Arama

Popüler aramalar

‘’Transferzede Fenerbahçe‘’

Fenerbahçe, yanlış transfer politikasının cezasını çekiyor. Sarı-Lacivertli yönetim Zico döneminde Maldonado, bu sezon da Josico gibi özelliği olmayan düz oyuncular alarak, hem iki yabancı hakkını boşa harcadı hem de kadro kalitesini düşürdü. Maldonado, 18’e giremiyor, Josico ise oynadığında faydadan çok, zarar veriyor.
Burak Yıldırım ve Ali Bilgin transferlerinin de Fenerbahçe’nin yapısına uymadığı, açıkça ortada. Aragones, zorda kalmadıkça bu futbolculara forma vermiyor. Pahalı transfer Güiza da, şu an için elde patladı. Tek öne çıkan; son haftalardaki formu ile Emre Belözoğlu oldu. Ama bu kez de milli futbolcu, agresif yönü ile Fenerbahçe’ye zarar veriyor.
Kocaelispor maçında bir kez daha gözüktü ki, Maldonado, Josico, Burak, Ali Bilgin ve Güiza transferleri doğru değil... Bu oyuncuların yerine Fenerbahçe’nin kadro yapısına uygun futbolcular alınsaydı, inanıyorum ki Fenerbahçe farklı yerlerde olurdu.
Fenerbahçe Yönetimi’nin, teknik adam tercihi de yanlıştı. Aragones hâlâ Josico’dan medet umuyor. Semih’i solda oynatma cüretini gösteriyor. Hafta boyunca Gökhan Emreciksin’i taktik idmanlarda oynatıp, son anda hiç düşünmediği Kazım’ı, ilk 11’de oynatma dahiliğini gösteriyor. Herşey çok açık... Bu tablo Fenerbahçe’nin tam bir transferzede olduğunu belgeliyor.

16 Mart 2009, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Mehter Takımı gibi‘’

Fenerbahçeli taraftarlara şaşırmamak elde değil. İlk yarının son çeyreğinde kontrol Yeşil-Siyahlı takıma geçmişti. Kanatlardan ve göbekten Murat, Nsembo, Agbetu, Adem’le sıkıştırıyordu konuk taraf. Bunu gören Volkan Babacan tempoyu düşürmek için, zamana oynadı. Bana göre doğru da yaptı. Çünkü Fenerbahçe arka arkaya 2-3 pas yapmayı bile beceremiyordu. Volkan’a kızması gereken taraf Kocaelispor olmalıydı. Ama Saracoğlu’nun tribünlerinden Babacan’a tepki gelmesi garipti.
Fenerbahçe’nin temposuyla, taktik anlayışı da şaşırtıcıydı. Sivas ve Kayseri maçlarındaki dinamik, koşan, savaşan Fenerbahçe’den eser yoktu. Eğer, Emre-Deivid ikilisinin olmaması takımı bozuyorsa, o zaman; vay Fenerbahçe’nin haline.
İkinci yarı tek kale maç gibi geçti. Kocalispor yükleniyor, Fenerbahçe ise, Sadece savunuyordu. Deniz yırtındı, Lugano ve Edu direnmeye çalıştı, Babacan gol yememek için bayağı uğraştı. Dayanma noktası 87.dakikada çatlak verdi. Julio Cesar ‘geliyorum’ diyen golün sahibiydi. İyi ki maçın başında Roberto Carlos uzaktan düzgün vurarak takımını öne geçirmiş. Yoksa Fenerbahçe, dünkü havasıyla 1 puanı bile göremezdi.
Kocaelispor’da Taner Gülleri’nin dışında kötü oynayan yoktu. Son haftalarda tempolu maçlarıyla dikkat çeken Yeşil-Siyahlılar, Fenerbahçe karşısında da aynı başarıyı gösterdi. Son 2 maçını kazanan Fenerbahçe ise, Mehter Takımı gibi iki ileri, bir geri adım atarak yine herkesi şaşırttı.

14 Mart 2009, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Diriliş‘’

“Geç oldu, temiz oldu” derler. Fenerbahçe bu söylemle örtüşüyor artık. İkinci yarının 4-5 maçlık periyodunda Fenerbahçe ezik, güvenini yitirmiş, başı boş bir takımı andırıyordu. Sivasspor galibiyetleriyle kendi küllerinden çıktılar.
Fenerbahçe’nin dirilişi, Kayseri’de de hız kesmedi. Zemin bozukmuş, sakatlık olurmuş kimin umurunda. Alex, Semih, Carlos, Deniz, Volkan Demirel ve önündeki korumaları, dün açılan Kadir Has Stadı’nı futbol keyfi ve çok konuşulacak gollerle taçlandırdılar. 2-0’lık skor avantajı Fenerbahçe’yi kontrollü oyun anlayışında topladı. Kendi yarı alanına çekilen Sarı-Lacivertliler, Kayserispor’a geniş alanda oynama izni verdi. İkinci bölüm tek kale gibi gözükse de, net pozisyon çıkartamadı ev sahibi. Mehmet Topuz, Cangele, Bilal Aziz ve Aghahowa’nın tüm girişimleri defans bloğunda eridi.
Zevkli, heyecanlı, tribünleri mutlu eden maçın 54. dakikasında Volkan’ın kırmızı kartla atılışı sonrası, üstünlük tamamen ev sahibine geçti. O pozisyonda, Eren’in Volkan Demirel’e faulünü iyi süzen ve sonrasında tekme atan Volkan’a kırmızı kart gösteren Bünyamin Gezer, Eren’i de bir sarı kartla cezalandırmalıydı. Mehmet Topuz’un, Semih’e arkadan yaptığı da oldukça sertti. Sarı kart oldukça hafif kaldı. Emre’nin kırmızı kart görmek için bir hayli çaba göstermesi de, beni şaşırttı. Fenerbahçe, Kayserispor karşısında aldığı galibiyetle şampiyonluk yarışına ortak olduğunu tüm rakiplerine duyurdu.

09 Mart 2009, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Final ikinci yarıda‘’

Biz Fortis Kupası yarı final maçı olduğunu biliyorduk. Dışarıdan birine söylesek asla inandıramazdık. Ne Fenerbahçe ne de Sivasspor ağırlığını koyamadı Saracoğlunda. Pas hatası yapmak için iki tarafta birbiriyle yarıştı. Gereksiz faullerle mücadelenin sıkça durması, Petkoviç’in ise zamana oynaması, düşük olan futbol kalitesini daha da aşağıya çekti. Cumartesi günkü havayı mumla aradı tribünler.

Fenerbahçe’de Emre, Uğur, Deivid hatta Alex bile lig maçındaki kişiliklerinden çok uzaktaydı. Sivasspor ise dünyadaki ekonomik bunalım gibi futbol krizi yaşıyor. Belki inanmayacaksınız ama heyecansız ve sıkıcı ilk 45 dakikada sadece 5 net pozisyon vardı. Semih, Deniz, Deivid, Musa ve Mehmet Yıldız son vuruşların başarısız isimleriydi.
Taraftar desteği ikinci bölümde Fenerbahçe’nin itici kuvvetiydi. Sarı-Lacivertliler rakibe oranla daha fazla hücumu düşündü. Deniz yayın önünden ip gibi vurdu, uzun aradan sonra forma giyen Edu karambolden 2-0 yaptı. Blica’nın füzesine herkes şapka çıkartırken, Bülent Uygun ümitlendi, Aragones sıkıntıya girdi. Kötü gününde olan Deivid final kapısını aralayan golü atınca, bütün Kadıköy rahatladı.

Yarı final kalitesinden uzak olan 90 dakikada, Fenerbahçe istediğini alırken, yıllardır özlemini çektiği Fortis Türkiye Kupası’nın bir kenarından yakaladı. Ligde zirveye oturan Sivasspor ise Bülent Uygun’un tüm çabasına rağmen düşüş çizgisinde ilerlemeye devam etti. Kırmızı-Beyazlı ekipte sadece Bilica ayakta kalabildi.

05 Mart 2009, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’İsteyince oluyor‘’

O kadar da değil... Tamam Fenerbahçe kötü günler geçiriyor, geçen hafta Ankara’da yürüdüler adeta. Ama arada sırada kontrada çıkartıyor Fenerbahçe. Alex, Semih, Gökhan Gönül, asabi çocuk Uğur hata yapsalar da Lugano ve Önder var. Canları istedi mi ahmak ıslatandan, doluya kesiliyorlar.

Kırmızı-Beyaz lider, iki kez öne geçti Saracoğlu’nda. Sandı ki, Fenerbahçe oyundan düşücek. Hatta küçümser gibi durdukları da oldu. Deivid-Deniz ve bir türlü toparlanamayan Emre’ye rağmen, bu kez kolay lokma olma niyetinde değildi Alex ile adamları. Soyunma odasına 3-2 önde gitmeyi başardılar.

Fenerbahçe’nin tempolu havası ikinci yarıda da bozulmadı. Kendi kendime ‘bu takım beş haftadır, neredeydi’ diye sordum. Tribünlerin de benim gibi düşündüğünden eminim. Rakibine üstünlük kuran, koşan, pres yapan ve göz zevkini unutmayan bir Fenerbahçe’yi, fazlaca özledikleri her halinden belliydi taraftarların. Lider Sivasspor’u puansız gönderen Fenerbahçe, inşallah bir parmak bal değildir.

Bülent Uygun’un takımı 4 gol yemesine rağmen ezilmedi. Ama Fenerbahçe’yi ciddiye almamanın faturasını ağır ödediler. Kamanan, Bilica ve biraz da Sedat’la Fenerbahçe’ye karşı koymaya çalıştılar. Ancak Sarı-Lacivertliler taraftarıyla birlikte öyle bir dolmuştu ki, Sivasspor’a karşı koyacak pozisyon bırakmadılar. Maçın ilk dakikalarında Fenerbahçeli oyuncuların aşırı sinirli olması, gözden kaçmadı. Bir de 21. dakikada Sylla’nın el ve kafayla karışık uzaklaştırdığı top vardı. Hüseyin Göcek penaltı noktasını gösterseydi, sanırım kimsenin itirazı olmazdı.

01 Mart 2009, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kimse anlayamadı‘’

Fenerbahçe’nin son yıllarda şansı da yok. Diyeceksiniz ki, ‘adam maç için kendini yırtmazsa sadece kısmetle nereye kadar gider’. Kesinlikle öyle. İlk çeyrekte Fenerbahçe, rakibinden bir adım öndeydi. Organize atak sonrası Carlos, topu altı pasa kestiğinde, Alex geride kaldı. Kaleci İsailoviç ile defansın anlaşmazlığında Kırmızı-Siyahlılar şanslıydı. Jedinak’ın serbest vuruşunda baraja çarpan top, Volkan’ı yanıltıp ağlara gitti. Fenerbahçe’nin şanssızlığı Gençlerbirliği’ni öne geçirdi.
Anadolu takımları, yenik duruma düştükten sonra oyun disiplininden kopabilir. Bu, su götürür. Ancak şampiyonluk hedefleyen Sarı-Lacivertli formalıların böyle bir lüksü olamaz. Roberto Carlos, Volkan ve her şeye rağmen Gökhan Gönül, sonradan girenler de dahil diğerleri ‘şans topu’ çekilişini bekleyenler gibiydi.
Koray-İlhan ikilisi defansta hiç zorlanmadı. Burhan, Cem Can, Jedinak ve Soner orta alandan hücum bölgesine geçerken antrenman rahatlığındaydı. Burhan’a, Volkan ‘dur’ dedi. Djite ile Mustafa ise son vuruş beceriksizliğine takıldı. Meşin yuvarlak sürekli kırmızı formalıların ayağındaydı. Fenerbahçe 6-7 kişi eksik oynuyordu sanki. Uğur Boral, oyundan çıkarken eldivenleri yere attığında inanılmaz hırslıydı, top ayağındayken maşallah kuzu gibiydi.
Fenerbahçe, Gençlerbirliği karşısında maalesef bir kez daha tanınmayacak haldeydi. Aragones ve öğrencileri aslında 1-0’lık yenilgiye sevinmeli. Çünkü; sahada ter dökmeyen, emek harcamayan Sarı-Lacivertli futbolcular 4-5 farkla da kaybedebilir ve ucu görünmeyen karanlık bir tünelin içine düşebilirlerdi. Fenerbahçe’nin, ikinci yarıdaki hızlı düşüşü ne yazık ki devam ediyor. Yıldızlar topluluğu olan bir takımın, bu durumlara düşmesinin öncelikle teknik patron ve futbolculardan kaynaklandığını herkesin bilmesi gerekir.

22 Şubat 2009, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tek adres yönetim‘’

Fenerbahçe, aradan sonra lige “hedeflere havlu atmış bir takım” görüntüsü ile başladı. Gaziantep, Trabzonspor beraberliği, sonra da Büyükşehir Belediyespor yenilgisi geldi. 3 maçta 7 puan kaybetti, Sarı-Lacivertliler... Üstelik rakip karşısında aciz futbol duruşlarıyla; tribünleri, yönetimi, camiayı kahrettiler. Koş, mücadele et, aldığının hakkını ver... Fenerbahçeli’nin istediği buydu. O zaman kaybetse de, taraftar bağrına basardı takımını... Futbolcuların 3 maçtaki vurdumduymaz tavırları, Sarı-Lacivert kimyayı bozdu.

Fenerbahçe, Hacettepe’ye 7-0’la patlatı. Galibiyet, sanki herşeyi unutturdu. “Fenerbahçe, çok mu iyi oynadı?” diye sorarsanız, bence hayır. Ama kazanarak, ayakta kalmayı becerdiler. Farklı skorla birlikte Fenerbahçe’yi göklere çıkarmak, takımın toparlandığı havasını yaratmak, sadece şirin gözükmek olur.

Futbolcular, Aragones’i sevmiyor, Zico gibi güven duymuyorlarmış!. Bu ciddi bir sorun. Madem herkes parasını tıkır tıkır alıyor, karşılığında da üç puan koparmak için mücadele etmek zorundalar... Kimse kimseyi sevmek zorunda değildir. Tümer Metin, Larissa’ya gitmeden önce, takım içinde gruplaşma olduğunu açıkladı. Fenerbahçe’de ağabeylik yapacak birinin eksikliğinden yakındı. Yönetim, takım içindeki bu dalgalanmayı kesinlikle biliyor. Ancak, radikal kararlar alamayacaklarının da farkındalar. Mesela Aragones’i, gönderemezler. Formsuz Güiza’yı uzaklaştıramazlar. Zico ve Aurelio’nun gitmesi, Fenerbahçe’deki düşüşün önemli nedenidir. Aragones, Güiza, Emre ve Josico transferleri, Zico’lu günleri, unutturamaz. Hacettepe galibiyeti, yaraların kapanmasına yetmez. Tek çare var; takım içindeki soğuk havayı, biran önce ısıtmak. Bu bağlamda, sorunların çözüm adresi, Fenerbahçe’yi yönetenlerdir...

Tribünlerin rakip lehine, “üç, üç” şeklinde tempo tutması, kabul edilemez. Ama o tribünler geçmişte, başkan Emin Cankurtaran’a bozuk para attı. Cemil Turan’ı, Oğuz Çetin’i, Rıdvan Dilmen’i protesto etti, Alex’i yuhaladı. La Liga’nın Kralı, Güiza’ya bile acımadı. Tribün yanlışlarını sonuna kadar eleştirelim, ancak onların üzerinden siyaset yapmayalım. Bu, Fenerbahçe’ye büyük zarar verir...

19 Şubat 2009, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’İyi gün dostları neredesiniz?‘’

Hani, tribünlerin içten söylediği bir haykırış vardı, “Yensen de, yenilsen de, taraftarın seninle. Üzüntünle, sevincinle, seninle birlikte...” Bu slogan dün Hacettepe maçında yalan oldu. Tümü, kombine karta ayrılan maraton tribünü, neredeyse tek tek sayılacak azınlıktaydı. Kale arkaları da çok zayıftı...
Tribünlerdeki bu kaçışı, öncelikle Fenerbahçeli futbolcular üzerlerine almalıdır. Çünkü, düne kadar mücadele etmeyen, futbol keyfini unutan, Sarı - Lacivert formayı yeterince terletmeyen, onlardır... Sayfaları geçmişe çevirdiğimizde, tribünlerin zor günler geçiren Fenerbahçe’yi, bu kadar yalnız bıraktığını hatırlamıyorum...
Gelelim taraftara; Fenerbahçe kötü oynayabilir, puanlar kaybedebilir, yönetim takımın toparlanması yönünde transferler yapmamış olabilir. Önemli olan bu şartlarda takıma omuz vermektir. Tepkinizi tribünlerde bulunarak gösterebilirdiniz!.. Tabi, çirkin söylemlerle değil... İspanya’da olduğu gibi, “beyaz mendil” sallayarak, mesela...
Fenerbahçeli futbolcular, ilk golde inanılmaz sevindi. Alex’in ikinci sayısı, elle bile zor atılırdı. Semih’in fırsatçılığı mükemmeldi. Deivid, öyle bir gol vuruşu yaptı ki, yazarak tarifi imkansız. Küsüp, Hacettepe maçına gelmeyenler, bu görüntülerin canlı tanığı olamadı. Sarı - Lacivertliler, zayıf Hacettepe’ye gol olup yağarken, sanki geçmiş haftaların intikamını alıyordu. 3-0’dan sonra futbolcular, işin seyirlik yanını da hatırladı. Güzel hareketlerin arkasından gelen goller, taraftarın keyfi oldu.
Hacettepe, farklı kaybetmesine rağmen, centilmence mücadele etti. Ankara ekibi, gücü yettiğince futbolun iyi yanlarına tutunmaya çalıştı...

15 Şubat 2009, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI