Arama

Popüler aramalar

‘’Metin Oktay‘’

Sen Kadıköy’de adına beste yaptırırsan, sen UEFA’da 6 puan çekip kendi sahanda inanılmaz bir golü yiyip seyircini yaralıyorsan; bugünde taraftarının ne stadı doldurmasını, ne de canı gönülden alkışlamasını bekleyemezsin. Hakkın yoktur buna. İster Baros’un, ister Kewell’ın ya da ister Lincoln’ün olsun, tribünler yine Metin Oktay diye haykırır. Anlaşıldı mı, sanmıyorum. Anlayacak kadar Galatasaraylı değilsiniz çünkü. Fırınlar lazım metrekarelerce. İşte taraftar bu. Ders verdi alkışlar.
Maç mı? Ligin dibine demir atmış Hacettepe’ye bile tek santrafor, gerisini siz tahmin edin. İleride pembe panter Baros. Bizim mahalleye ters. Orta alan beşli ama şeşi beş, hakem de öyle. Tozo’yu attı anlam veremedik. Konuk takımın golü gibi. Haftaların günahını mı çıkartıyorsunuz ey hakem camiası? Burası St. Antuan değil ki Sami Yen. Hakemin bu kararı tüm havayı bozdu, dolayısıyla geceyi de. Lincoln’ün patronluğuna, Ayhan’ın çabasına, pembe panterin golüne de gölge düşürdü. Sonrası Ümit Karan’ın girişi hafif bir kıpırdanış, Servet’in göbek taşına tek başına oturuşu. 10 kişi kalmış rakibe karşı cesur yürek suaresi. Vay canına, ne cesaret! Zoko’nun ikramı, penaltıyla gelen huzur. Pembe Panter’den hat trick tekmil-i birden.
Takdir ediyorsunuz ki futbol karaborsa. Bedava goller, havada uçuşan kartlar, kandırılmaya çalışılan herşeyini vermiş taraftar. Kimseyi kandıramazsınız, gördük ki kanmıyorlar. Öyleyse Taçsız Kral Metin Oktay...

01 Aralık 2008, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’İmece de nafile!‘’

Ertuğrul Sağlam ve Lucescu’nun imece usulü yardımlarıyla geriden Kalli tamponlu Skibbe, dolayısıyla Galatasaray, Metalist önünde. Konuk takımdan başlayalım, alışık olmadığımız stille. Deyim yerindeyse; taş gibi ekipler. Daha doğrusu, oyun bozan kramponu borazan. Süratli, ne yaptığını bilen, üstüne üstlük endamları da yerinde. Kontraları baş ağrıtır biçimde... Ağrıttı da. Arda ve Lincoln’ü öyle bir ezberlemişler ki, tüm maç kelepçe taktılar, bir daha da bırakmadılar. Görüntü bu olunca, ‘Ne yapacağız şimdi’ demedik desek, yalan olur. Floryalı arkadaşlar, topu yere indirmek yerine sürekli şişirince, Metalist’in ekmeğine de yağ sürdüler. Araya atılan bir kaç top dışında, bumerang misali, her pozisyon suratımıza çarptı adeta.
İkinci yarıda Emre Aşık’ı çıkartıp, Meira’yı özlediği yere döndüren Alman hoca, Barış'ı da Ayhan’ın yanına monte etti. Gözlerime inanamıyorum. Birisi çimdiklesin beni. Aylar sonra, nihayet isabetli bir hamle. Doğru karar hemen etkisini gösterdi. Meşin yuvarlağı yere, hatalar da minimuma indi. Lincoln, Ayhan ve Arda’nın kısa zamanda olsa, mükemmel pas trafiği keyif verdi. Tam bir şeyler olacak derken, o ana kadar sessizliğini bozmayan ‘istikrar abidesi’ Servet’in mucizesini yaşadık. Tam bir sakarlık ve giden 3 puan. Olmadı, olacak gibi de değildi. Gün geçtikçe eriyen umutlar artık kendini züğürt tesellisine bıraktı. Bundan sonra, işimiz papatya falına kalacak galiba... Liderliğe rağmen.

28 Kasım 2008, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hayal-i Küçük Skibbe!‘’

Mazeretimiz vardı, Ankara’ya gidemedik. Geçtik televizyon karşısına, duygularımızı paylaşmak için. O da ne? Dışarıda fırtına, tufan, ekranda görüntü yok. Ayda avuç dolusu para öde, rüzgardan dolayı siyaha düş. 2008 yılında memleketimde insan mazaraları.
Yazık günah. Gelişmiş tüm ülkelerde ücretli kanallara, yerin altındaki kablolar hayat verir. Burada ise para gelsin yeter! Bizler gibi koyun bulduktan sonra!
Neyse... Biz Ankara’ya dönelim. Maçı parçalı bulutlu izlemekle pek bir şey kaybetmedik. Yine bir deplasman klasiği Florya sakinleri için. Alman hoca beraberliği başarı sanıyor, Leverkusen’i çalıştırdığını zannederek. Artık birileri çıkıp, “Bu ülkede ikinci olmanın bile önemi sıfırdır” demeli. Başkent’te tek pozisyon yok. Biraz Ayhan, biraz da Kewell... Gerisi nane şekeri.
Futbolcular her fırsatta hocalarını sevdiklerini ve ona destek olduklarını söylüyor. Aman ne hoş... Onlar da alıştılar Leverkusen’li gibi olmaya! Öyle ya, Bundesliga’da ilk 5’e gir, Avrupa’ya açıl, bir iki tur geç, başarı! Salla başını al maaşını!
Bakın Sayın Skibbe... Buralarda bu hikayeler geçmez. Başında olduğun takım, Türkiye’nin en fazla taraftarı olan kulüp. Köylü mantığı Beyoğlu’na ters. Galatasaray için dışarıda alınan beraberliğin yenilgiden farkı yoktur.
Gelelim kadro tercihlerine... Meira’dan ön libero, Hakan Balta’dan orta saha yarat, sakatları bahane ederek. Bir de jokerin var; Mehmet Güven! Kurtarıcın desek daha doğru olur. Aman tanrım, ne buluş! Baros’a sağ kanatta rol vererek figüran durumuna düşürdün son haftalarda. Bununla beraber, medyadaki eleştirilere de alıştığınızı söylüyorsunuz. Kusura bakmayın, siz alıştınız Skibbe, ama biz size hiç alışmadık!
Siz de haklısınız, Türkiye=Sizler için rakı, roka, palamut! Lütfen sakatlıkmış, yorgunlukmuş, bunları bahane etmeyin. Çalıştığınız, dolayısıyla ekmek yediğiniz takımın adı, tarihi ters düz etmiş Galatasaray. Bir an evvel aynayla dargınlığınızı bitirmeniz gerek. Ne zaman hatalarınızla yüzleşeceksiniz, Sayın Hayal-i Küçük Skibbe?

24 Kasım 2008, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Dejavu!‘’

Galatasaray, özellikle son üç haftadır her türlü engellemelere ve ucuz numaralara rağmen yoluna devam ediyor. Takım kötü oynayabilir, futbolcular özel hayatlarına yeteri kadar özen göstermeyebilir, hatta hocası elindeki değerlerin farkında bile olmadan ekibini çalıştırmaya devam eder. Bütün bu nedenler Florya’nın sakinlerini ve onun sorumlularını bağlar. Kendileri eder, kendileri bulurlar. Ama sen Galatasaray’ı saha ve salon ayırt etmeden dışarıdan birtakım oyunlarla çökertmeye başlarsan, biraz ayıp olur...
Kimse alınmasın, Trabzon ve onun takipçisi Beşiktaş olmasına rağmen şampiyonlukta en büyük favori Galatasaray’dır. Taraftar gibi düşündüğümü sanmayın sakın, herkes takımı inceleyip aynaya bakmaya kalkarsa, gerek kadrosu, gerek ikinci devredeki fikstür avantajı neyi savunduğumuzu anlatır. Yalnız ligimizde son günlerde yaşananlar, finale giden yolun sadece futboldan geçmediği yolunda. Bakın size taze örnekler. Karşıyaka, Kocaeli’ye gider, hakemin gereksiz uzatmaları evsahibine pahalıya patlar, Yılmaz Vural çıldırır, sürüsüne bereket ceza alır. Akabinde Bursa’yla oynar Karşıyakalılar o ana kadar Timsah’ın iyi gitmesine rağmen Samet Aybaba maçtan sonraki günlerde istifasını verir, nedeninin kifayetsiz futbolcuları olduğunu kimse bilemez. Sus pus... Derken derbi zamanı ve dolayısıyla sıra Galatasaray’dadır. Gecenin kara adamı, “Agresifim ben, kompleksliyim” der, Recep İvedik misali. İnce ince doğrar misafiri. Son olarak EGO gelir Karşıyakalara. Lehlerine verilmeyen penaltılarla benzer fatura, bu kez Ankaralılar’a çıkar. Sayın Melih Gökçek isyandadır haklı olarak, ne de olsa salı günü gelmiştir hakem hakkındaki tüyo ama spor etiğini düşünerek susmuştur Onursal Başkan, bu tesadüfleri (!) görüp susan, eli kalem tutan arkadaşların tersi bir suskunlukla.
Futbolun sponsorlar dünyası olduğu tartışılmaz fakat birileri şampiyonluk yarışından uzaklaşmasın diye bu kadar da skandala imza atılmaz. Sanırım değeri hiçbir değerle ölçülmeyecek ‘Gerçek El Clasico’yu sezon sonunda yaşayacağız tekrar. Galatasaraylı futbolcuların üzerlerindeki tişörtte yine şöyle yazacak: ‘Alnımızın akıyla!’ Unuttunuz mu yoksa...

21 Kasım 2008, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kewell ve Lincoln‘’

23 dakika al gülüm ver gülüm. Bizlerde eyvah yine bitse de gitsek mi edası. Sonrasında Sabri ve Kewell’ın bindirmeleri, Lincoln’ün bu böyle gitmez tavrı sıkıntılı dakikaları bitirmeye yetti. Söz Kewell’dan açılmışken saçının telinden ayağının tırnağına kadar futbolcu olan Avusturalya’lı bir takım için çok büyük zenginlik. Tabii ki kulvarında oynatılırsa. Skibbe’nin ısrarla onu sağ tarafta kullanmasının nedeninin Arda olduğunu biliyoruz. Arda’nın sağ kulvarı da ustaca harmanladığını görmüştük, en azından geçmişinden. Alman hocanın ikinci inadı ise Mehmet Topal varken Meira’nın ön liberoda rol alması ısrarı. Halbuki Portekizli’yi arka ikiliden birine koysa Mehmet’in varlığında Ayhan’ın yükü azalacak, Barış mumla aranmayacak. İkinci devre konuk takımın bu kadar pozisyon bulmasının altında hep bu dertler yatıyor. Bir de Baros problemi var. Şanssızlık mı, yoksa basiret sorunu mu anlamadık. Gayretiyle son vuruşları aynı paralelde yürüse sorun yok. Acil dinlendirilmeli, Ümit Karan devreye girmeli.
Kewell ve Lincoln’ün şık golü haricinde yine keyifsiz bir akşam geçirdik Sami Yen’de. Arda’nın rahatsızlığı da tuz biber. Geçmiş olsun! Bu keyifsizliği yaşatan sadece kramponlar değildi elbet. Türkiye’nin en güvenilir hakemi olarak gördüğüm Selçuk Dereli’nin, Baros’a yapılan ve penaltıya giden iki faulü görmezlikten gelmesi garipti. Anlaşılan birileri karşı-yaka da iyi çalışırken diğeri adeta şamaroğlanı. Geçelim.
İkinci gariplik Galatasaraylılar’ın üzerindeki formalarının uyumu! Kelimenin tam anlamıyla zevksizlik abidesi. Daha doğrusu takım elbisenin altındaki beyaz çorap misali. Bu futbola böyle imaj, sizde haklısınız...

17 Kasım 2008, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kuzuların sessizliği‘’

Ali Sami Yen’de kuzuların sessizliği. Sen Kadıköy’de kuzu olursan cezanıda taraftar keser. Tribünlerde az sayıda bulunan seyırci ilk 5 dakika susma hakkını kullanıyor haklı olarak. Neyi protesto ettikleri açık ve net. Anlayan anlar.
Gelelim futbola onu da ara ki bulasın. Son derece yavan bir akşam. Arda antre yaptıktan sonra bir kaç cılız atak ve Aydın’ın golü bile keyif vermiyor kimseye. Yüzde yüzleri kaçıran konuk takım Kayserispor. Skibbe’nin takımında sürpriz sanatçı Ferdi Elmas. Biz bile unutmuşuz bu kramponu. Espiri bir yana Ferdi mücadelesiyle diğer arkadaşlarından daha fazla puanı hak etti. Gerçi diğerlerinin ne hak ettikleri de tartışılır.
Mehmet Topal’ın formasına kavuşması sevindirici. Önümüzdeki günlerde Ayhan’ın yükü biraz daha hafifliyecek sanırım. Maskeli süvari Servet’in direnci ve Aykut’un geceye damgasını vuran kurtarışları takdirle karşılanmalı. Son maçlarda varoşların çocuğu rolünde olan Milan Baros’un performansında gözle görülür bir düşüş var. Nazar mı değdi ne? Bununla birlikte takımda ‘babalar’ çoğaldı. Her maç itiş kakış. yakışmıyor. Göğsünüzde taşıdığınız armaya bakarsak.
Taraftarla başladık taraftarla bitirelim. 90 dakika dillerden düşmeyen ‘Başarılar gelir geçer asaletin bize yeter’ nakaratına dikkat! Bu gidişle asalette kalmayacak. Sorumlularına...

14 Kasım 2008, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hiç üzülmeyin!‘’

Ne güzel de atmış başlığı, gazeteniz ‘Fanatik’ derbiden sonra; “El Clasico” diye. Seviyeli ve içinde en küçük bir tahrik unsuru olmayan başkalarının aksine. Yağdanlık değil benimki, keyifli olan bütün güzellikleri sizlerle paylaşmak hoşuma gidiyor çünkü. Tersine, ‘klasik olmayacak’ dedik pazar akşamı için, ama yanıldık; daha doğrusu Benfica’yı görüp erken sıvadık paçaları. Ama müneccimle bir akrabalığımız olmadığı için nereden bilebilirdik birçok faktörün Galatasaray’ın elini ayağını bağlayacağını. İçten dıştan vurgun yedi bu takıma gönül verenler. Sakın üzülmeyin, özellikle saatlerce tribünde ayakta durup maçtan sonra haksız ve acımasızca bir araba sopa yiyen siz Galatasaray taraftarı. Niye üzüleceksiniz; futbolcusu sorumsuz, hocası, yöneticisiyle birlikte otorite fukarası. Eee, bir de acemi hakemin sahne alan eyyamları! Yağma Hasan’ın böreği, yok yok, Hüseyin’in daha doğru gider; işte size üzülmemeniz için üç neden:
Futbolcusundan başlayalım. Artık dilimizde tüy bitti, takımdaki bazı kramponların İstanbul gecelerinin büyülü neonlarına kapıldıklarını yazmaktan. İsim vermedik gençliklerine gölge düşmesin diye. Dinlemediler; işlerine gelmedi. Hesaplaşmadılar kendileriyle, maçların 40. dakikasından sonra niye koşamadıklarını ya da 70’ten sonra tıkanmaların muhasebesini yapmadan. Sanırım Etiler ve Nişantaşı dar geldi, Portekiz gecelerine akmaya başladılar, üstelik derbiye 36 saat kala. Yazık!
Bu yanlışları görmezlikten gelen Skibbe ve Adnan Sezgin de aynı derece hatalıdır. Önlem almak, uyarmak sizin göreviniz. Hani nerede? Yoksa bu arkadaşlarla beraber mi takılıyorsunuz? Bunca zaman herhangi bir müdahale gelmediğine göre, insanın aklına her türlü senaryo geliyor.
Gelelim maçın hakemine. Maç yazımda en ufak şekilde söz etmedim Sayın Göçek’ten. Çıplak gözle izlediğimiz için yanılma oranımız fazla olabilir diye. Sonrası ekranlara düşen görüntüler. Yapma be hocam, kelimenin tam anlamıyla katletmişsin Galatasaray’ı. Veremediğin üç brüt, biri net penaltı. Ümit’in sırtında adeta uzun eşek oynayan Selçuk ve Deivid’i geçtik, Servet’in kafası mı patlamalıydı, sizin o beyaz noktayı göstermeniz için. Ya Lincoln’ün kullandığı ve gol öncesi acemi trafik polisiyle aynı role soyunmanız vicdanınızı hiç mi rahatsız etmedi? Ya siz Galatasaraylılar, hâlâ üzülüyor musunuz!

12 Kasım 2008, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Aynı nakarat‘’

Bir erkeğe sorsunlar,evlendiğiniz zaman mı yoksa Fenerbahçe-Galatasaray maçı seyrederken mi daha çok heyecan çektin diye. Kalıbımı basarım ikinci şıktır. Böyle bir güzellik ve stres yok. Saracoğlu ful, ya sokaklar. Sıkıyönetim mi var, her yer bomboş. İşte böyle bir şey derbi. Gollerle başlıyor bu akşam karşılıklı çay saati. İki defans ikramını Lincoln ve Selçuk demliyorlar. Galatasaray ne kadar açık sözlüyse Fener o kadar ketum biri gibi saldırıyor bilinçsizce. Diğeri kapanıyor mantıklı ama açık arayarak.İşte futbolun acımasızlığı. Affetmeyen evsahibi. Sonucunda da goller geliyor ardı ardına ev sahibinden tılsım bozulmuyor.
Skibbe, Benfica morallilerini sahaya sürmüş bir itirazımıız yok ama maç 2-1 olmuş öğrencilerinden çok panik yaşayan Alman hoca. Sen Ümit Karan ve Baros’u çıkar Kewell ve Nonda’yı al sakatlıktan yeni çıkmış kurtarıcılar, vay canına! Bu ne perhiz bu ne lahana. İlk olarak sen kanatlarına bakacaksın. Ev sahibinde Uğur ve Gökhan galibiyetin mimarı olurken senin bölgen tel maşaydı adeta.
Yanılmışız Galatasaray’ı favori olarak göstererek. Fener yine bildiğini yaptı aynı nakarat devam etti. Futbolcu suçlamak gereksiz ya Kalli maçı seyretmedi ya da Skibbe çok fazla hayallere daldı. Yine taraftarın başı eğik yine umutları Ali Sami Yen’e kaldı. Avrupadan böyle havalı dönen bir takımın bütün havasını üstelik 4 tane gol yiyerek söndürmeye hakkınız var mı! Tersi sonuçta Argones gidiyordu. Şimdi ne olacak, hadi artık Adnan Polat karar senin...

10 Kasım 2008, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI