‘’Beşiktaş'ı anlamak!‘’
Locaları, seyirci kapasitesi, merkeze yakınlığı, VİP koltukları ve atmosferi açısından Yeni Ali Sami Yen mali açıdan çok kötü günler geçiren Beşiktaş için kurtuluş yolu olarak görülüyor. Çiçeği burnunda Başkan Fikret Orman’ın ısrarı işte bundan. Ama Beşiktaş’ı kurtarmak için Galatasaray’ın imkanlarından medet ummak böyle büyük bir camianın en tepesindeki isme yakışmıyor. Taraftarına danışsa gerçeği anlayacak. Bu konu gurur meselesi yapılacak basitlikte bir inatlaşma değil.
Kara günlerin acısı
Eğer Beşiktaş ısrarını hala sürdürmekte kendinde bir hak görüyorsa bunun tek suçlusu 3 yıl boyunca kulübü olabilecek en kötü şekilde yöneten Adnan Polat’ın aceleciliğidir. Zamanından önce stadı açabilmek adına her türlü tavizi veren, bedava oynama hakkını elinin tersiyle itip yılda 1.5 milyon lira kiraya “He” diyen, stat gelirlerini devletle paylaşmaya rıza gösteren hep kara günlerin yönetimi. Açılışta o stadın yapılması aşamasında canını geri plana iten rahmetli Özhan Canaydın’dan bahsetmeyen, hatta ona yapılan haksız benzetmelere sesini çıkaramayan yine Polat ve arkadaşları. O gün o tavizleri vermeseydi Galatasaray bugün bu sıkıntı ve belirsizlikleri yaşamayacaktı. İnsan neden iyi bir kontratın varken daha kötüsünü imzalama ihtiyacı duyar anlayabilmek mümkün değil. Pilav yerken bile, “Beni bu kulüpten liseliler kovdurdu” diye aydınlanıp kameralara koşan Galatasaray tarihinin en başarısız başkanının ve ekibinin verdiği zararları bu kulüp hala çekiyor. Camianın diğer kanaat önderleri (!) de susmuş hala mevcut durumu seyrediyorlar.
Tehlike geçmedi
Bir bayram havası; UEFA kulüplerimize davet mektubu göndermiş, “Avrupa Kupası ve Şampiyonlar Ligi’ne katılabilirsiniz” diye. Bu normal bir prosedür. Kuralar çekilecek, mecbur. Üzerinden yükü atacak; akıllı. UEFA Disiplin Kurulu henüz kararını vermedi. Nihai sonuç bu kurulun kararı, o da Temmuz’un ilk haftası toplanacak. Oradan da hiçbir kulübümüz ceza almadan çıksın, o zaman havai fişekleri patlatalım ama o güne kadar sakin kalalım sonra yutkunmaktan midemiz ağzımıza gelir. Başta Başkan Ünal Aysal olmak üzere Galatasaraylı yöneticiler bu tehlikeyi işaret ediyorlar ama anlayabilen spor adamı ya da meslekdaşımın sayısı çok az. “Gittik Avrupa’ya işte, neden bu insanlar felaket tellallığı yaptılar” diye çemkirenlere itidal tavsiye ediyorum. Aşalım şu disiplini ondan sonra yapalım karnavalı. Şunu da unutmayalım; davet mektubu geçen sene de tüm kulüplere gönderildi sonra olanları hepimiz biliyoruz.
‘’Çözüm altyapıda‘’
Gaziantepspor 33 gol ile normal sezonu 24 gol yiyen Galatasaray’ın ardından en az gol yiyen 2. takım olarak bitirdi. Yani Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor’dan daha az yedi Dany’li Antep defansı.
Millet heyecanlanmak için Messi bekliyor. Ama o işlere girenlerin hali ortada. Hep söylüyoruz “Avrupalı düz düşünür” diye. Kimsenin gözünün yaşına bakmaz; kaşı gözü oynamaz. Ne kendi çocuğum der ne de başbakan böyle istedi. Keser cezayı kağıtta ne yazıyorsa. Ben şahsen kulüplerimizden yıldız futbolcu transferi beklemiyorum. Sadece 2014 yılında tüm takımlarımız Avrupa’ya çıkacak mali seviyede olsunlar, başka bir isteğim yok. Konu net; Avrupalı’ya göre babanın çok parası olsa bile kazandığından fazla harcıyorsan git kumda oyna. Zihniyet böyle olunca herkesin eline federasyon başkanı olma şansı geçmez. Yazık oldu Beşiktaş’a.
Sıra Polat’a gelmiş!
Sanki camiada adam kalmadı, karanlık çağın Galatasaray Başkanı Adnan Polat federasyon başkanlığına kostaklanıyormuş. İyi vallahi Beşiktaş ile Galatasaray’ı yere düşürenler sırayla Türk Futbolu’nun da istikbaline talip. Şu andaki federasyondan değil başarılı yönetim, bakkaldan 2 ekmek 1 gazete almasını bile beklemem. Dedik ya kostaklanma diye; Galatasaray federasyonun ilk genel kuruluna başkan adayıyla beraber gidecek, büyük ihtimal de bu isim ailesinden izin alabilirse Faruk Süren olacak.
Avantaj Cim Bom’da
Yıllardır Galatasaray’ın altyapısı futbolcu yetiştirir. Bu sene fırsattır, geçen sezon Semih ve Emre ihtiyaçtan kaptıkları formalarını bir daha bırakmadılar. Eğer 2-3 genç yetenek daha kazandırırsa Fatih Terim benim, gönlümde direkt cennetlik olur. Tüm kulüplerimizin de kurtuluşu altyapıdır. Aksi halde 2 sene sonra neredeyse tüm kulüplerimizin yeri Avrupa’da kapının önüdür. Ondan sonraki rakiplerimiz Katar, Bahreyn, İran, Irak ya da Birleşik Arap Emirlikleri olur. Zaten ortam uygun, kalıveririz Arap Yarımadası’nda Avrupa’yla tek bağımız olan futbol da koparsa.
‘’Sus artık!‘’
Disiplin Kurulu Başkanı Celal Açar için televizyonda, “Ofisimden kovdum” diye konuşunca Açar da kendisini disipline vermişti. “Tek hatam buydu, sehven söylemiştim” diye çark edince de Açar ağabeylik yaparak şikayetini geri çekti, Polat’ın da Galatasaray’dan ceza alma ihtimali kalmadı.
Ya diğer hatalar!
Programda, “Ünal Aysal yönetiminin 42’sinin 39’u liseli” diyen Polat kısa bir araştırmayla oranın 42’ye 17 olduğunu bulabilecek kapasitede bir insan. Yönetimin 9’u liseli 7’si değil, sicilde 7’ye 3, disiplinde 8’e 2, denetleme kurulunda da oran 1’e 5. Bunlar ucuz numaralar, sadece cahil insanları kandırabilir ya da paralı askerleri. Bunun adı da “Tribüne oynamak”tır. Yine tüzüğe göre bir yılda mevcut kaydı açık üye sayısının % 3’ünden daha fazla üye alınmıyor. % 3’lük oran da hiçbir zaman 400’ü geçemez. Ancak Polat bir dönemde 408 kişiyi üye yaparak zaten idari ibrasızlığı garantilemişti. Çiğnediği tüzüğün 8. maddesi bunu emrediyor. Sanıldığının aksine kendisini ibra etmeyenler liseci kafatasçılardan kurulu bir çete değil, sadece Galatasaraylılar. Yaptığı hatalar şimdiki ve daha sonraki yönetimleri etkileyecek seviyede. Sadece lisesiz olduğu için diye değil, Galatasaray’ı bitiriyor diye ibra edilmedi. Aynı kurulda lisesiz eski başkan Alp Yalman’ın yaptığı konuşma dakikalarca ayakta alkışlandı. Hiç mi suç aynada aranmaz! Bence artık Sayın Polat’ın neden Galatasaray’da kötü ilkleri yaşadığını anlaması, sahte göz yaşı dökmemesi ve susması gerekiyor.
Kraldan çok kralcılar
Eski başkanın bu hezeyanları hemen destek gördü. İşleri takımlarını desteklemekten başka birşey olmaması gerekenler kulübü yönetmeye, başkanına ve teknik direktörüne akıl vermeye kalktılar. Anlayabilmek mümkün değil.
NOT: Milli Takım kampında Volkan ve Caner tarafından saldırıya uğrayan foto muhabiri arkadaşlarımız Vedat Danacı ve Oğuz Yörük’e geçmiş olsun diyorum. Volkan’a futbolu bıraktıktan sonra da iş öneriyorum; ulaştırma şefliği, Caner de fotoğraf stüdyosu işletsin.
‘’Akılsaray‘’
Evliliklerinin ilk yıllarında çiftler her fırsatta kavga ederler ama çabucak da barışırlar! Galatasaray da böyle yaptı. Neredeyse herkes herkesle kavga etti, ya hemen barıştılar ya da barışmış gibi yaptılar ve aynı amaç uğruna dışarı ‘TEK YUMRUK’ mesajı verdiler. “Bir daha konuşmaz bunlar” denilenler bile ertesi akşam sarmaş dolaş. İşte Galatasaray terbiyesi. Yanlış gördüğün bir şey için sabaha kadar savaş ancak iş insani ilişkilere gelince yine ağabey-kardeş ol. Başarının sırrı budur. Başkan Ünal Aysal da sakin kişiliğiyle ilk yılını iyi idare etti. Pasif kalmakla sık sık suçlansa da “Don Kişot muyum?” çıkışı yaparak durumu kısaca ve akıllıca özetledi. Şampiyon olduktan sonra da kendisine yapılan tüm çemkirmelere, “Teessüf ederim” cevabıyla tokat gibi bir cevap verdi. Çemkirikçilerde utanma olsa utanacaklardı. Uzun uzun anlatmaya gerek yok bu şampiyonluğu; taraftarından futbolcusuna, yöneticisinden hocasına bir kenetlenme öyküsüdür.
Gündem değiştirilemedi
Galatasaray’ın her şampiyonluğundan sonra adettir; itinayla gündem değiştirilir. Aziz Yıldırım bu işi mükemmel yapardı; istifa ederdi, TV’de ağlardı, yürüyüş düzenletirdi, yıldız transferi yapardı ve gündemi iki günde değiştirir, Galatasaray’ın şampiyonluğunu unuttururdu. Ancak ne yazık ki şu anda özgürlüğünden yoksun. Yerine bıraktıkları da denediler ama olmadı. 29 yıl sonra alınan Türkiye Kupası bile gündemi değiştirmeye yetmedi. Şampiyonluğun tam olarak kaybedildiği Galatasaray maçı bitiminde, aynı 3 Temmuz sürecinin ilk maçı olan Shakhtar Donetsk maçında olduğu gibi önce basına saldırıldı, sonra da sahaya dalındı. Galatasaray kupa alamasın diye sular açıldı, elektrikler kesildi. Federasyon’un sırf Fenerbahçeli olduğu için gereken kararını veremeyen başkanı gitti yerine başkası geldi. Kurulu oyuncak gibi görevini yaptı sonunu bekliyor.
Federasyon’un haziranda yapılacak genel kurulunda Aslan aklını bir kez daha kullanmalı!
‘’Galatasaray zafer için ne yapmalı?‘’
Sakin...
Sezonun son 2 maçı, sinirler gerildi. Galatasaray 9 puan önde bitirdiği ligde şu anda 3 puan farkla Fenerbahçe’nin önünde. Son 2 maçta 4 puan alamazsa şampiyonluk garanti değil. Hatta bugün Beşiktaş’a yenilir ve Fenerbahçe de Trabzon’dan 3 puanla dönerse Saracoğlu’ndan galibiyetle ayrılmaktan başka şansı yok.
Bunun adı maskaralık
Yayıncı kuruluşun gönlü olsun diye yapılmadık maskaralık kalmadı. Play off ise bunlardan sadece bir tanesi. Savunan ne bir başkan var ne de bir teknik direktör. Türk Futbolu’nun en büyük teknik direktörü (çünkü başka hiçbir hocanın UEFA Kupası ve Milanlı kariyeri yok) “Bize kimse birşey sormadı” diyor. Mehmet Ali Aydınlar Federasyonu’nun icraatı. Oldu-bitti ile play off hayatımıza zorla sokuldu. Aydınlar’ın gittiğine sevinemeden daha beteri geldi, daha beter yaptırımlarla. 58 değişti, 105 eklendi, bütün lig PFDK’na sevkedildi. Beşiktaş’ı yönetirken batıran Yıldırım Demirören bu kez de Türk Futbolu’nu batırması için göreve getirildi. Beşiktaş’ın yeni Başkanı Fikret Orman, UEFA’ya yalvar yakar zor kurtardı kulübünü. Demirören Federasyonu topuyla tüfeğiyle geliyor Galatasaray’ın üzerine. Ne istese yapmıyor, ne istemese yapıyor.
Keskin sirke küpüne zarar
İşte bu anda başlıyor Galatasaraylılık. Seyircisinden başkanına kadar sakin olmakta fayda var. Gerçi başkan dünyanın en sakin adamı, milim milim cevap veriyor hakedenlere. Seyircinin de maşallahı var. Ne sahaya atlayanı oldu ne taşkınlık yapanı, küfür bile edilmedi. Rakip taraftarların yaptıklarını yapsalar hemen hepsini asacak bu yeni federasyon, aportta bekliyor. Fatih hocanın bir an sinirlerine hakim olamaması pahalıya patladı. O veya bu şekilde sezonu erken tamamlattırdılar imparatora. Saha içindekiler de dahil olmak üzere herkes sakin olsun. Şampiyonluktan sonra adrenalini istediğiniz gibi salın.
Alex’i kaybetmiş Fenerbahçe’nin bilenmiş Trabzonspor karşısında deplasmanda 3 puan alması pek kolay değil. Yeni Sami Yen’de Beşiktaş’a karşı favori Aslan. Gelecek 3 puan 20.45’te Galatasaray bayraklarını pencerelerden sallandırır.
‘’Aslan rakipsiz‘’
Galatasaray bu sezon tüm hatlarıyla rakipsiz. Yönetim mali ve sportif başarıya kilitlenmiş, ilk günlerdeki çekişmelerden de görev dağılımının oturmasıyla kurtulmuş bir görüntüde. Gerçi mali başarı için seçilen yol her ne kadar yasal olsa da örneği nadir bir strateji. Ekonomi uzmanları, “Sportif ile Futbol A.Ş. birleşmesinden sonra böyle bir operasyon bekleniyordu. Küçük yatırımcı hem birleşmede hem de % 9900’lük sermaye artırımında mağdur edilmiştir” noktasında birleşiyorlar. Çok anlamadığımız konular ama bana göre Galatasaray köprüyü bu operasyonla geçti, aynı yolda yürüyen diğer borsaya dahil rakip kulüp şirketleri artık küçük yatırımcıların cazibesinde değil. Yani bir taşka iki kuş; ne de olsa ilklerin kulübü Galatasaray. Yönetim zor bir operasyonu tereyağından kıl çeker gibi halletti. İlk günden bu yana şike ve teşvik kaosundaki dik duruşlarından dolayı da tebriği hakediyorlar.
Beklentinin üzerinde
Kendi adıma birkaç futbolcuya özür borcum var. Hiçbir yerde yazmamış, konuşmamış olsam da Necati, Melo ve özellikle Engin için olumlu düşüncelerim yoktu. Ama ortaya koydukları futbolla beni pozitif anlamda yanılttılar. Takdiri hakediyorlar. Necati’ye şapka çıkarıyorum, gittiğinden daha iyi döndü. Melo’ya sadece daha risksiz bir futbol ve Engin’e de sadece abartısız acı çekmeler ve taklalar diliyorum. Emre ve Semih aynı tarlanın ürünü. Semih her geçen gün büyürken Emre’de aynı isteği göremedim. Taraftar ondan hep Fenerbahçe maçındaki futbolu bekliyor haberi olsun. Muslera ve Ujfalusi zaten beklenti üzeri, son yılların en başarılı transferleri. Selçuk çok daha iyi olacaktır, ondan neler neler bekleniyor bir bilse! Sabri, Hakan ve Baros bildiğiniz gibi. Her zaman yararlı ama içlerinde hep bir saatli bomba taşıyorlar. Elmander ise alternatifsiz, forvetin “Kuzeyli çocuğu”. Güçlü fiziğini zekası ile birleştirebiliyor. Sercan hayal kırıklığı, erken gelen şöhretinin sarhoşluğundan kurtulamazsa onu kazanmak için 6 aydır uğraşan Terim’in tekmesini hisseder. Aydın ve Ceyhun, daha çok çalışın. Servet ve Gökhan, teşekkürler yolunuz açık olsun. Dünya’nın en iyi statlarından birindeki Dünya’nın en iyi taraftarı; daha çok maça gelin, daha çok maça gelin, daha çok maça gelin.
‘’Terim'in işi ne!‘’
Sonra bir Avrupa macerası yaşadı ve Galatasaray’ın başına gönüllerdeki hoca olarak döndü. Alınan sayısız futbolcu, tutmayan bir aşı ve sonuç hüsran; Terim, Galatasaray’dan uzaklaştırılır. Milli görevde bir başarı ve bir hüsran, sonra tekrar yuvada İmparator. Sezon başı en kötü başlangıçlardan biri, peşinden galibiyet rekoru. Ve kaçınılmaz yine Terim’i bulur; 1 haftada kazanılacak 9 puandan 5’ini rakiplere bırakınca sinirlerini bozulur. Önce yöneticilere sonra da Başkan Ünal Aysal’a yayıncı kuruluş aracılığıyla ayar vermeye kalkar. Bir hafta önce Ünal Aysal da bir televizyon programında Terim için, “Gereğinden fazla alıngan” demesinin karşılığını hocasından yavaş yavaş almaya başlar. En basiti düşünen İmparator, gelen başarısız sonuçların suçlularını kendisine yıldız golcü alamayan idareciler olarak belirleyip onları tribünlerdeki aslanların önüne atar.
Tahammülü yok
İmparator eleştiriye gelemiyor. Basın toplantısında beğenmediği soruları soranları haşlıyor, sorularla cevap vermeye çalışıyor. Maaşını ödeyen, onu seçip oraya koyan başkan ve yöneticilerinine çatmayı hakkı olarak görüyor. Gücün dağılımından, hiyerarşiden, kimin amir kimin memur olduğundan haberi yokmuş gibi davranıyor. Tek neden 8 günde alınan bir beraberlik ve bir mağlubiyet. Sayın Terim, üst üste alınan 9 galibiyette, Semih ve Emre gibi gençlerin kazanılmasındaki övgülerin aslan payı nasıl ki sizsiniz, kayıp 5 puanın da baş sorumlusu sizsiniz. Gelen en ufak eleştiride taraftara hedef göstermek doğru bir davranış değil. Galatasaray her zorluğu aşmıştır, bu dönemi de aşar. Zaten ucube play-off sisteminde 10 puan fark atmışsınız rakibinize bir işe yaramıyor (Zafer Büyükavcı’nın geçen haftaki yazısını okuyun, harika anlatmış ucube play-off’u). Tek galibiyetle kapatıyor o farkı. Sezon başında da “Çift santrfor” diye dilimizde tüy bitmişti. Tek santrforda ısrar ettiniz sonra hatadan dönüp santrforları ikileyince rekor geldi. Şimdi de hatanızdan dönün; yöneticileri, başkanı, olmadı danışmanını taraftarın önüne kayıpların mazereti olarak sürmeyin. Öncelikli işiniz olan sportif başarıya ve yeni yetenekleri keşfetmeye konsantre olun. Siz başkan’dan golcü bekleseniz de taraftar da sizden bunu bekliyor.
‘’Sadece “Bakan” olmak yetmez‘’
Gören olmak da gerek, anlayan, bilen, düşünen olmak da. Bizim topraklarda “Bir Bilen” olmak için çoğu zaman sadece “Bakan” olmak yeter. Bulunduğu ortamın en güçlü ismidir yanında “Başbakan”ı yoksa. Kendi fikirlerini en doğrusu sanır, en fazla birkaç yıl bakacağını bile bile baktığı konuya tarih boyunca en doğru kararı verdiğini/vereceğini sanır.
Bizim konumuz spor; alanımıza giren olursa doğru bildiklerimizi yazmazsak mesleğimize ihanet etmiş sayılırız. Ki mesleğimiz de zaten koruma altında değildir. Eski sporcusu, hakemi, yöneticisi. Şarkıcısı, türkücüsü. İş adamı, para babası, mirasyedisi, amigosu. Siyasi yazı yazan ağabeylerimiz de dahil olmak üzere herkesin gözü bizim köşelerimizdedir. Sanırlar ki en iyi kendileri bilir. Popülizm yaparak pastanın en çikolatalı yerinden ısırmaya çalışırlar. Ben nasıl orta sahadan topu kaleye yetiştiremezsem; çoğu da iki cümleyi birbirine bağlayamaz. Ama uygun ortamda bir şahlanırlar ki sanırsın ki hepsi birer Balzac!
İnce ayarlı çalışma!!!
Erdoğan Bayraktar, Çevre ve Şehircilik Bakanı. Önce hükümetle üyesi bulunduğu Galatasaray Kulübü’nün arasını Yeni Ali Sami Yen açılışında bozdu. Şimdi de Fenerbahçe ile hükümetin bağlarını ince ayarla koparıyor, bölgesi Trabzon’a gönül vermiş taraftarların sempatisini kazanmak adına. Türk Sporu’na verdiği zararlardan dolayı derhal özür dilemeli. Bir daha da spor konularına girecekse, “Yeni Ali Sami Yen’in yollarını nasıl çabuk bitiririm” olmalı düşüncesi, “Şehircilik Bakanı” olarak. Ertuğrul Günay, Kültür Bakanı. İnönü Stadı’na takmış başka işi yokmuş gibi. Koskoca eski uygarlık baraj gölü suları altında kalırken kılını kıpırdatmayan bakan, Dünya’nın 4 bir tarafında yapılan anketlerde en iyi konumlu statlar arasına giren İnönü’ye çivi çaktırmamaya, olmadı küçültmeye uğraşıyor. Önce binlerce yıllık tarihimizi koruyun Sayın “Bakan”ım.
Galatasaraylı sefil mi?
Koltuğa oturmadan önce sporla ilişkisi Yeni Ali Sami Yen açılışından sonra Başbakan’ın gözüne daha iyi girebilmek için Galatasaray taraftarına “İdraktan mahrum sefiller” demesiyle sınırlıydı eski gazeteci ve hukukçu Suat Kılıç’ın. Galatasaray yenisi yerine gerçek Ali Sami Yen’in üst kullanım hakkından vazgeçti. O hakla da yenisinden 4 tane yapılır maddi olarak. Manevi olarak ise milyon tane Yeni Ali Sami Yen eskisinin yerini tutamaz seven kalpler için. Gerçek Galatasaraylı’nın, Mecidiyeköy’den geçerken burnunun direğinin sızlamasının nedeni de budur.