‘’Dip noktası!‘’
Fenerbahçe iki penaltıyla kazandı, Galatasaray 5 fark yapacağı maçtan beraberlikle ayrıldı. İkinci yarıya 10 farkla başlanmıştı ve geçtiğimiz haftaya 4 puan fark ile girilmişti. Son sonuçların ardından fark yeniden 6... Yarın yine düşebilir, ertesi gün yeniden yükselebilir. Fenerbahçe ve Galatasaray çıkmaza girer, aradan Beşiktaş sıyrılabilir. Yani her şey olabilir halâ... Bu nedenle bırakalım günlük işleri bir kenara, gelin Türk Futbolu’nun nasıl acz içinde olduğuna bakalım...
“A Milli Takımımız’ın tesislerimizde antrenman yapma isteğiyle ilgili talebi almış bulunmaktayız. Gerek yöneticilerimiz, gerekse oyuncularımız, A Milli Takım kadrosunda bulunması muhtemel bazı (Emre Belözoğlu ve Volkan Demirel) futbolcular tarafından geçen sezon ve bu sezon kulüpler düzeyinde oynadığımız her maçta maalesef küfür ve hakarete maruz kalmıştır. Diğer bir husus ise milyonların gözü önünde cereyan eden bu hadiseler TFF tarafından cezasız bırakılmış ve yapılan bu ahlâksızlıklar, yapanın yanına kâr kalmıştır. Camiamız ve taraftarlarımızın da yoğun tepkileri düşünüldüğünde ilgili oyuncuların tesislerimize gelmesi halinde yaşanabilecek tatsızlıklar
konusunda da kulüp olarak çekincelerimiz bulunmaktadır. Tüm bu hususları dikkate alarak, üzülerek ifade etmek isteriz ki A Milli Takımımız’ın tesislerimizde idman yapması yönetim kurulunda uygun bulunmamıştır.”
Kasımpaşa Kulübü Başkan Vekili Hasan Hilmi Öksüz’ün sözleri bunlar... İsveç maçı öncesi Kemerburgaz Tesisleri’ni isteyen Millilerimiz’e “Gelmeyin” dediler. Gerekçeleri Emre ve Volkan Demirel’in Milli Takım’a seçilme ihtimalleriydi.
Türkiye Futbol Federasyonu ne yaptı biliyor musunuz? HİÇBİR ŞEY! Pardon! Müthiş bir reaksiyon gösterdiler; kampı Nevzat Demir Tesisleri’ne aldılar. Olay bu... Herkes her şeyi kendine göre yorumlasın. Benim bakış açım şöyle...
1- Bu, Milli Takım arkadaşlar... Milli Takım “Ben geliyorum” derse; herkes evinin içini temizlemek ve sonrasında kapısını açık bırakmak zorundadır.
2- “Camiamız ve taraftarlarımızın da yoğun tepkileri düşünüldüğünde ilgili oyuncuların tesislerimize gelmesi halinde yaşanabilecek tatsızlıklar konusunda da kulüp olarak çekincelerimiz bulunmaktadır.” Hasan Bey, bu çekinceleriniz nelerdir? 7 yıldızlık Kemerburgaz Tesisleri, herkesin elini kolunu sallayarak girip çıkabildiği, içinde çizgili pijama, kollu atlet giyen ‘Gaffur’ların mangal yaptığı güvensiz bir yer midir? 3- Bugün Kasımpaşa, “Emre ve Volkan var, gelmeyin” diyor. Yarın Fenerbahçe “Adem Büyük var”; Galatasaray “Oğuzhan var”; Beşiktaş “Burak Yılmaz var”; Trabzonspor “Gökhan Gönül var”; Bursaspor, “Mustafa Yumlu var” deyip, Milli Takım’a “Gelmeyin” derse ne olacak?
4- İki futbolcu yüzünden Milli Takım’a hayır diyorsunuz. Sizin beyninizde, kalbinizde öncelik ve önem sıralaması bu mudur? 5- Hasan Bey özelinde tüm Kasımpaşa camiasına soruyorum: Avrupa Şampiyonası’na gitsek, Volkan Demirel penaltı kurtarsa, Emre Belözoğlu gol atsa ve Millilerimiz kupayı kazansa sevinir misiniz, üzülür müsünüz?
Çürüme böyle başlar işte... Bugün birileri tesislerini kapatır, yarın bir diğeri futbolcusunu göndermez...
Olan, Türkiye’ye olur, Milli Takımımız’a olur.
“Söz konusu vatan ise gerisi teferruattır...”
Eskiden böyle sözler vardı zaten.
Biz, öyle öğrenmiştik!
‘’Yanal'ın dikkatine!‘’
Volkan Demirel, Mert Günok, Bekir İrtegün, Gökhan Gönül, Hasan Ali Kaldırım, Michal Kadlec, Selçuk Şahin, Cristian Baroni, Mehmet Topal, Salih Uçan, Mehmet Topuz, Caner Erkin, Dirk Kuyt, Alper Potuk, Raul Meireles, Samuel Holmen, Emmanuel Emenike... Fenerbahçe, Elazığ’a işte bu kadroyla gitti. Bruno Alves, Pierre Webo ve Moussa Sow sakattı... Emre Belözoğlu ile Egemen Korkmaz ise cezalı... Sezon başında Miroslav Stoch, Milos Krasic, Beykan Şimşek ve Recep Niyaz, devre arasında Joseph Yobo kiralandı. Sezon başında kadro dışı bırakılan Serdar Kesimal ise devre arasında affedildi. Kadro geniş, alternatif bol... Teknik heyet, kadroda yer veremeyeceğini düşündüğü isimleri gönderiyor, devre arasında transfer yapmayan tek takım olarak Fenerbahçe’nin adını listeye yazdırıyordu. Peki, ne oldu? Fark, 10’dan 4’e düştü. Fenerbahçe, Elazığ’a 18. adamını bulamadan gitti. Rakamlar gösteriyor ki, bir planlama sorunu var Fenerbahçe’nin... Ayrıca... Milli Takım sol beki Hasan Ali Kaldırım nerede şimdi? Milli Takım’ın geleceği denilen Salih Uçan ne zaman oynayacak? O Salih, sahada en son ne zaman gördüğümüzü bile unuttuğumuz Yobo’nun yarısı kadar oynamış. O Salih, yedek kaleci Mert Günok’tan ve ‘nerede’ diye sorduğumuz Hasan Ali’den az süre almış... Her maçın değişiklikleri belli, hep aynı isimler giriyor oyuna... Oysa her oyunun hikayesi başka değil mi? Öndeysen Selçuk Şahin’i alırsın tamam ama, gerideysen neden Selçuk Şahin girer ki oyuna! Hakemlerin son iki deplasmanda sonucu direkt etkileyen hatalar yaptığı kesin... Hem Sivas’ta hem Elazığ’da garip kararlar verildiği doğru... Fakat öz eleştiri vakti de gelip geçiyor... Ya şimdi koyacaksınız masaya artılarınızı ve eksilerinizi, düzelteceksiniz her şeyi... Ya da sezon sonunda alkışlayacaksınız yine iki ezeli rakipten birini...
Semih Kaya’yı yakacağız!
Semih Kaya... ‘Büyük Üstat’ Yılmaz Özdil, onun hikayesini yazdı bugün 2. sayfada; ben, başka bir şeyden bahsedeceğim şimdi. Gencecik çocuğun sırtına, çok ağır bir yük bindiriyoruz elbirliğiyle... Yaptığı jest alkışlanmalı elbette, yazılmalı çizilmeli ve tebrik edilmeli... Fakat burada durmalıyız hep birlikte. Bakın; bu çocuk stoper oynuyor. Diyelim ki, bugünkü Chelsea maçının 90. dakikası... Galatasaray 1-0 önde... Eto’o gole giderken çekip düşürmeyecek mi Semih? Düşürecek tabii ki! Peki, o zaman ne diyeceğiz Semih hakkında... Sevgili kardeşim Semih... İzin verirsen sana bazı tavsiyelerde bulunacağım. Öncelikle; kendin olmaktan vazgeçme... Sonrasında; bir stoper olduğunun bilincinde oyna... Sana ‘kendini at’, ‘sahtekârlık yap’, ‘hakemi kandır’ ya da ‘bas tekmeyi rakibine’ demiyorum; fakat bir stoper bazen bile bile faul yapmak zorunda da kalır ve sen de kalacaksın. Yap o zaman, ‘şimdi ne derler’ diye düşünme. Çünkü unutma; UEFA, ‘Fair Play ödülü verdi’ ama, Vlaoviç’i düşürmedi diye halâ Alpay Özalan’a düşman olan insanlar var bu ülkede... Sen doğruları söylemeye devam et, futbolun gereklerini yapmaya da...
Ve şunu asla unutma! Bugün sana en çok methiyeyi kim düzüyorsa, ayağın tökezlediğinde en ağır yumruğu da o vuracaktır. Çünkü onlar her daim pusudadır!
‘’Saygı duyacaksın!‘’
Ayhan Akman, Hakan Balta, Arda Turan, Hakan Şükür, Servet Çetin, Ümit Karan, Aly Mondragon, Hasan Şaş, Necati Ateş, Barış Özbek, Rigobert Song, Aydın Yılmaz, Cihan Haspolatlı, Mehmet Topal, Stjepan Tomas, Milan Baros, Emre Çolak, Ergün Penbe, Selçuk İnan, Fernando Muslera, Orhan Ak, Felipe Melo, Emmanuel Eboue, Semih Kaya, Shabani Nonda, Uğur Uçar, Harry Kewell, Albert Riera, Gökhan Zan, Aykut Erçetin, Mustafa Sarp, Volkan Yaman, Sasa İliç, Umut Bulut, Hasan Kabze,
Cassio Lincoln, Burak Yılmaz, Emre Aşık, Johan Elmander, Mehmet Güven, Volkan Arslan, Noureddine Amrabat, Engin Baytar, Emre Güngör, Bülent Korkmaz,
Yekta Kurtuluş, Lucas Neill, Elano Blumer, Didier Drogba, Dany Nounkeu Achille, Hamit Altıntop, Tomas Ujfalusi, Hakan Ünsal, De Sanctis, Wesley Sneijder, Abdul Kader Keita, Ceyhun Gülselam, Fernando Meira, Arif Erdem, Cesar Prates, Leonardo Franco, Ovidu Petre, Ufuk Ceylan, Orkun Usak, Colin Kazım, Junichi İnamoto,
Serkan Kurtuluş, Alioum Saidou, Cana Lorik, Caner Erkin, Okan Buruk, Flavio Conceiçao, Serkan Çalık, Florin Bratu, Sercan Yıldırım, Pino Juan Pablo, Tobias Linderoth, Adrian Carrusca, Joe Batista, Aurelien Chedjou, Marek Heinz, Ferhat Öztorun, Frank De Boer, Elvir Baliç, Yaser Yıldız, Ömer Erdoğan, Emiliano İnsua, Emmanuel Culio, Çağlar Birinci, Giovani Dos Santos, İsmael Bouzid, Frank Ribery, Bogdan Stancu, Bruma Armindo Bangna, Joao Alves, Ali Turan, Gabriel Tamas, Berkant Göktan, Suat Usta, Murat Erdoğan, Cristiano Marques Gomes, Robinson Zapata, Mehmet Batdal, Tolga Seyhan, Altan Aksoy, Eray İşcan, Yiğit Gökoğlan, Zvjezdan Misimoviç, Alparslan Erdem, Özgürcan Özcan, Serdar Özkan, Abdullah Ercan, Salih Dursun, Serdar Eylik, Zafer Şakar, Yalçın Ayhan, Vedat İnceefe, Mehmet Polat, Cafercan Aksu, Lukunku Mabula, Emrah Umut, Haim Revivo, Umut Gündoğan, Erman Kılıç, İzet Hajrovic, Anıl Dilaver, Ahmed Apimah Barusso, Fevzi Elmas, Fabio Pinto, Ferdi Elmas, Çetin Güngör, Alex Telles, Veysel Sarı, Oğuz Sabankay, Hakan Yakın, Sedat Debreli, Mehmet Bölükbaşı, Emre Can Çoşkun, Guillermo Burdisso, Lucas Ontivero, Koray Günter, Berk İsmail Ünsal, Erhan Şentürk, Musa Çağıran, Cem Sultan, Cumhur Yılmaztürk, Berk Neziroğluları, Uğur Demirok, Uğur
Tülümen, Mülayim Erdem, Faruk Gürsoy, Eyüp Kaymakçı, Suat Kaya, Görkem Görk, İlker Erbay, Sinan Turan, Uğur Akdemir, Murat Akça, Berkin Kamil Arslan,
Mertan Caner Öztürk, Okan Derici, Berk Yıldız, Furkan Özçal, İbrahim Coşkun, Oğuzhan Kayar, Ali Lukunku...
Antalyaspor-Galatasaray maçı başlarken aklıma geldi. Kimler geldi, kimler geçti, o hep vardı, hep kaldı.
Drogba’yı almışsın, Sneijder’i Telles’i Melo’yu getirmişsin... Kalende Muslera var, orta sahanda Selçuk İnan, hücumda Burak Yılmaz... Ligde, kupada şampiyonluk peşinde koşuyorsun; Şampiyonlar Ligi’nde yarı final arıyorsun. ..Ve kaptanın Sabri Sarıoğlu...
1959’dan bu yana Galatasaray formasını en çok giymiş 12. futbolcu Sabri... Aktif futbolcular içinde ise birinci...
Süper Lig’de 270 maç, 18 bin 713 dakika, 13 gol, 18 asist...
Türkiye Kupası’nda 39 maç, 2 bin 853 dakika, 3 gol, 5 asist...
Resmi Kupalar’da 2 maç, 167 dakika... Avrupa Kupaları’nda 49 maç, 3 bin 645 dakika, 4 gol, 5 asist...
A Milli Takım’da 43 maç, 3 bin 164 dakika, 2 gol, 4 asist...
Toplamda 403 maç, 28 bin 542 dakika, 22 gol, 32 asist...
Kulüplerimiz arasında seviyesi yerlerde sürünen ‘sidik yarışı’ndan bahsetmek yerine, saygı duyulması gereken bir şeyler yazayım istedim.
Sev ya da sevme, beğen ya da beğenme, kız ya da kızma; fakat saygı duy. Buna mecbursun!
‘’Bak TFF, bu top!‘’
Şunu peşin peşin belirtmeliyim; Bu yazı, dün gece oynanan Kasımpaşa-Beşiktaş maçından önce yazılmıştır. Geçmişe dönelim! Maç 1-0... Beşiktaş önde.. Ve Almeida, roket gibi kullandığı sol ayağına almış topu... Karşıda kale, tam topa vuracak ki! Sürpriz! Donk, uzun süredir elinde gezdirdiği ikinci topla tam isabet sağladı, Almeida’nın önündeki topu vurdu. Hakem düdüğü çaldı, Donk’a sarı verdi, hakem atışıyla oyunu yeniden başlattı.
Öncelikle; Almeida topa vursa gol yapma ihtimali yüksek ve bu durumda Beşiktaş 2-0 öne geçer. Maçın hikayesi baştan sona değişebilirdi. Malumunuz, o maç 2-1 Kasımpaşa’nın üstünlüğüyle sona erdi. Sonrasında; Beşiktaş 2-0 öne geçse, sinir sistemi yıpranacak taraf, doğal olarak Kasımpaşa olacaktı. Fakat gelinen nokta, Siyah- Beyazlılar’a sinir krizi geçirtti. Beşiktaş üstün olsa, tribünde bas bas ‘Beşiktaş’ diye bağırması muhtemel bir zat, Beşiktaş atak yaparken sahaya girip Fernandes’e saldırdı. Almeida ile Motta da saldırgana saldırdı ve kırmızı gördüler.
Sonuç ne? Bu maç dün tekrardan oynatıldı. Yani o gün oynanmamış kabul edildi. Tamam da... Hugo Almeida 1 maç, Motta ise 2 maç neyin cezasını çekti?
Donk 4. sarısını gördü deyip neden bir sonraki hafta Rize’ye karşı oynatılmadı? Sahaya inen o zat yüzünden Kasımpaşa’ya neden iki maç seyircisiz cezası verildi? Üstelik
bu ceza onanıp neden uygulandı? Aslında hiç oynanmadığı varsayılan bir maç yüzünden mi? Şaka mı bu!
Süper Lig’de her maç için 6 hakem görevlendiriyor Federasyon... Doğru ya da yanlış, bu tartışılır. Fakat Türkiye Kupası’nda neden 4’e düşüyor hakem sayısı? Birinde oynanan futbol, diğerinde misket mi! Mancini haklı; “Gereksiz kurallar, aptalca fikstür...” Çünkü federasyon, kendisi diyor ki; “Benim için önemli olan lig, kupa hikaye...”
Kupadaki Tokat-Galatasaray maçı... Ontivero vuruyor, topun tamamı içeride... Ama 4 hakem var, çizgidekiler yok... Güme gidiyor çocuğun golü... Lig gibi kupayı da 6 hakeme teslim etsen, bugün belki de onbirde oynayacak bu çocuk!
Ligde 6 hakemin var da noluyor peki! Sivasspor-Fenerbahçe maçı... Sow ortalıyor, Kadir eliyle engelliyor topu... Çizgi hakemi Murat Türker 1 metre uzakta, görüyor, süzemiyor! Yunus Yıldırım uzakmış! Ne uzağı? Bakın yayıncı kuruluştan alınan fotoğrafa... En fazla 10 metre uzakta ve önünde bir tane futbolcu yok... Kabak gibi görüyor yani, ‘devam’ diyor. Çünkü nam salmış kendisi, ‘penaltı çalmayan adam!’ Yardımcı, Kadir’in hizasında ve Kadir’in eli, görüş açısını kolaylaştıracak şekilde sola doğru açık... Göremiyor o da! Ne oluyor sonra? Bir öfkeyle gidiyor Caner, sarı ve cezalı... Egemen poposuyla Aatıf’a değiyor diye basıyor sarıyı Yıldırım... Faul bile yokken, cezalı duruma düştüğünü gören Egemen gidiyor itiraza, kırmızı... Diyorlar ki; “Bu itiraza kırmızı normal!” Tamam ama dostlar; “Deli mi Egemen! Durup dururken mi itiraza gidiyor?” Buna da bir baksanıza... Katile bile ‘tahrik indirimi’ var, ama... Basacaklar cezayı Egemen’e... Gökhan Gönül de sevk edilecekmiş PFDK’ya... Neden? Maç sonu isyan etmiş! Ne yapmalı sizce? Çiçek mi vermeli hakeme!
“Okullar olmasa ne güzel yönetirdim maarifi” demiş ya Emrullah Efendi... TFF ve MHK, bu deyişin neresine girmeli?
‘’Ocak raporu!‘’
Ara transfer dönemi bitti. Tabloyu şöyle bir inceleyelim...
Fenerbahçe sıfır çekti. Bu, şu demek; Aziz Yıldırım Yanal’a, Yanal takımına güveniyor.
Takipçisi Galatasaray 9 adam aldı, 7 gönderdi. Gidenlerin takıma verdikleri katkıya bakarsanız, bu ‘vedalar’ın her birinin de birer transfer olacağını düşünebilirsiniz!
Beşiktaş’ta gelen 2, giden 4... Alınanlardan biri stoper, diğeri hem savunma hem hücumu bbecerilen orta saha. Omurgaya rötuş yaptı Bilic...
Sivas 5 almış, 7 yollamış. Kağıt üzerinde rakamlar büyük, fakat gelenlerin-gidenlerin isimlerine bakarsanız, Yiğidolar’ın kulübeye çalıştığını göreceksiniz.
Kasımpaşa’da Şota istikrarı bulmuş, gelen 2 giden 2... Gelenlerin katkı sağlayacağı aşikâr, gidenlerin katkısı zaten sıfırdı.
Eskişehirspor; N’Diaye ve Veysel gibi iki yıldızını yitirdi, gelenler onbiri belki zorlar.
Karabük, Akhisar, Gençler ve Konya para saçmadılar... Diğerleri ise inceleme konusu...
Trabzonspor ile başlayalım... Takımın santrforu, sol beki yok, ön libero aldılar. O bölgede Colman, Zokora, Soner, Adrian, Abdulkadir ve istenirse Malouda oynuyor. Neresinden baksanız gereksiz bir hamle...
Bursaspor... Efsane şampiyonluğun başaktörleri geri döndü; Volkan ve Sercan... Fakat ayrı kaldıkları sürecin onlara verdiği zarar ne zaman sona erer, ne zaman Timsah’a katkı sağlarlar, tartışılır. Fernandao ise nokta atış...
Küme düşme hattındaki üç takım içinde transferden tek kârlı çıkanı Erciyes... Hüseyin Kala ve Yiğit Gökoğlan’ın Kayseri ekibine katkı sağlayacaklarını düşünüyorum.
Elazığspor Köksal’ı, Görkem’i ve Adem’i kaybetti . Sahadan çok sedyede gördüğümüz Cangele’yi, en son ne zaman gol attığını unuttuğumuz Batuhan’ı, yaşı ilerlemiş temposu düşmüş Tello’yu aldılar yerlerine... İşleri zor!
Kayserispor için Salih ve Cleyton’ın gidişi kayıp, Jaja’nın gidişi ise kazanç! Kesinlikle bulundukları yeri hak etmeyen bir kadroları vardı zaten, üstüne 4 adam aldılar. Fakat işler yolunda gitmiyordu, ya da ters giden bir şeyler vardı ve takviye sanki biraz az...
Gelelim Gaziantepspor’a... Sergen Yalçın’ın yaptıklarına şapka çıkartıyoruz öncelikle... Fakat Bruma transferini de sormalıyız. Galatasaray sağlık heyetinin sezonu kapattığını açıkladığı bir oyuncuyu neden kiraladınız? Bir de deniyor ki, “Alacaklarını Gaziantepspor karşılayacak?” Bu, doğru mu!
Antalyaspor ve Rizespor sıkıntılı... İkisi de kendisini işine adamış iki tecrübeli teknik adam; Rıza Çalımbay ve Samet Aybaba... Sezon başında da bu takımların başındaydınız, yani kadroyu başkaları değil, siz kurdunuz. Peki olmayan, tutmayan ne? Biri 10 adam alıp 7 göndermiş, diğeri 9 almış 11 yollamış. Burada sorgulanması gereken, herhalde yaptığınız planlama.
Son sözümüz Özer Hurmacı’ya... Dün “Anamız ağladı, ne şikesi” demişsin; bugün “Başkan şike yapmış” diyorsun. Çok uzağa gitmene gerek yok, yeni Başkanı’nı örnek al... Geldiği gün ne demişse bugün de aynı şeyleri söylüyor. Eğilip bükülmüyor, dimdik duruyor.
Bugünlük, bir efsanenin sözüyle noktalıyoruz yazıyı: “Bir takım küme düşerse futbolcular gider, adamlar kalır...”
Pavel Nedved-Juventus
‘’70'den sonrası‘’
Bilecikli olduğum için Eskişehir'i iyi bilirim! Saha her ne kadar temiz gözükse de, adamın içine kadar işleyen soğuğu tahmin edebilirim. Maçın hemen başlarında Volkan Demirel'in garip çıkışları, Bruno Alves'in biri gol olan pozisyonda yaptığı dengesiz hareketleri ve hatta Kuyt'ın ekstra tutuk startını havaya bağlamak çok doğru değil, ama inanın bana, gitmeyen bilmez, illa ki etkisi vardır o havanın!
Fakat Fenerbahçe adına soğuk kadar etkili bir başka neden daha var: O da orta saha...
Bu kez Baroni dışarıda kalmış, Holmen ve Meireles onbirde başlamıştı. Hepsi de iyi oyuncu kabul, ama Topal'ın yanında Emre tipi sert bir adam yoksa, Fenerbahçe orta sahası hep bir eksik oynar. Ne Meireles ne de Baroni, daha da kötüsü ikisi birarada oynadığında tam bir skandala dönüşüyor Fenerbahçe'nin ortası...
Antalya kampını takip eden dostlarımın ve transferde yaşananların bende yarattığı etki nedeniyle çok kötü bir Eskişehirspor bekliyordum. Yanılmışız. Ertuğrul Sağlam, kendi futbolculuğu dönemindeki karakterli oyunu yansıtmış takımına... Dün ilk yarıda pozisyon açısından olmasa da mücadele açısından Fenerbahçe'den eksikleri yoktu.
Bienvenü ve Kuyt'ın golleriyle 1-1 sona erdi ilk devre, ayrıca konuk takım adına kaçan yüzde 100'lük pozisyonlar kaldı akıllarda...
Buna karşın bana 'kim kazanır' diye sorsanız, cevabım net olur: "İkisi de olabilir!"
***
Fenerbahçe'de yolunda gitmeyen işleri düzeltmek isteyen Ersun Yanal kimleri oyundan aldı?
Meireles ve Holmen'i!
Çünkü ilk yarının değerlendirmesinde de söylemiştik; Bu adamlarla günümüz futbolunun orta sahası olmaz!
Şahsi fikrim şudur ki; Baroni'yi her ikisini de tercih ederim.
Peki Eskişehirspor'da durum ne?
İşlerin istediği seviyede olmadığını gören Ertuğrul Sağlam; 64'te gerekeni yapıyor.
Çıkan oyuncular Bienvenü ve Erman Kılıç, girenler Necati Ateş ve Kamara...
Es Es'te iki hücumcu çıkıp yine iki hücumcu girerken sahaya; Fenerbahçe'de oyunu çevirmek için sahaya giren isimler Emre Belözoğlu, Mehmet Topuz ve Salih Uçan... Üçü de orta saha, üstelik ikisi savunma ağırlıklı, birisi futbola hayli uzak!
Emenike gitti, şimdi Webo da yok... Transfer pazartesi günü bitecek ve Fenerbahçe transfer yapmayacak!
Peki Webo da uzun süre oynamazsa; Sivas'ta, Kasımpaşa önünde kim gol atacak?
****
Aslına bakarsanız, ikinci yarıya iyi başlayan yine Fenerbahçe'ydi. Kuyt'ın biri ağlardan giren iki vuruşundan teki gol olarak değer kazansa, belki de Fenerbahçe yine kazanacaktı. Fakat böyle bir oyun işte futbol...
Bu sezon neredeyse tüm maçlarını izlediğim Fenerbahçe'nin, 70. dakikadan sonra içine girdiği sıkıntılı durumu tarif etmek için iyi düşünmek lazım. Bence bu sezon hiç bu kadar acz içine düşmemişlerdi. Ersun Yanal, bu maçın 70-90 dakikaları arasını defalarca izletmeli oyuncularına ve bu performansla yaşanacak şeyin şampiyonluk sevinci olmadığını anlatmalı.
İlk yarı sonunu 'ikisi de kazanabilir' diye noktalamıştık, çünkü Fenerbahçe'de bir gariplik olduğu aşikardı.
83'te gelen gol ise yaklaşık 13 dakikalık muhteşem futbolun hediyesiydi Es Es'e.
****
Ev sahibinin galibiyetiyle sona eren maç; lige biraz daha şenlik katacak gibi. Çünkü henüz 19. haftada farkın yediye düşme ihtimali var. Peki düşer mi? Galatasaray, Bursaspor'u yener mi?
Göreceğiz...
‘’Zafere kaçış!‘’
Orijinal adı, Escape to Victory... Türkçesi Zafere Kaçış... John Huston’ın yönettiği; Sylvester Stallone, Michael Caine gibi Hollywood yıldızlarının yanı sıra Pele gibi bir
futbol efsanesinin oynadığı unutulmaz film... 2. Dünya Savaşı’nda esir düşen bir grup müttefik asker, Nazi subaylarının propaganda amacıyla düzenlediği maçta Alman Milli Takımı ile karşı karşıya gelir. Müttefiklerin hedefi, devre arasında firar etmektir. Fakat imkânları olmasına karşın kaçmaz, ikinci yarıya çıkarlar ve muhteşem bir mücadele
ortaya koyarlar. Oynanan futboldur, verilen mesaj ise bambaşka..
Fenerbahçe-Konyaspor maçında Kadıköy’deydim. Gördüklerim, her nedense bu filmi anımsattı bana! Sahada iki takım futbolcuları mücadele ediyor, saha kenarında sivil polisler zabıt tutuyordu. Tribünlerde de karşı tribünü sürekli takip eden, bağıranı çağıranı, ağlayanı güleni, protesto edeni etmeyeni, öpüşeni koklaşanı en net ayrıntılarla görüntüleyen siviller vardı.
Tribündeki şiddeti, küfrü bitirmek; hooliganları spor sahalarından uzaklaştırmak; statları-salonları bayanların ve çocukların rahatlıkla girebileceği hale getirmek ise
amaç...
Hakikaten bunlarsa eğer, devam etsin bu uygulama...
Çünkü rakip takım taraftarlarının yanyana maç izlediği günlerden; bir maçın ardından, maç oynanan stattan kilometrelerce uzaklarda, sadece üzerinde rakip takım
forması var diye öldürülen çocuklara ağladığımız günlere geldik. Ölen 19, öldüren 20 yaşındaydı. Şimdi biri toprağın altında, diğeri demir parmaklıkların arkasında...
Fakat ‘cadı avı’na dönecekse bu uygulama, bitirin hemen...
Protesto ile küfürü aynı kefeye koyacaksanız... Tribündeki insanların karşısına geçip ‘tacizkâr’ ifadelerle bakıp huylandıracaksanız... Bu uygulamayı sadece bazı gruplar ve bazı isimler üzerinde yapacaksanız... Hemen bitirin lütfen.
TFF kanunu değiştirdi, küfürde süre sınırını kaldırdı. Elbette olmasın küfür, bunu biz de isteriz. Ancak küfrün skalası ne olacak? Gazetede bir arkadaşım muazzam
bir soru sordu mesela: “Terör örgütüne küfreden, hapse mi girecek?”
50 bin kişilik statta 3-5 kişi 1-2 saniye küfreder ve polisler bunu rapor ederse, kapatılacak mı o stat ya da? Bu durumda hangi takım, kaç maçını kendi sahasında oynayabilir ki!
Bir soru daha: Süper Lig’de 9 maç oynandı. Kaçında bu uygulama yapıldı?
Umarım Emniyet Genel Müdürlüğü bu konularda bir açıklama yapar? Gelinen nokta budur işte! Sahada oynanan şeyin adı futbol, çizgilerin dışında yaşananlar ise
bunlar!
Sahi; Türkiye Futbol Federasyonu ne iş yapar?
‘’Sözün özü!‘’
Öncelikle 3 Temmuz 2011’den bugüne Şike ve Teşvik Davası’nda neler yaşanmış, ona bakalım... Sonrasında gelinen noktayı masaya yatıralım...
3 Temmuz 2011: Şike ve Teşvik Operasyonu ilk gözaltılar ile başlatıldı.
14 Şubat 2012: Davanın ilk duruşması yapıldı.
2 Temmuz 2012: 23. duruşmada dava, karara bağlandı. 93 sanıktan 48’i çeşitli cezalar alırken 45’i beraat etti.
10 Ağustos 2012: İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi, 682 sayfalık gerekçeli kararını açıkladı.
24 Temmuz 2013: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, mahkeme kararlarının onanması yönünde görüş bildirip dosyayı ilgili ceza dairesine gönderdi.
6 Eylül 2013: Yargıtay 5. Ceza Dairesi, özel görevli mahkemenin şike kararını eksik evrak gerekçesiyle bozdu. Yargıtay’ın bozma kararının ardından dosya İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi’ne iade edildi.
14 Kasım 2013: Şike dosyası, yeniden Yargıtay’ a gönderildi.
20 Kasım 2013: 7 Mayıs 2012’de yapılan seçimle Yargıtay Başkanı seçilen Ali Alkan, bu davayla ilgili bir açıklama yaptı: “Biz, bu dosyanın yılbaşından önce çıkacağını tahmin ediyoruz. Tabii bu kesin değildir.”
Ve ‘demeç savaşları’ işte bu konuşmanın ardından yeniden başladı.
4 Ocak 2013... Trabzonspor Yöneticisi Muhammet Engin Kara, Twitter’dan bombaladı: “Onbeş gün önce dedim ve buraya yazdım, Yargıtay cezayı onadı diye beyler...” Bir de ek yaptı Kara: “Madem onandı, neden halâ açıklanmıyor...”
20 Aralık 2013’te de şunları yazmıştı Kara: “Şampiyonluk kupası yüzde 99.9 Trabzon’a gelecek.”
15 Aralık 2013... Trabzonspor Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu konuştu: “Tahkim kurulu ile görüştüğümde ‘İki tane ahlâksız karar olmaz’ dedim. Bir tane ahlâksız karar var, bir tane namussuz karar, bir tane it gibi karar var. Bu lafı kullandığım için özür diliyorum. Bu kararı ne UEFA, ne disiplin kurulu, ne Tahkim Kurulu, ne CAS verdi. Bu ahlâksız kararı, bu it gibi kararı Federasyon ve kurulları verdi.”
6 Ocak 2014... Söz yine Hacıosmanoğlu’nda: “Bu konuda tek bir şey söyleyeceğim, başka da bir şey konuşmayacağım. Tiyatroyu bekleyelim, izleyelim, ondan sonra konuşuruz...”
Ve 8 Ocak 2014:
Fenerbahçe Spor Kulübü, resmi internet sitesinden açıklama yaptı... Bu açıklamanın tamamı, halen kulübün resmi sitesinde mevcut... Biz, bazı bölümlerin altını çizip, fotoğrafın bütününü okumaya çalışalım... Yorumların tamamen şahsıma ait olduğunu üstüne basa basa vurgularım.
* “Fenerbahçe, Türkiye’ nin en büyük sivil toplum örgütüdür. Hâl böyleyken kulübümüzü ve camiamızı doğrudan ilgilendiren konularda, Fenerbahçe Yönetim Kurulu’nun ve Fenerbahçeliler’in sessiz ve kayıtsız kalmasının beklenmesi doğal oluşa aykırıdır.”
- Yani; ‘Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu’ ile başlayan siyaset-yargı-emniyet kapışması, 3 Temmuz 2011’den bu yana anlatmak istediğimiz şeydi zaten. Şu an siyasiler ‘gizlilik ihlali’, ‘masumiyet karinesi’, ‘yasal olmayan dinleme’, ‘delil üretme’den bahsediyor ya; biz bunları aylardır söyleyip duruyoruz zaten...
* “Bilinmelidir ki; tek düşüncesi ‘ adil yargılanma’ hakkının kendisine teslim edilmesi olan Fenerbahçe ve Fenerbahçeliler, bu konuda taraftır ve taraf olmaya devam edecektir.”
- Yani; ‘Af’ istemiyoruz, çünkü suçlu olmadığımızı düşünüyoruz. Ancak, Özel Yetkili Mahkeme’de görülen davaya da, yargılama esaslarına da, verilen son kararlara da kuşkulu bakıyoruz. Hatta daha da ileri gitmek gerekirse, ‘inanmıyoruz’... Tıpkı, Ergenekon ve Balyoz davalarında olduğu gibi, biz de bu nedenle davanın yeniden görülmesini istiyoruz.
* “TBMM’nin iradesinin beyan edildiği 2 Temmuz 2012’den itibaren, söz konusu mahkemeler tarafından verilen hükümler, artık yalnızca esastan değil şeklen de gayrimeşrudur. Fenerbahçe Spor Kulübü bu gayrimeşruluk ve hukuksuzlukla karşı karşıya bırakılmıştır.”
- Yani; Özel Yetkili Mahkeme’nin verdiği kararlar, yasal değildir.
* “Bizler, Türkiye Barolar Birliği tarafından önerilen ve Sayın Başbakan tarafından olumlu karşılanan ve üzerinde toplumsal mutabakatın sağlanmasının kuvvetle muhtemel olduğu Özel Görevli Mahkemeler’in bakmaya devam ettiği davaların gayrimeşru ve yok hükmünde sayılarak, genel mahkemelerde yeniden yargılama yolunun açılması girişimini koşulsuz destekliyoruz.”
- Yani; Bizler, 3 Temmuz 2011’den itibaren aynı şeyi savunduk, ‘Bu davaya ÖYM değil, Asliye Ceza Mahkemesi bakmalıdır.’ Gelinen noktada, fikrimiz aynıdır.
* “Yargıtay’ın da gelinen aşamada taraflı yorumlanabilecek bir acelecilikle hareket etmeyip, elindeki davayı görmeyi bekleteceğini umut ediyoruz.”
- Yani; ne bir tutuklu var, ne de zamanaşımı ihtimali... O halde, Yargıtay, Türkiye’yi etkisi altına alan değişim rüzgârıyla yelkenlerini doldursun ve bu dava hakkında da gerekeni yapsın.
İsteyen, istediği gibi okuyabilir elbette bu açıklamayı... Fakat bizim anladığımız şu...
Trabzonspor bir an önce kararın verilmesini istiyor ve tüm gücüyle bu konuda çalışmalarını sürdürüyor.
Fenerbahçe ise ‘adil yargılanma’ talebiyle, Yargıtay’ın şu an karar vermemesi için uğraşıyor. Lehte ya da aleyhte... Çünkü şu an çıkacak bir kararın -gelecekte yok hükmünde sayılma ihtimali olsa bile- en azından ‘algı kirliliği’ yaratacağından endişe ediyor.
Kim haklı kim haksız karar sizin...
Fakat şu küçük bilgileri de hatırlatmakta fayda var...
* Yargıtay Başkanı Ali Alkan, 20 Kasım 2013’te aslında şunları da söylemişti: “Herhangi bir zaman dilimi kestirmek söz konusu olamaz. Dairenin daha önce sırası geldiği için bu dosyayı öncelikle ele alacağını düşünüyorum. Bu konudaki takdir şüphesiz ki ilgili dairenin başkanı ve heyetindedir. Böyle bir süre belirlemek söz konusu olamaz, ama bu sadece tahmindir...”
* Şike ve Teşvik Davası, Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz tarafından başlatılmıştır. Sayın Öz hakkında son günlerde yaşanan gelişmeler herkesin malumudur.
* Dava, Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Mehmet Berk’in savcılığıyla devam etmiştir. Sayın Berk hakkında, bu dava biter bitmez verilen karar ortadadır.
* Şike ve Teşvik Operasyonu yapılırken görev alan emniyet yetkililerin bir çoğu, ‘Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu’nda da görev almıştır. Ve bu yetkililer, son operasyonun ardından görevlerinden alınmıştır.