‘’Şanslı gecemiz‘’
Kimi zaman formsuzluklar, bazen de sakatlıklar işin engelleyici boyutu olsa da, Ulusal Takımımız’ın 11’i bu denli değişken olmamalı. Hadi sistemden vazgeçtik, böylesi bir durum, ne belirli bir oyun modelinin, ne de rakibe karşı uygulanacak günü birlik taktik planların kurulmasına imkan tanır.
Hakan’a şişirilen uzun toplar, gözüken en yaygın hücum biçimimizdi. Şükür’ün yokluğunda Tuncay, Gökdeniz ve Gökhan’dan kurulu çoklu bir forvete aktarmayı denedik aynı uzun menzilli topları... Bu oyuncuların rakibe yaslanarak oynaması ve hemen hemen hiç birinin sırtı dönük oynamayı becerememesi, ilk yarıda pozisyon kazandırmadı bize. Ve sarkaç toplar da uzun boylu Macar savunmasına takıldı. Kanat özellikli forvet çoğunluğundaki hücumcu fazlalığımız, pozisyon üretemiyordu. Bir forvet arkası orta alan oyuncusu ihtiyacı açıktı. Terim’in ikinci yarıda Nihat ile değiştirdiği Emre’yi bu anlayışa yakın oynatması en belirgin artısı oldu ama maçın kırılma noktası İskoç hakemin Zoltan Gera’yı oyundan attığı andı. Doğrusu bu ya, İskoç hakemin en büyük hoşgörüsü, bize belki de Macar kilidini açan tek anahtar oldu. Daha sonra 10 kişi kalan rakibe karşı kullanılan değişiklikler de doğru işledi. Ve bu bölümden sonra üstünlüğümüz belirginleşti, net bir skor da peşinden geldi.
Terim’in Hamit ve Emre’yi denediği orta alandan sonra tekrar Aurelio-Ayhan ikilisiyle çift ön liberolu düzene dönüşü, ders alınmışlığa benziyordu. Terim’e yakışanı da buydu. Bir takım kendine en uygun olan düzeni benimserse, en azından sürprizlerle karşılaşmaz.
Yalnız dün gece şans perilerimiz yanımızda oldu, unutmayalım. Gerek İskoç hakemin ikramı, gerekse grupta alınan diğer skorlar dün akşam bize sunulan özel lütuflardı adeta...
‘’Kim, nerede, nasıl?‘’
Hiçbir altyapı hazırlığı olmadığı halde Terim, Romanya ile oynanan hazırlık maçında ilk kez ön liberosuz bir sistem denemişti. Bu denemenin karşılığını, hüsran olarak almasına rağmen Malta’nın kağıt üstündeki zayıflığına aldatıp, aynı düzende ısrarlı bir anlayışla çıktı Malta karşısına.
Gördük ki; bizim 1970’lere benzeyen savunma anlayışımızı benimsemelerine rağmen, 2-3 oyuncu ile 3 pasta kalemize birçok kere tehlikeli bir biçimde gelebildi Maltalılar, iki de gol buldular üstelik... Elinde böyle bir birikim olmasına rağmen Tuncay’ın yerine, oyuna Deniz girip sol beke yerleşiyor, önüne de İbrahim Üzülmez sürülüyorsa biz bu Terim’in sorun çözer kimliğine nasıl güveneceğiz. Böylesine futbolun gerçeklerini gözardı edip, sadece oyuncularının kişisel becerisine sorumluluğu yıkan bir teknik direktör anlayışıyla ufkumuz git gide daralıyor. Topun bizde fazla kalmasını bir marifet sanıyoruz. Ama küçücük bir ada bile bu oyunun temel mantalitesini öğrenmiş bize satıyor.
Halil Altıntop, bugüne kadar neredeydi de bir anda Malta karşısında Ulusal Takım’ın kurtarıcısı rolüne soyundu. Kalli tarafından topun ağzına itilen Arda, İngiltere’de 3-5 dakika oynayan Tuncay ve hemen hemen takımında dahi kadroya giremeyen Emre, hangi teknik direktör kriterlerine göre Ulusal Takım’ın vazgeçilmezleri olabiliyor. İşte böyle, hep kağıt üstünde oynayıp kazandığımızı zannetmek bize hep pahalıya maloluyor.
Olağanüstü kötü bir 11, hiçbir geçerliliği olmayan taktik bir plan, anormal kötü bir savunma, maalesef bize de bu sonuça katlanmak düşüyor. Sakın ola ki kötü yönetimine rağmen bu sonuç için hakem ön plana çıkarılmasın. Tüm birimlerimizle en kötüsü bizdik.
‘’Hakan-Runje‘’
Ligde 4 maçta 10 puan da iyi bir performans. Şampiyonlar Ligi’ne girmek için bu yeni oluşumun 4 maçta yenilmeden, 7 gol atıp, tek gol yemesi de küçüksenmeyecek bir başarı.
Baktığımızda, Beşiktaş Ertuğrul Sağlam eliyle farklı değerler üretmiş gibi gözüküyor ve sanıyorum üretecek de. Ancak şu 8 maçlık resmi periyottaki performansı, geçen yılın aynı dönemiyle kıyasladığımızda, buna kısaca, Runje’nin yedikleriyle Hakan Arıkan’ın kurtardıkları arasındaki fark dersek, umarım konuyu fazla hafife almamış oluruz.
Savunma, kişisel 1-2 tercih dışında anlayış ve uygulamada aynı. Yine arkaya kolay adam kaçıyor. Yine bu bölgeden, oyun kurulamıyor.
Ancak yine de hakkını yemeyelim. ‹brahim Toraman da Gökhan Zan da kesicilik ve mücadele açısından, şu an ülkenin en iyileri.
Gelelim, en çok değişimin olduğu izlenimini veren orta alana. Beşiktaş, Cisse, Telo ve özelikle de Serdar Özkan gibi 3 fonksiyonel oyuncusu ile yenilediği orta alanında, hala Ricardinho-Delgado birlikteliğine bağlı bir üretimin dışına çıkamıyorsa, değişen ne!
Kaldı ki, şimdi bir de önemli beklentiler doğrultusunda, Higuain transferi gerçekleşti. Artık Siyah-Beyazlı ekip, sonuçta 4 forvetli bir birikime sahip.
Başlangıç olarak, Ertuğrul Sağlam patronluğunun, ilk etapta hedefe ulaştığını söyleyebiliriz. Ama arkasından da eklemeliyiz. Bu kısa devre arası, başlangıç olarak nitelendirebileceğimiz dönemin, doğru değerlendirilmesinin yanı sıra, artık hamle zamanı. Yeni birikim, yakın gelecekte gerçek anlamda, çift forvetli bir düzeni çağrıştırıyor. Ve bu yeni orta alan ile forvet işbirliğinin organizasyonunu üstlenecek olan ismin Ricardinho olması da zor gözüküyor.
Bu sessizlik daha garip
Medyanın, olağanüstü tepkilerine ekleyecek fazla birşeyimiz yok. Ancak biz, bize göre çok daha garip olan diğer taraftaki sessizliği kurcalayalım.
Federasyonun eşi benzeri olmayan pervasızlıktaki kararı, 28 Ağustos’ta açıklanıyor. Bu yazı yazıldığında 3 Eylül öğleden sonrası... Ve henüz kulüplerimizden resmi tek açıklama yok. Vestel kanadı, futbolun bu kirliliğinde daha fazla yaşamayacağını çok açık deklare etti. Ve dükkanı kapattı. Aziz Yıldırım’ın henüz sesi çıkmasa da onun baştan beri varolan duruşunu biliyoruz. Peki bu tepkisizlik neden? Doğrusu bu ya, başta Galatasaray ve Beşiktaş olmak üzere, Süper Lig’in herhangi bir temsilcisinin, hâlâ susması veya varlığının ne işe yaradığı henüz anlaşılamayan Kulüpler Birliği’nin, dilini yutmuşcasına davranması, bizce Türkiye’yi şoka sokan bu karardan daha vahim. Yoksa benzer bir durum başlarına geldiğinde, tümü, aynı emsali kullanmak için sıraya mı girdi.
‘’B planı da tutmadı‘’
Maçın yanlışlarından birincisi Beşiktaş kaynaklıydı. Kayserispor, bugüne dek Avrupa’da ve ligde karşılaşılan rakiplerin en güçlüsüydü. Ve Ertuğrul Sağlam yorgun Zürih kadrosunu hiç değiştirmeden Kayserispor’a karşı sürmüştü. İkincisi de MHK’nın güç dengeleri eşit böyle kritik bir maça, Kuddusi Müftüoğlu’nu seçmesiydi. Bunların dışında gerek Beşiktaş gerek Kayserispor’un oyuna istenen kaliteyi de koyamadığını gördük. Ertuğrul Sağlam, ikinci yarıya Beşiktaş’ın çehresinin yarısını değiştirmesiyle alternatif bir anlayıyşa yöneldi. Aslında düşünce bazında teknik adam doğruları vardı bu değişikliğin ama, bu kez de kanatları Mehmet Yozgat’lı ve İbrahim Akın’la yenilenen Kartal, bu iki oyuncunun kötü performansına takıldı. Kenarları kullanamadılar. İçeriye kat etme ve savunma yardımlarında da eksik kaldılar. Özelikle de ikinci yarıda ki pas hataları Beşiktaş’ın 7 maçlık periyotta fiziksel ve zihinsel bir yorgunluğunun sonucuydu.
Kayserispor son iki yıldır olumlu futbol felsefesini barındırsada, Tolunay Kafkas’la bir takım farklılıklar da kalkmış bu oyun felsefesine. Oyunlarına katı bir sertlik eklemişler, bir de yabancılarının rakibe sinir gazı verme amaçlı tavırları yoğunlaşmış. Belki de bu tavırları Sağlam’ı kaybetmeyi hiç hazmedemeyeceklerindendi. Oyunu kazanmayı 90 dakikanın her bölümünde istemeleri açıktı. Ancak rakiple gereğinden fazla didişince, kendi oyun organizasyonlarındaki bir takım boşlukları da engelleyemediler. Bobo ve Serdar Kurtuluş’taki düşüş fark edildi. Koray ise Beşiktaş’ın en yararlı oyuncusuydu.
‘’Kafadar‘’
İlk yarıdaki Beşiktaş taktik gereği de olsa tedirgin ediciydi. Oyun şeklinden çok, böylesine önemli bir maç için konsantrasyonlarında bir sorun var gibiydi. Zürih’in bu bölümde karşı kale için istekli olmayışı, Kartal’ı düşeceği olası sıkıntılardan kurtardı.ikinci yarının hemen başı ile değişen durum, Ertuğrul Sağlam’ın devre arası ‘oyunu karşı alana yıkın’ talimatı ile ilintiliydi. Ve kenar ağırlıklı gelmeye başladı Beşiktaş. Serdar Özkan’ın özel katkıları ikinci yarının tümüne damgasını vururken, ilk golün yaratıcılığında da önemli pay üstlendi. Delgado ise bir santrfor özelliğindeki kafa vuruşları ile maçı aldı, götürdü. Açıkçası bizi şaşırtan isimdi. Oynarken kendini üzmez tavrı ile boy gösteren Arjantinli, bu kez kafasını iyi çalıştırdı. Hocası da Antep’teki tartışmayı telafi etme amaçlı, onu bütün tribünlere alkışlattı.
ikinci yarıdaki Beşiktaş oyunun iki yönünü de dengeli oynayabilen bir takım görüntüsü çizdi. Sahanın en iyisi Serdar Özkan’dan sonra,ibrahim Üzülmez’in hakkını da yemeyelim, hem savunmasında geçit vermedi hem de maçın sonucunu perçinleyen golü hazırladı. Tello da aceleciliğinin dışında yararlı işler yaptı. Kaleci Hakan’ın da iki net kurtarışının skora katkısı fazlasıyla oldu. Kısaca Beşiktaş, Ertuğrul Sağlam ile başladığı yolda, Şampiyonlar Ligi’ne kapağı atarak önemli bir prestij kazandı. Sanırım bundan sonra kat edilecek yol da daha moralli yürünecek.
‘’Bu isyan neden?‘’
Protesto etme biçimleri yanlış olsa da -ki kesikle ceza almalılar- isyanlarında biraz da haklılıklarının olduğuna inanıyoruz Nobre ile Delgado’nun.
Ertuğrul Sağlam sonuç almada henüz en çok umut bağladığı bu iki oyuncusuna gereken hücum zeminini hazırlayamadı. Beşiktaş’ın ofansif organizasyondaki en önemli sıkıntısı yerleşimdeki tezatlar.
Nobre sırtı dönük oynayabilen bir oyuncu. Ortaların dışındaki hücum çeşitlemelerinde ancak orta alandan gelecek destekle beslenip rakip defansın dengesini bozabilir. Fenerbahçe’de Alex’le bu tür bir işbirliği sayesinde hedefe ulaşıyorlardı. Beşiktaş’ta ona bu noktada destek verecek isim Ricardinho olunca işler sarpa sarıyor. Çünkü Rico hem savunmasına bazen çok gereksiz yanaşıp top alıyor, hem de yatay düzende kendini riske atmadan sözüm ona oyun kuruculukla işi geçiştiriyor. Kısaca lazım olduğunda, olması gereken yerden uzakta dolaşıyor. Kaldı ki Nobre’nin yanında olsa da, onun araladığı savunma boşluklarına dikine sızma şansı yetersiz fiziğinden dolayı yok.
ikinci tezat da Delgado’nun yerleşimi. Arjantinli de Rico oynayınca Sağlam tarafından çoğunlukla forvete yakın monte ediliyor. Ancak o da sırtı dönük oynayamıyor ve sürekli yüzü takımına dönük pozisyonda markajdayken top kaybedip oyundan düşüyor. Nobre emeği boşa gidince, Delgado da ayağına top değmeyince sinirleniyor. Sonuçta bize göre çift forvetli ve Nobre’nin oynayacağı bir düzende forvet arkası ancak Delgado yerleşimiyle amacına ulaşır.
Zürih maçının önemi
Beşiktaş herşeyden önce gerek rakibinin konumunu, gerekse isviçre’de aldığı skoru hiç düşünmeden sahaya çıkmalı yarın gece...
Beşiktaş’ın oyun üstünlüğünü ele geçirdiği, hatta skor olarak öne geçtiği durumlarda ikinci golü, imkanı olduğu halde bulamaması takımda bir süre sonra gerilime neden oluyor. Nitekim Zürih’le oynanan ilk maçta da bunun sıkıntıları yaşandı. Olasılık dahilinde olduğu halde bir türlü gelmeyen ikinci gol Kartal’ı geriye yasladı. Sonucunda da galibiyet yerine beraberlikle dönüldü Zürih’ten. isviçre Ligi zayıf bir yarışma platformu olsa da formda Zürih’in özellikle Beşiktaş maçından sonra aldığı skorların Kartal’a ciddi bir uyarısı olması gerek. Skor açısından 1-1’lik sonuç kritik bir netice. Ertuğrul Sağlam rakibini mutlaka çok iyi inceledi ancak yine savunma prensiplerini önde tutması gerekiyor. Aynı anda Ricardinho-Delgado ayrımını da gerek ilk 11’e, gerek maçın gidişatına göre özenle belirlemeli.
