Arama

Popüler aramalar

‘’18 Mart ve dertleşme‘’

Çanakkale Savaşı’nın 90. yıldönümü. Yüce Rabbim, şehit evlatlarımızın mekanları nur olsun inşallah. 90 yıldır 15-20 yaşındaki çocuklarımız orada uyuyor. Bizler yaşlandık, fidanlarımız hep aynı kaldı. Pırıl pırıl güzel yüzler, kahraman yürekler.Bu savaşlarda 250 bin insanımızı kaybettik. İngilizler 205, Fransızlar 47 bin gencini bıraktı gitti. Haksızlığa, işgale direnen, 7 düveli yenen ve defeden onurlu Türkiyem’in Başkomutanı Mustafa Kemal Atatürk bakın ne demiş; “Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar! Burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler mehmetçikle koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra bizim evlatlarımız olmuşlardır.”Ne muhteşem bir söylem, ne görkemli ve mübarek bir insan temsilidir bu. Yurdunu alçakça, hayasızca işgale yeltenenlere önce kahramanlık, sonra dostluk dersi veren Ata’mızın torunlarına şimdi ne oldu? Ne yaptık? Hangi yoz kültürün oltasına takıldık da, buralara vardık? Ruhlarımızı çiroz gibi kuruttuk!TFF çektiği reklam filminde Hakan Şükür’e yer vermemiş. Levent Bıçakcı doğal karşılıyor. Hiç emek harcamadan, tombala bile değil, siyasi tercihle ülkenin en önemli kurumlarından birinin başına cumburlop getirilen kimlikten, başka yaklaşım beklenemez zaten.Dün irtica yanlısı gazetelerde nefretle izlediğim, Çanakkale Zaferi mimarı Mustafa Kemal Atatürk’ü anmaktan kaçış zavallılığının bir başka versiyonudur Hakan Şükür’e yapılan... Eline bir kısım erk geçirmiş yapı, memlekete hizmet edenleri yok saymanın peşinde. Tarihi, kahramanlar oluşturur ve millet de, yüreğine yazar... İşgal için gelen düşmana bile erdemli davranmayı bilen Ata yurdu Türkiye’nin kimi noktaları, kimliksizlerin eline geçse de, çabaları nafile... Tarihin gerçek sahiplerine güçleri yetmez.. Yurdumuza hizmet eden, zafer yazanları yok saymak kimin haddine?Geçen söylemiştim, tekrarlıyorum; “İt ürür, ama kervan da yürür.” Bin yıllık devlet kültürümüz nasıl oldu da böylesine sağlam, böylesine güçlü, kudretli günümüze erişti sanıyorsunuz? Güzel vatanımda, Tokatlı Şehit Kınalı Ali ve onun mübarek ana-babası gibi örnek öyle çok ki...

19 Mart 2005, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Afedersin Hagi!‘’

Dolu dolu olumsuzlukların sona ereceği ve her şeyin gereği gibi biteceği kanaati rahatlatmıştı beni. Bu nedenle “Birinci sıra meşgul” dediğinde hem kızmış hem de her platformda bu düşüncemi dile getirmiştim. Yanılmışım. Afedersin Hagi. Maalesef haklıymışsın. Birinci sıra gerçekten meşgul. Ben görememiş, belki de görmek istememiştim!Bu ara çok düşünüyor ve şu soruya cevap bulmak istiyorum... Türkiye’nin kurumlarını koruma ve inanılırlığını sürdürme görevimizi ne hakla görmezden geliriz? Sonu yalan rüzgarlarıyla biten, sözde zaferlerin, faturası dibinde ‘Haksızlık’ yazan kazançları uğruna toplumu çürütmeye değer mi? Ülkemin sağlıklı geleceği, erdemli gençleri adına kirliliğe mani olma çabası tüm kazanımlardan daha değerli, ama beceremiyoruz ki.Her geçen gün daha fazla çirkinliğe saplanıyor, ne yazık ki ortak da oluyoruz. Böyle bir hakkı kim verdi bize?Tibünlerinde herşeyden habersiz insanların, kimi zaman heyecandan öldüğü bir yarışmanın vebalini yüce Rab’bimiz öyle bir sorar ki... Eyvah ki eyvah.Onca örneğe, yaşanan kötü deneyim ve üzüntülere rağmen, hırslar ve küçük hesapların önüne geçemedik bir türlü. Yandaşları mutlu etme, kendini kurtarma adına, memleketi batırma zafiyeti acaba hangi çağdaş ülkede takdir görür? Uygarlığın ilk şartı hakka ve hukuka saygı, emeğe hakettiği yeri vermek olmalı, fakat bizde nerede!Futbolumuza olan ilgisizlik, güvensizlik sadece buralarda sınırlı olsa belki azıcık teselli olanağı var. Ama bakıyorum, her taraf birbirinden mındar. Hemen tüm sektörler yanlış tercihlerin egemenliğinde kıvranmakta. Benim inşaatım, sahte yiyecek-içecek imalatım, merdiven altı üretimim, kaçak sanayicim, kasetçim, CD emeğini çalıp satanım, futbolumdan farklı bir yapı mı? Türkiyemin yaşam felsefesi her geçen gün kap kaç kolaycılığına, insan erozyonuna doğru dört nala koşuyor. Koşuyor ve “DUR” diyen de olmuyor! Gözler kararmış, vicdanlar çürümüş.Bu mesele aslında ne Aziz Yıldırım, ne Cem Deda ne de Ergun Gürsoy meselesi. Sorun, insanların yapabileceğinden fazlasını talep edip, düşünce yapısını bozan yapıda. Doğru ve sağlıklı olanı değil, dürüstlükten uzak da olsa kazanımı istiyor, bu yola hepimiz çanak tutuyoruz. Birleşik kaplar teorisinin, yaşama yansıyan rezillik örneği yani!Sabredecek ve çareyi de bulacağız. Doğrudan yana, erdemli olanların çabası, haksız edinimlere başkaldırısıyla elbette.Sabret Hagi!

16 Mart 2005, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ama olmaz ki!‘’

Bir baba oğlunun, okul birincisi olmasını ister. Hatta ‘Mecbursun’ diye baskıda kurar. Ama gönlündekini beceremeyen evladına hakaret eder mi? Baba dahi olsa, çocuğunu aşağılama, hakkı olamaz. Gönüllerdeki zirve sağlanamadı diye, hiç kimseye eziyet edilemez. Allahtan reva mı, çalışan, emek harcayana hakaret. Onca alın teri ve çabayı görmezden gelmek.Bir baba evladını her platformun zirvesinde olmaya mecbur edemediği gibi çocuk ta babasına şehrin en başarılı iş adamı veya tepedeki memuru olması şartını koyamaz. Anlayış ve hoşgörü şart. Namuslu ve erdemli herkes çalışır, çabalar nasibini yakalar. Hiç kimse durduk yerde biryerlere gelemez ki. Yetenek ister. Kalite ister. Bilgi, eğitim ister. Gereken her şart yerine getirildikten sonra da sabır ister. İnsanoğlu hiçbir platformda rakipsiz değil. Yaşam bir yarış. Üstelik ahlak gerektiren, kurallara mutlaka uyulması gereken bir yarış.Bu nasıl bir kültür, nasıl bir garabettir ki, kendi yapamadıklarımızı illede başkasının yapmasını istiyor... Olmayınca da, kellesine talip oluyoruz. Ne kötü, ne çirkin bir yapı bu. Kendi yakınlarına yapamıyacağını, elin evladına, Allahın kuluna nasıl reva görüyorsun?Olimpiyat Stadında yaşanan bir kötü örnek, mide bulandıran çirkinlikti maçın son anları. ‘Her zaman her yerde seninle’ diyenler ne geçmişe saygı duyuyor ne de görevini yapmaya çalışanlara sabrediyor. Üstelik hakaret ediyor.Yazık. Bu modeller sahadakilerin onca emeğini, yaşanan bunca zaferi nasıl unuttu? Nasıl inkar etti.Tarih yazan, milyonlarca Türk’ü sevinçten sokağa döken, yurt dışında boynu bükük gezenleri yüceltenleri tarih te, Yüce Türk Milleti de yüreğine yazdı zaten. Üç beş sözde spor yazan , konuşan, leşker ve Galatasaray düşmanının dolduruşuna gelenleri neresi yazacak. Günah ve ayıplar defteri mi?Türkiyenin en çağdaş kulübünün tribünlerinde, futbolumuza yıllarca şerefiyle emek vermiş, tarih yazmışlara reva görülen bir rezillik örneği... Ama olmaz ki... Ama kabul edilemez ki.

14 Mart 2005, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Korkulan oldu!‘’

Fenerbahçe mi demişim! Normal. Hafta boyunca ‘Neden burası?’ diye Sarı- Lacivertliler konuşmuş, Sarı - Siyahlılar mı? Susmuştu! Sarıyı görünce kafam karışmış. Pardon.Galatasaray alanın tamamına egemen fakat Song kendine fazlaca güveniyor! Gökmen Yıldıran, Mondi’den dönen topta yılgınlık gösterisi yapacağına, pozisyonu kovalasa, golü bulacak. Olmadı. Sarı - Kırmızılılar’ın arkadaki iki kanadı Orhan Ak ve Cihan Haspolatlı öylesine etkiliydi ki, kendi rotalarını gönüllerince belirlerken, rakip rotasına da çomak soktular.İstanbulspor futbolcuları kaliteli, çok iyi niyetli fakat bulundukları konum maddi - manevi sıkıntılı olunca, izlenen direnç gösterisinden öte olamadı. Ayhan sol yanı süsleyen adam. Çok araştırdı ve devre bitti bitiyor derken Rovelver’i ikiletti. Pas mı? Vallahi İnegöl köftesi lezzeti: 2-0Cim Bom, ikinci yarı da daha kalabalıktı sanki... Çok rahat oynayıp çok da rahat top kaybediyor ama golü de buluyorlar. Mirage savaş uçağı gibi koptu geldi Ribery ve Rovelver bir daha ateşledi: 3-0.Sarı - Kırmızılılar, zor geçmesi olası bir 90 dakikayı, yetkililerin Olimpiyat Stadı tercihi nedeniyle balayı ortamında geçirmiştir. Herkes Galatasaray kazandı zannetse de kazanan doğru mekan seçimidir. Ne demişler insanlar iyi şeylere layıktır. Dün gece bu realite hayata geçti. Hepsi o!Hagi mi? Üst düzey teknik adam dersleri vermekte. Futbolcuları algılamış belli de... Diğerleri nerede?Ah neredeeee, vah neredeeee... Şey... Buraların ayazı birazcık üşüttürdü de!

13 Mart 2005, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Nasıl ve kimlerle?‘’

Rahmetli Tamer Kaptan, basketbol oynayan bir genç çocuğu, başkan tavsiyesiyle alıp oynatıyor ve yokluktan bir ‘Hakan Şükür’ gerçeği doğuyor(!) Talay Erker Hakan Şükür’e sallamak isterken, Sakaryaspor’u batırmış. Futbolumuza onlarca yıldız yetiştirmiş camiaya, böylesi ‘tombala’ yakıştırma cehaleti, tahsille dahi mümkün olamazdı. Erker becermiş.Ekrem Karaberber... Aykut Yiğit, Oğuz Çetin, Recep Çetin, Turan Sofuoğlu, Osman Yıldırım, Rahim Zafer, Engin Korukır, Erdinç Şehit, Bülent Uygun ve daha onlarca Sakaryalı yıldızı futbola armağan eden duayen hocamızdır. Talay bey, Hakan Şükür’e ‘potadan sekmiş’ yakıştırması için Kral’dan utanmasa da(!) Karaberber’den utanacaktı. Sonra Necdet Niş... Şükür’ü profesyonellerin arasına ilk kez alan biraz da futboldan anlayandır! Zahmet edip Necdet ağabeye danışacaksın. Coşkun Demirbakan futbolcudan nasıl anlar, öğreneceksin... Yılmaz Vural ne yaptı? Bileceksin. İsmail Kartal... Sakaryaspor-Fenerbahçe lig maçında, Schumacher de kalede ve 17 yaşındaki Şükür’ün çaktığı kafa ampul gibi ağlarda. Alman gitti ama Kartal burada. Feridun Köse... Genç Milli Takımlar’ın o dönem sorumlusu... Hazırlık maçlarında Şeker’e 6, ötekine 5, berikine 4, sonra resmi maçlarda kim attı? Sor, anlatsınlar. Rahmetli Tamer Kaptan, potalardan değil, mevcut Sakaryaspor kadrosundan takıma almıştır Şükür’ü. Bu konuda bir başka doğru bilgi sahibi Mehmet Baturalp’tir. Halep orada, arşın burda, başkan Aydın Zengin de Adapazarı’nda. Sorsana!‘Yaşayan efsane’ A Milli Takım’da 46, ligimizde de 220 attı... Gol krallığıyla taçlandı... 97 defa Ay-Yıldız’la sahadaydı ama şimdi olduğu gibi o zaman da değerini bilmeyen veya görmek istemeyenler vardı...100 yaşına gelenler, köşelerinde kazık kakacak, 100 yılda bir gelmiş 33-34 yaşındaki dünyaca tescilli markalar bırakacak. Bu memlekette bir kısım medyanın gözünde değerli olmak için ya bölücü yalakası olacaksın ya da ülkeye yararlı hiçbir şey yapmayacaksın. Başka çare yok mu? Var... Sabredecek, bakacak ve göreceksin ki, ‘İt ürüyor ama kervan da yürüyor!’Bin yıldır hep böyle olmamış mıydı zaten! Bu devlet kültürü nasıl ve kimlerle varoldu zannediyorsunuz.

12 Mart 2005, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Çok acıtmışlar!‘’

Adapazarı ve İstanbul’da oynanan maçlarda neler oldu, ne yapıldı tüm ülke gördü, Beşiktaşlı görmedi. Kedi kakasını nasıl örterse, aynı işi yapıyor, fakat kokunun önüne geçemiyorlar.Carew sümkürmüşmüş! Hayır. Aytaç ona doğru koştu ve belki de şunu sordu; “Amca su aygırları nasıl su fışkırtır?” Norveçli de gösterdi. Gösterdi de, ifrazat çocuğun üstüne geldi. Zooloji dersi yanlış yorumlanmış, Carew boşuna ceza almıştır! Sonra diyorlar ki, “Pis zenci” dedi. Bilmeden, duymadan Aytaç’ı yorumlayanların kendi pisliğidir bu yakıştırma. Bir kere bizim oralarda “Zenci” demezler. Demeyi de bilmezler. Arap diye tanımlarız biz Afrika kökenlileri. Çok kızdığımızda da en fazla “Arap arap arap” diye seslenir, ardından da saçımızı çekeriz. Hiç kimse Sakaryalı sabinin günahını almasın, kendi çirkinliklerine de karıştırmasın. Aytaç Türk futbolunun gelecekteki yıldızlarından biri, korunması gereken tertemiz değeridir.Çok acıtmışlar dedim... Niçin? İnsanların böylesine halüsinasyon içinde bunalıp, devamlı Galatasaray fobisiyle yaşama nedeni Hagi ve ekibi. Yıllardır öyle ulaşılamaz başarılara imza attılar ki, (UEFA, Süper Kupa, Çeyrek final vs...) Fenerbahçelisinin, Beşiktaşlısının içi acıyor ve Carew’in cezasında bile Cim Bom parmağı arıyor. Oysa işinize bakacak ve çooook çalışacaksınız çok. Bu iş başka iş. Farklı bir kültür. Öyle parayla marayla olmuyor, olsa da Edirne’den burnunu çıkardığın anda fıslıyor!Değerli Fenerbahçeli dostlar sormakta “Sigma ‘Oloumuc’ca diye bir lisan var mı?” Evet var. Yedi harften oluşmuş bir alfabedir ve her akla gelişte, Kanarya’yı titretmektedir.Canlı canlı maç izlemek çok büyük zevk. Zevk de her pozisyonu yakalamak olası değil. Song ve Tomas’ın yaptıklarını görememişim. Üstelik maç yazımda “İkisi de mükemmel sporcu portresi” dememiş miyim! Özür dilerim. Sözümü geri alıyorum. Galatasaray forması giyen hiçbir sporcunun böyle bir hakkı olamaz. Ayhan’ın yaptığı da yanlış elbette. Sabırlı olacak, işine bakacak, İnönü’de yediğin yumruğu unutacak, ASY’deki küfür korosunu duymayacaksın. Sporcu erdemi ve Galatasaraylılık etiği bunu gerektirir.Merak ediyorum... Beşiktaşlı iki avukat Sakaryaspor maçıyla ilgili ne yazmıştı? Kendi evini temizlemeyen ama komşusuna farfara eden Pakize’nin, tutarsızlığından ne farkı var şu işgüzarlığın?Sevgili Hagi... Meyva veren ağaç taşlanır. Necip medyamızın gönüller sultanı iki firmanın da çanına ot tıkadın. Yani kabahatin büyük! Boşver. Doğru yoldasın. Onlar Lucescu’yu da yerden yere vurmuş, her türlü hakareti reva görmüştü ama biri sonra baştacı etti... Diğeri de edecek gibi! Akıllı adamsın, ne demek istedim anlarsın!

09 Mart 2005, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hayret birşey!‘’

Beşiktaş gönüldaşı yazar, çizer ve konuşanlar Siyah-Beyazlılar’ı çatladı kapıyla oynuyor zannettiler herhalde. Yenerlerse mesele yok da, yarışmanın en doğal sonuçlarından biri, yenilgi oluştuğunda hoca da takım da kaka! Olur mu? Olmaz.Kara Kartallar’ın sahadaki disiplinli, onurlu, oldukça da sert mücadelesine saygı duymalı, tüm değerlendirmeleri sadece tabela ışığında yapmamalısınız. Derbide dökülen alın terine, örneklenen emeğe haksızlık etme hakkı en Siyah-Beyaz gözlüklülerin bile olamaz, olmamalı.Rıza Çalımbay, dengeli, akıllı ve haddini bilen düşünceyi sahaya yansıtırken, Hagi de daha fazla takım olmanın ve dayanışmanın resmini çizmişti. Futbolcularıyla uzun zamandır beraber olmanın avantajını da mevcut değerlerine katmıştı. Peki Veysel’in topu direkten dönmese ve maç öyle bitse ne yazılacaktı? Sahada Galatasaray ve Beşiktaş forması giyen her futbolcu disiplinli, akılcı, içtenlikle oynamış, teknik adam düşüncesini yansıtırken, işini de iyi yapmıştır. Kara Kartallar’ın üzerine nasıl paldır küldür gidilemezse, Aslan’ın üzerine de gidilemezdi. Taktik düşünce çok önemliydi. Hagi ve Çalımbay’ın akıl oyunlarıyla 90 dakikanın nasıl geçtiğinin anlaşılamadığı şahane bir karşılaşmaydı Ali Sami Yen’deki.O, bir araba laf eden beğenmeyenlerin zamanındaki derbilerde tribünler tuvalete gider, döner ve topu bıraktığı yerde, orta sahanın oralarda can çekişirken görürdü. Debelenir dururlar, karşı kaleye gidene kadar topa da taraftara da azap çektirirlerdi. O zaman televizyon yok, hiçbir görsellik şansı yok. Ertesi gün gazetelerde neler okurduk neler. Uçanlar, koşanlar, deve deviren, boğayı kesen, öküzü yutan, topu iğne deliğinden geçiren, aklınıza gelen ne varsa hepsi köşe yazılarında. Naklen yayın çıktı mertlik bozuldu!Neyse asıl mesele şu; hepimiz futboldan ekmek yiyor ama yerin dibine sokmaktan da vazgeçemiyoruz. Siz futbol camiası kadar malını kötüleyen, rezil eden bir başka cemaat gördünüz mü? Şu maçı beğenmezseniz, hangi maçı beğeneceksiniz? Emeği kötülemek, alın terine ihanet etmek insanı yüceltmez. Aksine batırır. Sıkıntınızı anlıyoruz aslında. İki tarafın da galip ilan edilip üçer puan aldığı futbol oyunu icat edilmedi daha!Güzellikleri çirkinleştirme işgüzarlığından vazgeçin Allah aşkına!

07 Mart 2005, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Vallahi bravo...‘’

Hagi... Zaman zaman, zamanlama hatalarından muzdarip olduğunu düşündüğüm teknik adam! Dün gece her şeyi mükemmel organize etmiş. Böylesine pas yoğunluğu ve hareketlilik. Üstelik atılan topların doğru yere gitmesi, şahane bir futbol gösterisi izletti hepimize.‘Ribery yakında özel seyirci toplamaya başlar’ demiştim. Yanıltmadı. Herkesin hayranlığını kazandı. Be birader, top denilen aletle böyle muhteşem oynanır mı? Ayhan Akman devamlılık sağlayınca, sahaya yakıştı. Ergün mü? Kemik, ilik gibi ilik. Orhan Ak sol kanadı babasının evi rahatlığında kullandı. Hem hücum hem de savunma aksiyonlarında vardı. Tomas ve Song sadece futbol değil, insan kere insan değerleriyle de gözlenmeli ve kendilerine ‘Tanrı nazardan saklasın’ denmeli. Ya Mondi... Bir kaleci sahanın her yerinde bulunur, müthiş motivasyon sağlar mı? Mondiyse sağlar.Bir başka süperden söz etmezsem emeği inkar olur... Cordoba. Libero mu? Kaleci mi? Her neyse ikisini de eksiksiz icra etti. Nereye kadar? Hakan Şükür karşısında iyiden iyiye çaresiz kalana kadar. Ribery yine Beşiktaş’ın sol yanını göçertiyor ve Kral orada bitiyor: 1-0.Necati bir yersiz bir de yerli(!) sarı gördü, gitti. Ribery de rakip marifetiyle gitti! Beşiktaş’tan kimse gitti mi? Hayır! Onlar toplu halde hem vuruyor hem de bağırıyor. Şu çürük sistemde haklı da çıkıyor!Neyse...

06 Mart 2005, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI