‘’Zafer haftası...‘’
30 Ağustos bayramımızı ve zafer haftamızı kutladık. Eylül döneminde oynanacak iki milli müsabakada, zafer haftası mutluluğu devamı olabilir mi acaba? Olabilir inşallah. Ukrayna karşısında izlediğim Türkiye, bu konuda umutlandırdı beni. Dünya ve Avrupa zirvelerine yakışacak olgunluk ve kalite hamili bir futbolcu topluluğu izledik.
Fatih Terim ve sporcuları, “umutsuzluk senaryosu üretim tüccarlarına ‘yanılıyorsunuz’ diyebilecek yeterliliktedir” diye düşünüyorum.
Aslında düşüncelerini açıkça paylaşanlara ‘bravo’ demek gerek. Çünkü pusuya yatmış fetbazlar da var. O yapı çok daha tehlikeli ve zararlı. Umutsuzlar hiç olmazsa düşüncelerini erkekçe paylaşıyor. Her iki müsabakanın da zorlu geçeği bir gerçek. Evimizdeki avantajı doğru anlamda kullanacağımız da, bir başka gerçek.
Bosna zor olacak. Fakat Sarayova’da son yenildiğimiz müsabakadaki gaflete de umarım bu sefer düşülmeyecek. Çünkü son derece kritik müsabakaya adeta ‘dostluk maçı’ anlayışıyla çıkmış ve son düdük çalınca yanıldığımızı anlamıştık.
İstanbul sınavı da bir başka kolay gözüken zorlu karşılaşmaydı.
Hiçbir amacı olmayan ve rahat top kullanan rakipler karşısında, iddialı ve gerilim içinde olan daima zorlanır.
Bu gerçeğin tüm fotoğrafları ASY sahnesinde izlendi ve rakip güç de olsa geçildi.
Şimdi “iki gerilim yüklü taraf oyununda, böylesi riskleri çok daha fazla yaşayıp deneyim kazanan Türkiye avantajını kullanacaktır” desem, yanılmış mı olurum? Zannetmiyorum. Milli sporcularımızın kalite ve birliktelikleri, bu iki etabı aşacak ve ülkemiz Güney Afrika yolu mücadelesini başarıyla geçecek yeterlilikte.
Türkiye; İsviçre-Avusturya’nın en fazla heyecan veren, en renkli futbol topluluğuydu. Aynı anlayış şimdi grup müsabakalarında da sahneleniyor. Baştan istediğimiz gibi gitmese de, sonu iyi bitecek. Güveniniz.
Nerede görüldüler
Baros, Ankara’da Müftüoğlu’nu kandırırken.
Belözoğlu, Özkalfa’yı iterken.
Özkalfa itilmesine rağmen, düşmezken.
Ahmet Gökçek, Ankara’nın gücüne geçerken.
Güce geçmesi, sporseverlerin gücüne giderken.
Üstünel Sezgin’in boynuna sarılırken.
Polat Yenikent stadında, yüzü asıkken.
Marsel İlhan ABD açıkta, tur atlarken.
Basketbol milli takımı, İzmir’de dökülürken.
Tanjevic ‘dökülme’ halini izlerken.
Turgay Demirel, sabırla seyrederken.
Maliye KİT ve belediyeleri es geçip...
Kulüp gelirlerine el koyarken.
Sakaryaspor Tavşanlı’ya giderken.
Popülaritemetre
Yükselenler
Daum: F.B. Teknik direktörü
Rijkaard: G.S. Teknik direktörü
Arda Turan: G.S. Futbolcusu
Mustafa Sarp : G.S. Futbolcusu
Semih Şentürk: F.B. Futbolcusu
Ziya Doğan: Diyarbakırspor T.D.
Mustafa Yazıcı: Beylerbeyi Başkanı
İrtifa kaybedenler
Mustafa Denizli : B.J.K. Teknik direktörü
Bobo: B.J.K. Futbolcusu
Emre Belözoğlu : F.B. Futbolcusu
Broos: T.S. Teknik direktörü
Alanzinho: T.S. Futbolcusu
Tanjevic: Basketbol Milli Tk. koçu
Haluk Ulusoy: TFF Ex Başkanı
Bülent Uygun
‘Hangi şartlarda, neleri başardığını’ bilip de, bilmek istemeyenler ‘istifa’ diyor. Sivasspor’un 40 yılda bir bulduğu başarının en önemli mimarlarından biri Uygun’a, uygun olmayan eleştirileri yansıtanlara Fikret Ünsal vermiş cevabı: “Uygun’u harcayamazsınız.” Devamını da ben söylemek isterim ‘daha uygununu da, zaten bulamazsınız.’
Tavşanlı Linyitspor
Pazar günü Tavşanlı’ya gittim. ‘Bunca yıllık yaşamımda böylesi spor etiğine sadık, konuksever ve gerçek Türk profilini örnekleyen bir yer görmedim’ desem, abartmış olmam. Helal olsun Tavşanlı insanlarına. Küfürsüz, kafirsiz centilmence müsabakayı izlediler ve bir tek dahi çirkin tepki vermediler. TSYD Kütahya temsilcisi Ahmet Eren’in şahsında, tüm Tavşanlı halkına şükran duygularımı ve saygılarımı göndermek isterim. Tavşanlı ADA stadı, ihtiyacı olan her yerin ders alacağı bir erdem kürsüsü olmalı.
‘’Duygusal travma!‘’
Ankaraspor’un geleceği ile ilgili kavram karmaşasının sporcularında yarattığı duygusal travma, Galatasaraylı meslektaşlarını da sarsmış. Hatta daha fazla sarsmış. Tutuk başladılar. Leo’nun kale alanında yapılan her rakip kafa vuruşu, kafamızı da karıştırıyor biraz. Bu kadar da statükocu olunmaz ki! Çıkıp dolaşsana kardeşim! Adı ‘ceza alanı’ da! İlla ceza kesilmesini beklemenin anlamı ne? İlhan’ın vuruşu kaleyi tutsa, ‘cıp’, tıpkısının aynısı bir gol daha.
Ömer Aysan banliyö treni gibi gidip geliyor. Oradakiler de seyrüsefer memuru gibi, hep yeşil bayrak sallıyor. Nerede kırmızı? Mor var, sarı var. Kırmızı yok! Sonra kıpırdadı biraz Galatasaray. Sarp’ın kafa vuruşu ve Senecky güzelliği. Konserdeki lüzumsuz zurna sesini bastırmaya çalışan piyano ve kemanın solo gösterisi gibiydi sonraki Elano ve Senecky becerisi.
Brabec, Leo’dan dönen kafası sonrası savunmacı moduna girdi; kornere gönderdiğini zannettiği top auta gitti! Dün gecenin Galatasaray’ı alışılan kısa paslı ‘pıtır-pıtır’ modeli bırakmış, uzun işlere dalmış. Olmadı tabii. Galatasaray kalecisinin de meslektaşına nazire yaparcasına mükemmel kurtarışlarını izliyor ve alanını terk edebildiğini de görüyorum.
Elano ve Baros golle buluşamayınca, Nonda ve Kewell oyunda. Kadroya bak birader! Kimler çıkıyor, kimler giriyor? Aydın da giriyor ve Ankaraspor’un işi bitiyor. Aydın eksik olan ‘kırmızı’ ruhunu tamamladı. Önce Arda’nın korneri, Kewell aklı... Evet nefis bir kafa vuruşu var ama, o kafanın içinde akıl da var. Sonra Aydın’ın şöbiyet nefasetinde asisti, Nonda ‘çıt’ ve 0-2. Gelenlerin, gidenleri aratmadığı bir ikinci yarıydı...
‘’Çenesine geliyor!‘’
Galatasaraylı futbolcuların boyu da, Levadıalı’ların çenesine geliyor ama bakmayın siz boy farkına. Ne derler ‘uzun yürürken, kısa!’ Hah! Geldi aklıma ‘topla oynarken’. Rijkaard da takımla oynuyor, doğru yapıyor. Uzun ve zorlu bir sezon var Aslan’ın önünde. ‘Kim var’, hatta ‘kim yok?’ lazım olacak.
Le Coq Arena’da var bir tuhaflık. Milliler 10’luk ederdi, berabere kaldı. Cim Bom da üçüncü yarıda, bir 5 daha yapardı. Olmadı. Efsunlu mu nedir bura? Öyle ya Serdar’ın net dört pozisyonu şansa kaçtı, Nonda da aynı. Barış sanki topu kırdı. Elano topu kaleye, Nonda da Kalimullin’i dışarı attı. İstvan ‘van minut’ dedi! 5-0 bitti 135. dakika.
Kısa ‘topla oynarken’ demiştim ya, onların kısası Purıe üstelik de kafayla çaktı golü 5-1. ‘No panic!’ Öndeyiz yani! Neemelo 5-2 yapacaktı. Kıl payı yırttık. Devre araları sonrası, Galatasaray genellikle tekliyor. Kayserispor müsabakası da öyleydi, şimdi de böyle.
Elano’dan bir pas ki, sanki ‘Firedinin kabusu’. Cim Bom’un kabusu bitti, Levadia’nın başladı Nonda’yla 6-1.
‘Kim yok?’ Mesela Arda yok. Girdi O da. Sabri solda, Serkan sağda ve Sarp da oyunda. Nonda’nın futbolu sakat değildi ama kendisi sakatlandı. Şanssız adam, illa bir tarafı sakatlanıyor!
Olası virajlarda savrulmamak adına, bu tür ‘gaz kesme’ operasyonları da gerekli, sanki!
‘’Baba yorgun(du)!‘’
Polat ve yönetimi ‘geleceği kurtarma’ adına, doğru işler üretiyor. Korkak politika ve yanlış seçimlerle istikbali kuramaz, mevcut vaziyeti de koruyamayıp, tepe taklak olursunuz. Hele hele günümüz sportif platformunda.
Geçtiğimiz sezon yanlışlarını nasıl eleştirdiysem, günümüz doğrularını da paylaşmalıyım. Rıjkaard tercihi ve transferlerin isabeti ortada. Tribünlerden yansıyan güven duygusu da. Bu sezon dayanışması kerhen değil, içten.
Neden? Taraftar sahadaki olumlu işleyişi görüyor ve ‘içten’ destekliyor.
Galatasaray akılcı bir transfer politikası izlemiş, savunmaya Milli takım futbolcularını oturtmuştur. Üstelik hiç kimsenin beceremeyeceği rakamlarla. Ya Mustafa Sarp? Evveliyatını ve kalitesini bilemeyip şakınlık yaşayanlar, yarın Ay-Yıldızlı formayla izlediklerinde de, aynı şaşkınlığı devam ettirecek. Sarp’ta zaten var olan ama nedense fark edilemeyen(!) performansı, Cim Bom platformu renklendirdi.
Türkiye’nin Avrupa’daki yüz akı kamyon arkası yazılarındaki gibi ‘Fazla bıdı bıdı yapma... Baba yorgun’ yazısını silmiş ve şunu yazmıştır ‘Seni ancak dikiz aynamdan görebilirim’
İhsan Bosum ve ekibinin takdire değer performansıyla, başarılı olan Galatasaray pazarlama A.Ş. ürün yetiştirmekte sıkıntı çeker vaziyete geldi. Bu gelişmedeki taraftar desteğine de ‘helal olsun’ dememek mümkün mü? Fakat Polat’ın ‘GSMobile’ konusundaki serzenişine de kulak vermek zorunda Galatasaraylı. Şu anda Fenerbahçe taraftarları 5 bin farkı daha da açmak için çoktan davranmıştır. Ama Sarı-Kırmızılı taraftarların bir hamlede farkı kapatıp, öne geçeceğini iddia ediyorum.
Polat ve yönetimi, kimilerince risk gibi algılanabilecek hamlelere girişse de, yarış öncelikli kulüplerde başarı için, başka yol yoktur. ‘Galatasaraylı’yım’ diyen herkesin de, davranma günüdür.
Haydi GSMobile...
*********
Servet’in post-iti
Şemsi Yastımandan, bağlama satın alınacak.
Tam kadro Florya’da toplanılacak.
Dinlerken kaçmaya teşebbüs eden bağlanacak.
Baros iki kere bağlanıp, göz önünde tutulacak.
Sabri’nin cihazındaki piller çıkartılacak.
Solo kısmı Aşık Emre’ye yaptırılacak.
Yine de firara teşebbüs olursa.
İbrahim Tatlıses ve Müslüm Gürses çağrılacak.
Firar girişimi adaylarına, fırça attırılacak.
Rijkaard ve Neeskens konser alanı dışında tutulacak.
‘Sağlam stoper kalmaz arkada, Cim bom sığmaz
I-Pod’a’
Türküsü ‘rap’ tarzı çalınıp, ‘hip hop’ biçimi oynanacak.
Konserin tamamı Sabri tarafından, kayda alınacak.
*********
Kimse yok!
Sakaryalı 10 senedir sesleniyor ‘kimse yok muuuu?’
Ses soluk yok, demek ki ‘kimse yok!’
Geçtiğimiz haftaki ‘Kurtuluş(!)’ toplantısında da kimse yoktu.
Var dı da yoktu! Bir İbrahim Müftüoğlu ‘burada’ dedi.
Gerisi ‘tıssss’
AKP Milletvekili Recep Yıldırım da ‘çaktı’ sahi!
Tarz yabancı gelmedi! Tayyib bey modeli.
Başbakan sesini yükseltiyor ama gerekeni de yapıyor.
Uçan kuştan bile haberi oluyor... Uyumuyor.
Yıldırım kulüp borcundan, o gece haberdar olduğunu söyledi.
Günaydııııın... Gud morning bat van minut!
Sayın Erdoğan, Sakaryaspor önce Allah’a sonra size emanet.
Bizim şehirde gerçekten kimse yok!
*********
Efes Pilsen...
Son şampiyon yeni sezonu açıyor. Basketbolumuzun eşsiz değer ve devamlılık unsurudur Efes Pilsen. En büyük başarı beklentilerimizin de, yaşanmışlığı ve kaynağı da aynı zamanda.
Ergin Ataman ve sporcularına başarılar diliyorum Avrupa standlarında.
*********
Marifet!
Baros bilindik bir deyimi değiştirdi. ‘Ne sihirdir, ne keramet. Ayak çabukluğunda marifet!’ Televizyonların çorba(!) peşindeki emekli hakem, teknik adam ve futbolcularına da bolca, ‘kaşıklama!’ imkanı verdi...
Daha ne yapsın çocuk?
‘’Nazar etme ne olur!‘’
Galatasaray kaliteli, mücadeleci ve tempolu bir rakip karşısındaydı. Ev sahibi çabuk kullanamadığı ve kaptırdığı her top sonrası, sıkıntı yaşadı. Rijkaard sistemini oturtuyor. Bir süre sonra İstanbul’da boş alan bulmak, Galatasaray alanında bulmaktan daha kolay olacak. Teknik kapasite, çabukluk ve oyunu terse çevirme mahareti, herkesi Kayserispor tarafına yıktı. Bir duran top sonucu da gol geldi. Makukula mı, Drakula mı? Her neyse, güzel vurdu kafayı 1-1. Değme kargo şirketinin beceremeyeceği bir paketleme gösterisi var sonra Baros’a...
Özkahya takdiri, Ulaştırma Bakanı’na bıraktı galiba! Drakula demiştim ya, Souleymanou’yu da ısırdı 2-1. Balta ‘bal arısı’ gibi ‘ballı futbol’ üretirken, sakatlandı ve çıktı. Elano var Uğur var.
Var da arada TOKİ arsa mı bağışladı ne? Kayserililer çok alan buldu. Belki de bloklar arası prefabrikler kalktı, ortalık açıldı!
Yani diyorum ki ‘ilk yarının önde basan, savunma anlayışı yoktu bir ara’.
Bu arada paketleme servisi hariç, diğer kararlarında haklıdır Özkahya.
Bir Galatasaray hücumunda seken topa, Elano öyle bir vurdu ki... Bu ne be baba? 3-1. Baros koydu noktayı 4-1. ‘Nazar etme ne olur, çalış senin de olur’ demiyeyim de, ne diyeyim ben şimdi? Cangele’nin de şiddetle ‘psikokritik’ analizine ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.
Sakarya’da rutubetliydi, Kayseri’de yoğun neme doğru gitmiş Arjantinli. İşi işi bilenden, daha iyi bildiğini örnekleyen bir Galatasaray, keyifle izlenmekte şimdi...
‘’Okka farkı!‘’
Galatasaray’la rakibi arasında bin okka futbol kalitesi farkı var. Müsabaka başladı ve hemen belli oldu zaten. Okka farkı hemen skora etki eder, erkenden fark yakalanır mı peki? Orası belli olmaz. Bilmeyenle yapılan her iş tatsızdır çünkü. ‘Kimbilir ne lezzetler yaşayacağım?’ diye başlar, keçiboynuzu standartlarında da kalabilirsiniz.
Fizik kalitesi iyi, bilardo sopası modeli adamlardan kurulu bir ekip Talinn. ‘Tahin’ de demeniz mümkün. Müsabakanın tat, lezzet tarafını halledecek ‘pekmez’ işlevini de, ‘Galatasaraylı sporcular üstlenecek’ desem... Üstelik de ‘pekmez tenli Keita attığı iki golle, damak tadını mükemmel halde taraftarına sundu’ diye eklesem yanlış mı?
İttir-kaktır sistemine, fizik gücünü de yaslayan rakibimiz, işi idare etmeye çalıştı. Bizimkiler yemedi tabii! Onlar yedi... Keita kötü kaderi, karabasanı oldu misafirlerin. Çek daha ne kadar çektirecek? Bilemem. Ama Galatasaray taraftarının da, geçmiş sezon hürmetine ‘Baros-Baros’ diye diye, atacağı gol için ‘gel-gel’ yaptığını söyleyebilirim. Rijkaard’ın ‘gel-gel’ demesi halinde de, işinin zor olacağını bildirmeliyim. Nonda fonda!
Sarp’ın evveliyatını bilmeyenler, kuşkuluydu. O da tanıtıyor kendisini şimdi. Ya Gökhan Zan? ‘Sen hâlâ Beşiktaş’taki gibi san’ yanıl! O şimdi Sarı-Kırmızı renklerle bambaşka. Tıpkı Emre Aşık, elbette Servet gibi.
Nihayet Baros’u bir indiren oldu ve penaltı doğdu... Veeeee Çek yine bir gol resmi çektirdi. Bereketli olsun. Evet Galatasaray muhteşem yapılanmasını, tatsız ve de tuzsuz rakiplerle de olsa, ustalıkla sürdürmekte.
Tribünler ‘re re re - ra ra ra- Galatasaray- Galatasaray Cim Bom Bom’ dediğinde sezonun tamamıyla ilgili coşkuya hazırlanın. Laga- lugayı herkes yer, tribünler yemez. Bu sezon sevdalarını kerhen değil, içten ve yürekten desteklediklerini görmemek mümkün mü? Galatasaray 500 yıllık tarihine yakışan şekilde, uzuuun bir Avrupa yoluna çıktı diye düşünüyor ve sanırım yanılmıyorum. Skoru boş verin, kaliteye bakın.
Elano sen de hoş geldin...
‘’Teşekkürler...‘’
Başbakan Erdoğan talimat vermese, Faruk Özak ilgilenmese, Mahmut Özgener’de peşine düşmese; Bank Asya ve 2. Lig, 3.Lig kulüplerinin hali nice olurdu, bilemem. Adanaspor Kulübü Başkanı Bayram Akgül seslendi... Hepsi o! Bir ofsayt gol için dahi, milleti ileti yağmuruna tutan taraftardan ‘çıt’, yanlış kalkan bayrağı saatlerce anlatan medya leşkerlerinden ‘tık’ çıkmadı.
Bir ara düşündüm hatta... Nasrettin Hoca’yı Timur’un fillerinden şikayet için yanına göndermiş ve ‘Biz de peşindeyiz’ demiş ahali. Hoca çadıra girince bir de bakıyor ki, arkasında kimse yok!’Derdin ne?’ diye soran Timur’a ‘Valla fillerden o kadar memnunuz ki, acaba sayısını arttırabilir misiniz, diye sormaya geldim’ demiş. Benim vaziyette benzeri. Bu hafta yazmayı düşünmedim desem yalan olur ‘Sayın Başbakan, İddaa ve Toto’dan gelirlerin tamamını kaldırın. Hatta tüm gelir olanaklarını kaldırın. Kulüplerimize para-mara lazım değil. Hatta bu kulüplerimiz de lazım değil!’ diye yazmayı.
Meleke, Galatasaray’ın transfer izni ve borçlarını gündemine almış. Hatta satırı da atmış ‘borcu olana, borcunun gereği yapılmalı!’ mealinde. 1990’lı yıllarda Alp Yalman ve Adnan Polat yönetimi teslim etiğinde borç bakiyesi ‘yok denecek’ kadar minikti. Üstelik kredi alındığı zaman faiz yükünü de, sorumlu yöneticilerin üstlendiği bir gelenek vardı. Sonra bu üsul kalktı ve kasa boşaldı. Böylesi olumsuz uygulamanın mucidi, Faruk Süren’dir. UEFA Kupasına giden temelleri atan da Galatasaray’ın 100 yıllık, çağdaş geçmişi. Meleke ‘infaz’ operasyonu yerine, geçmiş yöneticilerin dönemleriyle ilgili ekonomik yanlışlarından birinci derecede sorumlu tutulmasını önerebilirdi. 1998’de bu yöntemi dillendirmiş ama yalnız kalmıştım. Yine de geç değil. Eskilerin günahını, yeniler çekmekten kurtulabilir belki böylece.
Aziz Yıldırım’ın post-iti
BanknotFiger’e ‘Goldfinger’ nişanı önerilecek.
Lugano’ya tek el üzerinde, şınav cezası verilecek.
Kazım’ın vücudu modeli t-shırtlar ürettirilecek...
Herkese giydirilecek.
Niçin Rize’deydi?
Özgener’in Rize seyahati polemik konusu oldu. TFF Başkanı niçin Rize’deydi? Kulüpleri kapanma eşiğine getirecek bir yanlışı, icra makamına anlatabilmek için Rize’deydi. Erdoğan ve Özak’da yeni stadın açılış töreni nedeniyle oradaydı.Hayırlı bir açılışta, kulüpler hayrına olacak bir görüşme için, Mahmut Özgener ve Bekir Yunus Uçar’da, doğal olarak Rize’deydi.
Şimdi bu denli açık ve doğru bir girişimi saptırma peşindekilere ne demeli?
Ex TFF başkanı, her koltuktan olduğunda ne hale gelir bilirim. Yöntemlerinin yanlış olduğunu, hatta kendisine zarar verdiğini de bilirim.
Bilirim de... Anlatamam!
Nerede görüldüler?
Yan hakemler Fenerbahçe müsabakalarında uyurken!
Alex sakatlanınca, bunalıma giren Kanarya şakıyamazken.
Ex Başkan yatında, sahilden gelen motorları beklerken.
Ex 9 ‘çimento’ mu denir, ‘çimentop’ mu diye düşünürken.
‘’Zenginlik olmalı...‘’
Galatasaray’ın kadro zenginliğinden dem vuruyorsak, gerektiğinde farklı 11’lere de alışacağız. Rotasyon tren kaçtıktan sonra değil, zamanında yapılırsa, makbul bir eylem statüsündedir bence. Böylesi seçimin nedeni, kadroda olduğu kadar yürekteki zenginlik ve özgüven duygusu olmalı. Galatasaray mensubu her sporcunun, bu formayı hak ettiği için bünyede bulunduğu da bir başka gerçek olmalı. İstisnalar da şimdilik, moralleri bozmamalı. Rijkaard tercihleri ve özgüven duygusuna saygı duymak lazım.
Sarı-Kırmızılı ekipte bir başka hoşa giden de, serbest vuruş ve taç atışlarındaki çabukluk. ‘Esneye esneye’ kullanma dönemi geçmiş, gitmiş. Oyuna çabuk sokulan her top, Kewell ve Arda yönlendirmeleri sonucu hep tehlikeli oldu. Bir başka tehlike de Volkan sanki! Bu çocuğa ne oluyor, anlamak mümkün değil. Bu denli şans tanınıp ta, bu denli kısmet tepmeye yeltenmek, olacak iş mi? En kolay pozisyonlarda dahi kontrol zorluğu çektiği göze battı... Bizim gözümüze batan, Bangoura’nın gözüne batmaz mı?
Baskılı oynayan, pozisyonlar bulan Galatasaraylılar’a önce Baros ‘ah-vah’ çektirdi, Bangoura’nın kestiği top da ‘offfff’ dedirtti. Angelov ve gol: 0-1.
Sonra bir kol... Hem de ‘cankurtaran simidi’ değerinde bir kol. İlk yarının uzatma anlarında Caner Celep malı hazırladı, Çoban yakaladı, kasaplık görevini de Kewell üstlendi: 1-1.
Yeni sezonun en değerli artılarından biri de, taraftarın takımına güveniyor olması. Arda santim hesabıyla kaçırdığı bir pozisyondan az sonra, işe milimetrik hesapları soktu, kafasını da kattı ve attı: 2-1.
Tribün coşkusuna aynı duygularla cevap verme peşinde bir Aslan topluluğu var şimdi sahada. Paslar, çalımlar, yükselen tempo ve Keita’dan ceylan kıvraklığı... Bilekten yakalandı! Çoban da tuzak kuranı yakaladı ve görev yine Kewell’a kaldı: 3-1.
İki Emre savunma aslanlığına, Ayhan resital lezzetinde futbol virtüözlüğüne devam ederken, kristal avize gibi ışıldayıp uzayan ara pasları ve Cim Bom’un ceylanı Keita: 4-1.