Arama

Popüler aramalar

‘’Karine kumkumaları‘’

Önce biraz dilbilgisi.
Karine: 1. Karışık bir iş veya sorunun anlaşılmasına, çözümlenmesine yarayan durum, ipucu. 2. Belirti.
Kumkuma: 1.Küçük testi, çömlek. 2. 1 mec. Kötü, olumsuz bir özelliği kendinde fazlasıyla toplayan kimse, olay, olgu veya yer, Türkiye Türkçesi Ağızlar Sözlüğü’nde ise “Bukalemun”.
İsteyen bu kelimelerin istediği anlamını istediği gibi hayal ederek yazıyı okusun. Şike ve teşvik konularına salça olmayan kalmadı. En cılızından en kuvvetlisine kadar önüne gelen yorum yaptı. Olayı sulandırmak için terör örgütü PKK bile olaya katıştırıldı. Tabii ki bu işte bir tersliğin olduğu belli. Son günlerin modasına uyuldu. Bir gazeteye uyarlayarak taşları yerine oturtmaya çalışırsak; Ergenekon Davası siyasi, Şike ve Teşvik Davası da spor sayfası. Bin kişinin çözemediğini tek başıma çözebileceğimi de düşünmüyorum. Düzenin günlük meyvalarını küstahlıkla toplayan ne Baran’ım ne de Kütahyalı.
Benim derdim başka
Dün kara dediğine bugün ak diyenlerle benim işim. 10 sene önce hiçbir mahkeme kararı olmadan, telefon kaydı olmadan Faruk Süren için, “Naylon Süren” manşeti atmaya çekinmeyenler bugün Aziz Yıldırım için mazlum edebiyatını masumiyet karinesi kalkanının arkasına sığınarak yapıyorlar. Aradaki 7 fark geçen 10 senenin verdiği olgunluk mu yoksa gönül verilen renklerin değişikliği mi! Bu bölümü çözemedim, anlamama yardımcı olan olursa minnettar kalacağım. Kaldı ki sonraki süreçte Süren mahkemeden aklanarak çıktı.
Bundan sonrası fantezi
Galatasaray ile Fenerbahçe’nin ayrıldığı nokta; isteyen yine istediği gibi algılar. Eğer işler tam tersi olsaydı Galatasaray Camiası adını pisliğe karıştırdığı iddia edilen başkanının cezaevinde idamını talep ederdi. Oysa ki Fenerbahçe Camiası başkanının mahpusluğuna sonuna kadar sahip çıkıyor. İşte ikiz kardeşler arasındaki 7 fark da bu. Federasyon’un başı ise bence bu işlere karıştığı için bin pişman. Ne yapacağını bilemediğinden tutukluları, tutuksuzları, gıkını çıkartanı disipline veriyor. Koltuğu kendisine biraz büyük mü geldi ne! O koltuk seninse altına saklanmayacaksın, üstüne oturacaksın. Sonuçta; bu süreçte herkesin sabrı sınanıyor, milletçe sabırlıyızdır da elin gavuru mazlum edebiyatından anlamaz.

22 Ağustos 2011, Pazartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Galatasaray'ı çekemiyoruz!‘’

Takım bunlarla meşgulken Galatasaray’da hepimiz kusur arama yarışına girdik. Bazen Başkan’ı beğenmedik, bazen taraftarı. Bazen yönetime daldık çıktık bazen futbolculara. Bazen profesyoneller bazen de takım kaptanı. Amatör sporlar, tesisler, yelkencilerin yelkenleri, kürekçilerin kürekleri hepimizin merceğinin altındaydı, en ufak bir yanlışlarında tepelerine biniyorduk. Sadece basın olarak değil; eski yöneticisi, duayeni, camiaya yeni gireni, taraftarı, sokaktaki adamı. Herkes hata arama yarışındaydı. “Neden?” diye düşündüm.

Sebebini buldum

Adnan Polat döneminde Galatasaray o kadar kötü yönetildi ki, ay başına bir skandal düştü. Cemal Nalga’sı, denetlemenin toplu istifası, başarılı olan yöneticinin kafasının kopartılması (Cemal Özgörkey, Haldun Üstünel), stat açılışı, yöneticisine onur sorgusu, mali kongre vs. Hiçbirimiz artık iyi haber beklemez olmuştuk Galatasaray’dan, çıkmıyordu da. Biz gazeteciler bir yana, bu kulübe gönül vermişler de bardağın dolu tarafına bakmaya lüzum görmüyorlardı. Merak edilen hep karanlık taraftaki haberlerdi. Tüm Galatasaray camiasının artık silkinip boncuğu karanlıklar içinde aramayı bırakması gerek. Lokomotif futbol takımı üzerindeki ölü toprağını atmış, pota ve filede son yılların en iddialı ekipleri kurulmuş, su sporları da zaten Galatasaray’dan sorulurken geleceğe ümitle bakmak tüm Galatasaraylılar’ın hakkı.

Galatasaraylı ağlamaz

Dünün konusu Galatasaray-polis yakınlaşmasıydı. Emniyet yetkilileri o günlerin ve bu günün sportif koordinatörü Bülent Tulun’a sorular sormuşlar, tanık olarak ifadesine başvurmuşlar, bir belge istemişler. Gelen haberler, “Bir gazetecinin ifadesi sonrasında polisin yaptığı inceleme” yönünde. Başkan Ünal Aysal bu haberlerin moda olduğu ilk günlerde, “Eğer şike ya da teşviğe Galatasaray’ın da adı karıştıysa en ağır biçimde cezalandırılsın” demişti. Doğrusu da bu, ağlayıp sızlanmak, olayı siyasi yönlere çekmek, mektup yazmak, konvoy yapıp, korna çalmakla bu işler düzelmez. Takımının ya da karışanının ismi kim olursa olsun; pisliğe bulaşan eteği yıkamayacaksın, pislenen yeri kesip atacaksın.

05 Ağustos 2011, Cuma 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Kükreyen Galatasaray!‘’

Kimler mi bahsi geçenler...
Öztürk-Dürüst: Seçimlerden önce bile ikili arasında soğuk rüzgârlar esti. Dürüst yönetimin sakin, Öztürk ise şahin kanadı. İkisinin stilleri asla örtüşmeyecek. Ancak unutulmamalı ki uyum zıtlıklardan doğar. Karşılıklı eleştiri yerine övgü belki bu ikiliyi yenilmez kılar.

Dürüst-Doğan: Ali Dürüst gibi bir tecrübeden yararlanmak zorunda Sedat Doğan. Ağabeyi kızdırmamak gerek. Haklı olsa bile Galatasaray yönetiminin yapısı bu tür çıkışları kaldırmaz. Kısa sürede ‘’ileri gelen’’ olma düşleri sahibi için hep kâbusla son bulmuştur; kime ne kadar yakın olunursa olunsun.
Öztürk-Terim: Ne olursa olsun biri seçilmiş yönetici, diğeri ise maaşlı eleman. Taraftarın sevgisini erk mücadelelerinde kullanmak üstünlükler sağlar gibi görünse de uzun vadede kişiyi zayıflatır. Terim’in bundan böyle özellikle Galatasaray terbiyesinden bahsederken onun kurallarını hatırlayarak konuşması gerekir. Bir yöneticiyi odasına çağırmak, haddinin ölçüsünü belirlemeye çalışmak hiçbir çalışanın haddi değildir.

Aysal-Yönetim: Başkan Ünal Aysal büyük güçlerle geldi başa. Önceliği futbolda başarı olmayan Galatasaraylılar’ı biraz daha fazla ciddiye almalı. Bu tür çözümlü krizciklerde daha gür sesle araya girmeli. Onu seçenlerin yüreklerini serinletmeli. Futbolun ve meteorolojinin bu sıcak günlerinde camianın o serinliğe fazlasıyla ihtiyacı var.

Diğer yöneticiler: Bu tür durumlarda alttan çalışmak, taraf olmak Galatasaray’a zarar getirir. Unutmamanız gerek ki genel kurul üyeleri sizi oraya çalışmanız için gönderdi, kamplaşmanız için değil.
Yerli futbolcular: Son maçlar için şükran duyuyor bu taraftar size. Ama aynı isimlerin geçtiğimiz yıllardaki durgunluğuna da içten içten sitemliler, kasıt arıyorlar Rijkaardlı, Hagili başarısızlıklarda, haberiniz olsun. İyisi mi ağabeylerinize bakmadan işinize bakın. Siz takımı zirveye, taraftar da sizi bulutlara çıkarsın.

Yabancı futbolcular: Biliyorum ki para için buradasınız. En yakın örnek ebedi dost Fenerbahçe’ninkiler. Öncü depremde çil yavruları gibi dağıldılar. En ‘’Cesur Yürek’’ bile gemiyi fare gibi en önce terketmeye bakıyor. Burada olduğunuz sürece paranızın hakkını verin, yeter.

01 Ağustos 2011, Pazartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Ne olacak şimdi!‘’

Başkan, yönetici, teknik direktör, sportif direktör; kimsenin gözünün yaşına, şanına, şöhretine, cüzdanına bakılmadan demir parmakların ardına gönderildi. Taraftarlar, olanı biteni yazan basına saldırdılar. Susurluk olayını da Cemal Nalga skandalını da aynı basın yazdı. Basın haklıysanız hakkınızı arayan en büyük yardımcınız olur. Mafyaya kafa tutar, vurulur. Teröriste kafa tutar, vurulur. Hükümete kafa tutar, tutuklanır. Yanlış yapan spor yöneticisine kafa tutar, küfür-dayak yer, bıçaklanır, kurşunlanır. Kendi kabahatini saklamak için her yöneticinin başvurduğu yöntem suçu basına atmaktır. Bu kabahat kimi zaman aldığı-verdiği rüşvettir, kimi zaman da becerilemeyen bir transfer.
Hiç mi yoktur aramızda şerefsiz, hiç mi yoktur aramızda gönül verdiği kulübün amigoluğunu yapan? Dolu. Ama biz gazeteciyle amigoyu ayırırız. Nasıl ki siz çürükleri kakalayan mahallenizdeki manavı bilirseniz, biz de bu şerefsizleri biliriz mesleğimizi kirleten.
Alttan alttan Fenerbahçeli taraftarlar dolduruşa getiriliyor. Kimi zaman AKP-Fenerbahçe Cumhuriyeti hesaplaşması deniyor, kimi zaman başka bir şey. Ama özünde bu bir Türkiye problemi. Bu ülkede rüşvetsiz pek işiniz yürümez. Neden futbolda yürüyeceğini düşünelim. Yeni şiddet yasasıyla belli ki yetkililer harekete geçti ve amaç bu cerahatli yarayı temizlemek. Piyango bu seneki takımlara çıktı.
Federasyon yeni, korkular eski. Fenerbahçe’yi karşısına almak sıkı paça ister. Sonunda küme düşürme cezasını vereceğini bile bile şirinlik yaptı Mehmet Ali Aydınlar, 1-2 ay erteleme sorunları çözebilirdi. Topu da UEFA’ya attı. UEFA bu konularda gece ile gündüz kadar net. Sopasını gösterince Lutfi Arıboğan fırladı hesabı vermek için UEFA’ya. Onları tatmin etmek zor, eyyamsız iş isterler. Yoksa bir daha Avrupa Kupaları hayal olur Türkiye için. Ülke menfaati için duygu ve endişelerimizi bir kenara bırakmamız gerek. Lig TV için ise duygu tamamen parasal. Taraftara şirin gözükmek için haberi vereceklerine 6-0’lık maçı veriyorlar, Aziz Yıldırım tutuklandığı an. Parasıyla haber bekliyoruz biz oradaki arkadaşlarımızdan. Önce Fenerbahçeliler’in tepki göstermesi gerek bu çürükçü manava.
Beşiktaş ve Yılmaz Vural: Büyük bir ders veriyor Siyah-Beyazlılar Türkiye’ye. Başkanından taraftarına, “Aklanalım, kupayı öyle hakederiz” diyorlar. Şapka çıkarmak gerek. Yılmaz Vural ise iş ciddiye binince taklalarının sahte olduğunu ispatladı. Kameraman arkadaşlarıma saldırdı, her suçu basında arayan diğer şuursuzlar gibi.

17 Temmuz 2011, Pazar 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Aysal geri adım atmadı‘’

Dünkü Divan Kurulu Toplantısı’nda başkan yardımcısı Adnan Öztürk sert bir şekilde, Başkan Ünal Aysal ise yumuşak bir şekilde önceki gün resmi siteden yapılan açıklamanın arkasında duracaklarını söylediler. İki kulüp arasındaki rekabetin bu olayla durmasını kimse bekleyemez. Her Galatasaraylı, Fenerbahçe’nin aleyhindeki olaylara sevinir. Her Fenerbahçeli de aynı şekilde Galatasaray’ınkilere... Bu farklı durumda da değişen bir şey olmayacaktır. Aksini iddia eden, yalan söylüyordur. Galatasaray Yönetimi’nin itidalli açıklamalardan sonraki tek hatası Kulüpler Birliği Toplantısı’nda karar alan 2. başkan Ali Dürüst’ü ofsaytta bırakmasıdır. Son olarak Ünal Aysal ve Galatasaray Yönetimi, şike davasının sonuçlarının yakından takipçisi olacak. Aynen Fenerbahçe’nin Cemal Nalga skandalının yakın takipçisi olduğu gibi...

14 Temmuz 2011, Perşembe 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Yıldırım suç işliyor‘’

Aradan 5 sezon geçmiş. Hala unutulmamış kaçan bir şampiyonluk öyküsü. Sarı-Lacivertli renklere gönül verenler için tabii ki büyük bir acı. Ancak o sene son maçta ne olduysa oldu. Fenerbahçe rakibi olan Denizlispor’u yenemedi ve şampiyonluğu Kayserispor’u mağlup eden Galatasaray’a kaptırdı.
Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım bu maçta şike olduğunu söylüyor ve isteyene de ispatlayacağını iddia ediyor. Mesela ben istiyorum, bana ispatlasın. Ama daha önce Futbol Federasyonu’na ve gerekli adli birimlere ispatlasın. Bir şey ispatlayabiliyor ve bunu gerekli mercilere bildirmiyorsa, sonu yeni spor yasasına göre hapis cezasıyla tamamlanabilecek ciddi bir suç işliyor. Adalet aramak öyle masalara meze edilecek bir konu değil. Yok eğer ispatlayamayacaksa çok daha büyük bir suç... En azından etik anlamda. Gazeteci ağabeylerim keşke kendisine o gece bunları hatırlatsalardı da Sayın Başkan tedbirini alabilseydi. En azından spor kamuoyunu meşgul etmemiş olur, değerli misafirlerden bu geyiği dışarı sızdırmamalarını rica edebilirdi.
İşte hep dile getirdiğimiz durum bu. Türk Sporu’na en fazla zararı kulüplerinin başındaki bu tür açıklamalarda bulunan yöneticiler veriyorlar. Belki de Türkiye’nin ücra bir köşesindeki, sonuçları nasıl biteceği bilinmeyen bir kavganın başlangıcı olabilecek bir laf ettiğinin bilincinde değil. Kendi camiasının sempatisini toplamak için tüm gemileri yakan bir açıklama. Belki bu yazıyı okuyunca olayın önemini anlayacaktır Sayın Başkan. Benim de başka bir isteğim yok. Burada Aziz Yıldırım sadece bir örnek. Tüm kulüplerimizde bu tür açıklamalar yapan yöneticilerimiz bulunuyor. Bir tanesinin yapacağı açıklamayı engelleyebiliyorsam; bu yazı amacına ulaşmıştır.
Sporun içinde gelen yöneticiler istiyoruz. Çünkü en basit sporu yapan bir sporcu kazanmaktan önce kaybetmeyi öğrenmiştir. Bir kazanan, bir çok da kaybeden vardır. Hep kazanan daha önce olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır. Önemli olan kaybetmeyi de sindirebilen başkan, yönetici, sporcu ve taraftarın sayısının mümkün olduğunca artırılmasıdır. Bunun da temeli eğitimdir.

26 Haziran 2011, Pazar 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Bir Başkan'ın seyir defteri‘’

- Stat açılışının ertesi günü TOKİ’ciyi ve Başbakanı, ancak fazlasıyla kendisini protesto eden Galatasaray taraftarına, “Kim olduklarını tespit edeceğiz ve gerekeni yapacağız. Kameralardan teşhis edip polise teslim edeceğiz” diye kükredi. Kimi tehdit etti? Galatasaray taraftarını. Tarih 16 Ocak 2011.

- 15 Ocak faciasının üzerine Galatasaray Kulübü Başkanı Adnan Polat televizyona çıkarak, “Galatasaray Başkanı bir aslandır, kuzu değil” dedi. Kime hitaben kükredi? Kendi yönetimindeki Mehmet Helvacı, Vedat Eşkinat ve Doğan Yalçınkaya için. Tarih 21 Ocak 2011.

- Özhan Canaydın’ın Galatasaraylılar Derneği önündeki parktaki heykel açılışında dişine göre kimseyi bulamadı. Kükremek bir yana, gıkını bile çıkartamadı. Tarih 23 Ocak 2011. ? Zar zor 1-0 kazanılan Sivas maçının ertesi günü; 1 hafta önce, “Polise teslim edeceğim, fişleyeceğim” dediği taraftarına onu protesto etmedikleri için teşekkür etti. Kükremedi ama o hafta gazeteler hep bedava dağıtılan 8 bin biletten bahsettiler durdular. Tarih 24 Ocak 2011.

- Batuhan Sağır isimli 8 yaşında minik bir taraftarın kafasına kanyak şişesi atıldı. Önce Eskişehir taraftarına maledildi, sonra Galatasaray tribünlerinden atıldığı ortaya çıktı. Başkan kükredi, “Suçluları bulacağız” diye. Sonra Batuhan ve ailesine de kükredi, “Para istiyorlar” diye. Batuhan hala pamuk ipliğine bağlı olarak yaşıyor. Tarih 7 Şubat 2011.

- Papermoon’da Refik Arkan ile karşılaşan Polat, “Bu şekilde seçime gidersem 4 yıl hapis yatabilirim. Bir çare bulalım” der. Arkan da, “Dava açanlar senin adamların söyle geri çeksinler” diye cevap verir. Polat da, “Ben dava açanları tanımıyorum” diyerek asrın kükremesini yapar. Tarih 25 Nisan 2011.

- Mali kongreden sonra yöneticilerine, “Ben seçime girmeyeceğim için mahkemeye gitmeyeceğim. Ancak size bir şey söyleyemem” diyerek kükredi. Tarih 30 Mart 2011.

- Tarih 28 Nisan 2011. Kulübün önde gelen avukatları, Duygun Yarsuvat ve Türker Arslan’ın açıklamalarına rağmen, “Hapislerde çürüyeceğim” diye kükremeye çalışırken “Miyaav” sesi çıkartan Adnan Polat kulübünü mahkemeye veren ilk Galatasaray Başkanı olarak da tersten tarihe bir kez daha geçti. İstedikleri kadar, “Biz kulübü dava etmedik” desinler. Kazın ayağı öyle değil. Çılgın süreç devam ediyor.

30 Nisan 2011, Cumartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’İstenmiyorsun artık‘’

Stat açılışında iktidara ezilmeleri, taraftarı polise vermekle tehdit eden başkan, Çelebi’nin zenci yaklaşımı ve tutulmayan sözler... Üyelerin ana problemleriydi. Başkan konuşmasında yuhalanarak da tarihe geçti. Lise’nin efsane müdürü Tevfik Fikret’ten alıntılar ve onun padişaha karşı dik duruşu Polat’a örnek gösterildi.

Alkışlar gözyaşlarına karıştı. İstifa söylemleri tüm salon tarafından uzun süre alkışlandı. Cengiz Özyalçın ve genç Mehmet Karlı’nın konuşmalarına gelen tepkiler Polat’a tahammülün kalmadığının göstergesiydi. Hayrettin Kozak ise belki de hayatının en güzel konuşmasıyla başkana yol gösterdi. Polat’a “İbra için seçim rüşveti vermem” söyleminin altında ezilmeden istifa edebilmesinin pasını verdi. Başkan da beceriksiz bir santrfor gibi “Golü bir haftada ancak atabilirim” dedi. Ancak üyeler, "Sen atmazsan, biz de seni atarız" diyerek son sözü söylediler.

28 Mart 2011, Pazartesi 12:00
YAZININ DEVAMI