Arama

Popüler aramalar

‘’Futbolcu sahada konuşur‘’

Aslantepe’yi metro girişinden itibaren işgal eden sahteciler, 10 metre yanlarındaki araçlarında oturup sigara içip kendi aralarında sohbet etmekten başka iş yapmayan Şişli Belediyesi’nin zabıtalarının gözlerinin içine baka baka tezgah açıyorlar. Bu kadar somut sahipsizlikte futbolcular kendi aralarında kavga da ederler, internette cik cikleşirler de. Servet Çetin’in Cem Sultan ile yaşadıklarını benimsemem mümkün değil ancak yaralanmış gibi görünen Servet, Kasımpaşa maçında bir futbol gerçeğini gösterdi. Taraftarlar sahada konuşan futbolcu istiyor.

Cem Sultan ne kadar mazlum, Servet zalim gibi görünse de sonunda taraftar Servet’i bağrına bastı. Maçın sonlarında Aslantepe “Servet, Seerveet” sesleriyle inledi. Servet aslında çok zeki bir futbolcu, idmanda yaşananların itibarını sarstığını fark ederek Kasımpaşa önünde canını dişine taktı, savunmadaki klasik rolünün dışına çıkarak üç kez, kanatlar dahil şahane hücumlar yaptı. Galatasaray’da artık unutulan hücumcu stoperliğe örnek oluşturdu. Sonunda Tanjuvari kafa golünü attı. Hafta içinde kaybettiklerini, 90 dakikada fazlasıyla yerine koydu.

Servet’i bu kadar överken Cem Sultan’a değinmeden geçmek olmaz. Tam 6 yıldır ilerlemesini bekliyorum. Akranı Batuhan A milli takıma kadar yükselirken başlangıçta daha iyi olduğunu bildiğim Cem Sultan hâlâ A2 oyuncusu olmaktan öteye gidemedi. Kendi başarısızlığını taraftara şirin görünebilmek için internette onlarca cik cik yollayarak kapatmaya çalıştı. Bunlar kısa dönemli çözümlerdir. Sahada olmayan bir futbolcunun, canını dişine takan bir başkasıyla atışması kendisini yaralar. Cem Sultan’ı futboluyla görmek istiyorum, klavyedeki bozuk türkçesiyle değil. Yoksa kaybolup gidecek.
Hafta sonu yapılacak başkanlık seçimlerinde Ünal Aysal ve Turgay Kıran’a başarılar diliyorum. Ünal Aysal’ın kazanacağı kesin, yüksek oy almasını dilerim. Sevgili Turgay Kıran da ikinci olsun istiyorum.

12 Mayıs 2011, Perşembe 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Galatasaray'ın kaleci sorunu‘’

2010-2011 sezonu kalecilerin takımlar için ne kadar önemli olduğunu Galatasaray özelinde gösterdi. Çok iyi kaleciniz yoksa sıradan bir takım olma riskini taşırsınız. Galatasaray şampiyon olduğu sezonlarda hep mükemmel kalecilere sahipti. Tek istisnası Kalli Feldkamp ile başlanıp bitimde Cevat Güler’le kazanılan son şampiyonluktur. Orkun Usak gibi fena olmayan bir kalecinin yanında alt kaliteli Aykut Erçetin’le şampiyonluk mucizeye yakın bir olasılıktır. Bir daha tekrarlanamazdı, o yüzden de tekrarlanamadı. Morgan de Sanctis dışında son yıllarda hep ikinci-üçüncü sınıf kalecilere güvenilmesi Galatasaray’ın başına ciddi sorunlar açmıştır. Galatasaray’ın durumunu yalnızca kalecilere bağlamıyorum ancak gelecek sezonun planlamasını yapacakların konuya ciddiyetle eğilmeleri gerektiğine inanıyorum. Şimdiki kalecilerden hiç birisinin Galatasaray’ın asıl kalecisi olamayacağı gün gibi aşikar göründüğünden kesinlikle dört dörtlük gerçek kaleci bulunmalıdır. Zapata adlı kova kaleci yedeklik için bile seçenek olamaz. Ayrıca yedek kaleci için yabancı kontenjanı kullanılamaz. Aykut ise Galatasaray devrini çoktan tamamlamıştır, kadroda tutulacağına ihtimal vermiyorum.

O yüzden hala içimde kalan küçük umutla iyi kaleci olduğunu düşündüğüm Ufuk Ceylan’ın sonuçlardan bağımsız biçimde son üç maçta oynaması belki Galatasaray’ı ikinci bir kaleci harcamasından kurtarır. Eğer Ufuk da aklını başına alıp kendini toparlamazsa Galatasaray 2011-2012 sezonunda iki kaleci almak zorunda kalacaktır.

Yönetimsiz takımda bu cesareti sevgili Bülent Ünder’in göstermesini beklemekten başka çare yok. Bülent hoca, Galatasaray’ın 2-3 milyon Euro’sunu kurtarmak istiyorsa Zapata ve Aykut’u bırakıp aralarında tek gelecek pırıltısı taşıyan Ufuk’u 270 dakika oynatmalıdır. O da olmazsa gelecek sezon için kaleci planlamasına sıfırdan başlanmalı, yabancı kalecinin yanısıra yerli kaleci de alınmalıdır. Kötü kaleci seçimlerinden alınacak dersin öğrettikleri yeterlidir sanırım.

04 Mayıs 2011, Çarşamba 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Tarık Kutver vesilesiyle MİY‘’

1967-1968 sezonunu hiç unutamam. Metin Oktay son Lig maçını Mersin’de Türkiye’nin en güzel isimli takımlarından Mersin İdman Yurdu’na oynamıştı.O yıl Kadri Aytaç’ın futbolcu-hocalığında ilk kez birinci lig’e yükselen MİY, Galatasaray’ın efsane forveti Tarık Kutver’i transfer etmişti. Ben de yatılı olarak Tarsus Amerikan Koleji’nde okumaya başlamıştım. 11 yaşındaki bir çocuğun aklında kalanlar arasında itiraf etmeliyim, Tarık Kutver giderek kayboldu. Oysa iki haftada bir Kadri Aytaç’ın bembeyaz olmuş saçlı haliyle, Türkiye’nin en büyük futbolcularından biri olan Tarık Kutver’i izlemek için Tevfik Sırrı Gür Stadyumu’nun deniz tarafındaki kale arkasına koşardım. Yıllar sonra kaybı Galatasaray resmi sitesinde iki satır geçiştirilen ancak Kayseri maçında saygı duruşuyla yapılan ayıbın biraz hafifletildiği Tarık Kutver, Galatasaray’ı bugünlere taşıyan Metin Oktay efsanesinin parlak yardımcı oyuncularından biriydi. Sağ açık denilen pozisyonun zor bulunan örneğiydi. Metin Oktay’a çok gol attırdığını hatırlıyorum. Galiba biraz hırçındı, saha içinde teslim olmazdı. Ölümünün ardından başkaları varsa özür dilerim, yalnızca büyük üstad Öcal Uluç’un hakkında yazı yazmış olmasına çok üzüldüm. Oysa Tarık Kutver, Metin Oktay kuşağının Anadolu’ya geçen delikanlılarındandı. Bana futbol, Galatasaray ve Mersin İdman Yurdu’nu sevdiren isimlerin başında gelirdi.
Sonra galiba Antep’e transfer oldu ve futbolu orada bıraktı. Mutlu bir tesadüfle günümüzde başta Nurullah Sağlam olmak üzere Antep’e hizmet edenler Mersin’i yeniden layığına taşıyorlar. Mehmet Polat gibi kısa Galatasaray döneminde çok sevdiğim Antepli’ye Erman Özgür, İlhan Özbay, Erdal Güneş, Faruk Bayar eşlik ediyor. Son iki haftada bir aksilik olmazsa güzelim Mersin’im yeniden süper lig’e geliyor. Galatasaray’ın kahrettiği sezonda teselli kaynağım MİY’in Bolu maçında yıllar öncesine giderek tribünde olmaya çalışacağım. Tevfik Sırrı Gür’de Kadri Aytaç, Aydın Tohumcu ve Tarık Kutver’i şükranla anacağım.

29 Nisan 2011, Cuma 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Futbol basit bir oyundur‘’

Bülent Ünder yıkılmış Galatasaray’a kısa sürede kazandırdıklarıyla iki şeyi kanıtladı; 1) Futbol aslında çok basit bir oyundur, 2) Bülent Ünder gelecek sezon mutlaka teknik heyet içinde yer almalıdır. Futbol basit oyundur çünkü temel konularda herkesin bildiği doğruları yaparsanız takır takır top oynamak mümkündür. Bülent Ünder, Galatasaray’ın yetersiz denilerek yerden yere vurulan kadrosunun en çok eleştirilen isimlerinin yer aldığı dizilişle güzel futbol oynatmıştır. Topu yerden hızlı biçimde arkadaşına ver, boşa çık, arkadaşların sana rahat pas verebilsinler, topu kaybettiğin zaman göstermelik değil birden fazla kişiyle rakibe bas, topu karşı takımın ayağından al ve mümkün olan en çabuk biçimde rakip kaleye git. Bir de duran toplarda kimin nereye gideceği belli olsun ve top önceden belirlenen biçimde kullanılsın. Bunlar hücuma yönelik bilinenlerdi. Savunmada ise rakibine top aldırmamaya çalış, engel olamıyorsan hareketleneceği alan bırakma, forvetler ceza sahası içinde elini kolunu sallaya sallaya gezemesinler, kalene yakından şut attırma, karşı takımın hücumcularını duran toplarda topla kolay buluşturma. Bir de kalene her gelen topu içeri almayacak kaleci transfer et! Mansisapor maçında Bülent Ünder’in takımı her şeyi becerdi, yalnızca duran toplarda iki senenin fahiş hatalarını tekrarladı. Dixon’ı en kısa adam İnsua ile durdurmaya çalıştı, Gökhan Zan, Kahe’nin önüne geçemeyip kafa vurmasına engel olamadı. Bir de Zapata gibi kova kalecinin varlığını ekleyelim.
Ortadan yayın yapması zorunlu TRT’nin bugünkü çizgisinin spora yansımasını gösteren utanmaz görüntülerle yıkmaya çalıştığı Arda, belki de yeniden Galatasaray’a kazandırıldı. Kurulan iğrenç tezgaha alet olanlar istemeden Galatasaray ve Arda’ya iyilik yaptılar. Ancak sonuçtan bağımsız olarak pespaye yayıncılığa imza atanlar hesap vermelidir. İzlenme payı uğruna her türlü hokkabazlığı mübah görenlerin bile yayınlamadığı kareler TRT tarihinin kara lekesidir ancak günümüzdeki anlayışla zor temizlenir.

20 Nisan 2011, Çarşamba 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’'Topal ördek' Arda'yı satamaz!‘’

Seçimi kaybeden ya da seçime girmeyen başkanlar yeni seçilen başkan yemin edip görevi devralana kadar topal ördek olarak anılırlar. Bu süre genelde iki ay kadardır. Topal ördekler hukuken başkan olsa da iktidar dönemi fiilen bittiği için önemli kararlar almaz, alamazlar. Kamuoyu meşruiyet açısından engel olur.

Bugün Galatasaray’da Adnan Polat artık bir ‘topal ördek’tir. 14 Mayıs 2011 akşamı Tevfik Fikret Salonu’nda Divan Başkanı sandık sonuçlarını açıkladığı an Adnan Polat yalnızca eski başkan sıfatına sahip olacaktır. Mazbata alındığı gün de Polat’ın başkanlığı hukuken sona erecektir. Yaklaşık bir ay sonra görevi devredecek kişinin ya da heyetin Galatasaray’ın önündeki üç yıla damgasını vurabilecek hakkı kendilerinde görmelerini ayıplıyorum. Hukuken bu hakları olsa bile fiilen dönemi sona eren insanlar Arda Turan’ı satamazlar, satarlarsa yetkilerini suistimal etmiş olurlar. Yalnızca Arda’yı satamazlar demiyorum, Galatasaray’ın geleceğine ilişkin hiçbir uzun vadeli kararı alamazlar. Örneğin Lionel Messi kapılarına dayanıp “Ben doğuştan Galatasaraylı’yım, bonservis bedelimi kendi cebimden Barcelona’ya ödedim, sizinle boş mukavele imzalamak istiyorum” ya da Jose Mourinho, Mecidiyeköy’e gelip “En büyük hayalim Galatasaray’ı çalıştırmak, Hikmet Karaman’a teklif ettiğiniz sözleşmenin aynısını kabul ediyorum” dese bile Adnan Polat’ın bu kişilerle oturup nezaket gereği sohbet etme dışında herhangi bir pazarlık yapma, hele hele sözleşme imzalama hakkı yoktur. Bunun dışında Dünya’nın en büyük firmaları “Galatasaray’a sponsor olmak istiyoruz, bütçe sınırını siz belirleyin” dese bile Adnan Polat Galatasaray’ın geleceğine yönelik bağlayıcı sözleşmeler yapamaz. Yaparsa herkesin kafasında bin tane soru uyanır ve cevaplanması da zor olur. Bu açıdan İMKB’ye bildirilen görüşmeler derhal kesilmeli, Galatasaray-Arda arasındaki oluşacak tabloya yeni başkan karar vermelidir.

14 Nisan 2011, Perşembe 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’İşkence sezonu‘’

Ancak Galatasaray’ın en sevilen insanlarından Bülent Ünder’e karşı böyle bir tutum içine girilmesi mümkün değildir. Ünder uzun yıllar çalıştığı camiada her seviyedeki oyuncu ile bire bir ilgilenen onlara katkıda bulunan bir Galatasaraylı’dır. O halde sorun çok daha derinlerdedir. Galatasaraylı futbolcular kafalarında sezonu bitirmiş, sakatlanmamak, etliye sütlüye karışmamak için sahaya çıkmış gibiler. Her sezon büyük hedefler kovalayan bir takımda ulaşılacak kupa kalmayınca takımı derleyip, toparlamak olanaksızlaşıyor. Tarihinin en kötü yönetiminden kaynaklanan tabloda futbolcuları tek sorumlu saymak haksızlıktır.

Bir de Bülent Ünder’in en son çalışmak istediği Başkan’ın Adnan Polat, Adnan Polat’ın da en son çalışmak isteyeceği teknik adamın Bülent Ünder olması ihtimali işleri daha çetrefilleştiriyor. İki taraf da zorunluluktan bir araya geldiklerinden Galatasaray için işkence sezonunun bitmesi için yedi tane daha 90 dakikaya katlanılacaktır. Sevgili Ünder içinde bulunduğu durumu çok iyi bildiğinden gelecek sezona yönelik çalışmalar yapacaktır. Yeni Başkan’ın muhtemelen yabancı hoca ile çalışacağı gerçeği Ünder’in pozisyonunu belirleyecektir. Galatasaray kalan maçlardan en az ikisini kazanmalı ve kadrosunda düşünmediği futbolcuları 18’e bile almamalıdır. Bir de çok merak ediyorum Stancu gerçek pozisyonu olan santrforda hiç kullanılacak mı?

Ayrıca Yekta Kurtuluş ne kadar kötü olursa olsun her maç oynatılmalı ve Galatasaray’daki geleceği konusu netleşmelidir. Kendisine çok güvendiğimden Yekta’yı sürekli oynarken görmek istiyorum. İstemediklerime gelince liste uzun olduğundan isim vermeyeceğim. Ama onları zaten herkes biliyor. Son olarak ibra edilmeyen Yönetim Kurulu’ndaki Hakan Üstünberk ve Doğan Yalçınkaya’ya üzüldüğümü belirtiyorum. Haldun Üstünel ve Cemal Özgörkey’in durumlarının ise netleşmesi gerekiyor.

06 Nisan 2011, Çarşamba 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Kendi silahıyla vurulan Hagi‘’

Aslantepe’deki Fenerbahçe maçında alınan sonuçtan bağımsız olarak futbol felsefesini çok beğendim. Hızlı ataklar, rakibe baskı ve inanılmaz ölçüde oyun sıkıştırma gibi tek başına bile her birisi mükemmel uygulamalar eşgüdüm içinde peşpeşe yerine getirildi. Ancak artık bunların hiç birisi yeterli değil. Hagi’nin aldığı çok sayıdaki mağlubiyet, deplasmandaki dibe vuruş futbolun sonuç oyunu olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Hagi, teknik direktörlüğündeki soru işaretlerini giderecek sonucu alamamıştır. Oysa Ankaragücü ve Fenerbahçe maçlarında öne geçildikten sonra son dakikalarda yenilen goller olmasa Hagi için gelecek sezona yönelik daha iyimser düşünebilirdim. Hep tekrar ettiğim bir noktayı izninizle yeniden gündeme getiriyorum. “Duran toptan gol atamayan takım duran toptan gol yemeye mahkumdur”. Ankaragücü’nün kornerden Sestak’la kazandığı gol Galatasaray’ın önemli zaafının yansımasıdır. Başta Arda olmak üzere Galatasaray kornerlerini kullananlar topu ön direğe atıyor ama o noktada hiç bir arkadaşı olmadığından vuruş rakibin en yakındaki elemanı tarafından rahatlıkla karşılanıp kontratağa dönüşüyor. İBB maçında Gökhan Ünal’ın İbrahim Akın’a attırdığı gol gibi. Sestak’ın golünde Bednar’ın bomboş bırakılması Galatasaray’ın ön direk kullanımını bilememesinin faturasıdır. Bednar’ın işlevinin farkında bile değillerdi. Çünkü Sarı-Kırmızılı oyuncular orada nasıl pozisyon almaları gerektiğini çalışmıyorlar. Semih’in attığı golde ise alınacak önlem ofsayt çizgisini kaleden uzak tutmaktı. Bu konuda barajı ilerde kurdurmak isteyen Gökhan Zan’ın olağanüstü çabası, panikleyen oyuncularca boşa çıkarıldı ve Semih kötü kaleci Zapata’nın burnunun dibine kadar girdi. Hagi bir anlamda en iyi bildiği iş olan duran topları çalıştırmadığı için kaderin cilvesi olarak kendi silahıyla vuruldu. Şampiyonluğa giden takımlar duran toptan kolay goller atarken Galatasaray’da umutlar tükendi.

Not: Bu yazı, “Hagi gönderildi” haberleri çıkmadan önce yazılmıştır.

24 Mart 2011, Perşembe 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Gelecek sezonu kurtarmak‘’

Galatasaray tarihinin en kötü sezonunu geçiren futbol takımı için tek iyimser dilek, gelecek sezonun kurtarılmaya çalışılmasıdır. Adnan Polat’ın başkanlığının Ağustos ayına uzanmayacağını düşünürsek aday olacak kişinin ciddi bir yeni sezon planlamasına tezelden başlaması zorunludur. Bir mucize olup başkan 2011-2012 sezonunun hazırlıklarına kadar yerinde kalırsa neler yapacağını az-çok tahmin ediyorum. Seçim sürecinde Türkiye’de siyasette çok tuttuğu görülen mazlum edebiyatına sarılacak. Karşısına çıkacak ekibi güç odakları diye niteleyip, genel kurulun sempatisini kazanmaya oynayacak. Yeni bir teknik direktör getirecek, futbolu en iyi kendisinin bildiği inancıyla bir transfer hamlesi daha yapacak ve topun çizgiyi geçmesi için dua edecek. Büyük bir ihtimalle de Adnan Sezgin’i yeniden göreve getirecek. Zira o konuda kendisini gol yemiş hissettiğinden rövanşizme yönelecek. Başkanlığı Özhan Canaydın’dan devraldığı sezon gelen şampiyonluk dışında sürekli hüsrana uğramasındaki kendi eksiklerini-hatalarını yok sayacak. “Ben yaptım, oldu” yaklaşımının dışına çıkamayacak.

Başkan’ın Hagi’yi kerhen getirdiği belliydi. Uzun bir çalışma düşüncesi hiç olmamıştı. Ancak Hagi’nin de Başkan’ın değirmenine su taşıdığı gerçeği ortaya çıktı. Galatasaray’da oyuna girdiği her maçta mutlaka gol yediren Mustafa Sarp, fiziği kötü olduğu dönemde Türkiye’nin en çekilmez oyuncusu Barış Özbek ve ömür törpüsü Hakan Balta’dan vazgeçemedi. Galatasaray’a yakışmayacak tek forvetli sistemden başkasını, son dakikalar hariç düşünmedi. Galatasaray’ı Super Lig’de rakip ceza sahası içinde sistematik olarak en az oyuncu bulunduran takım hüviyetinden kurtaramadı. Çok çabalamasına, Galatasaray için her türlü fedakarlığa katlanmasına rağmen çözüm üretemedi. O yüzden Hagi’nin hüsranına belki kendisinden bile fazla üzülmeme rağmen sonuç kaçınılmazdır.

Objektif koşulların Hagi’yi başarısızlığa mahkum ettiği gerçeği acımı bir nebze azaltsa da yapılacak bir şey yok maalesef.

17 Mart 2011, Perşembe 11:00
YAZININ DEVAMI