Arama

Popüler aramalar

‘’Aferin Kazım!‘’

3-5-2, 4-4-2 falan hikayelerini herkes yazacak. İsterseniz ben size küçük notlar sunayım dün gece ile ilgili...

3 Fenerbahçeli, 3 Galatasaraylı, 3 Bursasporlu vardı onbirde... Kalan iki formadan 1’i Beşiktaş diğeri de Başakşehir’e aitti. İspanyollar’ın Mehmet Topal’a neden ‘örümcek’ dediği dün gece bir kez daha anlaşıldı. Kaç top arası yaptı, inanın sayamadım. Benim uzun süredir bir yıldız adayım vardı, fakat şüphelerim de vardı. Dün gece bütün şüphelerim sona erdi. Ozan Tufan, gelecek yıllarda ülkemizi Avrupa’da temsil edecektir. Ve iddia ediyorum ki gideceği kulüp, Şampiyonlar Ligi’nde her sezon final kovalayanlardan biri olacaktır. Bir ara “Gökhan Töre oynamıyor mu” diye soracaktım! Anında kapak yaptı! Gol pasını verdiği pozisyonda yerlerde süründürdüğü adam, Manchester United’ın sol beki, Blind’di...

Sneijder, düş yakamızdan!

İtiraf etmeliyim ki, ikinci yarıda bir pozisyonda küfrettim. Narsingh o kadar net bir vuruş yakaladı ki.. Koptum o an! 71’den itibaren Hiddink resmen ‘kamikaze’ gibi oynatmaya başladı Hollanda’yı. Savunmasında sadece 2 adam bırakmıştı, değerlendiremedik. Dakika 81’de Hollandalılar stadı terk etmeye başladı. Yüzlerine bakılırsa çok da umurlarında değildi. Bütün takım son ana kadar müthiş oynadı, hepsine sonsuz tebrik ve teşekkürler. Biri hariç... Burak’ın yerine giren gamsız adam... İsmini bile yazmak zulüm gibi geliyor dün geceki halinden sonra. Arkadaşların ciğerlerini parçalarken sen gamsız gamsız geziyordun sahada. Harika oynadık, 92’de yıkıldık. Bazen de şans olacak be kardeşim. Son sözüm şu: Sneijder düş kardeşim artık yakamızdan...

29 Mart 2015, Pazar 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hisli çocuk Emenike!‘’

Acaba ‘Hisli çocuk’ şunları biliyor mu? O tribündeki adamlardan her 10’da 8’i açlık, her 10’da 1’i yoksulluk sınırında yaşıyor. Bir yıl boyunca tek sosyal aktivitesi, Saracoğlu’na gelmek olan var. Bir ekmek az yiyenler var, kombine alabilmek için... Bir kez bile sinemaya gitmeyenler var. Sözün kısası; onların sana küsmeye hakkı var “His’li çocuk”! Senin yok... Senin görevin, 1 kuruş vergi ödemeden kazandığın trilyonların hakkını vermek...

10 Mayıs 1987’de, Otuocha’da dünyaya geldi. Futbola, Nijerya’nın Delta eyaletinin takımı Delta Force’da başladı. 2007’de Güney Afrika’ya gitti, National First Division Ligi (İkinci Lig) takımlarından Mpumalanga Black Aces ile anlaştı.

17 Şubat 2008’de ilk resmi maçına çıktı. Dynamos’a 4-2 kaybettiler, ama ilk resmi golünü bu maçta attı. Nedbank Kupası’nı finalde Mamelodi Sundowns’a kaybettiler. 2008 Mayısı’nda FC Cape Town’a (İkinci Lig) transfer oldu. Bir sezonda 14 gol attı. Aynı yıl, takım arkadaşı Hassan Waswa’nın ısrarı üzerine Türkiye’ye geldi.

Gençlerbirliği’nde denendi, beğenilmedi. Ankara’dayken, “Bir de Ankaragücü’ne gidelim” dediler, gitti. Sonuç yine hüsrandı, Ankaragücü’nden de gönderildi. Menaceri aldı, Karabük’e götürdü. Yücel İldiz denedi, beğendi ve sordu: “Hedefin ne?” İlk cevabı, “Türkiye’de kalmak” olmuştu. İki ay sonra aynı soruya verdiği yanıt şuydu: “Chelsea!”

