Arama

Popüler aramalar

‘’Ü.Karan ve İ.Akın'a üzülmek‘’

Şike operasyonunda göz altına alınan kişilerden yalnızca Ümit Karan ve İbrahim Akın’a ilişkin yazmak istiyorum. Diğerleri benim için yalnızca futbol dünyasının çeşitli kademelerinde yer alan isimler. Bazıları ile el sıkışmışlığım var, bazılarını ekranlardan tanıyorum, bazılarının ismini ise ilk kez duyuyorum. Ümit Karan ve İbrahim Akın ise en azından benim için diğerlerinden farklı. İbrahim Akın, Altay’da oynarken dikkatimi çekmişti ve Galatasaray’ın kendisini almasının yerinde bir hamle olacağını belirtmiştim. Ancak Galatasaray’a çok yaklaşmışken Beşiktaş’a imza attı. Oyun tarzını beğendiğim İbrahim Akın’ın bu transfer sezonunda da Galatasaray’ın kapısından döndüğü biliniyor. Geçtiğimiz sezonda yaptığı belirtilen görüşmeler ise affedilir gibi değil. Hele hele şike parası için hocadan fetva aldığı iddiaları garip ötesi.
Ümit Karan ise Galatasaray’da oynarken hep sevdiğim isimler arasında yer aldı. Gheorghe Hagi tarafından disiplinsizlik gerekçesiyle Ankaraspor’a gönderildiğinde üzülmüştüm. Kiralık dönem sonrası Ümit Karan’ın performansı yukarılara çıkmıştı. Ümit Karan her Galatasaraylı’nın gönlünde güzel goller atan, takımı için sonuna kadar çabalayan bir oyuncu olarak anılacaktır.
Ümit Karan ve İbrahim Akın gibi parlak isimlerin şikeye bulaşmalarından alınacak dersler var. Aktif futbolculuklarında başka işlere kafa yoran oyunculardan korkmaya başladım. Ümit Karan gece kulübü işletmeciliği, otomobil modifikasyonu konularını futbolculuğunun yanısıra sürdürmeye çalışmıştı. İbrahim Akın’ın at yarışı tutkunu olduğunu, zamanının çoğunu Veliefendi’de geçirdiğini gazetelerde okuyordum. Zaafları olan futbolcuların varlığı, şikeci başkan ve yöneticilere uygun ortam sağlıyor. Bir şekilde zayıf taraflarını kullanarak oyuncularla işbirliği yapabiliyorlar. Yöneticilerin kadrolarındaki isimleri bu açıdan değerlendirmeleri gerektiğini düşünüyorum. Ümit Karan ve İbrahim Akın, genç futbolcuların neleri yapmamaları gerektiğini, kimleri örnek almamaları gerektiğini göstermiştir.

08 Temmuz 2011, Cuma 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Galatasaray, Başkan Kulübü'dür‘’

Her kulüp Başkan Kulübü’dür ama Galatasaray daha Başkan Kulübü’dür. Galatasaray’da Başkan son sözü söylediği zaman akan sular durur. Günümüzde Galatasaray içinde koparılmaya çalışılan fırtınalara, köpürtülmeye özel önem verilen tartışmalara hep bu gözle bakıyorum. Farklı görüşteki insanların tartışmaları, bilgi eksikliğinden yanlış yorumlar ve açıklamalarda bulunmaları doğaldır. Hele yeni ekibin içinde uzun süredir görev almamış seçilmişler bulununca durum daha da hassaslaşıyor. Geçmiş dönemde yapılmış ve geçerliliğini koruyan anlaşmaların yok sayılması isteniyor. Bunlar zamanla düzelecektir. Galatasaray yönetiminde taşlar yerine oturacak, bu tür dalgalanmalar giderek azalacaktır.
Son olayları böyle değerlendiriyorum. Yaşanan olaylar tek koşulda endişe verici boyutlara taşınır; Başkan ile hoca arasındaki ipler koparsa... Başkan Ünal Aysal ile teknik direktör Fatih Terim arasındaki iyi ilişkiler bozulmadığı sürece Galatasaray’daki gelişen tartışmalar uzun dönemde yetkilerin belirlenmesi, kimin nerede duracağını öğrenmesi açısından yararlı bile olacaktır. Galatasaray’ı içinde bulunduğu durumdan çıkarmak için insanların gösterdiği çabaların zaman zaman yanlış anlaşılabilecek boyutlara taşınması en kısa zamanda yaşanıp atlatılması önemlidir. Ünal Aysal’ın başkanlığı özümseme ve tartışmasız otoritesini yerleştirmedeki öğrenme eğrisinin yüksek olacağını düşünüyorum. Bambaşka bir dünyadan gelen Ünal Aysal kulüp yönetimine alıştıkça, dengeleri oluşturdukça bu tür sorunlar tatlı birer anı halinde hatırlanacaktır. Burada en büyük şansın Ünal Aysal ile Fatih Terim arasındaki kader birliğinde yattığını görebiliyorum. İkisi de başarılarının birbirlerinin atacağı uyumlu adımlarda yattığını bilecek kadar olgunlar. Kısa zamanlı mevzi kazanmak uğruna uzun dönemli kazanımlardan vazgeçmeyecek kadar tecrübeliler. Hedefleri büyük olan insanlar etraftaki minör olguları abartmadıkları, soğukkanlı bakmayı bildikler için oralara çıktıklarını bilirler.

29 Haziran 2011, Çarşamba 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Cevher Özer ve Ermal Kurtoğlu‘’

Sonuçta bütçe olarak kendisinden çok yüksek Fenerbahçe’ye kaybettiklerinde bile taraftarın çılgınca desteklediği bir takım oldular. Hepsini çok sevdim, aslında kimseyi diğerlerinden ayırmak istemem ama Ermal Kurtoğlu ayrıldığından verdiği mükemmel hizmet için kendisine teşekkür ederken aslında tüm takıma duyduğum hisleri yansıtıyorum. Kalanları nasılsa seneye yazacağım. Ermal yıllarca eksikliğini çektiği taraftar önünde oynamanın nasıl bir haz olduğunu süre aldığı her dakikada gösterdiği için makul gidiş sebebi vardır diye düşünüyorum.

Cevher Özer’e gelince, son üç sezondur Galatasaray’ın Beşiktaş’la oynadığı tüm maçları içeride, dışarıda yerinde canlı izledim. İnsan bazen rakip takımdaki oyuncuyu gıptayla seyreder. Cevher Özer tam bu sınıfa giren bir oyuncu oldu. Her transfer döneminde Galatasaray’a gelmesini diledim. Bu düşüncemi yetkililere de fırsat buldukça aktardım. Bu nitelikte bir yerli oyuncu daha var ama şimdilik ismini telaffuz etmiyorum. Umarım o da Galatasaray formasını terletir ve gelecek sezonu tıpkı futbol takımının hasretle beklenmesi durumuna getirir.

Cevher Özer’in var olan hücumda inisyatif alma, sıkıştığı anlarda attığı üçlüklerle takımı rahatlatma gibi özelliklerine Oktay Mahmuti’nin takımlarının vazgeçilmezlerini ekler. Savunma yönünü geliştirmesi, Cevher Özer’i tıpkı bu sene taraftarın baş tacı ettiği Haluk Yıldırım, Tutku Açık, Caner Topaloğlu ve diğer yerli oyuncular arasına katacaktır. Galatasaray’ın Ünal Aysal yönetimiyle geçen sezon Hakan Üstünberk’in başlattığı adımları sürdürmesi en çok seyirciye oynama istatistiğini daha da ileri taşıyacaktır. Cevher Özer bu açıdan da önemlidir.

22 Haziran 2011, Çarşamba 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’En zayıf halka Taffarel‘’

Ümit Davala ise ne kadar olgun bir insan olduğunu eski Başkan’ın terbiyesizce açıklamalarını heyecana kapılmadan soğukkanlılıkla karşılayarak gösterdi. Kendimi Ümit’in yerine koyduğumda okuduklarıma nasıl tepki vereceğimi bilemiyorum. Eminim ki Ümit’in karşı saldırı için elinde bol bol cephane vardı. Ama Ümit bunları kullanıp, bel altı vuranı perişan edebilecek atışları yapmadı. Kızgınlığa yenilmedi. Kendisini tebrik ediyorum.

Taffarel’e dönecek olursak, kendisini her Galatasaraylı gibi çok sevmeme, 1998 yazında futbol yorumculuğuna başlarken yazdığım ilk yazının tek başına öznesi olmasına, Henry’nin filelere giden kafa vuruşunu çıkarırken gözlerime inanamama olgusunu canlı yaşatmasına rağmen hocalığı konusunda tereddüdüm var. II. Terim döneminden sonra Galatasaray’da göreve gelen Gheorghe Hagi ile Florya’da çalışmış, yarım sezona yakın ter dökmüş ancak sonra sessiz sedasız sahneden çekilmişti. Nedenini ancak kendisi bilir, dillendirilmediği için bilemiyorum; ya Hagi ile geçinemedi ya da kaleci hocalığının kendisine uygun olmadığını düşündü.

İlk ihtimal doğruysa çok fazla sorun yok. Kader birliği ettiği, büyük ortak başarılara imza attığı Hagi ile futbolculuk dönemine dayanan hukuku nedeniyle konuşmamış olabilir. Ama eğer kaleci antrenörlüğünü sevemediyse ciddi problem vardır. 2005’ten beri herhangi bir takımda profesyonel görev almaması bu konudaki endişemi artırıyor. Bu yüzden Taffarel konusunda düşüncelerim karışık. Bunun giderilmesi konusunda alınacak yabancı kaleci ve Ufuk-Aykut tercihini bekleyeceğim. Sıradan bir kaleci alınırsa ve Aykut’la devam edilirse Taffarel’in ilk notu kırık olacaktır. Taffarel’in II. dönemine olumsuzluklarla başlamamasını dilerim. Galatasaray’ın en eksik yönü olan sevgi, saygının Florya’da tekrar yaratılmasında Taffarel’in katkısı konusunda ise en ufak kaygım yok.

20 Haziran 2011, Pazartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Utandır onları Gökhan Zan!‘’

Transfer döneminde stoperlere verilen yüksek ücretleri görünce Gökhan Zan’ın değerini daha çok anladım. Beşiktaş’ta sürekli yaşadığı omuz sakatlığı nedeniyle istikararı yakalayamayan Gökhan, Galatasaray’daki ilk sezonunda da aynı sorunla boğuşmuştu. Geçen sezonun ikinci yarısından sonra en büyük derdi olan sakatlıktan kurtulduğunu gördük. Darmadağın Galatasaray’ın Servet’le birlikte en istikrarlı oyuncusu oldu. Maçların tümüne yakınında oynadı. Böylece Galatasaray günlerinin birinci sıkıntısı olan süreklilik eksikliğini aştığını kanıtladı. Ancak Gökhan’ın hala kendisini Galatasaray taraftarına kabul ettirme sorunu var. Bunda sakatlığına dair oluşmuş ön yargının yanısıra kalecisiz bir takımın yediği gollerin sorumluluğu eklendi. Tarihinin en fazla mağlubiyetini alan bir takımda stoperleri savunmak güçtür biliyorum ancak Gökhan, Türkiye’nin en iyilerindendir. Galatasaray taraftarı Ersan Gülüm ve Serdar Kesimal’ın başka takımlara gitmesine üzülüyor olabilir ancak bence Gökhan ikisinde de önde yer alır. Gökhan’ın yaptığı futbol hataları çözülmüş bir takımın doğal sonucudur. Arkasında sağlam bir kaleci, önünde dengeli bir orta saha ile Gökhan’ın gerçek performansını göreceğimize inanıyorum. 2011-2012 Galatasaray’ında Fatih Terim, Hasan Şaş ve Selçuk İnan’ın katılımıyla Gökhan’ın çok başarılı olacağını düşünüyorum.
Şimdi her şey Gökhan’ın elinde. Müzmin denilen omuz sakatlığını atlatmasından sonra kavuştuğu istikrarını daha iyi futbol oynayarak değerlendirmelidir. Bunu yaparak, üzerine yapışmış olan sevimsiz sıfattan kurtulur, Galatasaray taraftarının gönlünü ilk kez kazanabilir. Ülkemizde topu geriden en kaliteli biçimde oyuna sokma becerisine sahip bir Gökhan’ın böylesine eleştirilmesi haksızlıktır. Pozisyon bilgisi ve sezgisi yüksek Gökhan’ın kendisiyle dalga geçmeye kadar varanları artık utandırması gerekir. Genelde beklentilerin düşük olduğu oyuncuların içine düştükleri krizden çıkmaları daha kolaydır. Gökhan’dan özelliklerine denk bir çıkış bekliyorum.

08 Haziran 2011, Çarşamba 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Hoş geldin Hasan Şaş!‘’

Fatih Terim’in teknik ekibi henüz resmen açıklanmadı ama Selçuk İnan transferinden Hasan Şaş’ın yeni sezonda görev alacağı netleşti. Diğer muhtemel isimleri de çok seviyorum ama bende Hasan Şaş’ın yeri bambaşkadır. Hırsı, zekası, insanlığını hayranlık verici bulurum. Galatasaray’da bulunduğu tüm yıllar içinde elinden gelenin fazlasıyla katkıda bulundu. 14 Mayıs 2006’daki gözyaşlarını unutmak hiçbir Galatasaraylı için mümkün değildir. Ancak Hasan’ın onurlu dönüş biçimine bunlardan farklı bir yönde yaklaşıyorum. Galatasaray tarihinin en önemli futbolcularından birisi, histeri krizine tutulmuş taraftar tarafından futbolu bırakmadan önceki son iki maçında yuhalandı, kafasına cep telefonu atıldı. Hasan’ı böyle yollamış olmak Galatasaray tribününlerinin büyük ayıplarından biridir. Şimdi herkese Hasan’dan güzel bir özür dileme imkanı doğdu. Aslantepe’deki ilk maçta Fatih Terim için yapılacak olağanüstü tezahürattan sonra en coşkulu payı Hasan’ın almasını diliyorum. Tüm tribünler Hasan’a giderken göstermesi gereken saygı-sevgi ve hayranlığı geri dönüşünde mutlaka göstermelidir. Galatasaray’ın Aslantepe prömiyerini bu yönden de heyecanla bekliyorum. O gün unutulmaz bir gün olmalıdır.
İşin duygusal tarafının dışında Hasan’da istisnai futbol görüşü ve değerlendirmesi olduğunu kısa televizyon yorumculuğunda izledim. Söylediklerinde hep ışık tutucu yönler buldum. Diğer futbolcu eskilerinden farklı olarak Hasan sorunuları görmenin yanısıra çözüm de üreten bir düşünce sistemine sahip olduğunu gösterdi. Hasan’ın bilemediğim tek yönü, daha önce sınanmadığı için, insan yönetimi konusudur. Eğer Hasan bu alanda da diğer yönlerine yakın özelliklere sahipse müthiş bir futbol idarecisi olabilir. Hasan’ın diğer bazı takım arkadaşlarında eksik olduğu ortaya çıkan insan yönetme yetisi de varsa Galatasaray ileriye yönelik ciddi bir adım atmış olur. Futbolculuğuna ilk görüşte aşık olduğum Hasan’a hocalığa adım attığı Florya’da başarı dileyip, hoş geldin diyorum. Göster kendini sevgili Hasan.

02 Haziran 2011, Perşembe 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Ünal Aysal doğru yolda‘’

Dibe vuruş sezonunun ardından Galatasaray iyi ki yeni sezona yeni başkanla girdi diyorum. Ünal Aysal’ın kulüp yöneticiliği eksikliğine rağmen yaptığı müdahaleler camianın en kötü günlerde bile yeniden umutlanmasına yol açıyor. Yönetim kuruluna aldığı kaliteli isimlerin yanı sıra, Bülent Tulun gibi çevresindekileri dinlemeye açık, inatçılığı ve iticiliği olmayan biriyle birlikte olması Ünal Aysal’ın futbol açığını kapatıyor. Hakan Üstünberk’i basketbol şubesinde görevlendirmeye devam etmesi ise büyük bir ustalık ve hak severlik göstergesidir. Final kovalayan bir erkek takımının yanı sıra kadın basketboluna yaptığı katkılarla Üstünberk buna çok layıktır. Ayrıca geçmiş dönemin belki de tek iyi yöneticisine sahip çıkarak, Galatasaray’a hizmet edenlerin ufkunu açacak bir tutum takınmıştır. Ünal Aysal futbolun haklı olarak çok öne çıktığı dönemde Üstünberk’e verdiği değerle gözümde büyümüştür. Yaptığı Fatih Terim seçimiyle ise öncelikle taraftarı kazanmış, son şampiyonluğun gösterdiği gibi saha dışı etkenlerle en iyi savaşabilecek biri olduğunu göstermiştir. Bir yardımcının kaldırdığı yanlış bayrakla değişebilecek hassaslıktaki süper lig şampiyonluğunda Fatih Terim faktörünü ilerleyen zamanda izleyeceğiz. Ağzına vur lokmasını ağzından al Galatasaray’ından başka bir düzleme geçiş yaşanacaktır.
Bunun dışında alındığı ilan edilen Johan Elmander transferiyle kadroda yapılacak revizyonun ilk işareti verilmiştir. Milan Baros’un yokları oynadığı iki sezonun ardından nihayet Galatasaray’da klasik santrfor izleyeceğiz. Özellikle kafa golü atamayan forvet hattından bu silaha da kavuşmuş bir Galatasaray’ı izlemek güzel olacak. Ayrıca iş ahlakı son derece yüksek İsveçli’nin varlığı Terim’e istikrarlı-güvenilir bir golcü olanağı sunacaktır. Bir futbol takımı golcüsü ve kalecisi kadar konuşur. İyi golcüden ve kaleciden mahrum takımdan bir şey olmaz. Bu bakımdan alınacak kaleciyi de golcü kadar merakla bekliyorum. Galatasaray’da kaliteli kaleci zorunludur.

26 Mayıs 2011, Perşembe 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’III. Fatih Terim‘’

İlki olağanüstü güzeldi. Galatasaray tarihinin en başarılı günleri onunla yaşanmıştı. Bugün bile zaman zaman ekranlara gelen arşiv görüntülerinde heyecanlanmamam mümkün değil. Çoğunu canlı-yerinde yaşadığım zaferlerle bir nesil Galatasaraylı olmuştu.
İkincisi için ise aynı olumlu görüşleri belirtmem mümkün değil. Gelen-giden oyuncunun haddi hesabı yoktu. Hoca’nın kafası karıştı, sonra da toparlayamadı. Harcanan onca paraya rağmen Galatasaray ciddi bir çöküş yaşadı. III. Fatih Terim döneminin gelmekte olduğunun işaretleri nedeniyle neler yaşanacağını kestiremiyorum. 2005’ten beri kulüp takımı çalıştırmamış Terim’i çok merak ediyorum. Kendisini her gün yaşanacak heyecan ve baskı ortamına nasıl uyarlayacak? Tarihi dibe vuruştan çıkarmak için yeterli enerji ve hırsı nasıl yaratacak? Dağılmaya yüz tutmuş bir takımda yeni bir 2000 ruhunu nasıl oluşturacak? ’’Ağzına vur lokmasını al’’ Galatasaray’ından, hakkı sonuna kadar korunacak Galatasaray’a nasıl evrimleşilecek?
Bu tür sorulara cevap bulabilmek için Terim’in yapılan resmi teklifi kabul etmesi gerekecek. Ancak o zaman Galatasaray tarihinin en başarılı hocasını gerçek hayatta yeniden sınayabiliriz. Her şeye rağmen Terim isminin heyecanlandırmayacağı Galatasaraylı yoktur. Görüntüde karşı çıkanlar olsa da içten içe her Galatasaraylı kısa süredeki toparlanış için Terim’in ciddi seçenek olduğunu en azından kendisine itiraf ediyordur. Eğer böylesine bir yıkım sezonu yaşanmasa en azından yerli hocalar olarak Abdullah Avcı, Tolunay Kafkas ve Ersun Yanal’ı listeleyebilirdim. Ancak acil görev yalnızca teknik-taktik, bilgi ve insan yönetme becerisinin yetmeyeceği kadar yakıcıdır. O nedenle Terim teknik direktörlükten daha ötesinin beklendiği pozisyon için benim içime siniyor. Kendisinin en önemli avantajı Ünal Aysal gibi yeniliklere açık olduğu izlenimini veren bir başkanla çalışacak olmasıdır. Ünal Aysal’ın getireceği teknik direktörle kader birliği yaşayacağını deklare etmesi Fatih Terim’in bir numaralı güvencesidir.

20 Mayıs 2011, Cuma 12:00
YAZININ DEVAMI