Arama

Popüler aramalar

‘’Bu sezon da sıkıntı var‘’

Geçen sezon, Ricardinho-Delgado birlikteliği zaten yeterince hantallığın ve kırılganlığın asıl sebebiydi. Şimdi onlara dünyanın öbür ucudan bulup getirilen Tello da eklenmiş. Beşiktaş’taki ‘rodeocu’ların sayısı daha da yükselmiş. Buna karşılık, sadece Cisse yararı dokunacaklar arasından, nispeten doğru seçimmiş. Beşiktaş, 45 dakikada yüzlerce doğru pas yaptı belki... Ancak tek rakip eksiltmeden ve hemen hemen kaleye gidecek hiçbir atağı şekillendirmeden... Bunun sebebi, yine orta alanda, yine oynamayan Ricardinho-Delgado ikilisinin takımı da böylelikle yatay yönlendirmesiydi. Aynı şekilde savunmadan top çıkarken orta alanın alıcı olmaması Beşiktaş’ın rakibin yoğun presi karşısında elini kolunu bağladı ve oyunu hücuma taşımaktan alıkoydu. Ertuğrul Sağlam’ın en çarpıcı eylemi yıllardır sadece yaz kamplarında Beşiktaş çatısı altında görüntülenebilen Serdar Özkan’a ilk onbirde forma vermesiydi. O da Beşiktaş’ın en dişe dokunur girişimcisi olarak geceye ismini yazdırdı. Biz herhangi bir takımın isminden cisminden haberdar değilsek önümüze çıkanı futbol bilmez zannediyoruz. Ama dünyalı artık çok hızlı öğreniyor ve gelişiyor. En azından futbolun temel prensiplerini özümsemede. Moldova ekibi de sadece bu prensiplere dayalı bir mücadele ile Beşiktaş’ı oldukça fazla zorladı. Belki garip kaçacak ama Sheriff takımının siyahi oyuncularının beceri düzeyinde Beşiktaş’ın bir transfer yapamamış olması işin dramatik tarafıydı. Siyah-Beyazlılar’ın genç teknik direktörü, genç oyunculara güvenerek yola çıktığı mesajını maçın ikinci yarısında Batuhan ile pekiştirirken, Kartal’ın skor amaçlı arayışlarına getirdiği bir yenilik beklenemiyordu. Bir korner sonucu Toraman’la gelen golden öte maalesef organize hücum pek geliştiremeden 90 dakikayı tamamladı, Siyah-Beyazlılar. Ama gecenin esas bombası Sheriff maçına saatler kala Beşiktaş Kasabası’nın ‘eski şerifini’ tekrar iş başına getirdiği haberi oldu.

02 Ağustos 2007, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Arayışlara dikkat‘’

Ertuğrul Sağlam en azından, “önüne ne koyarsan koy, yer...” imajını şiddetle reddeden bir duruş sergiliyor. Rıza Çalımbay’a diretilen Ailton ve o transferin sonunda yaşananları ciddiye aldığı belli...Beşiktaş yönetiminin, transferde baskı altında olduğu açık. Ancak kolaycı davranıyorlar. Bugüne kadar temas kurulan onlarca yabancı isim var ama, henüz somut bir sonuç yok... Çünkü sundukları tüm alternatifler sıradan... Ertuğrul Sağlam da bu kaptırmacaya yanaşmıyor.Sağlam bu duruşunu koruyabilirse, Beşiktaş transfer edilecek oyuncudan üç kat daha fazla kazançlı çıkar. Ertuğrul hoca bir kere mevcut oyuncularının saygısını kazanır, ikinci etapta da daha sonra zorlanacağı Ricardinho ve benzeri konularda elini güçlendirir.Geçen yıl Jean Tigana’ya dahi sezon içinde bazı oyuncuların oynatılması yönünde, yönetimin aşırı baskısı olduğunu görmüştük. O yüzden Beşiktaş’ın şu anki en öncelikli gereksiniminin, “teknik direktör kararlılığı” olduğunun altını çiziyoruz.Sağlam’ın kararlılığını korumasının yanısıra, yeni kuracağı düzende arayışlarında da dikkatli olması gerekiyor. Serdar Kurtuluş’un, Cisse geldikten sonra savunma kenarına alınması, bizce doğru değil. Bu genç yaşına rağmen Türk futbolunda ‘kazanılmış bir genç’ aşamasına ulaşan bir oyuncunun yıpranması demek olur...Ciddi bir teknik direktör görgüsü, Serdar’ın koşu kalitesinin ofansif anlamda kenarda verimli olmaya yetmeyeceğini anlar. Serdar top çalmada, preste ve alan savunması uygulamasındaki performansı ile kendini aşan bir sezon geçirdi. Ancak gerek topla driplinglerinde gerekse oyun kurmada henüz eksiklerinin olduğu da açığa çıktı. Statik, yani sınırlanmış bir alanda savunma görevi yaptığında, başarılı olduğunu gördüğümüz bu oyuncuyu, kanat bindirmelerinde aynı verimde düşünmek yanlıştır.Beşiktaş, kendisine gerekli olan tecrübeli ve oyun kurmada başarılı bir savunma oyuncusunun transferini gerçekleştiremezse, Ertuğrul Sağlam’ın arayışları arasına, Serdar’ın sağ kenara montesinden çok, Cisse’nin savunmada denenmesi de pekala sığabilir...

24 Temmuz 2007, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Şu stoper meselesi!‘’

Biliyorum şu stoper meselesi kabak tadı verdi ama bizim Beşiktaş savunmasına niye kaliteli bir yabancı istediğimiz hala anlaşılamadı. Çünkü çoğunluk ısrarla geçen yıl Beşiktaş’ın yediği ve atamadığı gollere bakıp yorumluyor bu işi ve Beşiktaş defansının eksiği, gediği olmadığını düşünüyor.Bizim eksiğinden bahsettiğimiz oyuncu havada uçanla, karada kaçanın tümünü yakalayabilecek bir Süperman değil! Söylemek istediğimiz en geride kurulması gereken istikrarlı bir düzen ve bu düzeni organize edecek bir lider.Siz üç maçta bir sakatlanan Gökhan Zan, iki maçta bir stoperle sağ bek arasında yeri değişen İbrahim Toraman ve herhangi bir 90 dakikada her an ayağından bir kaza çıkacak diye beklenen Baki ile hangi düzeni kurup, nasıl bir istikrar yakalayacaksınız.Futbolun bugün geldiği noktada geriden oyun kurmanın önemi büyük. Vaktiniz ve olanağınız varsa, alın geçen yılın kasetlerini, seyredin Beşiktaş’ın maçlarını. Gökhan, Baki ve İbrahim Toraman’ın defanstan çıkardığı paslardaki isabet yüzdesine bir bakın. Yüzde 50’si rakibe gidenler... O zaman da nasıl bir takım ekonomisi yapılabilir diye düşünün. Tigana savunmayı kendi çapınca keyfinden 4 stoperden kurmuyordu. Çünkü İbrahim Üzülmez hariç iki klasik savunma bekiyle oynadığında göbeğe güvenmiyordu. Ya da ikinci alternatifi Koray’ı süpürücü olarak en geriye sarkıtıp, demode bir saha parselasyonuna boyun eğiyordu.Beşiktaş, savunmasının stoperli donanımı yüzünden kenarlarını ataklara çıkaramıyor, Ricardinho ve Delgado gibi kısıtlılığı belli oyuncuların boş gösteren arkadaşları olmadığından oyun varlıkları en alt seviyeye iniyordu. Aynı paralelde forvette de kenardan beslendiğinde verim alacak özellikteki Nobre ve Bobo da bu nedenle ızdırap çekiyordu. Bir de Beşiktaş’ın yediği gollerin sayısallığı kimseyi kandırmasın. Runje’nin ligin ikinci yarısındaki performansının, yenmesi gereken kaç golü de önlediği iyi irdelenirse Beşiktaş savunmasının ne çaptaki bir pamuk ipliğine bağlı olduğu da anlaşılır.Ertuğrul Sağlam’ın istediği agresif kimlikli, prese dayalı, tempolu bir takımın, defansıyla forveti arasındaki mesafe 40-45 metre olmak zorunda. Bu noktada tandemi iyi bilen, yönetici vasıflı ve oyun kurmada becerili bir savunmacı o yüzden gerekiyor bu takıma... Bu nitelikte bir transfer gerçekleşirse, bundan en çok kazanç sağlayacak oyuncuların başında da ibrahim Toraman ve Gökhan Zan geliyor.

17 Temmuz 2007, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Stoperden şaşmayın‘’

Beşiktaş’ın transferdeki tercihlerini geçen yıllara nazaran doğru bulduğumuzu belirtmiştik. Ama hemen şunu da ekleyelim... Bu Siyah-Beyazlılar’ın işe bir stratejiyle başladığını göstermez. En azından durumu Galatasaray’ın plan ve programcılığı ile kıyaslarsak, Beşiktaş’ın biraz daha rüzgara göre hareket ettiğini söylemek daha doğru olur.Son eğlimlerine baktığımızda Siyah-Beyazlı kesimde kafa karışıklığı daha net anlaşılmıyor mu? Nobre’nin sakatlığı, hafiften telaş yaratınca transferdeki son yabancı hakkı aniden santrforda ağırlık kazanmaya başladı. Nobre’nin iki ay oynamayacağını varsaysak dahi, Beşiktaş stoperden vazgeçip yabancısını santrfordan yana seçerse hata yapar. Nobre zaten Türk statüsünde. Çok uzun sürecek bir sakatlığı yoksa beklenir. Kaldı ki Ertuğrul Sağlam’ı en çok yoracak olaylardan başta geleni, Ricardinho’nun takımda kalması. Bu noktada Nobre sezona başta yetişse bile, Beşiktaş elindeki kadroyu kullanma kurgusunda çoğu maçta tek santrforla oynayacak. Nobre’nin gecikmesi halinde Bobo’ya zaman zaman İbrahim Akın veya Burak eşlik ederek hücumun eksik kalan yönü giderilebilir. Ancak, “Zaten flaş transferde ezeli rakiplerimizden geri kaldık. Bir de şimdi Nobre’nin sakatlığı söz konusu. O zaman yönümüzü isimli bir santrfora çevirip, hem ihtiyaç hem de prestij konusunda yeni bir adım atalım. Ama yabancı transferini de noktalayım” diye bir düşünce öne çıkarsa esas eksiği yönlendiricilik ve geriden oyun kurmada savunmasında bulunan Beşiktaş’ın bu açığı sezon içinde yine çok sırıtacaktır. 6+1 çıktığına göre, santrfor meraklıları ancak stoperin de takıma kazandırılması halinde bu hedeflerini yerine getirebilir.ALTI + ARTIKYabancı statüsündeki değişiklik federasyonun tam anlamıyla eyyamı... Tek fark mavi boncukların karşılıklı dağıtılması yerine tek bir boncuğun ortaya atılması.Başka bir açıdan alt yapı çalışmaları hazır olmadığı için en azından bu sezonu kurtarma amaçlı bir yasak savma. Futbolcu bakışından ise durum daha dramatik. Kulübede kalan yabancı sahada oynayan diğer 6 yabancı arkadaşı için de kendini artık hissedecek tek kişi.İşin espri tarafına gelince, 6+1 Fenerbahçe’ye federasyon tarafından kurulmuş bir tuzak. Bilindiği gibi bundan önce 6’nın uygulandığı sezonda bu kesirli küsüratlı formüle sadece Sarı-Lacivertliler’in aklı ermemişti!

10 Temmuz 2007, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’İlk adımlar ‘Sağlam' atılmalı‘’

Transfer işinde sanki biraz ders almış gibi görünüyor Beşiktaş... Geçmiş sezonlara oranla abur-cubur bir oyuncu yağması yok bu sefer.Şu ana dek, tercih edilen futbolcuların da gösterişten çok yararlılığı ve devamlılığı dikkate alınmış görünüyor. Dileriz böyle devam eder. Akıllıcası da bu çünkü. Gerçek anlamda bir takım yapısına ulaşılmadan 1-2 yıldız görünümlü oyuncunun sırtına yükleme düşüncesiyle takım kurulmaz. Beşiktaş bu saçma politikalarla 3 yılda 50 milyon Dolar’ı çöpe attı.O 50 milyon Dolar’ın, 15 milyonu hala kediye yüklenmiş sermaye durumunda. Delgado-Ricardinho ikilisi Beşiktaş’ın en güçlü sermayesi gözüküyorsa, malesef durumu da bu şekilde özetlememiz gerekiyor.Tigana’yı geçen sezon saha içinde saha içinde çözümsüzlüğe sürükleyen bu ikilinin varlığı idi. Ertuğrul Sağlam’ı da en çok terletecek olan konu yine aynı olacak. Sağlam, yönetime başta Ricardinho için bir öneride bulundu fakat elden çıkarmanın zorluğu anlaşılınca mecburen çarketti. Beşiktaş’ın genç teknik direktörü lig başlayınca rahat etmek istiyorsa, 4 kritik oyuncusu Ricardinho, Delgado, Burak ve İbrahim Akın’dan verim olarak alacaklarını netleştirmesi lazım. Tigana gibi veresiyeye yazarsa, o da beklentilerinin kurbanı olarak yaya kalır.Cisse, Tello, Koray, Serdar, Mehmet Yozgatlı, Burak ve İbrahim Akın’la kağıt üzerinde oyunun iki yönünü de oynayabilecek bir orta alan birikimi elde edilmiş gözüküyor. Ancak Cisse geldi diye, Tigana döneminin tek ve en güçlü kazancı Serdar defansın sağına çekilecek olursa, bu büyük bir hata olur. Devamlılığı ve savunma katkısı bulunmayan ofansif oyuncuların çokluğunda (İbrahim Akın, Delgado, Ricardinho, Burak) Beşiktaş yine çift ön liberoyla oynamalı, Serdar da bu bölgenin ilk bankosu olarak yine önde tutulmalıdır.Ertuğrul Sağlam, Tigana’dan farklı olarak kenarları çok daha işlevsel olabilecek bir takıma patronluk yapacak. O yüzden elindeki orta alan birikimini çok çok iyi analiz etmesi gerekiyor.Bu arada stoper transferi boğuntuya getirilmesin. Beşiktaş takımının transferdeki en önemli ihtiyacı hala boşta duruyor.At kazığı, gör uzağıYabancı transferinde geldiğimiz noktaya bakalım biraz. Vasat bir Avrupalı oyuncu bile yıllık 2 milyon Avro’ya maloluyor büyük kulüplerimize. Oysa Türkiye’ye ayak basmadan önce son sezon aldıkları ücret 600-700 bin Avro...Yani kısaca 3 kat fazla para ödüyoruz onları buraya getirmek için. Peki bizi buraya kimler getirdi, iş bilmeyen yöneticiler. Sadece menacerlere teslim olmanın bir sonucu da değil bu. Keşke o kadar masum olsaydı. Fiyatların katlanmasında UEFA’daki davalarımızın payı büyük. Sabıkalıyız ve güveni kaybetmişiz. Tutmayınca göndermişiz. Parasını ödememeyi, kontrata sadık kalmamayı marifet saymışız zamanında. şimdi aynı pazardan bir yerine üçe alıyoruz. Çünkü imza aşamasında yabancı oyuncu kabul ettirdiği fiyatın 3’te 1’lik peşinatını belki de yeterli buluyor. Yerinde kalsa aynı paraya oynayacak zira. Bu arada onun üstüne ne alırsa kar... Onları da teminat altana aldı mı, fiyatlar da buralara ulaşıyor.Yıllar yılı turisti, tezgahtarımızla kazıklayıp bir seferlik satışları kar saymıştık. şimdi cennet gibi koylarımızın ultralüks tesislerinde onlara bahşiş fiyatına tatil yaptırıyoruz. Hem de yalvar-yakar...Sanırım bu transfer işlerinde de benzer bir noktada buluştuk. 5 liraya oynatabileceğimizi artık 15 liraya oynatabiliyoruz. iyi ki zamanında bu kazıklama işine doğru yatırımlar yapmışız, şimdi meyvelerini topluyoruz! Boşuna dememişler keser döner sap döner, gün gelir hesap döner diye...

03 Temmuz 2007, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bu sevda bitmez!‘’

Amacı, adı her anıldığında Aziz Yıldırım’ın tüylerini diken diken etmek idi ise, Yıldırım Demirören bunu başardı.Belki de Beşiktaş’ın başkanlık koltuğuna oturma hırsı da her fırsatta Fenerbahçe’yi baltalama misyonu taşıyordu. Hatta çok yakında Beşiktaş’ın 101. yılında kaçırdığı şampiyonluğa ait bir belgesel de Yıldırım Demirören imzalı bir prodüksiyonla önümüze çıkarsa artık şaşırmayacağız.Bugün gelinen noktada Rüştü’nün Beşiktaş’a transferinin yararlı mı yoksa gereksiz mi olduğu tartışmalarına dahi olanak yok. Demirören, Ali Güneş, Mustafa Doğan, Tayfun Korkut, Murat Şahin gibi Fenerbahçe’yle özdeşleşip iş açısından da yarı verimliliğini yitirmiş bir çoğunluğa Beşiktaş forması giydirerek işbaşı yapmamış olsaydı, bugün Rüştü’nün transferini geçen sezon Nobre’de olduğu gibi kişisel bazda değerlendirebilirdik. Şimdi ise böyle bir durum sözkonusu değil. Bizzat başkanın tarafından Beşiktaş’ı güçlendirme adı altında hedef alınan nokta Fenerbahçe’yi yıpratmak.Bir kesim tarafından onaylanıyor olsa bile, sağduyulu çoğunluk Beşiktaşlılar’ın geçmişi ve kariyeri Fenerbahçe’yle sabit oyuncuların Siyah-Beyazlı formayla buluşmalarına tepkisi giderek büyüyor. Her ne kadar ‘Artık profesyonel bir dünyada yaşıyoruz’ gibi savunma söylemleri çoğalsa da hissetmek ve heyecanlanmak boyutunda bizim özellikle de tribündeki insanımızın hazım karakterini yok sayamayız. Hele ki Fenerbahçelileştirilmeye çalışan bir Beşiktaş’ı, Beşiktaşlı’ya kabul ettirmek en incitici olanı olsa gerek...Sanırım Yıldırım Demirören, Fenerbahçe kabusundan uyanana dek, Beşiktaş kendine özel bir yol çizemeyecek.Transfer golleriSpor medyasının zaman zaman sevimlice olmak kaydı ile, kızıştırma görevi de olmalı. Ama tartıyı bozmamak lazım.Nobre ile Tümer’in takım değiştirmelerine ezeli rakiplerin birbirine attığı gol olarak değerlendirmek çok yerinde bir yatıştırmaydı, kabul... Ama Rüştü’nün transferine karşın, siz diğer kefeye ‘Colin Kazım’ın rövanşı’nı koyarsanız bu çok komik olur.

19 Haziran 2007, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kartal samba yapamaz!‘’

Beşiktaş Yönetimi, bu kez de Roberto Carlos’un gölgesinde kalmamak adına bir transfer stratejisi peşinde ise, bunun tek sonucu Beşiktaş Kulübü’nün Yıldırım Demirören’e olan borcunu 5-6 milyon Euro artması şeklinde gerçekleşir.4 yılda gerek Fenerbahçe’den transfer edilen oyuncular, gerekse Fenerbahçe’nin transferlerine misilleme amacı güden seçimlerin Beşiktaş’a şu anki maliyeti, hemen hemen tüm gelirlerinin temdit aldında oluşu ile ezeli rekabetteki yarışta geriye düşüştür.Beşiktaş, Fenerbahçe tarzını benimseyerek, Fenerbahçe ile yarışamaz. Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe ile ancak kendi karakteristiğini güçlendirerek yarışır.Kısaca, Siyah-Beyazlılar Türkiye’de bilinen yıldız oyuncuya dayalı olmayan kollektif futbol, agresif mücadele ve tempolu oyunun devrimcisidir. Sambacılar’la ‘laylaylom’u beceremez. Genetiğiyle daha fazla oynamayın lütfen!Bu oyun model olabilir mi?Bosna Hersek maçının kaybediliş kızgınlığı, 3 gün sonraki Brezilya karşısında ortaya çıkardığımız çok farklı bir oyuna yorum getirmeye pek olanak tanımadı. Yer yer bu oyunun sebebi, rakibin Brezilya oluşu ile ilintili doğal motivasyona ve maçın 86 ülke televizyonundan yayınlanması gibi güçlü bir pazar etkisine bağlandıysa da yine bizim ders çıkaracağımız bazı unsurlar vardı o oyunda.Yıldıray Baştürk - Hamit Altıntop ikilisinin pekişmesi ile futbolumuza katılan kollektif bütünleşmeyi farkettik. Yıldıray çizdiği oyun portresiyle durağan ve bireyselliğe dayalı oyun kuruculardan daha fazla medet ummamamızı işaret ediyordu. Takım oyununu benimsediğimizde ise Aurelio ve Sabri’nin Avrupa düzeyine yakın fonksiyonellik sergileyebileceğini gözlemledik.Sanki çoğumuzun rakip ve maçın niteliğine bakarak kaale almadığı bu oyunu, biraz daha kurcalarsak hiç fena olmayacak gibi.

12 Haziran 2007, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Engin sorunlar!‘’

Beşiktaş Yönetimi bir karar vermeli artık.. Ya Sinan Engin’i aşacak bir teknik yapılanma gerçekleştirecek ya da Sinan Engin’le çalışacak. Kısaca böyle gitmez. Aksi halde icraatın içindekilerin her başarısızlığında karşılarına Sinan Engin başarısı çıkacaksa, Beşiktaş değirmeni daha çooook teknik adam ve futbolcu öğütecek demektir. Bari artık Ertuğrul Sağlam’a yazık olmasın.Süleyman Seba’nın acımasızca eleştirildiği konulardan biri ne idi, iyi anımsayalım... Beşiktaş’a artık zarar vereceği düşünülen oyuncuların kapının önüne konması ile Beşiktaş ocağından yetişmiş olanlara sonradan hemen hemen hiç görev çağrısı yapılmaması. Bu yüzden bu kulübün adı, ‘Yavrularını yiyen Kartal’a çıkmıştı. Peki, 2000 yılından bu yana kapılar ardına kadar Beşiktaş’la pekişmiş bir sürü isme açıldı da ne oldu? 6-7 senedir altyapı, izleme komitesi, teknik direktör yardımcılığı, teknik direktör, menacer, futbolcu hamisi vs... Bir sürü göstermelik görevli adı altında onlarca Beşiktaşlı geldi, gitti. Bugün gelinen noktada tablo nedir peki: Yavrularını doyuramayan Kartal. Arada 100. yılda gelen bir şampiyonluk var, mirası hala paylaşılamayan. Başkanına işten el çektirmiş, teknik direktörünü linç ettirmiş, uğursuz bir miras sanki. Ayakta kalan tek varisi var, işte ya onu aşacaksınız ya onunla çalışacaksınız. Veto yemekten bıkmadıysanız tabii...Kuru kalabalık!Avrupa’da Osmanlı’dan kalan bir avuç, tek-tük mirastan biri Bosna. 500 yıl önce de bir avuçtu, şimdi de... Maçtan bir gün önce Orhan Yıldırım’la konuşuyoruz. Beşiktaş’ın Sarajevo ile UEFA Kupası’nda oynadığı maçın tarihini iyi hatırlayamamış soruyor, üstünden 5 sene geçtiğini söylüyorum, o da gözlerine inanamadığını... 5 sene öncesine göre, ‘Bu ne acayip gelişme’ diyorum. Kapıyorum telefonu, maça geçiyorum. Boşnaklar, Norveç’te olduğu gibi sahayı yakıyorlar. Hedefleri federasyon. Gerekçe, üst düzeydeki as oyuncularımızdan bizi mahrum edemezsiniz! Federasyona haykırışları bu. Kimden vazgeçmişler acaba Bosnalılar? 5 senedir Bayern Münih’te oynayan Salihamidziç’ten, Bayer Leverkusen’in yeni yıldızı Barbarez’den. Zlatan İbrahimoviç de Bosnalı kalabilseydi, muhtemelen o da aynı grubun içinde olacaktı.Protestolar boşuna. Onlar iradeyi koyup kararlarını vermişler: Salih ve Barbarez artık bize yar olmaz!Bir avuç Bosnalının tercihi bu. Biz 75 milyonluk bir ülkeyiz. Her defasında da, bu kelle sayımızla övünüp duruyoruz. Ama Hakan ile Rüştü yakalarında istiklal madalyaları ile hala sahada! Tümer yoksa ağlamak hakkımız! Batıdaki tek gururumuz Newcastle’da yarım-yamalak oynayan Emre Belözoğlu. Aurelio’ya muhtaç kalmamız ile Colin Kazım’a sarılmamız sakın yanlış anlaşılmasın. Biz tüm dünyayı kucaklamak için çabalayan bir ülkeyiz. Ne de olsa hala imparatorlukla yönetiliyoruz ve gelişiyoruz. Tanrı zeval vermesin!

05 Haziran 2007, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI