Arama

Popüler aramalar

‘’Oğuz Dizer'in objektifinden‘’

Almanya’da sadece Galatasaray müsabakasını izlemedim. İlginç olduğunu düşündüğüm kareleri de sizlerle paylaşmaya çalıştım. Bizim tribünler tamamen doluyken, Mısırlılar’ın ilgisi neredeyse hiç yoktu. Ayrıca stadyumda açılmış olan Galatasaray ürünleri standı da büyük ilgi gördü. GS Store yine çok şık tasarımlara imzasını atmış. ‘Bir bakınız, hatta satın alınız’ derim...

Yıllardır yurtdışı hazırlıklarını, kamp süresince olmasa da izlerim. Feldkamp’ın, Akcan’la da pekişen, üstelik takımın da üzerine çöken ağırlığı, Skibbe’nin maalesef istismar edilen çağdaş tavrı; yerini farklı bir ortama bırakmış. Daha güzel, daha yararlı ve futbolcuların huzurunun net olarak gözlendiği bir ortam.

Gerets ve Erdal Keser döneminde de gözlemlediğim bu olumlu farklılıkta, Surinam asıllı, Hollandalı teknik adam ve yardımcısı Neeskens’in futbolculukları zamanında soludukları havayı, şimdi en mükemmel şekilde yansıtmalarının ve paylaşımlarının katkısı var diye düşünüyorum. Üstelik kampın en zor günlerinin yaşandığını da biliyorum. Kim kalacak, kim gidecek düşüncesinin kafaları en fazla karıştırdığı günlerde, Galatasaraylı sporcuları sakin ve kendinden emin buldum. Turnuvanın ilk müsabakasında da belgelediler zaten.

Galatasaraylılar’a gurbetçilerimizden yoğun ilgi var. Futbolcular da geçmiş dönemlerde çokça şahit olduğumuz ‘sevgi nekesi tipleri’ modelini örneklemek yerine, taraftarlarıyla hasreti ve mutluluğu paylaşmayı seçmiş. Sabri eleştiriliyor, kramponla vurdu diye. O davranış da sevgi gösterisinin, samimiyetin bir farklı versiyonu, duygulu bir insanın tepkisi. Fazla duygulu bir gencin yani. Kimi babaların çocuğunu ‘Eşek oğlum’ diye sevdiği, kimi anaların da sevgisinden çocuklarını ‘hart’ diye ısırdığı yerde, Sabri’nin yaptığı ne ki? Hoşgörmek lazım.

Adnan Sezgin’in gülümserken çekilmiş fotoğraf sayısının pek fazla olduğunu zannetmiyorum. Ben yakaladım. Sezgin en az futbolcular kadar ilgi görüyor ve hayranlarınının gönlünü alıyor. Tüm diğer Galatasaraylı futbolcular gibi. Emre Aşık, Emre Güngör ve Barış Özbek şimdilik yakaladığım mutluluk kareleri. Uğur’u da eski neşesine kavuşmuş buldum. Açıkçası çok sevindim. Rabbim onu da, tüm sporcularımızı da nazarlardan korusun İnşallah.
Gökhan Zan... Demiştim ya ‘Çanakkale günlerinden beri takip ederim’. Son derece mutlu ve Maşallah taş gibi gördüm Gökhan’ı. Hani Fatih Terim’in yanında gördüğüm günlerdeki özgüveni vardı, işte o performansta. Sahaya da yansıdığında görün siz adam gibi adamı...

Emre Aşık aşmış bir karakter ve deneyimin en güzel örneklerini yansıtırken Özgürcan, Yaser ve Aydın bu sezon taraftarlarını çok mutlu edecek gibi görünmekteler. Gerçekten kendinden emin ve mutlu bir Galatasaray yeni sezon için geliyor. Taraftar güvensin ve bu mutluluğu pekiştirecek her türlü katkıyı yapsın. Gurbetçilerimiz yapıyor, sıra anavatandakilerde...

07 Temmuz 2009, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Number one in Africa‘’

Zayton-Cup 09’un tanıtım kitapçığına Mısır Şampiyonu Al Ahly Kulübü için Afrika’nın bir numarası tanımını yapmışlar. Mısır Şampiyonu gerçekten iyi pas yapan fizik gücü yerinde güçlü bir ekip. Fakat Galatasaraylı futbolcular fizik güçleri, top teknikleri ve esnekliği ile rakibe alan bırakmadı ve oyunun geneline hakim oldu. Tüm forma giyenler başarılıydı. İlk yarıda Orkun ikinci yarı Aykut kalede güven verirken Uğur Uçar Galatasaray’ın en önemli kazançlarından biri olma yolunda. Emre Güngör’ü geçmiş sezon şanssızlıklarını aşma arzusunda gördüm. Daha şimdiden hazır. Sahaya çıkan Servet Çetin Galatasaray’ın hem kaptanı, hem de olmazsa olmazlarındandı. Mustafa Sarp Bursaspor’daki performansının çok daha üzerine çıkar diye düşünüyorum. Oyun ciddiyeti 10 numara. Barış Özbek Alman spor kültürünün tüm özelliklerini taşıyan biri. Penaltıyı gole çevirdi, görevini daha da ziyadesiyle süsledi. Emre Çolak geleceğin önemli ismi olacak. Aynı şeyi Alpaslan için de söyleyebilirim. Erhan Şentürk kalitesini Diyarbakır’da kanıtladı Galatasaray’da da pekiştirecek gibi gözüküyor. Aydın Yılmaz’ı anlatmama gerek yok zannediyorum. Müthiş yetenek ama yetenekli tanımını geride bırakıp yıldız sıfatını alma günü geldi. Yıldız dedim, Yaser aklıma geldi. Diri, çabuk, kuvvetli, geleceğin Oktay’ı mükemmel bir yapı. Zaten penaltının da mimarıydı.
Frank Rijkaard yönetimindeki Galatasaray geleceğe dönük önemli umut ışıkları vermiştir. Bu kadroda yer alacak bir çok uluslararası yıldızımız da var. Galatasaraylı hem ümitlensin hem de başarı için şimdiden hazırlansın. Benim hiç kuşkum yok.

06 Temmuz 2009, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Habere bak!‘’

Budapeşte’den yola çıktım ve şimdi Köln’deyim. Bisikletimle elbette. Emektari otomobilin arka koltuğuna özenle yerleştirdim ve 1750 kilometrelik yolu beraberce aldık. Kısmet olursa yarın da Galatasaray kampı için Hollanda’ya ulaşacak ve eğer varsa antrenmanları izleyeceğim.
Gökhan Zan bence büyük transfer. Çanakkalespor forması giymeye başladığı günden itibaren dikkatle izlemeye başladığım genç çocuk, futbol standartları mükemmel fakat, futbol şansı pek yaver olmayan bir seyir izledi. Servet gibi yani! Biliyorsunuz Servet de Galatasaray’a gelinceye kadar kıymeti pek bilinmeyen defans kahramanlarımızdandı. Rıza Çalımbay’ın da hakkını yiyemem elbette. Çalımbay kendisini keşfetmiş ve bırakın Türkiye, dünya vitrinine armağan etmişti. Görebilene tabii!
Beşiktaş camiası ve taraftarının nedense pek sevmediği, milli formayla da ülkemizin göz bebeği Gökhan Zan, bu sezon Galatasaray taraftarının sevgilisi olma adayıdır. Kendisine inanıyor ve güveniyorum. Genç adamın Cim Bom sevdalılarından tek beklediği; açık gönül pencereleri ve sevgileri. Futbolla ilgili bölümü de Zan ve arkadaşları çözecektir kuşkusuz. Milli takımın Hakan’lı, Emre’li, Servet ve Gökhan’lı, elbette Emre Aşık’lı savunmasına Sarı-Kırmızı renkler altında da güveniniz ve o güven duygusunu yansıtınız.
Sevgili Yasin Cam müjde niteliğinde transfer haberlerini yansıtıyor sağ olsun. Lyon’lu Keita, şimdi Cim Bom’lu... Habere bak, keyif yap! Şimdiden sormak lazım, ‘Kim tutar Cim Bom’u?’

03 Temmuz 2009, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’‘Hamdolsun'‘’

Delicesine yağan yağmur altında, geçtiğimiz salı başlayan yolculuk, ‘hamdolsun’ ki hayırlısıyla bitti. Budapeşte parlamento binası önünde start ve Kalocsa, Mohaç, Osijek, Novisad etapları sonrası Belgrad.
Hırvat ve Sırplar mükemmel hazırlanmışken, Macarlar’ı bu konuda heyecansız buldum. Hırvat ve Sırp polis güçlerine, sınır görevlilerine ve halklarına teşekkür etmek isterim. Evimizde gibiydik, tüm sporcular mutluyduk.
Bisiklet harika bir spor dalı. Keşfedebilmem için 57 sene gerekirmiş! Ama 57 yıllık ömür dahi geç değil. Elbette kolay da değil, fakat birkaç aylık özveri, sağlıkla, güven duygusuyla, asil bir spor branşıyla buluşturabiliyor insanı. Erdemin, dayanışmanın böylesi örneklendiği başka kaç spor dalı var acaba?
Hırvat ve Sırplar neden sporun hemen her branşında etkili, Macarlar da neden etkisiz? ‘Danube byBike.eu’ organizasyonu sonrası net anladım. Sportif gelişim ülke vatandaşlarının tepkisi, paylaşımıyla ilgili. Macar bisikletçiler kendi ülkelerinde dahi yalnızdı. Budapeşte-Belgrad arası pedal basan İngiliz, Fransız, Alman, Hollanda, İspanya, İtalya, Çek Cumhuriyeti, Romanya, Makedonya, Slovenya, Polonya’lı sporcular arasında Ay-Yıldız’ı temsil eden 6 Türk insanıydık. Mustafa, İsmail ve Tansu oda arkadaşlarımdı da... Yol arkadaşı olamadık! Maşallahları vardı. Onlar ‘fast’ ben ‘last’ grubu tuttum. Bir de avukat kızımız vardı, ülke bayanlarımızı temsilen... Şükürler olsun hepimiz, elbette tüm bisikletçiler Belgrad’a ulaştık.
Bu güzel organizasyonu AB ‘European Commission’ organize etti. Ama Florian Kirschstein ve ekibini kutlamak isterim. Organizasyonu olağanüstü güzel yönettiler. Bravo. Bu arada Yunanlı gazeteci arkadaşım Jannıs Chavakıs’a da sonsuz teşekkürler. Acemi bisikletçi olunca, malı mülkü ıslattık. Ne fotoğraf makinası kaldı çalışan, ne de başka alet. Jannıs FANATİK’e resim göndermiş, Yasin Cam söyledi dün... Gökhan Zan meselesini de söyledi... Vay beee!
Daha yazacak çoook şeyler var, Budapeşte’den selamlar...

30 Haziran 2009, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Allah'a emanet olunuz...‘’

Müsabaka heyecanı, yaşamayı unutan bir spor yazarı için mükemmel bir deneyim olmalı diye düşünüyorum katıldığım organizasyonla. Üstelik bir yarış değil, sadece tur. Tamamlayabilme amaçlı, Budapeşte-Belgrad arası bisiklet yolculuğu. Ama 45 gündür yaşadığım heyecanı bir de bana sorun! İşte o zaman yarışmacılara karşı daha anlayışlı ve insaflı olmamız gerektiğini düşünüyorum. Yaşamadan bilinmiyor, geçmişte yaşanmış olsa da unutuluyor. Başıma gelince hatırlamaya başladım... Uzun etaplar sonucu da, sanırım hiç unutmayacağım. Danube by bike organizasyonunu yapan tüm AB görevlilerini kutlamak isterim. Müthiş bir iletişim ağı ve son derece sabırlı görevlileri var. Benim İngilizceme katlanabilmek dahi büyük sabır ister, bırakın bisikletçiliğimi!
Önceki gece GSGM’nin Açık Hava Tiyatrosu’ndaki törenindeydim. Faruk Özak, Yunus Akgül, Bekir Yunus Uçar ve elbette Mehmet Atalay’a şükranlarımı sunmak isterim. 1000 evladımıza sportif destek, aylık maaş ve 2012 Londra Olimpiyatları hedefi kriterlerini şimdiden sağlamak hem memnuniyet hem de onur verici bir iş. Mehmet Atalay makamından ayrıldığı halde, büyük saygı ve sevgi görüyor. Ne kadar güzel... Yüce Yaradan, her kuluna böylesi teveccühü nasip etsin inşallah. Bu arada aynı gece Budapeşte’ye gideceğimi öğrenen ve Bisiklet Milli Takımımız mayosunu derhal Ankara’dan getirtip, dün sabah bana ulaştıran Bisiklet Federasyonu Başkanı Emin Müftüoğlu’na çok teşekkür ediyorum.
Bu dönem gerçek anlamda sevildiğimi anladığım ve çok mutlu olduğum günler oldu. Gazetedeki arkadaşlarımdan, evlatlarıma, TFF’den Hakan Kutbay’a ve 45 gündür adeta bir teknik direktör gibi beni izleyip çalışma taktikleri veren İsmet Güral’a teşekkür etmek istiyorum.
Hakikaten son derece heyecanlıyım. Hepiniz Allah’a emanet olunuz. İnşallah alnımın akıyla dönebilmek nasip olur.

21 Haziran 2009, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Danube byBike.eu‘’

Bisiklete en son 10 sene önce binmiştim. Florya’daki evimizin balkonunda Nilgün ve Gözde, üst katta sevgili komşumuz Nurten Dündar, Star gazetesinden topladığım kuponlarla aldığım bisikletle deneme sürüşümü izleyecekler.
Uzun süre kovalayıp, Star deposundan biraz tehdit, azıcık gözdağı suretiyle aldığım ve parasını kupon aracılığıyla çoktan ödediğim bisikletime, muzaffer bir ifadeyle kuruldum ve hafifçe hareketlendim. Yol yokuşmuş, tahminimden hızlı gitti meret.
O arada balkona doğru bir el sallamak istedim, ama sürat artınca da panikledim. Frenlere asıldım... Tutmuyormuş. Çocukluktaki gibi ayak tabanımla lastiğe fren girişimi, alet bir sağ yaptı sonra yalpaladı ve direğe çarptı. Üzerinde ben de tabii.
Yıldızları saydım bir süre, sonra yüzüme gülümseme zannetiğim bir ifade vermeye çalışıp hafifçe doğruldum, omzumun kırık olup olmadığından emin olamasam da, balkona doğru seslendim ‘ağlamayın bir şey yok, ölmedim’. Ağlamıyor, gülüyorlarmış...
O bisikletin bir türlü ayar tutmayan fren sistemindeydi kabahat. Uzan menşeli ne varsa zaten freni tutmadı ve Uzanlar herkesçe malum noktaya kadar vardı. Benim bisikletçilik hevesim de bir başka bahara kaldı. Çünkü ne zaman binmek için evin önüne çıksam, apartmandan kahkaha sesleri geliyor ve bisikletçiliğim daha emekleme çağında akamete uğruyordu.
10 yıllık bisikletsiz dönem, aşkımı söndürmedi, aksine körükledi. Bir vesile bekliyordum ve gerçekleşti. AB muhteşem bir etkinlik organize etmiş. İki ayrı bisiklet grubu Budapeşte ve Bükreş’ten yola çıkacak ve Belgrat’ta buluşacak. Ben Budapeşte-Belgrat kulvarını tercih ettim ve 1 aydır hazırlanıyorum. Yalnız hazırlıklarımı hep düz parkurda yapmışım. Geçtiğimiz hafta Necil Ülgen ‘Hiç yokuş denedin mi?’ dedi. Denememiştim. Tuzla dümdüz bir sahil. Neyse Deniz Harp Okulu yolunda bir rampa buldum ve pedal bastım. Yarı yolda kaldım. Kaldım da... İddialıyım.
‘FANATİK bike vetaran team’ ekibi elemanı olarak, ‘Budapeşte-Belgrad tur fatihi’ aday adayıyım... Galatasaray’ın UEFA aday adaylığı gibi! İddialıyız, inançlıyız, aşarız...

16 Haziran 2009, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Beyaz sayfa...‘’

Polat, TFF ile yaşanan gerginliğe değinmiş ve “Kavga etmeye niyetimiz yok. Ama federasyon da Türk futbolunu yönetirken kanun ve kurallara uymalı, her kulübe eşit mesafede durmalı. Genç bir arkadaşımız federasyonun başında. Artık tecrübe kazanmıştır. Dilerim beyaz sayfa açar öyle devam ederiz” demiş. “Bizi dinlemek ve telkinlerimizi duymak zorundalar” diye de eklemiş. Yani, önce “Kavga etmeye niyetimiz yok” diyerek, doğru başladığı söylemi yine yanlış bitirmiş!
Ne demektir ‘telkin?’ Fikrini kabul ettirmeye çabalama, düşündüğünü aşılama. ‘Dinlemek’ de ‘biat’ etmekle eş anlamlı zannedilir zaten. İşte o zaman bulanık zihinlerde ve kısmi çalışan beyinlerde, TFF biat ve telkin yöntemiyle uygulama yapıyor zannedilir ve ortalık kirletilir!
Polat; TFF’nin biat, telkin türü kültürlerden arındığını ve kuralları uyguladığını vurgulamalıydı. Çağdaş Türkiye’nin gereksinimi, çağdaş yöntemler ve açık yüreklilik olmalı. TFF bu gerekliliği başardı.
Özgener’in genç bir arkadaş olduğu gerçek de, 90’lı yılların başında, Polat henüz yöneticiyken, Özgener Altay Kulüp Başkanıydı. Sakin ve soğukkanlı duruşundaki neden, oldukça deneyimli olması ve ekibinin de aynı meziyetleri taşıması. Yeni TFF yapısı, geçmiş zaman modellerine pek benzemez yani! Bu nedenle söylemlerini dikkatle hazırlamalı ve cümlelerini özenle seçmeli Galatasaray Başkanı. Camianın geleneksel ciddiyeti ve sorumluluğu da, zaten böylesini gerektirir.
Sezon boyunca ligi, TFF ve MHK’yı sıvamaya, bulamaya çalışanlar, son düdükle ‘dut yutmuş bülbül’ oldu. Elbette hakem hataları, uygulama yanlışları, hak kayıpları oldu. Oldu da infaz, komplo, hainlik, kelle koparma ya da koruma gibi aşağılık işler olmadı. Olmayınca da hiç kimseden ‘gık’ çıkmadı, çıkamadı.
Hafta ortası Özgener ve arkadaşlarının basın toplantısına, provokasyon senaristlerinin toplu halde gelerek ya sorgulama ya da özür dileme gibi, mertçe bir davranış biçimi örnekleyeceklerini düşündüm. Yanılmışım.
Kontrplanlar (!) bu sene tutmadı, seneye de tutmaz inşallah. Futbolumuzun selameti aşkına...

12 Haziran 2009, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Helal olsun...‘’

Dünya futbolunun en güzel renklerinden birini Galatasaray’a getirmek, olağanüstü başarıdır. En kısa yoldan da şu söylenebilir: ‘Helal olsun’. Polat ve yönetimini geçmişte nasıl eleştirdiysem, camiayı mutlu ettikleri her girişim için de teşekkür etmeli, kutlamalıyım. Açıkçası hiç ummadığımız büyük bir işi bitirdiler, dilerim tüm girişimlerinde aynı başarı trendini örneklerler.
‘Bir taşla iki kuş vurmak’ diye bir deyim vardır hani! Polat’ın yaptığı da bu. Neeskens büyük futbolculuğunun yanı sıra büyük bir futbol düşünürüdür. Felsefelerinin Florya için mükemmel bir katkı maddesi olacağını ve hoşumuza gitmeyen çok şeyin doğru platforma oturacağını düşünüyorum. Galatasaray sporcuların yönlendirmeye çalıştığı bir kulüp olma yolunda uygun adım giderken, öyle bir çark etti ki, sanırım tekrar kurum olma kulvarına girdi. Kulüp niteliği kazanmak sıradan, kurum olabilmek çoook zorlu işlerdendir. Önemli meziyettir. Galatasaraylı’nın bu değeri tekrar görebilme şansı doğdu.
Rijkaard önemli olduğu kadar, pahalı da bir seçim. Ehhh kaliteyi yakalamak istiyorsanız, malın iyisini alacaksınız tabii. Şimdi camiaya büyük görev düşüyor. Elbette taraftarlara da... Laga-luga yapmadan, hikâye anlatmadan Galatasaray’a katkı yapabilecek her görevin destekçisi olmak lazım. Ne mesela? Kombineler... En kısa sürede satın alınmalı. ‘Galatasaraylıyım’ diyen derhal store’lara koşmalı. Zaten mükemmel ürünler var. Paranızın karşılığını kesinlikle alırsınız yani. Telefonlar ‘Galatasaray Mobil’ hattından geçmeli. Yani Galatasaraylı hep beklememeli, davranmalı. Pahalı bedele katkı yapmalı.
‘Adnan Polat seçim yatırımı yaptı’ diyenler de var. Yanılıyorlar! Geçen sezon başı da, ortada seçim meçim yokken de Polat müthiş yatırım yaptı. Ama kendi kendilerini yaktılar. Skibbe de iyi seçimdi. Nasıl bir zehir girdiyse girdi ve berbat hale gelindi. Bu konuda en büyük zaaf kimi kuşların zamansız ötmesi, disiplin anlayışının terk edilmesiydi. Futbolcu da boşluğu görünce, incecik deliği bile falfaroş eder yırtar. Bu sezon umarım Galatasaray yırtar, futbolcular değil!

11 Haziran 2009, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI