Arama

Popüler aramalar

‘’Çiftetelli‘’

Anlamı ve önemi duble bir maç. Rakip nede olsa komşu. Siftah da güzel olursa, değme keyfine. Kadro Trabzon maçıyla karbon kağıdı. Oyun şablanu ve taktik de öyle. Pusuya yat, üzerine çek, sonra saldır. Kewell, Arda sağlı sollu turnike. Sıfıra inmeden orta yok. Lincoln beyin, Ayhan süpürücü. Yunanlılar’ın başı dönüyor, Meira’nın kolonya dağıtmaya hiç mi, hiç niyeti yok. Fırsatını bulduğu anda göbek havası.

Skibbe ısınıyor. Kalli’nin gözlemciliği, körün istediği bir göz misali. Olympiakos’un röntgeni çekilmiş her damarına kadar. Esas sevindirici olan cephedeki gelişmeler. Artık rakibin kullandığı duran toplarda, Galatasaraylı futbolcular nerede duracaklarını, ne yapacaklarını biliyorlar. Servet-Emre uyumu nazar boncuğu. Yardımlaşma, kademe anlayışı sadece bu bölgede değil; sahanın her metrekaresi için geçerli. ‘Ev sahibinde kötü olan var mı?’ diye sorarsanız, vallahi ben görmedim. Sanctis’den Baros’a kadar doğruları hatalardan kat kat fazla olan kramponlar. Üzücü tek nokta, kaçan gollerdi. Hele Lincoln’ün direğe nişanladığı bir pozisyon var ki, akıllara zarar. Futbolun kitabında bu da var. Sağlık olsun, ne diyelim.
Sanırım dün gece stadı ağzına kadar dolduran ve hiç susmayan taraftar, aldığı maç biletinin parasını sonuna kadar helal etmiştir. 8 senedir Avrupa’da yaşanan erezyonun bittiğinin resmidir, Olympiakos karşılaşması. Kewell’ın golü, arkadaşlarının oyunu, Sırtaki’ye geçit vermemiş, Sami Yen’de çifte tellinin güzelliğini yaşatmıştır. Eee bu kadar masraftan sonra, gülmek hakkımız...

24 Ekim 2008, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Arda Turan‘’

Trabzonspor zaferinde gecenin en parlayan adamı olmasına rağmen, onun hakkında tek kelime bile söylememiştim maç yazımda. Amacım bugünü beklemek, yazı günümde doya doya bahsetmekti Florya’nın afacan çocuğundan. Oğuz abi (Dizer), “Burası şak şak köşesi değil, inandığım doğruları paylaştığım yer” diye yazmış. Biz de ustalarımızdan aynı şekilde öğrendik, öğrenmeye de devam ediyoruz. Ve inandığımız doğruları da takdirle birleştirmeye de çalışıyoruz.
Evet... Bugünkü konuğumuz, Galatasaray sevgisiyle amatör ve profesyonel duygularını harmanlamış, artı etrafına da her an tüm çıplaklığıyla göstermiş, yıldız krampon Arda Turan...
Bir kez daha kanıtladı ki, o olmadan, olmuyor. Pazar akşamı attığı gol, takımda yarattığı sinerji ve oynadığı futbolla hepimizi bir kez daha büyüledi. Gerçi haftasonu ekranlarda var olan, eskiden futbol oynamış abilerimiz, Arda’nın golü için ‘Orta yapıyordu, öylesine oldu, bunun adı bal’ deseler de, kulak asmamamız gerektiği kanaatindeyim. Zira beyefendilerin kullandıkları topların dağlar ve taşlarla buluştuğu, daha dün gibi hatırımızda. Televizyon görüntülerinden Trabzon kalecisi Tolga’nın öne çıktığını fark eden Arda’nın topu kaleye gönderdiğini ve bunu bilinçli yaptığını, sokaktaki çoçuğun bile anlayacağını söylemeye gerek yok sanırım.
Haydi golü bir tarafa bırakalım... Sizce eğer Skibbe maç başladıktan 15 dakika sonra Arda ile Kewell’ın kulvarlarını değiştirmeseydi, Galatasaray yine aynı sonuçla çıkabilir miydi Ali Sami Yen’den? Başka sözüm yok beyler size...
Biraz da Arda’ya... Geçen sezon durgunluğun 2 ay, bu kez 2 hafta sürdü. Bu takımın sana ihtiyacı var. Biliyorum, asla yuvanı terk etmeyeceksin. Senin tabirinle başka bir takıma ancak ‘deplasmana’ gidersin. Ne diyeyim, kimi örnek alıyorsan, rotan doğru. Yanlışları örnek alanların, ‘Çocukluğumda böyleydim, şimdi şöyle oldum’ diyen, kişilik çatışması yaşayanların şimdi nerede oldukları aşikâr. Hep böyle Arda Turan...

22 Ekim 2008, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Olacak galiba‘’

Milli arada bir sürü sorunla haşır-neşir olmuş Galatasaray ile; son yılların en iddialı takımı Trabzonspor’un ilginç gecesi. Ev sahibinin puan kaybetme anlamında opsiyonu kalmamış. Diğeri liderliğin verdiği avantajla daha rahat. İşte bu rahatlıkla oyuna hakim başlayan konuk takım. Rakiplerinin üzerlerine gittiler fakat, bilinç ve şuur aramadan, bir Ersun Yanal klasiği izledik yine. Neyse bir İstanbul yakasına bakalım...
Skibbe, yine orta alanı kalabalık tutmuş, değişik bir tarzla. Defansın önüne Meira’yı koymuş. Portekizli yeni görevinde değil sırıtmak, Lincoln’den sonra maçın en iyi adamıydı adeta. İlk kez Servet ile Emre, bu kadar huzurluydular. Takım çift önlibero gibi gözükse de, Ayhan hücuma yakın oynadı. Ve biraz kramponlarıyla topun dengesini sağlasa, devredeki fark daha da artardı. Tabii Baros ve Kewell’ın bonkörlüğünü ‘es’ geçmeyelim. Milli dopingli Sabri, aynen devam... Hırsı ve arzusu görülmeye değer; ‘Seni eleştirirken, acımasızlığımız ne kadar fazlaysa, şu anki resmine de o denli taktirle bakmak hakkımız’.
DeSanctis’i unutursak kaleme ihanet olur. Nihayet Galatasaray uzun zamandır aradığı ve bugüne kadar başarılarına ket vuran kaledeki güvensizliğin çaresini bulmanın tatlı acısını çıkartıyordu.
İkinci yarı pususuna çekilen evsahibi, Lincoln’ün son derece şık olan imzasından sonra, oyunun tüm inisiyatifini eline geçirdi. Üstelik yine aynı kişinin sakarlığı tarafından 10 kişi kalmasına rağmen. Bunda da Kewell-Aydın değişikliğinin çok etkisi vardı. Aydın, oyuna girdiği andan itibaren etrafını öyle bir aydınlattı ki, sormayın. Bir alkışta genç futbolcuya.
Her türlü yaşanan kaosa rağmen, Galatasaray dün akşam takım gibi takım olma yolunda, bize birçok enstantane yaşattılar. Darısı Olympiakos maçına...

20 Ekim 2008, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ümit Davala‘’

Galatasaray’da nankörlük mekanizmasının yıllardır dolu dizgin işlediğine hepimiz tanığız. Bülent, Arif, Hakan Ünsal, Ergün ve diğerleri... Son kurban malumunuz Ümit Davala. Bu kez yöntem farklı ve acımasızca. İçine girerseniz kendinizi ‘Kahpe Bizans’ filminde hissetmemeniz mümkün değil. Lafı uzatmadan dilerseniz açalım nedir bizleri böyle yazmaya iten Ali Cengiz oyunları...
Evet Skibbe’nin yardımcılarının Yönetim Kurulu tarafından gösterilen kırmızı kartla görevlerine son verildi. Sözümüz yok, anlaşamamışlardır eyvallah. Profesyonel iş dünyasında gayet normal bir durum. Ama iş feshinin yapıldığı günden bugüne kadar kulüpten yapılan açıklamalar hayrete düşürücü. Eddie Boekamp’ı tanımam, zaten tanımaya da fırsatım olmadı. Söz Ümit Davala’ya gelirse, işte orada durun derim. Genç yaşına rağmen futbol kariyeri anlatmama gerek var mı? Şu gelişmelerden sonra anlama kıtlığı çekenler için var galiba...
Fatih Terim’in özel isteğiyle Diyarbakırspor’da kiralık oynarken Florya’ya getirilen ve oynadığı sürece Galatasaray’daki yükselme devrinin baş aktörlerinden Ümit...
Milan maçının son dakikasındaki kimsenin kullanmaya cesaret edemediği penaltıyı İtalyan ağlarına göndererek UEFA’ya taşıyan Ümit...
Aynı sene UEFA finalinde ve yine penaltıyı attıktan sonra adeta insanın tüylerini diken diken eden yüzündeki ifade unutulmayacak olan Ümit...
Werden Bremen formasıyla Avrupa’da tek şampiyonluk yaşamış olan tek Türk futbolcusu Ümit...
Ümit Milli Takımımızı her türlü eleştiriye rağmen kısa zamanda rayına oturtan, çalışkanlığıyla genç hocalara yol gösterecek ve örnek olacak dört lisan bilen, aldığı pro-lisansla dünyadaki her takımı çalıştırabilecek diploma sahibi Ümit Davala... İşte bir tembellik abidesinin kısaca anotomisi!
Ve sizler ilk olarak Bursa maçında Yusuf’u niye hocasına anlatmadı diye suçlayıp, kimse bunu yemeyince başka bir bahaneye sığınarak Florya’ya geliş-gidiş saatlerini göstererek daha da komik olmayın. Hiç yakışmadı hocayı ekarte etmek adına tazminatı düşünerek Ümit’i kullanmak. Üstelik kimse de yutmadı bu dahiyane stratejinizi. Başta da Skibbe. Bakın gidiyor mu, oralı bile olmadı. Siz kiminle anlaşırsanız anlaşın, sonuna kadar direnecek Alman hoca. Başta da ifade ettim, böyle Bizans oyunlarına gerek yok diye. Skibbe’nin karşına çıkıp direkt olarak ‘Bizim senle kanımız uyuşmadı çalışmayı düşünmüyoruz’ deseydiniz, hem Galatasaray hem de içinizden yetişen genç bir hoca yara almayacaktı. Yakıştı mı ha!

16 Ekim 2008, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Fatih Terim‘’

Fatih Terim ismi Galatasaray’la bir kez daha anılmaya başladı. Çok değil, milli maç arefesinde düzenlenen basın toplantısında bunun ipuçlarını vermişti Fatih hoca. Birileri tarafından çok istendiğini söylemiş, ama kim olduklarını açık bırakmıştı. Medyamızın geneli bu konuşmayı özellikle İtalyan takımlarına yordu. Anlayacağınız hepimizin bildiği gün yüzüne çıkmış dialoglar. Ya bilinmeyenler...
Fatih Terim’in Türkiye’deki tek aşkı Galatasaray olduğunu ve bir gün geri döneceğini yakınlarının aklından hiç silinmemişti. Söz verdiğim için adını veremeyeceğim. futbol dünyamızın duayenlerinden birinin hasta ziyaretinde Terim “Benim sözüm de, kontratım da Hasan Doğan’la, bundan sonra ne olur belli olmaz” demişti. Gerisini tahmin edin... Şimdi siz “Milli maç öncesi bunların yazılması etik mi kardeşim” diyeceksiniz. Ben de size “Her gün adeta tefrika halini almış ‘Galatasaraylı yöneticiler Terim’le görüşüyor’ haberlerinin aslı astarını yazarsak, belki etrafımızda esen ve şiddeti maksimumda olan ‘Yalan Rüzgarı’nı engelleriz, bu daha doğru olmaz mı” derim.
Devam edelim, yalanlamayı bir anlamda iş edinmiş Galatasaray Yönetimi’ne seslenmek boynumuzun borcu tabii ki... İşte son olay, yok efendim Fatih Terim’le görüşülmemiş. Yahu bunu yalanlamayı çok mu düşündünüz. Terim’e gittiğinizi sağır sultan bile duydu. Üstelik Adnan Polat’ın başkanlık koltuğuna geçer geçmez aklının Terim’de olduğunu herhalde bilmeyen yoktur camiada. Ama o zamanlar federasyonun başında merhum Hasan Doğan’ın olması ve ona verilmiş olan söz, ayrıca Özhan Canaydın yakasından gelebilecek tepkiler yüzünden Fatih hocaya yapılacak teklif ertelenmiştir. Ama asla rafa kaldırılmamıştır. Her an sunulmaya hazırdır ve sunulmuştur. Aslında bu tarzınız, zaman zaman bizi de yalanlamalarınızın ne kadar abes olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır. Teşekkürü borç biliriz.
Hem niye çekiniyorsunuz doğruların ortaya çıkmasından. Statükocular hariç, Galatasaray’ın çıkarını düşünen her kişi Terim’in Galatasaray’a gelmesinin doğru olacağı kanısında. Bana da sorarsız, eğer Fatih hoca gelirse kağıt üzerindeki yıldızlar topluluğunu sanaldan gerçeğe çıkaracak, ayrıca oyuncu imparatorluğuna son verecek kişidir, derim. Artı UEFA Kupası’na, daha doğrusu Kadıköy’e gidilecek yolu en iyi bilen şoför Fatih Terim’dir. Hadi bunu da yalanlayın.

11 Ekim 2008, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sakata geldiler!‘’

Galatasaray için her daim zor deplasman, şimdi ise duble. Timsahlar’ın bu seneki yürüyüşleri koşar adım. Nereden bakarsanız bakın, her yönüyle sıkı bir mücadele bekliyordu bizi. Skibbe, ‘Kalan sağlar bizimdir’ demiş, ayakta durabileni takıma yerleştirmiş. Ne yapsın Alman hoca, haftaiçi 11 olan sakat oyuncu sayısı, maç saatinde 9’a inmiş. Tahmin ettiğiniz gibi, manzara vahim. En ağır görev; Hakan Balta’nın. Önliberoya geçip Ayhan’a mı yoksa, köşesine çekilip Volkan’a mı eşlik edecek? Mazereti olan Arda, iyi niyetiyle oynuyor ama, iyilikten maraz doğar. Artı takımını koskoca bir 45 dakika 10 kişi bırakmaya ne hakkın var!.. Kişi en iyi kendini bilirmiş. Hazır değilsen geçmeyeceksin direksiyonun başına. Attığın gol bile yüzleri güldürmedi. Aynı dertten muzdarip Sabri de, Lincoln’den yediği fırça ile bir tutamlık olan barutunu anında harcadı. Söz Lincoln’den açılmışken, Baros ve Nonda’nın çift hücumcu rolünde olması, Brezilyalı’nın yardım alması farz. Baros bunun bilinçinde, Nonda’nın ise umurunda değil. Sahadan çıkana kadar da umurunda olmadı. Geriye dönelim... Aman dönmesek daha iyi... Kabus gibi. Servet, servetinden yiyor, Meira’nın canı çıkıyor açıkları kapatmak için. Defansın arkasına atılan her topta Bursalı kramponların çerçeveli pozlarını görebilirsiniz adeta. İlk poz Mustafa, ikincisi de Sercan’dan... Deklanşörün başında gecenin adamı Yusuf. Sonrası belli... Şuursuz ataklar, iki ileri bir geri hücuma kalkış, amortiden çıkan bir gol ve mağlubiyete merhaba. Kısacası, belki de bu sonuç küpe olur bazılarına. Milli maç arası da ilaç. Tersi mi?.. Yazık olur yazık...

06 Ekim 2008, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tehlikenin farkındalar!‘’

Şu Galatasaray garip takım, ne yapsa kabahat, ülkemize ne fayda sağlasa suç. Hele iki büyük rakibiyle kıyaslanırsa ortaya çıkan sonuç tam trajikomik, yok yok ‘dram’ desek daha doğru.
UEFA yolunda gruplara kalması yine birilerine yanlış geldi. Evet, göze hoş gelmeyen futbolu hepimizi rahatsız etmiş olabilir. Ama araç değil amaca hizmet etmesi, takımda 12 brüt, 10 net sakat varken hem de hedefinden şaşmaması küçümsenecek bir olay mı? Soruyorum size, aynı durum başka bir takımda yaşansa, değil Avrupa arenasında olmak iç hatlarda nal toplamamaları mümkün mü?
Bakın Fenerbahçe’ye, kaynıyor adeta. Taraftar ikiye bölünmüş, Aragones’i tartışmayan yok. Şampiyonlar Ligi ve Turkcell Süper Lig’deki tablo ortada. Emre Belözoğlu’nun ağzında, adeta yönetici edasında gündemi değiştirmek ve başarısızlığı kamufle etmek için sürekli Galatasaray var.
Geçelim Beşiktaş’a, Avrupa’ya erken veda ettiler. Aragones gibi Ertuğrul Sağlam da diken üzerinde... Bu yakada da durum farklı değil. Yanlışları başkalarının üzerine atarak taraftarı uyutmak. Kadıköy yakasıvari kamufle şekli.
Çok değil, iki hafta önce Gaziantep maçında Nobre’nin rakibine bariz faulüyle öne geçiş, ilki uyduruk, ikincisi harbi bir sarı kart, Panchce dışarı, Antep 10 kişi. Amacım kurumuş tezeklere su serpmek değil, ama sen Beşiktaş olarak Galatasaray’ın Konya maçında ofsayt golünü üç gün sütunlara taşıtırsan, senin de hakem ikramıyla aldığın maçı hatırlatırlar.
Evet, Konya maçında hakemin hatalarını biz de yazdık. Ama kimseyi örneklemeden. Sen ilk önce takımına bakacaksın. Yanlışı yanlışla süpüremezsin, sadece kendini kandırırsın. Sonuç; UEFA’da yoksun işte. Ayrıca kimse öküz altına girmesin, Beşiktaş’ın Kapıkule’den Avrupa’ya köprü kurmasını en çok isteyenlerden biriyim.
Sonuçta gördüğünüz gibi her iki büyüğün de yöntemi aynı; vurun Galatasaray’a... Onlar da farkındalar tehlikenin. Üstelik bunlar daha fragman. Görün Galatasaray vites yükseltikçe daha neler yaşayacağız. Ligimizin erken bitmesini istemeyen, heyecanın sonuna kadar giderek izleyenlerin televizyon başından kalkmamaları için daha kimler sahne alacak, kimler... Bir eleştirim de Bellinzona maçında Ali Sami Yen’i dolduran taraftara, sağınıza, solunuza bakmadan ıslıklarınızı esirgemiyorsunuz. Yazık, ya başkaları gibi olsanız... Eyvah!

04 Ekim 2008, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yolun açık olsun‘’

Edirne dışında kaybolan kimlik, bulunabilecek mi. Rakipler için yine Galatasaray ismi kabus olabilecek mi. Ve en önemlisi gerçekler tarihle tekrar birleşebilecek mi...
Tüm bu hayallerin hayata geçmesi için, sadece bir 90 dakika var. Hadi bakalım dilerseniz gruplara giden yola çıkalım.
Seyirci sezon başından beri ilk kez kapalı gişe. Olması gereken, bu. Kramponlara gelince Kewell yok, Arda var. Yine sevmediği kulvarda ama sadece 31 dakika. Hasan yok, genç Serkan nöbette. Bu kadar sakattan sonra Mehmet Topal’ın görevinin başında olması sevindirici. Gecenin en hareketli adamı Lincoln’ün yarattığı penaltı, Baros’un filelerle buluşan vuruşu iş bitti, Bellinzona paydos. Gerçi Basel’de film kopmuştu. Sonrası mı, rehavet çöktü. Sıkıntıdan baygınlık geçiriyorduk, biz de taraftarlar da. Gürkan Sermetel’in dengeyi sağlaması bile kimseyi tedirgin etmedi. Buna Skibbe ve öğrencileri de dahil. Öyle ki pas hataları devam etti. Küçük çapta kaoslar yaşandı, tabii ki tehlikeler de. Pazar gününü düşünüyorlar desem, büyük takımların mantelitesine yakışmaz. Baros, Lincoln, Mehmet Topal biraz da Servet dışında gerisini tanıyamadım. Hele genç Serkan ve Alparslan’a bir çift lafım olacak. Elinize böyle bir fırsat geçiyor, siz elinizin tersiyle reddediyorsunuz. Allah’tan Yaser son noktayı koyuyor da, jenerasyonunu kurtarıyor bir anda.
Amacını gerçekleştiren ve Kadıköy’de finali hedefleyen Galatasaray, derede boğulmayarak şimdi denize açılıyor. Esas sınav bundan sonra. İnanıyorum ki, ‘kağıt üzerinde yıldızlar topluluğu’ bu imajından gün geçtikçe sıyrılacak. Yolunuz açık olsun.

03 Ekim 2008, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI