Arama

Popüler aramalar

‘’Tatangalar ve Ultraslanlar‘’

Üç büyük kulüpten hemen sonra Sakaryalılar’ın (Tatangalar) sıralamaya girmesi şahsım adına büyük sevinç vesilesi oldu. Darısı Yeşil-Siyah formalı sporcuların başına. Aziz Duran’ın oluşturduğu yeni yönetim, umarım doğru seçimler ve transferler yapar, taraftarlarının yakaladığı zirveye ulaşır.Birinci sırada Beşiktaş Çarşı grubu. Onları da kutlamak gerek elbette. Tribün güçlerine ve sporculara muhteşem desteklerine saygı duyuyor ama yönetim üzerindeki etkilerini pek anlayamıyorum. Taraftarlar, sadece kulüp motivasyonunu doğru yönlendirmeli ve bu olgu sporcuları da başarıya taşımalı. Aynı etkinliklerin yönetimi baskı altına alması, hatta yapılandırması ne derece doğru? Kulübü ve camiayı o işin sorumluları varken yönetmeye soyunma girişimlerinin sonu mutlaka hüsran olur. “Seba gitsin, Ahmet dursun” felsefesi sancılarını, Beşiktaş camiasının günümüzde bile hissettiğini biliyorum.Geçtiğimiz günlerde Tatangalar Sapanca zirvelerinde bir kutlama gecesi düzenlediler. Son derece düzeyli ve kaliteli geçen yemek süresince genç taraftarları gururla izledim. Sakaryaspor’un lige çıkmasına büyük katkıları olduğunu bildiğim Yavuz Köprülüoğlu ve İsmail Yenice kardeşlerimle beraber katıldık. Ara yönetim hiçbir şey yapmadı mı? Yaptı ama eğer takım Süper Lig’e çıkmasaydı, acaba kim asılacaktı?Neyse! Adapazarı zor şartların ve acıların şehridir. Bir sezon önce adeta infaz edilircesine küme düşürülen Sakaryaspor tekrar hak ettiği yere döndü. Bu aşamada takımı asla yalnız bırakmayan ve iyi günde, kötü günde desteğini esirgemeyen Tatangalar’a helal olsun. Ceplerindeki bir yudum paranın önemli bölümünü bilet parası olarak vermekten çekinmeyen, futbolcularının peşinden şehir şehir dolaşan bu gençler tek haklarının ‘SAKARYA SEVGİSİ’ olduğunu adeta haykırmakta ve duruşlarından asla taviz vermemektedirler. Tatangalar için Sakaryaspor rant kapısı değil sadece sevda kapısıdır ve bu gerçek herkesce bilinmelidir.Galatasaray, ultrAslan oluşumuyla büyük ivme kazanabilirdi. Evet bu yapılanma bırakın Türkiye’yi, Dünya’ya ders olabilecek niteliği yakalayabilirdi. Çok yol aldılar ama hakettikleri yere varamadılar. Oysa kulüp yapısı ve taraftar sayısı bu iş için Türkiye’nin en mükemmel platformuydu. Ne oldu? Yıllar önce gazete ilanlarıyla kamuya çıktıkları hedeflerle, kimi uygulamalar arasında müthiş ayrılıklar oldu. Taraftar için öncelik sportif şubelerin başarısına hep destek tam destek olmalı. Özellikle geçen sezon bunu yapamadılar. Uzun süre yönetimi protesto ettiklerini zannederken, futbol takımını protesto ettiler. Sanki politize bir yapılanmanın etkisindeydiler. Sonra yazmaya utandığım bir bilet meselesi var. UltrAslan müthiş yapılanmasının ardından ASY’de parasını verip içeri girecek 20 bin kişilik bir oluşumu mutlaka sağlamalıydı. Oysa tribünler çok maçta boş kaldı. Yanlış mı?Geçtiğimiz sezon ultraslan’la ilgili gurur vesilem Çanakkale ve Anıtkabir ziyaretlerindeki etkinlikleridir. Şükranlarımı sunuyorum katılanlara.Yeni sezonda geçmiş sezonlar günahlarından arınmış tribünler ve taraftar toplulukları görebilmek için dua edelim. Tanrı sevenleri korur. Hele hele karşılıksız sevenleri.

21 Haziran 2006, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Dinsizin hakkından!‘’

Spor kulüplerinin en cerzebeli mevkii, futbol şubeleri. Bu ölümün sorumluluğunu almak önemli kariyer kimileri için. Bu amansız zafiyetin bilincinde olan mektepliler, o kısma pek bulaşmaz ve ipleri ellerinde tutarak, heveslisini podyuma çıkarırlar.Sonra ne olur? İyi olursa kendilerinden, kötü olursa onlardan bilir, öyle de bildirir(!) ona göre icraata geçerler. Çok başarılı olan, dolayısıyla olayın popülizminden yararlananlara da, özel metotlar uygulanır ve gelecekleri sağlama(!) alınır.Bu kafa yapısı UEFA Kupası ve Süper Kupa zaferlerinden sonra da işledi. Ama bu kez hatalı hesap yapmış, kulübü uçurumdan asağıya atmışlardı. Çünkü bu kez hedef alınanlar, sadece futbol şube yöneticileri değil sporculardı. Yanlış hesap Bağdat’tan değil, milyonlarca dolar borç ve tarumar edilen muhteşem kadrodan dönmedi! Israr ettiler hatalarında.Sonra? Abudik gubidik yabancılar, ziyan edilen trilyonlar,Avrupa’nın zirvesindeyken sıradanlaşma... Galatasaray’ın erozyona uğrama dönemi asli sorumluları, yine ‘Tavşana kaç, tazıya tut’ diyor ve ‘son şampiyonu’, ‘son İmparator’un akibetine benzer günler bekliyor. Bu söylemim asla kehanet değil, olası sıkıntıların önceden gün ışığında tartışılması gereği, gerçeğidir.Galatasaray yöneticileri (bir ikisi hariç) şampiyonlukla ilgili kerameti kendilerinden menkul bilmesin. Birileri dinlemeye meraklı olabilir ama benim hikayeye karnım tok. Hele hele Süren döneminde ‘Bu bütçe peçeli’ diyen Refik Arkan bunca yıldır içinde olduğu muhasebenin peçesini neden aralamaz? Niçin susar? Kol kırılır, yen içinde kalır felesefesiyse, sığınacakları limanda, beraber batarlar ve kulübün gerçek sevenleri yanar!İddia ediyorum, mali batışta yönetici defoları asıl nedendir. Milyonlarca dolar nerede, nasıl batırıldı? Futbolcuların azmedip yola devam ettiği, iki yönetici hariç diğerlerinin deplasmanlara dahi zahmet etmediği yapı, şampiyonlukla taçlandı. Canaydın gerçek nedenleri görmektense yine milleti birbirine kırdırıyor ve temizliğin bitirilmesini seyrediyor. Yani? ‘Dinsizin hakkından imansız gelir’ politikası uyguluyor. Bu işin sonu iyi gelmez. Zoraki ayakta duran çok hasarlı yapı yıkılırsa, hiç kimse şaşırmasın. ‘Neden oldu?’ diye de sormasın.Süren becerisiyle darmadağın edilen müthiş kadro, kadrolu eli kalem tutanlarca da kamuoyuna yem edildi. Aslan gibi futbolcular, sorumlu konumda olanlardan daha iyi Galatasaraylı olduğundan emin olduğum çocuklar gönderildi. Onların günahını alanların ne hale geleceğini göreceğiz! Bu evlatlardan biri de Okan Buruk’tur. Galatasaray’a da son derece gereklidir. Uluslararası her platformda forma giymiş, başarılı olmuş bu futbolcu Sarı-Kırmızılı orta alanın şu platformdaki en önemli gerekliliklerinden biridir. Onu transfer etmek de geçmişte gasp edilen hakkının sadece teslimidir.

19 Haziran 2006, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Babaeski kupası!‘’

Sonra Sarı- Kırmızılı ekip Süper Lig Kupası’nı kazandı. Babaeski kupası da şaka erbabına kaldı. ATV ekranlarında yapılan kupa teslim töreni esnasında, ekran başındakiler kısmi felç geçirirken, arkadaş kısmi mevta olarak RTÜK kapılarında ‘Beni affedin‘ diye dolaşmaya başladı. Allah taksiratını affetsin. Dilerim yeni kupa törenlerinde de izleriz kendisini! Memlekete lazım adamdır.Galatasaray taraftarları en mutlu olmaları gereken dönemlerden birinde yine endişeli. Şampiyonluk sanki bir nebze lezzet damaklardaki. Oysa öyle mi olacaktı? Yönetimin bu muhteşem onuru yeterince değerlendirememesi görev ihmali kapsamına girmez mi? Şampiyonlukla ilgili ürünler de saat 21.45’e sabitlendi, orada takıldı kaldı! Bir adım ötesi yok. Bir kısım yöneticinin piarı da çok. Oysa olması gereken bu beylerin şöhret katmanlarının yoğunlaşması değil, Galatasaray manevi kazançlarının, nakde çevrilebilmesi gerçeğidir. UEFA ve Süper Kupa sevinçlerini değerlendirmeyi beceremeyenler kataloğuna Canaydın ve yönetimini de eklemekte hiçbir sakınca yok.Hadi şampiyonluk umudunuz yoktu. Bu nedenle 10 binler GS Store kapılarından eli boş döndü. Ya transfer gereklilikleri ne olacak? Koskoca kulübün transfer politikası olmaz mı? Asıl gereklilik ihtiyaca göre mi transfer yapmaktır? Yoksa bütçeye göre mi? Galatasaray’ın üç kaliteli isme gereksinimi olduğunu kaçıncı kez yazıyorum. Fakat tık yok. Yine rastgele işler yapılacak ve ‘Ne çıkarsa bahtına’ sistemi mi uygulanacak! Marek tombaladan çıkmış ve Çekler’in 1 milyon 300 bin papel verdiği, Almanlar’ın da 1 milyon 800 bin karşılığında fit olduğu yıldız(!) 2 milyon 300 bin kağıda Galatasaray’ın malı oluvermişti. Bu operasyonun sorumlusu kim? Hadi kamyonla para pul misali verildi. Bari Çek lokomotifi(!) iş yapsaydı. Bizi boşver, Zapotek’ten utan bari Marek! Haaa bu arkadaşı Galatasaray’a kakalayanlar mı? Onlarda utanma olsaydı bu çocuğun futbol oynamak ve ekmeğini hak etmek gibi bir alışkanlığı olmadığını, sokaktaki Alman’a bile sorsa öğrenir, paraları çöpe atmazdı!

17 Haziran 2006, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Suçlu ayağa kalk!‘’

Olayın manevi hasarı çok büyük de, ya maddi kayıplar? Ülkemiz milyonlarca dolar zarara uğramıştır. Oysa tüm dünyaya hem bedava reklam yapacak, hem de üste prestij sağlayacaktık. Bu muhteşem şansı kaçırdık. Şimdi Almanya çimleri üzerinde, futbolcularımızın pabucunu dahi taşıyamayacak adamların ülke gösterilerini izlemek zorunda kaldık.Suçlu ayağa kalk! Kalk ve ülkesine zarar verenlerin, üstüne de el üstünde tutulduğu bu alemde, seni daha güzel görebilelim! Evet önce Ulusoy federasyonunu yiyenler, sonra Türkiye’nin Dünya Kupası’na gidebilme umutlarını da yedi. Kendi ikbali ve hevesleri uğruna böyle bir zararı, büyük üzüntüyü, millete reva görenlerden hesabı Yüce Rab’bim sorsun. Hep merak ederim, insanlar beceremeyecekleri işlere, acaba neden soyunur? Bir hırs uğruna gözlerin bu denli kararmasını, tarif edebilmek mümkün mü? Eğer yanlış yapanların hesap vermeme ilkesi devam ederse, bu başıbozukluk alın yazımız olmaya devam edecek yine. Yani? İnsanlarımız hak etmediği daha nice üzüntüyü ve yoklukları bigünah yaşamaya ‘Kaderimizmiş‘ diyecek ve boynunu bükecek. Sorumluluk(!) sahipleri de dünya nimetlerine, millet nimetlerini de harman edecek ve düzenini sürdürecek. Üzerine de nam, ün, para kazanıp yanlış değerlendirmelerin, yanlış kahramanı olmaya devam edecek.Ak Parti futbolumuza büyük zarar vermiştir. Bu böyle biline. Kendi kadrolarını spora yerleştirme uğruna yaşattıkları kaos, umurları bile olmadan yollarına devam ediyorlar. İnanmak mümkün değil. Su uyuyor, bu arkadaşlar uyumuyor. Bu ne hırs, ne inattır Ya Rab’bim. Seçimle en hakkaniyetli şekilde kapıdan gönderilenler, şimdi de pencereden içeriye girebilme harekatı başlatmış. Onca masraf, onca yıkım girişiminin sonu ne olur? Hüsran olur. Anlaşılır ki gelecek Avrupa Şampiyonası da hayal olacak. Çok iyi de biliyorum ki şimdi olduğu gibi yine umurları olmayacak. Neden? Çünkü Türkiye’de başarısızlıkların hesabını soran bir organ ve kamuoyu yok. Bu avantajın vurdumduymazlığı ve rahatlığını yaşıyorlar.40 yıldır sporun içindeyim. Türk teknik direktörlerini benim kadar savunan kaç kişi var bilmiyorum, ama bu arkadaşların kendilerini dahi doğru dürüst anlatamayıp, mesleklerini batırma uğruna çalakürek gittiklerini biliyorum. Hele hele bazılarının zirveyi yakaladığı zaman nasıl tanınmaz hale geldiklerini ve nimetlerini teptiklerini bizzat yaşıyorum. Akıl almaz bir megalomani, çıktıkları merdivene dönüp bakmama, çektikleri sıkıntıları unutma ve buna benzer onlarca defo sarıp sarmalıyor yüreklerini, uçuyorlar. Sonra? Düşüyorlar elbette. Haaa belki parayı da bulmuş oluyorlar ama, adamlık denilen değer kaç para? Satın alınabilmesi mümkün mü?Suçlu ayağa kalk! Belki seni doğru dürüst yargılayan olur ve memleket kurtulur!NOT: Fenerbahçe Kulübü’ne büyük hizmetleri olan Sayın Aziz Yıldırım’a şifa dileklerimi iletiyor, geçmiş olsun diyorum.

14 Haziran 2006, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yönetim uyuma...‘’

Rakipleri transferde yoğun mesai harcarken, Galatasaray’da nedeni bilinmeyen bir durgunluk var. Yönetim kurulunun bu konudaki politikasını nasıl buluyorsunuz?Galatasaray’daki durgunluğu bilinmedik, alışılmadık bir durum değil. Yıllardır transfer arızalarını alışkanlık haline getirmiş Galatasasaraylı yönetimlerin defolarını izlemekteyiz zaten. Son derece yanlış yöntemlerle plansız, programsız ve yanlış yazılan transfer senaryoları özellikle son yıllarda kulübü iyice batağa sürüklemiştir. Şampiyonluk sonrası Canaydın ve arkadaşlarının rehavet içinde olduğunu ve yanlışa doğru gittiklerini söylemek yanlış olmaz. Galatasaray onun, bunun artığıyla kapkaç yöntemleriyle transfer politikası yürütemez, yürütmemeli. Doğru kriterleri bir türlü öğrenemeyen ve uygulayamayan Sarı-Kırmızılılar geçtiğimiz sezon balıklarını (!) tekrar yakalayacaklarını zannediyorsa, fena halde yanılıyor. Uyarıyorum.Transferle devam edelim. Eric Gerets, “Her mevkii için iki alternatif” diyor ama yerli oyuncu transferinde de atılmış net bir adım yok. Mevcut kadro Şampiyonlar Ligi ve Süper Lig yarışı için yeterli mi?Eric Gerets’in “Her mevkii için iki alternatif gerek” söylemine katılıyorum ama bu konuda beklenti içinde olmasına da şaşırıyorum! Çünkü Galatasaray’ın altyapısı ikinci, hatta birinci alternatiflerle bezeli. Altyapıya önem verdiğini söyleyen Belçikalı, galiba biraz daldı! Üç nokta transfer Galatasaray için yeterli olacak, fakat kulüp acaba bu doğruyu nasıl başaracak?Son haftada gelen şampiyonluk nedeniyle, kombine kart satışları ve storelardan hatırı sayılır kazançlar elde edildi. Peki yönetim şampiyonluğu yeterince paraya çevirebildi mi? Neler yapılmalıydı?Günümüz yöneticilerinin ne yaptığını merak ediyorum. Cebinden 5 kuruş harcamadan gelirleri batıran, milyonlarca dolar borçlandıran kafalar dönemi bitince kalkan eller sayesinde elini kolunu sallayıp gitmekte. Yöneticilerin orada olmalarını sağlayan etken nedir? Siyaset mi, faça mı? Reklamlarını mükemmel yapıyor, ama kulübü sağlıklı yürütemiyorlar. Söylemek istediğimi anlamak için KC Grup’un patronunun söylemine dikkat edin: “Parayı verdik, ama 3 milyon YTL’lik reklam yaptık.”Şampiyonluk kaçsaydı belki de teknik direktör Eric Gerets gidecekti. Belçikalı teknik adamla yola devam etme kararı doğru mu? Neden?Devam kararı yanlış. Kazanması gereken hiçbir maçı kazanamayan, geçmesi gereken turu geçemeyen Belçikalı, şansı ve Fenerbahçe’nin Denizlispor karşısındaki müthiş gafletiyle zirveyi yakaladı. ‘İyi yönetici’ iş sürecinde yapılan hataları dikkatle not alan ve dönem sonunda bu hataları ortadan kaldırmak için gereken yürekliliği gösteren insan modelidir. Sonuç iyi bitti diye radikal kararları almazsanız, sonucuna katlanırsınız. Canaydın bu tür kritik kararlardaki bocalaması sonu kendine ve kulübe büyük zararlar vermesine karşın aynı tutumunu sürdürüyor, olan Galatasaray’a oluyor.

12 Haziran 2006, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gurur duydum...‘’

Milliler pazar günü Makedonya ile oynayacağına göre gençlerin yanında bir günlüğüne de olsa bulunmak ve onları izlemek şarttı.Yaklaşık 5 saatlik bir yolculuk sonrası, Amsterdam kentinin otobandaki 110 numaralı ring girişinden kupa maçlarının oynanacağı stada ulaştık sevgili Fatih Örge’yle. Önce Galatasaray evsahibi Ajax, daha sonrada Fenerbahçe Brezilya temsilcisi Cruzeiro gençleriyle oynadı. 25’er dakikalık iki devre halinde oynanan maçların temposuna uyum zorluğu çekti çocuklarımız. Ayrıca lig bitince tatile çıkmış olmaları nedeniyle, tam olarak hazırlanamadıklarını teknik sorumlular da dile getirmişti zaten. Rakiplerinin de yaş olarak 2 sene önde olduklarını ve fizik gelişimlerini hemen hemen tamamladıklarını da söylemeliyim. Zaten zirveyi de Brezilya ve Hollanda’lı ekipler paylaştı. Yunan, İspanyol, Portekiz temsilcileri de turnuvaya renk katan diğer genç sporcular oldu.Amsterdam Cup’ın zirvesinde Galatasaray ve Fenerbahçe’ yi görmüş olsam elbette mutlu olurdum ama açık söylemeliyim çocuklarımızın insani değerlerinden büyük gurur duydum. Önce Türkiye’yi sonra camialarını mükemmel temsil ettiler. Bu pırıl pırıl gençleri yetiştiren ailelerine, okul ve kulüplerindeki eğitmenlerine Galatasaray ve Fenerbahçe kulüplerine şükranlarımı, teşekkürlerimi sunmak isterim. Helal olsun. Futbol yetilerine ekledikleri tüm değerler , uyum, disiplin ve mükemmel dayanışma örneklemelerine 10 numara diyorum.Galatasaray ve Fenerbahçe esas gereklilik olan iyi insan, iyi sporcu ve örnek gençler yetiştirme yolundaki çabalarında başarıyı yakalamak üzere. Bu gerçeğe iki ezeli rakip kulüp sporcularının beraber kamp yaptığı otelde memnuniyetle şahit oldum. Aralarındaki dostluk, arkadaşlık ilişkileri, kıyafetlerindeki özen, davranışlarındaki ölçü ve terbiye, disiplinle harman edilmiş huzurlu pırıl pırıl çağdaş gençler, Türkiye’nin özlediği sporcu profilinin koşa koşa geldiğinin net göstergesiydi. Emekler boşa değil demek ki.FANATİK Gazetesi Fenerbahçe ve Galatasaraylı evlatların bu şahane dostluğunu önceki gün sizlerle bir fotoğraf karesinde paylaştı. Ben orada, onlarla yaşama onurunu soludum. Biz büyükler çocuklarımızı doğru eğitir, doğru yönlendirirsek o fotoğrafta gördüğünüz dayanışma ve sevgi yaşam boyu devam eder. Aksi halde solmuş birer resim olarak anılarda kalır. Yazık olur. Günümüz çirkinliklerine, yobazlığına, kavgalarına ‘Dur’ diyecek erdemi örneklemek zorundayız. Yaşamın doğru kriterlerini özümsedikleri belli evlatları, toplumu sarıp sarmalamış ‘İlle de bana, sadece bana paranoyasına’ kurban vermeme adına en büyük görev sanırım bizlere düşmekte. Kendi iç çürümüşlüklerimize kurban etmeyelim o ışıltılı yürekleri. Çoook büyük futbolcu olmaktan daha önemli gerçeğin önce insan olmak olduğunu kavramış dimağları yarın kendimize benzetecek hainliği yine becerecek miyiz diye öyle korkuyorum ki!İnşallah onlar büyüklerine dönüşmez, büyükler(!) onlara dönüşür!

10 Haziran 2006, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Derin uyku!‘’

Kazanılan şampiyonluğun önce Allah’ın, sonra futbolcuların müthiş azminin, sonra da Fenerbahçe’nin lütfu olduğunu bilmek zorunda kulübün sorumluları. Eğer bu gerçeği görmezden gelir, sadece şampiyonluğa bakmakla yetinirlerse, Galatasaray futbol şubesini yine hüsran penceresinden izlersiniz.Yönetiminin gerekeni yapmadığı, tribünlerinin neredeyse sezonun tamamında olumsuz rüzgarlar estirdiği yapının sporcuları, her sezon aynı performansı gösteremez. Çünkü ne kulüp sevgisi, ne güç, ne de sinir sistemi böyle bir yükü taşımaya yeter.Kulüp yönetimi balodan baloya koşturuyor, bu arada da kısıtlı transfer günleri geçiyor. Oysa Galatasaray’ın en az üst düzey üç transfer yapması gerekmektedir. Bu gerçeği ‘saatin bilmem kaçı geyiği’ ve ‘parasızlık edebiyatı’ örtbas etmez. Şu günleri havada, karada, denizde rahat geçirirsiniz de, iş sahaya gelince tepetaklak olursunuz.Transferin başı olarak Özhan Canaydın ve Adnan Polat gözüküyor ama bu ikilinin sadece laf salatasıyla gün geçirdiği de gözüküyor. Galatasaray kalibresinde bir kulübün, transferin şu gününde bile hiçbir ciddi girişimde bulunmaması ve geçmiş yılların transfer defolarına doğru uygun adım yol alması, ciddi bir rahatsızlık göstergesidir.Ezeli rakipler Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın girişimlerini gıptayla izlemek mümkün mü? Sarı-Lacivertli yönetim ‘en bunalımlı’ diye tanımlanan günlerinde bile müthiş bir çaba gösteriyor, öğreniyoruz ki Sol Campbell için 6 ay önce girişimde bulunulmuş ve görüşmeler sürüyor. Üç büyüklerin ikisi transferde olağanüstü hareketlilik yaşarken, Galatasaray Yönetimi hep aynı nakaratla sadece konuşuyor. Bu vaziyeti de ‘Derin uyku’ sendromu diye tanımlamaktan başka çarem yok.Soralım bakalım Sarı-Kırmızılı yönetim göreve geldiği andan itibaren hangi transfer politikasını oluşturmuş ve geliştirmiştir? Görüştükleri, anlaştıkları futbolcu var mıdır? Hadi vazgeçtim, doğru tespit ettikleri isim bulunmakta mıdır? Hangi plan, nasıl bir proje hazırdır? Yoksa yine ‘Bir avuç kepekle sevinen maymun’ misali ucuz(!) ama aslında çok pahalı isimlerin peşinde midirler?Geçen sezonlar demiyor, son yıllarda yani Canaydın zamanında yaşanan dış transfer başı bozukluklarına bir yeni dönem eklenmek üzeredir. Üstelik bu vahim durumdan da hiç kimse rahatsız gözükmemektedir. 1996 yılından itibaren neredeyse 467 milyon dolar para girdisi olan, buna karşın 177 milyon dolarlık borç batağında boğulan kulübün dramında yönetimlerin başrol oynadığını iddia etmek yanlış mı acaba?“Bindim bir alamete, gidiyorum kıyamete” felsefesine sımsıkı sarılmış düşünce, Galatasaraylılığını tüm değerlerin üzerinde tutan futbolcularının özverisiyle ayakta durabilmekte! Canaydın ve ekibinin şampiyonluk kutlamalarına ara verip, derhal transfer için işbaşı yapması gerekmekte. Bu gün zaten geç... Yarın daha da geç olacak, aksi halde...“Planımız yapılmış, futbolcularla anlaşılmıştır. Fiyatlar yükselmesin diye açıklanmamaktadır” klişesi ise artık bayatlamış bir kasaba politikası modelidir. Lukunku, Petre, Tamas, Pinto, Xavier... Daha niceleri ve son olarak Heinz transferi bu çarpık politikanın milyonlara mal olan ürünleridir. Uyanın artık!Galatasaray Başkanı ve yönetimi kutlama şenliklerine “Dur” diyerek, işbaşı yapmalı ve kulübün haftada bir günlük toplantılarla yürüyeceğini ama uçuruma doğru yürüyeceğini de kavramalı. Geçmişin borç bakiyesi bu gidişin geleceğinin teminatıdır!

08 Haziran 2006, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Olmaz bakanım!‘’

Fatih Terim’le aynı görüşteler. Her maçı mahalinde izleyen bir yorumcu olarak düşüncelerimi açık açık paylaşmalıyım. Bu çocuklar her rakipleriyle başa baş oynayabilir. Genelde berabere kalır, bazen yener ama çoğunlukla da yenilir. Hele hele kıran kırana puan maçları oynanacak olursa, hiç şansları olmaz, ezilir giderler. Olan yine boynu bükük kalan Türk insanına olur. Bu takım Avrupa’nın hiçbir platformunda başarılı olamaz Sayın bakanım. Türkiye liglerinden seçilecek en az 10 takım daha bu sonuçlardan farklı bir netice almaz, yani tabelaya ve ortalamaya baktığınızda başarılı gözükebilirdi. Futbolcularımız arasında elbette ümit veren, geleceği olanlar var. Yarının yıldızları statüsünde yer alabileceklerde var ama eylül elemelerinde Türkiye’nin kaderine olumlu etki yapabilecek en fazla üç veya dört adam var. Diğerleri ancak zaman içinde yemeğe katılan tuz gibi teker teker takıma alınır ve sahaya çıkarılabilir. “Olayın hepsi budur” denilir ve bu şekilde yola çıkılırsa, ortaya çıkacak ürün şap lezzetindeki yemekten farksız olur. “Emret bakanım” veya “Emret hocam” felsefesi belki size ve Terim’e hoş gelebilir. Fakat gerçek fotoğraf hiç de parlak değil. 2006 Dünya Kupası için Almanya’ya gitmemizin mümkün olmadığını, çünkü yanlış işler yapıldığını yine FANATİK’te ve bu sütunlarda yazmış, Sayın Recep Tayyip Erdoğan dahil tüm yetkilileri uyarmıştım. Sonuç ne oldu? Buyrun! Uzak gibi gözüken eleme maçları için fazla zaman yok aslında. Bu nedenle Ay-Yıldızlı ekip çatısı, iskeleti, temeli korunmalı, ince ince revizyonlarla takım hazırlanmalıydı. Olmadı. Bence yanlış yapıldı. Dünya Kupası’na katılsın veya katılmasın, hemen her ülke milli takımını A’dan Z’ye değiştirmeden oynarken, biz yeniden yapılanma işlerine giriştik. Geleceği olan futbolcular için A2, U21 ve diğerleri varken, ne diye böyle ara statüde bir takım oluşturuldu ve yola çıkıldı? Üstelik olan biten çok net ortadayken “Bu takım mükemmel” zorlaması neden? Futbol politika standartlarını en fazla tepetaklak eden oyun modelidir. 2006 elemelerinin sorumluluk payını ve Türkiye’nin maddi-manevi kaybını hiç irdelemeden ve kendi suçunu analiz etmeden ileriye bakanlar, bu milleti yine yakacaklar. Öyle bir anlayış ki... Suçlu Mehmet Özdilek, Emre, Alpay, Serkan... Gerisi mi? Pürü pak! Elenme nedeni futbolcuları ayırır, yenileriyle yola çıkar, mutlaka da başarırsınız! Sevgili Fatih Terim bu modeli iki sezon Galatasaray’da da denemiştin. Ne oldu? Yoksa sen de “Bu millete ne versen nasılsa yutuyor, siyasette de aynı, sporda da aynı mantalite” deyip bildiğini mi okuma kolaycılığındasın? Vaziyet öyle gözüküyor da!

07 Haziran 2006, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI