Arama

Popüler aramalar

‘’Hazırlık maçları bitmedi miydi?‘’

Ancak çekişme beklentisi maçın hemen başında ortadan kalktı...Kayserispor’da sahanın her yanında ve oyuncular düzeyinde belirgin bir üstünlük kurmasa da temel futbol ilkelerini an an iyi uygulayarak maçı kopardı. Orta sahayı geçiş tempoları ve boş kanattan yapılan dikine koşuları topla buluşturmaları skoru getirmeye yetti.İlk golde sol bek Sezer alan daraltmaya gittiğinde Güngör’ün o boşluğu kapatmak yerine defansın önüne koşması, Mehmet Topuz’u ilk yarı boyunca bomboş bıraktı, bu hata ilk yarı boyunca giderilemedi. Keza ön libero Olgay’ın rakip ataklarda hamle yapma kararsızlığına düşmesi çoğu kez arkasındaki boşluğa adam kaçırmasına yol açtı. Aynı pozisyondaki Johnson’un ileri hamlelerde orta sahada kaptığı çok sayıda top, Olgay’a ders olmalı. Oyun arzusuna söz edemeyeceğimiz KSK, hücuma kalabalık çıkma isteğine karşın yanlış yorum ve zamanlamalı paslarla çok imkan harcadı. Yine de gelişme ve 3. bölge organizasyonunu yapma şartıyla ligde iyi maçlar oynayabilirler. Kayseri 2-0’dan sonra tempoyu bırakıp, bloklar arasında 60 metreyi bulan mesafede oynadığı için, lig hakkında çok fikir vermedi. Daha çok koşuyla daha çok top yaparak ve ceza sahasına daha çok top sokarak; İzmir’de prestijli bir futbol sergilemeleri gerekirdi. Sadece maçı kazandılar ve kupayı bıraktılar.

20 Ocak 2007, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Arayışları sürecek‘’

Hem Galatasaray’ın hem de Hertha Berlin 4-1-3-2 gibi dizilmesine karşın, anlayış farklılıkları keskindi...Maçın başında Galatasaray’ın baskıyı ileride başlatması ile Gerets’in ileride top kapmayı ön gören vites değişikliğini yaptığını düşünsek de bu 5-10 dakikayı geçmedi. Berlinliler bu baskıyı iyi top saklayıp, bol pas yaparak atlattılar. Sarı-Kırmızılılar’ın bu süreçte hiç top kapamadığını düşününce, yoğun baskıya karşı oynamak rakipleri için iyi bir egzersiz oldu. İki takım arasındaki temel fark; forvet arkasındaki üçlülerin oyuna katılma biçimleriyle ilgiliydi. Galatasaray’da Hasan Şaş, İliç ve Arda, hücuma uzun süreler katılmamalarına karşın rakibin Dejagah, Yıldıray ve Gilberto’dan oluşan üçlüsü her hücumda orta sahadan tek toplarla çabuk çıkıp 5’e 4, 4’e 4 baskınlar yarattılar.Bu baskınların önemli bir bölümündeki temel bir futbol eksikliği Galatasaray’ın savunmada sahayı enine daraltmamasıydı. Almanlar’ın çok bilinçli ve rahat oynayan orta sahasına karşılık, Arda soldan bir iki, Hasan da duran toplarda bir iki ortadan fazlasını yapamadı. Sarı-Kırmızılılar’daki verimsizlik nedenlerinden biri de Necati ve Hasan Kabze’den en az birinin geriye gelerek orta saha organizasyonuna fazladan ve fazlalık bir pas için dönmesiydi. Hemen her organizasyonda denenen bu yaklaşım oyuna hiçbir katkısı olmayan bir ezberden öteye geçmedi. İkinci yarıda antrenman rejimlerinin henüz normale dönmemesi nedeniyle düşen tempoda dikkat çekici tek şey; sol kanatta Orhan’ın hücum isteğini Carrusca’nın çok olumlu paslarla desteklemesiydi. Galatasaray’ın bu oyun yapısı lig de yarışmak için yeterli ancak Avrupa’da prestij kazanacak futbol için arayışlar belli ki bir süre daha devam edecek.

18 Ocak 2007, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Para yetmiyor‘’

Hücum hattı olmayan ama hocasını çok seven bir takım olan Denizlispor ile parası ve puanı olup da “neşesi” olmayan Vestel Manisaspor karşılaşmasında hangi iki takımı izlediğimizi bir kez daha anımsamak gerekir. Vestel’in beğenmeyip PAF takımına gönderdiği Johanna ve Zelenka’nın maliyeti, Denizli’nin yedekleri ile birlikte tüm takım maliyetine neredeyse denk. Denizli’nin santrforu ilkay’ın bonservisiyle birlikte maliyeti 80 milyar, Holosko’nun maliyeti alındığı yıl 2 milyon dolara yakın.Aynı ligde oynayıp aynı dünyaya ait olmayan iki takımın maçında ilk yarıda ikili üçlü oyunları daha çok deneyen ama ceza sahasına topu aktaracak adam bulamayan taraf Denizli iken, üçlü forvetle oynamasına karşın Vestel’in sorun çözücü boş koşuları yapmadığını, hatların arasını 50 metre kadar genişlettiğini gördük. Bir kez, iki pasta üç kişilik bir hücum organizasyonu yapıp Holosko’yu kaleye bomboş gönderdiler. Bunun dışında duran toplarda ceza sahasına yığılıp gol aramakla yetindiler. iş ciddiye binince Vestel’in daha iyi oynayacağı beklenilirken, tersine orta sahadaki sıkıştırmalardan da vazgeçip tempoyu yükseltemediler. Üçüncü bölgeye yaklaşarak tamamen bireysel girişimlerle şut aradılar. “Sistem dışı” yaklaşımla daha hücumcu bir oyun oynamalarına karşın Süleyman; Holosko, Rafael ve Caner’in şutlarını kolay engelledi.Denizli’de Yusuf sakat oynamasa, Serhat ve Tomas kendi normallerinde olsalar Denizlispor orta sahayı tek pasla geçebildiği son yarım saatte maçı alıp götürebilirdi. Taraftarın Yanal’a küfür etmesi çok haksız ve ayıptı.

11 Aralık 2006, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Puan başka, futbol başka şey‘’

Üstelik böyle bir fırsatı yakalayabilecekleri en elverişli rakiple karşılaşıyorlardı. Bu nedenle tempolu, sahanın her yerinde sıkı mücadele edilen dolu dolu bir maç izleneceğini sanmıştık? Heyhat!Futbolun keyfi, bütünleşik bir grup eylemi olmasından, amaç birliği içinde herkesin kendini aşma çabasından kaynaklanıyorsa; kendi kendini yiyen, kemiren iki takımın maçında keyifli bir maç izlemek imkansızdır?Vestel Manisaspor’un aldığı puanların çoğunda birinci derecede rol oynayan Bülent, saha dışında oluşan nedenlerle kulübeyi beklemeye başlayıp, gene Johanna ve Zelenka da tamamen kullanışsız hale getirildikten sonra, Vestel artık yola yeni çıkan bir takım haline geldi. Bu nedenle oyun anlayışları değişmediği halde futbolcular ilk yarıda hocalarına bakmaktan oyuna konsantre olamadılar. Ama şimdilik derslerini aldılarsa yeterlidir: Yanal ile çelişilmez, yoksa krizi yönetip, salimen atlatmak yerine kapıya koyuluverirsin. Aman ha!Temposuz ve hücumda da oldukça sınırlı Vestel Manisa maça psikolojik olarak sağlam adamları; Ümit, Uğur, Şener ile oyuna teşvik edildi, ancak takımın akıl merkezi sahanın gerilerinde kalıyordu, akıl ve irade orta sahaya taşınamıyordu. Hocasından destekleyici değil sürekli cezalandırıcı tonda uyarı alan Caner çabaladı ama enerji harcamak dışında bir organizasyon sağlayamadı.Bu noktada Selçuk’un oyunda kaybolduğu uzun zamanlar çok önemliydi, zaten Selçuk oyuna her girdiği an ya asist yaptı ya gol attı. Oyuna katıldığı zamana oranla, Selçuk verimlilik rekoru kırmış olabilir.Ama ya Gaziantep oynamak isteseydi?Antepliler sahada hep oyunun tek tarafını oynamakla görevlendirilmiş gibiydiler, iki takım arasındaki temel fark buydu.Antep savunmayla başladı, geri düşünce 2 dakika oynayıp beraberliği sağladı, bir daha da hücumu falan düşünmedi. Veysel hiçbir ikili mücadeleyi kazanmayıp, Faruk sinirini üzerinden atamayıp, Zurita da hiç oralı olmayınca kaleye yaklaşamadılar bile. Sanki takım Zenga’nın tek başına yenileceğini düşünür gibiydi. Ancak birlikte yenildiler. Hücuma kalabalık giden Vestel’in topu kaptırdıktan sonra tekrar kazanıp defansı dağınık yakalayarak gol attığı herkes tarafından bilinmesi gerekirken, Antep bu golü iki kez yedi. Anlık uyanışların belirleyici olduğu ‘kötü’ maçta Gaziantep uyuklarken, Holosko uyanık kaldığı için fark geldi.

04 Aralık 2006, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Vestel aynen devam‘’

Sempazitanları, Vestel Manisaspor bu hafta döndü dönüyor diye bekleyedursun, takımda kadro değişiklikleri dışında pek bir farklılaşma gözükmüyor. Manisalı oyuncular maçın başlarında birbirleriyle hararetli konuşmalar yapınca takım bütünleşmesi ve motivasyonun tekrar yükseldiğini düşünmüştük. Ancak oyun içinde durumun hiç de öyle olmadığı anlaşıldı. Birkaç hafta başarılı sonuçtan sonra başarısızlık dönemine girilmesinden başka, bazı oyuncuların sistemi sorgulamaya başlamaları, inançlarının sarsılması ve otoriteye yüzde yüz itaat etmeyenlerin mimlenmeye başlaması da tipik süreçlerdir. Vestel Manisa da bunları birer birer yaşıyor. Maçta Konyaspor, ilk yarı stratejisini doğru düzgün bir alan savunmasıyla daha üstün kılan taraftı. Ceza alanının önünü de iyi kapatınca önemli bir baskı yaşamadan oynadılar. Vestel Manisa ise Konya’nın savunması karşısında tempoyu yükseltemedi. Ve Konyalılar’ı hiç geniş alanda yakalayamadı. Selçuk’un bir süredir orta sahanın lideri olmaktan vazgeçmesinin ardından, bu maçta da Sezer ve Nizamettin’in üzerine çok fazla yük bindi. Caner ve Şener’in üçüncü bölgeye geçmeden oynatılmaları takımı da lüzumsuz yere dizginleyerek hücum alternatiflerini çok kısıtladı. İkinci yarıda Konyaspor alan savunmasından vazgeçip herkes ceza alanına koşmaya başlayınca, Vestel Manisaspor, Metin ve Zelenka’yı hücuma sokup ceza alanı içi verkaçları ve karambol arayışları içinde kaleye baktı. Ancak oyunu gole daha elverişli olan taraf Konyaspor oldu. Bire bir, ikiye iki, üçe iki her kontratak kombinasyonunu eğlene eğlene yapabilirlerdi. Ancak ayaklarına üşendiler. Uğur İnceman da son derece hayati koşuları kazanıp takımını farktan korudu. Vestel Manisa’nın kaçırdığı penaltıda, penaltıcı seçiminin etkisi büyüktü.

26 Kasım 2006, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Manisa çok keyifsiz‘’

Zelenka kulübeye oturtularak, sol kanattayken kaleyle iletişimi ve yaratıcı becerileri sınırlanan Caner, forvet arkasında oynatılıyor, aynı şekilde daha çok defansif olarak kullanılan Selçuk da, 3. bölgeye, hiç değilse maçın başında daha özgürce geçiyordu. Bu değişiklikler sonucunda Selçuk, haftalar sonra kaleye bakıp golünü yine attı, ancak kadrosunu sürekli rotasyona sokan Vestel, önceki değişikliklerin tersine, etkinliğini oldukça yitirmişti. Öncelikle kanat oyuncuları hiç çıkmadıkları için Holosko ve Rafael, bir kez olsun ön direk-arka direk koşusu yapamadılar. Holosko kenarlara çekilip çizgiye inerek servis işini üstlenirken; Caner hiç kıpırdanmayıp, Selçuk ve Nizamettin de hücumda top kullanmayınca, Vestel tek boyutlu ve alternatif üretilmeyen bir hücum yapısına sahip oldu. Buna karşılık gerekenden fazla çekilerek savunma yapan Ankaraspor, hücumda da şaşırtıcı şekilde hiçbir farkındalık içinde değildi. Jaba'yı defans arkasına kaçırmak, yapılabilecek ilk işti, bunu bile iki kez denedikten sonra atak falan da yapmadılar. Mehmet Yılmaz, formsuz Johana'yı bir kez bile yenemedi, Volkan'la Devran ise hiç sorumluluk almadılar. İkinci yarıda uyanabilen taraf, Bilal değişikliğiyle Ankaraspor oldu, Vestel'de ise Zelenka'nın forveti üçlemesi, takıma daha da kan kaybettirdi. Orta saha oyundan daha kolay düşmeye başladı. Vestel oyunu kurmakta zorlanınca, Ankaraspor ileride top kapıp, çok adamla baskınlar yapmaya başladı. Bilal, bencil davranmayıp biraz pası düşünse, farkı erken bulurlardı. Ankaraspor kolay bir galibiyet aldıysa da, özellikle orta sahadan hücuma çıkışlarını çok etkin hale getirmek zorunda. Vestel'in oyunu zaten sorunluydu ama takımdaki keyifsizlik daha da önemli bir sorun. Dağıldı dağılacak bir görüntüye girdiler. Cüneyt Çakır cesur kartlar gösterdi, vahim hata yapmadı.

13 Kasım 2006, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Denemezsen atamazsın‘’

Maçın başında Alex erkenden Deivid’in yanına forvete gidip, boşuna servis beklemeye başladı. Sağ kanatta Bülent’in istekli oyunu karşısında bocalayan Uğur’un yardımına giden Tümer gibi Appiah da 3. bölgeye uzak kalınca, Fenerbahçe’nin atakları Tuncay’ın uzun menzilli ve tekil girişimleriyle Önder’in ortalarına kaldı.Savunmasını geride kuran Fenerbahçe’de, Tümer- Appiah- Tuncay üçlüsünün ya önünde ya ardında çok boşluk kalıyor, Deniz ortadan çıkan Denizlililer’den hangisine koşacağını şaşırıyordu.Forvet zengini Fenerbahçe ortadan yapacağı etkili işlerden vazgeçip, uzun savunma arasındaki Deivid’e sağlı sollu çok sayıda yan top göndermeye neden bel bağladı anlaşılmaz ama Denizlispor’un anlamsızca basit bir gol yemeyeceğini düşünmeleri gerekirdi. Forvet fakiri Denizlispor orta sahada iyi kafa tutup, geniş alanda atak yapıp Volkan’ın kalesine çok adamla taciz ateşi açtılar. Serhat şutuna inansaydı, sayı da yapabilirlerdi.Fenerbahçe’nin savunmasını 40 metrelere çıkartıp, presi ileride yaparak hücum bölgesinde organizasyon yapacak kadro ve aksiyona sahip olması 40. dakikayı buldu...2. yarıda Fenerbahçe topu tamamen aldı ama rakibi teslim alamadı. Oyuncu değiştirdi ,ama asıl oyun duygusunu değiştirip daha keskin girişimlerde bulunması gerekiyordu. Çünkü Denizlispor, farkı yüreğiyle oynamanın yaratacağı maçları genelde kaybetmiyor. Maçın başındaki formasyon ve taktik hataları Zico’ya ait olabilir, ancak 2. yarının 30 dakikasını kaleye bir vuruş mesafesinde oynayan Fenerbahçe’nin neredeyse hiç gol girişiminde bulunmaması daha çok futbolcuların arzusuyla ve kararlılığıyla ilgili bir sorundur bence.Hadzibegic, Denizli’de gayet iyi işler yapıyor...

11 Kasım 2006, Cumartesi 03:31
YAZININ DEVAMI

‘’Hangi 11!‘’

Karşıyaka iyi bir döneminde olmadığı için kendi büyüklük duygusunu tatmin edecek gibi değildi ancak, 5-6 binlerde kalan Galatasaraylı’nın dışındaki İzmirli Galatasaray yandaşları dün gece zaman geçirmek için takımlarından başka alternatifleri tercih etmişti?Türkiye Kupası’nın takımların üzerindeki kimliksizleştirici etkisi Galatasaray’ı da etkilemişti. Karşıyaka kapanarak Galatasaray’ın işini zorlaştırdı ama asıl sorun, böylesi takımlara karşı yıllar yılı oynayıp, çözümleri de ezber etmiş olması gereken Galatasaray’ın yapması gerekenlerin çoğunu yapamamasıydı. Oynamaya çalıştılar, çoğalmaya çalıştılar ancak, topla yapmaları gereken asıl işleri kötü paslarla, kötü yan toplar ve driplinglerle, kötü şutlarla yapamazlardı.Bu noktada kupa maçlarında yapılan kadro değişikliklerinin maçın ötesine sarkacak ‘oyuncu kazanma’ fırsatının da değerlendirilemediği söylenebilir. Formayı kupa nedeniyle alan futbolcuların hiçbiri bu performanslarıyla ligde yer bulamaz, ancak bazı maçlarda yedekten gelip oynayabilirler. Necati’nin orta sahaya gelerek, hücumu 3. bölgeye taşıma stratejisi, ataklarda çoğu kez etkili bir konum bulamamasına yol açtı. Sakatlığının ardından, ileri çıkıp, organizasyona orta sahadan katılan Okan gelişkin ‘zaman-mekan’ duygusu sayesinde çarçabuk şekilde bir asist ürettiyse, hocasına da asıl fonksiyonunun alan kapatıp, top kapmak değil, yaratıcı pas yapıp, oyun oynatmak olduğunu anlatabilmiş olmalıdır.Galatasaray’da ‘beklenen oyuncular’ ufukta henüz gözükmezlerken, üstelik Necati’nin de sakatlanması aksilikti. Bereket; maçı kazandılar. Kupa-mupa, Karşıyaka’nın içeri vuramadığı toplarla falan da olsa!

09 Kasım 2006, Perşembe 03:31
YAZININ DEVAMI