‘’Yine kriz olmasın‘’
Havaalanından geçiş ve pasaport kontrolü dahil Trabzonspor’a çok nazik davranan Kıbrıslı Rumlar, maçın oynanacağı stadyuma girişte inanılmaz bir güvenlik duvarı örmüşlerdi. Futbolcuların ayakkabıları çıkarılmış, su dolu pet şişeler bile x-ray cihazından geçirilmişti. Türkiye’ye bu olaylar anında bildirilmiş, Trabzonspor’un ardından stadyuma gelen Anorthosis kafilesine de güvenlik nedeniyle aynı uygulamanın yapıldığı gerçeği göz ardı edilmiştir. Rum takımı yönetici ve oyuncularının bu duruma tepkileri ve UEFA yetkilileriyle tartışmalarını gören TRT Muhabiri Barış Yurduseven’in tanıklık ettiği bu gelişmeleri ülkeye aktarması gereken ilgiyi görmemişti. Herkes Trabzonspor’a yapılana odaklanmıştı. Dönemin Trabzonspor Yönetim Kurulu Üyesi ve Güney Kıbrıs seyahatinin kafile başkanı Bilgin Aygül’ün, Trabzon Havalimanı’ndaki tüm engelleme çabalarına karşın Rum Takımı’na yapılanlar hafızalardadır. Artık Trabzonspor ve Rum tarafı, böylesine ciddi bir organizasyon ile ikinci kez karşı karşıya gelmektedir. Geçen sezon yaşanan deneyimin, sporun evrensel boyutuyla çelişmeyen bir tablo ortaya çıkarması için taraflar üzerine düşeni yapmalıdır. Türk tarafı olarak Trabzonspor Yönetimi’nin, ilk adımı atma adına, bu deneyimi yaşayan bir önceki yönetimden mutlaka yararlanması gerekmektedir. Olayın siyasal boyutuna gelince; bu durumla ilgilenenler zaten var ve yeterince ellerine - yüzlerine bulaştırmaktadırlar! Bizim için önem taşıyan asıl unsurun, “Spor, Dostluk, Barış ve Kardeşliktir” ilkesi olduğu gerçeğini unutmayalım.
‘’Taraftar ve Sponsor!‘’
Fenerbahçe’nin sattığı 30 bini aşkın kombine bilet ve önceki gece adı sanı duyulmamış Fareo Adaları’nın zayıf temsilcisi B36 Torshavn karşısındaki muhteşem taraftar tablosu, Trabzonspor taraftarı için ders olmalıdır ve ilk sınav bu akşam verilmelidir.Doğrudur; Trabzonspor Yönetimi verdiği sözlerin arkasında durmamış, transferde tam bir hayal kırıklığı yaşatmıştır. Bu ve benzeri bir çok gerçek ortadadır ama hiç biri taraftar Trabzonspor ilişkisinin önüne geçmemelidir. Fenerbahçe de geçen sezon şampiyonluğu en önemli rakibine kaptırmış, henüz transfer yapamamıştır. Ama tribünleri, hesabını kulüple değil, kulübü yönetenlerle görmektedir. Yönetimler gidici, taraftarlık kalıcıdır. Trabzonspor taraftarı da, Trabzonspor’a değil, beklentilerini karşılayamayanlara tepki koymalıdır.Geçtiğimiz günlerde Mali Sekreter Emin Kahraman’la, kombine bilet satışları üzerine sohbet ettik. Kahraman’ın, “Bu durum spekülasyon konusu ediliyor!” gerekçesiyle sayı vermedi. Ama bize göre “sayı verip de mahcup olmak istememesinin” tek nedeni taraftarın ilgisizliğidir. Taraftar kulüp ilişkileri bir yöneticiyi bu duruma düşürmemeliydi. Unutulmasın ki başarıya herkes sahip çıkar, önemli olan ona ortak olmaktır. Kahraman’ı, başkanının verdiği sözlerden çok, Trabzonspor taraftar ilişkisinin bu denli kopuk olması ezmiştir. O halde bu akşam TSYD Kupası maçında doldurulan tribünler, Sadri Şener Merkezi önünde oluşturulacak kombine bilet kuyruğu, taraftarlığınızın yüz akı olmalıdır. * * *Hakkını verelim; Trabzonspor taraftarı aslında bazı konularda çok duyarlı.Ülker Grubu’nun Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş’la yaptığı dudak uçuklatan miktarlardaki sponsorluk anlaşmaları, bu konuda, genel kurul sürecindeki söylemlere göre en avantajlı konumda olması gereken Trabzonspor’da hayret ve ibretle izleniyor. Duyarlı taraftarlar, hemen bir kampanya başlatıp Ülker Grubu’nun dikkatini çekmeye çalışmak istediler. Ama Trabzonspor resmi internet sayfasından kampanya başladığı günün ertesinde bir haber yayınlandı ve hız kesildi. Haber şuydu: “Ülker Holding’le sponsorluk görüşmeleri başladı . Başkanımız Nuri Albayrak, Ülker Holding İcra Kurulu Başkanı Murat Ülker’le bir görüşme yaparak geniş çaplı sponsorluk konusunda temaslara başladı. ” taraftar yaklaşık bir ay sonra şimdi, bu temasların akıbetini soruyor. Acaba haber, Trabzonspor’un mu, yoksa Ülker’in menfaatlerini korumak için yapıldı onu merak ediyor. Hani kampanya, boykot falan. Sonra Başbakan Ülker, Başbakan Albayrak ilişkileri. “Bir yürüyüş nelere mal olmuştu unutmayınız” diyorlar. Haksız da değiller yani!
‘’İlkeler ve yararlılık‘’
Görüşümüz şu: Biz Albayrak olsaydık; bu kurumu kendimizden daha iyi yöneteceğine inandığı için karşımıza rakip çıkan bir kişiye teklif yapmazdık. Biz Sümer olsaydık; hem genel kurulda rakip olduğumuz, hem de seçimi kaybettiğimiz bir ekiple, görevlerini iyi yapamadıkları için eleştirdikten sonra birlikte çalışmayı kabul etmezdik. Bunlar etik anlayışın gereğidir. Madem ki taraflar, nedeni ne olursa olsun böyle bir özveriyi gösterip, olası eleştriileri göğüslemeyi göze almışlarsa, bundan sonra yapılması gerekenin olaya yararlılık açısından bakmak olduğunu düşünüyoruz.Bu karara neden olan faktör, kişiden kişiye değişiyor. Örneğin kimilerine göre, Albayrak, olası bir genel kurulda bir rakibini devre dışı bırakıp onu destekleyenlerin oyunu garanti etti. Anti Sümer’ciler ise “parasız kaldığı” için Sümer’e “iş yolu” açıldığını iddia ediyor. Biz ise böyle bir karara sadece “Trabzonsporluluk faktörünün” neden olduğunu kabul ederek olayı değerlendirmek ve Albayrak’ın çıkış noktasının, “Sadece Sümer değil, kurumun bütün deneyimli insanlarının bilgi ve birikiminden yararlanmak istiyoruz” sözünde samimi olduğuna inanmak istiyoruz. Yaklaşık iki aydır devam eden görüşmeleri, yakın dostlarının, “kabul et” baskısını yaparken, Sümer’e, son genel kurulda, “Her Trabzonsporlu gibi ben de Trabzonspor’da her kademede görev yapmaya hazırım!” sözünü anımsattıklarını biliyoruz. Sümer’in görevi kabul kararında bu sözün etkisini yadsıyamayız. Tartışılan bir nokta da şu: Başkanlıktan böyle bir göreve gelmek, o makamı küçültür. Bir görüş tabi ki, bize göre tartışılır olsa da. Ama Sümer’in Milli Takım ve Galatasaray Teknik Direktörlüğü görevlerinden sonra da Alt Yapı Koordinatörlüğü’nü kabul ettiğini anımsayanlar için bu kararın da sürpriz olmaması gerekir. Çünkü O’nun yaşam biçimi bu, futbol ve Trabzonspor, doğrusuyla, yanlışıyla. Para konusuna gelince; bu görevi kabul ederken ilk koşulunun ücret almamak olduğunu biliyoruz. Ancak çeşitli iddialar var. Eğer ücretliyse ki bize göre bunda da bir sakınca yok, nasılsa mali raporlarda bu durum ortaya çıkar. Eğer iddia edildiği gibi ayda 10 bin dolar ücret ödeniyorsa bu miktar küçük muhasebe oyunlarıyla kapatılamayacağı gibi, yönetim ve kurum içindeki “ulaklar”, kısa sürede gerekli yerleri bilgilendirirler. Burada Sümer’e haksızlık yapıldığını ve yönetimin bunu net biçimde açıklamayıp bu haksızlığa katıldığını düşünüyoruz.Gelelim olayın yararlılık bölümüne. Yönetim açısından şu söylenebilir: Biz de zaman zaman, hatta çoğu kez bazı konularda yönetimin hata yaptığını, işin uzmanlarından yararlanmadığını iddia ediyorduk. Bu kararı benzer eleştiri konularında da uygulamalarını bekliyoruz. İşin uzmanlarından yararlanma konusunu yani.Sümer açısından ise şu noktalara itirazı olan var mı: Kulübü tanıyor, alt yapı oyuncu kadrosunun büyük çoğunluğu onun bünyeye kazandırdığı isimler, başkanlık sıfatının ağırlığı, otorite sağlama, federasyon ve Gençlik Spor Genel Müdürlüğü’nce başlatılan gençlik geliştirme projelerinin hayata geçirilmesinde ilgili kurumlarla diyalog avantajı ve dolayısıyla tesis desteği.İlkeler ve yararlılık. Nasıl bakılırsa, öyle görülecek, kafa karıştıran bir durum, yani!
‘’Farklı kamp‘’
Göreve başlamasından önce hazırlansa da, kendisinin inceleyerek onayladığı programın öncekilerden en önemli farklılığı, daha çok dayanıklılık -fizik - kondisyona dayalı çalışmaların uygulandığı Gerede Kampı’nın bu sezon için gerçekleştirilmemesi oldu. Almanya’da bir futbol takımının çalışmaları için çok ideal bir bölgede yapılan kamptaysa, sadece 2 kez Gerede benzeri topsuz çalışma yapıldı. Lazaroni, kondisyon ve dayanıklılık antrenmanlarını genelde topla yaptı. Bu uygulamasıyla ilgili basın toplantısındaki soruları, “Her yiğidin bir yoğurt yeme şekli vardır!” atasözünü henüz öğrenemediğinden olacak, benzer anlama gelen, “Benim tarzım budur!” diye yanıtladı ve ekledi: “Brezilya modelidir.”Teknik direktörler hazırlık kamplarında, genelde zayıf takımlardan, güçlü rakiplere doğru bir maç programı tercih ederler. Bazıları bir zayıf, diğerleri güçlü olan rakipleri uygun görür eder, tıpkı Şenol Güneş’in geçen sezonki uygulaması gibi. Anımsayınız, İsviçre’de Yaung Boys (1-0), Basel (2-2), Aaru (0-0), Thun (1-3) ve Katar Milli Takımı (4-1) Trabzonspor’un rakipleri olmuştu. Tek yenilgi alınan Thun, Şampiyonlar Ligi’nde adından ciddi biçimde söz ettirdi. Bu sezon ise Brezilya modelinin doğal sonucu mu, yoksa organizatörün ciddi biçimde ekonomik çıkar ya da tasarruf kokan uygulaması sonucu mu olduğu açıklanmayan bir anlayışın ürünü olarak çok kolay rakipler seçildi. Avusturya ve Almanya 2. Ligi’nden 3, üçüncü liginden 2, Polonya 1. liginden de bir takımla maç yapıldı. 6 maçta 4 galibiyet skor olarak değerlendirildiğinde yani; rakiplerin durumu ve ortaya konan performans dikkate alınmadığında bir hazırlık dönemi için umut verici olarak nitelendirilebilir. Ama bu unsurlar devreye sokulduğunda durumun pek iç açıcı olmadığı görülür.Lazaroni’nin, maçlar başlamadan önceki basın toplantısında, “Futbolcuların geçmişi beni ilgilendirmez, bu kamp ve buradaki maçlarda sergileyecekleri performansa bakarak kadroyu belirleyeceğim!” şeklindeki açıklaması ve ilk iki maçtaki uygulaması, takım içi rekabeti ateşleyici olumlu bir unsur olarak dikkatimizi çekmişti. Ama 3. maçla birlikte Lazaroni, bu uygulamalarıyla çelişerek, kadroyu genelde geçen sezon hayal kırıklığı yaratan isimlerden oluşturdu. 6. maça kadar devam eden bu anlayışla eskiler yerini garanti gördüğü, forma bekleyenler de umutları kırıldığı için maçların ve kampın havası kaçtı. Kampta Jun ve Djokaj’a hiç vermediği, gitmek isteyen Mehmet Yılmaz’aysa çok az giydirdiği formayı, organizatörün elemanından esirgemeyerek dikkat çeken Lazaroni, belki de bu uygulamayla, “Yıldız vardı da oynatmadım mı?” demek istedi, kim bilir! Ama bildiğimiz bir şey var ki o da; teknik ve istatistiki bilgileriyle fotoğraflarını Serhat Demirtaş ve Serkan Hacıoğlu’nun çalışmalarından bulabileceğiniz Brezilya Modeli bu kamp uygulaması pek üzerimize tutmadı. Ama bütün bunlara karşın yine de UEFA ve Lig maçlarına kadar bu modelin kredisi var diyelim, hadi!
‘’İlk zarf tamam!‘’
Bilindiği gibi ilk zarfta der ki: İşler kötü gittiğinde, senden öncekileri eleştir, medyayı suçla, yakın çevreni değiştir.” Başkan önce bu işe birlikte başladığı arkadaşıyla yollarını ayırdı. O İspanya’da iki teknik direktörle görüşmek için aldığı randevu saatini beklerken, kendi Türkiye’de Lazaroni’yle sözleşme imzaladı, en büyük destekçisi ve arkadaşı da, durumu medyayla birlikte kulüpten gelen SMS’le öğrendi. Sonra, transfer komitesinden istifa ederken yaptığı açıklamadaki zehir zemberek sözleri, başkan ve muhatapları sineye çekti. Jun eski yönetimin yumuşak karnı ve başını yiyen olay. “Bu olayın sorumlusu benim!” diyen Atay Aktuğ’a, sadece “istifa bedeli” ödeten Jun benzerini, bedeli yarısından az olsa da Djokaj’la yaşamasına karşın, bu olayın gündeme getirilmesinden bazı meslektaşlarımız (!) kadar bile rahatsız değil. Durum böyleyken, ikide bir o olaya atıfta bulunup, “Onların yaptığı hatayı yapmayacağız!” diyerek durumu geçiştirmeye çalışmak şark kurnazlığıdır. Tabi ki yapmayacaksınız, bunun için gittiler, siz geldiniz ama siz de yaptınız.Gelelim medya baskısı olayına: Medya işin sadece takipçiliğini yapıyor. Hiçbir medya mensubunun, kendiliğinden, “Yıldız alacağım, 2 Ocak’ta imzalar tamam”, “Şimdi olmadı, Mayıs’ta bombaları patlatacağız”, “Kampa kadar transferi bitireceğiz”, “Kamp bitmeden yeniler katılacak” diye yazdığını görmedik. Sadece verilen sözlerin anımsatılması, neyin baskısıdır ki! Bütün bunlar açılan ilk zarfın içindekilerdir ve tamamlanmıştır.İkinci zarfta, en büyük koz, yani teknik direktör kozu vardır. Birileri, “Yıldız işini başkana sorun!” diyerek ilginç bir çıkış yapan, başkanın izlemeyi planladığı ancak yetişemediği kampın son antrenmanına, eski futbolcu olan organizatörün elemanını çıkaran Lazaroni’ye ikinci zarfı mutlaka anlatsın. Çünkü açıldığında, görülecektir ki orada, “Teknik direktörü gönder” diye yazıyor. Jun ve Djokaj’ı bile almadığı çift kaleye o genci, başkanına transfer göndermesinde bulunmak için mi yoksa otomobiliyle mihmandarlığını yapan “ağabeylerin ricasıyla mı” aldığını çözemediğimiz Lazaroni’nin “Brezilya Modelinde” böyle bir şey var mıdır bilemeyiz. Ama o “Brezilya Modeli” çalışmanın, özellikle kondisyon açısından sıkıntı yaratacağına, önerdiği Wagner’in performansı ve bonservis durumunun soru işaretleri oluşturacağına ve bütün bunların, ikinci zarfın açılmasını hızlandıracağına yönelik kaygılarımız büyüktür. Üçüncü zarfta yazılanı herkes biliyor zaten.
‘’Rekabet olmayınca!‘’
Listenau maçındaki kadroda zorunlu Fatih Akyel Ferhat değişikliğinden başka Ömer Rıza’nın yerinde Umut’la başlayan Lazaroni’nin Trabzonspor’u, ilk yarıda rakibine net üstünlük kurdu. Çok etkili pozisyonlar da buldu ama son vuruşlardaki beceriksizlik ve çoğu kez gayri ciddilik, bu fırsatlardan biri ya da birkaçının golle sonuçlanmasını engelledi. İlk yarının Trabzonspor açısından bir diğer önemli notu, bütün ataklarda katkısı olan Yattara’nın savunmayı hiç düşünmemesi oldu. Yattara, ilk yarıda kendisiyle oynayan İbertsberger’in geliştirdiği her atakta, yaptığı her ortada Lazaroni’den uyarı aldı.Oyuna ilk müdahaleyi 60. dakikada yapan Lazaroni, Ferhat’ı kulübeye, Hasan’ı sağbek’e çekti, Adem’i orta alana sürdü. Bu değişikliğin sonuçlarını henüz alamadan bir zorunlu müdahale de, Stepanov’un sakatlanmasıyla geldi. Celalettin solbeke, Murat Ocak, savunmanın merkezine geçti. Freiburg’un oyuna hakim olduğu bölümlerde rakibine çok fazla pozisyon vermeyen Trabzonspor’a, oyunu kazanma arzusu her nedense son 10 dakikada geldi. Yeniden sahneye çıkan Yattara, önce Hüseyin’e “al da at” dercesine top attı. Sonra köşe vuruşundan topu Çağdaş Atan’ın bulunduğu bölgeye “adrese teslim” ortalayarak bu oyuncunun maçı kazandıran golü atmasını sağladı. Bir ayrıntı da Murat Ocak’la ilgili. Trabzonspor’un en önemli transferlerinden biri konumundaki bu oyuncu, kampa geleli şansızlık yaşıyor. İlk günlerde bağırsak enfeksiyonu geçirdiği için takımdan ayrı kaldı. Tam kendini buldu derken, transferiyle ilgili sorunlar ortaya çıktı ve kafası karıştı. Böylece kendisine verilen iki önemli şansı iyi kullanamadı. Sol kanattaki soru işaretlerini stoper mevkiinde de gideremedi..Lazaroni tabi ki kafasında bir onbir oluşturacak ve gerektiğinde hazırlık maçlarında bu onbire daha şans verip durumunu görecek. Buna söylenecek bir söz yok. Sorun şunlar: 1- Bu onbirin, oyuncuların geçmişine ya da yıldız olup olmama durumlarına göre belirlenmeyeceği, bunda tek kriterin kamp ve hazırlık maçlarındaki performansın olduğuna dair sözün yerine getirilememesi. 2- Aksadıkları her halinden belli olan bazı oyunculara ısrarla A kadroda yer verilip, B kadroda performansları yüksek olan oyunculara “sınıf atlatılmaması” kararında.Hala görüşümüzde ısrarlıyız: Lazaroni’nin söylemleriyle uygulamaları birbirini tutmuyor.
‘’Fatih'in açmazı!‘’
Şimdi Fatih Tekke tarafından uzun sayılmayacak iki süre arasında söylenmiş şu sözleri ele alalım:1- Heyecanımı yitirdim, artık Trabzonspor’a yararlı olamam. Zaten gelecek sezon sözleşmem bitiyor, bu sene satarlarsa para kazanırlar, yoksa seneye bedava giderim. (Beşiktaş ile yapılan son lig maçından sonra ve izleyen günlerde.)2- Ben Trabzonsporluyum, hem benim, hem de takımımın çok iyi olması gerekiyor. (Almanya kampındaki basın toplantısı.) Devam ediyor: Transferimle ilgili inisiyatif bende değil, bir yıl sonra benim elime geçtiğinde kulübümle ortak paydada buluşup gerekeni yapacağız.Fatih bu toplantıda bu işleri para için yapmadığını “çok şükür buna ihtiyacı olmadığını, tek amacının Trabzonspor’dan da bir oyuncunun Avrupa’nın önemli kulüplerinden birine gidebileceğini kanıtlayıp, çıtayı yükseltmek olduğunu” da sözlerine ekledi.Fatih Tekke’nin Trabzonsporlu’luğunun derecesini kimse sorgulamıyor. Bu işleri Trabzonspor’dan daha fazla para koparmak için yaptığını iddia eden ve söyleyene de rastlamadık. Demek ki bu durumda Fatih’in, Trabzonspor’un “taraftarı”, kaptanı ve en önemli oyuncusu olarak, kendini sürekli bu konularda savunma yapmak zorunda bırakan nedenlerin yine kendisinden kaynaklandığını bilmesi gerekir.Son basın toplantısındaki en doğru söyleminin, “Bir takım kaptanı olarak hakkımda, her zaman ha gitti, ha gidecek diye konuşulması hiç hoş değil!” sözü olduğunu söylersek, yine sormadan edemeyeceğiz: Peki bunlara kim neden oluyor? Bir soru daha: İnsiyatifin kulüpte ya da kendi elinde olmasının farkı nedir? Kaybolan heyecanın ne olacak, örneğin.Vazgeçtik diğer ilişkilerinden bir hatadır diyerek. En basitinden bu sorular samimi ve net biçimde yanıtlanmadığı sürece, kendisine camia tarafından sevgi ve hayranlık sonucu yakıştırılan, ayrıca bize göre de hak ettiği kral ve imparator unvanlarıyla, adı - soyadı arasına yerleştirilen “sultan” ekinin, kalıcı olmaması riskinin var olduğunu Fatih Tekke’ye hatırlatmak isteriz. Fatih büyük bir oyuncu, tescil edilmiş gerçek bir kral, gol kralı. Ama bir açmazda Fatih ve liderliğini giderek tehlikeye sokuyor, yazık oluyor. Bizden uyarması.
‘’Gençlerin şansı!‘’
İlk iki hazırlık maçının oynandığı günlerin sabahında, sadece Fatih Tekke ile kadroda düşünmediği Thomas Jun ve Djokaj’a antrenman yaptıran Lazaroni, dün sabah farklı bir uygulamayla karşımıza çıktı. Maç kadrosu olarak düşündüğü Fatih Akyel, Stepanov, Çağdaş, Murat Ocak, Hasan, Hüseyin, Szymkowiak, Yattara, Gökdeniz ve Ömer Rıza ile sakat Erdinç’i otelde bıraktı, 3 kaleci ve Fatih Teke ile birlikte aralarında gençlerin tamamının bulunduğu 15 oyuncuyu antrenmana çıkardı. Dolayısıyla bu uygulama, bizim ikinci maçta Lazaroni’den aldığımız sinyallerle çelişti. Şöyle demiştik: “Trabzonspor’da da yeni bir teknik kadro var ve ilk iki hazırlık maçındaki uygulamalarıyla Lazaroni, son gruptaki oyuncuların (yani oynama şansı konusunda umudu az olanların) beklentilerini karşıladı. Belli ki kafasında oluşmuş bir şekil yok, ya da en azından renk vermiyor ve A-B takımı gibi bir ayrım gözetmeksizin karma kadrolarla sahaya çıkıyor. 2 maçta 4 ayrı karma kadro denedi.”Oynayacakları için otelde bırakılan kadroya bakıldığında, yeni iki oyuncu görüyorsunuz.1- Beşiktaş’tan gelen Çağdaş, 2- Son Milli Takım Kampı’na katılıp bazı maçlarda forma şansı bulan Murat Ocak. Diğerleri geçen sezondan. Bu durum bizim Lazaroni’nin ilk iki maçtaki uygulamaları ve son basın toplantısında söylemlerinden vardığımız yargıyı çürüttü. Bu kadroya girse girse Fatih Tekke ve iyi bir yeni transfer girer. Antrenmanların ve hazırlık maçlarının çalışkan isimleri olan gençler Ufukhan, Ufuk, Ferhat, Cem gibi gençler daha işin başında kendilerini kenarda bulunca ister istemez demoralize olurlar, kafalarında, bizde olduğu gibi, “acaba yine öyle mi?” gibi soru işaretleri oluşur. Antrenman programının farklılığıyla ilgili soruları, ‘Brezilya modeli!’ diyerek geçiştiren bununla ilgili yargıların UEFA ve Lig maçlarından sonra oluşması arzusunda olduğu sinyalini veren Lazaroni’nin, gençlerle ilgili de ‘bir bildiği vardır’ diye düşünüyoruz. Bu nedenle beklemenin en doğru yol olduğunu da biliyoruz bilmesine ama kararların olumsuz sonucu durumuyla ilgili olarak, “eloğlu bekler mi?” demeden de edemiyoruz.