‘’Lincoln'lü veya Lincoln'süz‘’
Hazırlık maçlarının böyle sallantılı hali vardır işte: “Bu takım Galatasaray mı?” evet derseniz evet, hayır derseniz de hayır! Karşıyaka topu kaptığında Galatasaray’ın savunma hattına 3-4 adamla yerleşmesine rağmen bunun bir duruş göstermekten öte hiçbir işlevsel yönü yoktu. Lincoln’ün yokluğu tribünlerde belli ölçüde hayalkırıklığı yarattı ama Lincoln’lü veya Lincoln’süz, Galatasaray, rakip sahaya geçer geçmez kaleye inmeyi başarmak zorunda. Sahanın iyilerinden olan Okan’ın oyun zekası ve gayreti ile sağ kanat genelde gayet üretken bir görüntü de iken, Arda’nın solda inatla ve artık zekice gözükmeyen bir biçimde çok top tutması yüzünden sürekli tempo ve top kaybettiler. Ardan’nın bu tutumu yapısal bir hale gelirse gayet potansiyelli olan Volkan’ın bindirmelerinden verim almak güçleşecektir. Lincoln’lü veya Lincoln’süz, forvetlerin de çok uyumlu olması gerekiyor. Hakan Şükür, Kalli ile bir yenilenmenin eşiğinde duruyor gibi bir hava verdi, defansın arkasına sayısız koşu yaptı. Enerjik olmasından da önemlisi moralli bir izlenim yaratmasıydı. Ümit Karan kaleye en çok bakan, vuruş yapan ve kaçıran oyuncuydu. Karan, gol kaçırdıkça atmayı daha çok istedi ve birkaç pozisyonda Hakan’a pas vermek yerine vuruş deneyince Hakan da paslarında cimrileşti sanki. Oysa ki Ümit’in kafa ile indirdiği topla Hakan’ın attığı golle, birlikte ne kadar güzel işler yapacaklarını göstermişlerdi. Linderonth’u pek göremedik ancak topu oyuna çok iyi soktuğunu da söyleyemeyiz şimdilik.
‘’Hocaların zaferi‘’
Bağlandı” denilen maçlarda kesin diye bakılan sonuçlar alınmazken, en kritik maç diye konuşulan Vestel Manisa-Denizli karşılaşmasından maç öncesi en kuvvetli ihtimal olarak görülen beraberlik çıktı... Pozisyonu az ve golsüz bir maçtaki beraberlik, iki takımın da işine geldiği için coşkuyla kutlanan en iyi sonuç oluyorsa bu, futbolun bazen garip bir oyun olduğunu da gösterir...Ancak bir sahne de gözlerimin önünde: Dakika 71... Top kaleci Ufuk’un ayaklarında ve en yakın rakip oyuncu 30 metre mesafede. Ufuk oyalanıyor, topu oyuna sokmuyor. Diğer sahalardaki sonuçlara göre Denizlispor’a beraberlik rahatça yetiyor ama Adriano deparla gelip Ufuk’a pres yaparak bir an önce topu oyuna sokmasını sağlıyor... Bu benim için yeterli bir göstergedir...Maçın başında bastıran esaslı bir yağmur, sahada teknik-taktik-hazırlanılmış bir strateji-kalite-motivasyon bırakmadı, futbolu da tribünlerdeki Manisalı taraftarların önemli bir bölümünü silip süpürdü. Vestel Manisaspor gelen her topu uzun vurarak uzaklaştırıyor, Holosko’yu kaçırmaya çalışıyordu. Denizlispor ise gözü pek hücum edip, önemli pozisyonlar yakalıyordu. Antalya’dan gelen gollerin ardından oyun temposu birden düştü. Okan takımının son şutunu 54’te attı, 62’de Gençler 2’ledi, bir daha kimse pozisyona girmedi... Hem Giray Bulak, hem de Güvenç Kurtar fiilen düşmüş olan takımlarını toparlayıp, iyi futbol oynatarak, mucizevi birer hocalık sergilediler... Alkışlar onlarındır, kimse başka yere bakmasın!
