Arama

Popüler aramalar

‘’Metin Oktay'dan Melo'ya‘’

30 Mart 2014’te seçimler yapıldı... Tarih 9 Nisan ve halen kimin kazandığı belli olmayan yerler var! İtirazlar sürüyor, kazanan kaybediyor, kaybeden kazanıyor, seçim iptal ediliyor...

12 Mayıs 2013’te öldürüldü Burak Yıldırım... Öldüren belli, nasıl öldürdüğü belli. Görüntüsü var. Katil zanlısı Yusuf Ortak halâ ‘tahrik var’ diyor, indirim istiyor.

10 Mart 2014’te oynandı Trabzon-Fenerbahçe maçı... Aslında oynanamadı, yarıda kaldı. Sonuç 8 Nisan 2014’te açıklanabildi, 30 gün sonra yani...

17 Eylül 1961’de ağır suçlamalarla astılar Adnan Menderes’i... 17 Eylül 1990’da İstanbul’da Anıtmezarı’nı açtılar. Adını havalimanlarına, üniversitelere, meydanlara, bulvarlara koydular.

17 Aralık 2013’te ‘Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu’nda gözaltına alındı Süleyman Aslan... Evinde ayakkabı kutuları içinde 4,5 milyon dolar bulundu. Halkbank Genel Müdürlüğü’nden 7 Şubat 2014’te ayrıldı, 31 Mart’ta Ziraat Bankası Genel Kurulu üyeliğine atandı.

17 Mayıs 2000 ve 25 Ağustos 2000 günlerinde tarih yazan Galatasaray’ın Aslan evlatlarından biriydi, Sami Yen’de adına besteler yapılıyor, Galatasaraylılar Emre Belözoğlu ile iftihar ediyordu. 6 Nisan 2014’te TT Arena’da dakikalarca annesine küfredildi.

(Günübirlik yaşıyoruz sonuçta... Geçmişi sorgulamadan, geleceği düşünmeden...)

Yıllar önce Metin Oktay için ölürdü Galatasaraylılar, şimdi Felipe Melo idolleri...

Fenerbahçe demek Lefter demekti eskiden, şimdi kaptanı, en önemli derbide 5 dakikada kendini attıran Emre Belözoğlu...

Metin-Ali-Feyyazlı günlerinde ne kapris ne küskünlük olurdu Beşiktaş’ın, şimdi Manuel Fernandes var, kod adı kapris...

Trabzon’un çocuklarıyla şampiyonluklar kazanırdı Trabzonspor eskiden, artık ‘bas parayı, al kupayı’ diyorlar, sonuç sıfır...

Bir derbi vardı mesela o gün... Tarih, 2 Ekim 1914’tü... Fenerbahçe başkaptanı Galip Kulaksızoğlu, Galatasaray’a mesaj gönderdi: “Oberle kardeşler hastaymış, Hasan da sakatlanmış. Biz sizi karşımızda eksik görmek istemiyoruz. Dilerseniz maçı erteleyelim.” Galatasaray olumlu yanıt verir. Maç sakatlar ve hastalar iyileştikten sonra oynanır, Galatasaray tam 6-1 kazanır.

Sene 1969... Metin Oktay jübile yapacaktır. İsteği son maçında Fenerbahçe ile oynamaktır. Fenerbahçe kulübüne gider, durumu anlatır. Fenerbahçe yöneticisi Eşref Aydın, Kral’ın teklifini kabul eder ama bir ricada bulunur: “Camiamız her zaman sana hayrandı, hep seni Fenerbahçe forması ile görmek isterlerdi. 10 dakikalığına da olsa Sarı-Lacivertli formayı giyer misin?” Seve seve kabul etti Metin Oktay, giydi Fenerbahçe formasını... Fenerbahçe eksik kalır mı! Can Bartu da geçirdi Sarı-Kırmızılı formayı sırtına ve ikisi de kendi takımlarına
karşı mücadele etti.

O zamanlar böyleydi. Şimdi rakibi bir eksik bıraktıran Felipe Melo, saha ortasında şaklabanlık yapıyor; Galatasaray taraftarı (rakipte oynasa ana-avrat küfredeceği) işte bu Melo’ya tapıyor, adam gibi adam Selçuk İnan’ı yuhluyor. Tek kelimeyle ‘ayıp’ oluyor.

09 Nisan 2014, Çarşamba 08:50
YAZININ DEVAMI

‘’Derbiye 4 gün kala‘’

12 Mayıs 2013...

Bu tarih, hanginiz için bir şey ifade ediyor şuan... Doğum gününüz, evlilik yıldönümünüz veya bir yakınınızın özel bir günü değil ise... Hiç bir önemi yok değil mi?

Bir çoğumuz için hiç bir şey ifade etmeyen o gün; İstanbul’da yaşayan bir aile için ‘asla hatırlanmak istenmeyen’ bir gün... Çünkü acıların en büyüğünü yaşadılar... Askere uğurlamaya hazırlandıkları evlatlarını, bembeyaz örtülere sarıp, sonsuzluğa uğurladılar.
Bir hiç uğruna... Aptalca...

Yine bir Fenerbahçe-Galatasaray maçı oynanmıştı o gün; Daha önce tam 374 kez oynandığı gibi...

Maç, Şükrü Saracoğlu Stadı’ndaydı; kimin kazandığı hiç de önemli değil...
Olay kilometrelerce uzakta, Edirnekapı’da yaşandı; ve bir hayat sona erdi.
20 yaşındaki Yusuf Ortak, 19 yaşındaki Burak Yıldırım’ı bıçaklayarak öldürdü.

Ölen Fenerbahçeli, öldüren Galatasaraylı’ydı...
İkisi de gencecik adamdı... Hayalleri vardı.
Bir kaç saniyede bitti her şey...
Biri toprağın altına, diğeri parmaklıkların arkasına hapsoldu.

Yıldırım ve Ortak aileleri ne düşünüyor acaba şimdi?
Yaklaşan Galatasaray-Fenerbahçe derbisi, onlar için ne anlam taşıyor?

Muhtemelen nefret ediyorlar futboldan...
Muhtemelen Galatasaray’dan da Fenerbahçe’den de nefret ediyorlar...
Muhtemelen o gün sokağa bile çıkmak istemeyecekler...
Muhtemelen o gün görecekleri her formalı insan, evlatlarını hatırlatacak onlara...
Biri mezarda, diğeri hapiste olan evlatlarını...

Yine bir Galatasaray-Fenerbahçe derbisi geldi çattı.

Ünal Aysal ve Aziz Yıldırım başta olmak üzere, tüm yöneticilere büyük bir görev düşüyor bugünlerde... Ya popülizm yapacak, “Ölüm kalım maçımız, yine kazanacağız” diyecek ve yepyeni ölümlerin-hapislerin fitilini ateşleyecekler.
Ya da artık bu nefretin bir kenara bırakılmasından bahsedecek, taraftarları sükunete davet edecek, futbolun altı üstü bir oyun olduğunu belirtecek ve yalancıktan bile olsa yanyana gelip dostluk görüntüleri sergileyecek, tansiyonu düşürecekler.

Bir günde bitmez bu gerilim, bir günde gelmez barış, bunu elbette biliyoruz. Fakat bir yerlerden başlanması gerekiyor artık...Ülke zaten gerim gerim gerilmiş çünkü... İnsanlarımız saçmasapan mevzular yüzündenikiye bölünmüş... 15’lik Berkinler, 22’lik Burakcanlar daha dün toprağa verilmiş... Seçim bitmiş, kavgası sürüyor. Yepyeni bir gerilimi kaldıramayız...

Fenerbahçeli Galatasaraylı dostlar, yine de siz bilirsiniz. Kavga mı, barış mı? Hayat mı, ölüm mü?
Karar sizin...

02 Nisan 2014, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Salih ve Kuyt...‘’

Biri hayatı boyunca tek bir kupa görmemiş, diğeri futbolun beşiğinde, İngiltere’de yapmış tüm futbol ihtisasını... İkisi de aynı olgunlukla oynuyordu dün gece sahada... Biri tecrübesini konuşturuyordu sahada, diğeri tekniği ve enerjisini...

Salih ve Kuyt’ı özne alarak anlatmak istediğim aslında şu: Son 8 yılda 2 kez şampiyonluk kaybetmiş, 1 şampiyonluğunu ise halâ Trabzonspor’un istediği Fenerbahçe, belki de tarihte ilk kez bu kadar sakin, bu kadar bilinçli yürüyor hedefine...

Hiç panik yapmadan, en gencinden en yaşlısına yüzde 100 bilinçle, hepsi isteyerek ve sonsuz derecede kontrollü... İlk yarıda 5 farklı öne geçebilirdi Fenerbahçe... Olmadı... Fakat hiçbir atağında panik yapmadı... Böyle bir ilk yarının ardından, ikinci devreye daha kontrollü, fakat oyunun inisitiyatifini Bursaspor’a bırakarak başladı. Ataklar yedi, pozisyonlar verdi, ancak yine de panik yoktu. İşte bu ne yaptığını bildiği hâl, Fenerbahçe’nin en büyük farkı...

O farkın çok farkında oynadı yine Fenerbahçe ve ilk yarıya oranla çok da iyi oynamadığı ikinci devrede, ilk yarının iki katı gol atarak kazandı. Kağıt üzerinde 4 forveti var Fenerbahçe’nin ve dün yine 3’ü gol attı. Kuyt, Sow ve Webo golle buluşurken, Emenike asist yaptı. Savunması gole izin vermedi, hücumcuları golünü attı. Baroni ve Emre gibi iki önemli eksiğinin olduğu orta sahada, 10 dakikalık bocalama dönemi haricinde yine çok iyi oynadı.

İki haftadır Bruno Alves’in kartlık hareketi yok ve yine iki haftadır Meireles, Chelsea’deki gibi sorumluluk alarak oynuyor. Yani kariyerlerine ihanet eder gibi performanslara imza atan iki yıldızı da artık şampiyonluğu hissederek ve isteyerek sahaya çıkıyor Fenerbahçe’nin...

Haftaya Arena’daki derbi ne olur bilemem, ama şunu artık söyleyebiliriz: Fenerbahçe bu sezonun şampiyonu olmuştur, kalan haftalar ikinci kim olacak, onun için...

01 Nisan 2014, Salı 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Aysal son durakta‘’

Özel uçağına bindi, Madrid’e gitti. Döndüğünde dedi ki: “Üçünü de bitiriyoruz...” Bahsettiği adamlar Forlan, Reyes, Ujfalusi... Sadece Ujfalusi’yi alabildi, ki, bu ilk dersiydi!

Fatih Terim, “Kaka’yı alalım” dedi. O, “Ya Sneijder ya Diego” diye diretti. Terim, “Kaka’ya evet; Sneijder ve Diego’ya hayır” dedi. O, “Sneijder’i de getiririm, Sneijder’i oynatacak teknik adamı da” dedi.

Galatasaray şampiyon olmuş, camia sevinç içinde... Bir kongre icat etti; Ali Dürüst, Adnan Öztürk ve Abdurrahim Albayrak’ı yedi.

“Fatih Terim, camiamıza hayırlı bir elemandır. Camiamıza faydalı olan her elemanla çalışmaya devam ederim” dedi. ‘Eleman’ dediği Fatih Terim, bu sözlerden
birkaç gün sonra, kulüp üyeliğindeki 25. yılını doldurdu ve Divan Kurulu üyesi oldu. Terim’e ‘eleman’ diyen Aysal, o günlerde, henüz 10. yılını yeni doldurmuştu.

Galatasaray’ın hayati Beşiktaş derbisi vardı. Hep ‘kurumsallık’tan bahseden Aysal, primi açıklamak için Terim ve kaptanları es geçti, Drogba’yı arayıp müjdeyi verdi.

Beşiktaş derbisi kazanıldı, Olimpiyat’ta bütün tribünler sahaya indi, maç tatil edildi. Böylesi zorlu bir zaferin ardından, Galatasaray Başkanı Ünal Aysal imzasıyla resmi sitede Terim ve teknik ekip yok sayıldı: “Dostumuz ve rakibimiz Beşiktaş karşısında üstün bir başarı sergileyen bütün oyuncularımızı kutluyor, özen ve gayretleri için teşekkür ediyorum.”

Aylar önce verdiği sözü tuttu; Sneijder’i getirdi, Terim’i gönderdi! Florya’da idman yaptıran Terim, ilişkisinin kesildiğini kızının telefonuyla öğrendi, resmi açıklamayı da
televizyondaki alt yazılardan okudu. Kurumsallık işte buydu!

Londra’ya gitti. Türkiye’nin en tanınan kulübü Galatasaray’ı başkanı olarak... Liderler Konferansı’nda konuştu; “5-6 yıl içinde Avrupa Süper Ligi kurmak istiyorum” dedi.
Alman efsanesi Karl Heinz Rummenigge yorumladı: “Enteresan açıklamalar yapmış. Bana göre kendisi bu işleri pek bilmiyor.”

Merhum Mehmet Ali Birand soruyor, Aysal coşuyor: “Galatasaray’ın 25 milyon taraftarının hemen hemen 20 milyonu Ak Parti’ye oy verdiğini tahmin ediyorum...” Ak Parti o seçimde resmi rakamlara göre toplam 21 milyon 466 bin 446 oy almıştı.

Florya’da konuşuyor: “Ben burada aslanlar görüyorum. Koyunlara pabuç bırakmayın...”

14 Mayıs 2011’de Galatasaray başkanı seçildi. Bin 45 güne yukarıda saydığımız ve buraya sığdıramadığımız bombaları sığdırdı.

Kendisi dünya çapında bir işadamı... 23 şirkette yönetim kurulu başkanı, ayrıca başka şirketlerde de faal üye... Bir çalışanı, böyle hatalar yapsa, işten kovmak zorunda... Çünkü iş hayatı, hata affetmez!

Fakat kendisinin halen Galatasaray’da kredisi var. Çünkü başkanlığı döneminde 2 Süper Lig Şampiyonluğu, 2 Süper Kupa Şampiyonluğu kazandı. Şampiyonlar Ligi’nde
bir kez çeyrek finali gördü. Bu krediyi Aysal’a sağlayan, bizzat Fatih Terim ve şu anda da kadronun iskeletini kuran futbolculardı.

Terim’i yolladın; şimdi de resmi siteden açıklama yaparak, futbolcularını, taraftarın önüne atıyorsun. Yöneticilerini yolladın, kurumsalcılarını yolladın, teknik ekibini yolladın, futbolcularını yollayacaksın... Peki, sırada kim var?

26 Mart 2014, Çarşamba 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kadıköy performansı‘’

Topla her buluşması tehlike! Korner atıyorsa, rakip savunma ve kaleciyi tehdit ediyor. Çünkü topu, öylesine ölü bir noktaya bırakıyor ki; Fenerbahçeli de vursa rakibi de vursa gol olma ihtimali var.
Futbolla ilgili değilse o an, bu kez Fenerbahçeliler’i ürkütüyor. Çünkü sürekli bir öfke hali, sürekli itiraz, itici bir vücut dili ve artık alışılmış bir asık surat...

Arkası dönük bir hakemin dahi Caner Erkin’e kırmızı göstermesi bu yüzden... Eskişehirli oyuncu ‘lan’ diyor, ama Fırat Aydınus, Caner’i atıyor. Elbette Aydınus yüzde 100 hatalı, fakat Caner yaptı bunu kendi kendine... Herkesi işte bu Caner’e alıştırdı.

Bir sol bek için 2 gol, 11 asist şahane bir istatistik. Kıskandırıcı bir performans...

Fakat 9 sarı da bir o kadar düşündürücü. Çoğunluğunun itirazdan görülmesi ise sorun...

İsyan iyidir, ama ölçüsü önemli... Caner, isyanın ölçüsünü ayarlayabilirse, gelecekte onu Barcelona’da Real Madrid’de veya Bayern Münih’te görmemiz mümkün.
Aksi takdirde ağzıyla kuş tutsa bile her zaman ‘Pepe’ muamelesi görecektir.

**

Dönelim maça...

- Yarıda kalan Trabzon maçının hükmen galibiyet ilan edileceği düşünülürse; Beşiktaş ile 10, Galatasaray ile 11 puan fark var. Fenerbahçe kalan 8 haftanın 4’ünde puan kaybetmezse şampiyon demek bu.. Ve bu ihtimal artık yüzde 80’lerde... Çünkü bu sezon evindeki 13 maçta 12 galibiyet 1 beraberlik alan Fenerbahçe’nin halen içeride 4 maçı var.
- Emenike bir boğa kadar güçlü ve onu durdurmak için hem pozisyon bilgisi süper hem de en az onun kadar güçlü bir savunmacı olmak şart. Öyle bir savunmacı bu ligde var mı? Fakat şu da bir soru işareti: Bu gücüne neden 26. haftada ulaştı?
- Antep’in pozisyonu yok, ama 3 gollük şutu var (3, 81 ve 91’de). Üç zor şutta da çok iyiydi Mert... Hem iyi yer tutuyor hem refleksleri müthiş. Fenerbahçe kalesi 10 yıl daha güvende.
- Binya 3 maç ceza almış, tahkim 1’e indirmişti. Bu nedenle 11’de sahaya çıktı. Tartışmasız sahanın en kötüsüydü. Tahkim, Antep’i bitirdi!
- Fenerbahçe, bir Kadıköy performansıyla kazandı dün gece... Deplasman kâbusu bitti sanki!

25 Mart 2014, Salı 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Futbol mu?‘’

Tam 99 yıl önce bugün...
Ölüm yağıyordu havadan...
Nefes alınmıyordu barut kokusundan...
Denizden kan akıyordu, kan...
“Ben size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum” demişti Başkomutan...
Emre itaat etti binlerce gencecik aslan...
Sabah namazlarını kıldılar hep beraber, sonra sevgiliye koşar gibi koştular mermilerin üzerine...
Aynı heyecanla, aynı ümitle, aynı inançla...
Öldüler...
Tam 99 yıl önce bugün...
450 bin can yitip gitti Gelibolu’da, Anafartalar’da...
Çanakkale Destanı’nı kanlarıyla yazdılar...
Başta Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere; tüm şehitlerimizi minnetle anar, cansız bedenleri önünde saygıyla eğilirim.

Geçen hafta yazımızı yazarken yaşıyorlardı halâ...
Şimdi maalesef yoklar.
Berkin Elvan, Burak Can Karamanoğlu, Ahmet Küçüktağ...
Biri 15, diğeri 22, en büyüğü 30 yaşında...
Berkin ortaokula gidiyordu henüz...
Burak Can askerden geleli sadece 3 ay olmuştu...
Ahmet daha 8 ay önce girmişti dünyaevine...
Bir hiç uğruna ölüp gittiler.
Hepsine Allah’tan rahmet, aileleri ve sevenlerine sabır dilerim.

Dün vatan uğruna, bayrak uğruna ölüyordu insanlar...
Bugün bir hiç uğruna...
Gencecik çocukları sarıp sarmalıyoruz kefenlerine, koyuyoruz toprağa...
Ne için?

O topraklar uğruna gencecik yaşta canlarını veren atalarımız, nasıl karşılıyorlar acaba Berkinler’i, Burak Canlar’ı, Ahmetler’i?
Nasıl?

Böyle olsun diye mi koşa koşa gittiler ölüme onlar?
Böyle olsun diye mi kanlarıyla sulayarak bıraktılar bu toprakları bizlere...

Emanetlerine böyle mi sahip çıkacağız?
Onların ruhlarını böyle mi şad edeceğiz?
***
Hâl böyleyken... İçimden gelmedi yazmak... Yazılacak çok şey de yok zaten Türk Futbolu’nda...

Birisi, puan cetvelinden çıkartıyor diğerini...
Diğeri, Türkiye haritasından siliyor...
Öbürü, “Önümüzü kesiyorlar” diyor.
Beriki, “Hakemleri de yenmeliyiz” diyor.

Pisi pisine çocuklar ölüyor ülkede...
Sizin derdiniz ne!

19 Mart 2014, Çarşamba 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hababam güm güm güm‘’

Alev alev yanan ligimizde, püfür püfür esen bir yaz rüzgârı gibiydi o sevinç... Tribünde Hababam, sahada Hababam.. Kim düşünmüşse, kim o sevinci hayal etmişse tebrikler... En azından aklı selim insanlara, futbolun bir ölüm kalım savaşı değil, ilk oynandığı günden beri hâlâ bir oyun olduğunu gösterdi. Gelelim maça...

Fenerbahçe şampiyonluk, Erciyes ise kümede kalma mücadelesi veriyordu. Yani kasap et koyun can derdindeydi. Bu havada başladı maç. Hikmet Karaman, Fenerbahçe’nin baskılı başlayacağını düşünmüş olacak ki, takımına santra ile birlikte hücum emri vermişti. Edinho’nun 31. sn ve 1.15’te iki gollük pozisyon bulması Kadıköy’de kelimenin tam anlamıyla buz gibi bir hava estirdi. Ancak şoku kısa sürede atlatan Fenerbahçe o andan itibaren, baskı kurmaya başladı. Emenike’nin santrfor egoizmi olmasa, 29. dakikada Fenerbahçe istediği farkı bulmuş olacaktı. Ancak gol Fenerbahçe’nin belki de sevinmeyi en çok hak eden oyuncusuna, Kuyt’a nasip oldu.

Erciyes’in bulduğu penaltı golünün şoku saniyeler sürdü. Gecenin egoist ismi Emenike belki de Tanrı’nın kendisine bir lütfuyla Sarı-Lacivertliler’e üç puanı getirdi. Federasyonun hükmen galibiyet kararı vereceği öngörülürse; Fenerbahçe artık Galatasaray’ın 8, Beşiktaş’ın 10 puan önünde. Kalan hafta sayısı ise sadece 9... Bu şartlarda Fenerbahçe için mutlu son artık çok yakın.

Aklımızda kalan notlar ise şunlar;

1- Rize-Beşiktaş maçına Ali Karabıyık’ı atayıp hata yapan MHK, Fenerbahçe-Erciyes maçına da Çağatay Şahan’ı atayıp hata yaptığını görmelidir. Çünkü, takımlardan biri şampiyonluk, diğeri ise kümede kalma mücadelesi vermektedir ve bu maçlar hata kabul etmez.

2- Önce Emre’ye yaptığı kasıtlı faul nedeniyle Mangane’ye, sonra Yasin’e yaptığı ciddi faul nedeniyle Emre’ye kırmızı gösteremeyen hakeme, MHK kaç puan verecektir.

3- 33. dakikada başlayıp, 39. dakikada biten tezahüratlar, Federasyon’a göre siyasi midir değil midir? Ya da TFF, Mustafa Kemal’in askerleriyiz tezahüratlarını bir saha kapatma ile cezalandırmayacak mı!

4- Sow’un gözyaşları, Fenerbahçe’nin neyi istediğini kesinlikle çok net göstermektedir.

5- Hikmet Karaman, attıkları gol sonrası ulübesini tahrik etmemesi konusunda uyararak neden büyük teknik adam olduğunu bir kez daha göstermiştir.

17 Mart 2014, Pazartesi 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Musluk ve yaratık‘’

Onur meselesi...
Sonuna kadar savaşacağız...
Gereken ne ise yapılacak...
Hırsızlar...
Ahlaksızlar...

Arka fonda Kurtlar Vadisi müziği...
Dımbırı dımbırı dımbırı dım dım, dımbırı dımbırı dımbırı dım...

Ne oldu peki?
Kim mutlu şimdi?

Trabzonsporlular mutlu mu?

Elleriyle verdiler üç puanı rakiplerine, üstelik Avni Aker’de...
Belki de en zor deplasmanıydı
Fenerbahçe’nin, 45 dakikada kazandırdılar! Hem de 1 gol atmalarına rağmen 3-0’lık skorla...
Ya üç puan farkla şampiyon olursa Fenerbahçe? Ya 2 gol averajla şampiyon olursa!

Başkan İbrahim Hacıosmanoğlu mutlu mu?
“Misafirperveriz biz... Gelsinler, Trabzon’da kalsınlar” demişti.
“Benim Fenerbahçeli dostlarım, Aziz Yıldırım’dan çok” demişti.
Tanırız, sözünün eridir İbrahim Hacıosmanoğlu...
Fakat sormazlar mı Başkan’a, “Bu nasıl misafirperverlik” diye... Ya da Fenerbahçeli dostları gönül koymaz mı, “Neden herkese çiçekli karşılama, bize hep maytap, sopa...”

Onur Kıvrak mutlu mu, Bosingwa, Mustafa Yumlu, Aykut, Olcan ve Özer Hurmacı mutlu mudur mesela...
(Özer demişken aklıma geldi; Senin bir teknik direktörle işin ne? Sorunun Ersun Yanal değil, Fenerbahçe ile ise... Durum daha da vahim!3 yıl Kadıköy’den götürmedin mi ekmeğini evine?)

Fenerbahçeliler mutlu mu?
Bence değiller... Çünkü gelecek sezon da gidecekler Avni Aker’e... Bunu düşünmek bile ürkütmez mi Kuyt’ı...

Ne olacak şimdi?

Federasyon basacak cezayı, kapatacak konuyu... Hangi ceza çözüm oldu peki? Bunu hiç düşünen var mı! Yok...
Fakat holiganlar bir sonraki yılı düşünmeye başlayacak şimdiden... Bu kez ne atmalıyım ki, farklı olsun sorusuna yanıt arayacak.

Çözüm ne peki?

Burak Yılmaz’ın suratına atılan çakı, hepimizin yüzünde yara açtığında... Tıpkı birkaç sene evvel Volkan Demirel’e atılan çakı gibi...
Gosso’nun Kuyt’a; Zokora’nın Emre’ye; Meireles’in Ali’ye ve Bruno Alves’in Adem Büyük’e attığı tekmeler hepimizin canını yaktığında...
Düşünen insanları sadece düşünceleri nedeniyle 6 yıl-7 yıl içeride tutan sistem; stada muslukla gelmeyi göze alan yaratığa 10 yıl ceza verebildiği gün değişir her şey...
Yaratıklara yaratık olduğunu hissettirebildiğimiz gün değişir.

12 Mart 2014, Çarşamba 01:30
YAZININ DEVAMI