Arama

Popüler aramalar

‘’Neler oluyor?‘’

Galatasaray’da ‘neler oluyor’ diye düşünmemek mümkün mü? Denetleme kurulunun istifası, Fatih İbradı’yla yolların ayrılması, üzerinde durulması gereken konular. Sucuka, Ermeç ve Şanlı’nın uzun süredir, hangi nedenle toplantıya katılmadıklarını bilen var mı? Ben biliyorum da şimdi söylemem. Yetkili ağızlar bir konuşsun hele! Tam sezon başı, üstelik de yapılanmanın kritik zamanı, böylesi gelişme şık olmadı. Hele hele bir de kongre gerekliliği, gündeme girerse, yandı gülüm keten helva!
Fatih İbradı uzun süredir Galatasaray alt yapısının emrinde. Başarısının tartışılması gereğini dahi duymam. Olanakların çok üzerinde performans sağlandığını, sadece ben değil, herkes biliyor. Peki Adnan Polat nasıl bilmiyor? İlginç! Bir kurumun yeniden yapılanma hakkı var elbette. Ama en önemli temel taşları da tarumar edilmez ki. Bunca yıldır Türkiye’nin her yerindeki gençleri izleyen, değerlendiren ve davranışlarıyla örnek olarak gösterilen bir futbol düşünürünü böyle kolayca harcamak doğru mu? Üstelik bu konuda yetişmiş insan kıtlığında.
Üç sene önce Amsterdam Cup turnuvasını izlemek üzere Hollanda’ya gitmiştim. ‘O da ne?’ der şimdi çok kimse! PAF takımlar düzeyinde Ajax Kulübü’nün organize ettiği bir turnuva. Brezilya, Portekiz, Yunanistan ve daha başka ülke kulüplerinin katıldığı bir gençlik şöleni. O müsabakalarda Galatasay gençleri rakiplerinden aşağı kalmadı. Çatır çatır oynadılar ve gurur verdiler. Daha sonra yukarı gidenlere bakınca disiplinden, performansa zaafiyet yaşadıkları da
ortada.
O zaman Hollanda modeli alt yapı değil, üst yapı için gerekli diye düşünmeden edemiyor insan. Ali Yavaş’tan, Recep Yazıcı, Uğur Kurt ve Cevat Güler’e, diğer emekçilere, son olarak da Fatih İbradı’ya ‘yazık edildi’ demeden de duramıyor insan...

İşte Adnan Polat’ın post-iti!
Bütün saatler 21.45’e ayarlanacak ve pilleri çıkartılacak. Lincoln, ötekiler akıllansın diye en sağlam yerinden Florya’nın 5 kapısından birine asılacak. Yine de akıllanmayan olursa, onlar da diğer kapılara aynı yerlerinden asılacak. Seyrantepe’nin yüzde 21.45’i bitti mi diye bakılacak, bitmediyse Talu’ya bakılacak. UEFA veya Şampiyonlar ligi finalinin, 19.05 tarihinde saat 21.45’te icrası için dilekçe yazılacak. Denetleme kuruluna da Hollanda modeli getirilecek... Veya denetleme müessesesi iptal edilecek.

‘Güzel insanlar’a özel dizeler...
Ölüm her zaman vakitsiz. Güzel renklerimiz eksilmekte bir bir. Mustafa Ulusoy kardeşim sonrası iki dost Orhan Şengürbüz ve Vedat Okyar da Hakk-a yürüdü. Olağanüstü Türkçe’si, ışık dolu yüzü ve rahmet içinde yatsın Attila İlhan usta’nın dizeleri;
Bir gece sabaha karşı
En kilitli kapılarım açılacak
Yalnızlığımdan çıkıp gideceğim
Ne sensiz kalırsam korkusu
Ne kitaplarda okuyup altını çizdiklerim
Ne alkol tutabilecek beni
Ne ölüm telaşı...
Rabbimizin rahmeti üzerlerinden eksik olmasın. Aile fertlerine, sevenlerine sabırlar diliyorum.

Erdal Keser
TFF’nin Avrupa sorumlusu mükemmel girişimler içinde. Tam 40 teknik direktör belli başlı adresler değil, tüm Avrupa’daki Türk gençlerini tespit etmek ve futbolumuza kazandırmak üzere kollarını sıvadı. Bu önemli organizasyona kumanda eden Erdal Keser’e başarılar diliyor, hayırlı olsun diyorum.

Kime çalışıyor?
‘İstanbul B.Belediyesi Fenerbahçe için mi çalışıyor?’ mealinde iletiler geliyor. Cevap vereyim; Türk sporuna tesis kazandırmaya destek veriyor. Bu işin Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor, Fenerbahçe’si yok. Tesisleri hiç kimse evine götüremez ki... Bırakın yapılsın, destekleyin çoğalsın.

27 Temmuz 2009, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hep aynı şarkı!‘’

Bilmem farkında mısınız?.. Neredeyse her sezon başı Galatasaray’ın yeni transferleri ortada yok. Geçtiğimiz sezon da Bükreş felaketi sonrası takım ancak toparlanabilmiş ama geç kalınmıştı. Umarım bu sezon benzeri olmaz. Bedel pahalı ödeniyor... Hep aynı şarkı olmasın artık. Gereği neyse o olsun.
Tobol birbirinin benzeri futbolculardan oluşmuş bir ekip. Teknik kapasite ‘Veleddalin amin’ olunca, oyun disiplini ve fizik güç olanaklarını kullanmaktan başka çareleri yok yani. Bu etkinliğin ilacı ne?.. Topu olabildiğince çabuk kullanmak, bol pas ve her fırsatta oyunun yönünü değiştirecek girişimlerde bulunmak. Bunu denemedi ve sıkışmayı tercih etti Galatasaraylılar.
Savunma anlayışında tavizsiz Kazakları hataya sürükleyecek girişim olmayınca, kendi kendilerine yapmalarını beklemek zorunda kaldı ev sahibi. Büyük takım olabilmenin koşulu da bu ince ayrıntıda gizli zaten. Hataya sevkedip çaresiz bırakmayı becerdikleri zaman aşacak Cim Bom’lu sporcular. Tobol baktı ki, karşılarındakiler de pek farklı değil, çıkmaya da başladı. Bayramov arifeden önce bayramı gösterecekti de, Orkun sağolsun. Linderoth girdi sonra. Ev sahibinden ‘İlahi komedya’ denilebilecek bir ceza vuruşu, hemen ardından Kazak Golban’ın gole giderken bir başka komedi gösterisi. Bu arkadaşın yere serilmesinin tek nedeni ‘nazar değmesi’ olmalı! Nihayet bir duran top işe yaradı!.. Mustafa Sarp’ın topla buluşması, akıl dolu kafa vuruşu ve başarılı Petukhov uzansa da, çaresiz kalışı: 1-0. Ve uzatmada da Servet: 2-0.
Futbol kötü rakiple kötü, iyi rakiple de iyi oynanır tesellisi kenara bırakılmalı ve karşında kim varsa üst düzey standart sağlanmalı. Avrupa yolunda başarılı olabilmenin başka koşulu olduğunu zannetmiyorum.

