Arama

Popüler aramalar

‘’Luce neden olmadı!‘’

Mircea Lucescu, Galatasaray Başkanı Ünal Aysal için bir teknik direktörden çok daha fazla şeyler ifade ediyordu. 2011 yılında ilk seçildiği gün de aklında Rumen hocanın adı vardı. Shakhtar Donetsk’le anlaşması olması o günlerde de Ünal Aysal ile Mircea Lucescu’nun bir araya gelmesine mani olmuştu.

Daha sonra yola Fatih Terim’le devam edildi. Gelen sportif başarı Başkan Ünal Aysal’ı, Lucescu sevdasından geçici bir süre de olsa uzaklaştırmıştı. Ancak daha sonra Terim’le yaşanan anlaşmazlık ve peşinden Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören’in de katkısıyla gelen ayrılık Aysal’ı yeni hoca arayışına itti.

Bu kez şartlar farklıydı

Akla gelen yine Rumen hocaydı ancak problem yine aynıydı; Lucescu’yu Shakhtar’dan, daha doğrusu Rinat Ahmedov’dan ayırmak kolay değildi. Genç ve başarılı işadamı da Lucescu’nun fikirlerine aşık olmuş ve maddi tüm imkanlarını Rumen hocanın önüne sermişti. Bu nedenle Terim’in ayrılmasından sonra da Aysal, Lucescu ile birlikte çalışma imkanını elde edemedi.

Aysal, Terim’in boşluğunu Roberto Mancini ile doldurmaya çalıştı. Dünyaca ünlü teknik adam bile Galatasaray taraftarının gönlünde oluşan boşluğu dolduramadı. İtalyan hoca her yaptığı ile eleştirildi. En sonunda sunulan transfer bütçesini beğenmeyerek istifa etti. Durum çok avantajlıydı. Ukrayna’da ciddi bir savaş yaşanıyordu ve ligin oynanması bile tehlikedeydi.

Ona yine üzülmek kaldı

Bu durumda bile Rumen hoca, Ahmedov’a direnemedi ve Shakhtar’ı terk etmedi. Ahmedov’un, “Sen burada efsane oldun, eğer bizi terk edersen benim takımın başına senin kadar değerli bir hocayı ülkenin durumu nedeniyle getirmem imkansız olur. Ayrıca hiçbir futbolcuyu da takımda tutamam” lafları Lucescu’nun zaten yumuşak olan vicdanına dokundu ve Aysal’ın cazip teklifine yine ret cevabı vermesine yol açtı.
Yani Aysal’a hem taraftarın gönlündeki hocayı hem de futboldaki proje teknik adamı bir kez daha Galatasaray’ın başına yine getirememenin üzüntüsünü yaşamak kaldı.

17 Haziran 2014, Salı 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Aslan'a yeni çilek‘’

Geçtiğimiz hafta Galatasaray Teknik Direktörü Roberto Mancini ile bir röportaj yaptık. FANATİK Gazetesi’nde 2 gün yayımlandı ve spor gündeminin ilk sırasında yerini aldı. Birkaç hafta önce de Başkan Ünal Aysal ile röportaj yapmıştık, o da günün gündemini belirlemişti. Öncelikle gösterilen ilgiden dolayı herkese teşekkür ederim. Neden anlattık bu röportajları; çok basit yazılanlar, yazılmayanlar hatta yazılamayanları akıl süzgecimizden geçirip Galatasaray’ın bu sezonki transfer politikasını çözeceğiz bu yazıda.

Drogba’nın yeri dolacak

Adaylar; Samuel Eto’o, Edin Dzeko ve benim aklım yatmasa da Mario Balotelli. Hem Başkan’ın hem de Hoca’nın düşüncelerini süzmek gerekirse bir çilek transferinin gelmesine kesin gözüyle bakıyorum. İkisi de Drogba’nın yerinin kolay kolay dolmayacağını söylediler ve ikisinin de iyi bir yıldız golcüye ihtiyacı olduğunu gözlemledim. Başkan takımın marka değeri için, Mancini ise sıkışan oyunda kolay gol bulabilmek ve rakiplerin yüreklerine korku salmak için dünya yıldızı bir golcü istiyorlar. Drogba’nın 1.5 yıllık maliyeti 10 milyon Euro’ydu. Bu para ile Galatasaray istediği yıldızına kavuşabilir. Hem Aysal’da hem de Mancini’de böyle bir yıldızı Galatasaray’a getirebilecek vizyon var. “Galatasaray’ın çok borcu var” diyenler olacaktır ama para harcamadan da başarı maalesef gelmiyor. Ayrıca şunu da kimse aklından çıkarmasın; Galatasaray’ın ne kadar borcu varsa ezeli rakiplerinin de o kadar borcu var. Bu konu Galatasaray’ın demokratik yapısından dolayı genel ve divan kurulu toplantılarında üyeler tarafından kolayca eleştiriliyor. Rakiplerde ise böyle eleştiriler kulüpten ihraç nedeni olabiliyor. Galatasaray’ı diğerlerinden ayıran en büyük özellik kendi iç demokrasisi. Bu elden gitmeye başladığı an kulübün dinamikleri çalışmaya başlıyor ve tekrar demokrasiye dönüş yapılıyor.

Yerli malı yurdun malı

Federasyonun getirdiği, dünyada örneği olmayan, azınlığın isteği, daha doğrusu Yıldırım Demirören’in Galatasaray’a olan sevgisizliğinin can bulduğu yabancı kısıtlaması yüzünden bu dönemde Galatasaray yerli transferine de çok önem veriyor. Birçok aday var ancak öne çıkan isimler Olcan Adın, Erkan Zengin ve Mevlüt Erdinç. Galatasaray’ın geri kalan kadrosu da zaten Türkiye’nin en iyilerinden seçilmiş. Kısaca yağ, un, su, her şey var. Tek zorluk kıvamı tutturup lezzetli bir helva yapabilmekte.

24 Mayıs 2014, Cumartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’İyi, kötü, çirkin!‘’

Başlığın maçla alakası yok, bugün söze herkesin affına sığınarak başka bir boyuttan başlamak istiyorum...

Böyle günlerde insanın içinden başka şeylerle ilgilenmek gelmiyor. Hayat Soma'da olanlarla duruyor sanki iyisiyle, kötüsüyle, çirkiniyle. İnsanın kafasına birçok şey "Dank" ediyor; yaşadığın anın, sevdiklerinle beraber olduğun saniyelerin değerini daha iyi anlıyor küçük beyinlerimiz. İyileri daha iyi, kötüleri daha kötü, çirkinleri de daha çirkin gösteriyor bu tür travmalar. Ben kendi adıma son nefesinde bir kağıt parçasına, "Hakkını helal et oğlum" yazan baba gibi düşünüyorum; oğlunu bir daha göremeyecek olmanın acısı ölümün önüne geçiyor.
300 can gitti resmi sayılara göre, söylerken bile kolay değil, insanın burnunun direği sızlıyor.

Başta sedyeyi kirletmek istemeyen çocuk olmak üzere Soma halkı ve onların acılarını paylaşan tüm dünyanın iyi insanları bize iyiliğin ne olduğunu öğrettiler.

Kayıpları umursamayan ve kendi kıçlarını kurtarmak için yılan gibi kıvrılan maden patronu ve kurmayları sayesinde kötülüğün ne olduğunu öğrendik iyice.
Bir de çirkinlik var ki dozunun buralara ulaşabileceğini hayal bile edemezdik. Yere düşene tekme en aşağılık sokak kavgalarında bile aşağılık bir hareket olarak kabul edilir. Acılı insanın küfrüne cevap yumruk değil omzuna koyacağın eldir. Ne kadar emir kulu olsan da cenazeleri olan evlerin gözyaşı akan pencerelerine TOMA'larla su sıkmak insanlığa sığmaz, bu millet bir daha size asla güvenmeyecek bu çirkinlikleri yaptığınız için, kanayan yaramıza tuz değil kezzap döktünüz. Çirkinliğin en çirkinini öğrettiniz bize.

Hepimizin içi dolu, yumruğu sıkılmış, gözlerimiz ise yaşla dolu. "Ne yapabiliriz" diye belki de bin kere sorduk kendimize ama giden canları yerine getirebilecek hiçbir şey yok. Ateş bu sefer düştüğü değil tüm insanlığı yaktı, başımız sağ olsun. Hepimize sabır dilerken çekinerek de olsa mesleğimin ilgilendirdiği konuya geçiyorum.

Galatasaray Türkiye'dir
Soma felaketinin ilk dakikasından itibaren tüm camia tek yumruk aynı duruşla dikildi uğursuzluğun karşısına. Sezonun son maçında da futbolcularını madenciye, mabedini madene çevirdi Galatasaray. Bu millete iyi günler yaşattığı kadar kötü gününde de yanında olduğunu hissettirdi. Birinci olmuşsun, ikinci olmuşsun, böyle günlerde pek önemi kalmıyor. Sporun kendi içindeki durdurulamaz şiddeti bile kenarda saygı duruşuna geçiyor. Atılan gollerde yaşanan sevinç bile ürkek. İşte böyle bir atmosferde Galatasaray rakibini mağlup ederek Şampiyonlar Ligi'ne adımını attı.

Goller ikinci devrede


Maça Galatasaray atak başladı. Kontratak golü bekleyen Erciyessopr'un ise havası "Başladığı gibi bitse iyidir" şeklideydi. Ilk devre sayısız goller kaçıran Galatasaray forvetleri ikinci devreye golle başladılar. 90 dakika boyunca defansta duvar ören Chedjou, "Siz beceremiyorsunuz bu işi, gol atağı böyle başlatılır" diyerek topu Snejder ile buluşturdu. O da ayağının ucuyla Burak'a, golcü futbolcu da kaleye. Bütün Galatasaray Camiası derin bir oh çekti bu golle.

Sonra biraz al gülüm ver gülüm ve Umut'la 2 - 0. Rehavet her zaman kötüdür, karambolde Erciyes'in golü Mangane'den geldi. Yine stres sardı camiayı ama süre de bitince Galatasaray ikinci en büyük hedefine de ulaşarak kendi ligine olan yolculuğuna başladı.

Galatasaraylı futbolcuların maç başındaki gerçek madenci kaskları, raklam panolarındaki Soma desteği ve çıkış tünelinin maden ocağı dekoru güne yakıştı ama gollerdeki sevinçlerin dozu daha ayarlı olabilirdi.

Bu günlük hakeme bir şey dememek de galiba bize yakışan olacak.

17 Mayıs 2014, Cumartesi 19:55
YAZININ DEVAMI

‘’Destan Aslan'ın işi‘’

Galatasaray ligin son haftasına girilirken uluslararası platformdaki gerçek şampiyonluğa çok yakın. Trabzonspor'u farklı mağlup ederek ikincilik için büyük avantaj ele geçiren Sarı Kırmızılılar gelecek hafta oynayacağı Kayseri Erciyesspor maçı öncesinde büyük moral buldu. Kadın ve çocuk seyirciler önünde Şampiyonlar Ligi vizesini alacak güç ise Galatasaray'da var. Böylece ligi ikinci bitirdiği bir sezonda bile kuruluş amacı olan "Türk olmayan takımları yenmek için" yeni destanlar peşinde koşacak takım.

Maça gelirsek

İlk devre iki takım da uyuttu. Akılda kalan 2 Selçuk şutu ve 2 Onur kurtarışı var. Ama ikinci devre tamamen değişik bir takım vardı Trabzonspor'un karşısında. Sağlı sollu geldi Sarı Kırmızılılar ve bir anda skoru 2-0 lehine çevirdi. Verilen bir penaltı durumu 2-1 yapsa da Galatasaray bir çekiç gibi Bordo Mavililer'i sahasına çiviledi. Başta Yekta olmak üzere; Semih, Sneijder, Chedjou ve Selçuk takımlarını öne çıkardılar. Maçı koparan hareketi Yekta yaptı. Bu çocuk gelecek sezon da takımda olmalı, yüreğiyle oynuyor. Semih değişik bir görevdeydi ve sağ açıktan yaptığı 2 asistle futbolunu taçlandırdı. Sneijder'a birşey söylemek zor çünkü o bir çilek ve bu takımı süslüyor. Diğer çilek düşünsün artık. Chedjou defansın inanılmazıydı. Hakan Balta ile Trabzon ataklarının önünde duvardı. Selçuk en sonunda diğer çilek olmayınca kendini buldu ve klasik orta saha organizasyonunu yönetti, klasik frikik golünü de attı.

Diğerleri kötü müydü? Hayır, Sabri ve Telles maç boyunca iyi anlaştılar. Burak ise tek başına aslanlar gibi savaştı Trabzon defansıyla. Muslera ise Muslera işte, en kritik anlarda klasını gösterdi. Hafta arasında kupa maçında yıpranan takımı bu kadar kısa sürede ayağa kaldıran Operatör Doktor Yener İnce yönetimindeki Galatasaray sağlık ekibine Sarı Kırmızılılar çok şey borçlu. Kazanmak ekip işidir ve Galatasaray büyük aksilikler yaşadığı sezonda en sonunda kendine gelebildi. Deplasman fakiri takım en zor deplasmandan farklı galibiyetle dönüyor. Şimdi iş yönetimde. Sakinliğini hiç bozmayan Başkan Ünal Aysal yönetimindeki yönetim de bu takımı ve teknik ekibi olduğu gibi koruyarak gelecek sezona 1 ya da 2 takviyeyle bomba gibi başlayabilir.

Galatasaray taraftarı da geçmişte yaşanan kırgınlıkların üzerine bir beyaz sayfa çekerek Sarı Kırmızılı takımın Avrupa ve Türkiye'deki dev adımlarına destek olmalı.

Küfrü ancak eğitim önler

Fenerbahçe şampiyon oldu, taraftarı futbolcusu camiası küfürle kutladı. Galatasaray Türkiye Kupası'nı aldı, taraftarı futbolcusu camiası küfürle kutladı. Fenerbahçe şampiyon oldu Bağdat Caddesi'nde Galatasaray Store yakıldı, yağmalandı. Yıllar önce Fenerbahçe şampiyonluğu kaçırdı taraftarı stadlarını yakmaya çalıştı, benzicide arabalar ters çevrildi. Adnan Polat'ın son dönemleriyle Ünal Aysal'ın döneminde Galatasaray tarafı daha az olaya imza attı, daha az küfür etti, sahaya daha az yabancı madde attı.

Birşeyi değiştirir mi? Bence hayır. Bu ülkede üzüldüğümüzde de sevindiğimizde de küfür ederiz. Babalar oğullarını küfür ederek severler. En samimi arkadaşların masalarında küfür vardır. Küfür bu toplumun artık bir parçası olmuştur. Medeni dediğimiz ülkelerin de hayatında küfür vardır. Maçlarda bu doruk noktasına çıkar. Galatasaray-Fenerbahçe maçında Sarı Kırmızılı taraftarlar küfür ettiler, hem de gereğinden fazla. Neden fazla? Çünkü 2 saniye de küfür etseler 90 dakika da aynı cezayı alacaklar. Fenerbahçe-Karabük maçında Sarı Lacivertli taraftarlar 90 dakikadan da fazla küfür ettiler. Sebep aynı, "Rakip bize küfür etti, 2 saniye de aynı 90 dakika da".

Nasıl geçeriz küfürün önüne, eğitimle. Ceza keserek anca tahrik ederiz insanları. Fenerbahçe caddede şampiyonluğunu kutlarken canlı yayında futbolcusu da dahil herkes küfür etti. Yapacak birşey yok. Gençlerimizi mafya babası olmaya özendireceğimize meslek sahibi olmaya özendirmek birinci vazifemiz olmalı. Onlara para kazanmanın değil ahlaklı olmanın geçer akçe olduğunu anlatan öğretmenler yetiştirmeliyiz. Ne demiş bu ülkeyi kurarken Mustafa Kemal Atatürk, "Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim". Her geçen gün daha fazla özlüyoruz ve daha iyi anlıyoruz sanki Ulu Önder'imizi.

Anneler Günü kutlu olsun

Bir çocuğa yapılabilecek en büyük kötülük onu annesizliğe mahkum etmektir. Bir anneyi o ya da bu şekilde çocuğundan ayırırsanız, ya da o anne çocuğunu kaybederse; artık onun için yaşamın anlamı kalmaz, fiziken yaşar görünür ama içi bitmiştir.

Karartmayacağım içinizi, bu felaketi yaşamamış anne ve çocuklar, daha sıkı sarılın birbirinize, bu dünyanın sağı solu belli olmuyor maalesef. Her anne ve çocuğunun bir gün değil bütün hayatları boyunca mutlu olmaları en büyük isteğim. Dili, dini, ırkı ve tuttuğu takım ne olursa olsun. Sizi seven anne gibi, küfür ettiğiniz insanı da seven bir annesi olduğunu asla unutmamak gerek.

12 Mayıs 2014, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Konya'daki angarya‘’

Galatasaray, Türkiye Futbol Federasyonu'nu, başkanını, kurullarını, hükümetin onlarla uğraşan birimlerini, hakemleri, maçın yorumcusu eski hakemi ve rakiplerini de yenerek Türkiye Kupası'nı 15'inci kez müzesine götürdü.
Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor ilk haklarında havlu attılar bu organizasyona. Çünkü kısıtlı kadrolarıyla birkaç kulvarda yürüyemeyeceklerini biliyorlar ve Türkiye'nin 2 numaralı kupasını bu kadar çabuk gözden çıkarabiliyorlarsa bu onların değil o kupanın organizatörlerinin suçudur. Finali oynanan Ziraat Türkiye Kupası'nın değerini yok eden yanlış uygulamalarıyla ünlü Türkiye Futbol Federasyonu. Türk Futbolu'nu tamamen yok etmeden bu federasyon değişmeli. Kulüpler toplanarak siyasetin emir kulu olmuş bu federasyonu kovmaları gerek. Haziran'daki Genel Kurul bu iş için en uygun an.

Seyirci avantajı Es-Es'te ama!

Coğrafi ve ulaşım yakınlığı ile karşılaşmada Eskişehirspor'un taraftar üstünlüğü vardı. Galatasaray takım olarak tam kadroydu ama galiba taraftarı hâlâ protestoya devam ediyor, 34'üncü dakikada sahaya atılan meşalelerin takıma ne yararı olur, akıl alacak gibi değil. İkinci devrede ise uyuyan futbolcuları uyandırarak, "Bu takım taraftarıyla büyük" mesajını verdi Sarı Kırmızılı taraftarlar..

Maça bakarsak...

Galatasaray hızlı başladı, istek üst seviyede, her alanda alışılmadık bir pres var. Sonuç da almaları gerekti, 10 dakikada 1.5 penaltı kazandı ama Demirören'in hakemleri yine veremedi. Galatasaray bu duruma alıştı, itiraz bile etmiyor artık futbolcuları. Yapılan sertliklere de izin verince maç yavaş yavaş gerginleşti. Galatasaray kaybettiği dengesini 65'te buldu, 70'te de bu tür maçların golcüsü Sneijder "Kupa bizim" dedi. Kalite farkı bu işte. Juventus ya da Eskişehir farketmiyor, çilekler bunun için var büyük takımlarda.
Sneijder, Sabri, Yekta, Melo, Chedjou günün iyi isimleriydiler. Muslera ve Burak sakat sakat oynayarak ellerinden geleni yaptılar. Tabii ki bütün hafta uğraşarak bu isimleri maça hazırlayan sağlık ekibinin patronu Yener İnce ve arkadaşlarını da kutlamak gerek. Onlar Kupa'nın da gizli kahramanları oldular.
15'inci Türkiye Kupası da Aslan'a hayırlı olsun. Bu aralar her hafta bir kupa kazandı neredeyse Sarı Kırmızılılar.
Mancini ise Semih'i sağ bek, Sabri'yi de Sağ açık yaparak bizi yine şaşırtmadı ama Kupa primi 500 bin euro'yu cebine koydu. Kim ne derse desin Mancini'ye ama kimse başarısız diyemez.

Fotoğraf yalan söylemez

Galatasaray'ın bayan basketbol takımını tebrik etmekten yorulduk ama onlar kupa kazanmaya doyamadı. Bu sene yarıştığı her ortamda zirvedeki yerini bırakmadı. Hem de her seferinde finalde ezeli rakibini mağlup ederek şampiyonluğa ulaştı. Tekrar tebrikler bu altın kızlara.
Olayın bir de başka yüzü var, hem de yüz kızartıcı cinsinden. Galatasaray'ın evsahibi olduğu son maça Fenerbahçeli 6-7 yönetici geliyor, ekip başı hır gürde tecrübeli isim Mahmut Uslu. Önce bench'in arkasında oturmak istiyorlar. Polis oranın kombineli seyirciye ait olduğunu ve korunmalarının da olanaksız olduğunu belirterek bunun imkansız olduğunu söylüyor. Fenerbahçe heyeti bu kez de "Biz protokole oturmayız o zaman" diyor. Polis de "Zaten size başka bir yer ayırdık, protokolde de korumamız zor. Buyrun size ayırdığımız yere oturun" yanıtını veriyor. Bunun üzerine Uslu, "Biz protokole oturacağız" diye başka politikaya geçiyor. Polis de "Ya bizim gösterdiğimiz yere oturun ya da salonu terkedin" diyerek son noktayı koyuyor. Işte her şey de o zaman başlıyor. Maça "Olay çıkartayım da salonu polis boşaltsın" mantığıyla gelen Uslu kendilerine gösterilen yerde her söylenene aynı üslupla cevap vermeye kalkınca ortam geriliyor. Bir taraftar da "Makas" almaya kalkınca istediği ortamı yakalayan Uslu son bir çabayla, "Dövüyorlar beni" kozunu oynuyor. Ama görevli polisler gözleri önünde oynanan tiyatroya kanmıyorlar. Tüm planları tutmayan Uslu 2 camiayı birbirine sokma pahasına Galatasaray'ın şampiyonluğu yerine spor kamuoyunu "Makas" muhabbetine kilitliyor. Belki de her camia içinde günü kurtaran böyle yöneticiler var ama bugün başroldeki Uslu ve sokaktaki Galatasaray - Fenerbahçe kavgalarında ilk yaralanacak hatta hayatını kaybedecek çocuğun başına gelenlerden sorumlu yönetici olarak tarihteki yerini alacak. Aradan 2 gün geçmesine rağmen kin pompalamaya devam ediyor. Yumruk yese kahraman olacaktı. Makas vermekle yetinince ne yapacağını şaşırdı.

07 Mayıs 2014, Çarşamba 20:50
YAZININ DEVAMI

‘’Herkes Galatasaray'a karşı‘’

Takım çok mu iyi oynuyor; kesinlikle hayır. Çok iyi oynayan bir takım var mı Türkiye'de; kesinlikle hayır. Elazığspor - Galatasaray maçı Galatasaray'ın baskısıyla başladı. Henüz ilk dakikalarda Hajroviç, Elazığspor kalecisi İvesa tarafından resmen ceza sahası içinde biçildi. Normal karar penaltı ve kırmızı kart. 3'üncü dakikada rakip eksik kalacak ve muhtemelen Galatasaray da 1-0 öne geçecek. Ama hakem Barış Şimşek bu duruma izin vermedi. Nasıl bir görmezden gelmedir anlayabilmek mümkün değil. Herhalde Galatasaray lehine karar veren hakemler hafta arasında bağlı oldukları kurul tarafından fırça yiyorlar. Başka türlü bu penaltı ve kırmızı kartın verilmeme durumuna bir izah yok. Bu kararda iyi niyet aramak da hayalcilik olur.

Drogba'ya yakışmıyor

Karşılaşma futbol adına son derece heyecanlı. İki takım da gol atmak için çalışıyor ve zevkli bir maç izliyoruz. İlk devre Galatasaray daha net pozisyonlar yakaladı. Sneijder iki net pozisyonda son vuruşu iyi yapamadı. Onun kalitesindeki bir futbolcuya bu pozisyonları gole çevirememek yakışmadı. Oysa ki maçın genelinde olumlu işler yaptı. Dünya yıldızı 2 futbolcu var takımda. Biri canını dişine takarak Galatasaray'ın başarısı için uğraşıyor. Diğeri ise Dünya Kupası finallerini düşünerek kendisini kızağa çekti. Bu davranış da Drogba'ya yakışmıyor. Taraftarın bu kadar sevgisini kazanmış bir futbolcunun takımını yalnız bırakmaya hakkı yok. Bu davranış tarzıyla gelecek sezon onu ne Mancini ne de Ünal Aysal takımda görmek istemez. Bu arada takımda bir de Melo var; taraftar ona da aşık. Bazen gereksiz hareketler yapıyor ama yüreğini sahaya yansıtan bir isim. Taraftarın sevgisinin nedeni boşa değil. Yekta da yavaş yavaş takımın değişmezi oluyor. Ona da kocaman bir bravo. Selçuk ve Burak da geçtiğimiz haftaların durgunluğunu üzerlerinden atmış görünüyorlar. Gerisi bildiğimiz gibi, anca vasat futbol oynayabiliyorlar. Aysal ve Mancini'nin takıma en azından gelecek sezon için ufak bir ayar vermesi gerek.

Elazığspor daha baskılı oynadı

İkinci devreye Elazığspor fırtına gibi girdi. Galatasaray'ı ceza sahasına hapsetti. Muslera'nın da sakatlanarak oyunu terk etmesi Galatasaray adına maçı daha da zora soktu. Sonra Elazığ'da Tanju kırmızı kart gördü ve Galatasaray maçı dengeledi. İlk devrede olduğu gibi gol kaçırmaya devam etti. Elazığspor'un da atakları durmadı. Biz bu maçtan ne anlıyoruz; iyi futbol, kazanma hırsı, iki kalede de tehlikeli ataklar. İşte futbolseverlerin arzuladığı ortam.
Neticede Galatasaray çok zorlandığı bir maçtan 3 puan çıkarttı. Beşiktaş'ın da Sivasspor'a 3-0 mağlup olmasıyla Sarı Kırmızılılar tekrar ikincilik koltuğuna oturarak Şampiyonlar Ligi'ne direkt gitme pozisyonuna geldi. Maçın özeti ise hakemin verdiği anlamsız kararlar, Galatasaray'ın direnci ve Elazığspor'un pes etmeden ligde kalma mücadelesi vermesiydi. Galatasaray ise uzun süre sonra deplasmanda maç kazanarak üzerine üzerine gelen Türkiye Futbol Federasyonu'na da mesaj gönderdi, "Size rağmen Şampiyonlar Ligi'ne direkt gideceğiz".

Pota parlıyor

Galatasaray futbol takımı bu sene en büyük hedefine ulaşamadı ama kızlı erkekli basketbol takımları başarıdan başarıya koşuyor. Erkekler yaşanan tüm aksilikleri, sakatlıklara rağmen Avrupa'da gidebildiği kadar gitti. Kızlar ise gerçekten tarih yazıyor. Avrupa'da şampiyonlar şampiyonu oldu, lig şampiyonluğu için de büyük avantaj ele geçirdi. Fenerbahçe ile oynadığı final serisinde 2-0 önde, kalan 3 maçtan 1'ini kazanırsa şampiyon olacak. Potanın en parlak yıllarını yaşatıyor Sarı Kırmızılılar taraftarlarına.

27 Nisan 2014, Pazar 19:50
YAZININ DEVAMI

‘’Aslan'ın düşmanları!‘’

Kim olabilir, en büyük rakibi mi, ikinci en büyük rakibi mi, hükümet mi, hükümetin şakşakçıları mı, spor kamuoyu mu, basın mı, iç dinamikler mi? Bilemediniz, şu anda Galatasaray’ın en büyük düşmanı Galatasaray’ı güçlendirmek için çalışması gereken Türkiye Futbol Federasyonu’ndan başkası değil.

Göreve gelme sebepleri 3 Temmuz sürecindeki lekeleri çitileyerek temizlemekten başka bir şey olmayan, FİFA ve UEFA’nın en istemediği “Siyasetin futbola bulaşması”nın iletken kablosu Demirören Federasyonu. 10 yıl, 20 yıl sonra bugünün aktörlerinin % 90’ı hayatta olacak ve bugünün yaşanan rezaletlerini yüzleri kızararak hatırlayacaklar. Her 2-3 senede bir kendini katlayarak gelişen teknoloji yardımıyla 20 yıl sonra ne kadar kötü kokarsa koksun hiçbir şeyin üzeri örtülü kalmayacak. Bugünlerin defoları tüm detaylarıyla zihinlerimizin dev ekranlarına kalıcı olarak kazınacak.

Galatasaray’ı nasıl çökertsem

Ne düşmanlık yaptı Federasyon Galatasaray’a diye soracak olursak! Aleyhe alınacak her kararda zorlanmadan maksimumu vermek, hakemler dahil tüm personeline “Kararların Galatasaray’ın aleyhine ise sorgulamam” mantığını hissettirmek, Durduk yerde hocasına kanca atarak lig ortasında olayın kahramanlarının zaaflarından da yararlanarak koca Galatasaray’ı fabrika ayarlarına geri döndürmek, Federasyon Başkanı elindeki medya gücünü meslektaşlarımızı acımasızca kullanarak Galatasaray’ın başarısızlığı için çalıştırması. Örnekler çoğaltılabilir ama bunlar da yeterli.

Asıl darbe ülke futboluna

Kulüpler ne kadar güçlü olursa federasyonlar da o kadar güçlü olur. Ancak mevcut Başkan Yıldırım Demirören’in bundan haberi yok. Galatasaray’a vurayım derken Türk Futbolu’nu batırıyor. Yabancı sınırlaması, 2 saniye küfre saha kapama, içişlere karışma ve son icat Passolig. Zaten az olana seyirciyi tamamen bitirecek tüm uygulamalar yapıldı. Yakında futbolu; televizyonda oynayan bir şey olarak tarif edebileceğiz.
Son olarak kulüp yöneticisiyken “Nouma kalsın” federasyoncuyken “Melo gitsin” diyen Demirören, takım halinde gece 04.30’da silahlı çatışmada yaralı veren Beşiktaş’a da akıl verecek mi çok merak ediyorum.

24 Nisan 2014, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Son 45 dakika‘’

Kötü başlamadı Galatasaray maça. Bursaspor'u sahasına hapsetmiş, sanki rakibini kontratağa zorlayan bir futbol ortaya koyuyordu. Her zamanki deplasman görüntüsünden uzaktı. Herkes canla başla saldırıyordu. Hatta geçen hafta Sivas'ta faul bile yapamayan Sarı Kırmızılı futbolcular rakip futbolcularla kavga bile çıkardılar. Yerde gereksiz yatan Volkan Şen'e Burak "Kalk" deyince ortam gerildi. Mancini bile kulübeden çıkarak kavgayı ayırdı.

Sonra Bursaspor bir anda 2 gol birden buldu. Galatasaray ne olduğunu bile anlamadı. Ama ilginç bir şekilde de Sarı Kırmızılı futbolcular oyun disiplininden kopmadılar. Aradılar aradılar ve 45+1'de Sneijder ile golü buldular. Herkes eminim aynı şeyi yazacaktır; Sneijder'ın golü maçın kırılma anıydı ve Galatasaray'a finali getirdi.

Bununla beraber Galatasaray ikinci devreye öyle bir başlangıç yaptı ki bir anda durum 2 - 3 oldu. Bu dakikadan sonra maç tamamen Galatasaray'ın kontrolüne geçti skor 2 - 5'e kadar geldi. Eğer 2 - 0'dan 2 - 5'e geri dönüş bahsi yapan biri varsa herhalde paraları ceplerine sığdıramıyordur şu anda. İlk devrede "Galatasaray kendisini hayata bağlayacak son 45 dakikasını iyi değerlendirmesi gerek" demiştim. Daha da iyi değerlendiremezdi herhalde. İnsanın içinden Rize, Kayseri, Antalya, Konya vb. maçlarında da dakikaları iyi değerlendirseydiniz ya demek geliyor ama artık geçti. Sezon finali lig ikinciliği ve Türkiye Kupası ile yapılırsa ne ala.

800 liraya bilet olur mu

Bana kim ne açıklama yaparsa yapsın bir kulüp 10 liralık bileti rakip taraftara 800 liraya itelemeye çalışıyorsa ilk anlayacağım şey, "Gelmeyin kardeşim, istemiyoruz sizi" demektir. Sebebi de ne olursa olsun; destek mi yapılmasın rakip futbolculara, kendi taraftarına mı güvenmiyor tahriklenip olay çıkartırlar diye, kulüp kasasını mı doldurmak istiyor bir anda bilemiyorum ama ortada büyük bir terbiye eksikliği olduğu aşikar. Kaldı ki Bursa'da sahaya atılmadık şey kalmadı. Yekta'nın kafası yarıldı, gol atan Burak önce duş aldı, kırmızı kart görüp polis korumasında soyunma odasına anca gidebildi.

Uğursuz hafta

Geçen hafta çok üzücü geçti benim için. İki arkadaşımı kaybettim gencecik yaşta. Neredeyse mesleğe beraber başlamıştık Süleyman'la. O hep foto muhabirliğinde devam etti. Maçlarda görüyorduk birbirimizi, hep ilk günkü gibiydi Süleyman. Kerim ise Galatasaray Lisesi'nden de kardeşim. O da foto muhabirliğinde en zirveye tırmanan isimlerden biriydi. Bozcaada'da tanımıştım onu ve eşi Aybige'yi. Süleyman kalbinin, Kerim inanılmaz şanssızlığının kurbanı oldular. Ne diyeyim ikinizi de özleyeceğim. Ölümlerin hepsi kötü de zamansız olanına denecek laf bulunmuyor. Nur içinde yatın.

Önemli düzeltme

15 Nisan'daki yazımda bazı ifadelerim yanlış anlaşılmış. Galatasaray Mali Genel Kurul'u öncesi "İstifa, ibrasızlık, kavga olur" diye salya akıtanlar ve ortamı gerenler Galatasaray'ı özümseyememiş medya mensuplarıdır. "Bütün bunlar ise top çizgiyi geçmiyor diye oldu" deyip suçu aynada araması gerekenler de ibra edilmeyen Adnan Polat yönetimidir. Diğer boşluklar bu bilgiler doğrultusunda yerine oturdu sanırım.

16 Nisan 2014, Çarşamba 20:55
YAZININ DEVAMI