‘’Ricardinho bayıltıyor‘’
Sezona hızlı başlayan Beşiktaş’ın geçen hafta Kasımpaşa maçında tempoyu bir vites geri düşürdüğünü gözlemlemiştik. Önemli Gaziantep deplasmanında da kendisine bu maçta en çok lazım olan silah tempoyu kullanmadı Siyah-Beyazlılar. Ertuğrul Sağlam’ın bir sorunu öncelikle çözmesi lazım. Beşiktaş savunması geriden oyun kurmada son derece yetersiz kalıyor. Bu durum kırılgan orta sahayı da etkiliyor. Savunmasına top almaya gelen isim Ricardinho ama onun gerçekte işlem yapması gereken bölge ise forvetin arkası. Dolayısıyla bölgeler arası iletişimin sorumluluğu Beşiktaş’ın el freni Ricardinho’ya teslim edilince, bu kısır futbolun da önüne geçilmiyor. Serdar’ın bireysel girişimleri sonucunda elde edelinenler hariç Beşiktaş yine tek bir organize hücum beceremedi dün gece. Üstelik Ricardinho’yla her beraber oynadığında sahadan silinen Delgado’nun kaybettiği onlarca basit top sürekli Beşiktaş’ın aleyhine geniş alanlar bırakıp, rakip ataklara dönüştü. Gaziantep’te Ekrem, Beşiktaş’ta Serdar Özkan aynı kanadı takımları lehine kullanan en üretken oyunculardı. Ertuğrul Sağlam’ın maç içinde yaptığı tek doğru, Baki’yi alıp İbrahim Akın’ı öne sürmesiydi. Ama maç içinde öyle anlar gelişti ki bir ara Tello, İbrahim Akın ve Serdar Özkan’ı aynı hücum bileşkesi içinde yakaladık. Bu da henüz takım disiplininin yerleşmediğinin göstergesiydi. Sağlam ısrarla ikinci yarılarda şans verdiği Batuhan’la bu kez son saniyede turnayı gözünden vurdu o kadar... Dediğimiz gibi Siyah-Beyazlılar Ricardinho’nun ağırlığına terk edilmiş bir düzende asla başarılı olamaz. Ertuğrul Sağlam boşuna akıntıya kürek çekmesin.
‘’Savunmadakiler‘’
Oyun kurucusu ve ön liberosu olmayan bir orta alan düzeniyle çıkınca Rumenler’e imara müthiş müsait bir arazi bıraktık ilk yarıda.
Yine klasik, “Fatih Terim yaptı mı olur” denemelerimizden bir yenisine şahit olduk. Orta alan ve özellikle de savunma oyuncularımızı, Haymana Beygiri gibi koşuşturmaktan başka bir esprisi görülmedi bu düzenin.
Mehmet Aurelio’nun sakatlığı, Hamit’i ilk kez oynayacağı ön liberoya çekmekten başka bir alternatif bırakmadı ise, Hüseyin’le Serdar, niye aday kadroya çağırılmıştı. Ya da Fatih Terim başta olduğu sürece, Emre hep sürekli “vazgeçilmez” olarak mı yaşayacaktı.
Üstüne üstlük, Emre’nin sakatlığına Nihat’ı oyuna sürmekle mi karşılık verilecekti? Ve yine ön liberoya, oraya yabancı Mehmet Topuz’u kaydırmak mı, en yararlı çözümümüzdü.
Bütün bunlar, bizim savunmamızın dilini dışarı çıkarmaktan başka bir işe yaramadı. Direnci düşen savunmamız, ancak bir devre dayanabildi. Sonrasında rakip de hak ettiği golleri buldu. Bir de Stutgartlı Marica’nın fiyatı bir kat daha yükselmiş olabilir bu arada.
Tümer’in oyuna girişi, hiçbir anlam ifade etmedi. Hüseyin için de çok geç kalınmıştı.
Fatih Terim, kurduğu korta alan düzeniyle kendi savunmasını imha eden bir anlayıştan öteye geçemedi. Kısaca baştan sona içinde olduğumuz yanlışlıklar zincirinde skor alarak da karşılığını alıp, kötü bir denemeden geçtik.