‘’Goller ofsayt, ama!‘’
Maçın hakemi Cüneyt Çakır, şunu çok iyi bilmeli; Fenerbahçe, Büyükşehir Belediyespor’u 11’e 11 de yener. Tabii, Fenerbahçe gibi oynarsa. Mahmut-Güiza mücadelesinde faul olabilir ama ikinci sarı kart ve ardından kırmızı, bana göre eyyamdır. Ev sahibinin attığı iki golde de kritik ofsayt var. Önce Aleks Taşçıoğlu, daha sonra da Serkan Ok malesef pozisyonları kaçırdılar. Cüneyt Çakır, acaba ilk yarıda gole karşılık, Mahmut eylemi mi yaptı. Güiza’ya şans veren Aragones sayesinde, Fenerbahçe on kişi oynadı. Belki de bunu gören Çakır dengeyi kurmak için Mahmut’u kırmızıya boyadı.
Fenerbahçe, Bursa’daki kupa mücadelesinde haftalar sonra bir takım havası vermişti. Taraftarlarla birlikte, bizler de umutlanmıştık. Ama Sarı-Lacivertliler, ümitleri kursaklarda bıraktı. Mücadele eden, topu iyi kullanan, sahanın her bölgesinde koşan Büyükşehir Belediyespor’du. Sarı-Lacivertliler’in sırtını dayadığı tek silah ise duran toplardı.
İkinci yarıda on kişi kalan rakibi, rüzgarla birlikte Fenerbahçe’nin bozacağı beklentisi vardı. Üstelik Aragones, nasıl olduysa Güiza’yı çıkartıp, Semih’i sahaya sürdü. Ama soğukkanlı, bilinçli olan taraf ev sahibiydi. Sarı-Lacivertliler ısrarla çizgileri kullanmalıydı. Ceza alanında oluşan Turuncu-Beyaz küme ancak bu taktikle dağılırdı. Fenerbahçe daha çok uzun toplarla gol arayınca, Belediye’nin direnci kırılamadı. Fenerbahçe’de iyi oynayan bir kişi yoktu. Eksik kalmasına rağmen Büyükşehir Belediye cephesinde ise forma giyen herkes kazanılan üç puanın kahramanıydı.
‘’Sıkıntının adı Fenerbahçe‘’
İki savunmacının sorunlu olmasıyla, Fenerbahçe’de defansın dengesi bozuluyorsa ileriye umutla bakamazsınız. Edu ve Gökhan Gönül’ün yokluğunda, Volkan’ın ön tarafına dizilenler telaşlı, kademeyi unutan, rakibi kaçıran, topu oyuna doldur boşaltla sokan bir havadaydı.
Şampiyonluğa oynayan Fenerbahçe’nin sıkıntısı sadece arka tarafı değildi. Orta alanda da çaresizlik vardı. Emre, Alex ve Deivid takımlarını gole taşıyacak hamleleri yapamadılar. Gereksiz yere geriye oynamayı tercih ettiler. Rakip cezaalanında çoğalamama, Sarı-Lacivertliler’in bir başka sıkıntısıydı. Güiza savunmanın içinde tek başına kayboluyor. Zaten formsuz, destek de alamayınca bocalıyor. Gökhan yok, Fenerbahçe’nin sağ kanadı da yok. Önder-Deivid ikilisi maç boyunca bilinçli tek bindirme yapamadı. Carlos ile Uğur da onlara uydular.
Gaziantepspor özellikle orta sahayı iyi kapattı. De Souza, Murat Ceylan, Hakan Bayraktar ve Tabata’ya, İlhan ile İsmail de takviye gönderince Fenerbahçe orta sahada organize olamadı. Kırmızı-Siyahlılar savunmadan çabuk, ayağa paslarla çıkarak önemli pozisyonlar yarattılar. Murat Ceylan, Volkan engeline takıldı. Tabata ise çerçeve yerine autu gördü.
Sıkıntılı biçimdeki Fenerbahçe’nin kazanması mucize olurdu. Aragones, Semih ile Kazım’ı bu amaçla aldı ama rüzgar değişmedi. Bir puan Fenerbahçe için kaymaklı ekmek kadayıfı olacaktı ki, Erman bu beklentiyi bozdu. Alex’in golüyle tribünler umutlansa da arkası gelmedi. Fenerbahçe için bir puan amorti oldu. Şayet, Volkan yine gününde olmasaydı, Fenerbahçe bir yenilgiyle daha tanışırdı.
‘’Mücadele de olmasa‘’
Futbolda saniyelik hatanın bile affının olmadığını, Deivid bir kez daha gösterdi. İlk yarının son dakikasına kadar Fenerbahçe ve Bursaspor’un pozisyonu yoktu. Mücadele tarafından baktığımızda pozitif yanın fazlası vardı.
Konuk takım oyuncuları duran topta Selçuk’u kovalarken, Deivid sinsice kafayı vurdu, Fenerbahçe, soyunma odasına 1-0 önde gitti.
Gol pozisyonu görmedik ama Ali Tandoğan’ın, Roberto Carlos’un sol dizine acımasız tekmesi vardı. Kırmızı kart bile ağır kaçmazdı. Ancak Mustafa Kamil Abitoğlu sarı karta dahi ihtiyaç duymadı. Bir duran top kullanımında Lugano’nun ceza alanı içerisinde yaka paça yere yıkılması da, sanki penaltıydı. Abitoğlu daha hafif faullere düdük çalarken, Lugano’nun hakkını yedi.
Fortis Türkiye Kupası çeyrek final ilk maçının, ikinci bölümünde de öne çıkan mücadeleydi. Semih, Alex’le de, Deivid’le de uyum sağlıyor. Sıkışan oyunu açıyor, ikiye bir meziyeti fazla. Bu haliyle Güiza’dan daha faydalı. Bay Aragones’e duyurulur. Gökhan Gönül sağın, Roberto Carlos ise solun etkili adamlarıydı. Emre’den Alex havası dinlemek isteyenler, boşuna bekledi. Gökhan Emreciksin nihayet milli oldu. 19 dakika gibi kısa bir süre oynamasına rağmen, yabancılık çekmedi. Fenerbahçe’nin sağ kanadında ciddi rekabet oluşturacağı kesin.
Bursaspor savunmasının göbeğindeki Tuna ve Ömer konuk takımın sağlam ayakları, Volkan Şen ise Yeşil-Beyaz formanın en estetik ismiydi.
Fenerbahçe 1-0’lık galibiyetle Fortis Türkiye Kupası’nda yarı final kapısını hafif de olsa araladı. Avantaj şimdilik Sarı-Lacivertli ekipte. Rövanşta kaza yaşanmazsa, Fenerbahçe 25 yıllık özleme bir adım daha yaklaşacak.
‘’Tesadüfün böylesi‘’
Günler, aylar hatta yıllar ne kadar hızlı tükeniyor. Sanki dün gibi... Bu köşede Fenerbahçe Bayan Basketbol Takımı koçu Zafer Kalaycıoğlu’nun, finans müdürü Tamer Yelkovan’la “ödemeler” konusunda tartıştığı haberinin yalanlanması üzerine yorumlar yazmıştım. Yıl 2007, aylardan ise Aralık’tı. Yıldönümü çoktan geçmiş. O günlerde Fenerbahçe’nin resmi sitesinden bana cevaplar verildi. Kalaycıoğlu ile Yelkovan, “alacak yüzünden değil de, ileriye dönük ödeme nedeniyle” tartışmışlar. Fenerbahçe üzerinden gündem oluşturmakla suçlandım. Ben geri adım atmayınca, Dereağzı cephesinden Ahtapot Kamil ile mangası, beni disiplin kuruluna verdiler. Fenerbahçe Mahkemesi de, iki yıl hak mahrumiyeti cezası kesti.
Geçtiğimiz hafta medyada yine Zafer Kalaycıoğlu vardı. 3-4 ay ödeme yapılmadığı için Kalaycıoğlu, Fenerbahçe Kulübü’ne protesto çekmiş. Hani ödemeler konusunda sistem oturmuştu? Hani günü geldiğinde alacaklar banka hesabına yatıyordu? Beni yalancılıkla suçlayanlar, size selam olsun!.. Bu arada resmi siteden “Kalaycıoğlu” haberine hiç ses çıkmadı. Dereağzı cephesinden de öyle...
Doğrular birgün gelir, insanoğlunun karşısına dikilir. Bu haber olur, transfer olur, alacak yüzünden çekilen protesto olur. Ne büyük tesadüf, Zafer Kalaycıoğlu ile Finans Müdürü’nün, ödemeler nedeniyle tartışması haberinin yıldönümünde, Kalaycıoğlu alacakları ödenmediği için Fenerbahçe Kulübü’ne protesto çekiyor. Sanki biri programlamış gibi... Alo, Dereağzı cephesi, kimse yok mu?.. Sesim geliyor mu!.. Büyük Allah’ım sen nelere kadirsin...
Bu konuda diğer ayrıntı da, oldukça ilginç... Kulübe, Basketbol Federasyonu kanalıyla protesto çeken Zafer Kalaycıoğlu, ödül olarak takımın başında Botaş deplasmanına götürüldü. Oysa kurumsal davranış, anında Kalaycıoğlu ile yolların ayrılması yönünde olmalıydı. Zafer Kalaycıoğlu, Fenerbahçe’de görev yaptığı yıllarda, yönetim kurulu üyesi Mahmut Uslu’nun koruma kalkanı altındaydı. Acaba Kalaycıoğlu, Galatasaray ile anlaşırsa, Uslu’nun kanatları yine onun üzerinde olur mu? Bence olur!..
Doğruların birgün, ergeç ortaya çıkacağının, haksız, baskı ile kişilerin nasıl ceza aldığının kısa öyküsünü yazdım. Yorumunu, siz Fanatik okuyucularına bırakıyorum!..
‘’Ne yazık ki...‘’
Aslında Köksal Özbek’in zaman zaman yönetime ince ayar göndermeler yaptığı uzun konuşmasıyla 2009 yılının ilk Divan toplantısı sıcak başladı. Sayın Özbek, Aziz Yıldırım ve ekibinin icraatlarını öne çıkartsa da, 25 dakika kendisini dinletmesini bildi.
Sayın Aziz Yıldırım’ın eski asbaşkanı Hakan Bilal Kutlualp’in önerili, bazen öven, ara sıra eleştiren ifadeler kullanmasıyla durgun hava fırtınaya döndü. Murat Özaydınlı, Şekip Mosturoğlu ve Başkan Aziz Yıldırım, oturdukları yerden Kutlualp’e göndermeler yaptılar. Oysa sakince dinleyip sırası geldiğinde yanıt vermek daha anlamlı olurdu. Kutlualp, kulübe alınan villaların tüzük ihlali olduğunu savundu. Ayrıca bunun iyi niyetle yapıldığını da vurguladı. Hakaret, iftira, küçük düşürme yoktu söylediklerinde. Başkan adayı Kemal Açıkgöz konuşurken seviye daha da düştü. “Yuh” sesleri, alkışlı protestolar, mikrofonun sesini kısmalar birbirini kovaladı. Açıkgöz’ün söylediklerine kızanlar olabilir. Kemal Açıkgöz yanlış ifadeler de kullanmış olabilir. Yanlışa daha büyük yanlışla karşılık vermek, Fenerbahçe’yi yaralar. Yüksek Divan Kurulu Başkanı Sayın Yüksel Günay’ın, “Sen birşey değilsin” sözleriyle Divan makamında oturan bir başka üyenin, “Yürüüü” şeklindeki bağırışı, hiç şık olmadı. Son kurşun Başkan Aziz Yıldırım’dan geldi. Sayın Yıldırım’ın Fenerbahçe için neler yaptığını en iyi bilenlerdenim. Kulüp için yeri geldi para harcadı, şirketinin çalışanlarını, iş makinalarını seferber etti. Ama Aziz Başkan, yaptığı iyi hizmetleri, yine kendi yaptığı hatalarla gündem dışı bırakıyor. Hakan Bilal Kutlualp’in eleştirilerini daha farklı yanıtlamasını beklerdim. Eski kuyuları açıp, “Benimle tanışmak için uçağın tuvaletinde geldiğini unutma” gibi hakaret içeren sözler sarfetmek, Sayın Yıldırım’a yakışmadı. Toplantı çıkışı üyelerle konuştum. En sıkı Aziz Yıldırım savunucuları bile, Başkan’ın Kutlualp için söylediklerinden hoşnut olmadıklarının altını çizdi.
2009’un ilk Divan toplantısının hareketli geçeceğini yazmış, herkesin sağduyulu olması gerektiğini belirtmiştim. Bekletilerim, ne yazık ki gerçekleşmedi.
‘’Fener'e yakışan!‘’
2009’un ilk Yüksek Divan Kurulu toplantısı bugün Faruk Ilgaz Tesisleri’nde yapılacak. Olağan kongre öncesi olması nedeniyle camia haraketli, hararetli bir divan kurulu beklentisinde. Toplantıda bazı üyelerin Başkan Aziz Yıldırım ve ekibini eleştireceği konuşuluyor. Kulübün aldığı villalar, astronomik transfer harcamaları ile gelir-gider değerleri kapsamında soruların cevabı istenecek. Kombine kartların hazırlanışında tüzüğe aykırı uygulama yapılıp yapılmadığı sorgulanacak.
Ortamı germek kulübe zarar verir
Fenerbahçe başkanlığında 11. yıl merdivenlerini çıkan Aziz Yıldırım ve ekibine Yüksek Divan Kurulu’nun genelde tam destek verdiği biliniyor. Eleştirel sorular karşısında salonda bulunanların nasıl bir tavır takınacağı merak konusu. Bence Fenerbahçe’nin senatosunda hakaret, iftira, küçük düşürücü ifadeler kullanılmadıkça tepki göstermemek gerekir. Eleştiriye tahammül etmek doğru yaklaşım olur. Bağırıp çağırarak ortamı germek öncelikle Fenerbahçe’ye zarar verir.
Barkovizyon’da Yıldırım’ın icraatları
Yönetim de mutlaka dersini iyi çalışıp gelecektir. Çünkü hiçbir kuşkuya yol açmadan tüm eleştirileri yanıtlama zorunlulukları var. Kulübün anayasasına aykırı bir adım atmadıklarını belgeleriyle ortaya koymak zorundalar. Aldığım duyumlara göre barkovizyon gösterimi ile Aziz Yıldırım’ın 11 yıla sığdırdığı tüm projeleri büyük ekranda üyelere gösterecek, “Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır” mesajı verecekler.
Sert eleştiriler olacağı beklenen birşey
Son yılların en kalabalık ve hareketli Yüksek Divan Kurulu toplantısı olacağı kesin. Sert eleştirilerin olacağı ve belgelerle cevap verileceği de gerçek. Kimsenin Fenerbahçe’yi kamuoyu önünde zor durumlara düşürmeye hakkı yoktur. Bu nedenle sağduyulu davranış konusunda konuşmacıların, yönetimin ve divan başkanlığının taviz vermemesi gerekir. Dünya kulübü olma hedefinden sapmayan Fenerbahçe’ye de yakışan budur.
‘’Alex, Gökhan ve Lugano‘’
Futbolda veya herhangi bir işkolunda kalifiye elemanlara ciddi paralar ödenir. Amaç iddialı bir takım kurmaktır ya da rakip firmalardan daha kaliteli ürünler yaratmaktır.
Emre, Alex, Roberto Carlos ve Güiza, yılda 3-3.5 milyon Euro aralığında ücret alıyorlar. Elbette Fenerbahçe’ye silah zoruyla gelmediler ama aldıklarının karşılığını vermeleri gerekmez mi? Arada sırada Alex buhnu hatırlıyor, diğerleri ise işin farkında değil galiba.
Kupada bu maça gelene kadar 3’te 3 yapan Fenerbahçe, çeyrek finali garantilemişti. Buna sözümüz yok ancak yedi gün sonra Trabzonspor maçı var. Son ciddi provada en iyisini yapmak ya da bu düşüncede olmak gerekirdi gibi geliyor bana. Youla, Batuhan, Bülent Ertuğrul ve Serdar’ın pas organizasyonunu Emre, Güiza ve Roberto Carlos da yapabilirdi. Sanki Gökhan’a, Lugano’ya, Deivid’e ve Edu’ya ayıp oluyor.
Fenerbahçe, Eskişehirspor’u 3-0 gibi net bir skorla yendi ama futbol kalitesi ve oyun kurgusu açısından baktığımızda Trabzon maçı öncesi tatminsizlik daha fazlaydı. Sarı-Lacivertliler, Es-Es’in 10 kişi kalması ve ikinci yarıda skorun 2-0’a dönmesinden sonra oyunu rakip sahaya yıktılar. Savunmada ciddi açıklar veren konuk takım, özellikle Semih’in girmesinden sonra zor anlar yaşadı. Trabzon maçı öncesi Alex, Gökhan, Lugano, Deivid sonlarda girmesine rağmen Semih hazır gözükürken Fenerbahçe’nin, takım oyunu olarak eksiklerinin de fazlaca olduğu gözden kaçmadı. Bu arada 22. dakikada Youla’nın attığı golün ofsayt karambolüne gittiğini de belirtmekte yarar var.
‘’Keşke!‘’
Nicolas Anelka, Tuncay Şanlı, Mehmet Aurelio, Rüştü Reçber ve Ümit Özat, bir zamanlar Fenerbahçe forması için ter akıttılar. Tuncay, Rüştü, Aurelio ve Ümit’in Fenerbahçe’nin kazandığı son 3 şampiyonluktaki payları tartışılmaz.
Tuncay, İngiltere’de sık sık manşetlere çıkıyor. Anelka, Chelsea gibi bir dev takımda Drogba’yı yedek kulübesine yolladı. Aurelio’nun ise İspanyol medyasında yer almadığı gün yok neredeyse... Rüştü, bazı maçlarda hatalar yapsa da, Beşiktaş’ın galibiyetlerinde rol oynuyor. Ümit Özat, Fenerbahçe’den sonra Köln’de de kaptan oldu, şanssız bir rahatsızlık yaşadığı için şimdi dinleniyor. Doktorların vereceği ‘oynar’ raporunu dört gözle bekliyor. Tuncay, Aurelio ve Anelka... Hattt Ümit Özat ve Rüştü keşke şu an Fenerbahçe’de olsaydı. O zaman Sarı-Lacivertli yönetim ve teknik kadro ne defansif orta saha arardı, ne kaleci, ne forvet, ne de Tuncay gibi barutu ateşleyen bir futbolcu. Düşünsenize, elinizde kalite saçan 4-5 oyuncu bulunuyor. Bunlar birer birer kafesten uçuyor. Hem de çoğu bedelsiz gidiyor. Sonra da sen futbol pazarına çıkıp gidenlerin boşluğunu doldurmak için fiyat araştırması yapıyorsun.
Keşke tutulabilseydi Tuncay, Aurelio ve Anelka... Rüştü ve Ümit Özat... Hatta herşeye rağmen Appiah... O zaman Josico ve Maldonado, rüyalarında görseler bile inanamayacakları rakamlara imza atamayacaktı. Daniel Güiza’nın kulübüne 14, menacerlerine 3,5 olmak üzere toplam 17,5 milyon Euro bonservis bedeli kasadan çıkmayacaktı. Ümit, Rüştü ve Tuncay... Aurelio ve Anelka... Keşke kalsaydılar Fenerbahçe’de... İddia ediyorum, Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi’nde kesinlikle gruptan çıkar, yarı final ya da final oynardı. Türkcell Ligi’nde ise en yakın rakibine uzak ara yapardı. Geçmişe ağlamak fayda getirmez. Umarım Fenerbahçe’yi yönetenler bu hatalardan ders çıkartmayı unutmaz, eldeki değerlerin kıymetini bilip Fenerbahçe’den gitmelerine seyirci kalmaz.