Arama

Popüler aramalar

‘’Beklenecek!‘’

Son derece hareketli, ne var ki bereketsiz bir ilk yarıydı. Bırakın golü, Volkan’ın bir yan top gafleti sonrası direği sıyırıp giden top dışında pozisyon bile yoktu. Ortanın sağında, ortanın solunda ya da tam ortasında, yani muhafakazar bir oyundu.
Sahadaki en dikkat çekici kişi, karşılaşmanın hakemiydi. Bu kadar mı oynatılır oyun, bu kadar mı akıtılır, bu kadar mı izin verilir, üstelik Türkiye Süper Ligi’nde! Cüneyt Çakır sanki başka bir alemdeydi, sahanın hemen her yerinde.
İkinci yarıda da değişen bir şey yoktu. Cüneyt Çakır, her açıdan futbolcuların önündeydi yine.. Ve bu kısır döngüde, kaleyi bulan ilk şut gol oldu. Dakika 74’tü ve bu bir kafa vuruşuydu. Sonra, 78. dakikada ilk köşe vuruşunu kullandı Sarı-Lacivertliler. Ardından, Gökhan farkı ikiye çıkardı. Nihayet, 85. dakikada Fenerbahçe üstelik kendi evinde ilk kez karşı kaleyi buldu. Bu da bir gol ve yine bir kafa vuruşuydu.
Sonrasında, iyice çekilince Belediye, tempoyu istemeden de olsa arttırdı Fenerbahçe. 88’de bu kez Deivid kafayla dokundu, skor 2-2 oldu.
Neredeyse “sıkıcı” veya “orta oyunu” denilebilecek bir futbol karşılaşmasının son 16 artı 4 dakikası ise, macera, gerilim, korku, hepsi bir arada heyecanla doluydu.
Doğrusu, garip bir futbol akşamı oldu. 9 haftadır galibiyet yüzü göremeyen Belediye’ye, başta Abdullah Avcı olmak üzere saygı duymak gerek. Fenerbahçe ise, belli ki yeniden beklenecek. Sevilla maçları bitene kadar. Ondan sonrasında belli olacak akıbet...

14 Ocak 2008, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Buz gibi!‘’

Bir kupa maçı yazısına daha, "bu organizasyonun en önemli özelliği Fenerbahçe'nin yıllardır kazanamıyor olması" diye başlıyoruz. Kupaya sponsor olup, başına ismini koyan firmanın ve bir beraberlikte bile oldukça önemli maddi kazanç sağlayan büyük, küçük tüm diğer kulüplerin de şansı bu bir bakıma...
Sarı-Lacivertliler, bazen Sarı-Beyazlılar ya da Fenerbahçe Spor Kulübü, bu istikrarını sürdürüp kupayı kazanamadıkça sürecek bu ilgi, alaka. Alırsa, pek değeri kalmayacak. Bu, ilgililer için önemli ve dikkate alınması gereken bir hatırlatma!..
Lig maçından daha soğuktu Kayseri dün akşam hem hava hem futbol bakımından. Edu’nun, hakem Oktay Demiray tarafından oyundan atıldığı, Brezilyalı'nın cezası sonradan kaldırılsa da, Fenerbahçe’nin 61 dakika bir kişi eksik oynayıp, 2-1 yenilerek 3 puan bıraktığı karşılaşmadan farklıydı yani hava, saha ve hakem şartları.
Alex, Deniz, Gökhan, Kezman ve Appiah yoktu sahada. Eksikleri vurguladık ancak, bu pek de önemli değil aslında bazıları söz konusu olduğunda; ne zaman vardı ki zaten Appiah veya kaç kez vardı Kezman!..
Ancak sadece onlar değil, başka şeyler de yoktu sahada. Öncelikle heyecan mesela. Olmaz tabii; yenilse ne olacaktı ki, iki taraftan biri. Küçük görmek gibi olmasın ama, nasılsa Şanlıurfaspor bir sonraki rakipleri...
Soğuktu, hatta donuktu dün akşam. Kendini kollamak vardı buzlu zeminden, pozisyonu fazla zorlamak yoktu ama, bir top kazanabilmek veya bir galibiyet golü adına. Demek ki dün akşam, futbolcular için de o kadar önemli değildi...
Bir Fortis Türkiye Kupa maçı daha sona erdi. Gol de dahil, yokların bol olduğu bir mücadeleydi. Biz keyif almıyoruz bu organizasyondan ve organize şeklinden zaten, umarız başkaları için keyif vericiydi.

07 Ocak 2008, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ne diyorsun!‘’

Kimbilir kaç kez “Ulusoy istifa” diye yazdık. Kaç kez yanlışlarından söz ettik, hatta bilinç bile ekledik yanına...
Ne var ki; başta Fenerbahçe camiası olmak üzere, onca itiraza, isyana rağmen, doğrusu iyi direndi koltuğunda. Sonra, bir zamanlar yanında yürüyen ‘delikanlı’, ‘centilmen’, ‘duayen’, ‘adam’ veya herhangi bir sıfattaki birçok duruş sahibi, uzaklaşıverdi sırayla...
Fenerbahçe çok uğraştı, gücü yetmedi. Ancak başta ‘lobi devi’ Galatasaray olmak üzere, artık pek çok kişi ve kuruluş vardı karşısında.. Ve tabii ki, devrin iktidar ve hüküm sahipleri...
Belli ki artık gidecek; ya çok yakında ya Avrupa Şampiyonası sonrasında. Hatırlarsınız; zaten geçenlerde Özhan Bey de “Özür borcum var” demişti bir konuda. Hani, “Ali Aydın gidecek” demiş ve tez elden gitmişti ya! Ha Ali Aydın, ha Haluk Ulusoy. Kim ayakta kalabilir, liseliler karşısında...
Ancak, kapanmak üzere olan bir dönemin sonlarına doğru, insanın aklını karıştıracak gelişmeler yaşanmaya başladı ardı ardına. Tunç Kayacı bile ciddi endişeler ve tespitler arasında, “Ulusoy gitsin de!” başlıklı bir yazı yazıyorsa; vay kara bahtımıza!..
Çünkü, tartışılamaz adamlığından öte, gerçek anlamda bilgi sahibi ve hatta rakipsizdir Tunç Kayacı, Türk futbolu ve içindekiler hakkında. Satılmaz, alınmaz, eğilmez, çıkar gözetmez, ödün vermez üstelik...
Kimbilir kaç kez “Ulusoy istifa” diye yazdık. Kaç kez yanlışlarından söz ettik, hatta bilinç bile ekledik yanına, ancak kimseyi de ‘aday’ gösteremedik yerine, bu kadar adam bolluğunda!
Biz böyleysek, hâl böyleyse; “Kim gelecek?” sorularına yanıt verebilecek, danışılabilecek adamların önde gelenlerindendir Tunç Kayacı. Bizim pek tanımadığımız, tanıma fırsatı bulamadığımız, onun gibi başkaları da vardır illaki. Böyle birkaç adamdan almak gerek sorunun yanıtını. Onca sorunla boğuşan Türk halkının en önemli şarj veya deşarj aracı Türk futbolu, sadece itibar, mevki, iktidar, hüküm veya çıkar sahiplerine bırakılmamalı.
Aslında, “Federasyon Başkanı’nı da halk seçsin” demek geliyor insanın aklına ya; tövbeler olsun; Allah muhafaza!..

06 Ocak 2008, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yiğido'yu abartmayın!‘’

İlk yarı sonunda lig lideri, ancak muhtemelen 15 sezon önceki Kocaeli gibi olacak akıbeti. Büyük başarı olur, Sivasspor’un ilk üçe bile girmesi.

Tam 15 sezon sonra, henüz şampiyonluk yaşamamış bir takım lider bitirdi ligin ilk yarısını. Önceki, 1992-93 sezonundaki Kocaeli’ydi. Ne var ki; ligin son haftasında Galatasaray, Ankaragücü’nü 8-0 yenerek Beşiktaş’ın önünde averajla şampiyon olmuş, Kocaelispor ise sezonu ancak dördüncü bitirebilmişti!
Şimdiki liderin de sonu benzer olacak muhtemelen. Büyüklerin ardında yer alacak lig sonunda.. Ya da belki Galatasaray’ın önüne geçecek, ilk yarıda Sarı-Kırmızılılar’a 8 puan kazandıran hakem hataları tekrarlanmazsa!
Belki hakem hataları olmasa da dördüncü olacak Sivasspor. Maddi durumu, kadro yapısı, hedefi, ötesi, berisi gereği. Üstelik, Bülent Uygun da demiyor mu: “Biz şampiyonluk istemiyoruz” diye. Zaten istemedikleri, “ederini verenlere, başta Mehmet Yıldız olmak üzere her futbolcumuzu satarız” açıklamalarından da belli!
Yani, bu liderliği kimse fazla abartmasın. Avrupa’nın en iyi 16 takımından biri olan Fenerbahçe, Türkiye’de ondan sonraki en iyi kadro ve imkana sahip Beşiktaş ve en büyük imtiyaza sahip Galatasaray dururken, diğerleri fazla umutlanmasın!
Ne ka ekmek, o ka köfte; kimse vermeden, almaya çalışmasın!
Şimdiden uyarmak gerekir; zirve hesabı yapan her takım için sezonun ikinci yarısındaki en büyük engel, Galatasaray lobisidir. UEFA’daki şans turunun ve 8 puan katkılı lig üçüncülüğünün getirisiyle kamuoyuna sunulan, “iyi oynamıyoruz” centilmenliğine aldanmasın hiç bir aklı selim! Bir iki maç sonra değişecektir her şey. Günah keçisi olacaktır, ilk yarıda ‘insani’ hata yapan hakemler ve MHK ve Federasyon...
Mesela, Hakan Şükür devam edecekse veya Hakan Şükür ile devam edilecekse; her maç sonrası, kendisine yapılan dört penaltının verilmediğini iddia edecektir, Allah’a sığınarak! İkisi orta yuvarlak çevresinde, biri taç çizgisinin kenarında, biri de havada, ayakları yerde değilken yani; hakkı yenecektir yine malum jenerasyonun!
Sivasspor şimdiki lider, ancak fazla abartmaya, heveslenmeye gerek yok. Sezon sonunda ilk üçe girmesi bile büyük başarı olur. Öncelikle tutulması gerekir; ileri gelenler, hükmedenler, yönetenler ve bir kısım medya tarafından. Yoksa, bırakın lehine bir hakem veya Disiplin Kurulu hatasını, penaltı kazanması bile hayaldir!
İstenmeden yapılan, “yapan da insan” olarak algılanabilecek her hata onları bulur. Süper Lig bu; kazanmak belki Şampiyonlar Ligi’nden bile zordur!

SÜPER LİG'DE HAFTANIN PANORAMASI

25 Aralık 2007, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’İtina ile!‘’

Özellikle ilk yarıda, oyunu elinde tuttuğu anlarda, Trabzonspor’un kazanma arzusu kadar savunması da iyi olsaydı, belki daha farklı olurdu dün akşam. Fenerbahçe’nin yanyana ilk kez oynayan iki stoperini ve dün pek formda olmayan Aurelio, Selçuk ikilisini yakalamışken, belki yıllar sonra rakibini yenmeyi becerebilirdi. Doğrusu ilk yarıda, Sarı-Lacivertli orta alan bu sezon ilk kez bu kadar rahat geçildi. Yine Sarı-Lacivertli savunmanın ortası ilk kez bu kadar gedik verdi. Ya bir de savunmanın en iyisi Gökhan kademelere girmeseydi...
En rahat gollerini attı dün akşam Fenerbahçe. Kaliteli ayaklarınız, kafalarınız varsa, fazla çabalamaya, kasmaya gerek de yok zaten; Bordo-Mavili savunma sezon başından beri böyle. Biraz üzerine git, aralarına girmeyi başar, gerisini tasa etme. İtina ile yerler! Sonrasını, yani yenilenleri çıkarma işini; Gökdeniz, Yattara veya Ceyhun halledebilirlerse, hallederler...
Dün akşam, ancak ikisini çıkarabildi Ceyhun. Sonra, ikinci yarıda kontrol tamamen ev sahibine geçti. Sakin, istediği tempoda, bolca fırsat bularak, üstelik bu kez pozisyon bile vermeden, skoru zorlanmadan koruyup kazanmayı becerdi.
“Semih bir kez daha sahanın en iyisiydi” değilse, “Gökhan bir kez daha sahanın en iyisiydi” demek. Ligde beş haftadır kazanan, Şampiyonlar Ligi’nde üst tura çıkan ve sezonun ilk yarısında, zaman zaman taraflı tarafsız izleyenlere keyif veren oyunlar da oynayan Fenerbahçe futbol takımını kutlamak, Trabzonspor’a da “iyi yapılanmalar” dilemek gerek.

23 Aralık 2007, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Rekora doğru‘’

Henüz ligin yarısını bile tüketmeden, neredeyse ikiye katladık teknik direktör sayısını. Bakalım geçebilecek miyiz; 2005/06’da otuzaltıydı.

İlk devrenin tamamlanmasına bir hafta kaldı. 18 takımlı birinci sınıf, en üst düzey futbol organizasyonumuzun yarısına bile gelmedik daha. Yarısına bile gelmedik ama, neredeyse ikiye katladık teknik adamları. Kimileri bir maçlığına, kimileri yüzbinlerce dolara, kimileri cep harçlığına...
Bazen denenmiş, tanıdık bir eski yabancı, bazen ikinci yardımcı, bazen iki hafta öncesinin kaptanı yönetiminde çıktı takımlarımız sahaya.
Duayen başkanın takımı Gençlerbirliği ve tecrübesiz Kasımpaşa dörtledi. Şampiyonluk umutları bir kez daha, bir başka bahara kalan Trabzonspor ve hemşehrisi Çaykur Rizespor üçledi. Ligin ilk altı sırasında konuşlananlar ise, teknik direktör değiştirmedi. Belki sıralamada iyi yerde durduklarından değiştirmediler, belki de değiştirmedikleri için zirvedeler!
31 kısım tekmili birden aşağıda. Ne Süper Lig ama!..

Teknik Direktör Maç
Karl Heinz Feldkamp 16
Arthur Zico 16
Bülent Uygun 16
Ertuğrul Sağlam 16
Tolunay Kafkas 16
Güvenç Kurtar 16
Abdullah Avcı 16
Osman Özdemir 16
Giray Bulak 16
Mesut Bakkal 15
Bülent Korkmaz 15
Saffet Susiç 13
Ünal Karaman 10
Ziya Doğan 9
Peter Briegel 9
Samet Aybaba 9
Hikmet Karaman 8
Aykut Kocaman 8
Hakan Kutlu 7
Kadir Özcan 7
Ersun Yanal 6
Nurullah Sağlam 6
Werner Lorant 6
Fuat Çapa 5
Reinhard Stumpf 4
Cihat Aslan 2
Bünyamin Süral 1
O.Nuri Işılar 1
Serdar Dayat 1
İsmail Coşkun 1
Ahmet Özen 1

18 Aralık 2007, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Mecburen!‘’

Saha çok kötüydü. Topun seke seke ayak altından geçmesinin, birçok vuruşun ya da pasın dağa taşa gitmesinin, oyunun zaman zaman sıkıcı hale gelmesinin ilk nedeni buydu. Yıllardır böyle, bundan sonra da böyle olacak belli ki, Başkent'in zemini...
Bülent Korkmaz taktikli Gençler'in, tatlı sertten biraz daha sert oyunu, özellikle kendi yarı sahasında yapmaya çalıştığı baskı ve öncelikle rakibi oynatmamak için gösterdiği çaba ise, futbolsuzluğun ve Fenerbahçe'nin etkisizliğinin ikinci nedeniydi. Bu, klasik Korkmaz taktiği, futbolcuları iyice yorulana kadar devam etti.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen, Zico'nun 60. dakikada yaptığı iki değişiklik Sarı-Lacivertliler'in oyunu ele geçirmelerine yetti.. Ve iş, maçın adamı Semih'in vuruşlarıyla bitti...
Gençler'in golünde en az Burhan kadar Volkan'ın da katkısı vardı. Semih'in ilk golünde de önde duran Gökhan'ın. İkinci golde Semih kafayı vuramasaydı, golü muhtemelen arkasındaki üç takım arkadaşından biri atacaktı. Türkiye'de artık çoktan ezberlenmesi gereken bir Alex yan topuna, Gençlerbirliği savunması sadece baktı.
Çok çok önemli üç puan kaptı Ankara'dan; en yoğun, en yorgun döneminde Fenerbahçe. Üstelik, zevk alarak değil, mecburen oynadıkları bir karşılaşmayı kayıpsız geçtiler. Her maçlarında keyif vermeleri de beklenemez zaten. Tıpkı, her yazının keyif veremeyeceği gibi!

17 Aralık 2007, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ne yaptın Alex!‘’

Tamam! Attığın golden az önce, boş durumdayken topu sana aktarmayıp, bir kez daha hatalı şut tercihi yapan Semih’e kızmıştın. Ancak, o muhteşem vuruştan sonra bile geçmedi mi kızgınlığın ya da hırsın! Sonuçta seni seyredip keyif alanlar bunları bekliyor da, karşındakiler de insan sonuçta. O nasıl bir çalım öyle ya! Biz de oynadık çayırda, kumda! Biz de çok çalımladık, çok çalım da yedik aynı zamanda. Çok çalımlar gördük ve hatta taklit ettik, ezberledik. Böyle bir patlamayı, çıkışı, bitirişi, doğrusu uzun zamandır pek görmedik...
Uygun durumdaki Gökhan hareketlenmek üzereyken, topu isteyişinden belliydi aslında, bir şeylere niyetlendiğin. Bir çalım, sürüş ve pas yüzünden diken diken olur mu tüyler! Oluyormuş demek ki, sonunda bunu da öğrettin...
Kalede Volkan, ortada Aurelio ve Selçuk da yine çok iyilerdi. Lugano, “Edu mu, Lugano mu” sorusuyla gidip-gelenlere, son birkaç maçtır olduğu gibi yine yol gösterdi. Soldaki Carlos için kelam etmek zaten zor zanaat ve had meselesi. Sağdaki Gökhan’a, şimdilik sadece maaşallah yeterli!..
Uğur’a ise, en azından birkaç cümle ayırmak gerekir. Hani, seni senden eden formanın ağırlığı! Gençlerbirliği’nde oynadığını mı sanıyor ne! Bu ne rahatlık, bu ne özgüven. Huzurlarınızda, Fenerbahçe’ye gelmeden önceki Uğur Boral; kendine güvenince, kendine gelen...
Aziz Yıldırım’dan, kundaktakine kadar tüm Fenerbahçeliler’e tebrikler. Artık bundan sonrası farketmez. Bu yürüyüş devam ederse, hasabı seneye sorarız;, çünkü o zaman ilk 16 değil, çeyrek final bile kesmez...

13 Aralık 2007, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI