Arama

Popüler aramalar

‘’Durmak yok...‘’

Gökhan Gönül, 27 Kasım 2010’da oynanan Fenerbahçe-İstanbul Büyükşehir Belediyespor maçının ardından konuşmuştu: “Rakip oyuncular mağlup oldukları için hakeme yüklendi. Ben kazanan takımın oyuncusu olarak şikayetçiyim. Hakemlere nasıl bir cesaret vermişler ki, maçta bize hakaret ediyor. Sözlerini açıklasam olay olur.”

Aynı maçın diğer tarafında söz bu kez... Konuşan isim kaptan Efe İnanç; “Hakemin futbolculara karşı hitap şekli çok kötü. Tahrik eden bir konuşma tarzı var. Futbolcular olarak resmen bir tek dayak yemediğimiz kaldı.”

Rüştü Reçber, Fenerbahçe’ye karşı Beşiktaş kalesini koruduğu derbinin (30 Nisan 2012) ardından itiraf etmişti: “Çok düşündüm ama itiraf edeceğim. Ben hakeme hakaret ettim ve bana aynı şekilde cevap verdi. Beni niye atmadı? Kimse bana ‘sen adam değilsin’ diyemez. Ben maç stresiyle bir şeyler söylerim ve cezamı verir atarsın, 3-5 maç yerim.”

..Ve önceki gün Onur Kıvrak patladı: “Yediğimiz golden önce kesinlikle faul var, devam ettiriliyor. Maç esnasında bir şeyler söylüyorsun; tahrik edici gülümsemeler, bir şeyler, ‘başımdan git’ demeler... Tamamen beni değersizleştirmek için çabalıyorlar...”

Emre Belözoğlu, Felipe Melo gibi agresif adamlar söyleseler; kafanızda yine de bir soru işareti olur! Fakat Rüştü Reçber, Gökhan Gönül, Efe İnanç ve Onur Kıvrak gibi sahadaki ve saha dışındaki duruşlarında ‘sıfır faul’ olan adamlar bunları söylüyorsa, dikkate alınmalı...

Peki dikkate alınmış mı?

Merkez Hakem Kurulu, ilk ihbarın (Gökhan Gönül) yapıldığı günden bu yana Halis Özkahya’ya 73 resmi maçta görev vermiş. Özkahya, bu maçlarda 331 sarı, 26 kırmızı göstermiş, 17 kez de penaltı noktasına gitmiş.

Yönetici hakaret ederse hak mahrumiyeti veriyorsun. (Ne işe yarıyor, halâ anlamış değilim ama en azından bir ceza!)

Futbolcu kural dışı hareket yaparsa cezayı kesiyorsun. (Son günlerde maç sonrası demeçlere ve tivitlere de ceza kesildi.)

Taraftar yasaları ihlal ederse, atıyorsun içeriye... (Genelde büyük abilere dokunmuyorlar ama olsun!)

Ya hakemler? Durmak yok, küfre devam herhalde!

WC!
Saracoğlu Stadı’nın hemen yanında oturan bir ağabeyim dert yandı. Pilot kendisi, çoğunlukla ülke dışında... Buna rağmen diyor ki;

“Avrupa maçı oynanırsa, herhalde UEFA istiyor ki, derenin hemen yanına bir sürü seyyar tuvalet konuyor. Maçtan saatler önce konuyor, maçtan saatler sonra kaldırılıyor. Böylece hem ihtiyacı olanlar sıkıntı yaşamıyor hem de çevre temizliğine büyük katkı sağlanıyor. Fakat lig maçlarında böyle bir uygulama yok. Maç günleri benim evimin bahçesi, umumi tuvalet gibi kullanılıyor. Pisliği bir tarafa, aile olarak kafamızı camdan dışarı çıkartamıyoruz. İlla ki, UEFA’nın baskı yapması mı gerekli...”

Beyefendi, Kadıköy Belediyesi’ne de başvurmuş, sonuç alamamış. “Lütfen yazın” dedi. Yazdık... Hem Kadıköy Belediyesi hem de Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın konuyla ilgili harekete geçeceklerini umut ederek...

24 Eylül 2014, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kayıkçı kavgası!‘’

Galatasaray Başkanı Ünal Aysal, Melo’ya verilen 2 maçlık cezayı yorumluyor.

“Galiba bu süreç böyle devam edecek. Biz de sesimizi mümkün olduğu kadar yüksek şekilde duyurmaya çalışacağız. 3.5 senedir her gün biraz daha artan dozda bu hayal kırıklığını yaşıyorum. Tarafsızlık gibi bir ilke, sadece kağıt üzerinde kaldı. Önümüzdeki günlerde bu nasıl düzeltilebilir, yanlışlıklara nasıl son verilebilire bakacağız.”

Demesi gereken üç kelime aslında: “Melo kes artık!” Fakat Melo’ya tek bir eleştiri yok.

Üstelik idmana gidiyor Ünal Aysal ve Melo’nun yanaklarını okşuyor, ‘aferin, arkandayız’ diyor.

Fenerbahçe Kulübü internet sitesinden, Volkan’a verilen 3 maçlık cezayı yorumluyor.

“Hukuki çelişkileri ve adil yargılanma haklarını hiçe sayan bu karara imza atanlar ile Türk Sporu’nun alacağı yol çok da uzun ve güvenli olmayacaktır. Bununla birlikte; Türk Milli Takımı ve Fenerbahçe’nin kaptanı olan Volkan Demirel’e sistemli uygulanan bu linç kampanyasının farkında olduğumuzu ve bunun tüm sorumlularının tarafımızca dikkatle takip edileceğini duyururuz.”

Denmesi gereken üç kelime aslında: “Volkan artık sus!” Fakat Volkan Demirel’e tek bir eleştiri yok.

Üstelik Başkan Aziz Yıldırım, kafileyi Trabzon’a yolcu ederken yanına Volkan Demirel’i de alıyor.

Biraz empati yapmak lazım...
Mesela; Volkan Demirel, bir taraftarın yazdığı “Ünal senin t.ş.klarını öpsün” tivitini paylaşsa....

Ünal Aysal bey ne düşünür, Galatasaraylılar nasıl tepki gösterir?

Mesela; Felipe Melo, “Belediye sokak köpeklerini zehirlesin, yoksa bu iş bana kalacak” der ve Volkan’ı işaret ederse... Volkan Demirel ne düşünür, Fenerbahçeliler nasıl tepki gösterir?

Biri 109, diğeri 107 yaşında iki kulüp... Birinin sembolü Metin Oktay, diğerinin Lefter Küçükandonyadis... Onlarca başkan, onlarca yönetici, onlarca futbolcu gelip geçmiş tarih boyunca... Ve getire getire bu noktaya getirmişsiniz iki büyük kulübü... Melo’ya Volkan Demirel’e esir olmuşsunuz...

Kayıkçı kavgası yapıyorsunuz... Bravo... Emin olun ki; tarih sizi de yazar.

Sapıklığa gülünür mü?
İşadamı Uzak Doğu’ya gitmişti. Her zamanki ‘madamını’ aradı ve hoş bir gece geçirmek istediğini söyledi.

Gelen konuk, otel odasının loş ışığında soyunup yatağa girmişti ki,
bizimki kızın hayli genç olduğunu fark edip sordu:

- “Kaç yaşındasın sen?” -
“13” cevabını verince genç kız, adam yataktan fırlayıp pantolonuna davrandı.
- “Hayrola” dedi genç kız.. “Batıl itikatların mı var?”

“Tebessüm” başlığıyla yazdı Hıncal Uluç bu satırları, iki gün önce Sabah gazetesinde... İnsanlara ‘gülün’ diyor yani! Sapıklığın gülünecek bir tarafı olabilir mi?

18 Eylül 2014, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Çayı boşverin hızara gidin!‘’

Fenerbahçe, geçtiğimiz sezon ne ise şimdi de o... Yani 'Şampiyon' takım aynen korunuyor, üstelik, tek transfer Diego da büyük ihtimalle sakatlığı nedeniyle oynamayacak. Kısacası, Ersun Yanal'ın elindeki ne ise İsmail Kartal'ın elinde ki de o...

Galatasaray, Olcan Adın ve Yasin Öztekin takviyeli kadrosuyla yer alacak Süper Kupa Finali'nde... Kulübede de Mancini yok, Prandelli var. Fakat bakın kadroya... Kalede Muslera; savunmada Alex Telles, Semih Kaya, Aurelien Chedjou, Veysel Sarı; orta alanda Felipe Melo, Selçuk İnan, Olcan Adın, Yasin Öztekin; hücumda Burak Yılmaz ve hemen arkasında Wesley Sneijder... 11'de 9 aynı yani...

Kim kazanır kim kaybeder bilemem... Fakat bildiğim şu; Pazartesi gecesi Türkiye kazanabilir... Neden mi? Açalım...

Galatasaray Başkanı Ünal Aysal diyor ki; "Süper Kupa maçı bir fırsat. Oturup bir bardak çay içmek de bir fırsat. Kişisel hırs, kin ve düşmanlıkla ilerleyen bir insan değilim. Tarafsız sahalarda oynanan maçlar böyle bir imkân yaratıyor."

Sözler harika, düşünce müthiş, ahhh bir de uygulansa...

Şüphelerim var. Çünkü mevcut düzende görev yapan yönetici kısmına pek de inanasım gelmiyor. Fenerbahçelisi, Galatasaraylısı, Beşiktaşlısı, Trabzonsporlusu fark etmiyor. Hiçbiri konuştuğu gibi davranmıyor. Samimi değiller, çoğu zaman şirinlik peşinde koşuyorlar. Hakikaten samimi iseler... Naçizane benim de bir önerim var...

Sene; 1958... Yer; Trabzon... Türkiye Amatör Futbol Birinciliği'nde, Trabzon İdmanocağı ve Ankara Havagücü takımları aynı puan ve averajla 1. olunca, kupa ortadan 2'ye ayrılarak 2 takıma veriliyor. İki takım da Türkiye birincisi ilan ediliyor.

Sene; 1973... Yer; İzmir... Altay ve Fenerbahçe'nin de yer aldığı dörtlü turnuvanın finalinde Göztepe ile Galatasaray karşı karşıya geliyor. Finali 3-2 kazanarak kupayı alan Galatasaray'ın yöneticileri, hakemi kusurlu buluyor ve Göztepe'nin kupayı alması gerektiğini söylüyor. Bu jeste karşılık Göztepeli yöneticiler de kupanın Galatasaray'da kalması gerektiğini ifade ediyor. Orta bir yol bulunuyor; bir hızar makinesiyle kupa tam ortadan kesiliyor ve iki takım şampiyon oluyor.

Sene; 1959... Yer; Ankara... Dilaver Argun anısına düzenlenen turnuvanın finalinde Gençlerbirliği ile Ankaragücü, birbirlerine üstünlük sağlayamıyor. Çözüm yine aynı; kupa ortadan ikiye bölünüyor...

Sene; 1958... Yer; İstanbul... Adnan Menderes adına özel bir kupa düzenleniyor. Galatasaray ve Fenerbahçe arasındaki final berabere bitiyor. Menderes randevuları olduğunu, kalamayacağını söylerken; şunu öneriyor; "Kupayı ortadan kesin, kardeş kardeş iki kulübe de bir yarısını verin." Bir demirci ustası çağrılıyor ve kupa ikiye bölünüyor. Biri Fenerbahçe, diğeri Galatasaray'ın müzesinde halen...

Pazartesi gecesi Manisa'da Süper Kupa Finali oynanacak... Yine bir tarafta Fenerbahçe diğer yanda Galatasaray olacak. Bu finalin bütün geliri, Soma'da yitip giden 301 madencinin ailesine bağışlanacak. Kutsal bir maç olacak bu... Başlama vuruşundan son düdüğe kadar duygusal bir hikayesi olacak.

Hâl böyleyken... Müzenizdeki yüzlerce kupanın yanına bir tanecik daha eklemek için kavga etmeyin... Final başlamadan böldürün o kupayı; hakem ilk düdüğü çalmadan havaya kaldırsın Emre Belözoğlu ile Selçuk İnan... Kısacası; bir bardak çayı falan boş verin... Hakikaten dost olmak istiyorsanız, en geç pazar günü bir hızara gidin...

22 Ağustos 2014, Cuma 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bu ayıp bize yeter!‘’

Bir Dünya Kupası’nda daha Brezilya’yı tuttum! Nedenini bilmem, ama çocukluğumdan beri böyledir bu... Almanlar’ın attığı her gol içimi yaktı doğrusu, o kadar canım acımıştı ki, Hollanda’nın attıklarını hissetmedim bile!
Sadece 2002’de karşı tribündeydim. Çünkü biz vardık orada ve maalesef iki kez Brezilya’ya kaybetmesek, çocuklarıma, torunlarıma anlatacağım Dünya Kupası şampiyonluğu öykülerim olacaktı belki de. Olmadı...
Brezilya’da James Rodriguez’e bayıldım, Messi’ye verilen ödüle şaşırdım, Neuer diye bir efsaneyi izledim. Koskoca bir ay geçti futbolla, onlarca yıldız vardı gözümüzün önünde... Fakat benim adamım ne Messi’ydi ne Ronaldo ne de Rodriguez... Benim kürsümün en üstünde Cüneyt Çakır vardı, hemen yanındaki basamaklarda ise Tarık Ongun ve Bahattin Duran...
Olmadığımız bir Dünya Kupası’nda, Mesut Özil’in şampiyonluk kutlaması sonrası sanal aleme koyduğu Türk Bayrağı ile teselli bulduk, doğru...
Ancak Cüneyt’le, Bahattin’le, Tarık’la gurur duyduk.
Üç maç yönettiler... Üç kusursuz maç... Üç şahane yönetim, üç mükemmel 90 dakika... Ve şundan eminim ki, ilk Dünya Kupası’nda yarı final verilen bu kadro; 2016’da Avrupa Şampiyonası, 2018’de Dünya Kupası Finali’nin de en büyük adayı... Hele hele İtalyan Rizzoli’nin yönetimini gördükten sonra!

Türkiye sınırları içinde vermediği bir penaltı, çalmadığı bir faul nedeniyle yerlebir ettiğimiz insanlar bunlar...
Fenerbahçeliler’in Galatasaraylı, Galatasaraylılar’ın Fenerbahçeli, Beşiktaşlılar’ın bize düşman, Trabzonsporlular’ın istemediği adamlar onlar...

Tribüne oynayamazlar, taraftarları yok çünkü...
Futbolun büyülü dünyasının her gün önümüze koyduğu ve ‘bunları konuşun’ dediği ‘burjuvalar’dan değiller...
“Yazık, 500 milyara oynuyor çocuk” diyoruz ya bazen... (Çünkü diğerleri trilyonlar kazanıyor!) Onlardan değiller... Para alıyorlar evet, ama profesyonel değiller!
Yeşil sahalarda halâ emekçiler varsa eğer, onlar... 24 maç yönetse, 30 bin Euro kazanıyor en iyisi! Büyük takımlarda forma giyen bir yıldız, maçbaşı alıyor bu parayı...
Büyük takımlarda forma giyip maçbaşı 30’ar bin Euro alan o adamların oluşturduğu Türkiye Milli Takımı, yine yoktu bir büyük organizasyonda... Onlar vardı ama...
Dünya Kupası’na katılmamız halinde ‘milyonlarca’ lira prim verecektik profesyonellere, ama onlara ne veriyoruz.
Bir hiç...

Ödül yönetmeliği var bu ülkede...
Olimpiyatlar’da birinci olan sporcuya 1000, ikinciye 600, üçüncüye 300 Cumhuriyet altını veriyor.
Olimpiyatlar’da birinci olan takımda her sporcuya 500, ikincide 300, üçüncüde 150’şer Cumhuriyet altını veriyor.
Universiade’da, Akdeniz Oyunları’nda ve uluslararası yarışlarda da var bu ödüller... Kimine 100, kimine 25’er Cumhuriyet...
(Bu arada yeni yönetmelik bu... 2013’te değişti. Daha önceki ödüller, yaklaşık iki katıydı.)
Sporcuya var ödül, teknik direktöre var, antrenöre var, Basketbol Milli Takımı’ndan hatırladığımız üzere yöneticilere bile var!
Kime yok biliyor musunuz?
Brezilya’da gruplarda Rusya-Cezayir ve Brezilya-Meksika; yarı finalde ise Arjantin-Hollanda maçını yöneten Cüneyt Çakır’a, Bahattin Duran’a ve Tarık Ongun’a yok...
Brezilya’da Türkiye’yi temsil eden, üç maçta yaklaşık 3 milyar insanın televizyondan takip ettiği bu üç adama tek bir kuruş ödül yok yönetmelikte...
Parayla yapamayacağın reklamı yaptı oysa bu adamlar; karşılığı şimdilik kuru bir teşekkür, yarın küfür mü olmalı?
Bu ayıp bize yeter!

17 Temmuz 2014, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gölge oyunu!‘’

Barcelona'da Andoni Zubizarreta; Bayern Münih'te Matthias Sammer; Real Madrid'de Emilio Butragueno... Hepsi de dönemin efsaneleri ve şu an Sportif Direktör olarak, kulüplerine hizmet veriyorlar.

"Sanchez'in kalitesi, Barcelona için yeterli değil" demez Zubizarreta... Kroos gidecek olsa bile arkasından laf etmez Sammer... Higuain'i gönderseler de, kötü ayrılmaz Butragueno...

Hafta 7 gün 8, basın toplantısı yapmaz bu isimler... Sürekli gazetecilerin karşısına oturup 'teknik-taktik' konuşmaz, kulüp içi sorunları basın kanalıyla ilgili kişilere ulaştırmaz...

Çünkü profesyonel onlar... Bu nedenle Zubizarreta, Tata Martino'ya; Sammer, Pep Guardiola'ya; Butragueno, Carlo Ancelotti'ye saygı duyar...

Teknik adamın sınırları bellidir, Sportif Direktör'ün belli. Kimse sınırlarını ihlal etmez...

Olması gereken de budur zaten...

*****

Geçelim saha içine... Fernandes gitti. Almeida artık dönmez... Jones 'kalmıyorum' dedi, Gökhan Töre'nin durumu ne olacak, belirsiz...

Geçtiğimiz yıl onlar varken üçüncü olabildi Beşiktaş... Şimdi onlar gitti, yerlerine alınan tek oyuncu var; Cenk Tosun...

"Stadımızı ikinci yarıya yetiştiririz" diyor yöneticiler ve kombineleri satışa çıkartttılar... Rakam halen 3900 civarında...

Taraftarı suçlamayın lütfen... Stadın yok, yıldızların gitmiş, taraftara 'işte yeni yıldızın' diyebileceğin tek bir transfer bile yapmamışsın... Üstüne üstlük 'takımı yönetsin' diye görev verdiğin iki adam, 'gölge oyunu' oynuyor. Hacivat ile Karagöz sanki!

*****

Durum maalesef bu Beşiktaş'ta... Artık Başkan Fikret Orman'ın devreye girmesi şart...

Önce 'özen'li bir çalışma yapmalı, sonra neşteri vurmalı... Yoksa seneye 'ön eleme şansı' bile yakalanmaz...

12 Temmuz 2014, Cumartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Söz bitti‘’

Abdullah İnal, Abdullah Özdemir, Abdullah Sivri, Abdülmüttalip Akay, Adem Abokan, Adem Çetiner, Adem Varol, Ahmet Akbulut, Ahmet Akdemir, Ahmet Ali Aslan, Ahmet Avcu, Ahmet Bal, Ahmet
Çelik, Ahmet Ergün, Ahmet Erol, Ahmet Gülcü, Ahmet Güven, Ahmet Kaya, Ahmet Soluk, Ahmet Şen, Ahmet Varal, Akif Doruk, Ali Biçak, Ali Çifitçi, Ali Gül, Ali Kavas, Ali Kilit, Ali Şahin, Ali Şentürk, Ali Yanar, Ali Yüksel, Arif Demir, Aşkın Koyun, Aydın Özgün, Ayhan Avcı...

Bayram Ali Dağlı, Bayram Bayındır, Bayram Erol, Bayram İndirik, Bayram Parça, Beytullah Çakır, Bilal Ay, Bilal Bilgi, Bilal Malkoç, Burak Karayel... Celal Sevinç, Cemal Kaya, Cemal Yıldız, Cemil Taşdemir, Cengiz Çantal, Cengiz Kargı, Cengiz Şimşek...

Davut Ağız, Davut Çeçen, Davut Duran, Davut Köse, Doğan Yıldırım, Dursun Demircan... Emin Esen, Emin Kurt, Emin Mazı, Emrah Çakır, Emrullah Armut, Engin Yıldırım, Ercan Cezeli, Erdal Demirel, Erdoğan Köse, Erdoğan Merdim, Erdoğan Sevben, Ergun Koyakkaya, Ergün Akkuş, Ergün Sidal, Erkan Altuntaş, Erkan Doğdu, Erol Işık, Erol Uysal, Ersan Çetin, Ersin Keçeli, Evren Sarı...

Faruk Karahan, Fatih Köse, Fedai Bozdağ, Ferhat Avkaş, Ferhat Canbaz, Ferhat İren, Ferhat Tokgöz, Feridun Çelik...

Gafur Şen, Gazi Osman Sümer, Gökhan Yılmaz, Göknur Kocagedik, Güngör Kayrak...

Hakan Taşdemir, Hakan Uçkun, Hakkı Doğan Sal, Halil Ergöz, Halil İbrahim Doğan, Halil İbrahim Hamurcı, Halil Koca, Halil Şevik, Harun Keskin, Hasan Akkaş, Hayri Türker, Hayrullah Baygül, Himmet
Anaçlı, Hüseyin Avkaş, Hüseyin Dalbudak, Hüseyin Demir, Hüseyin Kılınç, Hüseyin Kilinç, Hüseyin Top...

İbrahim Biçer, İbrahim Çelik, İbrahim Çırak, İbrahim Duman, İbrahim Gezer, İbrahim Gökçe, İbrahim Kutbey, İbrahim Salgın, İbrahim Sungur, İdris Arslan, İdris Duran, İlkay Yıldırım, İlyas Özkan, İlyas
Yıldırım, İsa Aldemir, İsa Çalış, İsa Sadan, İsa Sevben, İsmail Aslan, İsmail Canbal, İsmail Aslan, İsmail Çata, İsmail Çoşkun, İsmail Değirmen, İsmail Gezer, İsmail Gürpınar, İsmail Kalkan, İsmail Kutlu, İsmail Öztürk, İsmail Şengür, İsmail Tulum, İsmail Yıldırım, İsmet Yılmaz...

Kader Yıldırım, Kadir Özel, Kamber Çağlar, Kamil Çal, Kasım Softa, Kazım Karaçoban, Kemal Çoban, Kenan Akdeniz, Kenan Aksoy, Kenan Avcı, Koray Karadağ...

Mahmut Akbulut, Mehmet Akif Günaydın, Mehmet Ali Özcan, Mehmet Ateş, Mehmet Azman, Mehmet Çelik, Mehmet Efe, Mehmet Emin Çardak, Mehmet Eser, Mehmet Gülşen, Mehmet Şentürk, Mehmet Yavaş, Mehmet Yetim, Mesut Memiş, Mesut Özkoç, Metin Burmalı, Metin Uslu, Mithat Özdirik, Muhammed Arslancan, Muhammed Çağan, Muhammed Girğin, Muharrem Çiçekli, Muharrem
Şen, Muhsin Taş, Murat Avcı, Murat Gezgin, Murat Gümüş, Murat Kandemir, Musa Kara, Musa Karaçoban, Mustafa Çalı, Mustafa Dağlı, Mustafa Fenerli, Mustafa Kaya, Mustafa Kocabaş, Mustafa
Korkmaz, Mustafa Sedat Toprak, Mustafa Türkhan, Muzaffer Eren, Mücahit Yardımcı...

Nihat Kayrak, Niyazi Bayram, Niyazi İzmir, Niyazi Kurban, Numan Kandemir, Nuran Yankın, Nurettin Kara, Nurettin Yıldız, Nurullah Köse, Okan Merdim, Orhan Öksüz, Osman Fındık, Osman Özgün, Osman Şam, Ömer Afacan, Ömer Elibol, Ömer Özcan, Özay Eren, Özcan Bozdağ, Özcan Öncü, Özcan Sarı, Özgül Çiftçi, Özgür Çevirgen, Özgür Şen...

Ramazan Aldemir, Ramazan Çakır, Razaman Çatar, Ramazan Doğan, Ramazan Kökçü, Ramazan Mercan, Ramazan Savaşan, Ramazan Sökmen, Ramazan Şahin, Ramazan Uçkun, Ramazan Ünal, Ramazan Yavaş, Recep Aldemir, Recep Gümcür, Recep Terzi, Recep Türk, Remzi Artar, Rıdvan Kazancı, Rıdvan Koçhan, Ruhi Dağlı...

Sadettin Yılmaz, Sadık Akdağ, Sadık Çakır, Sadi Almaz, Sadrettin Güngör, Saffet Şahin, Saim Özcan, Sait Karaca, Sami Yıldırım, Sebahattin Aydın, Sefer Hazar, Sefer Yayla, Selahattin Kayrak, Selami Tizel, Semai Aktaş, Serkan Buran, Serkan Güneş, Seyit Ali Çetin, Sezai Kilinç, Sinan Yılmaz, Suat Esen, Süleyman Akcan, Süleyman Aldemir, Süleyman Çata, Süleyman Kandemir, Süleyman Tunahan Ulusoy, Şaban İlçi, Şahin Aydın, Şavki Değirmen, Şenay Baygül, Şerefettin Girgin, Şerif Genç, Şerif Gezgin, Şevket Saban, Şinasi Tokmak, Tebib Kaska, Talip Özten, Tayip Şenlik, Tezcan Şentürk, Tolga Özcan, Tuncay Sidal, Tuncay Şahin, Tuncer Ülhan, Turgay Yağcı, Turgut Yılmaz...

Uğur Canbey, Uğur Çolak... Veysel Arkan... Yahya Aybak, Yıldırım Güney, Yılmaz Çifitci, Yılmaz Erol, Yunus Yılancı, Yüksel Akcan, Yüksel Cangül, Yüksel Yaşar... Zabit Ataş, Zekeriya Kuzu, Zeki Coşkun, Zeki Gezer, Zeynel Uzar, Zühtü Yıldırım...
********************
Hiç tanışmadık sizlerle ve bundan sonra da tanışma şansımız yok...

Yapabileceğim tek şey malesef bu...

Aziz hatıralarınız önünde saygıyla eğiliyorum. Mekanınız cennet olsun kardeşlerim.

21 Mayıs 2014, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Futbola yabancı!‘’

Yabancı kuralı bu sezon 6+0+4’tü... Yani; kadronuzda 10 yabancı bulundurabiliyor; 6’sını sahada veya kulübede tutabilirken, 4’ü tribüne çıkartıyordunuz. Kulüpler, “Bu sınırlama kalksın” diye bastırıyor; 6+2’ye ‘fit’ oluyor.
15 kulüp fikir birliğine varmıştı. Fenerbahçe ile Akhisar’ın inadı kırıldı, “Çoğunluğa uyarız” dediler. Beşiktaş halen 5+0+3 ya da 5+1+2 formülünde diretiyor. Hâl böyleyken... 33 haftası geride kalan sezona bir göz atalım isterseniz...

Galatasaray’da 35 oyuncu forma giymiş. 14’ü yabancı... Maç başına yabancı sayısı 5,3...
Elazığspor’da 35 oyuncu forma giymiş. 12’si yabancı... Maç başına yabancı sayısı 3,6...
Bursaspor’da 32 oyuncu forma giymiş. 10’u yabancı... Maç başına yabancı sayısı 5,5...
Eskişehirspor’da 31 oyuncu forma giymiş. 10’u yabancı... Maç başına yabancı sayısı 5,2...
Erciyesspor’da 31 oyuncu forma giymiş. 10’u yabancı... Maç başına yabancı sayısı 5,0...
Antalyaspor’da 31 oyuncu forma giymiş. 9’u yabancı... Maç başına yabancı sayısı 2,8...
Rizespor’da 30 oyuncu forma giymiş. 11’i yabancı... Maç başına yabancı sayısı 5,1...
Sivasspor’da 30 oyuncu forma giymiş. 10’u yabancı... Maç başına yabancı sayısı 4,2...
Trabzonspor’da 30 oyuncu forma giymiş. 10’u yabancı... Maç başına yabancı sayısı 4,7...
Beşiktaş’ta 29 oyuncu forma giymiş. 12’si yabancı... Maç başına yabancı sayısı 4,6...
Gaziantepspor’da 29 oyuncu forma giymiş. 9’u yabancı... Maç başına yabancı sayısı 4,3...
Kayserispor’da 29 oyuncu forma giymiş. 12’si yabancı... Maç başına yabancı sayısı 5,3...
Kasımpaşa’da 28 oyuncu forma giymiş. 8’i yabancı... Maç başına yabancı sayısı 5,2...
Gençlerbirliği’nde 28 oyuncu forma giymiş. 10’u yabancı... Maç başına yabancı sayısı 5,1...
Akhisar’da 27 oyuncu forma giymiş. 6’sı yabancı... Maç başına yabancı sayısı 2,8...
Konyaspor’da 27 oyuncu forma giymiş. 10’u yabancı... Maç başına yabancı sayısı 4,6...
Karabükspor’da 26 oyuncu forma giymiş. 10’u yabancı... Maç başına yabancı sayısı 4,6...
Fenerbahçe’de 24 oyuncu forma giymiş. 10’u yabancı... Maç başına yabancı sayısı 4,9...

Ligin en az futbolcu oynatan kulübü Fenerbahçe, şampiyon olmuş.
Ligin en çok futbolcu oynatan kulübü Elazığspor, küme düşmüş...
Fenerbahçe’de 10 yabancı var, maçbaşı ortalaması 4,9...
Elazığ’da 12 yabancı var, maçbaşı ortalaması 3,6...

Topu topu 6 yabancısı var Akhisar’ın, ama Avrupa yarışına bile dahil oldu... Çünkü nokta atışı yapmışlar. (Bruno gibi, Niasse gibi...)
Kayserispor’un Akhisar’a göre 2 katı, 12 yabancısı var. (Nobre’yi de Türk sayıyoruz bu arada) Bırakın Avrupa yarışını, lig yarışında bile tutunamadılar.

‘Sınırlama’ denilince, tüylerim diken diken oluyor aslında... Çünkü sonsuz özgürlük isteyenlerdenim. Hayatın her alanında ‘sınırlar kalksın’ isterim.
Ancak tablo ortada... Sen, sana verilen hakkı dahi kullanmıyorsun; fakat daha fazlasını istiyorsun...
Kimse kusura bakmasın ama; bu ‘özgürlük’ değil, ‘şımarıklık’!

(NOT: Kulüplerdeki futbolcu ve oynatılan yabancı sayılarını Aslıhan Çil; Maç başına denk gelen yabancı futbolcu sayısını ise Haber1903’ten temin ettim. Emekleri için teşekkürler... Bu arada küçük bir not daha: Stoch, Krasic gibi bu sezon hiç forma giymeyen isimler, değerlendirme dışında kalmıştır.)

14 Mayıs 2014, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kangren‘’

Fernandes’e saldıran diyor ki; “Kötü bir amacım yoktu, sarılmak için koştum...”

Mahmut Uslu’ya yumruk atan diyor ki; “Hadi canım anca gidersiniz dedim ve yanağından makas almak için elimi uzattım.”

Eboue’ye muz gösteren diyor ki; “Kısa süre önce ameliyat oldum, o nedenle meyve ile besleniyorum.”

Benim kulübüm tertemiz, deme... Benim yöneticim onlar gibi değil, deme... Benim taraftarım yapmaz, deme...

Üç aşağı, beş yukarı... Hepsi aynı...

“Bağdat Caddesi’nde GS Store’un ne işi var”, deme... “Mahmut Uslu’nun bu maçta ne işi var”, deme... “Sahaya atılan bıçak açık mıydı, kapalı mı”, deme...

Fernandes’e saldırana... Mahmut Uslu’ya yumruk atana... Eboue’ye muz gösterene... Sahaya bıçak atana...

Cüzzamlı muamelesi yap. Onu tecrit et, uzaklaştır insan içinden, arana alma... Kangren olmuş serçe parmağın gibi düşün onu... Kes at... Tehdit gibi algıla onu... Boyun eğme, def et...

Böyle yapmazsan belki yine günü kurtarırsın amma... Böyle yaparsan geleceği kazanırsın...

07 Mayıs 2014, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI