Arama

Popüler aramalar

‘’Fırdöndü‘’

Yılbaşı benim için fırdöndü demektir. Kendimi bilmeye başladığım (neredeyse 40 yıl önce) günlerde yılbaşı gecelerini çok severdim. Hemen büyük bir tepsi alır teyzelerime koşardım fırdöndü oynamak için. Hep ben biraz da ağabeyim kazanırdı. 6 olasılık olmasına rağmen bana hep, “HEPSİNİ AL” gelirdi. Arada da yem atarlardı teyzelerim, “Bak bu sefer ortaya senin para koyman lazım” diye. Henüz okuma yazma bilmememe rağmen hissederdim aklımın ermediği bir iş olduğunu ortada. İşte şikeyle ilk tanışmamın hikayesi; yeğenlerini çok seven 2 teyzenin (biri rahmetli) küçük bir çocuğu mutlu etme çabaları. Gerçekten çok güzel günlerdi.

Dönelim konumuza

Laf fırdöndüden açılmışken nedense aklıma Futbol Federasyonu’nun işleri geldi. Başkan her seferinde çıkıp delikanlılık yapmak istese de fırdöndüsünde hep, “DÜZENE UY” geliyor. Açık açık söylese de hepimiz rahat etsek, Türk Futbolu da içinde bulunduğu bu kaostan hemen çıkabilse. “Bir seferlik küme düşme kalksın” diyen kim varsa onlara Keşan Müftüsü’nün ağzıyla cevap vermek isterim, “Adam olsalar bacadan girmeye çalışmazlar”. 26 Ocak’taki olağanüstü kongrede “Bir seferlik” konusunun tartışılması bile etiğe sığmaz, bırakın etiği insanlığa sığmaz. Dünya’ya rezil oluruz. Ama biz biraz böyleyiz galiba; gençliğimde de bir başbakan, “Anayasa’yı bir kere delmekle birşey olmaz” demişti. Fır fır dönüyoruz, utanmadan.

Galatasaray dimdik

Galatasaray bu kaos ortamınında dimdik durabilmeyi başardı. Trabzonspor, Bursaspor, Orduspor ve isimlerini henüz gündeme getirmemiş birkaç ekip de çirkinliğe izin vermeyeceklerdir. Fenerbahçe’yi çok sevenler Galatasaray Başkanı Ünal Aysal”a laf yetiştireceğine Nihat Özdemir”i uyarsın; Fenerbahçe taraftarı bildiri yayınladı, “Sadaka istemeyiz, 58. maddeye dokunmayın” diye. Fenerbahçe Kulübü temsilci göndermiyor 26 Ocak’taki kongreye. Aziz Yıldırım da Metris’ten haber göndermiş “58”i değiştirmeyin” diye. Ama kendisi Fenerbahçe Kulübü Başkanvekili, koca camiayı yanıltıyor 58 değişikliği isteyerek. Onu korumaya çalışanlar bile fırıl fırıl ne tarafa döneceklerini şaşırıyorlar. Bu arada federasyonun akıllıları hala suçları cezasız kılmak için çalışıyorlar. Bak arkadaşım, en sonunda UEFA’nın dediğini yapacaksın. Daha fazla direniyormuş gibi görünüp sonra da yine, “Sözlerim yanlış anlaşıldı” demek zorunda kalma. İtibarından harcıyorsun.

03 Ocak 2012, Salı 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Galatasaray tarih yazdı‘’

Türk futbolunun lokomotifi tekrar dumanını tüttürmeye başladı. Büyüklük böyle bir şey; düştüğü daha doğrusu düşürüldüğü kaostan tek bir zıplayışla çıkabilmek. Ancak gerinmek yerine çalışmak, daha iyisini düşünmek zamanı. Çünkü unutulmamalı ki kısa sürede tarih yazarak ayağa kalkan camialar çok daha kısa sürelerde tekrar düşebilirler. Bu gerçek göz önünde Demokles’in kılıcı gibi her an durmalı. Gelelim günümüzün konularına.

Bank Asya değerlenir

58. madde: Ne demek düşme olmasın. Her sene ortalama 3 takım düşüyor bu ligden. İstanbul’un büyüklerine sıra gelince mi “Türk futbolu batar” oluyor. Merak etmeyin büyüklerin indiği yerin değeri artar, televizyonlar daha fazla izlenir, gazeteler daha fazla okunur. Düşen takımın amigo yazar ve TV yapımcıları da bir adım geri çekilerek büyük fotoğrafa bir de bu gözle baksınlar. Yalnız ne olacaksa biran önce olsun yoksa hepimiz birden işsiz kalacağız. Bu belirsizlik ortamı belki yönetim bölümüne kısa süreli ferahlık veriyorsa da Türk Futbolu’na büyük zarar veriyor. Nasıl olsa sonunda UEFA ve FİFA’nın sözünden çıkamayacağımıza göre derhal cezaların kesilmesi önümüzü açar. “Biz FİFA ve UEFA’yı takmadan karar vereceğiz” diyenlere tüm organlarımla gülerim.

Bir o yana bir bu yana

Nihat Özdemir: Yıl 2006, İtalya’da şike yapanlara hitaben, “Türkiye’de de böyle kararlar alınmalı, gerekirse takımlar küme düşürülebilmeli. Cesaretli İtalyanlar’ı kutlarım” diyor. Yıl 2011, “Bizi küme düşürmeyin, Türk Futbolu batar. 16 kulüp yanımızda, diğeri ne derse desin çoğunluğun kararına uyulur” diyor. Hem de mazlum bir surat ifadesiyle, masum rolünü oynayan usta bir aktör havalarında. Cezasız kalacak bir suçun bin suç doğuracağını böylesine saygın bir işadamımızın bilmeme olanağı yok, yazık.

Yeni Emre ve Semihler

Gençler: Galatasaray’ın başında rakipsiz, güçlü ve başarılı bir başkan varken, takımın başında da kredisi sonsuz başarmış bir hoca varken, yeni stat, barışmış taraftar, gardı düşmüş rakipler varken; Riskli devre arası transferleri yerine Semih Kaya ile Emre Çolak’ın birkaç arkadaşını daha takıma monte etseniz. İnanın taraftar bunu şampiyonluk kadar istiyor.

26 Aralık 2011, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Şanssız Galatasaray‘’

Galatasaray’ın penceresinden bakınca dün resmen ortaya çıkan iddianame kazanılan Fenerbahçe derbisinin gazını iyice kaçırdı. Bu günden sonra Türkiye; mahkeme, hapis cezası, küme düşme, kulüpten uzaklaştırma, tesislere bile girememe gibi tamamen sporun dışındaki konulara odaklanacak. Galatasaray futbol açısından en zararlı çıkan takım olacak. Yıllar sonra kazanılmış derbinin keyfini çıkarmaya çalışan sarı kırmızılılar tam da hızlarını almışken şike ve teşvik primi haberlerini okumak zorunda kalacak.

Terim’e teşekkür

Fatih Terim’i sadece eleştirmek dürüst gazeteciliğe yakışmaz. Derbinin illaki bir kazananı bir de kaybedeni olacaktır. Bu takımlar birbirlerini yüzlerce kez yendi. Bu kez Galatasaray çok iyi oynadı ve tartışmasız 3 puanın sahibi oldu. Bana göre skor çok önemli değil. Önemli olan birkaç haftadır takımın değişmezi olmuş Semih Kaya, birkaç sezondur patlasın diye beklenen Emre Çolak gibi gençleri takıma monte edebilmek. Bu cesareti özellikle bir Fenerbahçe maçında gösterebilecek tek kişi Fatih Terim. Bugüne kadar böyle bir hamle yapmaması eleştirilebilir belki. Ama gördük ki planları doğruymuş. Bu kadar borçla Galatasaray’ın kurtuluşu gençlerdedir, tabii ki Türk Futbolu’nun da. Milli Takım’ın başarı grafiğinin Galatasaray’ınkiyle aynı olması da düşünülmesi gereken başka bir detay. Fatih Hoca’dan Mertan, Berk İsmail ve arkadaşlarını da takıma monte etmesini istesek herhalde yanlış olmaz. Hata da yapsalar devam.

Hafta içi olmaz

Derbi maça ağabeyimle beraber metro ile gittim. 1. Levent’ten stada kadar neredeyse 2 saat sürdü. TEM’in diğer tarafındaki otoparkın merdivenleri bir mühendislik harikası. Bin kişi bir anda 2 sıraya düşüyor. Bu otopark orada stat var diye yapıldı. Geniş merdiven koymayı akıl edemeyenlerin aklını seveyim. Onun dışında tabii ki İstanbul’un kalbinde iş çıkışı ile maç başlama saatini denkleştiren büyüklerimizin de ellerinden öpüyorum! Neymiş? Hafta içi o saatte o statta maç oynanmazmış. Oynanırsa da vatandaş çile çekermiş. Beyler herkesin şoförlü makam aracı yok, birgün metroyla maça gitmeyi deneyin de görün artık gerçeği.

10 Aralık 2011, Cumartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Deliler Ligi‘’

Yemediği tokat kalmadı Avrupalı meslektaşlarından. Sömürge valisi yerine koydular futbolumuzun en tepedeki ismini. Kendimiz ettik kendimiz bulduk. Siyasetin çıkar gözetmediği bir an olmadı Türk Sporu’ndan. Anlayan değil hep dili uzun olan geçti direksiyona. Ben yıllardır Gazi Koşusu olan bir ülkede, hem de kürsüden, “Atatürk’ü çok seviyorum, at yarışlarını da. Onun adına koşu düzenleyip bir ilki gerçekleştireceğiz” diyen spor bakanı gördüm gözlerimle.

Şimdi el ele vermiş yöneteni, başkanı, yöneticisi, tribünleri bitirmek istiyorlar; hem de kendi güvenlikleri için. Taraftardan sorumlu yönetici her olaydan sorumlu olacak. Gerekirse hapis bile yatacak. Kimse ister mi böyle sorumluluk. Nedir kolay yolu; didişecek kimse olmazsa olay da çıkmaz, yasak koyun rakip taraftar gelmesin. Şiddet yasasını da aynı zihniyet taraftarı dizginlemek, basını da susturmak için istemişti. Hesapta olay çıkartan taraftarı ve kendilerini eleştiren gazetecileri hapislerde süründürüp kendileri istedikleri gibi at oynatacaklardı. Evdeki hesap çarşıya uymadı, demir parmaklıklar kendilerine yaklaşınca bir olup yaygarayı bastılar. Apar topar af yasasını meclise ulaştırdılar. Bu yıl TBMM’den tek beklentim bu yasa tasarısını tartışmaya dahi açmamaları.

Tribüncülük biterse...

Bir hayat tarzıdır tribüncülük. Her kulübün tribüncüsü vardır. Maç günü özeldir onlar için. Ciddi ciddi maça hazırlanır. Erkenden buluşur düşüncedaşlarıyla bir yerde. Kimi çay kimi bira içer. Takımını maçta sesi kısılana kadar destekler. Kazanırsa sevinçli, kaybederse üzüntülü evinin yolunu tutar. Bu insanlara maça gitme yasağı koymak onun hayat damarlarından birinin kopartılmasıyla eşanlamlıdır. Kıymayın Türk Futbolu’na.

Sen de akıllı ol

“Tahriklere dayanamadım” zayıf insanların arkasına sığındığı bir laftır. Bine bir yakalamışken tahriklenen sen, beşe bir kalsan aynı cesaretle tahriklenecek misin acaba? Toplum psikolojisi için en çok korkaklar reaksiyon gösterir. Tahrik olmayın, atmayın çakmak makmak. Zararı yine takım görüyor, sen görüyorsun. Futbolcu arkadaş, sen de oyununa bak. Kameralar burun deliğinizin içine kadar sizi takip ediyor, kimseyi kandıramıyorsunuz. “Kötü oynadı bugün” denmesi mi daha iyi sizin için yoksa, “Bırak kardeşim şu sahtekârı” mı?

24 Kasım 2011, Perşembe 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Kuzeyin çocukları‘’

“Galatasaray’da işler yolunda mı?” diye sorsam ne dersiniz? En iyimser cevap, “Daha değil ama ışık var” olur. İstikrar var mı? Yok. Bir hafta iyi bir hafta afyon tohumu yutmuş bülbül gibiler. İstanbul Belediye, Antep, Antalya ve Karabük maçlarını da bu takım oynadı. Bazı maçlarda hakem katliamı vardı, kabul. Ama “Galatasaray gerekirse hakemi de yener” öğretildi sarı kırmızılılara yıllarca. Fatih Terim, “Olmayınca olmuyor” diyor Mersin maçından sonra. Yüz küsür milyon euroluk bir takımın hocasının arkasına sığınacağı mazeret bu olmamalı. Kader mi yani Galatasaray’ı galip getiremeyen? İmparatorlar hatalarını kabul ettikleri zaman daha da büyürler. Keşke pohpohlayan kadar eleştirebilen de olsa yakınında.

Kallström ve Toivonen

Transfere dönelim. İlk alınan futbolcuydu Johan Elmander. Bir düşüncenin, planın, yola çıkış noktasının ilk ayağıydı. 30 yaşında, hücuma yönelik orta saha. Üç ayaklı masanın diğer ikisi; Lyon’lu Kim Kallström ve PSV’li Ola Toivonen’di. Kallström 29 yaşında ve çift yönlü orta saha, Toivonen (25) ise tam anlamıyla golcü. Sadece Elmander oldu. Belki çabuk davranılsa bu iki İsveçli de kadroya dahil olabilecekti. Olsaydı ne olacaktı? En azından ne zaman kırmızı kart görürler ya da sakatlanırlar diye bir endişe olmayacaktı. Mersin maçında gol kaçırdı diye eleştirenler gol pozisyonuna sadece Elmander’in girebildiğini, diğerlerinin, “Nasıl gol atarım” yerine, “Nasıl hakemi kandırır, penaltı alırım” kurnazlığıyla yetindiklerini görüyorlardır umarım. Geçen hafta Elmander’e, Kayserili futbolcu faul yapıyor. Eboue gelip faul yapan Kayserili’yi tartaklayacakken soğukkanlı İsveçli araya girip olası bir kavgayı engelliyor. Ağlamayan, sahtekarca kendini yere atmayan, çaktırmadan topu elle düzeltmeyen. Hakem düşerken gördüğü zaman, “X futbolcu düştüyse mutlaka faul vardır” dedirten futbolcular lazım.

Dördüncü ayak Ujfalusi

Sportif koordinatör Bülent Tulun’un Galatasaray’ı kurmayı planladığı günlerde hayali buydu. Sonra güneyden esen bir rüzgar onu Florya’dan Aslantepe’ye savurdu. Masa da iki ayağından yoksun kaldı. Aslında masa dört ayaklıydı ve arka taraftaki de Ujfalusi ile tamamlanmıştı o devirde ama planın tamamına veto geldi. Yerlerine alınanlar da boş değil ama bir plan yarım kalmışsa bence başarısızdır. İstanbul güzel bir şehir, gelen bozuluyor. Disiplini ön planda tutan kuzeyin çocukları son yılların en muhteşem fikriydi. Umarım önümüzdeki sezonların hesapları yapılırken bu planı tamamlamak da akıllara gelir.

07 Kasım 2011, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Sinir ötesi‘’

Mardan Stadı dün suyla dolu bir akvaryum gibiydi. Tüm futbolcuların hareketleri ağır çekim bir filmin parçasına benziyordu. Ağır bir hava vardı. Uğursuz saldırının şokundan kimse çıkamamıştı. Maçtan önce şehitlerimize saygımızı sunduk. Hepimizin içi sızlıyor. Gencecik evlatlarımızı doymak bilmeyen kara toprağa vermekten bunaldık. Yetsin artık, büyüklerimiz konuşacağına bir çözüm bulsunlar. Anaların yüreği hepimizden daha fazla yanıyor. Nasıl olursa olsun ama olsun artık. En azından 5 bin 727 makam aracı alacağımıza büyüklerimize, çocuklarımıza kurşun geçirmez, betondan ileri karakollar inşa edelim önümüzdeki sene. Dönebilirsek dönelim maça...
Futbolcular da insan, etkilenmemeleri mümkün değil. Saygı duruşunda Muslera’nın dehşet içindeki bakışları anlatıyor hepsinin ruh halini. Bu haftalık eleştirmeyelim hiçbirini. Hiçbirimizin içinden hiçbir şey yapmak gelmiyor, onların da. Maç da başladığı gibi bitti.
Maçın ilk şutu Baros’un ortasında Elmander’in kafasından geldi 42. dakikada. Sonra 76’da Eboue’nin ceza sahası üzerinden bir şutu var. 90+2’de de Ali Tandoğan’ın füzesi, Muslera’nın parmakları. Başka da bir şey yok. Rahat bir ortamda seyretseydim bu maçı kesin uyurdum.
En çok yorulan isim Fatih Terim, Ümit Davala ve Hasan Şaş kulübe yerinde sahada olsalardı sanki daha hareketli olurdu maç. Pozisyonları tartışırken bile daha heyecanlılardı sahadaki haleflerinden. Terim herkesin gönlündeki dizilişle çıkmıştı sahaya ama karşısında rakibini değil, oynamak isteyeni durduran bir hakem buldu. Özellikle çalmadığı düdüklerle yönetemedi maçı. Yunus Yıldırım “Stilimi ortaya koyacağım” diyerek en kolay yöneteceği maçı bile eline yüzüne bulaştırdı. Bir kanal da ona teklif getirse keşke.

22 Ekim 2011, Cumartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Son moda Travmasaray‘’

Değişen çağla birlikte en fazla zarar gören kulüp Galatasaray oldu. Taraftar, üye sanal ortamları karşıdaki insanı bireyden çıkartıp “Monitördeki yazı” basitliğine indirdi. Başa Galatasaray’ı özümseyememiş insanlar getirildi. Tüm dengeler bozuldu, ağam paşam ile işler yürür hale geldi. Ezeli rakiplerin en eleştirilen huyları kulübe monte edildi. Makam verilecek çoğu profesyonel yaptıkları işle değil, dillerinin uzunluklarıyla koltukları kaptılar. Başarısız oldukça yerlerini sağlamlaştırdılar. Gücü ele geçirince de iş yapanları da uzaklaştırdılar. Ancak bu zihniyetin sonu da atalarımızı yanıltmadı, “Kılıçla doğan kılıçla ölür”.
Görülmemiş bir karışıklıkla Galatasaray’ın başından kovuldular. Her şey eskiye maalesef dönemeyecek seviyeye gelmiş. Bugün de camia bu karanlık çağın artçı şoklarıyla boğuşuyor.
Herkes herkesi mahkemeye, disiplin kuruluna veriyor. Son 10 yılın toplamı kadar son 1 ayda disiplin kuruluna müracaat var. “Ben bir Galatasaraylı’yı nasıl yargılayabilirim” nezaketinde görevi kabul etmek istemeyen, ancak ısrarları kıramayan Disiplin Kurulu Başkanı Celal Açar kulüpteki en zor günlerini yaşıyor. Taraftar küfürü yüzünden Bülent Kormaz’dan bu yana en Galatasaraylı kaptan ülkeyi çıktığı kapıyı pisleyerek terk etti.
Bizans’a razıyım!
Zamanında Galatasaray’ın taraftarı da örnek gösterilirdi kaptanı da. Bilmeyenler bilenlere Karıncaezmez Şevki’yle Metin Oktay’ı sorsunlar da taraftarla kaptanın nasıl olması gerektiğini öğrensinler. Maalesef kötülük, iyiliği ezerek içinde sindiriyor. Kimseyi suçlamıyorum, herkesi suçluyorum. Galatasaraylıyım diyen 15 yaşından 90 yaşına kadar kim varsa herkesin payı var bu dönüşümde.
Duayenler mi olaya karışır, Başkan mı insanları toplar, eski başkanlar mı devreye girer bilemeyeceğim ama bu travma aşılamazsa Galatasaray da artık batıya açılan pencere değil, her türlü entrikanın döndüğü şark mantıklı sevgisiz bir kulüpten öteye gidemez. Ben kendi hesabıma “Bizans”a razıyım.

07 Ekim 2011, Cuma 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Galatasaray'ı istikrar kurtarır‘’

Büyük umutlarla kurulan bu seneki takım ilk 3 lig maçına bakılarak değerlendirilirse, bu sene de taraftara gözyaşı düşüyor. Önümüzdeki günler için de umut vermiyor. “Hele bir 3-5 hafta daha geçsin takım düzelir” diyen bir Galatasaraylı’ya henüz rastlamadım.
Kötü biten son 3 senenin istatistik kahramanı Bülent Korkmaz ve Frank Rijkaard. İkisi de döve döve kovuldular. İstatistik uzmanımız Aslıhan Çil’in rakamları sadece doğruları söyler: Ben de biraz matematik çalıştım. Eğer galibiyetlerle bir hocaya başarı yıldızı taksaydık sıralama; Rijkaad (%55), Korkmaz (%53), Skibbe (%52), Ünder (%50), Hagi ve Terim (%33) oluyor. Eğer aynı performansla yüz maç takımı çalıştırsalardı kazanacakları puanlar; Korkmaz (185), Rijkaard (181), Skibbe (176), Ünder (163, Hagi (117) ve Terim (133) olacaktı.
“Daha 3 maç yaptı insafsızlık etme” diyen çok olacaktır. Cevabım ise, “Bu takımın iyi oynayabileceği yönünde en ufak bir umudum yok” olacaktır. Yine de istikrardan yana oldum hep. Skibbe’nin gönderilmesi yanlıştı, Korkmaz’ın da, Rijkaard’ın da, Hagi’nin de, Ünder’in de. Geçmişi değiştirebilecek bir güç kimsede yok. Bu nedenle, “Hoca Fatih Terim, en aşağı 3 yıl beraberiz” diyecek bir yönetim açıklaması bekliyorum. 2009-10 sezonunu tek başına Rijkaard tamamlamış; son 3 yılın en başarılısı. Diğer takımlarda da istikrar başarıyı getiriyor. Abdullah Avcı, Yücel İldiz, Ertuğrul Sağlam en basit örnekler.
Aslan’ı korumak
Yönetimin işi çok zor. Galatasaray’ı türlü platformlarda korumak zorundalar. Nerelerde mi?
- Bakanlıktan; Yeni Spor Bakanımız Suat Kılıç 8 ay önce camiaya, “Sefiller” demişti.
- TFF’den; Yeni Başkan Mehmet Ali Aydınlar her fırsatta yeni icatlarla ortalığı karıştırıyor.
- Aykut Kocaman’dan; Her gördüğü mikrofona ağlamayı adet edindi. “Boynumuzda ilmek” diyor, “Bizi arkamızdan hançerliyorlar” diyor ama kulübün maaşlı elemanı olduğunu unutuyor. Acaba Fenerbahçe rahat bir nefes alsın diye, “Bu sene dardayız ben para falan istemem, her şeyimi Fenerbahçe’ye borçluyum” demek hiç içinden geçti mi?
- Kulüpler Birliği’nden; “Şike yapan düşmesin” diyorlar. Hiç mi yüzleri kızarmıyor.
- Futbolcularından; Öyle çıtkırıldımlar ki Karabük maçında gördük, faul bile yapmaya mecalleri yok.

26 Eylül 2011, Pazartesi 12:00
YAZININ DEVAMI