Arama

Popüler aramalar

‘’Ayhan&Culio‘’

Biri düşmüş, diğerinin hali ortada sen git bu maçı pazartesi akşamı oynat kim gelir yahu, bir de bitmeyen soğuk cabası. Anlayacağınız öylesine bir maç işte. Neyse bu cefayı 2 maç daha çekeceğiz ailecek. Bülent Ünder’e yazdık çizdik anlamak istemedi sanırım. Bakıyoruz ilkonbirlere hala A2’den kimse yok. Düşünün MHK bile en genç hakemini göndermiş. Kendi bileceği iş “Yazık” diyelim, geçelim...
Önce ilk yarı. Baştan söyleyelim, futbol falan yok. Buna rağmen oyun, Kasımpaşa kalesi Fırat’la Galatasaray kramponları arasında geçti. Stancu’nun imzası taraftarın yüzünü güldürse de, Çağlar ve Aykut ikilisinin ortaklaşa hatası bu sevinci kursaklarda bıraktı. Ben anlamıyorum, yıllardır kimseye verilmeyen şans Aykut’a veridi. Ama hâlâ nerede duracağını bile bilmiyor, ikinci “Yazık” da Florya’nın eldivenine.
İkinci 45’te baskısı bir nebze de olsa artan ev sahibi... Tabi bunda Ayhan ve özellikle Culio’nun istekli ve hırslı oluşlarının katkısı büyük. O ana kadar santrforsuz oynayan Galatasaray, nihayetinde Baros’un girişi... Kazım’ın yarattığı uyduruk bir penaltı, ayağının tozuyla Baros’un golü. Gardı düşen Kasımpaşa, ardından bir imza da Servet’ten. Son dakikalar Cem Sultan’ın antresi, zahmet oldu.
Arena’ya gelen 7517 kişi uzun süre sonra mutlu ayrıldı. Yalnız hatırladım Cumartesi seçim var, kim gelirse gelsin ilk işi transfer olmalı. Öncelikle kaleye bir, merkeze üç, ileriye iki kalifiye krampon şart. Bir de topu dağlara taşlara atmayı adeta meslek edinmiş, kısaca kazmaların hemen bileti kesin. Siz onları biliyorsunuz, isim vermeme gerek yok sanırım..

10 Mayıs 2011, Salı 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Stepne...‘’

Ne koltukmuş bu, ya da ne kadar meraklısı varmış pes! Vallahi böyle bir durumda yine de futbol takımı ayakta durmaya çalışıyorya helal olsun düşe kalka da olsa. Galatasaray misafirlikte, şartlar Beşiktaş’ın lehine dahi olsa bile, ev sahibinde Ernst ve Necip’in olmaması büyük avantaj tabi değerlendirirse Floryalılar...

Nihayet İstanbul’da bahar esintileri, Çarşı Grubu’ndan her zaman olduğu gibi şık aynı zamanda anlamlı sloganlar. Galatasaray taraftarı da almış yerini eksiksiz her türlü sıkıntıya rağmen. İşte böyle bir ortamda başladı iddiasız derbi. Her iki takımda açık oynuyor rahat ve geniş. İlk 45’te karşılıklı ataklar. Kah orada, kah burada. Ayhan ve Fernandes öne çıkan isimler. Bol pozisyon, son vuruşlar sıfır, futbol eksi. İkinci yarı baskısını artıran Beşiktaş önce direkler, sonra ‘Geliyorum’ diye bağıran goller imzalar Marco ve Simao’dan. Ben anlamıyorum bu takımda Mustafa Sarp ya da Serkan gibi futbolcuların ne işi var. Pino’yu affettiysen oynatacaksın, Aydın’dan boncuk aramayacaksın. Ararsan bu durumada katlanırsın...


Baros tatile çıkmış yanına Culio’yu da almış ayakta duracak halleri yok. Geçen hafta Bülent Ünder’e yazmıştım mektubu hatta abartarak “Yalvarıyorum” diye eklemiştim, birkaç tane fidan çıkar diye. Tık yok hocadan. Zapata’nın yerine Aykut’u koymuşsunuz kesmez, peki ya Baros’u kesip Cem Sultan’ı tercih edemez miydiniz, günü düşünmeyip gelecek adına. Bakın Tayfur Hoca, Onur’u deniyor siz izliyorsunuz. Özür dilerim çok şey istedim sanırım stepne görevi yaptığınızı unutarak...

01 Mayıs 2011, Pazar 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Yalvarıyorum...‘’

‘Gel 14 Mayıs’ demekten başka çare yok, geç kalınsa da. Arena’da boş koltuk eskiye nazaran fazla.. Gelmeyene kızmayın, bu mevsimde zehir gibi soğuk, hiçbir iddiası olmayan, adeta formalite maçına çıkan Galatasaray ile sezona fırtına gibi giren sonra gariptir ki acı bir frene basan Kayserispor’u izlemeye gelenlerin stadı doldurmasını beklemek abesle iştigal...
Önce ilk 45, geçen haftanın da gazıyla oyuna çok hızlı başlayan bir ev sahibi. Arda ve bazı arkadaşlarının uyanışları devam. Erken gol Gökhan Zan’dan. Yetinmeyip baskıya devam. O da ne, misafirin sadece iki kez merkezi geçmesi, top ağlarda. Anlamıyorum desem, kendimi de kandırırım sizleri de açıkçası.. Zapata denen kaleciye hakaret etmek istemiyorum, terbiyemi bozulmasın. Evet Rijkaard’a fazla sözüm yok, başaramadı, olabilir ama Rumenler bu kulübün kanını emdi ailecek.

Daha fazla sinirinizi bozmayıp geçelim ikinci yarıya. Sabri’nin doldur boşaltları, bal yapmayan arı misali Stancu’nun sanal çabaları, tekrar merhaba diyen Baros’un öylesine boy göstermesi. Diğerlerini geçiniz. İnsanın biraz mesleğine saygısı olur. Yazık hakikaten, çoğunuzun bu takımda yeri yok. Yine Arda, Servet ve Culio başka da kılını kıpırdatan yok, ilk yarıda oynanan futboldan eser de. Son sözüm Bülent Ünder’e, mali kongrede Hayri Kozak, Adnan Polat’a “Seçim kararı al” diye yalvarmıştı. Şimdi hocam ben size yalvarıyorum, Allah aşkına kalan eziyet maçlarında bir iki genç oynat, kazan fidanları. Kazan ki, yok olan sezonun tesellisi olsun...

24 Nisan 2011, Pazar 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Arda...‘’

Ardasaray tabiri buradan çıktı kırıcı olmadan yapıcı şekilde ama şimdi nokta. İnsanların yatak odasına girmenize ne hakkınız var. Maaş alamayan personel mi yoksa bir an evvel yıldız futbolcunun satışından cebini dolduracak olan arkadaşların operasyonu mu TRT ekranına düşen kareler? Günahları boynuna. Yalnız bu olayda Arda’nın gram hatası yok. Ne diyelim, Arda kadar başınıza... İkinci olay, ben hayatımda böyle skandal görmedim. Bir takımın tüm emekleri göz göre göre çalındı. Doping vebalini Galatasaray Kadın Basketbol Takımı ödedi. Teşekkürler Turgay Demirel, bu camia seni hiç unutmayacak! Ben de seni, gidene kadar...

Arda’yla başlamıştık öyle devam edelim. Oldukça şık iki imza. Şimdi anlatacaklarıma inanması zor ama gerçek Floryalılar için. Baskı var, yardımlaşma mükemmel. Rakibe top göstermeyen, hem ofansif, hem de geride organize kramponlar. Pas hatası nerdeyse sıfır. Aydın ve Mustafa bile iyi, düşünün, gerisini siz tahmin edin! “Ne oldu saksı mı düştü?” demek geliyor içten. Üstelik takımın yıldızları kâh sakat, kâh cezalı, abarttım yıldız diyerek hoşgörün. Bütün bunlara rağmen konuk takımı izlemek keyif, yıllar sonra.

Evet, sonrası Manisa’nın kendine gelişi, gelene gidene buyur diyen Zapata’nın da katkılarıyla... Utanmasa “Başka arzunuz?” diyecek siyahi eldiven. Neyse ki 2’de kaldı. Galibiyeti unutan Galatasaray’ın nihayet 3 puanla tanışışı. Küme düşer geyiklerin sonu. Arda, Ayhan, Culio ve İnsua’ya ayrı alkış. Sonuçta dün akşam gördükki eksik falan havagazı, eğer takım gibi oynar, forman için savaşırsan göze de hoş gelirsin gönüllere de...

19 Nisan 2011, Salı 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Aferin hocam‘’

Maçtan önce yine pis kokular, neymiş Fenerbahçe’nin yolunu açmamak için Galatasaray maça asılmazmış. Kişi kendisi gibi bilirmiş kendini deyip bu konuya da burada nokta koyalım.

Bülent Hoca kimsenin yapamadığını nihayet başardı. En isabetli 11, en dogru taktik. Yekta’nın maçın başında sakatlanması bu tercihlere yara verir gibi görünse de yerine giren Mustafa Sarp’ın 4-1-4-1 sistemine ayak uydurmasıyla ilk yarının hakimi ev sahibiydi. Hatta son haftalara bakarsak tüm takım kusursuzdu.

Görünen fazla posizyon yoktu ama konuk takımın kalesi hallice şut gördü. Üstelik Trabzonlu kramponlara öyle bir kilit vurdular ki şampiyon adayı sahada varmıydı tartışılır.

İkinci 45’te biraz daha eşit bir oyun. Bülent Ünder’in Sabri’yi alıp Pino’yu sokması 3 senedir Florya’da görev yapan korkak ve medeni cesareti yoksun hocalara adeta bir ders. Budur hocam budur, her ne olursa olsun. Trabzon’un yapamadığını Bünyamin Gezer yaptı Kazım’a verdiği kırmızı kart hakikaten acımasızdı. Perdeyi hakem aralayınca Burak’ta golünü attı. Aferin Bünyamin Gezer.

11 Nisan 2011, Pazartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Haddinizi bilin…‘’

Başkan’ın cümlelerinde sitem vardı, duygusallık vardı ama asla kin yoktu. Kısaca mağdur ama bir o kadar da mağrurdu. Bakın görevim Polat’ın davulunu çalmak değil sadece ilke ve seviye adına dertleşmek naçizane Galatasaray geleceği için. Sportif olarak en başarılı Başkan Faruk Süren, varını yoğunu koyan Özhan Canaydın ve 4 altın projeyi hayata geçirmesine rağmen bir linç edilmediği kalan Adnan Polat. Üçünün de kaderi aynı, hatırlayın UEFA ve Süper Kupa alındı, Süren’e yapılmayan kalmadı, adeta paçalarından çektiler. 24 saatini veren Canaydın’a beyaz mendil sallandı hatta saldırıldı eski Kanal D binasına zor sığındı rahmetli. Şimdi de Polat, mali kongreyi tribüne çeviren 600 kişi tarafından alt edilmek istenen bir Başkan portresi...

İşte seçim sonrası adı bende saklı bir Galatasaray Genel Kurul Üyesi’nin Adnan Polat için kulübe gönderdiği mailin özeti. “Ben de sanırım birilerinin maşası oldum, bunu şimdi fark ediyorum. Çünkü idari olarak ibra etmeyenlerdenim. Ancak oradaki atmosferin hararetiyle değil de sağlıklı bir şekilde düşününce, beni kendinden görmeyen bir takım elitist Galatasaray Liseli’nin maşası olmuşum sanırım. İçime sinmedi, baştan savma bir kongre, 70 yaşında adamların göz kararı ile 2000 kişinin oyunu saymaya çalışması, seçimde 2000 oy alan bir başkanın 600 kişinin el kaldırmasıyla indirilmesi. Salona giriş ve çıkışta hiçbir kontrol yapılmaması. Başkan liseli bir başkan olsaydı, asla benzer bir darbe ile indirilemezdi. Dün oraya organize gelmiş birçok adam vardı, art niyetli ve kaba, hakaret ve küfür edenler... İbra etmeme hakkı son derece demokratik bir şey. Ama bu çok tehlikeli bir biçimde kullanılmıştır ve oldu bittiye getirilerek planlı bir şekilde yapılmıştır. Başkan kalsaydı ya da gitseydi tartışılır. Bence de yıpranmıştı ve bırakmalıydı ki bırakıcaktı da... Ancak böyle hareketler ve protestolar ile şaibeli bir şekilde görevden alınması içeme sinmedi”.

Polat’ın demek istediği buydu işte. Yapılan bu tarz, gösterilen tavır alışkanlık yapmasın. Örf ve adetlerin alaşağı olduğu bir manzara istemiyor. İbra olmuş, olmamış bir yere kadar. Ayrıca Galatasaray terbiyesinin erozyona uğradığını görmek başkalarına nasıl da koz veriyor, hepimiz şahit olduk. Pazar akşamı izledik bir televizyon kanalında, oldukça seviyeli (!) iki eski hakemden biri, koskaca Galatasaray’ı yaktı, diğeri de içine tükürdü utanıp sıkılmadan ve son derece terbiyesizce. İşte bu insanlara koz vermemek için bırakın artık iktidar hırsını, birlik olun matematik kullanmadan, yoksa dilim varmıyor ama bazı “Palyoçaların” hadlerini bilmeden maskarası olmaktan kurtulamazsınız...

10 Nisan 2011, Pazar 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Haram olsun!‘’

Ama gel gör ki Bülent Hoca ne yapsın. Yönetim elbirliği ile bitirilmiş okeye dönüyor, içleri sıfırlanmış futbolcuların çoğu kapıya konulacak günü bekliyor ve nereye gitseler hatırları soruluyor ailecek. Şimdi Ünder ve Tanman ellerinden geleni yapsalar ki yapacaklarndan eminim ama nafile. Son sekiz hafta adeta işkence, özellikle Galatasaray taraftarı için. Antalya’yı yensen ne olur boş, yenilirsen rekoru kırarsın kimse de bu konuda eline su dökemez yıllarca, büyüklük adına. Fayda yok, en iyisi biz gidelim dün akşama.

Başta söylediğimiz maçın ilk dakikalarda tescillendi. Alayının içi boşalmış. Toptan hepsi bihaber. Akıllara zarar. İleriden başlayım Pino’nun aklı nerede? Söylesek ayıp olur. 5 milyonluk Stancu yine yanlış yerde. Sadece Stancu mu, Yekta’da da gömülü. Kaleye direk gidecek tek krampon defansın önünde. Anlamak zor. Neill’e ne demeli, ayıp ya. İkinci 45’te taşlar yerinde ama boş. Artı illa bu kadar beklemek mi gerekiyordu. Of be hocam sende mi? Aslında “Geçti Bor’un pazarı sür bunları Niğde’ye” demek daha doğru olur sanırım.

Evet kırıldı tüm zamanların en çok yenilgi alan büyüğüsünüz. Aferin size. Deli danalar gibi her topa şuursuzca çıkan Ufuk’a, Bank Asya’da bile forma bulamayacak Serkan ve Barış’a asla lafım yok artık. Onlara bugüne kadar formayı verenlere saygılar. Ya milli takımlarında yıldız olan Arda ve Kewell’e ne demeli. Aslında tek bile kelime değmez bunlara. Etrafa attığınız bolca hava, aldığınız tonlarca para haram olsun. Hiçbir zaman unutulmayacaksınız...

05 Nisan 2011, Salı 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Yazık!‘’

Onların adı Galatasaray ve Fenerbahçe, değil mahallede uzayda karşılaşsalar duygular bambaşka oluyor, büyüklük bu olsa gerek. Karar verdim her ne olursa olsun Hagi’yi konuşmayacağım, çünkü bu Rumen Hoca’nın değil Floryalı arkadaşların onur mücadelesi bir anlamda. Bütün bir sezon yan gelip yatanların kendini affettirme sınavı da diyebiliriz. Nasıl bir mantıksa bu, modaya uyalım bizde.
Arena ses olarak deli bir stat ama dün iyice çılgınlaştı özellikle ev sahibi tarafından. Öyle bir tantana ki yanında oturan arkadaşını duyman mümkün değil. Rekor da kırıldı bildiğiniz gibi. Maça iştahlı başlayan da aynı taraftı. Bunda Fenerbahçeli futbolcuların ortama ayak uyduramamasının da payı büyüktü sanırım. Kazım’ın imzasından sonra ve hatasız oynayan iki stoperin hekemin de katkısıyla saçma sapan bir şekilde duble sararması oyunu terse çevirdi. Ataklarda bu kez konuk takımı daha fazla gördük. İkinci 45’teki manzara, Aykut Hoca’nın risk alıp defansını daha da öne taşıması, Galatasaray’ın ise pusuya yatması. O kadar yaslanırsan ve kontradan yakaladığın fırsatları harcarsan golü de yersin tabii hem de katmerli.
Evet derbiyi Fenerbahçe kazandı, normal, senin kapasiten bu çünkü 90 dakikayı çıkaramıyorsun. Yazık oldu Cana, Gökhan Zan, Yekta ve Kazım’ın emeklerine. Diğerlerine sözüm yok zaten dün akşam jübilelerini yaptılar. Hagi’yi de konuşmayacağımı söylemiştim onu sorumlulara havale edelim. Bir moral aradı bu taraftar onu da iki paralık ettiniz yazıklar olsun.

19 Mart 2011, Cumartesi 11:00
YAZININ DEVAMI