‘’Asıl iş şimdi‘’
Hayli sıkıntılı ve hayli de istikrarsızlıklarla geçen sezonun son maçında hala Süper Lig hedefini kovalayabiliyorsanız, her zaman dirilecek ve gelişimi tetikleyecek bir enerji bulabilirsiniz...Altay, Eşkişehir kanşısında oyuna çok tempolu ve etkili girdi. Özellikle ilk yarım saatte oldukça zevk veren, gayet hoş bir hücum yapısı içinde oynadılar...Altay savunmayı rakip yarı sahada 7-8 kişiyle basarak yaptığı için Eskişehirliler topu ilerideki Mahmut’a uzun toplarla atmayı denemekten fazlasını yapamadılar. Altay’ın fazla yük binen orta sahasında tempo düşmeye başlayınca ataklar seylermeye başlayıp, misafir takımın da topa biraz daha basarak oynamaya başladığı 42 ile 45 arası 3 gol birden oldu. İlk gol Altay orta sahasının hücum marifetiyle Kenan’ın nefis bir şutuyla, Es Es’inki Mahmut’un ceza sahasında kontol ettiği uzun topu boş arkadaşına aktarmasıyla, ardından da daha önce gelişine yaptığı zor ve akıllı plase direğin yakınından kaçan Mehmet’in yaptığı ikinci denemesinde...Yarıda Altay 49’da yüzde yüzlük bir gol kaçırdıktan sonra 50’de golü yeyince, hem futbolcular hem tribünler demoralize oldular... Orta sahadaki çözülme belirgin hale geldi ve Eskişehirliler orta sahayı tek pasla geçip kalabalık baskınlar yapmaya başladılar, hemen her atakta golle burun buruna geldiler ancak rekor sayıda ofsayta düştüler.Altay’da maç boyu orta sahaya doğru çekilip, hücumda nefis oyun kuran Aydın da sakatlanıp, Yasin artık zor gider hale gelince Altay’ın bir mucize yaratması gerekiyordu. Sayısız yan toptan bir tane bile etkili vuruş çıkartamayan Siyah-Beyazlılar, maçın son bölümündeki kornerde kule gibi yükselen Merter ile altı hedefini yakaladı...Altay’ın kritik maçlarında taraftarlar mutlaka tribünleri dolduruyor. Hem de gayet iyimser, dostça neredeyse neşeli bir tavır içinde, olgunca... Ancak Eskişehir’in oynamadan teslim olmayacağı, maçın zorluğu belli olunca, bir gün önceki derbi maçında sergilenen çirkinlik virüsünün ne çabuk yayıldığını üzülerek gördük. En çok da Nafiz Zorlu’nun mahçup ettikleri yüzünde...
‘’Tatlı şampiyonluk‘’
Böyle müthiş bir Fenerbahçe güzelliğini yanılmıyorsam 90-91 sezonunda Rıdvan’ın sakatlıktan döndüğü maçta görmüştük. O maçta da herkes hüngür hüngür ağlıyordu. Atatürk Stadı sapsarı-lacivert, tatlı şampiyonluk için, Fenerbahçe için taraftarın kalbi iş başında İzmir’de. Dur ama! Unutmayalım şampiyonluk büyüsüyle. Bu yine de bir ceza maçı. Saracoğlu’nun boynu bükük. İzmir’den çim götürülsün bir kök, dikilsin bir köşeye, hakkıdır, beklemişti bu maçı.Trabzon mutlaka bir duruş gösterecekti şüphesiz, Hüseyin koptu hücuma gitti, ilk ortaya vurup kafayı attı golü ama ne çıkar; Fenerbahçe de ilk vuruşta hemen aldı beraberliği.Fenerbahçe biraz top yapsa, biraz bütünlüklü mücadele etse, taraftar oyuna katılacak, binecek Trabzon’un üzerine, ama gerilim artıyor, asaplar bozulmak üzere. İyimserlik Bursa’nın ikinci golüyle sağlanıyor biraz, takım kıpırdanıyor, Ümit hücuma gitmeye başlıyor, Tümer dışarılardan vuruyor ama yetmiyor. Alex ortalarda yok, oynayamıyor, oynatamıyor. Fenerbahçe daha çok isteyen taraf değil, baskınlık yaratamıyor. Trabzon yerleşik savunmaya atıyor bu kez, dram gelişiyor.Fenerbahçe 2. yarıda hücuma daha çok yöneliyor ama ileride top kapmakta sorunlu; Trabzon orta sahayı geçince ataklarını hep 4’e 4 yapıyor, çerçeveye vuramıyor. Fenerbahçe Appiah ile orta sahada üst üste top kapıp, atak pekiştirince Tanrı da destek veriyor emeğe, Semih pası Trabzonlular’dan alıyor. Ancak Alex de ayağı da pek hassas, penaltıyı dışarı vuruyor?Bu maçların matematiği değil, metafiziği vardır. Defanstan seken bir top Trabzon savunmasını dağıtıyor, Deivid arka direkte bomboş, ne tatlı! Çünkü o artık izlenen değil paylaşılan bir şey! O geçicilikten sıyrılıp, tarihe ait olmak!
‘’Sönük bir kupa‘’
Fortis, oynanan maçın bir final olduğunu vurgulayacak tefrişatı yapmasına karşın ne tribünlerden şampiyonluk şarkısı söylendi, ne de sahadaki takımlar Türkiye’nin tüm takımlarını arkada bırakmış bir zirve bilinci ve coşkusu gösterdiler. Ligin ikinci yarısındaki futboluyla herkesi yenebileceğini kavrayan ve hocasına inanan Erciyes ile en iyi topunu oynamadığında kimseyi yenemiyeceği ruhuna işlenmiş olan, ve Tigana’ya bağlılığı türlü şekillerde sarsıntıya uğrayan Beşiktaş arasındaki maçta daha bütünlüklü hareket eden taraf Erciyes idi; ki normaldir. Beşiktaş’ta Rico-Burak-Bobo ve Nobre’den oluşan, “Salt hücumcular” ileride bir dörtlü kurdular ama yaptıkları işler bakımından ne baklava gibi lezzetli ne de elmas gibi ışıltılıydılar. Gerideki, “Salt savunmacılar” Gökhan ve Baki aksamadılar. İleridekiler Burak’ın faul çalma gayretleri dışında iş yapmayınca Beşiktaş’ın oynayacağı futbol orta sahasının yapacağı katkıya bağlı kaldı. Ali ile İbrahim’in yerleşik savunmalar üzerine yaptığı koşular da ezici olmaktan uzaktı. Erciyes’de Cenk oyundan çıkıp Lazarov da tempo düşürünce, ileride topa basabilen kimse kalmadı. Tehditkar duruşlarını yitirdiler. Beşiktaş’ın dört hücumcusunun geriye dönmediği bir oyunda Erciyes’in hücuma adam göndererek ilerde rahat rahat adam yapılandırıp maça hakim olması mümkün olabilirdi. Beşiktaş’ın gol atamadığı her dakika oyun disiplininden uzaklaşabileceği düşünüldüğünde psikoloji Erciyes’in lehine gelişiyordu. Ancak hiçbir Süper Lig takımının iyi anlaşmayan dört kişiye kupa vermemesi gereken bir maçta golü yiyip şanslarını yitirdiler.
‘’Bulak'ın takımı‘’
Takımların ruhlarını kim üfler? Bireylerin takımın varlığında önemi vardır ama bir takımda o takımın oyuncularının hiçbirine benzemeyen bir ortak karakter ortaya çıkıyorsa, o karakteri tetikleyen ve besleyen kimdir?Bu Vestel Manisaspor, şüphesiz Giray Bulak’ın takımıdır. Üstelik Bulak, bu takımı, hiç de yıllar yılı bir şekilde oluşan kibirli, hep üstünlük vurgulu halini yitirmiş, formsuz, moralsiz ve çözümsüzlüğe kilitlenmiş bir halde iken alıp, yeni baştan ve yeni bir biçimde yarattı.Bütün takımın inandığı ve oyuncuların kendini sürekli olarak aşmasını gerektirmeyen bir oyun yapısı, akıllı, olgun ve sonuç üreten bir takım karakterinin temelini oluşturdu... Bulak’ın takımı, Manisa’da en sevilen oyuncularının en candan alkışlandığı takım oldu. Tribünler Bulak’ı henüz hiç çağırmadılarsa bu, kendini değil takımını yücelten bir antrenör olmasının doğal sonucu. Bravo Bulak’a!Maça Kayserililer daha tempolu girdiler ve Kemal’i soldan Mehmet Topuz’un da sağdan girişkenlikleriyle pozisyonlar da yakaladılar ama oyun daha sonra dengeli bir hale geldi. Vestel Manisaspor’un esas olarak 3 +1 kişilik bir hücum takımı vardı ve Manisalılar rakip sahaya geçer geçmez Zelenka, Metin ve Holosko’ya; Kamber, Ragıp, Mendez, Tayfun ve Kemal ile yakından adam markajı gönderip Vestel’in çabuk hücum etmesine ket vurdular. Bulak’ın temel arzusu, son 15-20 dakikaya diri girmek olduğundan Kayseri’nin 70’lere kadar nasıl oynayacağı önemliydi. Çok adamla bol sprintli baskın atak yapmaya iyi çalışmış olan Kayseri, 3. bölgenin önüne kadar gayet sükseli gelmesine rağmen çok dikkatli oynayan savunmaya temas eder etmez yok oldular.Sonrası hep Bulak’ın istediği gibi oynandı... Geriye de ileriye de pek lakayt giden-gitmeyen Hakan Balta’ya sinir olmaya başlayan taraftarlar, Hakan’ın 75’ten sonra kale önünde nasıl pozisyona girdiğini bile anlamadan Hakan iki yüzde yüzlük kaçırdı, daha zor olan üçüncüsünü attı. Vestel artık neredeyse işi bitirdi.
‘’Vestel gelişiyor‘’
Sezon boyu bir sürü takım çok kötü futbol oynadıktan sonra son maçlara gelindiğinde artık dökülen takım kalmadı ama bu takımların bir çoğu ligden düşme tehlikesini yaşıyor ve olmaz olası dedikodular bir yana, artık her maç ciddi bir futbol kalitesi vaad ediyor...Vestel Manisa, artık savruk değil, tempoyu sürekli forse etmeye çalışırken kendi tempolarında kendilerini kaybetmiyorlar. Hattar hep derli toplu, bütünleşik hareket ediyor. Yükler daha dengeli dağılıyor, yardımlaşma daha iyi, futbolcular rahat, oyun içinde farkındalıkları yüksek ve bilinçliler... Bu yapılanma da göz kamaştırıcı olmasa bile çok saygıdeğer bir takım çıkartıyor ortaya... Söylemek lazım ki, maçın 5 gollü ikinci yarısında değil, hiç gol olmayan ilk yarısında daha fazla futbol doyumu vardı: Vestel’in 4-1-3-2’sine karşı diziliş itibariyle daha defansif görünen 4-2-3-1 ile çıkan Bursaspor gayet dengeli ve istekli bir futbol ile, sabırlı ve soğukkanlı bir kişilik kazanan Vestel’e sert bir rakip oldu. Savunmada orta sahadan atılan orta mesafeli topların neredeyse tamamını Egemen ile kazanarak rakiplerini durdurdular ve hücumda da Cumhur’u ön liberodan 3. bölgeye çıkartıp, sağ kanattan da Hasan, Ömer ve Zafer ile gelerek son toplara kadar iyi oynadılar. Bu ataklarda Selçuk’un Hakan’a yardım getirmemesi rahatsızlık verdi.Buna karşılık Vestel Manisaspor az ve öz pozisyon buldu ama bu pozisyonlarda daha çok Zelenka?nın ve bir kez de Uğur’un vuruşu vardı...Girişimlerin samimi ve istekli, önlemlerin ise başarılı olduğu ilk yarıdan sonra çekişmeli oyun devrenin hemen başında bozuldu. Sahanın en iyisi Egemen penaltıyı yaptırdı, iki dakika sonra da top geçirmeme saplantısı yüzünden topa elle dokunup takımını 10 kişi bıraktı.Maçın geri kalanı Bursanın oyun düşüncesini yitirmesiyle formalite gibi oynandı. Vestel’i yürüyerek yöneten Zelenka’yı bile kontrol etmeyi düşünmediler.Top göbekte oynarken patlayan Holosko’ya gelince zaten yapacak çok şey yoktu...Sonuç adil ve Vestel açısından sevindirici olmasına karşın, Vestel Manisaspor?un futbol gerçeği ilk yarıdaki futboldur. İkinci yarı rakipten kaynaklanan istisnai bir durumdur!
‘’Üç puandan fazla‘’
Giray Bulak’ın şu kısa ve hayati dönemde oluşturduğu başlangıç stratejisi, doğrusu oldukça tutarlı sayılmalı. Hem moralsiz hem de formsuz bir takımla, öncelikle yenilmemeyi sağlama almayı düşünmek, hiç de olumsuz değil. 4.5 aydır sürekli eriyen Vestel Manisaspor açısından gayet sağlam futbol zemini olarak kabul edilmeli.Maçın başlarında Sivas, ikili forvetine orta sahadan Gürhan, Yasin ve Cem’i çıkartarak tehditkâr bir hücum gayretinde olduğunu göstermesine rağmen Manisa’yı geniş alanda hiç eksik yakalayamadılar. Alan savunmasında çözülmeyen Manisalılar, rakibin temposunu düşürdükten sonra hücumda da kalabalıklaşarak oynamaya başladı. Bu süreçte Zelenka, oyuna nedense hiç giremedi. Ancak Okan’ın istekli ve sorumluluk alan oyunu Vestel’in baskınlık sağlamasında etkili oldu. Topu son vuruş noktasına kadar getirdikleri zaman Holosko, Nizamettin ve Zelenka’nın tutuklukları golü engelledi.Doğrusu Sivas’ın da tumturaklı bir futbol oynadığını söylemek gerekir. Asla büyüklenerek kontrolsüzce yüklenmediler. Vestel topu kullanırken ayaklarına üşenmeyip, sabırla savunma yaptılar. Kimi zaman Mehmet Yıldız ve Balili yalnız kalmasına rağmen hep biçimli yerleşip, biçimli oynadılar. Vestel Manisaspor ikinci yarıya daha da hareketli girdi. Holosko biraz daha kanata gidip Servet’i dışarı çıkardı. Boşluklara Zelenka’yı sokmayı başlayarak kaleyi daha yakından görür hale geldiler. Ancak üç önemli pozisyonda Harun’u geçemediler.Benzer baskı altında olmayan takımların hocaları, benzer hamle cesaretini gösteremiyorlar. Giray Bulak bütün hamlelerini hücumu zenginleştirmek için yaparken bir puandan rahatsız olmayacağını gösteren ve üç puan için yanıp tutuşmayan Bülent Uygun, aynı ölçüde risk alamadı ve takımını dik tutmakla yetindi. Vestel 70’ten sonra yorulunca Sivas, sete yerleşerek oynamaya başladı, ama bir şuttan fazlasını üretemediler. Vestel yorgun argın ama derli toplu ve soğukkanlıca oynayıp, kaleye yönelen tek doğru vuruşla galibiyete ulaştı. Bu verimlilik büyük bir mantelite farklılığının sonucudur.