‘’ASY'de ben de ağladım‘’
1985’ten beri hemen hemen her maçı izlediğim ASY’de kombinelerin ilk çıktığı yıldan itibaren hep oturduğum güzeller güzeli yerime son kez bakarken, tam 25 yılım geçti gözümün önünden. Yaşattıkları için sönmüş ışıklar ardından şükranımı sundum kurucumuzun adını taşıyan kutsal mekana.
Her şey bittikten sonra ayrılırsa bir rüyanın biteceğini bilenlerin acısını duyan binlerle birlikte zorla çıkabildim dışarı, artık orada Galatasarayım’ı izleyemeyeceğimi bilerek.
Efsanelerin maçından sonra dev ekranlara yanıstılan görüntüler tüylerimi diken diken etti.
Yıllar önce atılan gollerde topun çizgiye geçtiği anlarda aslını andıran sevinç çığlıklarına eşlik ettim. Galatasaray sevdasını yüreğime düşüren annemi rahmetle, babamı sevgiyle andım.
En çok da Metin Oktay’ı özlediğimi hissettim. Tevfik Sırrı Gür Stadyumu’nda canlı izlediğim son resmi maçını oynadığı Mersinim’i, Tarsus Amerikan Koleji günlerimi, okul kardeşlerimi hatırladım.
Tribündaşım, kombine komşum sevgili Ali Kırca’nın olağanüstü gösterisinde en çok Gheorghe Hagi’yi izledim. Ali Kırca’nın ölümsüz şiirinin yakıcılığını Hagi’nin alkışlarında yaşadım.
İlkokul müsameresinden beter bir koreografi ve iticilik ötesi bir müzik eşliğinde sunulmaya çalışılan adına kimilerinin dans gösterisi dediği ucubeyi Ali Sami Yen Stadyumu’nun veda gecesine layık görenler adına utandım.
Galatasaray tarihinin unutulmaz başkanlarından Selahattin Beyazıt’a yapılan tezahürata karşılık şimdiki başkanın konuşamayacak duruma gelmesindeki acı realiteyi kavradım.
Başkan’ın sahneye çıkabilmek için Selahattin Bey kalkanına muhtaç kalmasındaki kendi sorumluluğunu sorguladım. Taraftarın sevgilisi konumundan bugün geldiği yeri ibretle kıyasladım.
Ama iyisiyle-kötüsüyle Galatasaraylı olduğuma şükrettim.
‘’Necati Ateş kaptan olmalıdır‘’
Zira Galatasaray’da kaptan boşluğu var. Eğer Necati gelirse Galatasaray’da pazubantı takmalıdır. Transferin en büyük engeli Florya’dan ayrılışındaki muğlaklıktır. Necati’ni gönderilişi konusu bir türlü netleşmedi. Ne kendisi bir açıklama yaptı ne de yönetim. Ortada çeşitli söylentiler var. Kimilerine göre Necati, Adnan Polat’a küfretmişti. Kimilerine göre ise çok konuşması başını yakmıştı. Benim bildiğim ise Cassio Lincoln’ün transferi gerçekleştiğinde 10 numarayı gönül rızasıyla bırakmamış olmasıdır.
Necati’yi her zaman çok beğendim. Galatasaray’dan gönderilmesinin hata olduğunu sürekli vurguladım. Son senesinde yaşadığı formsuzluğun geçici olduğunu düşündüm. Nitekim Necati hem İBB’de hem de Antalyaspor’da çok başarılı oldu. Galatasaray’dan yollanmasının futbol açısından yanlış olduğunu kanıtladı. Düşmüş bir futbolcunun kolay kolay başaramayacağı istatistiklerle oynadı. Şimdi Gheorghe Hagi’nin isteğiyle geri dönerse yarım kalan Galatasaray kariyerini üst seviyede tamamlayacağına inanıyorum. Necati’nin dönüşünde güvenilir futbol kişiliğinin de önemli rolü olacaktır. Hagi çıtkırıldım, mızmız oyuncularla yola çıkılmayacağını iyi bildiğinden, geçmiş döneminde takımına terinin son damlasına kadar katkıda bulunan Necati’yi tercih etmiştir. Necati’nin varlığı lider yapılı yerli oyuncu sıkıntısı çeken Galatasaray’ın ciddi eksiğini kapatacaktır. Taraftarın bir bölümünün Necati’yi sevmediğini, geri dönüşüne tepki duyacağını biliyorum ancak bunlar kendisi hakkındaki görüşlerimi belirtmeme engel değildir. Sahada mağlubiyete isyan eden, arkadaşlarını ateşleme yetneğine sahip Necati’yi sonuna kadar destekleyeceğim. O’na düşen görev de başlangıçta çıkacak negatif yorumlara takılmadan Galatasaray’dan ayrı kaldığı günlerin acısını çıkarmak için çok çalışmasıdır. Necati’nin bazı insanlara sevimsiz gelen yönü aslında O’nun en güçlü yanıdır.
‘’Arda'ya özel bir Tanju portresi‘’
Bugün Arda, Baros, Kewell’a yapılan sevgi gösterileri Tanju’ya yapılanların karikatürü gibidir ancak. UEFA Şampiyonluğu öncesi Galatasaray tarihinin en büyük başarısı olan Şampiyon Kulüpler yarı finalinin baş rolünde oynadı. Hagi’yi bir anlamda Tanju sayesinde ilk kez Galatasaray’a karşı bile olsa canlı seyrettik. Mustafa Denizli O’nun için “Gerekirse sahaya sandalye koyar, oraya oturturum” diyecek kadar güvendi. Tanju’nun attığı güzel goller bazen rüyalarıma giriyor hala. Ama zirvenin zirvesindeyken baş aşağı gidiş başladı. Hülya Avşar’a aşık oldu, paparazzilere uçurulan bilgiler sayesinde ev buluşmasında basıldı. Benzin istasyonu, et-balık satan kasap dükkanı açabilmek için bütün enerjisini harcadı. Silah tutkusu altın tabanca taşımaya kadar vardı. Fenerbahçe başkanı kendisini çok severdi, O da şeytan Rıdvan’ı. Bir gün Florya’daki kapalı salonun potalarını hedef tahtası yapınca büyük başkan Alp Yalman tarafından dayanılamayarak kapı önüne konuldu. Boğaziçi Köprüsünden Fenerbahçe’ye imza atmaya ağlaya ağlaya giderken aradığı Alp Yalman ve diğer yöneticiler telefonuna bile çıkmadılar. Mecburen gitti. Otomobil merakı kariyerini bitirdi. Bugün futbolu İstanbulspor’da bıraktığını kim hatırlar? Galatasaray’ın 100. Yıl kutlama maçına çağrılması gereken ilk oyunculardan olması gerekirken, formayı Cengiz Özyalçın’ın özel çabalarıyla giyebildi. Komitenin büyük kısmı adını akıllarına dahi getirmedi. Türkiye’nin büyük golcüsü şimdi parlak günlerinde yaptıklarının maliyetine katlanıyor, futbolla ciddi ilişkisi yok maalesef. Benim kişisel olarak Tanju’yu çok sevmem, Galatasaray’a kattıklarına saygı duymam, O’nun da kendisini Galatasaraylı sayması hiçbir şeyi değiştirmiyor ne yazık ki. Galatasaray tarihinde ikinci Tanju vakası yaşanmasın, paralellikler son bulsun istiyorum Arda!
‘’Çağlar Birinci ve Anıl Dilaver‘’
Galatasaray’ın kayıp sezonunda umut kırıntıları peşinde olanlar nihayet sevinebilirler. Konyaspor maçında ilk kez dört hızlı pas ile sezonun en güzel golü atıldı. Gökhan Zan, Kewell, Neill ve Hakan Balta’nın tek topları sonunda top Anıl Dilaver’in tanjumtrak vuruşuyla ağlara gitti. Golün diğer bir ilginç noktası da iki hafta önce Kasımpaşa karşılaşmasında Hakan Balta’ya atacağı golü beş dakika önce adeta çizerek anlatan Gheorghe Hagi’nin aynısını Anıl’la tekrarlamış olmasıdır. Hagi’nin kendi zeka düzeyini sahaya yansıttığı ölçüde Galatasaray’ın gol sorunları daha kolay aşılacaktır.
Anıl’ı A2 takımında çok fazla seyretme imkanım olmadı ancak geçen sezon Dereağzı’nda Galatasaary bayrağının göndere çekilmediği müsabakada neredeyse sıfırda attığı golde vuruş ustalığını gözlemlemiştim. Yüzde 10 verimle oynayan Pino ile karşılaştırıldığında yakaladığı tek fırsatı ayak içi zekice gole çevirmesi müthiştir. Ayrıca hızı, çalım atabilmesi, kafasını kaldırarak verdiği bitirici paslar Anıl için umut besleme nedenidir. Son meyve Arda’dan beri üst düzey oyuncu çıkaramayan Galatasaray altyapısının makus talihi belki Anıl’la kırılacaktır. Gol sonrası sevinci sırasında heyecanından eli ayağına dolaşan Anıl umarım kalıcı olacaktır.
Hakan Ünsal’dan beri ciddi sol bek sıkıntısı çeken Galatasaray’ın devasa dertlerinden birisi Çağlar Birinci ile bitebilir. Denizlispor’da iken Türkiye’nin en kaliteli sol beki olduğunu düşündüğüm Çağlar, uzun sakatlık döneminden sonra güzel bir başlangıç yaptı. Savunmadaki inatçılığı, makul hamleleri ve üst düzey pozisyon bilgisiyle Çağlar’ı çok ama çok beğendim. Kısa bir dönem Volkan Yaman’ın yapabildiği kanat bindirme ve düzgün orta eksikliği Çağlar’la giderilebilecektir. Galatasaray hücumlarına renk getirme potansiyeli bulunan Çağlar’ın istikrarla forma giymesi hücumcu, iyi sol bek özlemini bitirecektir. Gelecek sezona ilişkin beklentileri yükselten Çağlar ve Anıl’a sarı-kırmızı formayla başarılar diliyorum.
‘’Baştan kokan balık Galatasaray‘’
Baştan kokan balık misali, Galatasaray tarihinin en karanlık günlerini yaşamaktadır. Tükendiği, utangaçca da olsa Başkan’ın dışında herkesçe kabul edilen, gidilen konferanslarda dillendirdirilen bir dönemden geçiyoruz. Başkan hala çözümün topu çizgiyi geçip geçmemesinde olduğunu düşünecek kadar gerçeklerden uzaklaşmış durumda. Kazanılacak iki maçla her şeyin güllük-gülistanlık olacağını öngörecek bir portre çiziyor. Oysa tükenmişlik her alanda, her gün gözümüze sokuluyor. Sahada oynanan futboldan, taraftarın dejerenasyonuna kadar geniş bir yelpazede artık iler-tutar bir yön kalmamış. Ligin dibine demir atmış takımlardan yenilen tokatlar vaka-i adiye haline gelmiş. Mağlup duruma düşen Galatasaray’ın beraberliği kurtarması bile mucize ötesine geçmiş durumda. Rakip ceza sahasına iki oyuncuyla girilmesi unutulmuş, futbolcular bireysel kurtuluş derdine düşmüşler.
Taraftar Ali Sami Yen mabedine veda gecesinde rakip takım paslaşmalarında ’oley’ çekmekten utanmıyor, ’üç, üç’ diye ter ter tepiniyor, sahayı kırık koltuklarla gelincik tarlasına çeviriyor. ’Yönetim istifa’ tezahüratı Galatasaray maçlarının vazgeçilmezi haline dönüşüyor. Zavallı Gheorghe Hagi hala kendini yırtıp, takımı düzeltmeye çalışıyor. Buna karşılık sıkıntılı günlerde camiayı toparlaması, liderlik etmesi gerekenlerde en ufak moral yükseltme çabası yok. Tüm enerji kaçınılmaz olduğu görülen seçim mücadelesi nedeniyle, aile içi tartışmalarda sert ve kırıcı üslupla, eleştiri yapanları karalamaya harcanıyor. Aslantepe için canlarını verenlerin yok sayılmasına itiraz bile edilemiyor. Onlarca insanın çabası savunulamıyor. Camia zaman zaman ’Acaba Aslantepe hiç yapılmasaydı, daha iyi mi olurdu?’ sorusunu sormak zorunda kalıyor. Böylesine tavizkar bir tutumdan sonra Galatasaray’ın Aslantepe’ye geçişiyle neyin değişeceğini çok merak ediyorum. Galatasaray dev bir transatlantik gibidir, dümende verilecek kararların uygulanması uzun zaman alır. Şişme bot gibi ani manevra yaptırılamaz, şimdilik umutsuzum.
‘’Güzel bir cumartesi‘’
Tam tersine böylesine dağınık kurulda iş yapabilenlerin Galatasaray’a gelecekteki katkılarının hayalini kurmama imkan sağlar. Galatasaray Yönetim Kurulu’nda Galatasaray’ın ileriye gitmesine yönelik çalışanları zamanı geldiğince değerlendireceğim. Geçen hafta Cumartesi günü artık futbol takımı kadar izlemek zorunda hissettiğim erkek basketbol takımını alkışlarken yaratıcısı Hakan Üstünberk’in hakkını vermek zorunluluğu duydum. Bu sezon İstanbul’da tek bir maçını kaçırdığım Galatasaray CC, bana yeniden Galatasaray izleme coşkusunu yaşatıyor. Oktay Mahmuti, Recep Şen, Semih Eroğlu başta olmak üzere tüm teknik heyet ve oyuncu kadrosunun mücadelesine hayranlıkla tanıklık etmeye çalışıyorum. Bu yazımda tek tek oyuncu yazmayacağım zira artık yerlisiyle-yabancısıyla, yaşlısıyla-genciyle onlar tam bir takım oldular. Bu kadronun mimarı Hakan Üstünberk’e tüm Galatasarylılar’ın şükran borcu var. Ancak kendisinden bir ricam olacak; Banvit maçından sonra onlarca kişinin tanıklık ettiği hakem Engin Kennerman’ın taraftara küfür etmesi olayının peşini lütfen bırakmasın. Galatasaray’ın en karanlık gününde bile sahipsiz kalmayacağını göstersin. Ali Aydın türü bir bıraktırma olmasa da küfürbaz düdüğün Galatasaray maçlarına çıkmasını engellesin. Olayın küllenmesine izin vermesin. Galatasaray’ı sahipsiz zannedenleri deşifre edip, utandırsın. Taraftar sonuna kadar yanında olacaktır.
Kasımpaşa maçını ise Gheorghe Hagi’yi 20 metreden görecek şekilde izledim. Kulübenin dayanışmasına, heyecanına bu kadar yakından tanıklık ettikten sonra geleceğe dair umudum arttı. Gördüğüm önemli bir eksikliğin; maçı yaşayan, ona yön veren teknik direktör eksiğinin Hagi sayesinde aşıldığını gördüm. Kimse kişisel hesaplarla, Hagi’nin içerden altını oymaya çalışmasın, O’nun yaratacağı takımı, oynatacağı futbolu baltalamasın.
‘’GS TV'de bir sansür öyküsü‘’
İki hafta önce “Adnan Polat devrinin sonu” başlıklı yazım yayınlandığında henüz zorlama fotoğraflarla soslanan meşhur Florya toplantısı yapılmamış, Cemal Özgörkey istifa etmemiş, Işın Çelebi yalanlatılan sözlerini söylememiş, bir başka kavgalı yönetim kurulu toplantısının tutanağı Kadir Çetinçalı tarafından ele geçirilmemiş, Haluk Ulusoy eksenli Galatasaray sportif hisselerinde manipülasyon yapıldığı tartışmaları basına sızmamış, Başkan en yakın çalışma arkadaşına Freudyen bilinçaltı patlamasıyla “Sen git helva yap” dememişti. Freudyen bilinçaltı diyorum çünkü ülkemizde helva yapmak genelde ölünün arkasından yerine getirilen bir gelenektir. Anlaşılan Başkan da gerçek durumu görüyor. O yazımın Manisa mağlubiyetinden sonra yaşanacakları sezmekten başka suçu yoktu! Bir de o gece ASY’deki ışık söndürme-müzikle taciz etme sorumsuzluğunu yapanı öğrenmek istemiştim. 19 Kasım’da FANATİK’te çıkan yazı sonrası yaşadıklarım saflığımı kanıtladı. 20 Kasım günü, 21 Kasım’da oynanacak Kayserispor-Galatasaray maçı bitimi için GS TV’ye yorumcu olarak çağrıldım. Maç akşamı programın başlamasına saatler kala arandım ve yukarıda bahsettiğim yazım nedeniyle programa çıkmamın uygun görülmediği bildirildi. Ben de GS TV yerine daha önce kararlaştırılan biçimde değerli dostum Aybars Hünalp’in davetiyle Show TV’deki ‘6 Pas’a katıldım.
Konuyu yalnızca yakın dostlarımla paylaştım ancak yapılan sansüre isyan edenlerce scoutgs.com ve alisamiyen.net siteleri aracılığıyla olay duyuruldu. Aldığım mesajlardan bizzat açıklamam gerektiği sonucuna vardım. Evet, GS TV ekranı yazdığım o yazı nedeniyle bana kapatıldı. Oralarda işlerin nasıl yürüdüğünü biraz bilirim. GS TV’ye çıkanları değil ama çıkmayacakları ancak ve ancak Başkan belirler.
Ayrıca ışık-müzik olayını kulüpteki resmi sıfatını bilemediğim Başkan’ın samimi arkadaşı Tony Cauki’nin yardımcısı Kerem Cankur’un gerçekleştirdiği bilgisi çeşitli kaynaklardan bana iletildi. O yüzden İrfan Aktar büyüğüme dilekçe vermeme gerek kalmadı.
‘’Tek umudum Hagi‘’
Yönetim kurulu toplantısında alınacak kararların benim için hiç önemi yok. Çünkü Adnan Polat yönetimi artık oksijen çadırında yaşamını sürdürmeye çalışmaktadır. Hayatın kendisi ile ilişkisi kalmamış, mücadele gücü tükenmiş, yönetim melekelerini yitirmiş yalnızca çadırda kendisine üflenenler oranında nefes alıp vermeye çabalamaktadır. Özgörkey aldığı kararla, Manisaspor maçıyla fiilen tükenen yönetimin hukuksal boyuta dönüşmesinin işaret fişeği olmuştur. Çocuk ana rahmine düştükten sonra gebeliğin azı-çoğu olmaz, doğal sonuç kaçınılmazdır. Sadece milad’ı merak ediyorum.
Bu saatten sonra Galatasaray geleceğini planlamak konusunda genel kurulun iradesi karar verecektir. Galatasaray’ın en önemli faaliyeti olan futbol takımı konusunda ise umudumu korumamı sağlayan faktör Gheorghe Hagi’nin varlığıdır. Karmaşa ortamında Alex Ferguson, Jose Mourinho bile olsa istikbali karanlık görürdüm. Hagi dışında bir tek Fatih Terim’in varlığı çimento işlevini görür, diğer tüm koşullarda dağılma kaçınılmaz olurdu. Örneğin Abdullah Avcı ve Ersun Yanal harcanırlardı. O yüzden Hagi’nin varlığını tartışan, yerine hoca arayan kimseye saygı duymam. Hagi ile çalışacağını deklare etmeyen kimseyi desteklemem. Müstakbel adayların yönetim listelerinden çok Hagi ile devam taahhüdüne önem vereceğim. Kayseri’de gördüğüm tablo Hagi’nin takımı fizik olarak dibe vurmuşluktan çıkarmaya başladığı, herkesin hayal ettiği güzel futbolu oynatmaya çabaladığıdır. İkinci yarılarda yorulan Galatasaray savaşını artık son ana kadar sürdürebilmektedir. Ayrıca santrforsuz bir takımın bu kadar gol pozisyonuna girebilmesi ciddi çalışma ürünüdür. Neill sık sık ileri çıkmakta, manasız kendi kalesi önünde paslaşmalara son verilmektedir. Dalgalı denizlerin kaptanı Hagi’dir, gemiyi göz göre göre, elindeki meteorolojik verilere rağmen fırtınaya sokanlar değil.