‘’Sadece kökünü mü?‘’
Sevgili Turgay, seçimi kazanınca hepsinin sadece kökünü mü kazıyacaksın? Kazımak belki yetmez. Kezzap at, zift dök! Basketbol gibi nezih bir sporun 12 yıldır başı olan kimliğin söylemleri bile vaziyetin ne denli vahim olduğunun en açık göstergesidir. Hani adam iki şaraptan birini seçecek ya... Birinciyi yudumlar yudumlamaz yüzünü buruşturmuş ve “ikincisi” demiş. “Ötekine bakmadın” bile denilince, “Bundan daha kötüsü olamaz” cevabını vermiş. Basketbol camiasının yıllardır birinciyi yudumladığını ve suratını buruşturduğunu anımsayalım.Bir insan yaptığı hizmetleri, doğruları (az biraz olsa dahi) nasıl yer ile yeksan eder... Ruhumdaki kavgayı camiaya ne şekilde yansıtır en mükemmel örnek, Demirel’in son dönemdeki tutumu oldu.Bir kısım medya ve hakem üçlüsü yine yapacağını yaptı. Aydın Örs’ün hiç ihtiyacı yoktu fakat sınırlı olanaklı Galatasaray’ı hakem yönetimindeki ince işler yaktı. Başkan’ın deyimi ile Cim Bom’un kökü mü kazınmıştı? Yönetimin basketbola ilgisizliği mi cezalandırıldı? Vicdan sahibi yorumcular cevap versin. Boşnak Mrsiç’in dirseği, efeliği, teknik faul gerektirmez miydi? Ömer ve Rasim’in, Umut Tınay’a yaptığı neydi? Ribauntta yapılan faule karşın top neden ve nasıl Fenerbahçeliler’e verildi? Çifte standart değil miydi?Kısalar imparatorluğu Galatasaray pota altında sadece 14 sayı bulabilmiş! Ne isabetli yorum, ne ince gözlem!Bizim Doğan, milletin balık hafızasına güvenip, “Kalabalığı gördünüz mü?” diyor. Mesele kalabalıksa, maçlar Mahmutpaşa’da oynansın, önümüzdeki haftadan itibaren. Başka çare yok çünkü. Sizler Sarı-Lacivert kalabalığın mamurluğunda seçim mahaline girebilirsiniz. Fakat ya delegeler aynı mamurlukta olabilecek mi? Hiç sanmıyorum...
‘’Çarpık ilişkiler!‘’
Adam bölücülükten yargılanmakta. Yandaşları en pahalı avukatı tutmuş. Mahkeme günü avukat savunuyor; “Müvekkilim birleştirici, bütünleştirici, yasalara saygılı, devletinin emrinde, Atatürk’ün izinde, bölücülükten nefret eden bir insandır.” Bu esnada sanık yanındakinin kulağına eğiliyor ve “Şu adama dünyanın parasını verdik, gelmiş başkasını anlatıyor. Bu ne biçim iş” diyor.Böylesine kara mizah örneklerine sadece avukatlar dünyasında mı rastlanır? Hayır. Bir çok yerde gazetecisi, yöneticisi, işadamı, kimi isterseniz bulunur, aynı modeller üretimi çarpık ilişkilerin içinde.Bir federasyonun başkan adayı gazetesini okuyor. Ne yazmışlar? Bu emektar başkan medya ilişkilerinde mükemmel örnekler vermiştir. Ayrıca beyefendinin zamanında gençlik kulüpleri tavan yaptığı gibi sepet topu, sepet sepet Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar ulaştırılmıştır. Yurdumuzun dört yanındaki gençlik kulüpleri öylesine zengin, mutlu ve verimlidir ki, katılım paylarının 4-5 misli parayı federasyonu göndermekte. Başkan’a da bol bol şükretmektedirler! Bölünmüşlük, dargınlık, iç çekişme, dedikodu, kavga bu dönemde bitmiş ailenin üzerine adeta beton dökülüp bütünleşme sağlanmıştır! Federasyon öylesine şeffaftır ki, tüm olan biteni tepedeki 3-4 kişi değil, herkes bilmektedir. Gizli kapaklı hiçbir hesap olmadığı gibi herşey net olarak ortadadır. Açıklanamayacak hiçbir eylem ve hesap yoktur. Sepet topu gelirleri asla çarçur edilmemiş, kuruşuna kadar kulüplerin hizmetine gitmiştir. Böylesine sevimli, böylesine paylaşımcı ve net bir portre seçilmeyecek de kim seçilecek? Başkan adayı yüzünü buruşturdu ve “Bu adamlar Kanada asparagasını zaten yüzüne gözüne bulaştırmıştı. Şimdi de bizim yapamadığımız ama rakip adayın yapacaklarını anlatmışlar. Bu ne biçim iş böyle” dedi. Neyse çarpık ilişkiler hazır gündemdeyken size bir soru sormak ister, mutlaka da cevaplarınızı beklerim. Geçtiğimiz günlerde bana üç büyüklerden birinin dergisi gönderilmişti. Üzerine de iki adet kartvizit zımbalanmış. Birinde dergi sorumlusunun adı, soyadı ve telefonları, diğerinde ise bir federasyon asbaşkanının ismi ve şirketlerinin adları, telefonları, iç sayfalarda da bolca reklamı! Bu derginin kapağında örneklenen model etik midir, değil midir, bu nasıl bir ilişkidir?
‘’Nice yıllara‘’
Aslına bakarsanız bunca provokasyon, yanlış yönlendirme ve onca haine karşın sapasağlam duran iki büyük değerden biridir Galatasaray. Diğeri mi? Elbetteki Türkiye Cumhuriyeti... Mustafa Kemal Atatürk emaneti. Evet bir kısım hıyanet heveslisi bedhahlar Galatasaray ve Türkiye Cumhuriyeti’ni bitmez tükenmez bir kinle içten ve dıştan hırpalar. Hatta zaman zaman yaralar ama ikisi de dimdik ayaktalar. Hatta... Kötülük anaları! Bakar bakar ve “Yahu bunca ettik, şunca dedik... Vurduk, kırdık, ihanet, hıyanet ettik ama yıkmayı beceremedik” diye söylenir, çaresiz yeni yöntemler peşine düşer. Oysa çağdaşlık, eğitim ve uygarlık adına emaneti teslim almış, inançlı ve kararlı ordu her zaman olduğu gibi yine galip gelmiştir... Görülür ki, sessiz çoğunluk nice yüzyılları önder, muzaffer bitirmiştir. Yine bitirecektir. Bin yıllık devlet geleneğimiz bunu emreder. Galatasaray ilke, örf, adet ve gelenekleri de...Galatasaraylı, ucuz beklentiler ve günlük zaferlerin kısır döngüsünde mutlu olamaz. Başarıyı da zaten sığ sularda aramaz. Camianın en iyi bildiği işlerden biri de sabır denilen melekedir. Uzun yıllar süren şampiyonluk hasretleri bile kaliteden ödün verdirmemiş, doğru yöntemlerle başarı yine gelmiştir. Üstelik Dünya’yı hayran bırakacak parıltılar, ışıltılarla...Ömrünün ilk bölümünü Fenerbahçeli veya Beşiktaşlı geçirmiş olanların dönme tarihleri de o zamanlara rastlar. O günlerin dönenlerinin, bu günlerde yine dönme alametleri örnekleyip, nalına mıhına kulübe vurması, camiaya saygısızlık yapması doğal. Cim Bom’un iç dinamikleri bu bozguncuları her dönemde bozguna uğrattı. Yine uğratacak.Galatasaray zor günler geçiriyor. Geçiriyor da şu da iyi bilinmeli... Eğer Özhan Canaydın ve ekibi, yönetimi, bir kısım duayenler acil önlemler almasa ve başını giyotinin altına uzatmasa, kulüp bugün belki de kayyumdaydı. Öylesine uçurumun kenarına kadar gidilmiş, ucu ucuna dönülmüştür. Şimdi olması gereken ‘Galatasaraylıyım’ diyen herkesin doğru yöntemlerle kulübe sahip çıkması ve sinerji üretimine katkıda bulunması doğrusudur.Nice yıllara sağlık, başarı, mutluluklarla... Beraberce...
‘’Kara mizah!‘’
Nihat Özdemir Galatasaray’a verilen cezayı alkışlıyor, vakanüvistlerden çıt yok... Ya aynı fiili, Fenerbahçe’ye kesilen ceza için bir Galatasaraylı yönetici yapsaydı, kalemler neler yazardı? Aziz Yıldırım, TFF Başkanı’nı tehdit ederken, Türkiye’ye sözde gözdağı veriyor... Tek kelam yok. Hadi boşver, renk aşkıdır göz boyar, hatta karartır böyle zaafiyetler diyeceğim... Ama be birader şu Ülkerspor-Fenerbahçe basketbol karşılaşması sonrası olan biteni görmezden gelmek için Sarı-Lacivert gözlük değil... Kara gözlük takıp, beyaz bastonla gezsen bile duyarsız kalamazsın. Ayıp be.Ergin Ataman bir genç adam... İki kolunu sevinç gösterisi için yukarı kaldırdığında ne dizleri bükülür, ne de beli yamulur. Coach dimdik durur. Ya Mahmut Uslu! Yaşı benim gibi 50’nin üzerinde. Eller yukarı oldu mu, ya dizler ya da bel bükülecek. Yani Ataman ve Uslu’nun el kaldırması farklı farklı. Anlaşılma biçimleri de! Televizyonda izliyorum... Ataman ‘sevinç’ Uslu ise ‘başka şey’ işaret ediyor. Üstelik Uslu kendi işaret ettiğiyle Ataman’ın sevinç gösterisinin aynı şey olduğunu iddia ediyor. Hayır iddia etmeyip, ısrarla ve fiili baskıyla Ataman’a kabul ettirmek istiyor. Allah’tan araya giren çevik kuvvet var. Necip medyamız mı? Seyrediyor ama görmüyor!Fenerbahçe Yönetimi ve Başkanı yenilgiyi hazmedecek spor kültürünü yakalayamamış, medyası da doğruları gündeme getirme etiğine sarılmayı başaramamıştır. Mesele budur.Şimdiiii... Ülkerspor, Efes Pilsen, İTÜ, Darüşşafaka, Banvit, Türk Telekom Tuborg, Erdemir ve benzeri özel ve devlet sektörü kulüpleri olmasaydı basketbol nerelerdeydi? Cevabı verelim mi? Bitmişti. Bu kurumların taraftar gücü olmadığını varsaymak ve öyle davranmak... Hakkı, emeği, hizmeti inkar, güce tapınma basiretsizliğidir. Turgay Demirel olayların tam ortasında dikiliydi. Neyin ne olduğunu yakından gören Başkan, Uslu ve arkadaşlarının “Hedef Demirel’di” şeklindeki saptırma çabalarına sessiz kalıp yanlışa yanaşıyorsa, bulunduğu makamı fuzuli işgal etmektedir. Suçluyu derhal tespit edip ceza kuruluna sevketmek yerine olaylardan medet uman ve çıkar bekleyen bir başkan portresini, basketbol ailesinin baş köşesine asmak mümkün mü?Bu ülkede bir ‘Kara mizah’ oynanıyor... Aklı başında olan herkesin de midesi bulanıyor. Meslektaşım ‘Kanatlı Kazım’ın bile isyan ettiği yerde, benim yazdıklarım az bile!
‘’Kıskançlık ötesi!‘’
Futbol Federasyonu’nun çanak tuttuğu ‘trio’ standartlı cezayı alkışlayan Nihat Bey, yanlış yaptı. Fair Play ödülünü, rakip kulübe ceza geldiğinde alkışlayana değil, kendi kulübüne ceza verildiğinde veya rakipten gol yenildiğinde alkışlayana verirler! Şu konfetiler ve TFF Başkanı’nı tehdit meselesiyle ilgili ceza gelsin de, Sayın Başkanvekili o zaman alkışlar. Şu kıskançlık denen şey nasıl da şaşırtıp, neler yaptırıyor insana.Şeyyy! Müsade var mı diyecektim az daha. Biraz konuşup eleştiri yapacağım da!Canaydın tek başına. Tek başına ama bilinmeli ki evde değil, Galatasaray camiasının başında tek başına! Kulüp bu denli sessiz ve etkisiz olmamıştı hiç. Öyle hale gelindi ki, federasyonu alkışlamak bile ezeli rakibe kaldı. İlk yarı eleştirisini de Davut Dişli mi yapacak diye bekledim, Mosturoğlu’ndan umutlandım. Onlar sustu, Hagi de, Taffarel gibi ‘Çok güzel, çok güzel’ dedi, Laponya’ya tatile gitti. Geliiirrr, gelir... Taffarel gibi kaybolmaz. Nerede böyle ortam? Şam’da kayısı, İstanbul’da badem, Bükreş’te böğürtlen, Laponya’da Absolut, Galatasaray’da da Petre!Yabancılarının bu kadar verimsiz olduğu bir dönem yaşamış mıydı acaba Sarı - Kırmızılılar? 7 ve 10. haftaları yarasız beresiz geçirmiş Hagi ve ekibi. Neden? Ortada İstanbul emektarı Saidou var. Fakat garip Afrikalı, Trabzon’da iki üç pas hatası yapıyor, yeri Volkan ve Conceiçao adına rezerve ediliyor. Bu tercih Cim Bom’u Sebatspor karşısında sallamış, Diyarbakır’da ise yer ile yeksan etmiştir. Çünkü muavin hattının güveni bitmiştir. Malatyaspor karşısında Saidou ve yerine 20 dakikalığına Ümit Karan alınıyor, beraberliğin faturası da bu ikiliye çıkarılıyor. Sonraki hafta güçsüz Ankaragücü ve ardından dağınık Gençlerbirliği, deplasmanda ‘ekmek kadayıfı’, Fenerbahçe ise Ali Sami Yen’de ‘kaymak’ oluyor. Son haftada Denizli Horozu’nun elinden kurtulabilmek için Hagi ve ekibi ter içinde kalıyor.Gheorghe Hagi vaziyetten memnun. Canaydın ve yönetimi de suskun olabilir. Olabilir de, camia ve taraftar merak içinde. Galatasaray’da ne oluyor? Ne yapılmak isteniyor? Türkiye’nin en iyi kadrosu Diyarbakır, Gaziantep ve Denizli’den neden geçemedi, Malatya’ya nasıl takıldı? Bu sorulara cevap bekleniyor. Ben söylüyorum, mesele teknik direktör zaafiyetinden ibarettir. Conceiçao - Baliç ısrarı, Petre inadı ve Ayhan Akman, Ergün, Ümit Karan, Saidou ve Arif Erdem’i bir türlü hem düşüncede hem de fizik güçte hazır vaziyete getirememe kabahatidir. Rumen teknik adam, orta alan yanlışlarından vazgeçmezse şampiyonluktan vazgeçmek zorunda kalacak, farkında değil. Birçok maçta 11 kişilik takımı 10 veya 9 kişilik performansla izletti ama bu eksiği gidermemekte de inat etti.Galatasaray Başkanı, yönetimi ve teknik kadrosunun bir türlü çözemediği, üstüne üstlük suskunluğa ittiği meseleleri tartışalım mı, yoksa bizler de susalım mı?
‘’Kestane kanseri!‘’
‘İyi de kardeşim bizimle ilgisi ne?’‘Olmaz mı çocukların toparlanamamasıyla çok ilgili çok.’‘Kimlerin dedin...’‘Bizim çocuklar canım Ümit Karan ve ekibi falan.’‘Ne ilgisi var Ümit’in kestane kanseriyle.’‘İlgisi olmaz mı? Çok sever abisi çok.’‘Nasıl yani?’‘Kebabınını sever, haşlanmışını sever.’‘Ne zararı var?’‘Ne zararı var olur mu? Gereğinden fazla fungus mantarlı haşlanmış veya çıtır çıtır kebap olmuş kestane yer, üzerine de sıvı içersen önce bağırsaklar sonra bacaklar tutmaz.‘Allah Allah!’‘Allah Allah ya! Ondan sonra üç sezonda topu topu 42 maç oynar, sadece 19 gol atarsın. Oysa bu çocuğun hakkı senede 40-45 maç oynayıp en az 20-25 gol atmak olmalı.’‘Neden olmuyor?’‘Dedim ya kanserli kestane meselesi.’‘Pekiii çare?’‘Vallahi hastalık nedeniyle kestane üretimi iyice düşmüş. Fungus mantarının önü alınamazsa hem fiyatlar artacak hem de kestane yemek bile mümkün olmayacakmış.’‘Sen Ümit Karan’a yarasın diye kestane üreteminin bitmesini mi bekliyorsun?’‘Evet.’‘Bırak Allah aşkına, kestane ağacının kökünü bin yıldır kim kurutmuş da şimdi kurusun. Ne hastalıklar, ne virüsler, ne baltalar gördü, yine de bugüne geldi de bir fungus mantarına mı feda olacak. Boşversene! ‘‘İşte o zaman yandık. Ne bağırsaklar, ne de bacaklar tutmayacak, çocuklar helak olacak’ dedi. Köşe başındaki kestaneciye doğru seyirtti. ‘Atın ölümü arpadan olsun. Kestane kebap, virüslüsünü bile yemesi sevap’ diye söylene söylene.
‘’Sürgün taburu!‘’
Kar kış dememiş, iki taraf sevenleri de geldi, dostça izlediler maçı. Türkiye’de iyi futbol oynanmıyor diyenlerin yüzünü kızartacak değerlerin izlendiği bir karşılaşmaydı. Skorun 11 dakikada belirlenmesi yanıltmasın sizi. Son ana kadar gözlerimi dahi ayıramadığım mükemmel bir oyunu keyifle izledim. Üstelik kötü hava şartlarına karşın.İki tarafın da konuk statüsünde çıktığı alanda yağmur, fırtına, çamur... Çamur diyemem. Saha yemyeşil çim ve bakımlı ama ağır. Karagümrük maça başladığını bile anlamadan ikisi Caner’den, biri İvanov’dan 3 gol yedi. Acaba acemilik dedikleri bu mu? Neyse maç orada bitti mi? Hayır. Sporculuk erdemine futbol etiğini katan, delikanlı raconu da zaten olanların çatır çatır mücadelesi izlendi zevkle. Sahadaki futbol ve hakemlerin mükemmel yönetimi o ayazda iç ısıtıp, soğuğu adeta keyif haline getirdi.Karagümrük ve Samsunspor sezon ortası bile olmadan kadrolarının neredeyse yarısını göndermişti. Samsun’da altyapı bereketli. Karagümrük ise Beşiktaş PAF takviyeli. Sahi Beşiktaş dedim de aklıma geldi. TFF’yi iş başına getiren ve pişman olan Murat Aksu, Yavru Kartallarla bezeli Karagümrük’e TFF’nun reva gördüğü sürgüne sinirlense de mevcut yönetimi lağvetse ya! Bunların futbol işini beceremeyeceği de zaten belli.Karagümrük ilk yarının 28’inci dakikasında rakip alana ilk kez gitti ve bu atak Ertan’a kırmızı kart getirdi. O andan itibaren hele hele ikinci yarı on kişilik Samsun kalesine dört dörtlük ataklar yapan Karagümrüklüler’in halini şöyle tarif etmeli... “Nasibi olmayan hacı adayını, yılan deve üstünde sokarmış.” Çok uğraştılar, pozisyon da buldular. Olmadı. Aytek, Caner, Hasan, Cenker, Tamer, Erkan ve kısa süre oynamış olsa da Krita’nın yaptıkları iş özellikle hoşuma gitti. Bir zamanlar Galatasaray kalesini koruyan Volkan ve Kerem de benim adıma güzel anıların, güzel adamlarıydı.Ankara Bölgesi’nden Bülent Yıldırım ve ekibi hakem ocağının mükemmel yarınlarının başarılı habercileridir... Bu ekibi dikkatle izleyiniz.Samsunspor ve Karagümrük’ü iş ciddiyeti ve futbol zenginlikleri nedeniyle kutlarım. Bravo.
‘’Sağ olasın paşam‘’
ABD Büyükelçiliği’nden “Bu trajediden bizim sorumlu olduğumuzu iddia etmek saçmalıktır” diyen ve adını açıklamayan kimliğe anlayacağı dilden “Get out!” diyor, gerisini de herkesin içinden söylemesini istiyorum. Ve soruyorum; Irak’taki katliamı kim, niçin başlattı?Evet Tolon Paşa, Türk milletinin sesini dile getirdi. Peki Galatasaray camiasının yüreğindekileri kim seslendirecek? Hükümete paralel bir suskunluk ve tepkisizlik de Canaydın yönetimini sarıp sarmalamış vaziyette. Hükümet AB ve ABD’ye ayıp olmasın diye, temkinli olmanın ötesinde sessiz kalırken, Canaydın kime ayıp etmekten çekiniyor? Böyle şey olur mu!Olayları mantık süzgecinden geçirip, doğru tepki vermek uygarlık gereğidir. Tepkisizlik acaba neyin gereği? Haddini bilmeyene, haddini bildireceksiniz. Gereğini yapacaksınız. Aksi halde kurum kimlik ve kişiliği önce gıdıklanır, sonra çıtırdatılır, en sonunda da çatır çatır çatlatılır. Biz sade vatandaşlar, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Galatasaray yönetiminden çıtırtıdan, çatırtıya dönüşen zorbalık, tehdit ve düzeysizliklere son vermesini bekliyoruz. Yetti artık!Dünyanın en etkili güçlerinden Türkiye Cumhuriyeti ve Galatasaray Spor Kulübü’nün izlenen son hali, soğukkanlı duruş düzeyinden başka durumlara doğru yönlenmenin resmidir ve maalesef resmi bir tavır haline de gelmektedir. Katlanamayız.Sarı-Kırmızılı camiayı yaralayan darbelere takım içindeki sıkıntılar da eklenmekte. Hagi’nin, Saidou ve Ümit Karan’la ilgili söylemleri temelden yanlıştır, yanlıdır. Teknik direktör ya da teknik olmayan direktör. Yani sorumlu yöneticinin her kararında dayanak ve tutarlılık olmalı. Civa gibi oynamamalı. O zaman doğru tespit yapamaz, yanlışa koşar. Hagi’nin görevi tüm futbolcularından üst düzey performans alabilmek değil mi? Özellikle medyanın önüne attığı Karan’dan başarılı sağlayabildi mi? Hayır! Üstelik Arif Erdem, Saidou, Petre, İbrahim Yavuz ve Suat Usta da battal oldu. Şöyle bir düşününüz. Denizli’de taktik düşüncede ve oyun kurgusundaki güzelliklerde kim öndeydi? Gheorghe Hagi mi, Giray Bulak mı?Zaten bir şey söyleyeyim mi... Elalemin başka takım oyuncularına bile yetişip, takviye ettiği yerde sen kendi çocuklarına erişemiyorsan, yüz değil, iki yüz sene geçse, ne yazar! Futbolumuzda, ‘Soros’un açık toplum vakfı benzeri uygulamalar var! Var ama... Gören var mı!O zaman biz neyi tartışıyor, ne konuşuyoruz?