Arama

Popüler aramalar

‘’Karamba karambita!‘’

Galatasaray, nihayet kendinden beklenen performansı Portekiz’de gösterdi. Sezon öncesi söylemiştik; “Bu takım çok iş yapar” diye... Ama gerek Skibbe’nin tercihleri, gerek düşenin yerden kalkmaması iddiamıza hep ket vurdu. Benfica maçının sonucuna bakarak da, “Tamam, işler yolunda” diyemeyiz. Öncelikle istikrar ve konsantrasyon şart... Trabzon ve Olympiakos gecelerini hatırlayın, ardından Eskişehir’i de... Açıkçası rüştünün ispatı pazar Saracoğlu’nda... Yine de ibre Galatasaray’dan yana. Siz bakmayın 9 senedir iç karartan istatistikleri her gün sayfalarına taşıyan ve bu yepyeni kadroya Kadıköy kompleksi yüklemeye çalışanlara. Galatasaray mantalite olarak eskiye nazaran bambaşka bir kadro kurdu. Bu ekipte duygusallığa yer yok. Ayrıca demoralize olduğu zaman ne kafasını kaşıyan, ne kendini kaybedip kızaran, ne de atmosferden etkilenip sahaya 1-0 mağlup başlayan... Adeta sokaktaki taraftar gibi düşünüp umutlarını hep Ali Sami Yen’e taşıyan hiçbir kişilik kalmadı Florya’da... O kramponlar mazide kaldı.

Sorarım size; Galatasaray’ın Fenerbahçe’yi yıllardır Kadıköy’de yenememesi Lincoln, Kewell, Baros’u, hatta Arda’yı ne kadar bağlar? De Sanctis ya da Meira çok mu etkilenir baskıdan. Sanmıyorum. Geçen yıl Barış’ı, Serkan’ı ile tamamlanan 0-0’lık maçı hatırlayın. Kimin umurundaydı böyle gelmiş böyle gider masalı. Karamba karambita gibi, kabilevari düşüncelerle hiçbir yere gelinmez. Galatasaray, Benfica’daki süratini ortaya koyarsa gülen taraf olur. Tabii ki Skibbe’nin kimi, nerede oynatacağı önemli. Özellikle Kewell gerçeği ve bu futbolcuya hangi bölgede görev vereceği kilit nokta.
Son sözüm hakeme... Sakın komplo teorisi yaptığımı sanmayın. Ama aklımdan geçenleri sizlerle paylaşmadan geçemeyeceğim Hüseyin Göçek... Fenerbahçe’nin hiç yenilmediği, Galatasaray’ın ise galibiyet yüzü görmediği hakem. Yok canım... Bu olsa olsa karamba karambita!

08 Kasım 2008, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kanında var‘’

Benfica’nın kartalı, Galatasaray’ın aslanı. Hangisi üstünlük sağlar?.. Zor gece zor. Üstelik kafaların nerede olduğunu söylememe gerek yok. Hepiniz tahmin ediyor sunuzdur sanırım. Meşin yuvarlağın rengi sarı-kırmızı. Bu işte bir hayır var. Beklenenin tersine, oyuna sağlam ve akıllı başlayan biziz. Evet, pozisyon veriyoruz ama, pozisyon da buluyoruz. Paslar adrese, yanlış yok. Asla kabuğuna çekilip, zavallı bir görüntü çizmiyor nam-ı diğer ‘Avrupa Fatih’i... Eee... Ne de olsa kanında var.
Skibbe, Baros’un yanına Ümit’i koymuş, cesurca. Ama Milan merkeze yakın. Golcü kimliğini askıya almış. Yardım amaçlı, doğru bir tercih olarak. Ayhan, metrekare hesabı, sahada basmadığı yer yok. Arda bildiğiniz gibi. Sabri, sağ kulvarı arşınlıyor, üstelik tek başına. Servet mi?.. Alnından öpüyorum. Kaç kişilik oynadı, ben hesap edemedim. Lincoln bir değil. Öldürücü asistleri Baros kullansa, bir dakika sonra sevineceğiz. Olsun. İstikrar abidesi Emre, öyle bir vurdu ki, Allah’ına kurban. Azdı deli gönül durur mu hiç. Nefis bir kombinasyon... Bu kez Ümit Karan. Ne oluyor yahu, Kopenhag’ta mıyız? Abarttık sanmayın. Edirne dışında bu duyguları öyle bir özlemişiz ki, Galatasaray futboluyla, bütün özlemlerimizi giderdi dün gece. De Sanctis ve Hakan Balta olmak üzere görevini yapmayan hiçbir krampon yoktu.
Skibbe senden özür dilemiyorum ama, Kalli’yi de ekleyerek sana teşekkür ediyorum. Bizi ve ülkemizi sevindirdiğin için.

07 Kasım 2008, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kendinize gelin!‘’

Skibbe hakkındaki eleştirilerim bazı okuyucularımızı rahatsız etmiş. Özellikle de sezon başı verdiğim desteği anımsatarak çelişkimi yatırmışlar maillerine. Skibbe Florya’ya ayak bastıktan sonra birçok antrenmana gittim; her gün değişen çalışmalar, renkli varyasyonlar ve eğlenceli antrenmanlar gözümü boyadı. Adnan Polat da Skibbe’yi yere göğe sığdıramıyordu: “İyi bir çalıştırıcı, zeki bir hoca yakladık. Gençlere verdiği önem çok fazla. Galatasaray’ın yetiştirdiği fidanlar için tam isabet.” Başkan böyle söylüyordu. Sonrası mı? Tufan!
Tarihin en pahalı ve geniş kadrosuna sahip olan Galatasaray, görüyoruz ki beklenen futbolu bir türlü sahaya yansıtamıyor. Kendi evinde taraftarın gazı ile coş, yıldız oyuncularının bireysel yetenekleriyle işi bitir. Taktik maktik hak getire. Deplasmanlarda alınan sonuçlar ise facia. Niye peki? Başta Skibbe ve bazı kendine bakmayan ya da tam anlamıyla Skibbe’in otorite fakirliğinden yararlanan fırsatçılar. İmam cemaat misali...
Alman hocadan başlayalım. Ülkesinin en iyi antrenman ustalarından biri sayılan Skibbe burada ne olduysa tam tersi bir görüntü çizmeye başladı. Öylesine yapılan düz koşu, yalandan beşe ikiler ve dostlar alışverişte görsün hesabı tırıçkadan bir maçla sona eren idman. Futbolcular için ekmek kadayıfı, kaymağı da duble. Yalan mı, bakın Galatasaray’ın yediği gollere, top rakipteyken, özellikle duran toplarda kimin nerede konuşlanacağını bilen yok. Hiç mi anlatmıyor başınızdaki...
Gelelim bazı kramponlara... Bir aydır yazıyorum, Nişantaşı ve Boğaz’da güneşin doğuşunu seyretmek bu takımı bitirir diye. Adnan Sezgin hepinizin başına birer polis dikemez. Siz siz olun artık Galatasaray’ın futbolcusu olduğunuzu idrak edin. Gerçi haklısınız; gençsiniz ve kanınız kaynıyor. Ama bunun da biraz sınırı vardır, sınırı aşarsanız alacağınız en ufak darbede iki hafta yerden kalkamazsınız. Kendinize gelin, başta da siz Herr Skibbe!

05 Kasım 2008, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Arda Arda Arda‘’

Galatasaray geride kalan iki maçın acısını çıkarırcasına, istekli çıktı Antep önüne. Arda’nın incesi, Kewell’ın büyüleyici vuruşu... Adama boşuna ‘büyücü’ demiyorlar. Attığı golle hafta içi fi tarihinden kalma hastalığını gündeme getirenlere, selam olsun diyordu Avustralyalı haklı olarak. Gol pozisyonlarını yazıya dökmek, pek huyum değildir. Ama gerek hazırlanışı, gerek finali derslikti Arda-Kewell işbirliğinin. Ardından Lincoln çıktı kürsüye. Şu bir gerçek ki, bu takım Lincoln’lü bir başka oluyor. Tabii Brezilyalı oynarsa. Oynadı da... Hem de tüm gücüyle ve şıklığıyla. Arda’yı unuttum zannetmeyin. Florya’nın afacanının refleksi heyecanı arttırdı sadece. O kadar hata kadı kızında da olur diyelim. O pozisyon hariç, negatif hiç bir hareketi yoktu. Ve gecenin yönetmeniydi bir anlamda. Kendi dışında takım arkadaşlarını da oynattı, figüran olmalarına müsade etmeden. İmzasını da sona bıraktı.
Galatasaray’ı toparlanmış gördük. Bunda futbol oynamak isteyen Antepli oyuncuların da payı büyüktü. Özellikle ilk yarısı keyifli bir maç izledik. Baros’un cömertiği, hakemin Arda’ya yapılan penaltıyı vermemesi ve ters kararları gerilimi son ana kadar taşıdı. Hemşehrilerinin puan kaybettiği haftada Galatasaray zorluk dereci yüksek olan karşılaşmada, üç puanı hanesine yazdırarak perşembe akşamı için moral depoladı. Ne diyelim, darısı Portekiz gecesine.

03 Kasım 2008, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Harmandalı!‘’

Tam bir angarya. Mesai saatleri arasına sıkıştırılmış bir maç. Buna rağmen karşılaşmaya olan ilgi küçümsenmeyecek şekilde. Ankaraspor bugüne kadar aldığı sonuçlarla ligin Başkent takımları arasında en havalısı. Galatasaray malumunuz bir istikrar abidesi! Özellikle deplasmanlardaki başarısı her haliyle mükemmmelüstü! Hadi bakalım bu kadar dedikodu yeter, biraz da oyuna bakalım...
Kirli sakalıyla imajında kendine farklı bir görünüm veren Skibbe’nin programında ise pek bir değişiklik yok. Sadece farklı olan bazı öğrencilerinin adı. Murat Akça’ın Servet’in yanında olması sevindirici. Umut veren genç olarak böyle maçlarda rol alması güzel. Ne olursa olsun, yenilen goldeki hatası ve De Nigris’in golüne engel olmaması da doğal karşılanmalı. Abileri bugüne kadar ne hatalara imza attılar. ‘Murat’ınki devede kulak’ diyelim. Aaa bir de Skibbe’nin olmazsa olmazlarından Mehmet Güven var. Kimse kusura bakmasın, Murat için söylediklerimin onda birini onun için sarfetmem. Anlamıyorum, Skibbe ne fayda bekliyor bu futbolcudan, üstelik Ayhan’ın görev yaptığı merkeze Mehmet’i yerleştirmek ne kadar mantıklı.
Aslında bir kişiye yüklenmek de haksızlık. Tencerem kara diğerleri mor. Galatasaraylı futbolcuların ne oynadıkları, ne yapmak istedikleri belli değil. Buldum ‘Harmandalı.’ Arda, Lincoln, Meria, biraz da Kewell’ın iteklemeleri o kadar, gerisi faso fiso. Heyecanlanan Ankaraspor taraftarı... Nasıl heyecanlanmasın, sürekli pozisyona giren kendi takımları. Misafir ekip, adı üstünde maça da misafir. Oyunun başında Ümit Karan’ın golü olmasa, yandım çavuş söndüren yok mu! Pardon Herr Skibbe, daha ne bekliyorsunuz artık.

31 Ekim 2008, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Artık gider misin!‘’

Galatasaray’ın son maçından sonra ne yorum yapmak ne de tek kelime konuşmak içimden gelmiyor. Nasıl gelsin ki, tanınmaz haldeki kramponları bir kez daha gündeme getirmenin bir fayda sağlayacağı kanısında değilim. Zaten biraz utanmaları varsa eski kimliklerine en yakın zamanda kavuşurlar.
Benim derdim başka... Evet, Galatasaraylı futbolcular iyi günlerinde olmayabilir, hakemin yardımcılarıyla çelişkileri sinirleri germiştir, son dakikalarda atak yaparken deyim yerindeyse ava giderken avlanabilirler. Bu ayrıntılar her takımın başına gelebilir. Önemli olan kalıcı yaraları kökünden halletmektir. Safrayı farkedip sürekli etrafını temizlemekle hiçbir yarar sağlayamazsınız. İlerleyen günlerde neşteri vurmazsanız, bu yara gün gelir kendi başınızı yer.
Kimi örneklediğimi tahmin etmeniz hiç de zor değil. Başta destek olduk Adnan Polat’ın verdiği referansla. Hele kariyerinde gençlere verdiği önem heyecanlandırmıştı bizi. Ama gördük ki, Alman hoca içten ve dıştan destek almadıkça hikâye... Şuna her geçen gün inanıyorum; Skibbe’yi Florya’ya getiren Feldkamp! Kapalı kapılar arasında neler döndü ya da Skibbe’nin gelişi kimlere neler sağladı bilemeyiz. İşimiz dedektiflik değil. Çok arzu edilirse onu da gün yüzüne çıkartırız.
Neyse lafı fazla uzatmayalım. Skibbe’nin bu takımdan bir an evvel elini ayağını çekmesi gerek. Öğrencilerine hakim olamayan, yanındakilere sahip çıkamayan ve önünde Kalli, arkasında Adnan Sezgin olmadan yolunu bulamayan bir hocaya Galatasaray’ın ihtiyacı yok. Futbolcuların verdiği sanal destek sizi aldatmasın. Onlar için ‘light’ idmanlar, otorite boşlukları bulunmaz nimet. Sami Yen’de seyircinin verdiği coşkuyla, star futbolcuların şovu her takımı dize getirir ama taşlı tarlalı deplasmanlarda kılını kıpırdatmazlar. Hocaysan her türlü şartlarda takımını oynatacaksın. Oynatamıyorsan ‘eyvallah’ derler adama.
Son sözüm de geçen hafta yapılan Genel Kurul’dan. Özellikle lise kökenli arkadaşların her türlü muhalefetine rağmen Goldman Sachs ile yapılacak anlaşma kabul edildi. Birçok saygıdeğer Galatasaraylı kongre üyesi konuştu. İşte size o konuşmalardan ilginç bir örnek:
Efendim yönetim özellikle yabancı transfer yapmasaymış, kulüp borçlarından kurtulurmuş. Yani Lincoln, Baros, Kewell ve de Meira’ın alınmaması Galatasaray’ı kurtarırmış. Ben yorum yapmayacağım. Yorum sizin... İşte Adnan Polat’ın kredi arayışlarına karşı bazı Galatasaray Liselilerin ileriyi nasıl gördükleri!

30 Ekim 2008, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tek suçlu Kalli!‘’

Yorgun savaşçı Galatasaray, 12 sene sonra Eskişehirspor önünde. Evsahibi uzun yıllar geçmesine rağmen, gerek taraftarı gerek camiasıyla renginden hiçbir değer kaybetmemiş. Aynı cümbüş aynı şölen devam diyor. Lincoln’ün cezası, Nonda’nın yolunu açmış, aynı zamanda Baros’un yalnızlığını gidermiş mi(?) desek!.. Sanmıyorum. Çünkü varlığı sahadaydı, kendisi yoktu.

Kadro olarak, son 2 maçta gözüken tek fark bu. Ama, Brezilyalı’nın olmayışı, takımda ne kimya bırakmış ne de ruh. İlk 20 dakikalık fiesta. Çok mu küçümsediler, kal mı geldi?.. Bilinmez ama, Skibbe’nin öğrencileri bu zaman diliminde tanınmaz haldeydi adeta. Youla’nın golü, ya da defansın ikramı; ‘titrede, kendine gel’ diyordu Galatasarylı futbolcular için. Birara Arda uyandı, Kewell dümene geçti. Ayhan yeter dedi. Baros’tan devamı geldi. Ama Baros’un imzasındaki tek güzellik Kewell’ın yaptığı asistti. Fakat bu yardım Baros’un eliyle buluşunca, bu güzellik spor programlarına meze olacaktı ki, sahneye maçın hakemi çıktı. Herkesin imdadına yetişti. Fırat Aydınus, hatayı hatayla telafi etmeye kalkınca, işin de suyu çıktı. Sarı kartlar havada uçuştu, futbolu olmayan gecede, hakem, yardımcılarıyla birlikte gündeme oturdu.
Skibbe eksik kalır mı hiç?.. Kewell’ı yanına aldı, Mehmet Güven’i sahaya sürerek, skandallara bir yenisini daha ekledi. Alman hoca, hâlâ kimi çalıştırdığının farkında değil. Bunun adı korkaklık. Sen, böyle devam edersen, 4 tane golü de kalende görürsün. Ne defansın defans ne kademen kademe. Aslında tüm suç Kalli’nin!.. Üstat dersleri çoğaltmalı. Başka çare yok.
İnanılacak gibi değil. Trabzonspor ve Olympiakos maçlarına bakıyorsunuz. Bir de düne. Geceyle, gündüz kadar fark var. Bugüne dek kalecisinden son adamına kadar, alkışladığımız kramponları değiştiren gücü söyler misiniz bana?
Son sözüm: Skibbe’nin tazminatı neyse, biran önce ödenmeli. Krediyi de onayladınız. Artık ne bekliyor sunuz?.. Yazık olmuyor mu?.. Bu kadar yıldızlar topluluğunun madara olmasına.

27 Ekim 2008, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kıyamet günü‘’

Polat ve ekibinin teknik adamının arkasında durmasının kıymeti şimdi daha çok anlaşılıyor. En basiti, ama en önemli olanı ise, futbolcular anladı ki, Skibbe sezon sonuna kadar kalacak. İster severseniz, ister Florya’nın altı kapısında birinden çıkar gidersiniz. Tercih sizin, istemeyen küçük kızına almasın. İlk olarak kaptanlar uyarıldı, daha sonra diğerleri. Kopan ilişkiler, sevgi erozyonu masaya yatırıldı, söküğün nasıl dikilebileceği gösterildi futbol şubesi sorumluları tarafından. Boğaz ve Nişantaşı sokaklarında güneşin doğuşunu seyretmenin zararları da anlatıldı tek tek. Trabzon maçının bitiş düdüğünden sonraki manzarayı hatırlayın, oyunda bir dakika bile sahne almamış Karan’da moral bozukluğundan eser yoktu. Ayrıca soyunma odasının yolunu tutacağına, bir kaptan olarak tünelin başında bekleyip arkadaşlarını tebrik edip öyle gönderdi. İşte, bir takımın takım olma yolundaki en önemli göstergesi.
Biliyorum, bu taraf sizi fazla ilgilendirmez. Ne A.Ş’lerin birleşmesi, ne bu birleşme olmazsa SPK’ya 2010’da ödenecek 154 milyon Dolar... Polat, bugünkü kongrede Goldman Sach şirketiyle yapılacak evlilik için izin isteyecek. Duyumlarım bu istediğin özellikle liseliler tarafından reddedileceği. Hatta bir anlamda sizin için bugün ‘Kıyamet günü.’ Eyvallah, kabul etmiyorsunuz. O zaman bir zahmet taşın altına elinizi koyun ve çözüm üretin. Lafla peynir ekmek gemisi yürümüyor. O borç ödenmezse değil Kadıköy’ü görmek, İstiklâl Caddesi’nde sıkışıp kalırsınız. Aslında amacınız da bu değil mi!

25 Ekim 2008, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI