‘’Defansları kapatalım!‘’
Daha 6. dakika dolmadan ikinci kez santraya gelen bir takım için, o 90 dakikayı nasıl tamamlayacağını düşünmek, ızdırab verici olmalıydı. Hem de birbiri ardına iki amatör gol yedikten sonra.
2-0’dan sonra bizce en önemli hamleyi Ertuğrul Sağlam yaptı. Bir teknik direktör kısa bir sürede olağanüstü savunma hataları karşısında, hemen defansı kulübeden bir takviye ile toparlama yoluna gidebilirdi. ‘Sorunu gördüm’ diye kendini öne çıkarabilirdi. Tersi oldu. Müdahil olmamakla davayı kazandı! Sonrasında da bütün oyuncular bir diğeri için de oynamaya başladı.
Hikayesi drama dönüşen 90 dakikaların galibi sürekli Beşiktaş oluyor. Rüştü atılana dek sahada hemen hemen hatasız bir hakem triosu vardı. Bülent Yıldırım kırmızı kartında da aslında masumdu, yardımcısı yanılttı. Oysa bir tek yardımcı vücudunu ince kesitte gördüğü oyuncunun müdahalesinin göğüs mü, el mi olduğunda zorlanabilirdi. Beşiktaş’a yarayan tarafı unvanın Pancu’dan Bobo’ya geçişi oldu.
Dün geceki 90 dakikayı teknik anlamda yorumlamaya pek elimiz gitmedi. Son derece iyi niyetli bir oyuncu grubu ve hakem yönetimi vardı. Bol bol da hata. 5 golün, 4’ü yine atılmadı, yendi. Biz de futbolcu ve teknik adamları bu seferlik üzmek istemedik. Yine de alkışın büyük payını Tello’ya göndermek görevimiz. Burak ve ilk yarıdaki Delgado’da da Beşiktaş’ın iyilerindendi. Son gol ise, yapılış açısından gecenin en değerli aksiyonuydu.
‘’Ya yen ya yenilme‘’
Trabzon maçı çok önemli bir viraj. Beşiktaş için galibiyet müthiş bir moral demek. Mağlubiyet ise her şeyi etkiler
Serdar Özkan’ın yokluğu, Sağlam’ı sıkıntıya sokacak. Bu şartlarda Burak ve Delgado’nun ilk 11’de başlaması uygun olmaz
Bugün alınacak sonuç, Ertuğrul Sağlam’ı nasıl etkiler?
Birkaç kötü sonuçtan sonra faturayı teknik direktörlere kesen bir yapımız olduğu için, ister istemez bazen erken de olsa hedefe hocaları koyuyoruz. Bu noktada teknik direktörler takımlarının aldığı kötü sonuçlardan çok, medyada kendileri hakkında estirilen haberlerden bizce daha fazla etkileniyorlar.
Burada, Beşiktaş yönetiminin baştan beri süregelen teknik direktör yargılarının payının da bu ortamı hazırladığını söylememiz gerek.
Trabzon’da alınacak olası bir yenilgi(farklı olmadığı takdirde) abartılmaması gereken bir sonuçtur. Sağlam’ın ve Beşiktaş’ın tartışılmasını gerektirmez. Daha doğrusu gerektirmemelidir.
Beşiktaş nasıl bir oyun planıyla mücadele etmeli?
Serdar Özkan’ın oynamayacak olması Sağlam’ı son dakikada zora soktu. Genç Özkan’ın yokluğunda Beşiktaş’ın Porto ve Gençlerbirliği maçıyla başlattığı ofansif yönü ağırlıklı düzen sekteye uğrayabilir. Bu şartlarda tek forvet ve çift ön liberolu kalabalık bir orta alan oyunun hücum tarafını da aksatmayacak şekilde biçimlendirilebilir. Burak ve Delgado’nun ilk 11’de başlaması bu maç için uygun olmaz.
Böylesine dev bir maçın seyircisiz oynanması kimi avantajlı kılar?
Son zamanlarda değişen taraftar profili bir zamanların en caydırıcı faktörü seyirci baskısının etkisini de değiştirdi. 2-3 yıldır Trabzon takımının kendi seyircisinden daha fazla olumsuz etkilendiğine hep beraber şahit olduk. Bu geceki sessiz maçta, bence iki takımı da eşit avantajda sahaya stres yükü azaltmış olarak çıkaracak. Ama yine de Beşiktaş için kağıt üstünde seyircisiz maçın avantajı bir ölçek de olsa daha fazla.
Trabzonspor önünde alınacak sonuç, kritik Liverpool maçını ne kadar etkiler?
Beşiktaş’ın Trabzon maçı, özellikle de ligdeki gidişatı açısından çok önemli bir viraj. Siyah-Beyazlılar üç puanla ayrılırsa, bu Liverpool maçını da içine kapsayacak müthiş bir moral demek.
Kayıp halinde ise, Beşiktaş kendi seyircisine mahçup olacağı için bir eziklik duyabilir. Bunun da oyununu etkilemesi olasıdır. Bu yüzden Trabzon’da en azından kaybetmemesi gerekir Siyah-Beyazlılar’ın.
‘’Savunma farkı‘’
Golü istemekle beraber, takviyeli Yunan savunmasını nasıl çözeceğini bilmeden yüklenen taraf bizdik ilk yarıda. Beş uzunlu savunmayı, yüksek toplarla alt etmek her denememizde başarısız sonuçlandığı halde gereksiz ısrar ediyorduk. Çünkü her rakibe karşı olduğu gibi yine ev ödevimizi çalışmamıştık.
Yunanlılar ise bizim yumuşak karnımızın farkına, ilk yarım saatten sonra vardılar. Defans derinliğimizde bıraktığımız boşluklar, komşuyu çok da şekline alışık olmadıkları önemli pozisyonlara soktu. Biz yeterince şanslıydık ya da daha fazlasıyla onlar son vuruşlarda beceriksiz.
Sağ kanadımız havlu atmak üzereyde ki imdada ilk 45 dakikanın son düdüğü yetişti. Defansımız ‘s.o.s.’ veriyordu ancak, Tümer hücuma bireysel anlamda katkı için sahaya sürülmüştü. Daha çok açık vermeye başladık. Volkan ve yanıbaşında görünmeyenler kolluyordu adeta kalemizi. Hamit’in hiç bu kadar boşlamış halini görmemiştim. Keza Tuncay’ın da bu denli amaçsız dolaştığını. Doğrusu bu ya komşuya belki de son yıllarda hiç bir rakip karşısında elde edemediği kadar pozisyon şansı tanımıştık.
Sadece Volkan ve Aurelio ile direnmenin de bir sonu vardı. Sonunda çaresiz kaldık. Yunan ekibi tüm birimleriyle yardımlaşma adına olumlu örnekler veren taraftı. Basinas ve Karagounis tecrübesi de onların, oyunun çoğu bölümünde forveti üçlemelerine zemin hazırlayacak olgunlukta idi.
Golü yedikten sonra karambole yaslanarak ve Hakan Şükür girdikten sonra yine uzun toplarla şişirerek beraberliği kurtarmayı denedik. Ama tecrübeli Yunan savunması buna izin vermedi. Sonuçta başımız önde ayrıldık.
Bu maç bir kere daha gösterdi ki, futbolda takım savunması ve defans yerleşiminin çok önemli bir payı var. Hücumda bireysel beklentilere dayalı sonuç alma devri, oldukça gerilerde kaldı.
‘’İlkeler mi önemli yoksa...‘’
Sorsanız hiçbir teknik direktör “İlkelerimden gerekirse taviz verip, şampiyon olmak isterim” demez. Bunu söylerken, Ertuğrul Sağlam’ı sıradanlaştırmak gibi bir niyetim yok. Ama benim için manşetlerden çok satıraraları daha önemli.
İlkeli yaklaşım bir ekip bütünlüğünü sağlam temeller üzerine oturtma amaçlı ise çok doğaldır ki, oyuncular arası ekonomik dengelerine hassasiyetine de dikkat edilecek, mücadele boyutunda emek eşitliğine de...
Ne varki futbolda heleki oyuncu boyutunda yüzde yüz eşitlik üzerine bir denge kurmaya çalışırsanız, bu sizi amacınıza pek de ulaştırmaz. Kulübün ekonomik gerçekleri ortadayken, transferinden istenilen performans sağlanamayan yabancılar için topu yönetimine atmadığından veya bu transferlere kendi tabiriyle kılıf aramadığından dolayı Ertuğrul Sağlam elbette doğrusunu yapmıştır. Ama zaten normali de bu değil midir?
Buna karşılık “Biz yüksek maliyetli bir stoper alıp, İbrahim Toraman veya Gökhan Zan’ı yedek mi bıraksaydık” söylemi takım çıkarlarında buluşma noktasında ayrımcılık olmasa bile bizce yanlış bir korumacılıktır.
Sağlam’ın Türk futbolunun en önemli eksiğinin savunma olduğu gerçeğinde buluştuğundan hiç şüphemiz yok. Bizim de İbrahim Toraman ile Gökhan Zan’ın bireysel anlamda iyi birer stoper olduğundan kuşkumuz bulunmuyor. Ama söylemek istediğimiz ve Beşiktaş’ı her değerlendirdiğimizde iki yıldır dilimizde tüy bitiren mevzuyu bir türlü iyi anlatamadık.
İyi bir takım önce geriden kurulur ve gerçekten de iyi bir takım kimliğine ulaşırsa bu iyi takım yaşamını sürekli geriden yönetilerek, sürdürür. (Popescu geldikten sonraki Galatasaray örneği)
Beşiktaş, Ricardinho transferi yerine aynı paraya kaliteli bir savunmacı transfer etmiş olsa ve iki yıldır böyle bir oyuncu ile geriden yönetilebilseydi bugün zarar görecek diye kuşku duyulan ama geldiğimiz noktada “Bunlar nasıl milli takım stoperi” diye eleştirilen Toraman ve Gökhan en tartışılmayan ikili de olabilirlerdi.
İbrahim yada Gökhan yedek kalacak diye bir Navarro veya Anderson gibi tecrübeli isimleri almamak idealleri olan bir teknik direktörün ilkesi olursa sözde yönü ileri olan bir kulübün menfaatlerini kim yönetecek?
‘’'Sağlam'a yakın çözüm!‘’
Porto ve Gençlerbirliği karşısında yeni bir ofansif düzen deneyen Sağlam, bu kurgusunda ısrar etmeli. Gerekçe basit: Yükselen tempo... Onun da sebebi şu an Beşiktaş’ın en yaratıcı iki oyuncusu Serdar Özkan ve Tello’nun çizgiye hapsolmadan oynamaları. Sonucu da belgeli, kaleye gitmekte zorlanan Beşiktaş, son iki maçta geride bıraktığı oyunların tümüne eşit pozisyonlar yakaladı.
Bu tespiti yaparken, Serdar’ın düşen fizik gücünü de hesabın içinde tutuyoruz. Yorgunluğunu attıktan sonra tekrar sezon başındaki zindeliğini yakalayabilecek bir Özkan, Beşiktaş orta alanına oyunun iki yönünü oynayabilecek en dinamik oyuncu olarak eklenir. Ofansif yetersizliği çok göze batan Siyah-Beyazlı ekipte bu durum ortadan kalkabilir.
Peki Beşiktaş bu sorununa transfer yapmadan dahi bir çözüm bulur derken önüne engel çıkabilir mi, onu da hemen belirtelim. Şu an sakatlıktan dolayı oynamayan özellikle de Brezilyalı oyuncular iyileştiğinde tekrar başa dönülebilir. Ertuğrul Sağlam ve teknik heyet, bir realite üzerinde kesin kararlı olmalı. Bu takım tek santrfor oynamaya müsait, o da Nobre. Nobre’ye forvette ya Delgado ya Burak destek verecek. Kısaca Ricardinho ideal 11’de olmayacak. Bobo da Nobre olmadığında tek forvet görevini üstlenecek. Aksi halde ‘Ricardinho sağlam olduğunda her şartta oynar’ tezi geçerli olacaksa, Beşiktaş yine mehter takımına dönebilir.
‘’A'Nobre‘’
Kendinden emin olmadığın hallerde işin zor. Aynı yaşamda olduğu gibi, futbolun içindeyken de birçok sıkıntı yaşayabilirsin. Beşiktaş’ın son bir aydır içinde bulunduğu sendromu da en iyi açıklayan durum bu galiba.
Kötü oynarken de, iyi oynarken de kazanamadın mı, karamsarlık çöker üstüne. Bir metreden boş kaleye gol atamayabilirsin, iki metre yanındakine doğru pas da... Sonra da bin bir eziyetle bir tutam kazanabildiğini, bin bir ızdırabla korumaya cebelleşirsin.
Dünkü maçta Siya-Beyazlılar’daki anlayışta böyle seyretti. Yine ilk yarı yüklendi Kartal, çalıştı, didindi tek sayı çıkarabildi. Baktı ikincisi olmuyor, birini kollamakla yetindi.
Kazananı da, hatta kazandığını fazlasıyla hovardaca harcayanı da Nobre’ydi. Kendisinde alıştığımız hırslı mücadelenin iki katını sahaya koydu. Ne var ki, uzmanlık alanına giren çokça pozisyonu da, heba etti. Tek bir sayı çıkarabildi. Onu da bitmez tükenmez mücadelesi olarak skora yansıttı.
Beşiktaş’da anlaşılamayan bir dengesizlik var. Yani, Nobre ile İbrahim Üzülmez bu üst düzey mücadele güçlerine üç ortak bulabilse, Tello klasına yakın bir arkadaş, Cisse de kendi soğuk kanlılığına yakın bir partner edinebilse, Beşiktaş’ın işi takım halinde kolaylaşacak.
Birkaç kişinin sırtına yüklenen oyun, emek dağılımında eşitsizlik yarattığı için yoğun mücadele sahiplerini yorgun düşürdü. Sonuçta, Avrupa arenasında alınan kötü sonuçlardan sonra, “Hiç olmazsa ligin ipine sıkı sıkıya sarılayım” mecburiyeti Beşiktaş’ı oyun olarak olmasa da, skor olarak istediğini verdi. Tek amacı beraberlik olan Gençbirliği’nin, bir devre boyunca gol için gerekli organizasyonlar da bulunamaması, onların zaten bu seneki yetersiz kadrolarından kaynaklanıyordu.
‘’Tek sorun yönetim!‘’
Kulübün yönetilme biçimi, en tepede duran sorun. Her yönetimde istifaların önünün alınamayışı da Beşiktaş Yönetimi’nin kendi içinde bir takım olamadığının göstergesi
1 Geride kalan Marsilya ve Porto maçlarının ardından Beşiktaş, Şampiyonlar Ligi’nde nasıl bir strateji belirlemeli... Gruptan çıkmayı mı yoksa UEFA’yı mı hedeflemeli?Özellikle de Porto maçının Beşiktaş için bir kayıp olduğu gerçek. Hele ki, Marsilya deplasmanda Liverpool’u yendiği gecenin sonunda sanırım Beşiktaşlılar kaçan balığın ne kadar büyük olduğunun farkına varmışlardır. Beşiktaş galip gelseydi, korakor başlayacak yeni yarışta sadece Porto galibiyetinin sağlayacağı motivasyon Beşiktaş’ın bu yarıştaki iddiasını sürdürebilirdi. Artık ilk ikiye kalmak bizce imkansız gibi. Tek hedef UEFA gibi gözükse de o da zor. Liverpool ve içerideki Marsilya maçlarından 6 puan ve Porto deplasmanında da bir beraberlik gerekiyor ki, Beşiktaş hayal görmemeli. Grupta kalan diğer maçlarını prestij ve tecrübe kazanmak için oynamalı.
Kartal’a artık 7 puan gerekiyor. Bu saatten sonra Beşiktaş hayal görmemeli. Geri kalan maçlarını prestij ve tecrübe kazanmak için oynamalı.
2 Lige iyi başlayan Beşiktaş’ın sorunu fiziksel açıdan mı, yoksa taktik olarak yanlışlar var mı?Beşiktaş’ı lige iyi başlatan nosyonlardan en önde geleni fiziksel açıdan zinde bir takım kimliği idi. O dönem Ertuğrul Sağlam’ın hemen hemen her oyuncuya şans verme düşüncesi de pek geri tepmiyordu. Ancak Sağlam bu stratejiyi sürdürürken evdeki hesap çarşıya uymadı. Kadro genişlemesine yönelik oyuncu kazanımlarında öne çıkan isimler olmadığı gibi Serdar Özkan, Serdar Kurtuluş, İbrahim Üzülmez, Bobo örneklerinin verilebileceği asal aktörlerin de form grafiği hızla aşağı doğru seyretti. Daha sonra Sağlam’ın sistem içindeki arayışları da bu zihinsel ve fiziksel yıpranmışlıktan dolayı diğer açılımlara izin vermedi. Özetle şu anki Beşiktaş, gerek fiziksel, gerek zihinsel açıdan yıpranmış durumda. Bundan sonrası en azından lig yarışında geri kalmamak için verilecek mücadele olmalı. Porto maçında denenen ofansif ağırlıklı düzenin o maçta başarılı olmasa da kalıcı olmasına çalışılmalı.
Beşiktaş gerek fiziksel gerek zihinsel açıdan yıpranmış durumda. Porto maçında denenen ofansif düzen, o karşılaşmada başarılı olmasa da kalıcı olmalı...
3 Beşiktaş’taki sıkıntı teknik direktör Ertuğrul Sağlam’dan mı kaynaklanıyor, yoksa sorunun başrolünde oyuncular mı var?İşler kötüye gittiğinde yani bir iniş trendi başladığında ne sadece teknik direktör, ne de oyuncular yanlışın direk bir parçası olarak gösterilebilir. Oyuncu çoğunluğunda bir formsuzluk söz konusu ise teknik direktörün arayışları fazla değer taşımaz. Zira o düşüş öncesinde hocanın ne kadar payının olduğu önemlidir. Bizce Beşiktaş’taki kırılganlığın kökü, eskilere dayanıyor. Demorolizelik 5 yıllık bir geçmişin öyküsü... 1-2 kötü sonuç olumlu başlayan her hareketi çok çabuk ters-yüz edebiliyor. Aynı anda küçük başarılar da bu takımın geleceğe dönük motivasyonunu etkiliyor. Örneğin bu sezon Şampiyonlar Ligi’ne katılım gerçekleştikten sonra
Beşiktaş’taki kırılganlığın kökü eskilere dayanıyor. Demorolizelik 5 yıllık bir geçmişin öyküsü... 1-2 kötü sonuç her şeyi ters-yüz
edebiliyor.
4 Çalımbay, Del Bosque, Tigana... 3 yılda, 3 teknik direktör, onlarca transfer... Bunların ışığında Beşiktaş doğruyu hâlâ doğruyu neden tutturamıyor?Beşiktaş’ın kendini saldığı çok açık.
Sonuç olarak Beşiktaş’ta son üç yıldır süregelen seyir, teknik direktörlerin de futbolcuların da başarısızlıkta ana neden olduğunu belgelemiyor. Makul bir teknik direktör, makul oyuncularla çok daha iyi bir yapılanma süreci geçirebilir. Burada akıllara gelen soru şu olabilir: Peki o zaman hata nerede? Bizce Beşiktaş’ın yönetilme biçimi en tepede duran sorundur. Her kurduğu yönetimde kısa bir süre sonra istifaların önünün alınamayışı Beşiktaş Yönetimi’nin öncelikle kendi içinde bir takım olamadığının göstergesidir. Kayserispor, Sivasspor lokalize örnekler olarak ortalama bir teknik direktör, 3 büyüklere göre ortalama sayılabilecek oyuncularla istikrar konusunda önemli adımlar atmış olması yönetimlerin başarısı adına önemli bir göstergedir. Beşiktaş’taki en önemli eksi bu anlamda yönetim istikrarsızlığıdır. 3-4 yıldaki onlarca transferin sadece arkada yükü ağır mali bir enkaz bırakması Beşiktaş’ın önünü de kapatmaktadır.
Beşiktaş’taki en önemli eksi yönetim istikrarsızlığıdır. 3-4 yıldaki transferlerin mali bir enkaz bırakması kulübün önünü de kapatmakta...
‘’Devler Ligi iki beden bol‘’
Ertuğrul Sağlam’ın sezon başındaki amacı mümkün olduğunca kadrosunda hazır oyuncu bulundurmaktı. Ama bir sezonun daha 4’te 1’i dolmadan, bırakın ideal onbirin dışında hazır olması gerekenleri, omurganın esas oyuncuları bile çok çabuk havlu attılar. Beşiktaş, Şampiyonlar Ligi arenasında oynamak için hiçbir hazırlığı olmayan bir ekip. Dünkü maçın özellikle de ikinci yarısı bunu belgeledi. Porto, müthiş başarılı günlerinin şu an çok uzağında... Önce belki isminden çekinmek doğal karşılanabilirdi ama maçın ilerleyen bölümlerinde onların kapasitesini ölçmeniz lazımdı. Beşiktaş’ın, pozisyonlar bulduğu ilk yarının ardından ikinci yarıda özellikle de rakibin savunmasını gözüne kestirmiş olması gerekirdi. Ama gördük ki; ikinci 45. dakikanın başlamasından itibaren oyundaki skora razı olan, zihinsel ve fiziksel eksikliğini bildiğinden olsa gerek, ne hücum presi ne de boş alanları değerlendirmede yeterli bir Beşiktaş izleyebildik. Baskı gerekirdi, pres gerekirdi, denenmedi bile.
Bu kez Ertuğrul Sağlam’ın ofansif ağırlıklı kadro seçimi rahatlıkla oyunu kanatlardan karşı kaleye taşıyacak tasarımdaydı. Ama İbrahim Akın, Tello ve İbrahim Üzülmez’in kanadına fazla gelmişti adeta. Ne duracağı ne de koşu yapacağı alanları belirleyebildi. Aynı şekilde Serdar Özkan da sağ kanadı kullanmaya hiç yanaşmadı.
İkinci yarı da sadece Higuain’in girdiği tek pozisyonla sınırlı kaldı. Oysa Beşiktaş’ın oyundan düşmesini, Porto teknik direktörü de kaçırmadı. Santrafor Adriano’yu oyuna alıp galibiyeti istedi. Son saniyelerde de olsa altın değerindeki 3 puanı alıp gitti. Herkesin gözü Quaresma’dayken, biz görev anlayışı ve organizasyon becerisi ile Assunçao’ya takıldık.