24 Temmuz 2009, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bizim çocuklar!‘’

Rijkaard’ı kutlamak gerek. Gençlerimize olan güvenini, Tobol müsabakasında da yineledi. Anlaşılan Hollandalı bu konuda tutarlı ve ciddi. ‘Boş bir uğraş’ olduğunu iddia etmek de haksızlık olur. Bizim çocukların özü iyi.
Sabırlı olmak, doğru alanda kullanmak şart tabii. Geçmiş başarıları, kendilerini yıldızların yanına taşıdı. Ama dikkate alınması gerek bir husus var, ‘gençlerimiz geçmiş sezon hangi mevkilerde oynadı?’ Bu detay geleceğe ışık tutar.
Mesela Erhan; Diyarbakırspor formasıyla mükemmel işler yaptı. Teknik direktörCoşkun Demirbakan, lig deneyimi olmayan Erhan’dan süt almayı nasıl başardı? Nerede kullandı? Almanya ve Kazakistan’da izlediğim gibi rakip stoperlerin içine mi attı, yoksa sürpriz adam özelliklerini de mi kullandı? Çağdaş bir yapı örneklediğinden emin olduğum Rijkaard, Demirbakan’la iletişim kurabilir. Erhan da tavan yapabilir.
Gelelim Özgürcan’a; Bank Asya Ligi zor yer. Orada bir çuval gol atmak da zor olmalı. Özgürcan zoru başardı. Nasıl? Kalpar ve İpekoğlu bilir. Kişisel gözlemim, Özgürcan sezon başı ağırlığını ziyadesiyle yaşıyor ve oynadıkça açılıyor. Arap atı gibi, koştukça, kamçıyı yedikçe açılan cinsten yani. Teknik direktör Frank Rijkaard, Özgürcan’ın Kayserispor’da nasıl değerlendirildiğini de öğrenebilir. Sağlam adamdır Sağlam.
Yaser! Babadan futbolcu. Dursun da forvetti. Aydın’da 35 metreden bir çaktı, Sakaryaspor o sezon kümede kaldı. Belki de 15 metreydi de... Bana 55 gibi gelmişti! Ortalamasını yazdım.
Yaser babasının daha akıllısı. Dursun’a ‘akılsızdı’ demiyorum da, o zamanlar hasbelkader yöneticisiydim. ‘Fosfor’ nedir bilmiyor ve somun ekmekle besleniyorduk. İntikali de maalesef müsabaka sonrası başarabiliyorduk. Umumi toplum sorunu yani. Yaser tüm gençlerimiz gibi aşmış... Nazar değmesin.
4-3-3 taslağına da değinecektim, yer kalmadı. Değinirim sonra.

21 Temmuz 2009, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gangster taslağı!‘’


Beceriksiz soyguncu için ‘gangster taslağı banka soymak istedi’ diye yazar ya gazeteler bazen. Dün gece de Galatasaray adına bir 4-3-3 taslağı vardı. Sorunlar da vardı. Aşılacak elbette böylesi sıkıntılar. Kazaklar da aşılacak inşallah. Başlangıç boğazlı kazak vaziyeti olsa da! Henüz 2’de Tobol’un golü zuhur etti. A’dan Z’ye defo gösterisi. Ortanın yapılışından Sabri’nin ‘devşirmeden bek’ olmaz diyen duruş hatasına. Kalenle rakibin arasında dursana be çocuk! Bulunduğun yerde topun ancak foto muhabirlerine gitmesini önlersin ama kalene girmesini asla. Koskoca ilk yarının kalan süresinde izlediğimiz sadece kör döğüşü. İki pastan ötesini ya bilemeyen ya da beceremeyen Tobol tarafı ve ‘üç pas sonrası ne yapılacak?’ bilemeyen Galatasaray cenahı. Stadın ışıkları dahi bu futbol eziyetine dayanamadı, gitti. Sanırım UEFA marifetiyle geri getirildi! Kovarik ismiyle müsemma ‘kova’ bir top kakışması yönetti yani. İkinci yarı Baros ve Arda var. Daha fazla da deneyim var. Satranç gibi tek hamlelik hareket hamili Kazak takımı, ihtimaler çok yönlü işlere girişecek Galatasaray karşısında bocalar mı? Iıh karşılıklı bocalıyorlar! Erken geldi Baros’un golü. Ali Şen’in en pahalı edinim dediği ‘deneyim’, ürünü bir vuruş ve 1-1. Deneyimsizliğin bir başka ürünü de, Alpaslan’ın iki outlet sarısından bir kırmızı çıkarmasıdır. 10 kişilik Galatasaray ve önlemi Uğur Uçar... Rakibin adı iyi ki ToBOL... Ya ToKIT olsaydı, acaba ne olurdu? Topun ve izleyenlerin ıstırabını anlatacak cümle kuramazdık herhalde! Yarım porsiyonlu! Pardon pozisyonlu itişme: 1-1.

17 Temmuz 2009, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sembol olmak...‘’

İnsan futbolcu olabilir. Gol kralı da olabilir. ‘Büyük futbolcu’ diye de anılabilir. Hatta sportif başarıları tartışılamaz da olabilir, ama sembol olamaz. Başka şeydir o değer. Uzun süredir bulunduğum spor dünyasında bir dolu örneklerini yaşadım bu gerçeğin. Sembol kriterleri farklı gereklilikleri de kapsar çünkü. Sembol olduğunu zanneden çok sporcuya da rastladım, fakat yaşam tercihleri ve vatandaşın sağduyusu hiç ummadıkları anda ne olduklarını hatırlatıverdi. Yaşadıkları düş kırıklıklarına da sıkça şahit oldum elbette. Kendilerine çeki düzen verme tercihi yerine hatalarını sürdürdüler ve kabahati değer kriterlerinde bulmaya çabaladılar. Yine yanıldılar. Oysa medya ve insanlarımız, kendilerine ‘sembol’ olma şansını tanımış, onlarsa aymazlıktan kurtulamamışlardı.
Arda Turan... Türk spor camiasının ve Galatasaray’ın ‘sembol’ olma olanağı sunduğu bir gencimiz. Yıldız kriterlerini çocuk yaşta zorlayan Galatasaraylı, yönetimin mükemmel öngörüsüyle günümüzün ‘sembol’ adayı. Böylesi zorlu ve özveri gerektiren bir etkinliği başarır mı peki? Bence başarır. Aniden üzerine yüklenen şöhret yükünü çok az hasarla atlatmayı başaran Arda, yeni misyonu sürecinde, kısa zamana sığdırmayı başardığı deneyimlerini de harman edecek ve İnşallah sadece Galatasaray değil, Türk futbolunun da ‘sembol’ ismi olarak spor tarihimize altın harflerle kaydını yaptıracaktır.
Bu yüce aday adaylığının altında imzası olan Galatasaray yönetimini de kutlamak gerek. 52 senedir şahit olduğum Galatasaray sağduyusunun ve örnek eğitim sisteminin yeniden devreye girmiş olduğunu görmek mutluluk vesilesi. Elbette Emre Aşık ve Ayhan Akman’ın, tabii ki Sabri Sarıoğlu’nun büyük duyarlılıklarını da paylaşmalıyım. Arda Turan özündeki yıldız ruhunun sembol versiyonunu da yansıtacak ve güvenenleri mahçup etmeyecektir.

Futboltif direktör
Metin Tükenmez çok doğru bir konuya değinmiş Cumhuriyet’te... Demiş ki, ‘Eğer söz konusu sportif direktörlükse, bu kişi kulübün bütün spor etkinliklerinde söz sahibi olabilecek niteliğe ve eğitime sahip olmalıdır. Adı üzerinde, sportif direktör. ‘Futbol direktörü’ denilse, o görev zaten teknik direktörle yerine getiriliyor.’ Doğru söze ne denir? ‘Ne?’ denir de, bizde çözüm bulmak kolay böylesi karışık işlere. Birtakım buluşlar üretir ve uygun olanını yapıştırırız. Ben ‘futboltif’ direktör sıfatını buldum mesela. Aykut Kocaman ve Ünal Karaman’a futboltif direktörlük yaşamlarında, başarılar diliyorum.




Yanlış tespit!

Friedrich kafayla bir gol attı Galatasaray’a. Alman hangi mevkide oynamakta? Stoperde. O zaman kendisini takiple görevli bir Galatasaraylı forvet oyuncusunun bulunması lazımdı yanında. Bizimki gelmedi, rakip golü geldi! Bazı yorumları okuyorum müsabaka sonrası ‘İki kule gole geçit verdi.’ Böyle değerlendirme olmaz. Olursa da yanlış olur, haksızlık olur. Niçin? Çünkü ‘kule’ tanımındaki Gökhan Zan ve Servet o esnada kendi sorumlulukları kapsamındaki Leverkusenliler’i zaptediyordu da onun için. Futbolumuzun savunma sıkıntısı forvetlerin uyuması, medyamızın da çanak tutması nedeniyledir. Biline.




Ritim bozukluğu

Rijkaard’ın sistemi şimdilik ‘ritim bozukluğu’ sinyalini verse de, tedavisi mümkün bir rahatsızlık. Futbolcular dikkatlerini yoğunlaştırır, tempolarını artırırlarsa ‘ritim bozukluğu’ arızasını rakipleri yaşayacaktır.

Lincoln’e dava!
Lincoln Sarı-Kırmızılı kulübe dava açmış. Beklediklerini alamadığı için. Galatasaray taraftarları da Lincoln’e dava açsın o zaman! Sambacının keyfini bunca sene bekleyip de umdukları değil, bulduklarıyla yetinmek zorunda kaldıkları için tabii.

15 Temmuz 2009, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Dertkusen!‘’

Şu Leverkusen’e ‘Dertkusen’ desem yanlış mı? Ne güzel giderken, limon sıktılar keyfimize de, futbolumuza da. Üstelik sadece dün gece mi? Aslında ‘hazırlıktır’ diyerek, skora boş versem de oynadığımız oyuna boş veremiyorum, kötüydü çocuklarımız. Kampların son günlerinde yaşanan psikolojik baskı ve dönüş heyecanı, performanslarını etkilemiş olmalı.
Gökhan Zan’ın şahane kafası direkten dönmese de, değişen birşey olmazdı. Neden? Almanlar kapasiteleri ne olursa olsun, futbolun tüm gereklerini örnekliyor da onun için. Mükemmel boş koşular yapıp, topu doğru yerde doğru adamla buluşması şartını ezberlemişler. Savunma anlayışları da aynı. Biz bir araba kademe hatası yaparken, onlarda pek rastlanmıyor.
İyi başlar gibi olduk ve durduk. Hakimiyet Leverkusen’li sporculardaydı. Eren’in derdi yok, rakibine yaşattığı da çok.
Orkun mükemmel oynadı. Friedrich’in golünde forvetten biri yanında olmalıydı. Olmadı! Gol oldu. Futbol çok yönlülük gerektiren bir uğraş. Oyunun tek tarafını uyguladığınız zaman, ceza kesiliyor hemen. Hele hele karşında Alman varsa. Bu nahoş gerçeği, ‘elbette bize göre nahoş!’ yinelediler yine. Orkun’un yanı sıra, Aykut da iyi bir performans sergiledi.
Bu müsabakada da yine bol bol oyuncu değişti, sonuç değişmedi! İdeal 11 Zayton kupasında olmasa da, sanırım Rijkaard’ın kafasında şekillendi. Hedef kadro yakalanır da, Almanlar gibi ne yaptığını bilen ve hedef tespitinde becerikli mantığı da yaklamak şart. Bu aşamanın en önemli dersi, Almanlar’ın iş ciddiyetindeki devamlılıkları olmalı.
Galatasaray sezonun ilk kupasını kazanma şansını kaçırdı. Kaçırdı da, önemi yok. Son kupa kaçmaz inşallah.

12 Temmuz 2009, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Oğuz Dizer'in objektifinden‘’

Fakirin tavuğu tek tek yumurtlar’ derler ya! Cim Bom’un aslanı da tek tek yavrulatıyor. Önce Mısır, sonra Fas’lı ekipler birer golle uğurlandı. Sıra Leverkusen’de şimdi. İlginç bir cumartesi olacak. Niçin? Kalli zamanından kalma 5’lik bir hesap var. Ehhh, bir de Rijkaard ve Völler arasında geçmişte yaşanmış ‘kim daha lama?’ çekişmesi var. Futbolculuk dönemleri uzun süre ‘tükürük’ meselesi konusu olan iki yıldız, şimdi de teknik adamlık becerisi hususunda yarışacak.



Galatasaray ilk iki müsabakasında gerçekten iyi futbol oynadı. Futbolcuların 4-3-3 sisteminin gereklerini yerine getirme konusundaki titizlikleri övgüye değer nitelikte. Genç futbolcuların umulandan daha fazla performansları, sanırım herkesi mutlu etti. Özellikle Uğur’un yeniden doğması. Kazablanca sol açığı çaresiz kaldıkça, futbol dışı herşeye yeltendi. Dirsek vurmaktan, her türlü sert girişime kadar. Uğur’u kutluyorum. Soğukkanlılığı ve adam duruşuyla Arap’ı resmen terbiye etti. Helal olsun.

Haldun Üstünel de tribündeydi. Bir süre sohbet ettim genç yöneticiyle. Gözlerindeki ışıltı, transferin henüz sonlanmadığını fark ettirdi bana. Sanırım arayışları sürüyor Üstünel’in. Ayrıca Adnan Sezgin’le örnekledikleri dostluk havası da bir başka dikkatimi çeken önemli detay oldu adıma. Galatasaray çekişmelerin değil, dayanışma ve birlikte üretimin kulübü olabilmenin tüm verilerini sunuyor. Umarım nazar değmez.

Rijkaard herkese şans tanıyor. Kimine çok, kimine az olsa da, futbolcuları hayatından memnun görüyorum. Kolej takımı havası buram buram solunuyor. Leverkusen müsabakası gerçek sınav olarak değerlendirilecek ve Kazakistan macerası kadrosu galiba cumartesi denenecek. Herkes kadroyu kendi gönlünce kuruyordur mutlaka ama, eleme imtihanı adayları cumartesi gecesi ateşi esnasında sahne alacak ve Hollanda’lı son rotuşları yapmış olacak. Buraları şimdiden Leverkusen rövanşı heyecanı sardı, gurbetçilerimiz ‘rövanşı mutlaka alacağız, almalıyız’ diyor. Kadim dostum Algın Altar da yine kilometreleri yok sayıyor ve geçmişte Ay-Yıldızlılarımızı ülke ülke izlediği gibi, şimdi de Galatasaray’ın da her müsabakasını yerinde takip ediyor. Türkiye’ye, böylesine sevdalı insanları oldukça bir şey olmaz. Rahat olun. Köln’den selamlar.

10 Temmuz 2009, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Casablanca gecesi‘’

Galatasaray piramitlerin gölgesinden sonra bir de Casablanca gecesi yaşadı. Mısırlılar ve Faslılar Galatasaray’dan çok şey öğrenmiştir diye düşünüyorum. Genç ve deneyimli sporculardan bir harman yapan Rijkaard düşündüğünü yansıttı. Çok pas, çabuk pas ve ön tarafta mutlaka bas. Dün gece Ayhan oynadığı sürece renk verendi. Ama bir de yerine giren Emre Çolak’tan söz etmeliyim. Mükemmel bir gol attı. Vurduğu top kaleci Karim’i kabak lastikle yağmurda kayan ve takla atan otobüsten beter etti. Dağıldı gitti Faslı. Erhan Şentürk göze batandı. Yaser Yıldız sol kanadın hızlı treni gibi. Çok şık hücumlar üretti. Ya Galatasaray’ın sol arkası. Burada patinaj var. Faslılar bir çok sızıntıyı o taraftan yaptı ama kalede de Orkun gibi gerçekten şık kurtarışlar yapan bir kaleci vardı. Kerpeten gibi izole etti tüm rakip girişimleri. Gökhan Zan ve Servet kolay kolay geçit vermezler. Emre Aşık da her zaman hazır asker. Bu çocuğun iş ahlakına ve disiplinine hayranım. Mustafa Sarp Bursa’daki rahatlığında değil ama son derece ciddi. Rijkaard hemen hemen tüm sporcularına şans veriyor. Sanırım son karar için de Leverkusen gününü bekliyor. Baros, Arda ve Özgürcan vardı daha sonra forvette. Futbolda ofsayt olmasa çekin üzerine de olmayacak. Hep yan taraftan bayrak kaldırdı. Gurbetçilerin gol hevesi de kursaklarında kaldı. Uğur her oynadığı maçta performansını pekiştiriyor, demek ki Galatasaray’ın sağ kanat problemi de sona eriyor. Düşünsenize Sabri, Serkan Kurtuluş ve Uğur. Hepsi birbirinden yetenekli.
Galatasaray Rijkaard’ın 4-3-3’ünü uygulama işini otomatiğe bağladıkça daha da başarılı olacak. İyi yolda olduklarının tüm işaretlerini net olarak görebiliyorum.

09 Temmuz 2009, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI