‘’Maçı kaybet ruhunu asla‘’
Türk filmlerinde klişe bir söz vardır; zengin çocuk genç kıza bir şekilde sahip olur, kız da onu sevmez ancak bir şekilde mecburdur beraber yaşamaya. Adama döner ve, “Bedenime sahip olabilsin ama ruhuma asla” der.
Neden anımsadık bu klişeyi?
Her insanın, ailenin, toplumun ve takımın bir ruhu vardır. Efes Pilsen basketbol takımı hep yaptığı muhteşem savunmayla Avrupa’nın devlerini dize getirerek şampiyon olmuştur. Beşiktaş hep mütevazı olmuştur. Şampiyon olduğunda dahi fazla sevinmemiştir. Beşiktaş’ın yüzü Süleyman Seba’dır (ne yazık ki Beşiktaş da bu görüntüsünden hızla uzaklaşmaktadır). Trabzonspor hep içe dönüktür. Kendi insanıyla en büyük başarıları yaşamıştır (bu sezon da Şenol Güneş’le beraber aynı ruhu yakaladılar, başarıyı da). Fenerbahçe değişiktir. Yıldızları bünyesinde barındırmak ister. Toni Schumacher, Ortega, Hoojdonk, Anelka Fenerbahçe’nin yüzüdür. Bir starı olmadan kendini kendisi gibi hissetmez Fenerbahçeli.
Galatasaray nedir?
Hücumdur. Rakip kim olursa olsun galip gelme arzusudur. Bu ruhla Avrupa’da kupalar kazanmıştır. O “2000 Ruhu” değildir, “Galatasaraylılık Ruhu”dur. Ne olursa olsun rakiplerini yenmektir. “Ali Sami Yen”dir. “Ali Sami Berabere” değildir.
Marifet 1905 doğumlu Fatma Nine’yi maçlara getirmek değildir. O yılın ruhunu takıma ezberletmektir. Hiçbir Galatasaraylı hücum ettikleri, kazanmak için oynadıkları maçta kaybedince çok fazla üzülmez. İçi kan ağlar ama omuzları diktir, kimsenin söylediklerine aldırmaz. Takımının da, hocasının da, yönetiminin de arkasında durur. Tüm benliğiyle.
Fenerbahçe maçı bir şoktu, Antalya maçının son bölümleri dualarla geçti, sadece sonuç hoştu. Trabzonspor karşılaşmasında ise yürekler boştu. Biliyor aslında ama birileri yine de hatırlatsa iyi olur Hagi’ye Galatasaraylılık nedir diye. Böyle oynayıp alınan 1 puana hiçbir Galatasaraylı sevinmez. Aslında Galatasaraylı 1 puana sevinmez. Fener maçından sonrasındakiler 10 yıllık zincirin kırılmasınaydı. Hagi değişmeli, hücum ettirmeli takımına eksiklerine rağmen. Yoksa rekorları tersinden yazan bu yönetimin son çiğneyip tüküreceği lokma kendisi olur.
‘’Yönetim sessiz kalmamalı‘’
Galatasaray enteresan bir yönetime sahip. Bazen insan onları seyrederken dehşete kapılıyor. Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, kulübünün dergisinde yenilmez, yutulmaz laflar etmiş. Resmi dergi olduğu için yalanlayamayacak da kendisi. Ama o laflarının altından kalkabilmesi çok zor. Tabii ki karşısındaki ezeli rakibi, ebedi dostu Galatasaray’ın yöneticileri harekete geçerlerse. Aradan 10 gün geçti. Şu ana kadar “Tısss” yok.
Gelelim konuya. Yıldırım, “Denizli’de elimizden çalınan şampiyonluğun ‘Denizli Faciası’ şeklinde isimlendirilmesi beni çok üzmektedir. Gerçek Fenerbahçeliler o gün yaşananları asla unutmamalıdır” diye kulübün resmi dergisine altında imzası da olan bir yazı yazmış. Can alıcı nokta “Şampiyonluğumuzu çaldılar”. Ne oldu o sene; Denizli deplasmanında son hafta berabere kalan Fenerbahçe şampiyonluğu Galatasaray’a kaptırdı. Eğer Denizlispor’u yenebilseydi Fenerbahçe o senenin şampiyonu olacaktı. Yani biri zorla onları berabere kaldırdı. Kim menfaat sağlar böyle bir zorlamadan? Galatasaray değil mi! Çünkü o sene Galatasaray şampiyon oldu. Demek ki hırsız Galatasaray. Aziz Yıldırım Galatasaray’a resmen “Hırsız” diyor, “Şampiyon biz olacaktık onu bizden Galatasaray çaldı” diyor. Galatasaray Başkanı Adnan Polat da Yıldırım’ın yanında her türlü toplantıda sağ kolu gibi oturuyor memnun bir ifadeyle, gerçekten yazık.
Varsa bir bildiği Sayın Yıldırım’ın çıkar açıklar biz de hep beraber hırsızın suratına tükürürüz. Ama çıkıp bir kanıt gösteremiyorsa “İftiracı” durumuna düşer. Kafatasının içinde ceviz kadar beyni olan bile bu çıkışın nedenini biliyor; savunma. Eski başkanlardan Ali Şen ile olan kişisel çekişmesini Fenerbahçe ve Galatasaray’ı kullanarak halletmek istiyor. “O kaçan şampiyonlukta benim suçum yoktu, hırsız çaldı” demek istiyor. Galatasaray Yönetimi’nin tüm gücüyle “Hırsız”lıkla suçlanan Galatasaray’ın haklarını korumak üzere harekete geçmesi lazım. Hem de vakit kaybetmeden. “Dikkate almıyoruz, uğraşmaya değmez” korkakların lafıdır. Savunma olarak kabul edilemez.
Son olarak Sayın Yıldırım’a şunu da hatırlatmak istiyorum; Denizli’deki Fenerbahçe adına faciadır. Aynı geçen sezon son maçta Trabzonspor’u yenemeyerek Bursaspor’a şampiyonluğu kaptırdığındaki gibi. Onun adı da “Kadıköy Faciası”dır Fenerbahçe adına. Gerçek Fenerbahçeliler ikisini de ölene kadar unutmayacaklardır.
‘’Onun artık tacı da var‘’
Galatasaray’ın unutulmaz futbolcusu Metin Oktay, ölümünün 19. yılında kendisine yakışan bir şekilde anıldı. Çok seçkin bir davetli grubunun katıldığı geceye kuşkusuz damgasını vuran en önemli olay Fenerbahçe eski başkanlarından Faruk Ilgaz ile Galatasaray’ın eski başkanlarından Selahattin Beyazıt’ın sahnede yan yana yaptıkları konuşmaydı. Ilgaz böyle bir gecede kendilerinin de çağrılmalarından mutluluk duyduğunu belirtirken, Beyazıt ise Metin Oktay gibi bir futbolcunun zamanında başkanlık yapmaktan yaşadığı onuru ifade etti. Eski neslin dostluğunu görünce utanıyoruz. Nerelerden nerelere gelmişiz. Dostluk yerini düşmanlığa bırakmış. İlerisi için ümitlerimizi yitiriyoruz. Sadece “Seçkin” insanlar mı bu dostluğu alkışlayacak ve anlayabilecek.
Fazla karamsarlaşmadan gecenin hakkını da verelim. Yıllardan sonra Kral’ın bu şekilde anılması “Taçsız Kral” yakıştırmasını da bana göre değiştirdi. Artık onunu tacı bu gecedir. Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve tüm diğer camialar onun için bir araya geldi. Bundan güzel “Taç” mı var. Seni bir kez daha anladık en güzel halinle. İyi ki bu fani dünyadan geçmişsin sevgili Metin ağabey.
Tek olumsuzluk Galatasaray yönetim kurulunun sadece Murat Yalçındağ, futbol takımının da Arda Turan’la geceye katılmasıydı. Galatasaray’ın başkanı, 2. başkanı, yönetim kurulunundaki diğer isimler o kadar büyük bir kulübün başında olmaktan dolayı yaşadıkları gururu eğer o geceye gelselerdi biraz da Metin Oktay’a borçlu olduklarını anlarlardı. Borç almaya sürüyle gitmekle iş bitmiyor, çok yazık. Bir söz de futbol takımlarına; eğer o geceye Galatasaray’ın minik takımlarından, profesyonel takıma kadar tüm futbolcuları, hatta tüm sporcularının da gelmesi gerekirdi. Hem insanlığı hem Galatasaraylılığı hem de bir sporcunun nasıl olması gerektiğini 2 saatte bir daha unutmamak üzere beyinlerinin en saklı kalmış kıvrımlarına kazırlardı. Onların idman sahalarında belki de 2 yılda öğrenemeyecekleri değerleri taşıyordu bu gece. Belki gelecek sefer gerçekleşir. Emeği geçen herkesin ellerine sağlık.
‘’Galatasaray yönetilmiyor‘’
Adnan Polat için, “Galatasaray’ı sevmiyor” diyen olursa da, “Galatasaray’ı yönetiyor” diyen olursa da inanmam. Kulübün bu durumuna en fazla o üzülüyordur. Bir de her dediğine “Hı” diyen yönetimdeki arkadaşları!
Ancak Başkan bu üzüntüsünü saklamak için yanlış gündem değiştirme taktikleri uyguluyor. Son olarak televizyonda, “Tek rakibimiz Fenerbahçe” diyor. Düşünülmeden yapılmış bir çıkış. Artık Beşiktaş, Bursaspor, Trabzonspor, Gaziantepspor ve onlar gibi üst sıraları hedefleyen ya da hedeflemeyen tüm Süper Lig ekipleri ayrı bir motivasyonla çıkacaklar Galatasaray’ın karşısına. Her puan alan takım da, “Demek bizi rakip olarak görmüyordun, al bakalım” diyecek. “Mucidi biziz” diye söylenen işler (Riva, Aslantepe, Florya, banka kartları vs.) eski yönetimlerden kalan projeler. Zamanı geldiği için hayata geçmeye başladılar. Tabii ki katkı olacak, yönetime çalışmak için talip olunur.
Sezgin ve Şardan’a destek
Hep hataları oldu Sayın Başkan’ın. İlk başkan seçildiğinde, Feldkamp’ı küstürüp, kaçırdı. Hocasız kalan takımı son 6 maçta şampiyonluğa taşıyan ekibi ilk fırsatta dağıttı. Son maçtan sonra Florya’daki havayı en iyi idare eden sportif direktör Mustafa Turgun’u uzaklaştırdı. Takımı şampiyon yapan futbolcuların sevgilisi Cevat (Güler) hocayı koparıp aldı. Rekor istifalar yaşandı. Denetleme Kurulu Suat Sucuka önderliğinde yaşananlara katlanamadığı için toplu halde istifa etti. Tarihte yaşanmamışlar olmaya başladı, Cemal Nalga skandalı bizzat Divan Başkanı İrfan Aktar tarafından “104 yıldır böyle bir rezalet yaşanmadı” diye yorumlandı. Basketbol Sorumluları başta Yiğit Şardan olmak üzere istifa ettiler. Ama sonra sayın Şardan danışman olarak yönetimdeki koltuğuna geri döndü. Tepki gördü ama Polat nasıl Adnan Sezgin’e sahip çıktıysa Yiğit Şardan’a da sahip çıkarak ekibinin arkasında olduğunu gösterdi. Florya’da personel, müdüründen malzemecisine değişti. Alt yapı, altüst edildi.
Yöneticilerin istifaları cepte
Daha Lincoln, Nonda, Mehmet Topal, Keita’dan bahsetmedik. Haldun Üstünel’in istifası büyük bir deprem. Çarpıklıklara göz yummamak için istifa etti. Taraftar, değil kombine almak maç bile seyretmeyeceğini söylüyor. Eskişehir’den gelen 3 puan kimseyi umutlandırmadı. Maçı Galatasaray Kalamış Tesisleri’nde seyrettim. 3-1’lik üstünlükte bile herkesin endişesi yüzünden okunuyordu. Takımın oyunu ümit vermiyor. Anlayan için “0” TL fiyatlı kapalı biletleri elden ele dolaşıyor! Yönetim içinde başta Cemal Özgörkey olmak üzere istifası hazır isim çok. Pazarlama A.Ş.’deki görevinden istifa eden Özgörkey’in arkasından ciddiyetle, “Prosedür icabı herkes istifa ediyor” cevabını veren Başkan’a sormazlar mı; “Neden o zaman Pazarlama A.Ş.’den sadece Cemal Özgörkey ve Murat Canaydın istifa etti? Diğerleri yönetim kurulunda değil mi?”. Çaresizlik insanları ne hallere düşürüyor, yazık!
Galatasaray’ı anlamak gerek
Hataları saymaya yerimiz yetmez. Tabii ki insan kendi ekibiyle çalışmak ister ama burası siyaset yapma yeri değil ki, Galatasaray. Bunu bilmeniz gerek. Galatasaray’ı Galatasaray yapan istikrar ve sürekliliktir. İnsanlar değişse bile Galatasaray’da çok fazla şey değiştirilmez, ayıp karşılanır. Senin adamın, benim adamım yoktur, camianın adamı vardır. Bu bilinci unutursanız insanı önce 5’inci, sonra üçüncü, en sonunda da rezil ederler.
‘’Ruh lazım‘’
Galatasaray OFK’yı eledi. Çok normal sonuç. Normal olmayan, ilk maçta 2-0’dan 2-2’ye gelen skor. İkinci maçta da yine 2-0 olan bir maç ve yumuşatılmış hali “Konsantrasyon kaybı”, bana göre ise “Ruhsuzluk” olan davranışın sonucunda yenilen 1 gol. Takiben korku filmi başlıyor. Maçı seyreden tüm Galatasaraylılar o anda gol atmayı değil yememeyi düşünüyor, hatta yememek için bütün bildiği uğurları deniyor, duaları ediyor.
Mutlu son; Galatasaray maçı 5-1 kazanıyor. Karnaval havası. Goygoycuların fikri; Galatasaray zoru başardı, Avrupa yürüyüşüne başladı, ısırdı, yedi, ezdi, büzdü. Sanki bir saat önce zor nefes alan takım, gerçek büyücüsüyle (Kewell) ayağa kalkarken goygoycular herhalde maçı bırakmış, çiş molasına gitmişlerdi. Sonra tokat gibi bir açıklama, hem de Aslan sürüsünün en yetkili ağzından, Rijkaard’dan... “Onlar da kazanabilirdi”. Eee, disiplini sağlayamasa da sağlayamadığını biliyor hoca. Bu da birşey.
Ne yaparsan yap, kimi transfer edersen et. Florya’da düzeni ve disiplini sağlayamadığın sürece başarıyı unut. OFK’yı hepimiz seyrettik, Süper Lig’de oynar mı? Oynar belki ama küme düşmemek için. Galatasaray’da hedef ne? Tüm kupalar!
Gitmişsin yurdumun en kaliteli peynirini almış, bakkalına getirmişsin. Koymuşsun vitrine, iyi bakamazsan en fazla bir hafta sonra bozulur. Aynı hikaye, getir en iyisini Florya’ya iyi bakamazsan 3-5 haftada bozulur. Dolu örneği var: Lincoln, Jo, Elano, Santos. Bunlardan daha iyisini getirmek amaç. Ama para da yok, sihir de. Boşuna satılmadı ya Keita ile Mehmet Topal, kaynak yaratmak için. Hadi yaptın bir hokus pokus; bakacak adam yok Florya’da.
Maçın yorumcusu efsane Cevat Prekazi. Belgrad’da yaşıyor, huzur içinde. Ne diyor maçta? “Servet ile Neill’in biraz konuşması gerek, pozisyonlarda birbirlerinden uzak ve habersiz kalıyorlar”. Biz de aynısını söylüyoruz; muhabbet yok takımın içinde muhabbet.
‘’Hokus pokus‘’
Galatasaray artık yenilmeyi bile beceremez oldu. Gurbet derbisinden sonra futbolcular önce Fenerbahçeli taraftarların tahriklerine kapıldılar, daha sonra da Galatasaraylı taraftarların sözlü sataşmalarına yumruklarla cevap vermeye kalktılar. Gerçekten yazık. Ya birinin yumruğu güçlü olsa karşısındakinin canını alsa. Kim hesabını verecek! Galatasaray gibi bir takımın başı bu kadar boş bırakılır mı! O otobüste hiç mi aklı başında biri yok! Kapat kapıları, kapattır perdeleri, bitti. Zaten tüm takım kulaklıkla müzik dinliyor. 10 dakika sonra çıkarsın kendi tabirleriyle “Cehennem”den. Tabii bunları yapabilmek için otorite sahibi olmak gerekiyor. Zaten kanayan yara; Florya’da otorite yok. Futbolcu, yöneticisiyle bile kavga ediyor, profesyonelinin mi lafını dinleyecek. Bu sezon yine ne haberler sızacak Florya Sahnesi’nden.
Gelelim sportif başarısızlıklara
2009-10 sezonunda A takımlar seviyesinde futbol, basketbol ve voleybol branşlarında Galatasaray, Fenerbahçe ile 19 kez karşı karşıya gelmiş, 18’inde yenilmiş. Bir de gurbet derbisi etti mi 20’de 19. Galatasaraylı sabırlıdır. 14 yıl şampiyonluğu beklediler gıklarını çıkarmadan. Ama o zamanlar servet harcanmıyordu. Borç artık rekor seviyede. O kadar kanıksandı ki borçla yaşam, canlı yayında gururla borç alındı. İnsan babasından bile borç alırken utanır.
Futbolu örnek alalım; rekor harcama yapıldı 2 senede, elde var 5’incilik ve 3’üncülük. Kupa yok, Avrupa’da başarı yok. Ama ortalık sihirbazdan geçilmiyor. Transfer sihirbazı var, para sihirbazı var, Oz Büyücüsü var (Kewell). Şimdi de El Mago (sihirbaz) lakaplı Pino geldi. Buna rağmen Başkan Adnan Polat şanssızlıktan ve sakatlıklardan yakınıyor. Demek ki büyücülerin üfürükleri güçlü değil. Ama bana göre en büyük ilüzyonist Adnan Polat. Sözlük anlamı “Göz bağcı”. Yoku var, varı yok gösterebiliyor. Başkan da her fırsatta Galatasaray’ın ne kadar iyi yolda olduğunu söylüyor. Sportif başarı da yok, mali başarı da. Yapılanların çoğu daha önceki yönetimlerin hediyesi (Riva, stat). “İşleri ilerletiyoruz, çalışıyoruz” diyor. Tabii ki ilerleteceksiniz; genel kurul üyeleri sizi çalışmanız için seçti.
Neticede en kötü günlerini yaşarken bile Galatasaray’ın futbolcuları taraftarın boğazına sarılmıyorlardı. Onun için 14 sene bekledi bu taraftar. Ama artık sabrı kalmadı. Yenilmek, şampiyon olamamak üzmüyor taraftarı, yenilmeyi bile becerememek üzüyor.
‘’İş kazası‘’
Galatasaray resmi internet sitesinin en büyük görevidir basında Galatasaray ile ilgili çıkan haberlerin işlerine gelmeyen bölümlerini yalanlamak. Ki bunların bir bölümünün aslında doğru olduğunu zaman ispatlar. İlk görevi nedir bu sitenin; Galatasaray taraftarını en çabuk ve en doğru şekilde bilgilendirmek. Kurumsallaşma, profesyonelleşme bahanesiyle her sivrilenin ipinin çekildiği ortamda bu site asla özgür olamaz. Sahip (iktidar) ne derse onu yazar.
Hep iddia ettik; yanlış haberde basının suçu ne kadarsa kulübü yönetenlerin de o kadar, onlarla iş yapan menacerlerin de o kadar. Kimse sütten çıkmış ak kaşık değil. Ama koskoca kulübün başkanının tüm basını karşısına toplayıp, “1 sayfa doldurmak zorundasınız onun için de uydurup yazıyorsunuz” diyerek yaptığı suçlamalar bu camiaya yakışmıyor. O gazeteler her gün 1 sayfa Galatasaray haberi verdiği için bu kadar büyük kitlelerin başkanısınız. Çok yalancı bulduğunuz gazete, TV kanalı varsa, gücünüzün yettiği yerlere onları almazsınız olur biter. Sapla samanı ayırırsınız.
Neden bu konulara girdik, geçtiğimiz günlerde resmi sitede idman haberinin üzerinde Pino fotoğrafı vardı. Herhalde bir hazırlık vardı Pino’nun transferiyle ilgili ama olmadı, o fotoğraf da kaza eseri yayına verildi. Hatadır herkes yapar, amaç oradaki emekçileri suçlamak da değil. Sadece konsantrasyon eksikliğine dikkat çekmek. Ana hataları saysak kitap olur. Tarihinin en pahalı kadrosuyla 5’incilik ve 3’üncülük iki senede. Mazeret de bizzat başkandan, “Şansımız yok”. Galiba biraz komik oluyor. Önce Florya’da huzuru sağlamak gerek. “Herkes birbiriyle küs” diye yazdığımızda en ağır hakaretleri işittik resmi siteden. Hepsi teker teker doğru çıktığında (Arda, Servet apar topar satılmak isteniyor alıcıları yok, Haldun Üstünel küs, Yiğit Şardan-Cemal Özgörkey anlaşmazlığı dillerde) bayram etmiyor, doğruları teşhis ettiğimiz için gurur, Galatasaray’ın durumu için de üzüntü duyuyoruz.
Geçtiğimiz senelerde umut vardı, bu sezon o da yok. Henüz kendilerini ispatlayamamış 5 yerli mi Galatasaray’ın hedeflerine cevap verecek yoksa tasarım halindeki Pino mu? Cana mı dediniz? Aman diyelim “Cana geleceğine mala gelsin”.
‘’Floryaland‘’
Kısa süre önce bugün olacakları öngörmüştük. Dengesiz bir şekilde ‘Galatasaray Spor Kulübü’nün arkasına saklananlarca eleştirildik. Ligin son maçı Gençlerbirliği ile Ankara’da. Üçüncülük için rakiplerin ne yaptığına bakmayacak olursak galibiyet şart. 3. ile 4. olmak arasındaki fark 15 gün. 1 tur fazla oynamak. Tatil ve sihir için eksik 15 gün. Baros yine sakat (!) tedavi oluyor. Kewell kaza yapan karısının arabasının başında nöbette. Neill ile Elano Dünya Kupası’na salonda hazırlanıyorlar! Keita çoktan milli takımına kavuşmuş. Dos Santos kurtarıcı olarak aslanlar gibi sahada! Jo mu? O firarda! Ne demişiz 9 Nisan’da kısaca; Florya’da birlik, beraberlik, disiplin, otorite ve sevgi yok. Daha kaçıp giden Mehmet Topal’la gidecekleri saymadık, küskün kaptanları da. 8 Nisan’da da; Başkan fotojenik değil demişiz. Haklı çıkarken inanın çok sevinmiyor, üzülüyoruz.