‘’Yazık bu taraftara!‘’
* Karda, buz gibi havada takımını yalnız bırakmayan 3 bin kişiyi ancak bulan taraftara yazık diyorum. Oranın soğuğunu yaşayan bilir. Galatasaray her ne kadar rezil bir yıl geçiriyorsa da İstanbul’da oynadığı bir maçı 3 bin kişi seyretmez. Gerçekten bu taraftara yazık!
* Yeni Ali Sami Yen’e gelene de kazık. 600 liralık bileti 300 liraya indirmişler. Kimse 300 lira verip kavga etmekten başka bir şey bilmeyen bu futbolcu müsveddelerini seyretmeye gitmez. Yönetim bedava bilet dağıtıp arkasını sağlama alacağına biletleri 10, 20 ve 50 liraya indirip stadı fullemeliydi. Çünkü o stadın fullenmesi için bu son maç olabilir.
* Polat futbol şube sorumlusu, Hagi de futbolcu olarak kalsalardı kalplerde yerleri vardı. Ancak şimdiki manzara şu. Elde sopa, “Sessiz çoğunluk” ikisini de bu kulüpten uzaklaştırmak için galiba sesini çıkartmaya başlıyor. Olmadı mı olmuyor. Zorlamanın alemi yok. Efendi efendi gitmesini bilmek de büyük bir erdemdir ve zamanı gelince takdir edilirsiniz.
* Diyelim ki hepimiz aptalız. Futboldan da hiç anlamıyoruz. Maçın 90 dakika ve 3 oyuncu değiştirme hakkımız olduğunu biliyoruz. Şöyle bir bakınca da karşıdaki takım daha iyi oynuyor. Bu değişiklikleri yapmak için dakikanın 76’ya skorun da 3-1’e mi gelmesini bekleriz. Dünyanın parasına alınan Yekta’yı 76’da, oynayabildiğine göre sağlam Pino’yu 80’de, Emre’yi de psikolojik olarak bitirmek için 90’da mı oyuna alırsınız? Bunun mantığını “Futbolcu Kalsaydın Hagi”nin açıklamasını bekliyorum. Bu soruyu da kendi başıma soruyorum, düzelteyim; taraftarlar adına soruyorum.
* Kaptan Arda... “Kırarım kameranı” dediğin arkadaşımız sana bir tane vursa yarısı boşa gider. Vurmaması onun kibarlığından ve ekmeğinin peşinde olmasındandır. Sen de ekmeğinin peşinde ol, bırak sinemayı sergiyi, iyileş artık, çık yeşil sahalarda rakiplerine yap kabadayılığı. Yoksa şu zalim felek öyle bir vurur ki sana kendini bir anda futbolcu hurdalığında bulursun. Dikkatle tarihi incelersen o hurdalıkta senin gibilerinden çok olduğunu görürsün.
* Çuvaldızı yeterince ona buna batırdık, iğneyi de kendimize batırma zamanı geldi. Milano’ya, Bordeaux’ya gitmeye üşenmeyen büyük yazar ve muhabirler! Olimpiyat Stadı oralardan daha uzak değil. Sadece güzel yemekleri ve tatlı harcırahı yok. Tribünde sadece bir avuç emekçi vardı. Stada geleni bile sıcak basın odasından kafasını çıkaramadı. Bir de herkes yazısında soğuktan bahsetmiş, ayıp. Meslek bitmiş ağlayan yok.
‘’Geçmişi olmayanın geleceği de olmaz‘’
Galatasaray en kötü günlerini yaşıyor. Borç rekor seviyede, sportif başarısızlık tavan yapmış durumda, yönetim içi kavgalar mahalle ağzı kıvamında, Galatasaray kendi kakası ile bile kavgalı.
Kanka’yı bile sattılar. “Vergi borcu düşsün diye Aziz Yıldırım’ı kullandık” dediler. Yeni kankası Mersin İdmanyurdu Başkanı, koskoca Galatasaray Başkanı onun söylediklerine cevap veremiyor. Skandal kralı oldular. Cemal Nalga, stat açılışı, Murat Canaydın’ın, heykel açılışında başkanı “Sinek ikili” yapması, aradaki boş sandalye, “Onurun var mı?” geyiği, TOKİ’ciye ezdirilen Galatasaraylılar ilk anda akıllara gelenler. Vermezsin bir daha TOKİ’ye seramik, bulurlar cezalarını! Bir de herkesin unuttuğu denetleme kurulunun komple istifası var. Bu bile utançtan kızartması gerek Galatasaray’ı yönetenlerin yüzünü ama nerede öyle ince deri!
“Yaptıkları iyi şeyler de var, maddi olarak kulübü kalkındırdılar ama” diyenlerin ya maddi çıkarları var korku imparatorundan ya da beyinleri yok. Başta kaldıkları yıl başına 60 milyon Dolar zararları var bunların. Holdingi böyle yönetse babası bile kovardı Adnan Polat’ı.
Galatasaray’ın geliri arttı tabii ki. Aynı ölçüde Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzon’un da arttı. Ki bu takımlarla artık rekabet edemiyor Galatasaray. Yeni rakipleri İstanbul Belediyesi, Manisa ve Eskişehirpor. Mütevazı kadrosuyla Gaziantepspor her hafta yeniyor Galatasaray’ı. Ali Sami Yen’in ismini bile unuttular parayı görünce, bu geçmişe saygısı olmayanlar. “Tüzük yaptık” diye geriniyorlar, tüzüğü çiğnemekte bir sakınca görmüyorlar. Sonra da Telekom’a kafa tut! Yalancı pehlivanlık böyle olsa gerek. Yere göğe sığdırılamayan Eskişehir maçında bile 4 dakikada 2 gol yedi bu ruhsuzlar ordusu. Antep maçındaki futbolu beğenen bile var!
Şimdi de baskın seçim planlıyorlarmış etik noksanları. Başkan “Bakkala, manava borcumuz vardı” diye ortaya çıkıyor. Böyle bir şey varsa bir başkana düşecek görev, bunu canlı yayında kendini kurtarmak için kullanmak değildir, neye mal olursa olsun gizli tutmaktır. Zor istedim galiba! Nerede bu zihniyette bunları düşünecek nezaket. Onlar “Elimde belgeler var” deyip kenar mahalle kabadayılığına soyunmayı bilir ancak. “Delikanlıysan açıkla” derlerdi bizim eski mahallede. Ben dahil gerçeği görebilenler sözleşmiş gibi başlık atıyoruz “Komedi Dükkanı” diye, utanan yok. Başarılıyız diye yaylanıyorlar, artık ayıp ediyorlar.
‘’Komedi dükkanı‘’
Galatasaray futbol takımı kulübün amiral gemisi. Burada huzur yoksa mutluluk rüzgarları kulübe uğramaz.
Bu Aslan’ın 3. ızdırap senesi. Önce 5’incilik, sonra 3’üncülük. Avrupa’da başarı artık anılarda güzel bir hatıra. Bu sezon ise Avrupa başlı başına hayal. Ligdeki rakipler kim olursa olsun tribünlerindeki nakarat, “Cim Bom kümeye”. Gerçekten de Galatasaray futbol takımı zirveden çok, dibe yakın. Averajı ekside. Kupayı kazanmak ise bu futbolla ancak mucizelere bağlı. “Sen önce Antep’i geç” derler adama. Kara harflerle tarihe geçtiler bu başarısızlığın mimarları.
Skibbe, Bülent Korkmaz, Rijkaard... Kalabalık bir futbolcu listesi. Florya’nın tüm personeli (tezci hariç). Çarpıklığı görüp ana fotoğrafta görünmekten utanan onlarca yönetici. Daha kurcalarsak aklımıza neler, kimler gelir ama bu kadar da yeter. İşte suçlular; Bunun yanına koyun hakemlerle, basını. Ne kaldı geriye, sütten çıkmış ak kaşıklar. İnsan hiç mi aynaya bakmaz, hiç mi özeleştiri yapmaz. Hep mi başkaları suçlu?
“Durumu düzelttik, koltuğun isteklileri çoğaldı” masalına ancak garibanları ya da satın alınmışları inandırabilirsiniz. Tarihinin en çok kazanması gereken döneminde en fazla borca battı Galatasaray, hem de gelecek yıllardaki gelirlerini de satarak. Bu kadar para harcanmasına rağmen ezeli rekabette hep ikinci! Artık köklü bir değişikliğin zamanı geldi. Başkan Adnan Polat’ın imzayı, ibrayı beklemeden derhal seçim kararı alması lazım. Keşke o hep futbol şube sorumlusu, Hagi de futbolcu olarak kalsaydı anılarımızda...
Zorunlu açıklama
Kulübün resmi internet sitesi “Galatasaray Spor Kulübü Başkanları’ndan Deklarasyon” başlıklı bir haber yapmıştı 28 Ocak 2011’de. 5 eski başkanın da imzası var altında. Kısaca, “Galatasaraylılığın kibarlığı içinde mevcut başkan ve yönetimi destekliyoruz, imza kampanyasına da destek vermiyoruz” diyorlar. Kimler; Selahattin Beyazıt, Ali Uras, Ali Tanrıyar, Alp Yalman ve Mehmet Cansun. Dördünün resmi de var haberde. Nevzat Özgörkey Binicilik Tesisleri’nde çekilmiş. Selahattin Beyazıt yok resimde.
Kimse koskoca Galatasaray’ı yönetenlerin Selahattin Ağabeyleri’ne böyle bir oldu bitti hazırlayacaklarına inanır mı? İmkanı yok. Ama olmuş. Resimde olmayan Selahattin Beyazıt’ın imzası da yokmuş o lafların altında. “Yuh artık bunu da mı görecektik!” dedik hep beraber. “Çok ayıp” da dedik. “Çüş” demek geliyor içimizden. Eğer Selahattin Beyazıt olmasaydı, “Yaptık, yaptık” dediğiniz ve her fırsatta övünerek anlattığınız Riva arazisinin oralarda ancak mangal yapabilirdiniz.
‘’Korkutma ve yontma‘’
Belki daha az hatayla, daha büyük başarılarla, başkan ve yönetimler daha fazla eleştirilmişti. Ancak hiçbir zaman böyle bir korku imparatorluğu kurulmamıştı.
Stat muhteşem, ancak tek mimarı yok. Bence en büyük emek verenler, rahmetli Özhan Canaydın ve Mustafa Sarıgül. Ondan sonra benim dahi emeğim var o statta (vergi veriyorum). Başbakanın da var, Işın Çelebi’nin de. Adnan Polat’ın da var, Eren Talu’nun da. Ama en fazla Canaydın ve Sarıgül’ün var. Açılışta isimleri geçti mi? Hayır. O zaman o stadı dolduran, Özhan Abileri’ni bir menfaat beklemeksizin seven insanlar oraya kendilerine yontmak için şova çıkanları ıslıklar.
Bakan Faruk Özak konuştu da gerçeği öğrendik. Başkan hükümete garanti vermiş, “En ateşli taraftarları kanatlara koyduk, diğerleri mızmızlanırsa onları bastırırlar” diye. Ben söylemiyorum bunu, bakan söylüyor. Demek ki başkan bağlamış bir grup taraftarı. Hiç böyle bir pazarlık Galatasaray Kulübü Başkanı’na ve taraftarına yakışıyor mu? Ama zihniyet farklı, belki de gurur duyuyor bu tribün hakimiyetinden. Sivas maçı için 8 bin bilet dağıtıldı deniyor. Olası bir yönetimi protesto girişimini engellemek için yapılmış bir oyun deniyor. Umarım ki kökten yalandır! Bu hafta 18 bin belki de 28 bin bilet gerek!
Her şeyi keser gibi kendine yontmaya çalışırsa insan; bizzat eski başkanının oğlu tarafından eski başkanının heykelinin açılışında konuşturulmaz.
İmza toplanıyor olağanüstü seçim için, bu zihniyetin değişmesi için. Hem de öyle sanıldığı gibi bir grup tarafından toplanmıyor, Galatasaray’ın tüm hatlarından yağıyor imzalar. İsyan eden üç yöneticisinin onurunu sorguluyor başkan. Bu da bir korkutma yöntemidir. Diğer yöneticiler de alkışla destek veriyorlar, eski arkadaşlarına onursuz diyen başkanlarına. Gerçekten ayıptır. Bir insan başka bir insanın onuru ve namusuyla oynayamaz, özellikle bizim toplumumuzda. Kolay mı birine “Onursuz” demek. Adama, “Doldur bu lafın arkasını, yoksa iftiracısın” derler. Maalesef örnekleri çoğaltmak basit, yerimiz dar.
Bu hayat koşuşturmasının yanında bazen hayatın tam ortasını ıskalıyoruz. Ne kötü bir koşuşturmacadır bu. FANATİK Gazetesi Hipodrom ekinin sorumlusu Ömer’i (Morovaoğlu) çok, hem de çok zamansız kaybettik. Mekanı cennet olsun, gittiği yerden hep sevgili kızlarının güzel yüzlerini görsün. Geride kalanlar olarak sabırlı olmaktan başka çaremiz yok. Nur içinde yat Ömer.
‘’Diyet!‘’
GSGM Genel Müdürü, “Herşeyi Başbakan’ım yapmıştır” diyor. TOKİ Başkanı, “Acz içinde gelip bize yalvardınız, stadı size yapıp verdik” diyor ama ertesi gün başka şeyler diyor. Başmüzakereci, “Nankörler” diyor. Kulüp başkanı, “Sorumluları bulup kellelerini size vereceğiz” diyor.
Nasıl bir akıldır, nasıl bir siyasi yarıştır. Bir stat üzerinden fırtınalar estiriliyor. Tamam Devlet yaptı verdi stadı Galatasaray’a. Ama Türkiye Cumhuriyeti ve Galatasaray varolduğu sürece hiçbir siyasi ya da kaba gücün Galatasaray’ı çıkartamayacağı Mecidiyeköy’deki arsanın üst kullanım hakkı verildi karşılığında. Tamam bu arsa üzerindeki görevlerinin bir bölümünü yapmamıştı Galatasaray. Ama kim kovabilirdi Galatasaray’ı Mecidiyeköy’den. Aynı şekilde; kirasını ödemezse Fenerbahçe’yi Kadıköy’den, Beşiktaş’ı İnönü’den kim kovabilir? Kimin gücü yetebilir? Ne zaman ki bu kulüplerden biri, “Ben burada mutlu değilim, başka yere gitmek istiyorum” der, o zaman Devlet tüm imkanlarını devreye sokar, bu kulübümüze yol gösterir. İşte Galatasaray’ın yaptığı ve ona yapılan budur. Ayrıca Başbakanımız, “Stadın yapımında Galatasaray Kulübü’nün bir Allah kuruş yatırımı yoktur” diyor. Gökten yağmadı ya bu para. Başka kalemlere hiç girmeyelim. Vergiler nedeniyle litresi 4 liraya Dünya’nın en pahalı benzinini yakıyorum arabamda. Benim bir sürü kuruşum var o stadın yapımında.
Ömer Seyfettin neden yazmıştır Diyet’i? Hiç düşündünüz mü?
Ne Galatasaray, ne Beşiktaş, ne Fenerbahçe... Ne de Türk Sporu’na hizmet etmiş köklü kulüplerin hayatını kaybetmiş en sevilen büyüklerine dil uzatmak kimsenin haddi değildir, olamaz da. Uzatırsa ıslıklanır da yuhalanır da. Demokratik bir ülkede çok hassas günler geçiriyoruz. Siyasilerden ricamız sporu rahat bırakmaları. Bu ülkede Galatasaraylılık, Fenerbahçelilik ve Beşiktaşlılık günümüzde tüm siyasi düşüncelerin üzerindedir. Son 5 senede 3 ayrı partiye oy vermişi bulabilirsiniz ama son 25 senede 3 ayrı takımı desteklemiş adamı bulamazsınız. Bulsanız bile ona adam demezsiniz. Böyledir spor ve renk sevdası, anlayamazsanız politik düşüncelerinizle.
‘’Kovulanlar kulübü‘’
Galatasaray bu hallere düşecek bir kulüp değildi, olmamalıydı. Ne hale mi düştü; kim ki kulübüyle terse düşmüş, kim ki daha fazla para ya da şöhret için değerlerini yok sayıyor ve kim ki kulübünden kovulmuş, soluğu Galatasaray’da alıyorlar.
Yönetime şu ana kadar hep destek veren UltrAslan’ın bile artık canına tak etmiş. Ağır bir dille eleştirdiler Kazım transferini. “Susuyorsak şimdiye kadar saygımızdandır” dediler. Anlar mı bunlar? Anlamaz. Rahatlıkla artık, “Bunlar” diyebilirim. Çünkü sevgili başkanımız önceki gün Telekom Arena’daki çay partisinde görevli arkadaşlarıma, “Çıkarın bunları hemen buradan” diye bağırdı. Onun böyle bir hakkı varsa bizim de basın olarak böyle bir hakkımız var. Konuyu dağıtmadan sadede gelelim. Yeni transferler kim Saray’a?
Serdar Özkan ve Gökhan Zan: Beşiktaş’tan kovuldular.
Ali Turan: Kayserispor’dan ayrılmak için 1 yıl futbol oynamadı neredeyse. Kayserispor’la olan tüm ilişkiler bozuldu. Değdi mi? Hayır 2 gün önce Antalyaspor’a gönderildi.
Mustafa Sarp: Geçen sezonun mahsulü. O da Bursaspor’dan apartıldı.
Çağlar Birinci: Denizli küme düştü, batan geminin malı.
Ufuk Ceylan: Manispor’da o da aylarca Sezer’le beraber Galatasaray’a gelebilmek için kadro dışı kaldı. Sonunda Ufuk geldi, Sezer Eskişehir’e gitti.
Mehmet Batdal: Onun hikayesi en komiği; Fenerbahçe geçen sezon devre arasında işini bitiriyor. Trabzonspor Başkanı Sadri Şener rica ediyor, Aziz Yıldırım peşini bırakıyor Batdal’ın. Sonra Trabzon’la da anlaşamıyor, Galatasaray kapıveriyor.
Bu kadar futbolcunun ortak özelliği ne? Bedavalar. Galatasaray’da para mı yok ucuzun peşinde koşuyor? Kesinlikle hayır, yoksa o kadar milyon Euro’lar ne oldukları tüm futbol camiası tarafından bilinen alemci yabancılara saçılmazdı.
Ne demiş atalarımız... Ucuz etin yahnisi yavan olur. Tabii bir de Kayseri’nin, Manisa’nın çektikleri var. Onun için de boş durmamış atalarımız; Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste.
Sevgili Galatasaray’ın ileri gelenleri. Son Kazım hamlenizle 2.5 ay sonraki Mali Genel Kurul’da ibra edilmeme yolunda büyük yol aldınız. Alın Fatih Tekke’yi, siz de garantileyin kovulmayı.
‘’Kurtuluş reçetesi‘’
Galatasaray’ın başarısızlık girdabından kurtulabilmesinin tek bir çaresi var: DOZER...
Florya’ya, Başkan Adnan Polat’ın dozerle girmesi gerek. Futbol takımının bir ucundan girecek öbür ucundan çıkacak. Huzur ve başarı ancak böyle geri döner. Galatasaray A2 takımıyla yola devam etse küme düşer mi?
Sanmam.
Şimdiki takımla devam etse küme düşer mi?
Yine sanmam.
Ya da aynı soruyu tersten soralım; şampiyon olur mu? Avrupa Kupaları’na katılabilir mi? Kupa’yı alabilir mi? Hepsinin cevabı aynı:
Sanmam. Aksi olabilir mi? Olabilir tabii ki olabilir. Yarın Dünya’ya uzaylılar gelebilir mi? Tabii ki inebilir. Konuyu dağıtmayalım. Biraz kafası çalışan biri artık Galatasaray’ın bu sezondan bir beklentisi kalmadığının bilincindedir. Kulüpte yönetim maalesef futbolculara kaptırılmıştır. Hem de ne zaman; 2008 yılının Nisan ayında. Polat ilk kez başkan seçiliyor. İlk yönetim kurulu toplantısını Florya’da düzenliyor. Yöneticiler idmandan çıkan futbolcularla hatıra fotoğrafı çektirmeye başlıyorlar.
Zamanın ağabeyleri genç arkadaşlarını toplarlar ve, “Arkadaşlar, Galatasaray’ın yönetimi bugün belli olmuştur. Ortamı gördünüz. Artık Galatasaray’ı biz yöneteceğiz” der. O gün bu gündür kulübü futbolcular yönetir. İstemedikleri hocayı, yabancı yıldızı gönderirler. Lincoln’ü oynamıyor diye duvardan duvara çarparlar. Lafla değil bayağı yakasından tutarak, silkeleyerek. Burunlarından kıl aldırmazlar.
Yöneticilerine bile yeri gelince laf yetiştirirler. Kişiliğine uyan küçük mafyacılık bile oynar. Yönetici ağabeyleri de onlara çanak tutar. Başkan alır sevdiklerini geceleri beraber dolaşır. Onlar da zıvanadan çıkarlar. Kendilerini çok önemli ve bulunmaz hint kumaşı zannederler. Her yerde kabadayı, kabadayı olmaları gerektiği yerde; yani sahada rakipleri karşısında kuzu kesilirler.
Arda’ydı, Servet’ti demeyecek Başkan, yedeğine kadar gönderecek sahte kabadayıları. Gencecik A2’leri ve yabancılarıyla yola devam edecek. Neden yabancılarıyla? Çünkü onlar gerçek profesyonel. Daha bir şey olamadan ‘küçük dağları ben yarattım’ edasıyla dolaşanlar, Baros’un, Kewell’ın şöhretine ulaşsalardı bizi ülkeden kovmaya kalkarlardı herhalde, ‘Biz o kadar bir şeyiz ki bizimle aynı ülkede yaşamaya layık değilsiniz’ diyerek. Bir tanesini bile geride bırakırsanız, yeni gelen pırıl pırıl gençleri de bozar bu zihniyet. Kabadayılık bulaşıcı çünkü.
Başkan binmeli dozerine, çarpık düşünceyi kovup atmalı Florya’dan. Yeni bir sayfa açmalı tertemiz, bembeyaz. Belki o zaman 2012’ye kadar kalabilir kulübün başında. Yoksa dozerin altında kendi kalacak.
‘’Haram olsun‘’
Herkesin umudu, kötü giden takımın Ali Sami Yen’deki son lig maçında alacağı bir galibiyetle, tekrar dirilişi yaşayacağıydı. Ancak beklenen olmadı. Tarihi tersten yazanlar, yine görev başındaydı.
Son 25 yılın, benim hatırladığım kadarıyla en erken golü yendi. Karda kışta, üç günde bir değişen İstanbul’un havasında takımlarını yalnız bırakmayan cefakar taraftarın, ikinci golden sonra başlattığı tezahurat, her şeyin kısa bir özetiydi. “Sami Yen hakkını size helal etmiyor”. İşte gecenin özeti bu.
Ne diyor taraftar ve bu satırların yazarı? Haram olsun size verilen paralara, haram olsun size verilen oylara, haram olsun size bu havada verilen desteğe, haram olsun bir türlü Florya’ya düzeni getiremeyenlere!
Devre arasında, basın olarak kapının önüne çıktık. Numaralı tribünden sel gibi taraftar stadı terk etti. Hâlâ da bu terk eylemi sürüyor. Pırıl pırıl insanlar, pırıl pırıl çocuklarını almışlar, daha ilk 45 dakikada stadı terk ediyorlar.
Yapılacak hiç bir şey yok. Daha iki gün önce kulübün başkanı, devletin bir bürokratı önünde aciz duruma düşüyor.
Tabii ki Telekom Arena’nın inşaasına Başbakan karar verir. O, Türkiye’de yapılan her icraatın başıdır. Sevelim sevmeyelim, bu bir devlet geleneğidir.
Ama o stadın oluşturulmasında camianın çok sevdiği insanların da payı vardır. Adnan Polat’ın, Galatasaray’a başkan olmasındaki en büyük referansı rahmetli Özhan Canaydın’dır.
Galatasaray Başkanı, “Özhan Abi’sinin” haklarını bürokratlar önünde koruyamıyorsa yazıklar olsun. Taraftarın da dediği gibi “Sami Yen hakkını size helal etmiyor”, biz de...