Karabük, ilk etapta kiralık aldı. Sonra 3 yıllık kontrat yaptı. Bonservisine 300 bin dolar ödedi. İlk maçını 23 Ağustos 2009’da Samsun’da oynadı. İlk golünü, 11 Ekim 2009’da Kartalspor maçında attı. Karabük’ü şampiyon yapan kadrodaydı. 2009-2010’da Bank Asya 1. Lig’in en iyi yabancı futbolcusu seçildi. 15 Ağustos 2010’da Süper Lig’de ilk maçına çıktı. Aynı maçta Süper Lig’deki ilk golünü attı. 2010-2011 sezonunu 14 golle tamamladı. Sezon bitiminde Fenerbahçe’ye transfer oldu. Karabük, bonservis için tam 9 milyon Euro aldı. 4 yıllık imza attı. 3 Temmuz’da ‘Şike Operasyonu’ kapsamında gözaltına alındı. Savcılık’tan çıkar çıkmaz, ülkeden de çıktı! 28 Temmuz 2011’de Spartak Moskova’ya gitti. Fenerbahçe, 10 milyon Euro kazandı. 2013-2014 sezonunda yeniden İstanbul’a döndü. 7 Ağustos 2013 günü durak, yine Fenerbahçe’ydi. Spartak’a 13 milyon Euro ödendi.

Tane tane yazdım.
Hakkında ne varsa bilin diye...

300 bin Dolar’a geldiği Türkiye’de...
Değerini 43’e katladı.

Karabük’te aylık bin 500 dolar alıyordu...
Şimdi 3 milyon Euro kazanıyor.
Ve primler hariç!
Bir de maç başları vardır elbette! Şampiyonluk primi, Şampiyonlar Ligi primi, Türkiye Kupası primi falan saymıyorum bile!

Ülkesinde kalsa...
Kişi başına düşen milli gelir 370 dolar! Türkiye’de ne kazanıyor demiştik? 3 milyoncuk!

“His’li çocuk” dedi İsmail Kartal...

Selçuk İnan hissiz mi acaba!
Serdar Kurtuluş duygusuz mu?
Onlar da ıslıklandı, en şiddetli eleştirilere maruz kaldı. Fakat, ekmek teknesine sahip çıktılar.
Formasını çıkarmadılar, takımını yarı yolda bırakmadılar. Aksine... Daha çok çalıştılar, daha çok mücadele ettiler. Ve o ıslıklayanları, kendisini alkışlamaya mecbur bıraktılar!

‘Şımarık çocuk’ denmeliydi oysa?
Nereden geldiğini unutmuş...
Nereye gideceğini bilmeyen...

“His’li çocuk” acaba şunları biliyor mu?

Türkiye’de kişi başı milli gelir 10 bin dolar civarında...
Açlık sınırı, bin 307 TL...
Yoksulluk sınırı, 4 bin 259 TL...

Asgari ücret, bin TL 54 kuruş...
2014 Temmuz ayı itibarıyla asgari ücretle çalışan kişi sayısı 4 milyon 970 bin 737...

Türkiye’de nüfusun yüzde 77’si açlık sınırında yaşıyor.
Yüzde 7’lik kesim, yoksulluk sınırında...

Yani “His’li çocuk”...
O tribündeki adamlardan her 10’da 8’i açlık...
Her 10’da 1’i yoksulluk sınırında yaşıyor.
Para biriktiyorlar kombine kart almak için...
Bir yıl boyunca tek sosyal aktivitesi, Saracoğlu’na gelmek olanlar var.
Bir ekmek az yiyenler var aralarında, kombine alabilmek için...
Bir kez bile sinemaya gitmemeyi göze alanlar var.

Yani sözün kısası onların sana küsmeye hakkı var “His’li çocuk”!
Senin yok...

“Bu aralar çok maç oynuyorsunuz, takımınız yorgun mu” diye sormuşlardı Jose Mourinho’ya...
“ Yorgun?! Aylık 350 Euro maaşla çalışıp, kira verip ailesini geçindirmeye çalışan babanın yorgun olmaya hakkı vardır. Bizim değil” cevabını vermişti.

Senin görevin, 1 kuruş vergi ödemeden kazandığın trilyonların hakkını vermek...

Anladın mı “His’li çocuk”!
Anlatabildim mi!

25 Mart 2015, Çarşamba 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Beşiktaş neden lider?‘’

Bugün bir test yapalım isterseniz... Hepimizin katılacağı bir test... Elbette başrollerde Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe var! Üç büyüğün onbirlerini ve kulübeden gelen hamle oyuncularını karşılaştıralım. Ben, kendi yanıtlarımı verecek ve bir sonuca gideceğim. Sizler de kendi yanıtlarınızla kendi doğrunuza ulaşabilirsiniz.
Soru şu: Sizce mevkisinin en başarılı ismi hangisidir?
Cevaplar, puan cetvelindeki sıralamaya göre şıklandırılmıştır. Vereceğiniz ilk şık 3, ikincisi 2, üçüncü ise 1 puan olacak.

