Abartmıyoruz, böyle burada işler. O İzleme Komitesi, o Teknik Direktör bunu nasıl içine sindirir ki?5 gün sonra telafisi olmayan iki maç var. Teknik Direktör telafisi olan Kayseri maçına o maçta oynatamayacağı iki oyuncuyla başlıyor. Zaten takımını tanımıyorsun, başlasana telafisi olmayan maçta kullanmayı düşündüğün 11’le. Gör aksayan yönlerini takımın, düzelt düzeltebildiğin kadarını o 5 günde... Kaybetsen bile (zaten kaybettin) nasılsa telafi edersin.Sonra kaleci işi. Kaç gündür kaleci konuşuluyor. Mevcutları demoralize ettin, biri sakatlandı kadrodan çıkardın, diğerinin kolu ağırıyor. Ağırır tabi ki böyle kritik maç öncesi! Üçüncü kaleci o moralle hazır olsa ne yazar!Amacımız moral bozmak değil. Sürpriz demişsek de turun geçileceğine dair umutlarımızı tümden yitirmedik. Tabi ki teknik kadro yeni çılgınlıklara imza atmazsa. Sadece geçen yıldan alınamayan derslere, artı yeni yanlışlara dikkat çekmek, bu sürpriz gerçekleşirse, yönetenlere rağmen olacak, altını çizmek istedik.

09 Ağustos 2006, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tuz koktu!‘’

Olayı önce idari açıdan irdeleyelim. Sezon açılış törenleri Trabzon’un geleneğidir. Kadınlı-çocuklu 30 bin kişi stadı doldurur, sanatçılarla coşar, takımına bağlılığını pekiştirir, yeni transferleri izler, evinin yolunu tutardı. Bu sezon yapılmadı, ‘acaba’ diyoruz geçen yılki ‘yuhalama’ olayıyla bir ilgisi mi var: “Siz Başbakan’ı yuhalarsınız ha!” türünden bir ceza gibi!Trabzonspor’un 39. kuruluş yıldönümü 2 Ağustos’taydı. Her yıl o gün yönetimler, ‘Albayrak’ın divan genel kurullarında olduğu gibi’ bir araya gelmemeye özen gösterdiği camianın önde gelenlerini bir kokteylde toplar, sohbet edilir, fikir alışverişinde bulunulur, hasret giderilirdi. Bu kez yapmadılar, nedenini bilmiyoruz.Unutmadan; Fatih Tekke’ye veda töreni konusunda ‘yönetimin geç kalmışlığı söz konusu değil’ diye düşünüyoruz. Petersburg’tan geldiğinde kaptanın hakkının verileceğine, görkemli uğurlama töreni düzenleneceğine inanıyoruz.Neyse, kafamızı karıştırdı ligin ilk maçı ve bu maça çıkarılan kadroyla, maç içerisindeki değişikliklerin tercih ve zamanlaması. Lazaroni ilginç bir kişi. En azından, ülkesinin ligini, futbolcularını iyi tanır, takımının eksik yerlerini de gördü, ona göre nokta talepte bulunur. Ama bir ayı aşkındır bir yönetici Brezilya’da. Her gün bir isim çıkıyor medyada. “Bu olmadı, şu futbolcu; şu mevkiye bulamadık, bu olur mu?” Peki, Lazaroni ne diyor bu işe? Ya da izleme komitesi üyeleri? Sadece bu neden bile Kayseri maçının kaybedilmesinin sürpriz sayılmaması gerektiğini net biçimde önümüze koyuyor. Bu anlayış, bu kadroyla ‘İkinci Rum faciası’ gelirse şaşmayın.Dedik ya; ‘Lazaroni ilginç bir kişi’ diye. Alın size bir neden daha: Bu takım 5 gün sonra Apoel ile ciddi bir sınava çıkacak. Bu maçta Musa da, Marcelinho da yok, üstelik bu maçların telafisi de... Ama Lazaroni, kadrosunun bu iki isimle güçlü olduğunu düşünmüş olacak ki, onlarla telafisi kalan 33 haftada mümkün Kayseri maçına çıktı. Peki yarın onları kullanamayacağı Apoel maçında ne yapacak? Kalan kadroya kendisi pek güvenemiyorsa, taraftar boşuna umutlanmasın. ‘Et kokarsa, tuz var’ derler ve eklerler: ‘Ama ya tuz kokarsa?’ Üzgünüz; tuz koktu!Çok önemli not: Bekliyorduk bu durumu ama tarzımız değil; “Biz demiştik!” demeyeceğiz.

07 Ağustos 2006, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Lazaroni'nin tercihleri!‘’

Kayserispor, ilk 10 dakika dışında daha organize, sahanın her yerinde pres yapıp alan daraltan, rakibe topla oynama şansı bırakmayan oyun anlayışını sürdürdüğü maçın ilk bir saatlik bölümünde, Trabzonspor’a zor anlar yaşattı. Hele ikinci yarının ilk 15 dakikasında kurduğu baskının sağladığı 4 önemli pozisyona karşın, farkı artıracak gol ya da gollerin gelmemesi, tamamen son vuruş beceriksizliğinin ürünüydü.Trabzonspor’da Lazaroni’nin 5 yeni isimli oyuncu seçimi şaşırttı. Almanya kampındaki hazırlık maçlarında atılan gollerin tamamında olan Yattara kulübede bırakılırken, takımla iki antrenmana çıkan Musa Büyük ilk onbirde yer buldu. Lazaroni, bu tercihinin hatalı olduğunu 10. dakikada fark etmesi gerekirken, 57 dakika bekleyince Musa Büyük’ün yıpranmasına; demoralize olmuş, geniş alan seven Yattara’nın, Kayserispor’un kapanmayı daha çok düşündüğü anlarda oyuna alınıp verimsiz kılınmasına neden oldu. Yine Yattara sendromu, anlayacağınız. Sağ ve sol kulvardaki ciddi sıkıntılar 3 puanın kaybedilmesine neden olsa da, iyi ki daha ilk haftada kendini gösterdi. Ufukhan ve Murat Ocak ciddi biçimde sırıttı. Direkt oynaması beklenen Umut, sonradan girip oyunda kaldığı 23 dakikada 4 kez ofsayta düştü. Ömer Rıza da geniş alan seven futbolcu iken, Kayserispor’un kilitlediği oyunu çözebilecek özelliklere sahip Marcelinho’nun bu anlarda dışarı alınması da, kafa karıştıran bir uygulama olarak dikkat çekti. Marcelinho da tek antrenmanla oynadı. Onun kariyerine sahip bir oyuncu için bu durum normal. Genel olarak antrenmansız olsa da mücadeleci, lider bir oyuncu profili çizdi. Ancak girdiği 3 pozisyondan en azından ikisini o kariyerdeki bir oyuncu gole çevirmeliydi.

06 Ağustos 2006, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Plan program yok‘’

Beşiktaş’ta olduğu gibi sıkıntı belirlenen mevkilere nokta transferler yapılarak, sezona yeterli diye nitelendirilebilecek bir kadroyla başlayabilme akılcılığı gösterilemedi. Gelinen noktada, “Biz gerekeni yaptık, sıra teknik adamlar ve futbolcu kadrosunda” diyebilme rahatlılığı ve haklılığı kesinlikle söz konusu olmadığından, varılacak sonuç, işler iyi gittiğinde, “Biz yaptık!” kötü giderse, “Teknik direktör başaramadı” kolaycılığıdır.Fatih Tekke’nin gönderilmesi cesur bir adımdır ama planlı değildir. Kar zarar hesabı yapıldığında alınan kararın doğru olduğunu düşünüyoruz ve olası bir kötü gidişatta, “Neden Fatih’i sattınız?” diyeceklerden değiliz. Ama daha önce de belirttik, son yıllarda oynadığı futboldan ve attığı gollerden çok, futbolcuya dayalı sistemdeki rolü ve futbol dışı ilişkileri nedeniyle ön plana çıkan Fatih’in üstelik bu ekonomik getirisiyle olası taraftar baskısına karşı gönderilmesi, sadece cesur bir adımdır. Bu nedenle bu “cesur” kararı, hiç bir konuda olmadığı gibi Fatih’in satılmasında da B planı bulunmayan yönetimin “planlı programlı akılcı bir kararı” olarak nitelendiremiyoruz.Fatih’in resmen gönderilmesinden önce apar topar yapılan transferlerden Marcelinho olayı ne kadar doğru bir hareketse, sadece kendileri yıllık 2 trilyon maliyetli Ersen Martin ve Musa Büyük olayı bu plansızlığın, programsızlığın bir ürünü olarak o kadar yanlıştır, ısrarla söylüyoruz; takasta kullanılan futbolcularla ilgili tercih de. Taşralı zenginlerin komik gururunu andıran, resmi internet sitesindeki, “Marcelinho’nun bonservis bedelini Başkanımız karşıladı” basitliğini talep eden ya da buna izin veren sayın başkanın, transfer komitesi ve Lazaroni’nin haberi olmaksızın başlattığı kaleci hareketini hangi plana programa uydurabilirsiniz? Ya Lee’nin gönderilmesi. Maliyeti düşük, camiaya alışkın, uyum sorunu yaşamayacak bir oyuncuyu gönderiyorsunuz, yerine lig başlıyor, hala adam arıyorsunuz. Beşiktaş’ın sözleşmesi biten oyuncusuna 750 bin dolar ödüyorsunuz. Bu mudur akılcı transfer politikası?Bu yönetim devre arasında 9, şimdi de şu ana kadar 7 olmak üzere 7 ayda 16 transfer yaptı. Halen daha ne konuşuluyor: Bu kadronun kalesinde başkana göre sorun var ki kaleci arayışı sürüyor. Savunmanın sağ tarafında sıkıntı var. Solda Murat Ocak bekleneni henüz veremedi. Sola savunma ve ofansif özellikli iki oyuncu gerekiyor. Bir oyun kurucu halen bulunamadı. Fatih Tekke’nin boşluğunu kısmen de olsa dolduracak bir golcü beklentisi devam ediyor. Nasıl bir transfer politikasıdır bu?Son söz Başkan’ın Marcelinho’nun 2.5 milyon euro’luk bonservis bedelini “cebinden karşıladığı” haberine. Bu haberin muhatabı, bizzat sayın Başkanın şu sözleridir: “Taraftarımıza süper bir transfer sözü veriyorum. Maliyeti 10 milyon dolara kadar olan bir futbolcuyu kendim alıp hediye edeceğim. Bir iş adamı arkadaşım da aynı şekilde eğer biz göreve gelirsek bir futbolcu hediye edecek.” Bekliyoruz.

03 Ağustos 2006, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’2 karar da doğru ama...‘’

“Çok iyi bir Trabzonsporlu olmasına karşın burada heyecanını kaybettiğini ve futbol yaşantısını yurt dışında sürdürme” isteğini her fırsat dile getiren Fatih Tekke’nin gönderilmesiyle ilgili, verilen cesur kararla, bize göre iddia edildiği kadar “Dünya yıldızı” değilse de, Alman Ligi’nin önemli oyuncuları arasında yer alan Marcelinho’nun Bordo-Mavili renklere katılması, bir yönetim başarısı olarak değerlendirilebilir. Bütün bunlar bardağın dolu tarafı. Eğer boş kalan yanlarını irdelemeye kalkarsak, her şeye karşın bu iki doğru kararı da tartışılır kılan unsurları göz ardı edemeyiz. Şimdi onlara bakalım:Marcelinho, Almanya’da bazen “virtioz”, bazen da “sihirbaz” olarak nitelenen, Bundasliga’da yıllık gol ortalaması 15 olan, gol atmak kadar attırmayı da seven ve bu işi de iyi yapan, topla çok süratli, akılcı ve öldürücü paslar atabilen, duran topları iyi değerlendiren bir oyuncu. Ancak tam bir tatlı bela. Son kampa 8 gün geç katılabilecek kadar iş ciddiyetinden uzak, takım kaptanına yumruk atacak, teknik direktörüyle tartışacak kadar asabi, alkollü araç kullanmaktan ceza alacak kadar da sorumsuz. Umarız bunlarla değil, burada olumlu özellikleriyle anılır.Fatih Tekke büyük oyuncu. Trabzonspor’a önemli hizmetleri oldu. Giderken büyük de para kazandırdı. Ama taraftar para kazandıran değil, puan kazandıran oyuncuyu tercih ettiğinden, Fatih Tekke’nin yokluğu ciddi bir handikap. İyi Marcelinho’nun, ülkenin gelmiş geçmiş en önemli golcüleri arasına ismini haklı olarak yazdıran Fatih Tekke ile birlikte çok daha verimli olabileceği gerçeğinden hareketle, bu büyük oyuncunun boşluğunu doldurma çabasının Ersen Martin’le sınırlı kalması, bu yönetimin bugüne kadar transferde “umduğunu alarak değil bulduğuyla yetinerek” durumu kurtarma anlayışının yeni bir kanıtı oldu. Ayrıca Ersen Martin ve Musa Büyük hareketinden, yönetimin Trabzon kanadının etkili isimleriyle Lazaroni’nin çok geç haberdar olmaları ve onları “kerhen” kabullenmeleri, soru işaretlerini artırdı. Orta alanda geleceği olan ve formada ısrar halinde A 2’den A Milli Takıma yükselmesine kesin gözüyle bakılan Adem Koçak’ın ve henüz kabul etmemiş olsa da Mehmet Yılmaz’ın bu transferde “takas” unsuru olarak kullanılmaları, hem ekonomik hem de yarar sağlama bakımından “kar-zarar” hesabını da tartışma konusu yapmaktadır. Yönetim ve teknik kadrolar dışlanarak (biri onursal olmak üzere) Başkanlar arası kişisel ilişkilerin ürünü olduğu sanılan bu transferle ilgili gerçek, zaman içinde ortaya çıkacaktır kuşkusuz. Bardağın boş kalan bölümünde geçen sezon yapılan hataların benzerleri vardır. Şampiyonlar Ligi Ön Eleme maçını oynamaya bir gün kala yapılan transferin, UEFA Kupası Ön Eleme maçının listesinin UEFA’ya bildirilmesinden sadece bir gün sonra gerçekleştirilen transferlerle benzerliği ilgi çekicidir. Artısı, UEFA’ya adı bildirilen üç oyuncunun da apar topar gönderilerek listedeki sayının eksik bırakılmasıdır. Hadi biri neyse; gideceği takım da Avrupa Kupaları’nda, ama Ankaraspor’a zorla verilen Adem Koçak ile zorla gönderilmek istenen Mehmet Yılmaz’a umarız, bu iki maçta yeni transferlerin de yokluğunda ihtiyaç doğmaz. Hani hastalık, sakatlık, ilk maçta cezalı duruma düşmeler falan gibi!

01 Ağustos 2006, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI