Arama

Popüler aramalar

‘’Gerçeklerle yüzleşmek‘’

Sayın Adnan Polat, derbi sonrası, “tezgah”tan dem vurdu. Galatasaray ile Fenerbahçe’nin önceden hazırlanan “senaryo” gereği “devredışı” bırakıldığını söyledi. Fenerbahçe’nin de bundan rahatsızlık duyduğunu ima etti.
Ergenekon Savcıları’nın yerinde olsam, hemen 13. dalgayı harekete geçirip, gereken arama ve gözaltıları yaparım. Çünkü, sayın Polat’ın söylediğine göre, birileri futbola “darbe” yapıyor.
Sayın Polat, Galatasaray’ın Hamburg’a elenmesi tezgah mı? 10 kişi kalan Eskişehir’e yenilmesi, senaryonun bir parçası mı? Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi’nde kaybolup, UEFA’ya bile kalamamasının neresi tezgah?.. 10 kişi kalan Büyükşehir Belediye’ye yenilmesi, Bursa’dan üç puan kaybederek dönmesi mi, senaryo? O zaman Galatasaray’ın 4 yıl arka arkaya şampiyon olmasının adını ne koymalıyız? Galatasaray, UEFA ve Süper Kupa’yı, senaryo gereği mi aldı?
Fenerbahçe ve Galatasaray, Türkiye’nin iki güzide büyüğüdür. Şampiyonluktan koptular gibi... Avrupa’da yoklar... Galatasaray, Fortis Kupası’na erken havlu attı... Fenerbahçe’nin burada şansı sürüyor... Her iki taraf da milyonlarca Euro harcadı ama karşılığı kocaman bir hiç!.. Sakın, başarısızlığın altında yatan nedenler; yanlış hoca tercihleri, hatalı transferler olmasın?..
Bence sayın Adnan Polat, camiasına bunun hesabını veremeyeceği için, planlar yapıyor... Bu yıl futbolda kaybolan Fenerbahçe’yi de yanına çekmek istiyor. Şayet, Sarı-Lacivert taraftan da Polat’a destek gelirse, tezgah masasının ayakları tamamlanmış olur.
Türk futbolunda bugüne kadar, rulet masası gibi sayısız dolaplar döndü. Buna kimsenin itirazı yok. Sayın Polat, neden o zamanlarda çıkıp, oyunu bozmadı, merak ediyorum!.. Bu yüzden yakınmaya, şikayet etmeye hakları yok... İki kulübün sorumluları, futbolda yaşanan çöküşü üstlenerek gerçekçi olmalı. Fenerbahçe ile Galatasaray’a yakışan budur... Yoksa Türk sporundaki tezgah, senaryo, devre dışı bırakma edebiyatının sonu gelmez.
Gelelim bir başka fotoğraf karesine... Sayın Adnan Polat’ın duyduğu, şahit olduğu, bilgilendirildiği gelişmeler olabilir. O zaman Adnan Başkan, kişi - kurum - kulüp - futbolcu - federasyon - bürokrat, kim varsa çıkıp açıklayın. Türk futbolunda tarihe geçersiniz...

15 Nisan 2009, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bu mu dünya derbisi?‘’

Neredeyse ilk yarım saati tek kale oynandı dünya derbisinin. Uğur, Carlos’a destek vermeyince Galatasaray, Fenerbahçe’nin solunu maden ocağı gibi işledi. Arda, Hakan ve Ayhan, ortaları Kewell’a kestiler ama Avustralyalı becerikli değildi.
Ne zaman temiz olacak bu dünya derbisi merak ediyorum. Tribünde taraftar, sahada Sabri, Emre Aşık gerdikçe gerdiler. Lugano ve Semih ise zaman zaman bunlara uydu. Uzatma dakikalarında hepimiz hüsrana uğradık. Çimlerin üstünde, birden sokak kavgası başladı. Aydınus 4 kırmızı kartı da doğru çıkarttı ama baştan itibaren kart kullanımında korkak davranmasaydı, uzatmada meydan muharebesi yaşanmazdı. Aydınus, ateşi yakan Sabri’yi nasıl gözden kaçırdı, bunu da anlayamadım.
Kewell, Baros ve Ümit Galatasaray’ın etkili olduğu bölümlerde fırsatları kullanamadı. iki kere Volkan’a takıldılar. Fenerbahçe, rakibinin gazını ancak son çeyreğe doğru alabildi. Emre’nin Guiza’ya attığı bir pas vardı ki Galatasaraylılar bile keyiflendi ama Guiza 14 milyon Avroluk bir kontrol yapamayınca takımını golden etti.
İki takım, savunmada kalabalık kalınca, pozisyon yaratmakta zorlandı. Adı dünya derbisiydi ama görüntüsü mahalle maçına yakındı. Nasıl bir dünya derbisiyse bu?

13 Nisan 2009, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Rodney Richards‘’

Başlığa bakıp şaşıranlar olacaktır mutlaka. “Futbolcu ya da teknik direktör mü” hayaline kapılıp yüreği kıpır kıpır atan Fenerbahçeliller de olacaktır. Rodney Richards, Colin Kazım’ın öz be öz babası. Londra’da Edip Adanır’a öyle zehir zemberek açıklamalar yapmış ki, beni hayrete düşürdü.
İspanya milli maçı dönüşü, Luis Aragones, 18 kişilik maç kadrosuna alınmadığı için arkadaşlarının önünde Kazım’la dalga geçmiş. Bununla da kalmayıp 11’e 11 çift kale taktik provasında Kazım’ı yedek bırakmış. Guiza, Bernebau’da tribündeydi. Acaba Aragones ona da telefon edip dalga geçti mi? Josico gibi sıradan bir futbolcuyu Fenerbahçe’ye aldırdın, formda Deniz dururken vatandaşın Josico’yu oynattın. Herkes de seninle dalga geçiyor, bundan haberin var mı, Sayın Aragones?
Rodney’in anlattıklarına göre Başkan Aziz Yıldırım, Kazım’ı odasına almamış. Genç oyuncu için “saygısız, cahil, davranış bozukluğu var, Aragones ile dalga geçiyor” gibi ifadeler kullanmış. Bu arada Aragones’in de yüzüne “Ben bile senden iyi hocalık yaparım” demiş. Şayet açıklamalar doğruysa Fenerbahçe’nin bu sezon düştüğü durumun fotoğrafı, zahiri değil gerçektir. Futbolcu hocasıyla, teknik direktörü oyuncusuyla dalga geçiyorsa, işin çivisi çıkmış demektir. Yönetim de iki arada bir derede kalıp kararsızı oynuyorsa durumun vahametini siz düşünün.
Kazım kesinlikle sorunlu bir futbolcu. Maçlarda kendi kafasına göre takılıyor, takım oyununda hiç yok. Gamsız, vurdumduymaz havasıyla başta tribünler olmak üzere her kesimi çileden çıkartıyor. Kazım bozguncuysa, keserim biletini olur biter. Zarardan dönülseydi, bugün kimse Kazım’ı konuşmazdı. Bir de şu var; acaba Colin, Zico döneminde de böyle miydi? Şayet Zico’lu takımda da kişilik bozuklukları gösterdiyse, o zaman taliplisi çıkmışken niçin satılmadı?
Yönetim, teknik direktör ve futbolcu arasındaki iletişim ağı bozukluğuna rağmen, Fenerbahçe hâlâ şampiyonluk mücadelesi veriyorsa, bunun adı mucizedir. Ama şurası bir gerçek, Samandıra’daki rüzgar, her an fırtına veya kasırgaya dönüşebilir.

09 Nisan 2009, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kötülerin günü‘’

Galiba Aragones, ‘nasıl kovulurum’un altyapısını oluşturuyor. Öyle olmasa, formda bir futbolcuyu kulübeye çekip, Josico’yu sahaya sürme dahiliğini (!) gösteremezdi.
Skor kimseyi yanıltmasın... Fenerbahçe, Aragones mantığıyla kolay kolay maç kazanamaz. Tabii, dünkü gibi mucizeler olmazsa. Selçuk-Josico ikilisi orta sahanın göbeğinde görev yapıyor. Adam eksiltme becerileri yok, araya pas atarlarsa kıyamet kopar. Uzun topu hiç düşünmüyorlar. Sağda Deivid, solda Uğur Boral ise sanki 11’i tamamlamak için sahadalar. Carlos, Edu ve biraz da Önder takımın iyileriyse o zaman Fenerbahçe için fazla söze gerek yok. Demek oluyor ki, Alex yoksa Fenerbahçe rakip kaleye ite kaka gidiyor. O zaman yönetim bir an önce Brezilyalı’nın yedeğini bulup, mutlaka kadroya kazandırmalıdır.
Eskişehirspor, rakip ceza alanı önüne kadar çok rahat geldi. Ancak pozisyon üretmekte fazlaca tutukluk yapınca iyi oynadıkları maçı kaybettiler. Fenerbahçe, Galatasaray derbisi öncesi kötü oynadığı bir 90 dakikayı 3 puanla tamamlayarak şampiyonluk için yine umutlandı. Şayet Sarı-Lacivertli futbolcular ve Aragones bu oyun şablonu ve düşüncesi içinde Ali Sami Yen’e giderlerse, oradan bu kadar rahat çıkacaklarını sanmasınlar.
Fenerbahçe cezalı olan Lugano’yu fazla aramadı ama Alex’i ve Emre’nin yokluğunu iliklerine kadar hissetti. İkinci yarıda seyircinin büyük desteğiyle ayakta duran Fenerbahçe’de Deivid ve Güiza gibi sahanın kötüleri, galibiyetin mimarı oldular.

06 Nisan 2009, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sistem belli‘’

Büyük paraların harcandığı futbol endüstrisinde ileriye dönük düşünceden hareketle yaptığınız eylemler bazen iyi sonuçlarla örtüşmüyor. Bunun en çarpıcı örneğini Fenerbahçe yaşıyor.
Zico ile anlaşamayan Fenerbahçe yönetimi Aragones’i futbolun patronu yaptı. İspanya’nın Avrupa şampiyonu olmasından dolayı Aragones fazla tepki çekmedi. Sonra 14 milyon Euro bonservis bedeli ödenerek La Liga’nın gol kralı Güiza transfer edildi. İspanya gol kralı rütbeli Güiza Sarı-Lacivertli taraftarların ağzını sulandırırken, ezeli rakiplerine de ‘vay be’ dedirtti. Aragones ile Güiza Fenerbahçe’nin başarılı olması için alındı. Ama maya tutmadı. Güiza, Lugano kadar gol atamadı. Aragones ise ideal kadroyu kuramadı. Futbolcu yapısına uygun bir sistem bulamadı. Maçın kaderini değiştirecek teknik adam güveni vermedi.
Büyük hedeflere koşan kulüplerin bilinçli transfer politikası olmalı. Uzun bir izleme süreci olması gerekir. Yaşı, takımlardaki başarısı, özel hayatı, insan ilişkileri gibi kriterler alt alta sıralanır. Toplamda sorun yoksa transfer için düğmeye basılır. Aragones ve Güiza’da bu yöntemin kullanıldığını sanmıyorum. Çünkü Fenerbahçe’ye gideceklerinden birbirlerinin haberi olmadığını bizzat Aragones açıkladı. Transfer her zaman olduğu gibi yine pastadan önemli bir payı ceplerine indiren menacerler tarafından yapıldı. Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş’ı yönetenler bu hataya her dönemde düşüyor. Teorik yaklaşımları dinlediğinizde ağızlardan doğru ifadeler çıkıyor. Ancak uygulamaya gelindiğinde ‘eski hamam eski tas’ formülü ile işler yürütülüyor.
Avrupa’nın sıradan takımları bile izleme, araştırma komitesi aracılığıyla transfer yapıyor. Artık bizimkiler de doğru olan bu sisteme geçmelı. Kulüpler futbolcu arayışlarına başladı. Milyon Eurolar ve Dolarları sokağa atmaya gerek yok. İlle de yıldız olsun diyen yok. Genç, yetenekli, takıma faydalı olacak özellikleri bulunsun yeter. Messi, Gago, Krkiç, Casillas, Kaka önce keşfedildi. Sonra islendiler ve yıldız oldular. Fenerbahce bunu neden yapmasın?

03 Nisan 2009, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Mesela...‘’

Galatasaray’da yaşananlar, Fenerbahçe’nin başına gelse, kim bilir ne fırtınalar kopardı. Mesela önemli bir UEFA maçı öncesi Fenerbahçe Yönetimi, Lugano’yu satsaydı ve Sarı-Lacivertli ekip de defans zaafları nedeniyle elenseydi... Alex, oyundan alındığı bir maçta Aragones’e ağzına geleni söyleseydi... Sonra da UEFA maçında sanki bilerek, mücadeleden kaçma moduna girseydi...
Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray, 100 yılı aşan zaman dilimi içinde ezeli rakip, ebedi dost olarak kalmıştır. Belirli dönemlerde yönetici, futbolcu ve teknik adam bazında ciddi çatışmalar yaşansa da, ebedi dostluk, buluşma noktası olmuştur...
Hamburg maçları öncesi Sarı-Kırmızılı camiada, “Saracoğlu’nda final oynama hayali” maksimum boyutları aştı. Büyük hedef beklentisine girmek, o duyguyu hayal etmek kadar doğal birşey olamaz. Ancak deplasmandadaki ilk maç sonrası, Galatasaray cephesinde dostluğu inciten söylemler yükseldi. Teknik direktör Bülent Korkmaz, “Saracoğlu bizi motive ediyor” dedi. Acaba UEFA Finali, Ali Sami Yen veya İnönü’de oysaydı, Galatasaray motivasyon sorunu mu yaşardı?
Bazı futbolcular, “Birileri Saracoğlu’nda final oynamayacağımız için korkuyor” ifadesini kullandı. Eski bir yönetici ise, “Saracoğlu’nun ortasına Galatasaray bayrağı dikeceğiz” açıklamasını yapmaktan geri kalmadı. Taraftara şirin gözükmek için yapılan bu gösteriler, sadece fanatizmi körükler, ebedi dostluğu zedeler... Şimdi, erken öten horoz durumuna düşmek daha mı iyi oldu, acaba?..
Galatasaray, önde olduğu Hamburg maçını 3-2 kaybedip, elendi. Maç bitiminde Arda, “Final oynayacak olmamız, birilerinin yüreğine indi” şeklinde gereksiz bir açıklama yaptı. Yahu Arda, Meira’yı Fenerbahçe Yönetimi mi sattırdı? Oynamaması için Lincoln’e, Fenerbahçe rüşvet mi verdi? Kewell’ı Aragones mi stoper oynattı? Yoksa 2-0’dan sonra Fenerbahçe, Hamburg’a teşvik primi mi yolladı? Arda’nın şunları söylemesi, bana göre büyüklük olurdu: “2-0’dan sonra yorulduk, oyundan düştük. Lincoln kötü gününde olduğu için, bir kişi eksik oynadık. Meira satılmasaydı, 2-0’dan sonra maçı vermezdik. Avrupa hayali seneye kaldı. Artık dört elle lige sarılmalıyız.”
Başarısız sonuçların ardından üçüncü şahısları ve takımları hedef almak, suçluluğun ifadesidir. Bunu birileri Arda’ya anlatırsa, hiç fena olmaz...

26 Mart 2009, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kavganın galibi Bursa‘’

Bursaspor bu sezon lig ve kupada 4 kez kaybetmişti Fenerbahçe’ye. Sarı-Lacivertliler ise Kocaelispor çöküntüsünden sonra Bursa’daydı. Bu 2 etkenden olsa gerek, tansiyonu yüksek bir 90 dakika izledik. Oyuncuların gerginliği, futbolun bir kavga oyunuymuş gibi sergilemeye çalışmaları, çok garipti. Bence psikolojik destek futbolculara da gerekli.
Fenerbahçe 60’a kadar 10 kişi mücadele etti. Çünkü Deivid seyirci gibiydi sahada. Kocaelispor maçının en iyisi olan Deniz’in kulübede oturması ve Selçuk’un ilk 11’de yer alması da maçın bir başka ilginç tercihiydi. Güiza ofsayt ayarlı, şık bir gol attıktan sonra pek fazla gözükmedi. Oysa Sercan’ın kayak pistinde slalom yapar gibi Fenerbahçe savunmasını nasıl dağıttığını çözebilseydi, belki o da birşeyler yapabilirdi.
İkinci yarıda Bursaspor çok istekli dururken Fenerbahçe hep savunmada kalmayı tercih etti. Teknik patron Aragones, Deivid’i kenara almakta haklıydı. Ancak daha sonra Semih ve Uğur Boral’ı çıkartması bence doğru değildi. Emre’nin takımını sırtlaması gerekirken, sürekli rakiple boğuşması da Fenerbahçe’nin kaybındaki önemli etkenlerden biriydi. Fenerbahçe, erken bulduğu golün üzerine yatma düşüncesinin faturasını ağır ödedi. Veli’nin Gökhan Gönül’e attığı tekmenin hakkı kırmızıydı sanki. Bir de uzatma dakikasında gelen penaltı kararı da ağır kaçtı gibi.

21 Mart 2009, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Saman alevi kesmez‘’

Bir hışımla geldi geçti Fenerbahçe. Lider Sivasspor’a Saracoğlu’nu dar etti, Kayserispor’u yeni stadında bitirdi. Aragones namlunun ucundan geri döndü. Alex, Semih, Uğur, Lugano, Önder, Gökhan Gönül ve Deniz Barış “İşte Fenerbehçe bu” şarkısını söylettiler. Yönetim protestosuz haftalar geçirirken rahat nefes aldı
Futbol böyle bir oyun. Kadronda Messi, Ronaldo, Kaka, Ronaldinho, Xavi ve İniesta gibi ustalar da yer alsa koşmadan, mücadele etmeden, formanı ıslatmadan kazanman mucize olur. Fenerbahçe ikinci yarıya sinmiş, korkak, isteksiz başladı. Şamaroğlanına dönmüştü Sarı-Lacivertliler. Camia, hatta Başkan Aziz Yıldırım bile umudunu kesmişti futbol takımından. Ne olduysa, Sivasspor maçıyla beraber rüzgar tersten esti. Arka arkaya gelen galibiyetlerle şampiyonluk umutları yeniden yeşerdi. Ancak Fenerbahçeli tam olarak güven duymuyordu takımına, bir türlü Aragones’i sindirememişlerdi. Kocaelispor maçı böyle düşünenleri haklı çıkardı. Fenerbahçeli futbolcular ağızlara iki parmak bal çalıp yine o bunalımlı günlere yelken açtılar.
İstikrar hayatın her alanında var oluşun koşullarının vazgeçilmezidir. Bu futbol içinde geçerli kazanımlarda devamlılığı yakaladığında başarı kaçınılmaz olur. Tersi durumda ise Gençlerbirliği, Büyüksehir Belediye, Gaziantep ve Kocaelispor maçlarında olduğu gibi sonu hüsranla biter. Görünen o ki, Fenerbahçe bu sezonu saman alevi gibi bir parlayıp bir sönerek geçirecek. Sarı-Lacivertli ekibin bu şablon içinde kaldığı takdirde, ligi ilk 3 arasında bitirmesi mucize olur. Bu da Fenerbahçe’nin gelecek sezon Şampiyonlar Ligi’ne katılmaması demektir. Şayet Fortis Türkiye Kupası kazanılırsa, Fenerbahçe sadece UEFA’da mücadele edebilir. Takımlarının Şampiyonlar Ligi maratonunda bulunmamasını Fenerbahçe Cumhuriyeti’nin kaldıracağına pek fazla inanmıyorum.

18 Mart 2009, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI