‘’Yanal'ın hikayesi‘’
2005-2006 sezonu... Fenerbahçe’nin başında Cristoph Daum, Galatasaray’ın başında Eric Gerets, Beşiktaş’ın başında Jean Tigana var... Kıran kırana bir yarışın ardından Galatasaray’ın son haftada Fenerbahçe’yi geride bıraktığı sezon... Beşiktaş ise üçüncü.
Zirvede hâl böyleyken; aşağıda, mütevazı bir Anadolu takımında, bir başka büyük kariyer yazılıyordu aslında...
Hakan Balta ile, Sinan Kaloğlu ile, Uğur İnceman, Caner Erkin, Arda Turan, Selçuk İnan, Filip Holosko ve Ufuk Ceylan ile.
2006-2007 sezonu... Fenerbahçe’de Arthur Zico, Galatasaray’da Gerets, Beşiktaş’ta Tigana var... Bu kez rollerde ufak bir değişiklik söz konusu; Fenerbahçe şampiyon, Beşiktaş ikinci, Galatasaray üçüncü sırada... Yine aynı mütevazı Anadolu takımında, aynı adam...
Merdivenleri ağır ağır çıkıyordu. Gencecik kadrosunda bakın hangi isimler vardı;
Uğur İnceman, Selçuk İnan, Caner Erkin, Hakan Balta, Filip Holosko, Sezer Öztürk, Ümit Bozkurt, Okan Koç, Güven Varol, Ersan Adem Gülüm, Ufuk Ceylan...
Holosko, Uğur, Ümit, Okan, Ersan’ın kariyerlerine Beşiktaş yazıldı daha sonra...
Selçuk İnan önce Trabzonspor’a sonra Galatasaray’a geldi ve herhalde hepimiz hem fikiriz, Türk Futbolu’nda çift yönlü oynayabilen en büyük orta sahalardan birisi artık...
Caner Erkin, Rusya’dan Galatasaray’a döndü, oradan da Fenerbahçe’ye geçti. Kabul etmeliyiz ki, bu sezonun en formda ismi...
Hakan Balta yıllardır Galatasaray’da... Ufuk Ceylan yıllardır Galatasaray’da...
Güven Varol, Nizamettin Çalışkan, Fevzi Tuncay, Metin Akan, yıllarca hizmet verdiler Türk Futbolu’na...
Sinan Kaloğlu’nun golcülüğü malum... Arda Turan’ın ne olduğu ortada...
Kendisi ağır ağır çıkarken merdivenleri, yanındakileri de bu oyunun bir üst klasmanına yükseltiyordu.
Mesela Mesut Bakkal var, şu an Türkiye’nin üst düzey hocaları arasında gösterilen... Son durağı Konya...
Özcan Bizati var... Bir dönem Trabzonspor’da yardımcı antrenördü, şimdilerde Denizlispor’un başında...
Kemal Özdeş var, Manisaspor Teknik Direktörü...
Metin Bayındır var, Türk Futbolu’na kazandırdığı..
Ve Tevfik Lav var... Bir kazada sonsuzluğa uğurladığımız, taraflı tarafsız herkesin ‘adam gibi adam’ diyerek ardından gözyaşı döktüğü rahmetli hocamız...
Şimdi diyorlar ki;
“Tecrübesi yok...” “Onun takımları ilk 8 hafta coşar, sonra durur...” “Fenerbahçe’yi şampiyonluğa taşıyamaz...” “Fikstür, onu bitirecek...” “Şimdiye kadar ne yapmış ki!”
1995-1996’dan bu yana görev yapıyor. Denizlispor, Ankaragücü, Gençlerbirliği, Manisaspor, Trabzonspor ve Eskişehirspor’u çalıştırmış... Şimdi Fenerbahçe’nin başında... Bu arada Milli Takım Teknik Direktörlüğü de yapmış bir adama “Tecrübesi yok” diyorlar!
Fenerbahçe’nin başında 17 haftada sadece 2 yenilgi aldı. 2 beraberliği var; biri Trabzon’a diğeri Beşiktaş’a karşı... 17 haftada bir kez gol atamamış takımı... Takipçisi Galatasaray’ı yenmiş, Kasımpaşa’yı deplasmanda yenmiş... Beşiktaş karşısında 60 dakika 10 kişi oynamış, maçtan 3-3 beraberlikle ayrılmış. Sivasspor’u, Kadıköy’de topa tutmuş. (5-2)
Onun takımı durmuş mu sizce!
Fenerbahçe, 17 haftada 13 kez kazanmış, en yakın rakibinden 4 fazla galibiyet almış... Tam 43 gol atmış, en yakın rakibinden 9 fazla... Ligin en az yenilen takımı... (2) En yakın rakibinden 8 puan önde... Onun takımı neden şampiyon olamaz sizce!
2. yarıda Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor ile deplasmanda oynayacak... Evet, bu bir dezavantaj... Fakat, sadece Galatasaray’a kaybetmemesi bile yeterli olabilir! Çünkü en yakın rakibi o ve Arena’da bir beraberlik bile Fener’e 2 mağlubiyet, 1 beraberlik hakkı sağlar. Üstelik, Galatasaray’ın bütün maçlarını kazanacağı ihtimali dahilinde!
“Şimdiye kadar ye yapmış ki” diyorlar ya, en komiği de bu zaten!
Selçuk İnan ne diyor: “Beni Çanakkale’den Manisa’ya alan kişi Ersun Yanal’dı. Kendimi ona borçlu hissettim ve üç büyükler istemesine rağmen Trabzon’a gittim.”
Arda Turan ne diyor: “Manisaspor’a kiralık olarak gittim. Ersun Yanal bana çok şey öğretti. 3-5-2 oynadık, beni sağa o çekti.”
Onur Recep Kıvrak’ı Trabzonspor’a zorla aldırdı, kurduğu Trabzonspor kadrosu bu ülkede Fırtınalar yarattı.
Aklıma gelmişken bir de şunu yazayım...
Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray’ın başında harikalar yaratan Christoph Daum, Eric Gerets ve Arthur Zico şimdi neredeler?
Mesela ne kadar başarılı Daum Bursa’da? Neden bir Avrupa Kulübü Gerets ile Zico’yu almıyor? Jean Tigana şu aralar ne yapıyor?
Eski Türk filmlerinin unutulmaz repliğidir: Hani bir zamanlar fakir ama gururlu bir genç vardı!
Ersun Yanal, eski bir filmin yepyeni versiyonu ile karşımızda...
Ve finalde yine o eski filmlerde yazılan olacak sanki;
Mutlu son!
‘’Futbol hayatın ta kendisidir‘’
“Devlet içinde çeteler var...”
“Tapelere ek yapıldı, benim söylemediğim sözler eklenmiş...”
“Para sayma makinesini emniyet mensupları getirip koymuş...”
“Baba ile oğul arasındaki görüşmeler nasıl dinlenir?”
“Emniyet mensupları haddini aşmıştır...”
“Bu operasyonu da Ergenekon, Balyoz, Şike ve Teşvik operasyonlarını yürüten savcı yürütmektedir.”
“Bu operasyonda da Ergenekon, Balyoz, Şike ve Teşvik operasyonlarında başrol oynayan emniyet mensupları görev almıştır.”
“Bir bakanın, oğlunun gözaltına alındığını herkesten sonra öğrenmesinden daha üzücü bir durum olabilir mi?”
“Masumiyet karinesi...”
“Gizlilik ihlal edildi...”
****
Futbol sadece futbol değildir, artık futbol tarihine geçmiş bir atasözüdür.
Ve yukarıdaki açıklamalar, Türkiye gündemini silbaştan değiştiren Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu sonrasında yapılmıştır.
****
Biz, spor dünyasında görev alan gazeteciler, yaklaşık 2.5 yıldır duyuyoruz bu açıklamaları...
Dün Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’dı bunları söyleyen, bugün Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan...
Dün Beşiktaş Başkan Adayı Serdal Adalı’ydı bunları söyleyen, bugün Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanı Muammer Güler...
Dün Tayfur Havutçu’ydu, bugün Erdoğan Bayraktar...
Dün Mecnun Odyakmaz’dı, bugün Zafer Çağlayan...
****
Türk Dil Kurumu’ndaki Büyük Türkçe Sözlük’ten baktım...
****
Adalet, ne demektir?
1- Yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından kullanılmasının sağlanması...
2- Hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme...
3- Bu işi uygulayan, yerine getiren devlet kuruluşları...
4- Herkese kendine uygun düşeni, kendi hakkı olanı verme, doğruluk...
5- Hakkın gözetilmesi ve yerine getirilmesi... Bütün insanların eşit yaratıldıklarını, sosyal hayatta eşit olduklarını ve herkesin, insan haysiyetine ve şerefine sahip olduğunu ve bu ölçülere göre kendisine yaşama hakkı verilmesini ileri süren hukuki bir ilke...
****
Eşitlik ne demektir?
1- İki veya daha çok şeyin eşit olması durumu, denklik...
2- Kanunlar yönünden insanlar arasında ayrım bulunmaması durumu...
3- Bedensel, ruhsal başkalıkları ne olursa olsun, insanlar arasında toplumsal ve siyasi haklar yönünden ayrım bulunmaması durumu...
Adalete mi inanırsınız, eşitliğe mi?
Şu an içinde bulunduğumuz şartları gözönüne alırsak eğer, ben ‘eşitlik’ derim bu sorunun cevabı olarak...
Fakat sakın şunu anlamayın bu yazdıklarımdan...
****
Bakanların çocukları yolsuzluk yapmıştır ya da yapmamıştır demiyorum...
Aziz Yıldırım şike yapmıştır ya da yapmamıştır demiyorum...
****
Savcılar görevini kötüye kullanmıştır ya da kullanmamıştır demiyorum...
Serdal Adalı şike yapmıştır ya da yapmamıştır demiyorum...
****
Emniyet mensupları görevini kötüye kullanmıştır ya da kullanmamıştır da demiyorum...
Mecnun Odyakmaz maç için bağlantı yapmıştır ya da yapmamıştır da demiyorum...
****
Ben sadece şunu söylüyorum...
Adalet herkese lazım...
Bu ülkede yaşayan herkes eşit olmalıdır...
Kim suçlu ise yargılanmalı, hak ettiği cezayı almalı...
Kim suçsuz ise bir an önce aklanmalı, özgürlüğüne kavuşmalı...
****
Bize ne demeyin lütfen...
Çünkü bugün ona, yarın sana...
Hayat devam ediyor ve yarın ne getirir, kimse bilmiyor...
Bu nedenle empati yapmak şart...
****
Unutmayın...
Çünkü daha çok maç var oynanacak, daha çok kupa var kazanılacak...
Her sene biri ligde diğeri kupada iki şampiyon çıkıyor bu ülkede...
Fakat maalesef hayat bir kez yaşanıyor...
****
Hangisi daha kıymetli sizce?
‘’Çal kanunum çal!‘’
Elini kolunu sallayarak girdi sahaya adam....
Koştu...
Koştu...
Koştu...
Bir Allah’ın kulu peşinde yoktu!
Taksim’de Geziciler’i sinek gibi avlayan kahraman polislerimizi aradı gözlerimiz.
Ya da üzerlerinde ‘güvenlik’ yazan adamları bekledik uzun süre...
Yoktular!
Manuel Fernandes’in yanına gelince çaktı tekmeyi adam...
*****
Sonrası tufan...
*****
Almeida saldırdı önce...
Sonra Motta bastı tekmeyi...
Hakem, hem Almeida’yı (ikinci sarıdan) hem de Motta’yı (direkt kırmızı) attı.
*****
Almeida’ya neden sarı, Motta’ya neden kırmızı?
Anlamadık?
*****
Aynı yer, aynı maç...
Almeida topu düzeltmiş, üstelik en iyi ayağına doğru...
Vursa golü yapabilir, daha önce yaptıklarını ölçü alırsak...
Üstelik skor 1-0 Beşiktaş lehine ve
2-0 olma ihtimali var!
Donk elinde topla koşuyor önce...
Bu arada Almeida’da da top var zaten!
Aynı saha, tek rakip, iki top var sahada!
Sonra bakıyor ki, durum kritik!
Atıyor topu eliyle, Almeida’nın topunu vuruyor!
Hakem çalıyor düdüğü, Donk’a sarı kart!
*****
Avantajı yitiren Beşiktaş!
Hakem, hava atışıyla başlatıyor maçı...
Sonra Donk’a ‘centilmenlik dışı’ hareket nedeniyle sarı verdiğini açıklıyor.
Fakat hakkını yememek lazım!
Hava atışında centilmenliği elden bırakmıyor Kasımpaşa, alıyor topu, atıyor Beşiktaş sahasına doğru!
*****
Bütün bunlar, aynı gün, aynı saat, aynı stat ve aynı maçta yaşanıyor.
*****
İsterseniz bir de sonuçlarına bakalım...
Donk o pozisyonda o hareketi yapmasa, belki de kazanacak Beşiktaş! Fakat sonuçta kaybediyor 2-1...
O adam sahaya girmese 11 kişi bitirecek maçı ve belki de gol ya da goller bulacak, ama hem Almeida hem Motta atılıyor, 9 kişi kalıyor Beşiktaş.
Hem üç puandan oluyor, hem Almeida’dan, hem de Motta’dan...
*****
Peki ne olacak şimdi?
Hakem Barış Şimşek’e kötü not verecekler, üstüne 3-5 hafta da ceza, olacak bitecek.
O adam, gözaltına alındı, ifadesi istendi.
“Öpücektim savcı abim” dedi, salıverildi.
Çıkarken bir kahraman gibi karşılandı.
Bir kaç saat sonra da bir televizyon kanalında canlı yayına çıkartıldı zaten, şovunu yaptı.
Para versen, çıkartmazlar o ekrana...
Servetini tüketsen, yapamazsın bu reklamı...
Gir sahaya...
Bas tekmeyi...
Bul şöhreti...
*****
6222 diye bir kanun çıkartıldı.
İlk yorumlar şuydu:
“Yandık...”
“Mahvolduk...”
“Olay çıkartan hapis yatacak...”
“Garip garip konuşan yöneticilere ağır cezalar var...”
“Bu kanun, tribün terörünü bitirir...”
“Tribün grupları şimdi yandı...”
“Her statta hapishane olacak, olay çıkartan buraya tıkılacak...”
“Her statta savcı olacak, tribün teröristlerini hemen yargılayacak...”
“Oh be! Şükürler olsun...”
*****
Ne oldu peki?!
Ediz'den özür dileyin
Küçük ama büyük bir not: ‘Yüce Atatürk’ yüzünden Fethiyespor’a ceza veremeyen Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu, ‘Mandela’ tişörtleri yüzünden de Drogba ve Eboue’ye ceza veremedi. Sayın Türkiye Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu Üyeleri ve Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu Üyeleri’ne sesleniyorum: Hepiniz tek tek çıkın ve Erkan Zengin ile rahmetli Ediz Bahtiyaroğlu’ndan özür dileyin.
‘’Atamayana atarlar‘’
Bir dakika! Merak etmeyin, hakaret de etmeyin ama! Görünce tanıdım Mehmet Akgün'ü! Aslında bir latife tabii ki bu, Beşiktaş kadrosunu tarif etmek için yapılmış. Mehmet'in sağ önde oynadığı Beşiktaş'ın stoperi de Necip'ti zaten! Oğuzhan cezalıydı, Veli-Sivok sakattı. İlk onbirden can yakacak üç eksik, daha ne olsun... Ev sahibinde hâl böyleyken; rakip Sivasspor 'tam' kadroydu. Galatasaray maçında kırmızı gören Cicinho, Ümit ve Costa ile sarı cezalısı Kadir Bekmezci kadrodaydı. 'Eksikler' Beşiktaş'ı ateşlemişti, 'tamamlar' Sivasspor'u eksiltmişti sanki!
Beşiktaş önce attı golünü, sonra üç tane yüzde 100, bir tane yüzde 80'lik pozisyonu kaçırdı. Yiğido'nun hatırladığım tek pozisyonu, Utaka'nın direkte kalan muazzam nokta atışı!
Peki 45 dakikada aklımızda neler kaldı!
Necip'ten stoper olurmuş... Altyapıdan gelip, gelişimini yarıda bırakan çocuklar, Necip'e adam gibi baksınlar... Fernandes artık sıkıyor. Evin, şımarık en küçük oğlu gibi davranıyor. Böyle olacak böyle kalacaksa, kalmasın gitsin zaten... Elalemin santrforlarına övgü yağdırıp evlatlarını yok sayan Beşiktaşlılar'a duyurulur! Almeida 9. golünü attı, krallıkta ilk sırada!
Bu arada Almeida kalacak galiba! Osmanlı bıyıklarını gösteriyordu gol sonrasında! Olcay Şahan... Her maçı onlarca kamera çekiyor. Tekmeyi yemediysen acı çekme! 43'te bence penaltı vardı, vermedi hakem. Cicinho'nun elleri neresini koruyordu Allah aşkına... Atasözüdür, 'Atamayana atarlar...' Bakacağız, göreceğiz!
***
Öncelikle, 'Atamayana atarlar' diye bitirmiştik ilk yarıyı...
Atamayana attılar!
Futbol böyle bir şey işte...
*
Peki neler yaşandı ikinci yarıda?
Öncelikle;
Beşiktaş durdu, Sivasspor oynadı, bunun adını koymak gerek. Sonrasında yine madde madde gidelim isterseniz...
Gökhan Töre sakatlanıp çıktı, yırtık şüphesi var. İnşallah yoktur, acil şifalar. Mehmet Akgün'ü beğendim ben. Çok sayıda açığı kapattı. Elbette bir Busquets, bir Xavi Alonso değil ama... Zaten öyle olsa, bu ülkede işi ne! Kim ne derse desin, bir hareketi yetti Bilic'in... Aldı Fernandes'i oyundan. Şükür ki, ilk yarıda yazdığım üzere, futbol bilgimin en azından 'berbat' olmadığı ortaya çıktı! Evin şımarık çocuğu, kulübeye şöyle bir sorti yaptıktan sonra, soyunma odasının yolunu tuttu. Yolun açık olsun Fernandes! Umarım, Ocak'ta da ülkene dönersin. Fernandes'in yerine Muhammet girdi oyuna... O küçüktü, ben yine büyüktüm! Maçlara giderdim, devre arasında Mami çıkardı sahaya... Tribünler şov yaptırırdı, izler mutlu olurduk. 'Biz büyüdük ve kirlendi dünya...' Şarkı bu ya... Hayatın ta kendisiymiş! Büyüdü Muhammet! Yaşı büyüdü, futbolu küçüldü.
Dün gece onu ilk kez izleyen biri, herhalde 'bu bir dostluk maçı', ya da 'bu çocuk, mahallenin zengin abisinin oğlu, top onun oynuyor' derdi. Bir ağabeyi olarak yazıyorum artık... Mami; dinle beni... Yarın ilk iş git, saçını kestir, aklını saçına değil, futbola ver. Yırt kendini kardeşim. Şimdi yapmayacaksan bunu, ne zaman yapacaksın! Unutma! Futbol mezarlığı, nice yıldızlarla dolu... Ve son... Öncelikle Sibel Büyükavcı'dan özür dilerim. Eşim olur kendisi ve o da bir tribüncüdür zaten! Hatta kadınlar maçlara gelsin, hatta çoğunluk olsunlar. Evet, bunu da kalben isterim. Fakat lütfen tezahürat yapmasınlar! Nihat Doğan'ın sanat müziği söylemesi gibi bir şey bu! Kusura bakmasınlar...
‘’Rüzgar gibi geçti!‘’
‘Hızlı ve Öfkeli-7’ filminden kısa bir replik...
Tyrese Gibson: “Artık başka bir cenaze olmayacağına söz ver...”
Paul Walker: “Sadece bir tane daha...”
****
..Ve öldü Paul Walker. Sette değil, bir hayır kuruluşunun düzenlediği organizasyonun ardından eve dönüş yolunda...
Arkadaşı kullanıyordu arabayı, hızlıydılar...
Direksiyon hakimiyetini kaybettiler, ağaca çarptılar.
****
Hayat, tam da böyle bir şey zaten... Sürprizlerle dolu... Kimi zaman mutlu ediyor bizi, kimi zaman mutsuz. Anne karnında hayatını kaybeden de var mesela; Bir asrı devirip tarihe tanıklık eden de...
****
Doğum...
Yaşam...
Ölüm...
****
Arasında gelip geçen onlarca olay, onlarca mutluluk, onlarca sevinç, onlarca hayal kırıklığı, onlarca macera... Onlarca o, onlarca bu, onlarca şu...
Onlarca...
****
Hepimize aynı şartları sunmuyor hayat...
Kimimiz saraya doğuyoruz, kimimiz barakaya... Şanslılar var, şanssızlar var...
Bu, elimizde değil elbette, ancak elimizde olanlar da var...
Sarayda doğup barakada ölenler var mesela... Ya da barakada doğup sarayda yaşayanlar...
****
Nereye gidecek bu yazı diye merak ediyorsunuz, değil mi?
Gidelim...
****
Durağımız, yine Galatasaray; Adında bile var zaten, ‘Saray’.
Ünal Aysal da başkanlık serüvenine sarayda başladı, ama irtifa kaybediyor hızla...
Yanlış hesaplar yaptı, yanlış kararlar verdi. Sarayın iç dinamikleriyle oynadı, yazılı olmayan tüm kurallarını bir gecede değiştirmek istedi.
Olmadı... Tutmadı...
****
Geçtiğimiz hafta yazdık; tam Real Madrid maçının oynandığı gün çıktı bu gazetede o yazı... Giriş, gelişme bölümlerini falan ‘es’ geçin, kafanızı bulandırmayın boşu boşuna! Sonuca bakın sadece;
“Hepsi bir kenara... Naçizane bir teklifim var Sayın Ünal Aysal’a...
Lütfen bu takıma bir sol bek, bir sağ bek, iki stoper, bir de Melo ayarında orta saha alın... Yeter!”
Demiştik.
****
Madrid’de yedeklerin yedeklerine kaybetti Galatasaray...
Döndü İstanbul’a, Kasımpaşa’dan beraberlikle ayrıldı.
****
2-0 kaybettikleri Fenerbahçe derbisinden sonra da şunları yazmıştık Galatasaray hakkında;
“Galatasaray kaybetti, çünkü... Kadro derinliği yetersiz... Bir Muslera, bir Sneijder’in yokluğunu telafi edemez bu kadro... Sol beki yok mesela, sağ beki var gibi görünse de yok... Stoperleri uyumsuz; her türlü ikili denendi ama bakın son 4 maçına... Kayserispor, Torku Konyaspor, Kopenhag ve Fenerbahçe... Belki de içlerinde en az pozisyon verdikleri maç derbiydi, 2-0 kaybettiler. Çünkü bu savunma, zorla gol attırıyor rakiplerine...
Bir planı yok bu takımın... Mesela korner oluyor, kimin atacağı belirsiz... Frikik oluyor, Drogba ile Selçuk İnan kapışıyor. Penaltı oluyor, Melo ile Burak birbirine giriyor.
Drogba büyük isim, müthiş marka, harika bir insan, süper futbolcu... Hepsine kabul ama...
Attığı her üç frikikten birini gol yapan Selçuk varken, 40 metreden topu kaleye gönderiyorsan, zarar veriyorsun demektir Galatasaray’a...
Galatasaray’da sorunu çözmesi gereken Başkan Ünal Aysal, halâ ‘çilek’ten bahsediyor.
8 Ekim 2013’te yine bu sütunlarda ‘Çilek Zamanı’ başlıklı yazım vardı. Son üç satırı şöyleydi;
“Çilek zamanı geçti Sayın Ünal Aysal... Kış geldi... Ve bu kış sizin yönettiğiniz Galatasaray için çok sert geçecek!”
****
Kazanmak-kaybetmek değil aslında mesele; Dün kaybeder, yarın kazanır Galatasaray... Fakat mücadele etmek önemli olan, pes etmemek.
Şu an korkutan görüntü de bu zaten; ‘Pes ediyorlar.’
****
“Eğer bir gün hızdan ölürsem, ağlamayın... Çünkü ben gülüyor olacağım” demişti Paul Walker...
Arkasında ağlayan bir sürü insan bıraktı. En önemlisi de henüz 15 yaşında olan kızını. Daha yeni aynı eve taşınmışlar, birbirlerini tanımaya çalışıyorlardı.
Hızlı yaşadı, genç öldü... Kader değildi bu...
Bile bile lades!
****
Ünal Aysal’ın Galatasaray serüveni de Paul Walker’a benziyor sanki...
İki yıl önce tanıştı Galatasaray’la... Daha yeni birlikte olmuşlar, birbirlerini tanımaya çalışıyorlardı.
İki yıldır mutluluk sarhoşu olan Galatasaraylılar’ın içi kan ağlıyor şimdi... Neden?
Çünkü Fatih Terim gitti, Ali Dürüst gitti, Adnan Öztürk gitti, Abdurrahim Albayrak gitti.
Kurallar yıkıldı, köprüler atıldı, saygı-sevgi buhar olup uçtu sanki... Hız ihlali yaptı Aysal!
Özetle; miras bitti!
****
Umarım sonu benzemez, ama bu konuda bir film yapsanız, senaryoda şu replik mutlaka olurdu; “Rüzgâr gibi geçti...”
‘’Aysal'la olmaz!‘’
Galatasaray şu an Süper Lig’de lider Fenerbahçe’nin 9 puan gerisinde... 9 gol eksik atmış ezeli rakibinden, 1 gol de fazla yemiş... Yani neresinden bakarsan bak, Türkiye’de işler yolunda değil...
Fenerbahçe ile arasına Kasımpaşa girmiş, Beşiktaş ve Sivasspor da var... Kasımpaşa’dan 7 gol az atmış, Beşiktaş’tan 2, Sivasspor’dan 4 gol geride... Kadrosunda son iki sezonun gol kralı Burak Yılmaz var; bir fenomen, Didier Drogba var; Umut Bulut var ve Hollanda’nın efsanelerinden Wesley Sneijder var. Muslera’yı, Selçuk’u saymıyorum bile!
Ve buna karşın tablo, işte böyle...
Galatasaray şu an Şampiyonlar Ligi’nde bıçak sırtında... Bu arenada 32 takım mücadele ediyor ve Galatasaray; Plzen (12), CSKA (12)ve Anderlecht’ten (11) sonra, Marsilya (10) ile birlikte Şampiyonlar Ligi’nin en çok gol yiyen takımı...
Şu an itibariyle grubunda ikinci sırada ve bunun anlamı şu: Halen Şampiyonlar Ligi’nde üst tura çıkabilir. Fakat tüm gruplardaki ikinciler arasında en az puan toplamış olanı (4)...
Üstelik bugün Madrid’de Real önüne çıkacak; grup sonuncusu Juventus da Kopenhag’ı ağırlayacak.
Galatasaray; Süper Lig’de Fenerbahçe’yi, Kasımpaşa’yı, Beşiktaş’ı ve Sivasspor’u geçebilir, sezon sonunda bir kez daha şampiyon olabilir. Çünkü henüz oynanmamış 22 hafta var.
Galatasaray; Şampiyonlar Ligi’nde hem Juventus’u hem de Kopenhag’ı geride bırakabilir, üst tura adını yazdırabilir. İyinin kötüsü bir diğer senaryo da şu; Grubu üçüncü sırada bitirip Avrupa Ligi’nde yoluna devam edebilir. Çünkü halen oynanacak iki maç var.
Saha içi gerçekleri böyle ve bu ihtimallerin hepsinin olma ihtimali var ve hem de bu ihtimaller yüksek...
Fakat saha dışında sorunları var Galatasaray’ın ve bu sorunlar çözülmezse eğer, ortalık toz duman olabilir.
Neler mi bu sorunlar?
Bakalım...
Öncelikli sorun yönetim...
Ünal Aysal çok iyi bir işadamı, çok iyi bir Galatasaraylı olabilir; fakat sportif açıdan çok başarılı bir yönetici olamaz...
Çünkü iyi bir Galatasaray Başkanı; Florya’da devrim yapmayı kafasına koymuşsa, bu devrimin zamanlamasını da çok önceden ayarlar... Sezona Fatih Terim ile başlayıp, 6. haftada onunla yollarını ayırmaz.
Çünkü sadece Fatih Terim gitmez o zaman... Onun koyduğu kurallar da, kurduğu sistem de, oluşturduğu takım da, oynattığı futbol da gider.
O varken, Florya’ya giremeyenler; o gittiği zaman çıkmazlar Florya’dan...
Bırakın yöneticileri veya profesyonelleri; basına ve taraftara kapalı idmana bile taraftarlar gider, futbolculara destek(!) verirler.
Florya’nın kapısını kim açar, neden açar, kimse bilemez, öğrenemez! Dua edelim ki, o kapıdan girip içeri girenler, sadece konuşmuştur futbolcularla... Ya sıcak temas sağlansa, bugün neler yazardık, düşünsenize...
Çünkü iyi bir Galatasaray Başkanı; yönetimde devrim yapmayı kafasına koymuşsa, bu devrimin zamanını da çok önceden ayarlar. Durup dururken bir olağanüstü kongre kararı almaz; yönetimle takım arasında köprü kuran Ali Dürüst ve Abdürrahim Albayrak, ezeli rakiplerle korakor düelloya giren Adnan Öztürk gibi yöneticileri durup dururken saf dışı bırakmaz.
Elbette Başkan istediği yönetici ile çalışır, istediği ile çalışmaz. Bu konuda yorum yapmak da kimsenin haddine düşmez. Fakat en başta birlikte yola çıkılan, camiada ‘geleceğin başkanları’ olarak gösterilen isimler de böyle bir operasyonla kulüpten uzaklaştırılmaya çalışılmaz.
Çünkü iyi bir Galatasaray Başkanı...
Aynı zamanda Galatasaray Divan Kurulu Üyesi olmuş teknik direktörüne, sıradan bir profesyonel mualemesi yaparak ‘eleman’ demez.
Hadi ‘eleman’ dedin, ama madem ki profesyonel bakıyorsun olaya, o halde teknik direktörünü sahada takımını çalıştırırken kovmaz, kovulduğunu da yüzüne söyler, televizyon altyazısından ya da kızının telefonundan öğrenmesine izin vermez.
Takıma verilecek primi, teknik direktörü ya da çok sevdiği profesyonelleri dururken, takımın bir futbolcusuyla konuşmaz.
“20 milyon Galatasaray taraftarı, (bir parti ismini vererek) şu partiye oy verdi” demez.
Kuruluş amacı, “Türk olmayan takımları yenmek” olarak tarihe yazılan kulübü için “Galatasaray seksi bir kulüp” tanımını yapmaz.
“5 yıl içinde Avrupa Süper Ligi’ni kuracağım” demez.
1903 yılında kurulan Beşiktaş’tan bahsederken, “Galatasaray’ın 25 milyon, Beşiktaş’ın 6 milyon taraftarı var” ifadesini kullanmaz.
Defalarca “Yıldırım Demirören istifa edecek” demez, derse de o TFF Başkanı’nın o koltukta oturmasına izin vermez.
Vesaire, vesaire...
Hepsi bir kenara...
Naçizane bir teklifim var Sayın Ünal Aysal’a...
Lütfen bu takıma bir sol bek, bir sağ bek, iki stoper, bir de Melo ayarında orta saha alın...
Yeter!
‘’Sıra sizde‘’
İş, dönüp dolaşıp sonunda sizlere geliyor. Çünkü, çözüm sizde Sayın Başbakan, Sayın İstanbul Valisi, Sayın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Sayın Şişli Belediye Başkanı.
Biz, sayısız haberler yaparız, insanlar günlerce okur. Fakat icraat, bu ülkeyi yönetenlerde, bir ülke kadar büyük bu şehri yönetenlerde ve elbette bir spor sevdalısı olduğunu yakından bildiğimiz Şişli’yi yöneten Sarıgül’de.
Hibe istemiyorlar, bağış istemiyorlar, Boğaz’a nazır bir yalı istemiyorlar. Sadece içine girip idman yapabilecekleri, maçlarını oynayabilecekleri, ‘ev sahibi’ olabilecekleri bir havuz istiyorlar. Hatta ‘havuzu yapmanızı’ da istemiyorlar. Makûl bir ‘Yer’ göstermenizi bekliyorlar. Makûl’den kastımız şu; Bu sporda öyle büyük paralar dönmüyor. Sporcuların yarısı çalışıyor, diğer yarısı ise öğrenci. Gelirleri, futbolcular gibi değil. Şehrin içlerine yakın, bir havuzluk yer işte makûl olan... ‘Yer’i verirseniz, havuzu onlar yapacaklar. Bakın, bu çocukların hocası bir Sırp... Bu şartlarda neden İYİK’te çalışıyor biliyor musunuz? “Deli misin” dedik, cevap verdi; “Benim için önemli olan spor ve başarıdır. Bu kriterler de bu kulüpte mevcut. Zaten iyi olanaklarla her şeyi yapabilirsiniz. Ancak önemli olan zorlu koşullarda başarı kazanmaktır. Biz de bunu yapıyoruz.”
Şimdi icraat zamanı...
Sizleri alkışlamak için ayağa dikildik, ellerimizi açtık, bekliyoruz.
Zafer Büyükavcı
‘’Bana kadronu söyle‘’
Fenerbahçe’nin birinci kalecisi Volkan... Yıllardır Milli Takım’ın da kalesini koruyor. İkinci kalecisi Mert, yıllarca Milli Takım kalesini korumaya aday... Onların arkasında Erten var... Altyapıdan yetişti, 94 doğumlu, 1.95 boyunda... Serkan vardı, Rize’ye verildi. Ertuğrul da var, Kayserispor’da kiralık...
Galatasaray’ın birinci kalecisi Muslera... İkinci kaleci Ufuk, sezon başı ‘bel fıtığı’ ameliyatı oldu. Üçüncü kaleci Aykut, 2003’ten beri Galatasaray’da, ligde oynadığı toplam maç sayısı sadece 39... Üstelik onun da dirseğinden ameliyat olduğu biliniyor. Muslera gidince kiminle çıkıyor sahaya Galatasaray? Eray İşcan’la... Topu topu 3 maça çıkmış 22’lik Eray’dan önce Kopenhag’da mucize bekliyorsun, sonra Kadıköy’de...
*****
Fenerbahçe’nin sağ bekinde Gökhan Gönül var... Tartışmasız Türkiye’nin en iyisi... Yokluğunda Topuz var, zorlarsan Bekir var.
Galatasaray’ın sağ bekinde Eboue var, defans oyuncusu olmasına karşın her maç defalarca sakatlanan, yerden kalkmayan, canı isteyince döktüren istemeyince kahreden... Yedeğinde Sabri var, (ki 10 tane Eboue eder).
*****
Fenerbahçe’nin gerçek sol beki Hasan Ali... Milli oyuncu ama hep yedek... Yerinde Kadlec oynuyor, ama o da hep tribünde! Caner şimdilerde sorumlu; öyle oynuyor ki, Milli Takım’da bile forması garanti...
Galatasaray’ın gerçek sol beki Hakan Balta... Nedense ona pek sıcak bakılmıyor, hocaları da genelde sol açık Riera’yı sol bekte kullanıyor. Fakat onun performansı da o kadar kötü ki, stoper Dany sol bek oynatılıyor.
*****
Fenerbahçe’nin ideal stoper ikilisi Bruno Alves, Egemen... Onların yedeğinde Jobo, Bekir ve Kadlec var. Onlar da eksik olursa Topal’ı hatta Selçuk Şahin’i çekebiliyorsun. Bu arada gerçek mevkii stoper olan Serdar Kesimal, Dereağzı’nda tek başına...
Galatasaray’ın ideal stoper ikilisi Chedjou, Semih Kaya... Yedekleri Dany ve Gökhan Zan... Zorlarsan Ceyhun’u oynatırsın.
*****
Fenerbahçe’nin orta saha oyuncuları şöyle:
Emre Belözoğlu, Meireles, Holmen, Topal, Alper Potuk, Salih Uçan, Selçuk Şahin...
Genelde Meireles, Topal, Alper üçlüsü oynuyor. Bu durumda Emre yedek, Salih, Selçuk yedek, Holmen ve Baroni tribünde!
Galatasaray’ın orta saha oyuncuları şöyle:
Melo, Selçuk İnan, Sneijder, Hamit, Emre Çolak, Yekta, Ceyhun, Aydın, Engin Baytar...
Genelde Hamit, Melo, Selçuk, Sneijder dörtlüsü oynuyordu. Hamit haftalardır sakat, Wesley de sakatlanınca pim çekildi.
*****
Fenerbahçe’nin forvetleri kimler?
Emenike, Webo, Kuyt, Sow... Kuyt’ı bir kenara koyun, diğer üçlüden biri, her hafta kulübede beklemek zorunda.. Ve hatta bazen de tribüne çıkıyor. Bu arada Gol Krallığı yaşamış Semih Şentürk de Dereağzı’nda!
Galatasaray’ın forvetleri kimler?
Drogba, Burak Yılmaz, Umut, Ambarat, Bruma... Drogba ile Burak’ın onbirde isimleri yazılı... Diğerleri değişiyor
*****
Derbi öncesi, “Evet, derbilerin sonucu önceden kestirilemez denir ama, bence bu kez Fenerbahçe epey önde” demiştim. Fenerbahçe kazandı... Yukarıdaki kadro kıyaslaması, zaten çok şey ifade etmiyor mu?
*****
Galatasaray kaybetti, çünkü...
Kadro derinliği yetersiz... Bir Muslera, bir Sneijder’in yokluğunu telafi edemez bu kadro...
Sol beki yok mesela, sağ beki var gibi görünse de yok... Stoperleri uyumsuz; her türlü ikili denendi ama bakın son 4 maçına... Kayserispor, Konyaspor, Kopenhag ve Fenerbahçe... Belki de içlerinde en az pozisyon verdikleri maç derbiydi, 2-0 kaybettiler. Çünkü bu savunma, zorla gol attırıyor rakiplerine...
Bir planı yok bu takımın... Mesela korner oluyor, kimin atacağı belirsiz... Frikik oluyor, Drogba ile Selçuk İnan kapışıyor. Penaltı oluyor, Melo ile Burak birbirine giriyor.
*****
Drogba büyük isim, müthiş marka, harika insan, süper futbolcu... Hepsine kabul ama...
Attığı her üç frikikten birini gol yapan Selçuk varken, 40 metreden topu kaleye gönderiyorsan, zarar veriyorsun demektir Galatasaray’a...
Bakın, Şampiyonlar Ligi’nin son finalinde, Bayern Münih karşısında penaltı kazandı Borussia Dortmund... Kadrosunda Lewandovski gibi harika bir santrfor, Reus gibi bir duran top ustası olmasına karşın, o penaltıyı kim kullandı, hatırlayın! İlkay Gündoğan... Ön libero oynuyor, ya da defansif orta saha... Fakat tarihlerinin en önemli maçında, o penaltıyı o kullanıyor işte...
Ayıp değil ki frikiği Selçuk’a bırakmak...
*****
Derbiyi Fenerbahçe kazandı, çünkü kabul etmek gerekir ki, şu an bu ligde kadro derinliği ve kalitesi en yüksek takım Fenerbahçe... Sadece 11 isim sayıp ‘hadi sende’ diyenler elbette olacaktır, fakat şunu asla unutmayın ki, şampiyonlukları sahadakilerden çok kulübedekiler getirir. Fenerbahçe’nin kulübesi ve hatta tribüne çıkardığı isimleri bile şampiyonluğa katkı yapabilecek seviyede...
Galatasaray ise Muslera’nın Sneijder’in yerini dolduramıyor, her maç sol bekte kim oynayacak diye kâbus görüyor.. Ve maalesef sorunu çözmesi gereken Başkan Ünal Aysal, halâ ‘çilek’ten bahsediyor.
8 Ekim 2013’te yine bu sütunlarda ‘Çilek Zamanı’ başlıklı yazım vardı. Son üç satırı; “Çilek zamanı geçti Sayın Ünal Aysal... Kış geldi... Ve bu kış sizin yönettiğiniz Galatasaray için çok sert geçecek!” böyleydi.
*****
Bu fikrimde değişen bir şey yok...