‘’Azıcık sabır!‘’
Liverpool tarafı tam ‘Sir bu top nerede? Bulamıyoruz’ diye şikayete niyetliyken, buldular! Ağlardan çıkarırken. Gol güzel şey. Hele hele bu! Kazım’ın araya mükemmel saldığı, Ujfalusi’nin şeker gibi servis ettiği ve Baros’un da faturayı kesip, Doni’ye yedirdiği gol 1-0. Galatasaray, sert futbolun anası İtalyanlara babasını gösterirken, dün gece de futbolun babası İngiliz’lere ‘A babası’nı izlettirdi. Helal olsun...
Şu futbol kalitesine yazık olacak bu sezon. Kime, hangi rakibe oynayacaksın be birader? Durum hamillerini, tekrar telin ediyorum. Yazık ki, ne yazık... Eeeey Adnan I ve Adnan II, tabii ki Edmundo ve ekibi bomlattınız Cim Bom’u! Oysa bu kalite zaferden zafere koşardı Avrupa’da. Ali Sami Yen’in ‘hedefimiz yabancıları yenmektir’ talimatını yerine getirebilecek bir yapı yeniden oluşmak üzere. Bu işaretlerin tamamı huzurda. Baros’un attığı 2. gol kanıt değilse ne? Ujfalusi sağ arka kenara ‘cuk’ oturdu, Sabri de arzu ettiğimiz kimliği buldu. Hakan Balta’nın ‘nacak’lıktan vaz geçip gerçek haline dönmesine, saygı duyarım. Bravo Aykut, bravo Ufuk. Melo’ya baktıkça İtalyan’lara sorası geliyor insanın ‘başka bidonunuz var mı?’
‘Oh ne ala Mualla’ denilebilecek bir Galatasaray etkinliği izlediğim Arena gecesinde, Elmander’in attığı gol ‘Şam’da kayısı’ tadından da ötesi olmalı. Galatasaylı çoşuyor ve ‘Hazırlık-mazırlık, İngiliz dev’i Liverpool’a 3 attık, lazım bize nazarlık’ diyor.
Belli oldu ki, Terim ‘ya bir yol bulunacak, ya da bir yol açılacak’ talimatını vermiş... Azıcık sabır! Galatasay daha da iyi olacak.
‘’Ya da!‘’
Hannibal! Gebze’den her geçtiğimde, yol kenarındaki tabela dikkatimi çeker ‘Hannibal’ın mezarına gider.’ İşaret edilen yol. Olağanüstü savaş taktikleri günümüzde dahi askeri akademilerde ders olarak okutulan bir liderin yattığı ağaçlar arasında bir avuç toprak. Hannibal büyük askeri zaferler kazandı, savaş taktikleri günümüze kadar taşındı. Böylesi başarı sadece planlama değil, üstün bir hayal gücü ve olağanüstü tutkunun eseri olmalıydı.
‘Ya bir yol bulacağız, ya da bir yol açacağız!’ Alp dağlarında geçişlerine engel olan kayayı gördüğünde, çaresizce dönmeyi düşünen komutanlarına önerdiği, tarihe geçen önerisidir ‘Ya bulacağız, ya da bir yol açacağız!’ İnter karşısındaki Galatasaray’ı izlerken mazinin İtalyan gecesine döndüm bir an! Hani o ASY’de Milan karşısında ki olağanüstü geceye.
Son dakikalarda Milan Şampiyonlar Ligi’ne gidiyordu. Sonra UEFA Kupasına gider gibi oldu. Müsabaka bittiğinde de, hiçbir yere gidemedi ve Galatasaray yoluna devam etti. UEFA zaferi yol açılmıştı Cim Bom için. O gece yolun hem açılıp, hem de çarenin bulunduğu gecedir bence.
Anılarımı tazelediğimde, Terim’in son dakikalardaki değişiklerini hatırlarım. Hannibal’ın ekşi sirkeyle kayaları eritmesi benzeri, operasyon olmuştu. ‘Bu da ne?’ türü mırıltılar çokçaydı basın tribününde. Ama olmuş ve dev Milan eriyip gitmişti! İnter müsabakasında o zafer gecelerinin tekrar yaşanacağı umuduna kapıldım gittim. Sanırım yalnız da değilim.
Amansız bir Fatih Terim yandaşı veya karşıtı olmadım asla. Uzun yıllardır süregelen yarenliğimizde, duyması gerekenleri, ya duymuş ya da okumuştur. Bu nedenle henüz sezonun başında rahatlıkla söyleyebilirim ki ‘Terim amacını tespit etmiş, planlamasını yapmış ve büyük projelerle kendisini ve ekibini ateşlemiş vaziyette. Hırsı, bilgisi, deneyimleri sporcularına tamamen yansıdığında ise yıllardır hasret kalınan, Galatasaray tavrı ve tarzı ASY Arena’ya dönecektir. Fatih Terim ve ekibinin baş kaldırısı beni böyle düşündürdü pazar gecesi... Anladım ki ya bir yol açacak, ya da bulacaklar.
‘’Kutlarım...‘’
Kim ne derse desin Galatasaray Başkanı Ünal Aysal, bence son derece doğru bir duruş sergiliyor. Şike olayı hakkındaki kanaati ve net söylemlerinden, Candan Erçetin konserinin iptaline kadar... Kimileri beğenir, kimileri de beğenmez ama ben beğenenlerdenim. Kendisini kutlarım. Evet bu ateş üfleyerek söndürülemez. Daha da yoğunlaşması sağlanır sadece. Uzun yıllardır futbolun içindekilerin bildiği ama dile getiremediğini, söyleyiverdi Aysal! İnşallah doğru söylemi sonrası maruz kaldığı salvolar nedeniyle bezmez ve her daim aynı değer kriterlerinde kalır, Galatasaray Başkanı. Çünkü Türk Futbolu’nun önemli ihtiyaçlarından biridir, örneklediği duruş.
Hatırlar mısınız bilmem? 2008 Ocak ayında Fanatik’te bir haber çıkmıştı ‘Antalya’dan pis kokular’ diye. O dönemde devre arası kampları nedeniyle orada bulunuyor ve turnuva hazırlık müsabakalarını izliyordum. Kim olduğunu bilmediğim birkaç şahıs da karşılaşmalardan bir gün önce ertesi günün turnuva müsabakalarının sonuçlarını, skor dahil elden ele paylaşıyor ve yurdun dört köşesindeki İddaa tutkunlarının paralarını kibarca(!) gasp ediyordu! 3-4 günlük takibim ve iyiden iyiye emin olmam sonrası sonrası Necil Ülgen’i aradım ve durumu yansıttım. Genel Yayın Yönetmenim Ülgen ‘Derhal haberi hazırla ve gönder’ dedi. Ertesi sabah vaziyeti Fanatik’te okuyan Bekir Yunus Uçar aradı ve ‘Oğuz Abi çok teşekkürler, Antalya’ya hemen iki müfettiş gönderdim’ dedi. Sonrasının çorap söküğünü biliyorsunuz zaten.
O günlerde oldukça tepki aldım. Kimi ‘Nasıl cesaret ettin?’ diye sordu, kimi de ‘Ne lüzumu vardı, kulüpler otel masrafını çıkartıyordu’ dedi.
Kandırılan insanların durumunu düşünenin pek olmadığı bir ortama çanak tutanların bolca bulunduğu bir platformun içindeydik yani. Oysa şunu bilmek lazım! Bu tribünlerde içeride harbi mücadele edildiğini zannederek, heyecandan terk-i dünya edenler var. Sormaz mı Yüce Yaradan bunun hesabını? Meselelere üfleyerek daha da harlanmasına katkı değil, söndürülmesini temin olmalı önceliğimiz.
‘Kanları yerde kalmayacak’ ve benzeri cart curt sedaları içinde, ‘Kınalı Kuzularımız’ kalleşçe saldırılara maruz kalıyor. Bence cartın-curtun bittiği yerdeyiz. Devlet şike olaylarındaki titiz takibini, bölücü hainler için de sergilemeli. Bunca teknoloji ve olanağa rağmen güpe gündüz vatandaşlarımız kaçırılıp, askerimiz, polisimiz hunharca katlediliyorsa; bunun adı istihbarat zafiyetidir ve mutlaka giderilmelidir.
‘’Akıl-güç&HIRS‘’
Yaşamın hemen her kesitinde bu gerçeği görmek mümkün. Siyasetten, spora ve ne kadar kuruluş varsa, tepedeki yöneticilerin bu sıralamaya uyumlu olduğunu görürsünüz.
Sıralamayı birbirine karıştıranlar da var elbette! Mesela ‘HIRS-güç&akıl’ gibi bir seçim yapar ve hırsınızı aklınız önüne geçirirseniz yandınız. Sonu mutlaka ama mutlaka hüsran olur. En basit örnek bir araç sürücüsünün hırsını, aklının önüne geçirmesi ve motorun gücüyle de tüm limitleri aşarak, bir tarafa toslaması! Her gün rastladığınız onlarca kayıp ve yaralı haberleri, acaba ne kaynaklı zannediyorsunuz?
Sadece trafikte değil, yaşamın her biriminde böylesi kazalara şahit olmak mümkün. Mümkün de acaba neden gerekli ders alınmaz da, akıl işlevi geri planda bırakılır?
Düşünüyor ve bu dramın da; kültür değerlerimiz kaybındaki zafiyet kadar, grubun diğer kesimleri kaynaklı olduğu sonucuna varıyorum! Olup biteni seyreden oldukça büyük grup ve nelerin olup bittiğini bilmeyen muazzam kalabalık, ürettikleri müthiş baskı unsuruyla, sonuçları ortaya çıkaran küçük ve başarılı grubun dengesini bozma nedeni oluyor ve şişen egolarda, maalesef patlama nedeni oluyor.
Zaman zaman yazarım; bir baba nasıl ki oğlunu ‘en başarılı, en önde’ olmaya mecbur tutamazsa, bir çocuk da babasından ‘en büyük iş adamı, en zengin tüccar ol’ beklentisi içinde olamaz. Olmamalı! Hayatın içinde bu doğruya sıkı sıkı sarılan insanlar, iş futbola gelince akıl dışı, tanınamaz halde bir ruh haline bürünüyor ve küçük, başarılı grubu adeta intihara sürüklüyor.
Türkiye’nin birçok platformunda bu yanlışlığın sonuçları zararını büyük üzüntü ve kayıplarla yaşamamıza rağmen, bir türlü akıllanmıyor ve gaflete düşmekte ısrar ediyoruz. Ne diyeyim? ‘Allah milletçe hidayete erdirsin’ diyeyim. Sadece Fenerbahçe değil, Türkiye’nin meselesidir yaşananlar çünkü. Hamd etmeyi, şükür bilmeyi unutmamamız gerektiğini yeniden anımsamak zorunda olduğumuz günlerdeyiz milletçe...
‘’Günaydın!‘’
Kapalı kapılar ardında yapılan toplantılar, sohbetler hamili, sözde kulübün sahibi Galatasaray’ın içindeki Galatasaraylılar. Günaydın! 300 milyon dolar borç, damdan düştü sanki. Spor Toto Süper Lig yayın hakkı, Türk Telekom sponsorluk geliri, forma reklamı ve 3 sezonluk bilet gelirleri temlik altına da, şimdi verildi değil mi?
Uçan kuşa dahi borçlu olunduğunu, olası gelirlerin teminat gösterip borç batağına saplanıldığını, kaç kere yazdım bu köşede ben? ‘Re re ra, kulüp nasıl da girdi batağa?’ diyerek başlayın derhal tezahürata! Aymazlık olur da, bu kadar olur mu be birader? Hesabı, kitabı, borcu, harcı en iyi bilenlerden biri olduğunu düşündüğüm, Hayri Kozak dahi “Bu rakamlar bizim için gerçekten büyük sürpriz. Yeni yönetimin Allah yardımcısı olsun” demişse, geçmiş olsun. 1988 yılından itibaren “Kasa tamtakır, kulüp batağa gidiyor!” diye, kaç yazı yazdım unuttum.
İş bilenler(!) ve kulübün gerçek sahibi(!) olduğunu iddia edenler de, iddialarımı dikkate almamış, belli. Şimdi başkan itiraf ediyor artık, vaziyeti ciddiye alırlar da durumu düzeltirler inşallah! Aksi halde ‘yandı gülüm, saray helva.’ Aslında imaret gibi yönetilip, eşe dosta kıyak merkezi haline gelen bir yapının farklı bir konumda olması da mümkün değil elbette. Kendi holdinglerinde fuzuli bulduklarına, kulübü babasının malına dahi kıyamayacağı ölçüde peşkeş çeken zihniyet hamillerinin farklı bir sonuçla karşılaşması da olası değildi. Olasılık oldu yani! Galatasaray’ın hesabını kitabını oturduğum yerden görüp, farkettiklerimi, farkettirmeye çalışırken ‘sus-pus’ olanlar şimdi bülbül! Bülbül de; ne yararı var maddi, manevi ve sportif başarılardan uzak yıllara ve uçan trilyonlara?
40 milyon Dolar’lık bir krediden söz etmiş ve “Olası gelirlerle, mal varlıkları teminat gösterilecek” demiştim. Şimdi harcanan paranın da o fasıldan kalan miktar olduğunu zannediyorum. Bekleyelim, görelim! Teminat olarak gösterilen ve borcu defalarca katlayan kulüp varlıkları ne olacak? Onu da!
Devlet, millet, kurum çıkarlarını düşünmeyerek, kendi beklentilerine esir olanların sonuçta ne hale geldiğini ve kendileriyle beraber en değerli maddi ve manevi değerlerini de bitirdiğini, geleceği dahi ipotek ettiğini farkedemeyenler, çoğunlukta oldukça, sürer gider bu dizi...
Umudum harab, gör ne olursun, şu hali Ya Rabb...
‘’Gerilim senaryosu...‘’
İlk yarının 2 golünde de biz varız. Yediğimizde hatalarımız, attığımızda yeteneklerimizle! Şunu da paylaşmalıyım ‘Ay-Yıldız’ın oynadığı bu futbol için Hiddink’e hiç de gerek yoktu. Bizim Sakarya’dan herhangi bir futbolsever de, en kötü bu kadar oynatır. İşi az bileni mi? Aşardı. Yazık bu ülkenin dövizine. Hiddink’in şu ana kadar futbolumuza katkısı yok, cari açığımıza da çok!
Karpuz yata yata büyür de, futbolcu ı-ıh! Oynayacak da öyle büyüyecek. Çağlar hatalar zincirinin en fazla akılda kalanı oldu...
1-0 Belçika önde. Sezonun istirahatlilerinden Arda’nın kısa metraj film tadındaki seri güzelliklerine, son noktayı sezonun en daimi performanslı Türk’ü Burak koydu 1-1 şimdi.
Futbolcu kriterlerine baktığınızda, ağır basan bizimkiler. Ya futbol kriterleri? Belçikalılar yetenekleri sınırlı adamlarla, işlerini daha iyi yapıyor ve kalite farkını yok ediyor. Hele hele duran toplarda, gümbür gümbür adeta adamlar. Zamanlama ve yer seçimi defolarımızı aşamadık gitti.
İkici yarıya, ilk 45 dakikayı da aratan bir tempoyla başladık ve öyle de devam ettik. Sadece kendileri gibi olup, pas yapmayı başarsalar aşacak, Şeytanlar’a pabucunu ters giydirecekler de, niyetleri yok ki! Nasıl bir havadır bu?
Kesinlikle Fatih Terim havası değil! Sol kanadımızdan bir penaltı geldi. Geldi de bize değil, rakibe! Belçikalı gerikti, iyice gerildi ve topu tribüne gönderdi. Nihayet Çelsi’den döndü Hidding ve adeta göçen ekibimize iki adam aldı! Pozisyon yemekten de ‘acaba körün taşı tutar da atar mıyız’ ümidinden vazgeçemedik yine. Yemedik şanslıydık. Atamadık... Zaten pek de aramadık 1-1.
‘’Görgüsüzlük!‘’
Enteresan bir ülkeyiz... Futbolcu denilen leşkerlerin cebini dolduruyor, adalesini geliştiriyor, en son model araçlarla donatıyor ama beyinlerini geliştirmeyi başaramıyoruz. Futbolcusundan, teknik direktörüne o kadar çok örnek var ki... Şöhret kapılarını açmadan önce civcivden farksız kimlikler, birdenbire öyle bir hale geliyor ki, tanıyabilmek ne mümkün?
Dün NTV spor öğle haberlerini izliyorum, milliler toplanıyor. Nezaketle birkaç cümle almak için yaklaşan arkadaşımıza, kabalığın daniskası tavırlarla bir 'merhaba' bile demeden geçti yıldızlar(!) Vaziyetin çirkinliğini ifade edebilmek için cümle kurmakta zorlanıyorum açıkçası. Aslında kralını kurabilirim de, burada olmaz!
Bunların alayının eski halini bilmesem, dert değil... Ama neydiniz? Ne oldunuz? Sonra ne olacaksınız? Bu aşamalara çokça şahit olmuş bir büyüğünüz olarak diyorum ki: 'Yanlışsınız!' Bakın yıldızlar... İki şey çok önemlidir hayatta, 'Şöhret ve para taşımayı öğrenmek.' Bunu beceremeyenlerin ne halde olduğunu, etrafınıza biraz dikkatlice baktığınızda göreceksiniz.
Parayı ve şöhreti elbette yetenekleriniz getirdi de, bunu büyük ölçüde sağlayan da medya. Taktığınız şapkanın, oranızda-buranızda yazan reklamın sadece ananız, babanız, sevgiliniz görsün diye verildiğini zannederseniz, yanılırsınız! Bir de içinizde inançlı olduğunu zannettiğim kimlikler var. Hocanız öğretmedi mi size 'Yüce Yaradan kibirli kulunu sevmez' diye!
Bu işler hep böyle gitmez, bilin! Aklınızı da başınıza getirin. Yaptıklarınız nezaketsizlik ötesi görgüsüzlük gösterisidir. Bilin! Ayıp ediyorsunuz. NTV görevlisi arkadaşımız da, konuşmaları ailesiyle değil, futbolseverlerle paylaşacaktı bunu da bilin!
Gelelim Mustafa Denizli'ye... Mustafa bey! Bütün sezon yüzlerce pozisyonu yuttun da, göre göre bizi mi gördün? Sakaryaspor ne haksızlıklar gördü de düştü... Neredeydin o zaman? Bak Mustafa sen Sakaryaspor'u bir konuşursun, ben seni bin, ona göre. Lüzumsuzluğun, lüzumu yok!
‘’Ayağa kalk Sakarya!‘’
Yine yönetim beceriksizliklerinin tavan yaptığı dönemde, taraftar baskısıyla Şaban Yıldırım’ı iş başına getiren Yeşil-Siyahlılar tüm olumsuzluklara rağmen bir çıkış yakaladı. ‘Ayağa kalk Sakarya!’ gün o gündür. Bir tarafta transfer bedelleri ‘cukka’ sınırlarını aşmış rakipler ve telefonuna kontür dahi alabilecek durumda olmayan Sakaryaspor’lu genç yürekler. İşte bu çocuklar ‘Küme düşerler’ denilen yolda, final’e geldiler.
Ayağa kalk Sakarya... Başarı dualarını gönder Türkiye. Bu şehir çocuklarına başarılarını kanıtlayabilecekleri yol açıldığında Sakarya güler, kulüpler güler, TFF güler ve sonuçta Türkiye güler. Kaç kez kanıtlanmadı mı? Konya Torku müsabakasındaki gibi bir hakem izlemek istemiyorum. Sabancı’ya ‘Helal olsun’ demek istiyorum. Ama TRT’nin de naklen yayını Bugsaş’ın danışmanı standartlarını zorlayan ikiliye yayın görevi vermesini de istemiyorum. TRT görevlilerinin orada yorum yapmak için kapı kapı dolaşıp eyyam yapanlara hiç benzemediğimi de bilmelerini istiyorum. İnsanı zıvanadan çıkartmasın, tarafsız yayın yapacak isimleri mikrofon başına koysunlar! Telafisi mümkün olmayan finalde Sakaryaspor’a da, Bandırmaspor’a da başarılar dilerim. Hak eden kazansın... Kazansın da, hiç kimsenin canını yakmadan, kafasını karıştırmadan kazansın.
TATANGALAR... Hiç kimsenin gazına gelmeyin. Geçmiş husumeti anımsatanlara da ‘O işler mazide kaldı’ cevabını verin. Ne felaketler yaşayıp, hepsinin altından kalkmayı başarmadık mı, sevinçleri de en görkemlisinden yaşamadık mı? Gün o gündür. Her türlü sonuçta evlatlarımızı bağrımıza basmalı ve rakibimize de saygı duymalıyız.