‘’Kim şampiyon olur?‘’
Kalede Volkan, sağda Gökhan, solda Caner, göbekte Alves-Egemen ve önlerinde Topal ile Emre-Meireles ikilisinden birisi... En uçta Emenike-Sow-Kuyt üçlüsü; Arkalarında Diego... Alper var; Topal da Emre de Meireles de hücum oynayabilir... Gökhan ile Caner’in kanat bindirmelerini de eklerseniz... Takım savunmasını da takım hücumunu da 7-8 oyuncu ile yapabiliyor Fenerbahçe... Beşiktaş ve Galatasaray’da bu sayı kaç peki?
Son 7 maçta 21 puan toplayan Fenerbahçe ile Galatasaray yenilgisinin etkisini üzerinden atan Beşiktaş arasındaki yarış sürüyor.
Evinde Bursaspor ile berabere kalan Galatasaray ise 1 maçlık uzaklıkta, rakiplerinin hata yapmasını bekliyor.
Peki kim daha avantajlı, ya da daha da ileri gidelim; Kim şampiyonluğa daha yakın?
Bugün bu sorunun yanıtını arayalım.
Beşiktaş’ta Olcay, Demba Ba, Gökhan Töre ve onların arkasında oynayan Sosa ile Oğuzhan’dan oluşan hücum hattı, Bilic’in büyük kozu...
Hatta bu 5’linin gerisindeki Atiba-Veli ikilisi de gerçek bir sigorta...
En büyük sorunu 1. Bölgede Beşiktaş’ın... Sağda Serdar, solda Motta ya da İsmail, göbekte Ersan-Franco ve en geride Tolga’nın standardı yok. Bir gün çok ekstra oynayıp uçurabilirler Kartal’ı, bir diğer gün ise çok berbat oynayıp yakabilirler.
Haklarında ortalama bir öngörü olmaması, teknik adamlarının kâbusu...
Galatasaray’da her şey; Muslera’nın kurtardıkları, Sneijder’in attıkları, Selçuk- Burak ikilisinin ruh hali ve Melo’nun takımı ne kadar ateşleyebileceğine bağlı...
Yoksa...
O kadar sağ kanat alındı; Sabri oynuyor...
O kadar sol kanat alındı; Hakan Balta oynuyor.
Semih’in yokluğu doldurulamıyor, daha düne kadar ‘gitsin’ denilen Chedjou aranıyor.
Umut, Olcan, Telles, Veysel, Tarık, Yekta’nın üzerine takım kurulamıyor.
Düşünün; çok kritik Bursa maçında, ölüm dakikalarında kazanılan penaltı vuruşu bile, yıldızların bir bir kaymasına neden oluyor! Onların ışıklarını da alıp gizlendiği dakikada ateşten gömleği; Hamza
Hamzaoğlu ile birlikte performansı tavan yapan Emre giymek zorunda kalıyor.
Attı kahraman oldu genç adam; atamasa...
Geçelim lidere...
Onları en sona bırakmamın nedeni, bundan sonra yazacaklarımı, Beşiktaş ve Galatasaray kadrolarına da sizin uygulamanız...
Önce savunmasına bakalım Fenerbahçe’nin...
Kalede Volkan, sağda Gökhan Gönül, solda Caner Erkin, göbekte Bruno Alves-Egemen Korkmaz ve önlerinde Topal ile Emre-Meireles ikilisinden birisi...
Takım savunmasını direkt 7 tecrübeli adamla yapabiliyor Fenerbahçe ve dikkat edin, sadece 1 yabancı ile çözüyor bu işi...
Geçelim hücum hattına...
Emenike, Sow, Kuyt’tan oluşan ileri üçlü, onların arkasında oynayan Diego...
İlk etapta bu 4’lüyü Alper Potuk ile besliyorlar. Gerek duyulursa Emre de, Meireles de, Topal da hücuma destek veriyorlar.
Gökhan Gönül ile Caner Erkin’in Avrupa futbolunda dahi ilk üçe girebilecek kadar başarılı kanat performanslarını da dikkate alırsanız...
Fenerbahçe’nin 7-8 oyuncu ile de hücum yapabildiğini göreceksiniz...
Ayrıca Bekir’in Hasan Ali’nin her daim hazır oluşu, Webo’nun her oyuna girişinde mutlaka skora etki yapması, devre arası gidecek denilen Selçuk Şahin’in inanılmaz katkısı da cabası...
Şimdi Beşiktaş ve Galatasaray kadrolarının kaç oyuncuyla ‘iyi hücum’ ve kaç oyuncuyla ‘iyi savunma’ yapabildiklerine bakın...
Kişisel fikrim; Bursaspor kadrosunun da bu değerlendirmenin içinde yer alması...
Çünkü puan farkı kaç olursa olsun; onların 3 Büyükler’den birini ekarte edeceğini ve sezonu ilk 3’te bitireceğini düşünüyorum.
‘’Papatya falı‘’
Papatya falı gibi Fenerbahçe... Sevenleri her maç sabahı yeniden yaprakları tek tek kopartıp sayacak; Sevinecek miyiz, üzülecek miyiz?
Ruh hali sürekli değişen, kaprisleriyle bezdiren, ama asla sevmekten vazgeçilmeyen sevgili gibi...
Mersin ve Başakşehir maçlarından sonra devre arasına girilmiş, “Acaba bu tempo devam eder mi?” sorusu sorulmuştu. Kasımpaşa maçındaki kusursuz futbol, bu sorunun yanıtı gibi algılanmıştı.
Ancak Karabük’te görüldü ki, Fenerbahçe futbol takımı, asla öngörülerle tanımlanamaz.
Selçuk Şahin ve Emenike ile gelen golleri bir kenara bırakın. Diego sahada yok, Emenike geziniyor, geçen haftaki Alper ve Kuyt’tan eser yok.
Gökhan ve Caner’in kanatları; Erkan ve Traore için otoban gibi... Çıkartın dün geceki Fenerbahçe’den Alves- Egemen ikilisini, Volkan’ı ve Topal’ı; bir daha düşünün sonucun ne olacağını...
Yazının sonunda küçük notlar düşelim isterseniz...
- Karabük Yönetimi “Tolunay Kafkas ile devam” kararı aldı. Doğru tektir, doğru karar budur.
- Savunma ve hücuma çıkışları kusursuz olan Karabük, gol bölgesindeki krizi çözemezse, kâbus görmeye devam eder.
- Gönül çıktı, Topuz girdi. İlk Karabük atağında Topuz’un adamı golü attı, ikincisinde ise Volkan kurtardı. Yani Topuz, 12. Karabüklü gibi oynadı!
- 2-1’den sonra Karabük maçı tek kaleye çevirdi. Büyük takım bu kadar baskı yememeli.
- 4 dakikalık uzatmayı uzun toplarla oynadı
Fenerbahçe... Uzatma böyle oynanır mı?
Ve son söz: Kazanan haklıdır...
Evet ama...
Fenerbahçeliler sezon sonuna kadar daha çok ‘Papatya falı’ açacaktır.
‘’Tanımadığım bir kız!‘’
İki kız, kendi aralarında konuşuyordu. Ekonomi üzerine eğitim aldıkları için, konuşmaları da elbette uzmanlık (!) alanları üzerineydi. Kızın biri dedi ki, o çirkin, şımarık, son derece itici olan bir telaffuzla;
- “Yaaa okudun muuu... Enflasyon fırlamııış... Borcumuz katlanmıııış, milyar dolar olmuş...”
Diğeri, bilirkişi konumunda ve aynı iticilikte;
- “Anlayamadığım bi şi var! Bizim ülkenin darphanesi yok mu yaaaaa... Bassınlar parayı, ödesinler borcu, indirsinler enflasyonu...”
Daha alık olanı, çok bilmiş bir edayla yanıtladı kankasını!
- “İyi de kızıııımmm... Darphanede lira basıyorlar... Bizim borç dolar amaaaaa...”
Bu kızlarımız okuyacak, büyüyecek ve bu ülkenin ekonomisini düzeltecek işte...
Yıllar yıllar önceydi... Beşiktaş altyapısından küçücük bir çocuk, Barcelona’ya transfer oluyordu. Olmadı, gidemedi çocuk... İnönü’de gittiğim her Beşiktaş maçından çok iyi biliyorum ki, müthiş bir yetenekti. Birçok taraftar, maçın ilk 45 dakikasını hikayeden izliyor, devre arasını bekliyordu. Çünkü hakem düdüğü çalıp, takımlar soyunma odasına gittiğinde, henüz futbol topu kadar olan bu çocuk sahaya çıkar, muhteşem bir resital veriyordu.
O gün bu gündür bekliyoruz Muhammed’i... Geçen günlerde bir de baktım, manşet olmuştu. Ne futbolu ne de attığı golle değil maalesef... Gece kulübünde bir kızla görüntülenmişti ve internete düşen fotoğrafın üzerinde, “Beşiktaşlı Mami kardeşim sudeyle” yazıyordu, yanına da kırmızı kalpler konulmuştu.
Gencecik adam, izin gününde çıkar dışarıya, yapar alemini... Bana ne! Benim takıldığım da bundan sonrası zaten...
Genç kardeşim; kendini aklamak için şunları yazmış sosyal hesabından:
- “Tanımadığım bir bayanın benimle fotoğraf çektirmek istemesi üzerine çekilmiş bir fotoğrafın böyle yayınlanması, beni ve ailemi çok üzdü...”
İyi de kardeşim Mami; kızın memeleri neredeyse ağzına girecek, koala gibi sarılmış sana ve dudaklarıyla öpücük veriyor. “Tanımadığım bir kız” diyorsun!
De ki, “Gencim, izin günümdü, gittim, eğlendim. Bir daha 20 yaşında olamayacağım. Yine de hataysa bu özür dilerim...”
Buna saygı duyulur işte...
Haberin olsun; Sen inanmasan bile biz halâ bekliyoruz: Barça’nın kapısından dönen Mami büyüyecek, yıldız olacak ve milli takımda bizi coşturacak.
Gecenin bir vakti işten çıkmış, eve gitmişim... Günün yorgunluğu üzerimde... Şortumu, tişörtümü giyip televizyonu açtım. Bu arada arkadaşlar mesaj yağdırıyor, bir programda benim bir hafta önce yaptığım haber yayınlanıyormuş. Açtım, baktım... Bizim gazetenin küpürleri gösteriliyor, ama dikkatle Fanatik yazısı silinmiş şekilde... Benim yazdığım haber okunuyor, kelimesi kelimesine, noktası virgülüne... Sayfada her şey aynen duruyor, ‘Fanatik’ logosu ve benim imzam silinmiş sadece! Bu arada sürekli ‘Amatör futbolda taciz skandalı’ diyor o ürkütücü ses tonuyla bir adam ve klasik televizyon efektleri; ‘dan, dan, dan...’
Konuşmacılardan biri, “Bu gazetede yayınlanmış, değil mi” diyor. Solaryumdan çıkıp ekrana yapışan moderatör bey, konuyu geçiştiriyor... Futbol topunu görse bomba sanacak olan, ama Dünya üzerindeki her konuda bilgi sahibi olduğunu zanneden ve ülkeyi kendi başına yönetebileceğini düşünen yorumcu, “Tebrikler kardeşim, büyük bir gazetecilik başarısı” diyor.
Ya sabır çekiyorum, bekle diyorum, bulaşma diyorum. Ve dayanamayıp mesaj atıyorum solaryumdan çıkıp ekrana yapışan moderatöre; “Bu haberi bir hafta önce ben yaptım, gazetemde yayımlandı. Devamı konusunda bilgi isterseniz, üç gün de devamını yayınladık. Sonraki gazetelerde, ayrıntıları bulabilirsiniz.”
Aktif olarak kullandığı numaraydı bu ve gördüğüne eminim. Çünkü kendileri, telefonlarıyla TFF Başkanları’nı bile canlı yayına alabilen yüce insanlar!
Bir kez bile gazetemden bahsetmediler.
Sonra çıkıp “Benim emekçi kardeşlerim” dedi solaryum güzeli moderatör bey... Önceki gece, eski çalıştığı TV kanalını suçladı! Emek hırsızlığı yaptığı programın devamında, “Emek hırsızlığı yaptılar” demeye getirdi!
‘Emek’ kelimesi utandı!
Gazetecisi, futbolcusu, ekonomisti bu işte ülkenin... Yönetici kısmına hiç girmedim dikkat ederseniz! İlhan babadan başlasak, biter mi bu yazı!
İyi ki Demba Ba var, Kuyt var, Sneijder var, Erkan Zengin var. İyi ki Olcay Şahan var, Alper Potuk var, Selçuk İnan var, Cardozo var. İyi ki Rıza Çalımbay var, Mehmet Özdilek var, Abdullah Avcı var.
İyi ki varsınız ve artık çoğalmalısınız iyi adamlar!
‘’Gökhan ecnebi, Marco Türk‘’
İlk yarının gergini; Beşiktaş... 16 maçta 7 kırmızı gördüler. Neredeyse iki maçta bir 10 kişi kaldılar. İlk yarının sakini; Balıkesirspor... Puan cetvelinin en son sırasındalar ama hiç futbol dışına çıkmadılar. Kırmızıları yok; aynı zamanda ligin en az sarı kart gören (27) takımlar.
*********
İlk yarının hayal kırıklığı; Sivasspor... İyi bir takım, iyi bir futbol anlayışına sahip teknik direktörleri (Roberto Carlos) olmasına rağmen, küme düşme hattına çakılıp kaldılar. Sergen Yalçın ile son hafta kazandılar, yıllardır bizi alıştırdıkları o görüntüleri yeniden sergilemeye başladılar.
İlk yarının bombası; Başakşehir Belediye... Üç Büyükler’den dışlanmış yerlileri, isimlerini dahi ancak oynadıklarında öğrendiğimiz yabancıları ile müthiş bir iş başardılar. Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray’ın ardından 4. sırayı kaptılar.
*********
İlk yarının fiyaskosu; Taraftar... Statlar yapılıyor herbiri birbirinden janjanlı... Fakat ne için, kimin için? İlk yarıda neredeyse bir maçta bile dolu stat yoktu...
İlk yarının en coşkulusu; Konya... Bir ayda 7 maç oynandı şehirde, içlerinden biri de Beşiktaş-Trabzonspor maçıydı. Full çekti neredeyse hepsinde tribünler... Konyalılar’a tebrikler...
*********
İlk yarının golcüsü; Yine, yeni, yeniden Gekas... Yaşlı diyorlar, zart diyorlar, zurt diyorlar: Adam çıkıyor sahaya, rakibin ismine cismine bakmadan atıyor. Daha ne istenir ki bir santrfordan! İlk yarının karavanacısı; Aatif Chachechoue... Geçtiğimiz yıl ligin Gol Kralı olmuştu, bu sezon henüz 4’te... O atamayınca, Sivasspor da işte bu hallerde...
*********
İlk yarının en başarılı teknik adamı; Rıza Çalımbay... Aslında İrfan Buz da, Abdullah Avcı da, Şenol Güneş de başarılı elbette... Fakat bu seçim, tamamen ön yargım yüzünden! Çünkü sezon başı “Bu Mersin küme düşer” demiştim, bana fena kapak yaptılar!
İlk yarının en başarısız teknik adamı; Mehmet Özdilek... İtiraf etmeliyim ki, çok üzülerek yaptım bu seçimi... Çünkü Mehmet Özdilek aslında bu değil... Olmadı işte, tutmadı kimyaları. Yapacak bir şey yoktu, ayrıldılar.
*********
İlk yarının en iyi kalecisi; Volkan Babacan... ‘Kırık Kalpler Durağı’ Başakşehir’in bir başka ferdi! Fenerbahçe’de doğup büyümüş Volkan, kendini Avcı’nın takımında buldu. 16 hafta bitmiş, yedikleri gol sayısı 8... Maç başı; 0,5; Yuh yani!
İlk yarının en kova kalecisi; Emrullah Şalk... 15 maç oynamış, 31 gol yemiş... Maç başı 2,06; Bravo yani!
*********
İlk yarının hırçını; Elyasa Süme... 8 sarısı var, iki maçta bir sararıyor, 4 maçta bir oynayamıyor! Murat Ceylan var bir de... Sahaya girer girmez atılarak, az zamanda büyük iş başardı bu küçük dev adam...
İlk yarının gamsızı; Cenk Tosun! Ligin en hırçın takımı Beşiktaş’ta sarı kart bile görmeyen adam... Ben olsam ahengi bozuyor diye yollarım!
*********
İlk yarının savunması; Uğur Uçar, Yalçın Ayhan, Epureano, Ferhat Öztorun... (Başakşehir Belediyespor) İlk yarının savunma(ma)sı; Uğur Akdemir, Kulusiç, Coelho, Bülent Cevahir... (Balıkesirspor)
‘’Harika bir yıldı!‘’
Şampiyon Fenerbahçe’yi sahaya alkışlarla aldılar. Akhisar Belediye, Kayserispor ve Kardemir Karabükspor’a da bizden alkışlar...
*************
Hakemi uyardı; kırmızı kart gören rakip oyuncuyu sahada tutturdu. Bravo Veli Kavlak...
*************
Çok kritik bir deplasmanda kazandılar, liderlik koltuğunu geri aldılar. Fakat stadı tıklım tıklım dolduran Konyaspor taraftarına saygısından üçlü çektirmedi bu adam... Adrenaline meydan okuyan Olcay Şahan, süpersin.