İdeal 11’ler için cevaplar:
1-) a- Tolga b- Muslera c- Volkan
2-) a- Serdar b- Sabri c- Gökhan
3-) a- Motta b- Olcan c- Caner
4-) a- Ersan b- Chedjou c- Alves
5-) a- Franco b- Semih c- Egemen
6-) a- Atiba b- Melo c- M. Topal
7-) a- Veli b- Selçuk c- Emre
8-) a- G.Töre b- Bruma c- Kuyt
9-) a- Olcay b- Yasin c- Sow
10-) a- Sosa b-Sneijder c- Meireles
11-) a- Ba b- Burak c- Emenike
Kulübeden gelen hamle oyuncuları için cevaplar:
1-) a- Mustafa b- Umut c- Webo
2-) a- Oğuzhan b- E. Çolak c- Diego
3-) a- Tolgay b- Hamit c- Alper

Benim, ilk onbirler için şıklarım şöyle; (Bazı sorularda eşit puan verdiklerim de var, mesela 1. cevapta b-c gibi)
1-) b-c, a
2-) c, b, a
3-) c, a, b
4-) c-b, a
5-) c, b, a
6-) c-b, a
7-) b, c, a
8-) a, c, b
9-) c, a, b
10-) b, a, c
11-) a, b, c
Bu şıklara göre puanlama şöyle oluştu:
a= 21 puan (Beşiktaş)
b= 24 puan (Galatasaray)
c= 27 puan (Fenerbahçe)

Kulübeden gelen oyuncular için şıklarım şöyle;
1-) c, b, a
2-) c, a, b
3-) c, b, a

Bu şıklara göre de puanlama şöyle;
a= 4 puan (Beşiktaş)
b= 5 puan (Galatasaray)
c= 9 puan (Fenerbahçe)

Benim kıstaslarıma göre; Oyuncu oyuncu baktığımızda, gerek onbirlerde gerekse kulübeden gelen ana destek oyuncularında Fenerbahçe kadrosu öne çıkıyor. Sonrasında Galatasaray ve ardından da Beşiktaş geliyor. Peki şimdi gerçeğe dönelim! Yani puan cetveline:
1- Beşiktaş (54 puan)
2- Galatasaray (52 puan)
3- Fenerbahçe (50 puan)

Demek ki: En iyi oyunculara sahip olmak değil, en iyi takımı yaratmak önemli. İşte bu sonuç üzerine son bir soru sorayım sizlere; Üç Büyükler içinde en iyi teknik adam kim? (Şıklar yine puan cetveline göre sıralandı ve zaten doğrusu da bu!)
1- Slaven Bilic
2- Hamza Hamzaoğlu
3- İsmail Kartal

Bu arada geçtiğimiz hafta oynanan Fenerbahçe-Galatasaray derbisi için sizlere bir soru yöneltmiştim: Neden sıfır gerilim yaşandı? Aynı tarzdaki cevapları toparlayıp sizlere, sizin düşüncelerinizi aktarıyorum...

Derbinin sorunsuz geçmesinin tek sebebi Melo!
Yunus Emre Türhan

Volkan, Emre, Sabri olmasına rağmen kavga-gürültü olmadıysa, tek nedeni Melo’nun olmamasıdır. Bu arada hakkını yemeyelim; Hamza ve İsmail hocalar da karakter olarak çok üst seviyedeler ve maçın sakin geçmesinde hocaların rolü de çok büyük. GS’nin başında Terim olsaydı kesinlikle maç çok daha gergin geçerdi.
Muzydem

1 kişi eksikti, Melo.
Çetin Kaan Kuş

Şerefli Fener medyasının şerefli yazarı; Tabii ki maçın ortada olması, iki tarafın da gerilmesini engelledi. Eğer ki ilk dakikalarda GS’nin bulduğu pozisyonlardan birisi gol olsaydı, o zaman görürdüm ben şeker gibi derbiyi! 0-0 biten Trabzon maçından sonra neler oldu, bunda da aynısı olurdu. Sizin gibiler Fener’i kolladıkça, taraflı oldukça bu ülke futbolu halâ orta seviye futbol ülkeleri ile çekişecek, futbola yatırılan paralar üst düzey ülkelerle yarışırken bile seyirci gelmeyecek stada...
Mehmet Murat İspirli

Oyuncuların ciddi anlamda kendilerini kontrol konusunda uyarılması olabilir. Çünkü futboldaki bu kavga-dövüş ortamı yüzünden ilgi inanılmaz düştü ve yeni sponsorlar gelmemeye, olanlar da elini eteğini çekmeye başladılar.
Selahattin Çınar

Derbinin derbi gibi olması, kavganın-dövüşün olmamasının tek sebebi Melo’nun olmayışıdır.
Emrah Çaykara

18 Mart 2015, Çarşamba 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Eller aya...‘’

22 adam, 1 futbol topu, 1 saha ve 4 hakemin varsa sorun yok. Oynarsın bu dünyanın en güzel oyununu, yani futbolu.

Bakmayın bizim ‘bir takım’ kadar hakemi, sahaya çıkarttığımıza. Olmasa da olur aslında o ikisi ve zaten geldikleri günden beri faydasından çok zararını gördük onların.

Bakın, kural o kadar basit ki; Topu, karşı kaleye kim daha fazla gönderirse o kazanır!

Hâl böyleyken, son derbi ardından konuşulan saçmalıklara bakın lütfen.

O kale okunmuş! (Ah benim saf kardeşim; İki takım kalecisi de iki kaleye geçmiyor mu? Yani bu oyun iki devre oynanmıyor mu? Hangi kaleyi okuyacaklar ve hangi devre için! Hiç aklın alıyor mu?)

Bu statta büyü var! (Ah benim saf kardeşim. Sene 2015, elin oğlu Mars’ta ev kurmanın peşinde koşuyor, sen halâ üfürükçülerin arkasına saklanıyorsun. Henüz keşfedilmemiş bir coğrafyadan gelmiş olsan, medeniyet denilen şeyden hiç nasibini almamış olsan anlayacağım ama.)

Burak’ın topu tele takıldı! (Diyelim ki doğru! Fenerbahçe böyle bir cinlik yaptı! Ama ah benim saf kardeşim, ya Emenike böyle bir aşırma yapsa ve top tele takılsa! Ki, Emenike’nin bu sezon topu kale hariç her yere vurduğu dikkate alınırsa; orada tel olsa, Emenike’nin o teli bulamama ihtimali olur muydu!)

Bir derbi oynandı.

Kadıköy’e 4 puan farkla gelen Galatasaray kaybetti, fakat halen ligin zirvesinde Sarı-Kırmızılılar.

Beraberlik halinde bile şampiyonluk şansı (bana göre) kalmayacak olan Fenerbahçe kazandı ve ligin zirvesinde kıran kırana bir yarış yeniden başladı.

Sonuç özetle bu aslında!

İlle derbiyi konuşacaksak halâ, bir sürü konu var.

Mesela; Fenerbahçe kart görmeden bitirdi derbiyi; Galatasaray ise futbol içinde yapılması gereken hareketler nedeniyle sarı gördü sadece. (Burak’ın itirazı nedeniyle gördüğü sarı ise artık derbinin tuzu biberi.)

“Kırmızı da gösterir, penaltı da çalar” denilen Cüneyt Çakır ne penaltı çaldı ne de kırmızı çıkarttı. Çünkü koskoca 90 dakikada sadece 10 saniye gerginlik yaşandı. Önce birbirine giren Emre ile Chedjou daha sonra hakeme bile gerek duymadan çözdüler problemi.

Ne Volkan (kendi ifadesiyle) saçmalık yaptı, ne Emre gerginlik çıkardı, ne Sabri’den falsolu bir hareket geldi ne de Burak’tan.

Oysa ki daha önce her derbide dibine kadar gerilim çıkartan bu adamlar sahadaydı; bu derbiyi de, bu maçları hep yöneten Cüneyt Çakır yönetiyordu; yine bir tarafta Fenerbahçe bir tarafta Galatasaray vardı.

Peki ‘kavga’ ‘dövüş’ ‘gerilim’ için tüm şartlar mevcutken, neden şeker tadında bir derbi izledik?

Benim aklımda bir şık var, ama yazmayacağım. Sizlerden ricam, aklınızdaki şıkları yazmanız. Haftaya bu köşede sonuçları açıklayacağım.

11 Mart 2015, Çarşamba 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Fenerbahçe aynı!‘’

Geçtiğimiz sezon 22. hafta puan cetveli...

Fenerbahçe, Lider...
22 maçta 15 galibiyet, 3 beraberlik, 4 mağlubiyet almış.
49 gol atmış, 26 yemiş; 48 puan toplamış.

Galatasaray, 2. sırada...
22 maçta 12 galibiyet, 8 beraberlik, 2 mağlubiyet almış.
40 gol atmış, 19 gol yemiş; 44 puan toplamış.

Beşiktaş, 3. sırada...
22 maçta 12 galibiyet, 6 beraberlik, 4 mağlubiyet almış.
39 gol atmış, 22 yemiş; 42 puan toplamış.

Geçelim bu sezon 22. hafta oluşan puan cetveline...

Galatasaray, Lider...
22 maçta 16 galibiyet, 3 beraberlik, 3 mağlubiyet almış.
41 gol atmış, 25 yemiş; 51 puan toplamış.

Beşiktaş, 2. sırada...
22 maçta 15 galibiyet, 3 beraberlik, 4 mağlubiyet almış.
36 gol atmış, 22 yemiş; 48 puan toplamış.

Fenerbahçe, 3. sırada...
22 maçta 14 galibiyet, 5 beraberlik, 3 yenilgi almış.
37 gol atmış, 17 yemiş; 47 puan toplamış.

Kimin artıları fazla, kimin eksileri artmış...
Bakalım!

Fenerbahçe...
1 maç az kazanmış, 2 maç fazladan berabere kalmış, 1 maç az kaybetmiş!
12 gol az atmış, 9 gol az yemiş; sadece 1 puan eksiği var!

Galatasaray...
4 maç fazla kazanmış, 5 maç az beraberlik almış, 1 maç fazla kaybetmiş!
1 gol fazla atmış, 6 gol fazla yemiş, 7 puan fazlası var!

Beşiktaş...
3 maç fazla kazanmış, 3 maç az berabere kalmış, aynı sayıda yenilgi almış.
3 gol az atmış, aynı sayıda gol yemiş, 6 puan fazlası var.

Şimdi tüm spor kamuoyu; “Fenerbahçe ne kadar kötü”, “Nerede Ersun Yanal’ın takımı” falan diyor; ama rakamlar ortada işte...
Geçtiğimiz sezona oranla, sadece 1 puan geride Fenerbahçe...

Fenerbahçe’nin performansı değil; Galatasaray ile Beşiktaş’ın performansı değişen aslında...
Şu anki Lider olan Galatasaray 7, İkinci olan Beşiktaş 6 puan fazla toplamış...

Bu durumu; ‘önde giden’ değil, ‘geride kalan’ üzerinden yorumlamamızın nedeni; toplum olarak ‘negatif’likten besleniyor olmamız...
Hayatımızın her alanında böyle değil mi zaten!

Dünya Üçüncüsü olduk; “Hiç Avrupa takımı elemedik ki” dedik.
UEFA Kupası’nı kazandık; “Ama Arsenal finalde 20 yapardı, olmadı” dedik.
Olimpiyat Şampiyonu olduk; “Kız kesin doping yaptı” dedik.

Adam gece gündüz çalışır, zengin olur; “Kesin gömü buldu” deriz.
Güzel kız, çirkin erkekle evlenir; “Para nelere kadir” deriz.

“Sneijder iyi futbolcu” der, “Ama”yı ekler; “Canı isterse...” diyerek noktayı koyarız. Nereden biliyoruz ki canının neyi isteyip neyi istemediğini!
“Kuyt süper adam” der, “Ama”yı ekler; “Keşke genç olsa” diye bitiririz. Adamdan “sahada golünü at, sonra gel bizim evi temizle” beklentisi içindeyiz sanki!

Hep böyledir ve “Ama”yı bu kadar çok kullanmamızın nedeni de budur aslında...
Hayata, nasıl baktığımızla ilişkilidir bu bakış açısı...
Ve “Ama” denilen kelime, kendinden gelen her şeyi sıfırlamak içindir aslında...

Yazıyı bitirirken, küçük bir beyin jimnastiği yapalım hep beraber!
Sıfırdan büyük ‘sonsuz kadar’ rakam vardır.
Sıfırdan küçük ‘sonsuz kadar’ rakam olduğu gibi...
Şimdi bir kez daha ‘Sıfır’ı düşünün lütfen!
Halâ hiç bir şey ifade etmiyor mu!

https://twitter.com/zaferbuyukavci

04 Mart 2015, Çarşamba 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bilic-Emenike-Türkiye‘’

Bu ülkede bazı soruların yanıtları asla verilemeyecek. Daha doğrusu verilecek, ama o yanıtlar günbegün değişecek.
Mesela...

Slaven Bilic iyi teknik direktör mü kötü teknik direktör mü?
Beşiktaş bir maç kazanıyor, adam dahi oluyor; Beşiktaş bir maç kaybediyor, adam hoca falan değil!
Benim fikrim şu:
Adam, Hırvatistan Milli Takımı’nı çalıştırmış; oradan kalkmış Beşiktaş’a gelmiş. Önce bir ülke milli takımı ardından geldiği yeni kulübünün röntgenini çekelim:
Borç dağ değil, sıradağ gibi...
Eski başkanı yüzünden Avrupa Kupaları’ndan men yemiş.
Yönetimi iyi niyetli, ancak bu işlerde iyi niyetten daha çok para lazım. Ki o da yok...
Adam altın istiyor, bronza razı ediliyor.
Dünyada nam salmış taraftarı tribünde yok!
Aslına bakarsanız, o tribünler de yok! Stat diye sürgüne gönderilmiş. Yarı açık cezaevi...
Hâl böyleyken ligde şampiyonluk yarışının içinde... Avrupa Kupası’nda Liverpool deplasmanında alınan 1-0’lık yenilgiye şükretmiyor, üzülüyoruz. Yıllarca, tek esprisi “Fenerbahçe’nin alamaması” olan Türkiye Kupası’na ise daha 10 gün önce veda etti.
Şimdi karar verin: Bilic başarısız mı?

Emmanuel Emenike iyi futbolcu mu kötü futbolcu mu?
Karabük’ten Fenerbahçe’ye, Fenerbahçe’den Spartak Moskova’ya, Spartak Moskova’dan Fenerbahçe’ye baş döndüren bir hızla transfer oldu. Bu üçleme esnasında
5 yıllık süreçte sadece bonservisine ödenen para, yaklaşık 30 milyon Euro... Birçok Anadolu Kulübü’nün yıllık bütçesi bu kadar.
Fiziki güç, inanılmaz... Adam tank gibi, çarpan devriliyor.
Kısa alanda çok hızlı, aslına bakarsanız uzun alanda da öyle...
Ortalama 2 maçta 1 gol atıyor. Zaten klasik bir santrfor değil.
Tespit bu, peki neden halen bu soru soruluyor?
Çünkü bize Stephen Appiah gibiler lazım. Felipe Melo gibiler. Appiah’ın eski bir takım arkadaşı anlatmıştı;
“Bütün maç biz koşardık, ama taraftar maç sonunda sadece onu alkışlardı. Çünkü o, maç biter bitmez formasını çıkartır ve sahanın ortasında sıkardı. Formasından akan sıvı, tribünleri coşturur, ‘adama bak, sırılsıklam’ dedirtirdi. Oysa ki o ter değil, suydu. O, her devre arası formasını suyla yıkar, ikinci devreye öyle çıkardı.”
Emenike iyi futbolcu mu kötü mü, kararı siz verin. Fakat benim bildiğim tek bir şey var: Fenerbahçe taraftarı daha 1. dakikada ıslıklamaya başladığı bir adamın bu takımda daha fazla kalmasına izin vermez.
Mesele sadece kaçan goller olsa; Sow, Gökhan Gönül ve hatta Webo’ya da iyi dileklerini göndermez mi bu tribünler!

Bir de şu Türkiye tanımı var!
Eski Türkiye, Yeni Türkiye meselesi...
Solaryum güzeli spiker, her şeye maydanoz yorumcu ve külhanbeyi büyük abi racon kesiyorlar.
“Biz Tolga Özkalfa’yı yedirtmeyiz. Eski Türkiye bitti. Yeni Türkiye’de böyle şeylere izin vermeyiz?” falan filan...
Sonra içlerinden birisi hafiften uyanıyor, ama iş işten geçiyor!
Bahsettikleri olay, bu hafta sonu yaşandı ve bu hafta sonu da onların savunduğu ifadeyle ‘Yeni Türkiye’ zamanıydı!
Valisi, emniyeti ve tüm idari kadroları; yaşanan son travmaların ardından tamamen değiştirilmiş ve hakikaten bir ‘Yeni Türkiye kenti’ olmuştu Balıkesir.
Sahi siz hiç Yeni Amerika, Yeni Almanya, Yeni Japonya diye bir ülke duydunuz mu? Benim bildiğim bir Yeni Zelanda var, bir de Yeni Gine... Ki onlarda da böyle şeyler yaşanmaz büyük ihtimalle...
Bana göre eskisi yenisi değil tek bir ülkemiz var ve onun da adı belli: TÜRKİYE...

twitter @zaferbuyukavci

25 Şubat 2015, Çarşamba 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Biri ve diğeri!‘’

“Benim memurum işini bilir” ile başladı her şey...

“Anayasayı bir kez delmekle bir şey olmaz” ile devam etti...

Biri, “Bana sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz” dedi.

Diğeri, “Bu devlet için kurşun atan da kurşun yiyen de şereflidir” dedi.

“Trabzon’u Akdeniz’in incisi yapacağım” diyeni alkışladı binlerce insan.

“Başkan Haliç’i temizleyecek ve İzmirliler Haliç’te yüzecek” diyen ‘lider’ halen...

“Ege bir Yunan gölü değildir, Ege bir Türk gölü de değilidir. Binaenaleyh Ege bir göl değildir” diyerek aydınlatan liderimiz de oldu bizleri...

“2009’u yazarken de iki sıfır var. Soldaki sıfır ikinin yanında. Attınız. 2. sağdaki sıfır 9’un yanında. Attınız. Kaldı mı dokuz? İki ile dokuz yanyana 29. İki ile 9’u toplayın 11. 29 artı 11 kırk yapar! İşte size partimizin kırkıncı yılı!” diyerek kafamızdaki soru işaretlerini sona erdiren de...

Samsun’daki mitingde “Merhaba Antalya” dedi, çılgınca tezahürat aldı birisi...

“Kağıttepe’de ev tuttum” dedi, Kağıthane’yi bilmeden; sonra da oy kullanamadı zaten diğeri...

Kasıt yoktu, hata vardı!

Darbeler bile yaşandı bu adamların dönemlerinde, fakat televizyonlarda taklitleri yapılabilen yine bu adamlar sayesinde bazen güldük, bazen kızdık! O kadar...

Sonra rüzgâr sert esmeye başladı biraz daha...

Üşüdük!

Birisi;

“Ananı al, git buradan” dedi.

“Artistlik yapma lan” dedi, yine aynı kişi...

“Başbakan sensin, ister asar, ister kesersin” diye akıl verdi, 23 Nisan’da koltuğunu bıraktığı çocuğa...

“Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum. Onun için fırsat eşitliği demeyi tercih ediyorum” dedi sonra.

Sonra diğeri;

“Biz sayın başbakan gibi söz verip sözümüzde duran insanlardan değiliz” dedi, merakımızı giderdi.

Yönetenleri böyle olunca ülkenin, az yönetenleri de şöyle oluyor işte!

Biri, “Hakem odası basmadım, ama gerekirse basarım” dedi.

Diğeri, “Hakemi aradım, gerek duyarsam yine ararım” dedi.

“Ben oyuncuma soyunma odasında tokat da atarım, hakaret de ederim” dedi, 19 yaşındaki oyuncusunu döven coach...

“Eline sağlık” dedi, futboldaki kardeşi!

Biri, “Belediye gereksiz sokak köpeklerini zehirlesin, yoksa bu iş bana kalacak” dedi.

Diğeri, “Köpekleri, ondan çok seviyorum” yanıtını verdi.

‘Çözülme’ yıllar önce başlamıştı, şimdi ‘çürüme’ evresine geçtik.

Kin dolu hepimizin içi...

Katiller bile eskisinden farklı; artık ‘vahşet’ akıyor her öykü...

Bir spor gazetesinde, böyle bir yazı ile vaktinizi çaldığım için kusuruma bakmayın. Fakat biri kız, iki evladı olan bir baba olarak Özgecan’dan sonra bir şeyler karalamak zorundaydım.

Lütfen; iyi evlatlar yetiştirin...

Renkleri başka olsun, kimlikleri başka, siyasi görüşleri başka olsun. Cinsel kimlikleri nasıl isterlerse öyle olsun, aşık olsunlar bulutların üzerinde hissetsinler kendilerini, ayrılsınlar yıkılsınlar!

Takımları şampiyon olduğunda çılgınca kutlasınlar, şampiyonluğu kaybettiklerinde üzülsünler ama olanı tebrik etmeyi bilsinler.

İyi evlatlar yetiştirin;

Soyunma odasında dayak atmasın öğrencisine, ya da dayak yemesin hocasından...

Evden aldırmasın kimseyi, köpek demesin karşısındakine...

Rakiplerinin kötülüğünden medet ummasın, kendisi iyi olmaya çalışsın.

İyi evlatlar yetiştirin ki; değişsin dünya...

18 Şubat 2015, Çarşamba 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Alo!‘’

Neresinden baksan, neresine el atsan tel tel dökülüyor Türk Futbolu...
Saha dışında bir karmaşa, bir keşmekeş, bir garip gerilim, kavga, sinir harbi, soğuk savaş... Spora ait ne varsa, olmayan her şeyi içinde barındıran bir düzen bu...
Saha içinde işler öyle ya da böyle gidiyordu; Fenerbahçe-Trabzonspor maçı öncesi ciddi anlamda bir erozyon da bu bölgede yaşandı. Herkes yazdı çizdi, fakat bizim de bu konuda bir kaç kelam etmemiz şart!

Önce, kronoloji ile başlayalım...

Trabzonspor Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu, 4 Şubat 2015 Çarşamba günü, (Fenerbahçe maçından 3 gün önce) şu açıklamayı yaptı: “Bu sene hakemler yüzünden 15 puan kaybettik. Fenerbahçe maçı esnasında bir tane kasti hakem hatası görürsem, takımı sahadan çekeceğim. Bu kararı Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören ve Merkez Hakem Kurulu Başkanı Yusuf Namoğlu’na da ilettim. Kasti bir hakem hatasıyla yenilmektense hükmen mağlubiyet almayı tercih ederim. Trabzonspor çok büyük bir camiadır, kimseye yem olmaz. Kararımı uygulamakta çok kararlıyım.”

Futbol kamuoyu henüz bu sözlerin tartışmasını yaparken; 5 Şubat 2015 Perşembe günü (Fenerbahçe maçından 2 gün önce) Sayın Hacıosmanoğlu’dan şu açıklama geldi: “Karşılaşmanın hakemi Bülent Yıldırım’ı telefonla aradım. Kendisi ile konuştum. Kim hak ediyorsa onun kazanmasını sağlayacak bir yönetim göstermesini istedim. Başkaları gibi ‘Hakkımız olmayanı bize versinler’ demedik. Biz o kültürden gelmiyoruz. Biz hakkımıza riayet eden insanlarız. Öyle bir toplumda yaşıyoruz.”

3 Temmuz’dan sonra iyice gerilen iki kulübün futbol maçı, 7 Şubat 2015 Cumartesi günü oynandı. Fenerbahçe’nin çok daha net pozisyonlara girdiği müsabaka, 0-0 sona erdi.

8 Şubat 2015 Pazar günü, (Fenerbahçe maçından bir gün sonra), mikrofonlar yine Hacıosmanoğlu’na yönelmiş durumdaydı: “ Maça gidemedim, ancak takımın genel menacerinin özellikle soyunma odasında beklemesini söyledim. Telefonla sürekli irtibat halindeydik. Eğer bir hakem hatası olsaydı anında talimatla takımı sahadan çekecektim. Diego’ nun pozisyonuna penaltı verilseydi, takımı sahadan çekecektim.”

Bülent Yıldırım, Diego’nun pozisyonuna penaltı çalsa...
Bülent Yıldırım, Egemen Korkmaz’ı o kargaşada atsa...
Bülent Yıldırım, 8 sarı kart gösterdiği Trabzonspor’dan bir oyuncuya kırmızı çıkartsa...
Bülent Yıldırım, bir ofsaytı atlasa, bir faulü farklı yorumlasa, bir korneri vermese, bir taçı görmese...

İhtimaller üzerine yaptığımız yorumlar bile tüy ürpertici.
Ama halâ normalmiş gibi gösteriliyor manzara...
“Trabzonspor Başkanı aramasa, Bülent Yıldırım bu maçı böyle yönetemezdi” diyen mongol da var; “Bu telefon görüşmesi olmasa, Trabzonspor 2-1 kaybederdi” diyen çok bilmiş de!

Normal değil yaşanan... Trabzonspor Başkanı’nın maçın hakemini, maçtan 3 gün önce araması normal değil... Ne konuştuklarının hiç de önemi yok. Şimdi içinizden bana küfrediyor ve ‘nesi normal değil’ diyorsanız, empati yapın lütfen...
Avni Aker’de oynanacak Trabzonspor-Fenerbahçe maçından 3 gün önce, Aziz Yıldırım, maçın hakemini arasa ve bunu açıklasa, ne düşünürdünüz mesela?

Yıldırım Demirören... Yani bu ülkenin futboldaki
1 numarası, Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı, dün ekrana çıktı (10 Şubat 2015 salı); “İbrahim Hacıosmanoğlu ceza alacak” dedi.
Ne cezası!
Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı; böylesine önemli bir konuda tam 6 gün sonra mı yorum yapar!

Yapılması gereken şu:
Trabzonspor Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu ile hakem Bülent Yıldırım arasındaki telefon görüşmesi dinlenmeli... Kötü şeyler konuştukları için değil, insanların aklına giren kötü düşüncelerin yok olması için...
Bu, her ne olursa olsun görüşmeyi meşru, haklı ya da olağan kılmaz...
Ancak tereddütler sona erer.
En azından...

11 Şubat 2015, Çarşamba 01:30
YAZININ DEVAMI