‘’Uygulamak önemli‘’
‘Kurumsal Yapı’ söylemi bir şarkı gibi büyük kulüplerimizin gündeminden düşmüyor. ‘İstikrar’ da öyle... Ancak, uygulamaya baktığımızda, bunların hayata geçmediğini herkes görüyor. Mesela sezonun ilk çalışmasında medyanın Samandıra’ya alınmaması. Basın ordusunun inşaat tepelerinde görüntü kovalaması, temeli sağlam bir yapıda acaba yaşanır mıydı? Yaklaşık 8 yıldır başarıyla idari menacerlik görevi yapan, neredeyse günün her saatinde mesai veren ve çok da iyi bir Fenerbahçeli olan Volkan Ballı’nın bulunduğu ortamdan alınmasının, ‘istikrar’ ile bağdaşması mümkün mü? Daum, daha önce 3 yıl çalıştığı biriyle mi iyi anlaşır, yoksa hiç tanımadığı menacerle mi? Hasan Çetinkaya ile herhangi bir sorunum yok. Ben, sadece işleyişin yanlışını vurgulamaya çalışıyorum. 3 yılda iki şampiyonluk kazananan Daum’u göndermek, Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final oynatan Zico ile yolları ayırmak, ‘istikrar’ ve ‘kurumsallık’ kavramlarıyla nasıl örtüşür? Yıllar sonra tekrar Daum’a dönülmesi de, geçmişte hata yapıldığının açık belgesidir.
Sırf Avrupa Şampiyonu İspanya’nın hocası diye Aragones futbol takımımın başına getirildi. Sezon sonunda ise kapının önüne konuldu. İspanyol hoca ile yapılan garip sözleşme yüzünden Fenerbahçe 8 milyon TL tazminat ödemek zorunda kaldı. Bu sonucu ‘kurumsal yapı’ çerçevesine asabilir miyiz?
ÖSS’de dört yanlış bir doğruyu götürüyor. 11 yıldır süregelen Aziz Yıldırım iktidarında fazlaca doğru işler yapıldı. Ancak yanlışların sayısı hızla artıyor. Böyle giderse, doğrular birer birer yok olacak. Harcanan onca emek, para ve zaman ne yazık ki boşa gidecek.
‘’Daniel Güiza vazgeçilmez değil‘’
Fenerbahçe’nin en pahalı futbolcusu Daniel Güiza, iki gol attığı Güney Afrika maçı sonrası forvet arayan İspanyol kulüpleri olduğunu vurgulamış. İspanyol oyuncu belki de Sarı-Lacivertli yöneticilere mesaj yolladı. Güiza’nın üç yıl daha sözleşmesi var. Fenerbahçe bu sürede yaklaşık 10 milyon Euro ödeyecek. Güiza gitmek istiyor ve alıcısı da varsa elden çıkarmak daha kârlı olabilir. Tabii bonservis bedeli uygun olursa... Sarı-Lacivertli ekip, İspanya gol kralını 15 milyon Euro karşılığında kadroya dahil etti. Bu rakama yaklaşan herhangi bir kulübün teklifini kaçırmamalı derim.
Güiza geçtiğimiz sezon 4-5 maçın dışında Fenerbahçe’ye fayda getirmedi. Gol atmasa da yaptığı presle önceleri tribünlerin gönlünü aldı. Ancak uzun süre çok kolay golleri atamayınca, bu sevgi tepkiyle yer değiştirdi. Taraftar ve camia ilk yılında Güiza’dan pek memnun kalmadı. Fenerbahçe yönetimi daha etkili bir santrfor alabilir. Süratli, adam eksilten, topla buluştuğunda kaleyi düşünen golcü hasreti yıllardır bitmedi. Bu özellikleri taşıyan oyuncu bulmak zor değil. Fenerbahçe Poulsen’i bağlıyorsa, Hamit Altıntop ile Mesut Özil’e talip oluyorsa, çok yönlü bir golcüyü de araştırıp transfer edebilir. Afrika, Brezilya, Arjantin futbolcu fabrikası gibi... Fenerbahçe’ye uygun bir golcü mutlaka vardır.
Fenerbahçe camiası Başkan Aziz Yıldırım ile kurmaylarının şu ana kadar yaptıkları transferlerden memnun gözüküyor. Poulsen’in bir an önce gelmesini, Hamit-Halil Altıntop kardeşler, Mesut Özil gibi gurbetçi yıldızların da alınması isteniyor. özellikle Hamit ile Mesut transferleri gerçekleşirse, Fenerbahçe çok iddialı bir kadro kurmuş olur. Mesut’la orta sahanın sol ön sorunu biter. Hamit’in gelmesiyle ise savunma ve hücum yönü bulunan, oyun kurabilen bir yıldız beklentisine nokta konur.
Fenerbahçe yönetimi, Aragones-Daum olayını çözerken hayli zorlanıyor. Sorun çıkmaması için de yeni sezonun ilk çalışması basına kapatıldı. İspanyol hoca maçlardaki inadını bu meselede de geri çekmedi. Taksitlendirmeye kesinlikle yanaşmadı. Fenerbahçe yaklaşık 4 milyon Euro tutarındaki tazminatı mutlaka ödeyecek. Keşke Christoph Daum’la anlaşma yapıldığında tazminat pürüzü giderilseydi. Aragones’e de malzeme çıkmazdı.
‘’Artık herkesin alışması gerekir‘’
Amaç gündem oluşturmak, kamuoyunun dikkatini başka yöne çekmek değilse, her türlü transfer girişiminde bulunmak, profesyonelce düşünmek, bana göre aykırı bir durum değil. Bu Galatasaraylı Arda Turan da olabilir, Fenerbahçe’de efsaneler arasına girmiş bir futbolcu da olabilir. Aynı durumlar Beşiktaş için de aynen geçerlidir.
Yıllar öncesinde kaldı forma aşkı, kulüp sevgisiyle oynamak. O zaman futbol piyasasında milyon Eurolar, Dolarlar yoktu. Futbolcular çok az paralar karşılığında imza atardı. Başkanlar “Sen bizim evladımızsın” dediği zaman yelkenler suya inerdi. Şimdi hangi futbolcuya böyle bir teklifle yaklaşabilirsiniz... 3. ligden bile almaya kalksanız, mutlaka bir bedel ödemek zorundasınız.
Meseleye taraftar olarak bakarsanız elbette işin rengi değişir. Ama şundan kesinlikle emininim... Objektif düşünen kulüp sevenleri de vardır. Bu kesim ezeli rakipler arasındaki futbolcu alışverişine asla karşı değillerdir. Futbolcu istedikten sonra her takımda forma giymeli. Erdoğan Arıca, Tanju Çolak, Büyük Mehmet, Raşit Çetiner, İlyas Tüfekçi, Selçuk Yula, Ali Kemal Denizci, Engin Verel yakın tarihteki örneklerdir. Ne futbolcular takım değiştirdikleri için yok oldular, ne de kulüpler zor durumlara düştü.
Büyük kulüpler arasındaki transfer hareketleri kesinlikle oynak olmamalı. Yani futbolcu birden fazla kulüple görüşüp, onlara “Evet” dememeli. Ancak bu çizgide yapılan transferler bana göre ‘etik’ olur... Bu çerçevenin dışına çıkılması halinde ise hem kulüpler, hem de futbolcular çok büyük sıkıntılar yaşarlar.
Ezeli rakipler arasındaki futbolcu alışverişleri sonrası en önemli görev tribünlere düşer. Taraftarlar, futbolcu takımdan ayrıldı diye onu her maçta çirkin ölçülerde protesto etmek yerine, kendi takımına destek vermeyi tercih etmelidir. Eğer tribünler bu olgunluğu yakalarsa, bundan sonra üç büyük kulüp arasında yaşanacak transfer olayları, sadece camialar için renk, keyif ve heyecan aracı olacaktır.
‘’Artık top Daum'da‘’
Fenerbahçe Yönetimi, geçen sezonun en iyileri olarak ortaya çıkan Bilica, Mehmet Topuz, Özer Hurmacı ve Bekir İrtegün’ü alma başarısını gösterdi. Ezeli rakiplerini de transferde geride bıraktı. Ancak ekonomik anlamda da bir hayli yıprandı. Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş, bu anlayışta transfer politikalarını sürdürmeye devam ederlerse, gelecek yıllarda giderleri, gelirlerini fazlaca miktarda aşacak duruma getirirler.
Danimarkalı Poulsen ile her konuda anlaşma sağlandığı, transferin mutlu sonla bitmesinin ise an meselesi olduğu konuşuluyor. Poulsen, defansif orta saha sınıfının Avrupa’da önde gelen isimlerinden... Danimarkalı da isabetli bir tercih... Kaliteleri tartışma götürmeyecek olan yeni futbolcuları iyi oynatmak, takım havasına sokmak, teknik kadronun görevi... Bundan sonra top artık Christoph Daum’da...
Fenerbahçe’yi bugünlerde Hamit Altıntop heyecanı sardı. Daum’un, bu futbolcuyu çok istediği biliniyor. Aziz Yıldırım ve kurmaylarının, yıldız oyuncuyu Fenerbahçe’ye kazandırmak için tüm şartları zorladığı konuşuluyor. Şayet Hamit isteği de gerçekleşirse, en önemli transfer bu olur. Bana göre Rijkaard’ı bile gölgede bırakır.
Sarı-Lacivertli yöneticilerin transferde önemli adımlar attığına vurgu yaparken, bazı kaygılarımın olduğunun da altını çizmek istiyorum. Mehmet Topuz transferi, bana 20 yıl öncesini anımsattı. 103 gollü şampiyon takımın forveti Hasan Vezir olaylı bir şekilde Galatasaray’a kaçtı. Üstelik, Fenerbahçe’nin Beşiktaş’la yapacağı Cumhurbaşkanlığı Kupası maçını oynamadan gitti... Hasan, iki camia arasında sıkıştı kaldı. Huzuru kaçarken, futbolunda da inanılmaz bir düşüş yaşadı. Sonunda Galatasaray’dan da ayrılmak zorunda kaldı. Hasan Vezir Fenerbahçe’de kalsaydı, belki de efsaneler arasında yerini alacaktı. Şimdi ne Fenerbahçe ne de Galatasaray camiaları Hasan’ı kabulleniyor... Korkum, Mehmet Topuz’un da Hasan Vezir gibi olması... Umarım, böyle bir süreç yaşanmaz...
Ve Özer Hurmacı... Dün bıçak altına yattı. Yaklaşık 2 ay sonra antrenmanlara başlayacak. Bu şartlarda Özer risk taşıyor. Sakatlık sonrası nasıl döneceği belirsiz. Fenerbahçe bu konuda da sıkıntı yaşayabilir.
‘’Fenerbahçe'nin büyüklüğü‘’
Futbolda dostluğun kardeşliğin çağdaşlığın inşaa edilmesi için tüm kurumların kararlı adımlar atmasını söyler dururuz. Çünkü olması gereken bu. Ancak son günlerde sanki tekere çomak sokuldu. Mehmet Topuz olayındaki gelişmeler sel olurken, iyi düşenceleri kum gibi alıp gitti.
Bir kızı isteyen çok olur ama, kızın gönlü kimdeyse ona gider. Mehmet Topuz, “Ben Beşiktaş’tan başka takımda oynamam” diyor. Kayseri’nin yapacağı en şık davranış futbolcusunu huzurlu bir ortama uğurlamak olmalıydı. Bence Topuz olayında Fenerbahçe ve Beşiktaş gibi, iki büyük kulübün karşı karşıya gelmesinin tek sorumlusu Kayserispor cephesinin ikili oynamasıdır. Ne yazık ki, ezeli rakipler de bu tuzağa düşmüştür.
Beşiktaş Kulübü Başkanı Yıldırım Demirören’in, “Mehmet Topuz’u Fenerbahçe’nin elinden aldık” gibi tamamen tribüne oynamayı amaçlayan bir söylemle çıkış yapması da etik olmadı. Demirören’in bana göre gereksiz olan beyanı, bu kez Fenerbahçe cephesinde misilleme yanlışına sapma hamlesini zorumlu kıldı. Sarı-Lacivertli yöneticiler parayı basıp Mehmet Topuz’un bonservisini aldılar.
Hani kimse kavga istemiyordu. Daha yeni sezon başlamadan iki büyük, silahları çektiler. Fenerbahçe ve Beşiktaş, Mehmet Topuz olayında yanlış yollara girdiler. Ama henüz kaybolmadılar. Bu iş Federasyon, Tahkim, UEFA, FİFA ve CAS sınırlarına dayanmadan büyüklere yakışır şekilde bitirilmeli.
Eğer bir futbolcu, açık açık, “Ben Fenerbahçe’de oynamam” diyorsa, ben yönetici olsam; onu Kadiköy sınırlarına sokmam. Mehmet Topuz’u Fenerbahçe’nin aldığını varsayalım. Önemli maçlarda hele hele bir Beşiktaş derbisinde Mehmet kötü bir performans sergilerse, hesabını kim verecek.
Ne demişti üstat İslam Çupi, “Fenerbahçe’nin büyüklüğü bir başka büyüklüktür” bunu anlamayan futbolcunun ya da yöneticinin Fenerbahçe’de ne işi var.
‘’Daum-Kocaman doğru karar‘’
Fenerbahçe Yönetimi, Luis Aragones’i gönderip, Daum’u futbol takımının başına getirmekle en doğru kararı verdi. Arkasından Aykut Kocaman Samandıra’dan içeri girdi. Bana göre şimdilik kaymaklı ekmek kadayıfı oldu. Ancak yetki sorunu var gibi... Christoph Daum da Aykut Kocaman da teknik direktör kimliği taşıyor. İki futbol adamının görev sınırları nasıl ve kim tarafından belirlenecek, bu konu merakla bekleniyor.
Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, “Üç yıl şampiyon olacağız” gibi iddialı bir söylem kullandı. Bunun gerçekleşmesi için öncelikle Fenerbahçe’yi, Türk Futbolu’nu ve spor kamuoyunu iyi bilen teknik ekibin oluşturulması gerekirdi. Fenerbahçe Yönetimi, önemli olan iki adımı attı. Bu arada şunun altını çizmekte yarar var; “Madem geri çağıracaktınız, Daum’u niye gönderdiniz. Aykut Kocaman çoktan Fenerbahçe’de olmalıydı, geç kalınmadı mı?” şeklinde eleştiriler gelecektir. Bu haklı tenkitleri hoşgörü sınırları içinde ve tahammülle karşılamak gerekir.
Fenerbahçe Yönetimi, transferde de hata yapmamak zorunda... Takımın ihtiyacı olan bölgelere genç, başarıya aç, geleceği olan futbolcular tercih edilmeli. Van Nistelrooy büyük golcü. Ancak aylar süren sakatlık dönemi geçirdi. Nasıl geri döneceği bilinmiyor. Futbolda 30 yaşın üzerinde gelen sakatlıklar, iyi dönüşü engelliyor. Fenerbahçe Kennet Andersson’da bunu yaşadı. En yeni örnek; Josico’nun durumu ortada... Van Nistelrooy’un yerine sağlıklı bir isme odaklanmak daha iyi olur. Bunun için de araştırmak, izlemek, özel yaşantıya girmek zorunluluğu öne çıkıyor. Sivasspor, Bilica’yı 350 bin Euro’ya getirdi. Fenerbahçe 2, Shakhtar Donetsk ise 5 milyon Euro veriyor. Sarı - Lacivertli yöneticiler de bu tip futbolcular bulup, kadroya kazandırmalı.
Daum-Aykut Kocaman takviyesinden sonra süper transferler de yapıldığını düşünelim. Bu şartlarda da başarı gelmeyebilir. Çünkü futbolda garanti yok. Ancak Başkan Aziz Yıldırım’ın, “Üç yıl şampiyon olacağız” söylemi tüm kapıları kilitliyor. Her şey yapılmasına rağmen yeni sezonda başarı gelmezse, büyük sıkıntı oluşacağı kesin. Keşke sayın Yıldırım hırsının kurbanı olmayıp bu açıklamayı yapmasaydı!
‘’Adios Aragones‘’
Fenerbahçe, ilk yarıda işi biraz ciddiye alınca, Konyaspor beyaz bayrağı çekti. Sanki kümede kalma kabusu yaşayan Yeşil-Beyazlı ekip değildi de, ev sahibi takımdı. Fenerbahçe, hücum ve defansta rakibinden her pozisyonda daha fazlaydı. Lugano ve Gökhan’ın dışında kalan Sarı-Lacivertli formalıların tamamı, rakip sahada pozisyon ararken, hiç bir dirençle karşılaşmadı.
Oğuzhan, Güiza’nın 25 metreden, geri pası şiddetindeki şutunu, koltuğunun altından kaçırdı. Carlos’un aynı mesafeden vurduğu topu ise hatalı yer tuttuğu için önleyemeyen genç kaleci, düşmeyi kabullenen Konyaspor’un en kabahatlisi oldu.
Maç boyunca veteranlar karması gibi yürüyen Yeşil-Beyazlı takım için, “Güle güle Konyaspor” demek, kaçınılmaz oldu. Fenerbahçe’nin bu sezon bütün hedeflerden uzaklaşmasının nedeni de mücadele fakirliği, değil miydi!...
Avrupa Şampiyonu rütbeli Aragones de, “güle güle”yi çoktan hak etti. Kadroda Yasin Çakmak dururken, inatla Gökhan Gönül stoper oynatılıyorsa, Kupa Finali’nde Josico, banko yer bulup, Maldonado Konya maçının 18’ine giriyorsa, o zaman “Adios Aragones...”
Fenerbahçe’nin dün yapılan olağan kongresine ilgi çok fazlaydı. Ancak taraftarlar Şükrü Saracoğlu’na aynı ilgiyi göstermedi. Tekrar göreve seçilen Aziz Yıldırım ve ekibinin bu tribün azalmasını dikkate alıp, yeni sezon için teknik adam ve oyuncu transferlerinde 12’den vurması gerekiyor. Aksi takdirde 3 yıl arka arkaya şampiyonluk iddasında bulunan Aziz Yıldırım ve ekibini, gelecek sezon tribünler bugünkü gibi yalnız bırakabilir...
‘’Aragones kalsın!‘’
Aragones bir futbol dehası!.. Önder gibi stoper dururken Gökhan Gönül’ü hâlâ savunmanın ortasında oynatıyor. Haftalarca 18’e bile giremeyen Josico’ya Fenerbahçe için çok önemli (!) olan Antalyaspor maçında ilk 11’de yer veriyor. Josico da babasını mahcup etmedi. Sakatlanmadan 90 dakikayı tamamladı.
Ali Bilgin’i keşfetti. Savunmanın sağında müthiş oynuyor. Gökhan Gönül kalan maçlarda ya stoper oynar ya da kulübede oturur. Deniz Barış’ın futbolcu olmadığını gördü. Bu yüzden Aragones ona istediği gibi davranıyor. Canı isterse oynatmıyor, kafası atarsa küfür de ediyor. Fenerbahçe yönetimi, Aragones’e milyonlarca Euro’yu bunları yapsın diye ödemedi mi? Fenerbahçe, Deivid ile yeniden anlaştı. Herhalde mukavelesinde, ‘Kafama göre oynarım. 35-40 metre farketmez, kaleye her yerden şu atarım’ şeklinde bir madde var. İspanyol hoca da bu yüzden Deivid’i her maçta oynatıyor. Ben olsam Aragones’le devam ederim. Josico’yu tutarım, Maldonado’yu da göndermem. İspanya Milli Takımı’nı Avrupa Şampiyonu yapan bir hocayı göndermek bu ruhsal yapıya da zaten ters düşer.
Maç Antalya için önemliydi. Evsahibi, ligden düşen üçüncü takım olmama düşüncesiyle kazanmak zorundaydı. Prestijden başka hedefi olmayan rakibi Fenerbahçe karşısında şansı da yüksekti. Özellikle ikinci bölümde galibiyeti fazlaca istediler. Zitouni, Djiehoua ve Tita’yla çok pozisyon harcasalar da öne geçtiler. Ancak Lugano’nun beraberlik golüne engel olamayınca 1 puanla yetinerek tehlikeli bölgeden uzaklaşamadılar.