*************
Biz yine yoktuk bir Dünya Kupası’nda... Ben yine televizyon başında, Brezilya’yı tutuyordum! Ama bu kez bir farkla; O vardı. Yıllar yıllar sonra, bir Dünya Kupası’nda, üstelik hem yarı final hem de finalde kalbimiz onun için çarptı. Türk Futbolu’nun büyük değeri; Cüneyt Çakır...
*************
Cristiano Ronaldo, Lionel Messi falan hikaye! Real Madrid ile Barcelona’yı da boşverin bu sene! Şampiyon Atletico Madrid ve elbette gururumuz Arda Turan... Bir de Şampiyonlar Ligi Finali’nde sakat olmayıp oynasan ve kupayı kaldırsaydın...
*************
Yunanistan hemen dibimizde, yapacağımız en küçük bir hatayı bekliyor... Ülke puanı açısından bizi geçse, ligimizde şampiyon olacak takım bile Şampiyonlar Ligi’ne direkt gidemeyecek. Hâl böyleyken;
Beşiktaş ile Trabzonspor çıktı sahneye... Harika sonuçlar aldılar, gruplarından çıkmayı başardılar ve Yunanistan’ın ümitlerini boşa çıkardılar. Teşekkürler Bordo-Mavi, teşekkürler Siyah-Beyazlılar...
*************
Bir futbol maçına, bundan daha güzel bir pankartla çıkılabilir mi! Bana göre çıkılamaz... 11 adam, 11 harf yazmıştı tişörtlerinin üzerine... Hepsi biraraya geldiğinde Ulu Önder’in adı beliriyordu karşınızda; ‘Yüce Atatürk’... Disiplin Kurulu’na sevk edildiler, ama olsun. Kalbimiz sizinle Fethiye...
*************
Euroleague’de tarihte ilk kez bir Türk Finali oynandı... Galatasaray şampiyon oldu, Fenerbahçe ikinci ve Avrupa bizi izledi... Teşekkürler Galatasaray, teşekkürler Fenerbahçe, teşekkürler kızlar...
*************
Küçük yaş gruplarında bir futbol maçı... Trabzonlu genç sağlık sorunu yaşamış, yardımına ilk koşan Fenerbahçe sağlık heyeti olmuştu. Babaları, ağabeyleri yumruk yumruğa kavga ederken; koca koca adamlara ders veren bu çocuklar... Helal size...
*************
Bir derbi maçı... Hakem ‘aut’ diyor, gencecik adam ‘hayır, korner’ diye kararı düzeltiyor. Hakem teşekkür ediyor, ama yetmez... Bizden de koskoca bir aferin Semih Kaya’ya...
*************
“Birinciysen birincisindir, ikinciysen hiç bir şey” derler ya... Bize uymaz! İşte bu nedenle Şampiyonlar Ligi’nde Avrupa İkincisi olan bu takım, bizim kalbimizde şampiyondur. Alkışlarımız Halkbank’a...
*************
11 Mayıs 2012’den 25 Ocak 2014’e... 42 Türkiye Ligi, 20 Şampiyonlar Ligi, 4 Dünya Kulüpler Şampiyonası, 6 Türkiye Kupası ve 1 Türkiye Süper Kupası... Tam 73 maç... Dünya’nın her yerinden, Dünya’nın bütün oyuncularıyla karşılaştılar ve hepsini yendiler, bütün maçlarını kazandılar. Guinness Rekorlar Kitabı artık onların adını yazıyor, biz yazmasak olmaz; Bravo VakıfBank.
*************
Mevcutlardan ümidimizi kestik, artık gözümüz sizlerde... Ozan Tufan, İrfan Can Kahveci, Gökhan Değirmenci, Enes Ünal, Alper Potuk, Adem Büyük, Berkay Dabanlı, Mustafa Pektemek, Olcay Şahan,
Muhammet Demir... Umutlarımız oldunuz arkadaşlar...
*************
Kötü anları, iyilerinden fazla bir yıldı aslında 2014... Ancak kapanışı güzel yapmak istedim. Unuttuklarım alınmasın lütfen, bilsinler ki, onlarla da gurur duyduk mutlaka...
SENEYE GÖRÜŞÜRÜZ!
‘’Türkiye Şaka Federasyonu!‘’
Tarih; 21 Aralık 2014 Pazar... Saat; 21,20... Beşiktaş, Akhisar engelini 3 golle aşmış, yeniden liderlik koltuğuna oturmuştu. Yayıncı kuruluşun mikrofon uzattığı Beşiktaş kalecisi Tolga Zengin; ne liderlikten ne futboldan ne de hakem hatalarından bahsetti. Tolga’nın sözleri aynen şöyleydi:
“Maça çıkarken küçücük çocukları kısa kollu formayla sahaya çıkarıyorlar. Arkadaşlarıma söyledim, eşofmanlarımızı çıkarttık ve çocuklara verdik, üşümemelerini sağladık. O çocuklar, bizlere emanet verilmiş. Hasta olmamaları lazım. Yazıktır, günahtır. Bunun yetkilisi kimse, o çocuklar orada üşümesinler. Bunu özellikle söylemek istedim. Yetmiyorsa, formamızı da çıkartır veririz. Önlerine saygı yazıyorsunuz, ama sevginin olmadığı yerde saygı olmaz. Çocuklar titriyordu. Göze batmayan bir şey, ama lütfen dikkat etsinler. 35-40 yaşına kadar futbol oynarsın, yaptığın şeyler unutuluyor. İşin sonunda
duruşuna, adamlığına bakılıyor. Gördüğümüz haksızlık karşısında asla susmayacağız.”
Tarih; 23 Aralık 2014... Saat; 14,30 civarı... Türkiye Futbol Federasyonu’nun hepsi de ceket giyip gravat takan kocaman adamları; yaklaşık 38 saat düşünmüş ve Tolga Zengin’e vereceği yanıtı en sonunda
bulmuştu:
“Bazı medya organlarında Spor Toto Süper Lig müsabakaları öncesi düzenlenen seremonilerinde hakemlerimiz ve futbolcularımıza refakat eden çocuklarımızla yapılan organizasyon ve çocuklarımızın
giydikleri ekipmanlarla ilgili çeşitli haberler yayınlanmaktadır.
Federasyonumuz tarafından sezon öncesi yapılan talimat değişikliği ile futbolculara refakat eden çocuklarımızla ilgili madde değiştirilmiş ve bu organizasyon kulüplerimize bırakılmıştır. Konuyla ilgili Sportif Ekipman Talimatı’nın 22. maddesini kamuoyunun bilgisine sunarız.
MADDE 22 - REFAKATÇİ ÇOCUKLAR
(1) En üst profesyonel ligde ev sahibi kulüpler diledikleri takdirde, TFF’nin izni çerçevesinde müsabaka öncesi seremonilerde futbolculara refakat etmek üzere, 12 yaşından küçük çocukları refakatçi çocuk olarak belirleyebilirler.
(2) Seremoniye katılan her futbolcuya eşlik edecek olan refakatçi çocukların, ev sahibi takımın forma setlerini giymeleri zorunludur. Buna ilaveten, müsabakada görev yapacak hakemlere eşlik edecek refakatçi çocuklar, göğüs hizasında ve 200 cm boyutunda olmak şartıyla, ‘Fair-Play’ veya ‘Saygı’ yazısı bulunan ev sahibi takım forma setlerini giymek zorundadırlar.”
Koskoca Türkiye Futbol Federasyonu’nun verdiği cevap özetle bu işte: Suç bizde değil, kulüplerde!
Mahallenin yaramaz çocukları gibiler. Hani camı kırar, ama annesi sorduğunda, “O yaptı” der ya...
Onun gibi...
Ben bu cevabı şöyle yorumlarım;
“Bana ne kardeşim çocuklar üşüyorsa... Sonuçta onları oraya çıkartma görevini kulüplere devrettik. Yani çocukları üşüten biz değiliz, kulüpler...”
Bravo...
Aferin...
Tamam, hasta olsun o çocuklar, hastanelere düşsünler, salgın olsun, abartalım, dayanamayanlar ölsünler...
Nasıl olsa sonuçta suçlu belli; TFF değil, kulüpler...
Böyle bir ciddiyet olur mu!
Sevgi Tolga kardeşim, öncelikle duyarlılığın için teşekkür ederim. Bizler, konu hakkında etkili-yetkili insanlar değiliz; ancak konuyu elbette Türkiye Futbol Federasyonu, Kulüpler Birliği ve tüm kulüplerimize tek tek iletiriz. Sonuçta onlar, bu ülkenin geleceği... Hepimizin çocukları... Suçlu aramak değil yapmamız gereken, çözüm üretmek... Muhtemelen, bu ülkenin futboldaki çatı kurumu olan TFF gerekeni yapacaktır. Ya kendileri kış aylarında bu çocukların giymesi için gerekli ekipmanı sağlayacaklar, ya da kulüplere böyle bir ricada bulunacaklardır. Dedik ya; emir-komuta ilişkisine ne gerek var böyle bir konuda...
Onlar çocuk en nihayetinde...
Bizim çocuklarımız...”
TFF arzu ederse, www.fanatik.com.tr adresine girebilir, yazımın bu son bölümünü kopyalayıp yeni bir açıklama yapar gibi yapabilir!
Zararın neresinden dönseniz,kârdır...
Saygılarımla...
‘’Bu yazı Çarşı'ya‘’
Adamların derdi ne,
biliyor musunuz çocuklar?
Evet, biliyorsunuz...
******
Palavradır, “Darbe yapmaya kalkıştılar” demeleri falan.
Onların istedikleri gibi olmamanızdır, bütün problem.
******
Soma’da ölenlerden ve onların acılı ailelerinden size ne?
İlk tekmeyi vuran, Yusuf yerine, siz olmalıydınız.
******
Vay efendim, “Van’daki çocuklar soğuktan donuyormuş.”
Devlet onlara çadır verdi mi?
Verdi...
Otursunlar oturdukları yerde.
Nelerine yetmiyor kış günü yazlık çadır?
******
Köy okullarına yardım meselesi de nedir?
Okuyup da ne yapacaklar?
Gidecekleri hocanın tekkesi hazır...
******
‘Vicdan’ mı dediniz?
Kaç tane çocuk öldü bu memlekette..
Ve kaç tane kadın?
Hiçbirinin kılı
kıpırdamadı.
******
Onlar gibi olmalıydınız çocuklar.
Yalanlar peşinde koşmalıydınız.
******
El pençe divan durmalıydınız kapılarında.
Sınavsız en güzel işlere yerleşmeliydiniz.
Türlü şaklabanlıklar yaparak genel müdür falan olmalıydınız.
******
Akıllı tuvaletlerde hacet gidermek..
Ve altın varaklı bardaklarda içmek meyve sularını,
Sizin de hakkınızdı...
******
90 dakikalık mutluluklar ya da hüzünler size yeterdi,
ama yetmedi...
******
Tek suçunuz, vicdan ateşini gönüllere yakmaktı çocuklar.
Onların korku veren ateşini ellerinden aldınız.
******
Şimdi Yunan Tanrıları’nın, Promethus’un sırtına yüklediği gibi dünyanın suçunu yükleyecekler sırtınıza..
Ve akıllarınca, kartallara ciğerinizi yedirecekler...
******
Pandora’nın kutusu çoktan açıldı çocuklar.
Bütün kötülükler ve pislikler ortaya saçıldı.
******
Siz kutunun içinde kalan tek şey,
Umutsunuz...
******
Umuda zincir yok çocuklar!
Vicdanlara zincir yok!
Hayallere zincir yok!
******
“Zeus tahtından düşmedikçe, benim işkencelerimin sonu yoktur” diyen Promethus gibi haykırdığınızdan...
Ölümsüzlüğü çoktan hak ettiniz...
Sizlerden korkan, yalancı Tanrılar dünyasında...
******
Hakan Şevket Telkes’in bir yazısı bu...
İnsanı kıskandıran...
Eline sağlık demekten başka bir şey bırakmayan!
“Çarşı, darbeye karşı” diye bağırdı bu çocuklar..
Ve şimdi ‘darbeci’ diye yargılanıyorlar...
Aklanacakları günü iple çekiyoruz ve onlara, ‘bir güzel abiden’, Nazım Hikmet’ten birkaç dize gönderiyoruz...
******
Çınarı yıkmak için, baltayı köküne vururlar.
Evi yıkmak için sokarlar kundağı temele...
Kartal uçmaz olur; kanadı kırılınca.
Düşünebilir miyiz, başımız vurulunca?
Onlar köküdür memleketin,
Dallara yürüyen su bu kökte saklıdır.
Onlar umudun temeli,
onlar kanadı hürriyetin, halkın aklıdır.
Kaç kere kaç yerde baltalandı kök, Yürümez oldu su, dallar kurudu.
Kırıldı kanat, öldürdüler aklı;
Ve sonra yolladılar insanları salhaneye.
Çünkü böyledir, asrımızın gerçeklerinden biri.
‘’Türk futbolu‘’
Van Büyükşehir Belediyespor ile Bergama Belediyespor, Van'da karşılaştı. Maçın 84'üncü dakikasında Bergama’nın beraberlik golünü atan Gökhan Çetinus, takımının yedek kulübesine giderek 'asker' selamı verdi. Buna sinirlenen Vanlı futbolcular ile Gökhan arasında tartışma çıktı. Tribünlerin de tepki gösterdiği Gökhan'a maç sonrası Vanlı futbolcular ve bazı taraftarlar tekme-tokatla saldırdı. Gökhan kaçarak çevik kuvvet polislerinin arasına girdi.
******
Ziraat Türkiye Kupası’nda Cizrespor ile karşılaşacak Gençlerbirliği kafilesi, Şırnak'a zırhlı araçlar eşliğinde gitti. Teknik direktör İrfan Buz, "Yeni bir atmosfer diyelim. Bizi getiren polis arkadaş, olaylar hakkında bizi bilgilendirdi. Enteresan bir yolculuk yaptık. Cizrespor maçını ciddiye alıyoruz. Onlar da Göztepe’yi yenerek, buraya geldiler” dedi.
******
Göztepe nasıl elenmişti?
Göztepeli bir futbolcu, Cizre maçında yaşananları www.goztepeliler.com’da şöyle yazmıştı:
“Cizre’de bir maçtan ziyade kaybedilenlerin çok daha fazla olduğunu gördük. TFF'nin Ziraat Türkiye Kupası adı verilen organizasyonunda, kendi vatan ve topraklarımızda, zırhlı araçlar ve tomalar eşliğinde stada güçlükle gelebiliyoruz. Yol boyunca takımımızı taşıyan polis araçlarına taşlar ve patlayıcı maddeler atılıyor. Isınmak için sahaya çıkarken üzerimize atılan yabancı maddeler (taş, kiremit, ses bombaları, havai fişekler) ve sahada kim oldukları belli olmayan onlarca insan, gerek ısınırken gerekse maç boyu sürekli tehditler savuran ama hiçbir şekilde sahaya girme izni olmayan sözde görevliler. Armasından Türk Bayrağı’nı çıkarmış olan Cizrespor maçı öncesi atılan terör örgütü sloganları ve hem stat çalışanları hem de oradaki Cizreliler tarafından sabote edilen (okunmayan) İstiklal Marşımız. Bütün bu olanları bilen gören ve sessizce izleyen, sözde devletimizin bir Valisi… Maçı uzatmaya taşımamak için verilen bir penaltı ve hakeme 'neden penaltı verdin' diye sorulduğunda, ‘ben de bilmiyorum’ diye alınan cevap. Maç boyunca bölücülük ve terör örgütü propagandası. Bunlar görülmesin, duyulmasın, bilinmesin diye maçın canlı yayınlanmasına engel olunması…”
******
Biraz daha geriye gidelim…
Türkiye Kupası 2. Turu’nda Cizrespor’a elenen Aydınspor 1923’ün İkinci Başkanı Erdal Karakavukoğlu konuşuyor:
“Futboldan daha çok konuşulması gereken olaylar yaşadık. Biz Silopi’de gördük ki ayrı bir Cumhuriyet ilan edilmiş. Otobüsten iner inmez TFF tarafından verilen görevli kartı bulunan arkadaşlar tarafından futbolcularımız tekmelendi. Oyuncumuzun boğazına sarıldılar. Hocamızı darp ettiler. Bize de saldırdılar. Stada geldiğimizde yanımızda sadece 4 polis vardı. Maç öncesi verilen davette, 27 kişilik kafilemizin yanında yaklaşık 60-70 kişi vardı. Beli silahlı kişiler maçı Cizre’ye vermemizi istedi. Atmosferi görünce maça çıkmama kararı aldık. Silopi Emniyet Müdürü ile birlikte Cizrespor kulüp başkanı soyunma odamıza gelerek resmen bizi tehdit etti. ‘Maça çıkmazsanız buradan ölünüz çıkar’ dediler. Top toplayıcı kişiler, ‘sakın gol atmayın, ölürsünüz’ tehditlerini savurdular. Futbolcularımız, Cizre’den kaçmak için çamurlu şortlarla araçlara bindiler.”
Kaptan Mustafa Şen; “Stat stat değil, taraftar taraftar değil, örgüt propagandaları eşliğinde çok zor bir maç oynadık. Can güvenliğimiz yoktu” dedi.
******
Ülkede bunlar yaşanıyor, güzel ülkemin güzel yorumcuları da şunları söylüyor:
Emre Belözoğlu’na 6 ay ceza verin…
Ne ayıp şu Osman Özköylü’nün yaptıkları…
Sosa atılmalıydı…
Felipe Melo kollanıyor…
******
Beyler farkında mısınız: Ülke elden gidiyor…