Arama

Popüler aramalar

‘’Ucu kapalı!‘’

Algın, Anıl ve Alper Artar kardeşler Almanya’daki gencecik sanayici kardeşlerimiz. Onlar, Serdal ve ben sabahın erken saatlerinde Leverkusen’den Kopenhag’a doğru yola çıkmıştık. Bin kilometrelik yolda futbol ve memleketimizi konuşa konuşa ilerledikçe Ay-Yıldızlı otomobillerin de çoğaldığını görüyoruz. Algın, “Burası Türkiye’nin evi. Milli takımımız tüm maçlarını kendi sahasında oynayacak. Ne yapıp yapacak, katılmayı başaracağız” dedi. Hamburg’tan Danimarka’ya geçen feribot, Kuzey Denizi’nde değil de Körfez’de Yalova-Darıca seferindeydi sanki. Milli sevdanın peşine düşmüş binlerce gurbetçi ve zafer beklentisi. Danimarka’da berabere kaldık. Dönüşte de bin kilometrelik yolda binlerce atlı çocuklar gibi şen, sevinçli, ümitliydik. Ya şimdi?Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 2006 Dünya Kupası yolunun ucu kapalı olduğu gibi ümitlerimizin de kapkara olduğunu bilmelisiniz. Levent Bıçakcı ve ekibi Almanya yolunu açan değil, taş koyan kimlikler olmayı becermek üzeredir. Mevcut federasyon ne vizyon, ne hedef, ne de bilgi olarak futbolumuzu taşıyacak nitelikte değildir. Bu doğruların anlaşılabilmesi için ille de umutların bitmesi, milyonlarca gurbetçinin gözyaşına boğulması, Türkiyemiz’in de çok büyük tanıtım şansını heba etmesi mi gerekmektedir?Bir federasyon başkanı düşünün ki, milli takım sorumlusu ile altı ayda tek kelime konuşmuyor. Yönetimindeki herkes ayrı telden çalıyor. Kurul boydan boya çatlak. Hepsinden daha önemlisi bu arkadaşlar bu işi maalesef beceremiyor. Futbol Federasyonu, futbol değil baro kimliğine dönüşme yolunda.Sayın Başbakan, yapılması gereken, henüz çok geç olmadan acilen kongre çağrısı yapmak, deneyim ve bilgiyi devreye sokmaktır. Almanya trenine yetişebilmenin tek çaresi Bıçakcı ve ekibinin gitmesi, Ulusoy’la deneyimin tekrar işbaşına gelmesidir. Bu ülkede Almanya’yı fazlasıyla hak eden teknik adam ve futbolcu vardır. Onları doğru yönlendirecek federasyon kurulu yoktur. İşini beceremeyenlerin bir an önce bırakmasından başka çare de yoktur, yol da. Elbette vakit de...Milletçe üzülmek, kazanabileceğimizi kaybetmek istemiyoruz.

19 Ocak 2005, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Aslan'ın işi bu!‘’

100 yıllık abidenin EuroCard Projesi’nin start gününde bulunmuş olmak, bir büyük onur ve mutluluk vesilesidir benim için. 15 Ocak 2005 Cumartesi Schalke Auf Arena Stadı’ndaki start, yeni Kopenhag zaferlerinin Monaco zirvelerinin başlangıç noktasıdır. Galatasaraylı da bu dev yolculuğu yüzünün akıyla başaracak, güç ve azime zaten sahiptir.Bu doğruyu bu büyük aşk ve isteği; futbolcusu, taraftarıyla tüm dünyaya haykıran Galatasaraylılar’la beraberdim Almanya’da. Sistem, akılcılık, tevazu doğru yöntemler, birlik, beraberlik, dayanışma ve sonuçta elbette başarı. Bu gerçek daha önce de örneklenmişti. Yine örneklenecek.Canaydın ve arkadaşları 100. yıl kutlamalarını baş başa değil, gerçek anlamda sinerji üretecek yapılanma örnekleriyle başlattı. Böylesine bütünlük içeren bir modele uzun süredir hasretti Galatasaraylı. Başkan Canaydın umutsuzluk ve kötümserliği Galatasaray camiasına yakıştıran hatta yapıştıran unsurlara karşı, bir büyük savaş vermekte inanılmaz direnç göstermektedir. İşte bu noktada dünyanın neresinde olursa olsun, “Galatasaraylıyım” diyen herkes, hareketlenecek, gayrete gelecek ve kulübünün üzerine iliştirilmek istenen, “Bunlar bitti” yaftasını yok edecek mücadeleye, katkı yapacaktır. Geçmiş hatalar nedeniyle yaşanılan sıkıntılı durum; sadece başkan, yönetim ve futbolcuların gayretleriyle kurtarılamaz. Herkes yüreğini koymalı. Başka çare de yok ki zaten. Kulübün yarınlarını bugünden ışıl ışıl görmek isteyen, “Ben Galatasaray’ı seviyorum. Galatasaraylıyım” diyen herkes, davranmalı, hizmete katkıda bulunmalı.Sevgili Özhan ağabey... Bugün sana gelemeyen ama yürekleri seninle atıp, aynı şarkıyı söyleyen, yolları yıllarca beraber yürüyen Galatasaray ve 100. yıl marşlarını duyduğunda onurla, gururla aynı senin gibi ürperen büyüklerine ya da kardeşlerine gidip, onlarla kucaklaş. İnsanlar aynı şarkıyı söylüyor, aynı idealin peşinde koşuyorsa, zaman zaman anlaşmazlıklar olmalı ama asla başka başka yerlerde bulunulmamalı.100. yıl yeni bir devrin başlangıcı olacak plan, proje ve yeniden yapılanma programının mihenk taşıdır. Galatasaray’la ilgili tüm doğrular başarılacaktır. Bu gerçeğin 10 binlerce yürekten tüm dünyaya yansıyan parıltısını, taaa Almanyalar’da gördüm ben.15 Ocak 2005’te çaresizliğe, sıkıntıya ve çözümsüzlüğe başkaldırının ilk gününe şahit olmuştur Schalke Auf Arena’da bulunanlar.Galatasaraylılar’a ve Türk futboluna kutlu, hayırlı, büyük projeler de inşallah başarılı olsun. Duamız budur.

17 Ocak 2005, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Osmanlı Sultanı‘’

Schalke 04, uzay teknolojisini yansıtan stadı, şampiyonluk kovalayan futbolcuları, mavilere bürünmüş mükemmel taraftarıyla sahadaki ve tribündeki Galatasaraylılar’a doping etkisi yaptı. Hele hele ilk yarı...Schalke çabuk oynayan, iyi pas yapan, üstelik etkili futbolcuları da bulunan üst düzey bir Alman takımı. Sahadakilerden tribündekilere herkesin yüzünde sorunlarını çözmüş, futbolu eğlencenin yanısıra ciddi bir yarış olarak algılayan insanların iç huzurunu görüyor, kıskanıyorsunuz. Bu standartların bize ne denli uzak olduğunu anımsayınca da üzülüyorsunuz.Almanlar da patlayan forvetten habersiz! İleride yaşı bilmem kaç 10’luk, kilosu da neredeyse tonluk(!) Ailton, civarında Hanke, arkalarında da Asamoah... Kontrollu hücum, doğru paslaşma, çalım atıp, kontra toplar çıkarma gibi aksiyonlara da oldukça meraklılar.Galatasaray, bırakın rakibe top aldırmayı, nefes bile aldırmayan düşünceyi örnekleyince, namlusuna tıkaç sokulmuş panzere benzedi Alman ekibi. Hele hele Hakan Şükür’ün asisti ve Necati Ateş’in muhteşem röveşatası 1-0’lık üstünlüğü de getirince, on binlerce Türk tribünleri bayram yerine çevirdi.Schalke taraftarları ya Mehter Takımı’nı ya da Kırkpınar Sarayiçi’ni örnek almış! Takımları hücum ederken davullarıyla tempoyu yükseltip, rakibin dahi hoşuna giden bir renk ve ses zenginliği örneklediler. Buralarda tribün kirliliği hiç yoktu. Bizimkiler de basketbol seyircileri gibi bilinçli ve renkli davranıp, yüzümüzü ağarttı.İkinci yarı, Erdal Keser’in Türk futbolu adına buluşu Aykut ve Ali Yavaş’ın yavru aslanları sahadaydı. Cafercan, Mülayim, Özgürcan, Uğur, Arda ve Sabri Cim Bom’un harika geleceği; Orhan Ak, Petre, Volkan, Bülent Korkmaz ve diğerleri de şampiyonluk yolunun usta neferleridir. Ve şu net olarak bellidir; Galatasaray’ın başarı yolu açık.

16 Ocak 2005, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ben mecbur muyum?‘’

Sporsever olduğunu iddia edenlerin büyük çoğunluğundaki varolan mantığı çözmekte zorlanıyorum. Türk futbolunda tarih yazan, bizi dünyaya tanıtanlara büyük haksızlık yapıyor, günah işliyoruz. Üç sezon öncesinin gol kralı Arif Erdem’in nasıl olup da iki sene üstüste dumura uğratıldığını, gönlünün kırıldığını, dışlandığını irdelemek yerine, ‘at gitsin, yenisi gelsin’ kolaycılığı...Türk futbolu bunca yıldır Rüştü, Alpay, Arif, Bülent Korkmaz, Hakan Ünsal, Hakan Şükür, Ergün, Ümit Davala, Fatih Akyel, Okan Buruk, Tugay gibi ustaların, bırakın yerine, yanına bile çırak bulmakta zorlanır, arayışlar içinde bocalarken, birileri de bu insanları hunharca katletmenin peşinde! Zamanı gelince elbette bu çocuklar da bırakacak. Hiç kimse kazık çakmamış, dünya Sultan Süleyman’a bile kalmamış. Bunca başarı ve emeğe karşılık oluşan değerlendirme kirliliği ille de mide bulandıracak boyutlara mı varmalıydı? Nasıl bir kepazeliktir şahit olunan!“Ben bunca sene Arif’i ve Bülent’i seyretmeye mecbur muyum?” diyen kimliklere soruyorum; “Sizler, -eğer yaşıyorlarsa Allah daha da uzun ömür versin- babanıza ananıza nasıl tahammül ediyorsunuz? Evliyseniz karınıza, çocuğunuz varsa onlara nasıl katlanıyorsunuz? Onları da her bıktığınız, usandığınızda değiştirir misiniz?” Galatasaray da 100 yıllık bir kulüp oldu. Şimdi ne düşüneceksiniz?Kalıbının kırk para etmediğini çok iyi bildiklerimin baş köşeleri zaptedip, memlekete hizmet etmiş ve daha da edecek kahramanlara haince saldırmasını hiç sindiremiyorum. Hele hele bu şabalaklara kifayetsiz muhteliflerin şabalakça alkış tutmasına iyice sinirleniyorum.Bu zübük kere zübüklerin dangalıklarına alkış tutan, mevcut değerlerin kıymetini bilmeyenler, yaşamlarının hiçbir bölümünde ne doğru düşünce ne de iş üretebilirler. İyi bildiğim mesleksizler portresinin bir tür kişiliksiz yüzsüzleridir onlar.

15 Ocak 2005, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Aslan doğru rotada‘’

Şans faktörü yoktuGalatasaray önce penaltılarla kazandı, sonra yine aynı şekilde kaybetti. Rakiplerden biri Alman, diğeri Rus liginin güçlü ekipleriydi. Puan cetvelinin orasında burasında bulunmaları, futbol karakterlerinin zaafiyet içinde olduğu anlamına gelmez. Borussia Dortmund ve Spartak Moskova ülke futbol değerlerinin de katkısıyla her zaman ‘iyi takım’ kimliğine sahip olmuştur.Sarı-Kırmızılılar kazandığı maçtan daha iyi oynamasına rağmen kaybetti. Demekki, kazanmak için sadece iyi oynamak yetmiyor. Başka etkinlikler de şart. Bunların içinde en önemlisi şans faktörü. Ama Antalya’da bu faktör devreye giremedi.Bencillik ortadan kalkmalıBaşka neler gerek? Beceri, paylaşım, çabukluk... Hemen ardından da bencillikle ilgili kanal ayarlarını doğru yapma!Beceri devamlılıkla gelişir diye düşünüyorum. Ayhan Akman daha fazla oynarsa, girdiklerinin çoğunu atar. Bu konuda şüphem yok. Hasan Şaş’ın paylaşım sıkıntısı var. Bir kova süt üretiyor, sonra hepsini içebilirim derken, döküp, kendine bile zırnık bırakmıyor! Hagi ona ev ödevi vermeli. Her gün 50 sayfa ‘topu zamanında arkadaşıma çıkarmak zorundayım’ diye yazacak. Aklıma başka çare gelmedi. Aranan 10 numaranın tüm özelliklerini taşıyan ama devreye sokmamak için de müthiş direnen bir kimliğin sahibidir Hasan Şaş...Göbekteki ikiliye dikkatGalatasaray’ın en zor yeri, göbekteki ikili. Hamallık yapacak, ırgatlığa soyunacak, üstelik de balet gibi teknik olacaksın. Kolay mı? Zor. Petre gerçekten doğru oynuyor. Oynuyor da maç fobisini sırtında taşıyor. Hagi, kendisine sahip çıktı, ona inandı. Şimdi de o bu güvene layık olacak kafa yapısına ulaşmalı. Anormal yetenekli demiyorum fakat, görevini iyi yapacağına inanıyorum. Volkan kadim dostu Karan gitti diye bunalıma girmezse, çok iş yapar. Kestane kanseri tehlikesinden yırttı gibi! Şimdi kendisine çok iyi bakacak. Bol vitamin, bol protein yüklemesi sonucu yüzü sivilcelense de futbolu kaymaklaşacaktır! Kaleci Aykut’u Rab’bim nazardan ve gece meleklerinden(!) korusun. 15 sene kale emin ellerde...Başarılar uzak değilÖnceki gecenin hakeme dil uzatanı Sabri, kime özenir, kimi örnek alır, bilemem. Ama şunu iyi bilirim, bu yolu seçenlerin ağzı da futbolu da kurtlanır! Arif... Allahaşkına aklını başına toparla... Hayır olmadı! Sık dişini, yine futbolla yaşa.Galatasaray, bazı futbol konuşanı, yazanı ve düşünenleri için sınırlı kadroya sahip diye tanımlansa da, sınırsız başarılara adını yazdıracak futbolculara sahiptir. Defalarca kanıtlandı yine kanıtlanacak. Bekleyip görün.

12 Ocak 2005, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sadece hazırlık mı?‘’

Evet evet... Antalya’nın neredeyse dünya futbolu hazırlık merkezi olması yolunda başkoyan, ömür harcayan onlarca dost var. Arcadia tesislerindeki zenginliğin mimarı Bülent Çimenli de bu kahramanlardan biri. Teknik adamların tek kelimeyle “muhteşem” olarak adlandırdıkları spor kompleksinin mimarı, şimdi de Titanic Otel’i cazibe merkezi yapmak üzere işbaşında. Yıllar önce Çimenli’nin sadece mevcut bir yarı sahadan yola çıktığını ve neler yaptığını yakından bilenlerdenim. Görüyorum ki, Hagi de aynı arayış içinde. Ama o gençleri kazanmak ve dünya futboluna armağan etme düşüncesinde.Çimenli’nin manevi anlamdaki kazancının yanında işyeri sahiplerinin de maddi kazançları az buz değil. Bu arada futbol da en güzel, en mükemmel ortamlarda icra edilme şansı buluyor. Kış ortasında çamura saplanıp kalmıyor. Galatasaray da gençleriyle ilgili sabreder, doğru kararlara imza atarsa, camia hem maddi hem manevi anlamda nefes alacak, üstelik kazanacak da...Yoktan çıkan yolda, çölde açan vahadır Belek’te yapılanlar. Dortmund karşısındaki Hagi ve Galatasaray’ı izlerken, Belek yöresinde şüpheyle bakılan ama bugün zirve yapan emeklerin mimarını anımsadım. Açık söylemeliyim, Hagi’nin başaracağına da inandım.Dördüncü kez oynanan EFES Cup sadece hazırlık değil, alınması gereken mesajların merkezidir bence. Futbolumuzun geleceğini buralardaki hizmetlerde görmek mümkün. Elbette doğru bakar, yapılması istenileni kavramayı becerirsek.Hagi mesaj veriyor. Felsefesini iyice belirginleştirip, tavizsiz yürüyeceğini net biçimde anlatıyor. Bu takım yeniden oluşacak. Ama her taraf da kırılıp dökülmeyecek. İşe yarayacak tüm elemanlar değerlendirilirken, yenileri de zaman içinde konuşlandırılacak. Tüm bu uğraşların yanısıra, neyin olup, neyin olmayacağı da en aklı başında yöntemlerle anlatılmış olacak. Peşin hükme abone olmuş, dar çerçevenin acımasız kimlikleri hiç hoşlanmaz bu oluşumdan. Fakat Antalya’da olan biten, sadece hazırlık değil, geleceği de yapılandırmaktır.

10 Ocak 2005, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Acemi sürücü dikkat!‘’

Dün geceyi anlatabilmenin en kestirme yolu, “Acemi sürücü dikkat!” demek miydi acaba? Hagi deneyimli futbolcularının arasına gencecik fidanlar katmış. Başımız zaten kalabalık, 15 senedir futbolun kitabını yazanları çözememişiz! Kalk şimdi de sabilerle uğraş. Öncelikle şunu söylemezsem haksızlık olur. Gençler trafik yoğunluğuna mükemmel uyum sağlamış. Hele hele Aykut, bence Galatasaray kalesinin geleceğini kurtarmıştır. Çok iyi tanıdığım Fevzi de olabilecek en iyi seçimdir. Savunmada bildik isimler... Cihan ve Orhan taş gibi. Göbekteki ikilide sorun olmadığını da sağır sultan bile duydu artık. Song’un yokluğunda Tomas, Bülent’le de uyum sağladı. Arda ve Cafercan hiç acemilik çekmeden ustalarla başa baş işler üretirken, Petre ile Volkan iyi mücadele edip çok kilometre yaptı. Bulundukları yer zor. Hem klas, hem de hamal olacaksın! Necati etkili oynuyor. Ama penaltıyı atamıyor. Demek ki çok çalışmak gerekiyor. Arif’in de klasına dikkat ve özen eklemesi gerekiyor. Bıkkınlık yok. Uğur ve Mülayim ile iyice gençleşen Aslanlar, Dortmund gibi futbol kariyeri, felsefesi güçlü bir Alman ekibi ile çatır çatır mücadele etmiştir. Acemi sürücülere dikkat ettim. Biraz daha talimle her türlü trafik şartları onlara vız gelecektir. Sabretmeyi bilirseniz bana hak vereceksiniz. Takıma 10 numara değil, ekibin 10 numaralık iş üretimi zirve yaptırır. Galatasaray taraftarı bu bilinci yakalamak, sahadaki futbolcularına gereken desteği vermek zorundadır. Sonuçtan çok, gelecekle ilgili araştırmaların yapıldığı geceydi. Mücadele keyif verdi. Poznan Kahramanı, Berlin Panteri’nden sonra şimdi de Antalya Kaplanı Aykut demeli. Aykut, Alman penaltıcılara “dur” dedi ve ilk gecenin galibiyetini getirdi.

09 Ocak 2005, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’İlginç söylemler‘’

12 yıldır basketbolu yönetecek ve Anadolu’da köküne kibrit suyu ekeceksiniz.Yaşam savaşı veren bir avuç gençlik kulübünü görmezden geleceksiniz. Onların hayatı ile ilgili hiçbir proje üretmeyeceksiniz. Kümeler ve onlarca basketbol emekçisi kulüp ortadan kaybolacak. Ligler yıllardır bomboş salonlarda oynanacak... Sonra siz mükemmel bir şark kurnazlığı uygulamasıyla tam seçim arefesine iki derbi koyacak ve soracaksınız: “Hani salonlar boştu.” Buna ‘alemi kör milleti sersem zannetmek’ denmez de ne denir!Neyse... Demirel’in neler yaptığını, yapamadığını herkes biliyor. Günah mı çok, sevap mı? İşin içindekiler çok daha iyi biliyor. Demirel benim penceremden bakanlara “Yav başkan bu muydu?” diye sordururken, iyi bilenlere gerçek Turgay’ı mı sormuştunuz? İşte buyrun diyor! Olaylar gönlünce ve ortalık sessiz sakinse, mükemmel bir salon adamı... Ya aksi ise? Kavga, aşağılama, hırpalama ve gerginlik politikalarının abonmanı! Olmuyor, yakışmıyor. Kurumların zirvesinde olan, sorumlu konumda bulunanlar üç düşünüp bir konuşacak. Hele hele kendisine rakip olan aday arkadaşına düşman değil, hizmet adına yarıştığı bir sporcu gözüyle bakacak.Yıllardır hizmet ettiği makama bir talip çıktığında böylesine agresif, böylesine belden aşağı vuran, demokrasiden hoşlanmayan başkana hatırlatmak isterim... Bu denli çok faul yapma hakkın yok. Oyun içinde olsa, beş faul alıp çoktaaan soyunma odasını boylamıştı Demirel.Basketbolun özerklik yolu çabasında gayretlerim olmuş, olumlu ve barışcı katkılarda bulunmuştum. Yine İsmet Güral gibi bir kimliğin şahsını olmasa da ‘Güral Porselen’ olarak salonlara girmesini sağlamıştım. Tam iki yıl Avrupa Şampiyonası’nı hedef gösterip, basketbol programı da yapmıştım. Spor hepimizin sevdası. Şunun bunun değil, işini doğru ve eksiksiz yapanların yanında oldum daima.Turgay Demirel’in hırçın, geçimsiz ve saldırgan seçim politikası basketbol camiasının gelecekte yaşayacaklarının teminatıdır! Lütfi Arıboğan ise duruşu, tavrı ve saygılı davranışlarıyla zaten kazanmıştır... Neyi? Çıkar, beklenti, kişisel hesap penceresinden bakmayan spora hizmet, erdemin gerçek resmidir diyen herkesin sevgi ve saygısını...İlginç söylemler, gerginlik senaryoları ve belden aşağı vuruşlar delegeleri nasıl etkilemiş? Hep birlikte göreceğiz!

05 Ocak 2005, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI