Arama

Popüler aramalar

‘’Talihsizlik mi?‘’

Sahada olan bitene baktığınızda ‘Talihsizlik mi?’ diyebilirsiniz. Ama bana sorarsanız, ‘iş bilmezlik’ olmalı, şahit olduklarımızın adı. Şu Galatasaray’ı idare edenler kaç senedir ağız tadıyla bir yorum fırsatı vermiyor bize. İç karartan yazılar yazmaktan karardık, bir de ‘Bodrum’da mı yandın?’ diye soruyorlar. Oysa Bodrum’da kebap yapıp, hem de kebap olan ve takımı kebap edenler sahada ve onur tribününde!

Yücel İldiz ve ekibini izlerken düşünüyorum ‘Bu takımın maliyeti kaça, Galatasaray’ın kaça?’ Peki yüzyılın maliyetine karşın, ortaya konulan futbol değerleri ne? ‘Alayınıza sıfır oturun’ diyeceğim de, oturuyorlar zaten! Galatasaraylı’yı nasıl bilirsiniz? Rakibe baskı yapan, savunmayı top karşı tarafa geçtiği an başlatan, ısıran, koparan, başkaldıran, bakan değil, her daim oyunun içinde olan. Ekrem-Aydın ikilisini, Ünsal’ı-Akyel’i kendi alanında sinmiş vaziyette mi hatırlarsınız yoksa rakip alanda sindirmiş, bunaltmış halde mi? O beklerden eser yok şimdi. Hadi onlardan eser yok, bari öndekiler? Ohhoo ne gezer. Onlardan çok gezen Bünyamin Gezer. İleridekilere ne diyeyim? Hakan Şükür desin ‘yıllarca bana salladınız, hiç mi Allah’tan korkmadınız’ diye! Savunmadan top çıkaramaz, orta alanda pas yapamaz, ileride pozisyon bulamaz... Öyle bir Galatasaray işte. Üstelik niyetin, gayretin, galibiyete hevesin zerresi yok. Tempo yok, mücadele yok, faul bile yok. Neyi anlatayım?

Otobüs durağında beklerken, birden delirip vasıtanın önüne Bruce Lee misali atlayan kaleciden bahsedeyim! Bekle be oğlum durakta. Gelecek nasılsa, dikkatli ol yeter. Acemice atladı ve pert oldu gitti. Sonra takımın yarım yamalak kurgusu ve hevesi de gitti. Oyun da Karabükspor’un eline geçti. İldiz’ın yeni kurduğu ama uyumlu, üstelik de düşük maliyetli ekibi oynuyor. Trilyonluklar mı? Bakıyor.
Karabükspor’a harbiden yazık oldu. Bir puan da Galatasaray’a amortiden ikramiye oldu.

22 Eylül 2011, Perşembe 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Coşku tribünde...‘’

ASY Arena tribünlerindeki taraftar ilgi ve sevgisinin futbolculara olumlu yansıyacağını düşünmüş ama yanılmış durumdayım. Coşku tribünde kaldı, sahadakilere yansımadı. Oysa Samsunspor dizilişi, oyun anlayışı ve temposuyla adeta ‘gel-gel’ yapmaktaydı Galatasaraylılar’a. Özellikle ilk yarı top ev sahibinde gözüküyor ama konuk zaten oyunun içinde olma gibi bir arzunun kenarından dahi geçmiyordu!

Pas atarken aklına gelmez mi bunların? Bu top benim malım, malı kolay kaptırmamalıyım!’ diye! Samsunspor’a bir dünya pas attılar. ‘Kaptırdılar’ demedim, resmen attılar. Galatasaray’ın kadro kalitesine, teknik direktör bilgisine söyleyecek söz yok ama ya örneklediği futbola? Çooook! Uyum, organizasyon, plan, doğru düzgün pas, pozisyon bile yok. Ne sürpriz bir koşu, ne rakip savunma dengesini bozacak bir pas, ne de çabukluk.

Oysa Galatasaray ancak rüyalarda buluşabileceği bir golle buluştu. Melo’nun Yaradan’a sığınıp vurduğu şut olağanüstü bir falsoyla üstelikte mermi gibi filelere gitti: 1-0. Böylesi mükemmel bir vuruş ve şahane gol, Galatasaray futbol değerlerine katkı yapar diye düşündüm de... Nerede? Geçmiş haftanın uyuntu futbolundan zerre kadar taviz vermiyordu yine Sarı-Kırmızılılar!

İkinci yarı oyun anlayışını değiştirmiş bir Samsunspor ve Mustafa Sarp’la gelen gol: 1-1. Sıkıntılı dakikalar, berbat futbol ve Samsunspor’un temposu tribünlere ıstırap çektirirken, Fatih Terim’in radikal kararları oyunun akışını değiştirdi ve kabus bitti. Sercan’ın harikulade asistine Elmander’in şık vuruşu 2-1 ve hemen sıcağı sıcağına Ahmet krizi! Penaltı ve Selçuk’la 3-1. Dün gece olumlu iki değişiklik, kazanılan 2 golle kaosu önledi. Peki bu durum her müsabaka için geçerli mi?

19 Eylül 2011, Pazartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Sabret gönül...‘’

Galatasaraylı uzun süredir sabrediyor... Sanki ‘Sabret gönül, bir gün olur bu hasret biter’ şarkısının Sarı-Kırmızılı versiyonu. İnşallah ‘Makber’le bağlanmaz sonu! Her sezon neredeyse tepeden tırnağa yeni kadrolar, yetmedi devre arası doldur boşaltlar ama netice? Hatice...

Yine Haticeli gecelerden biri daha. Olimpiyat Stadı’nda gözüken şu; yeni bir kadro daha yapılmış ama takım olgusu oluşmamış. ‘Sabret gönül birbirleriyle kaynaştıklarında iyi bir takım ortaya çıkabilir’ diyenler de olacak elbette ama ya tren kaçar ve panik başlarsa... E onu da dert etmeyin, Play-Off var nasılsa da! Peki henüz oralara bile gelemeden ‘off’ olunursa? Böylesi bir tehlikeyi göz ardı etmek mümkün mü? Bakar mısınız Abdullah Avcı’nın ekibine? Onlarda da değişen bir çok adam var ama takım gibiler. Tamam top daha fazla Galatasaray’da kaldı da, çok sevenin çok çocuğu olur diye bir şey yok ki. Zaten Muslera da topu severken kucağından düşürmüştü değil mi? Efe ve 1-0 önde Avcı.

Galatasaray’ın dizilişi bir tuhaf, oynadığı futbol bir başka tuhaf. Futbolcuların da araları açık! O kadar mesafe var ki, aralarında alış-veriş yaparken Avcı’nın adamları yerlerini alıyor, güzelce yerleşip Aslan’ın pusuya düşmesini bekliyor. Rakibi şaşırtacak, ya da dengesini bozacak hiçbir koşu yapmayı beceremeyen Aslan’lar da ‘çat’ diye kapana! Düşünün sözde savunma arkasına inmeyi başarmış Galatasaraylı dahi çareyi 30 metre geriye topu çıkarmakta buldu. E çareyi orada bulursan golü de bulamazsın elbette. Rakibi şaşırtacak veya pozisyon dengesini bozacak koşulara rastlanılmayan, hücumda çoğalamayan, bir Galatasaray. 5 arkadaşı hücumdayken kendi alanından ‘acaba ne olacak?’ diye 6 kişisi bakan bir 11... Sonra ilerideki 5 kişi geridekilere bakarken yenilen gol ve 2-0 Webo’dan...

Galatasaray’ın oyun anlayışından, saha yerleşimi ve mücadelesine, elbette futbolcu seçimlerine yanlışlarla başladığı lig serüveninde, aynı inat devam ederse daha çoook hüsranlar yaşanır. Ehhh bize de Abdullah Avcı’yı kutlamak yakışır. Tebrikler.

12 Eylül 2011, Pazartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Transfer şart‘’

1- Kadro değişti, şu ana kadar önemli takviyeler yapıldı. Transfer görüşmeleri sürüyor. Sizce takımın hangi bölgelerinin güçlendirmesi gerekiyor, gündemdeki isimlerden kimler alınmalı?

Galatasaray yönetimi transfer konusunda camianın beklediği performansı örnekleyemedi. Madrid fiyaskosuyla başlayan harekat, ‘fiyasko’ standartlarını özenle koruyarak devam etmekte. Düşünebiliyor musunuz, KAP’a bildirilen her isimde, taraftarı ispermoz tutuyor ve genellikle de zaten transfer bitirilemiyor! Çabuk çıkan, dikine oynayan her rakip Galatasaray savunmasına büyük açıklar verdirdi. Özellikle de sol kanatta! Pozisyon alma ve kademe anlayışında da zafiyet çok, çabukluk gibi bir gereklilik de yok. Hücumda bilinen Galatasaray etkinlikleri de yok. Neden? Çünkü oyunun iki yönünü de oynayabilen yeterli sayıda futbolcu yok. Bunca ‘yok’tan, beklenen futbol üremez. Gündemdeki isimler içinde Podolski aklımda en çok kalanı... Bir de forvet özeni kadar savunma zafiyetlerine son verecek değerde isimlere de bakılmalı... ‘Cart’ diye pozisyon veren adamlarla beklenen olmaz, farkına varılmalı.

2- Fatih Terim 3. kez Galatasaray’ın başında. Diğer iki dönemini yakından takip eden bir Galatasaray yazarı olarak, Terim’de bir değişiklik gözlemliyor musunuz?

Terim akıllı adam, ama aklını sadece ikili ilişkilerdeki becerisine yormamalı! Her yöneticiye ayrı ayrı ‘mavi boncuk’ politikası, gün olur bir yerlerde toslar ve zararı yine Galatasaray görür. Terim görmez! Çünkü ilginç bir toplumuz. Başarıları her daim taze tutuyor, ama defoları kolay unutuyor, hatta görmezden dahi gelebiliyoruz. Böylesi yalakalık standartlarıyla bezenmiş bir toplumun nabzını başarıyla tutmayı becerenlere de, gereğinden fazla prim tanıyoruz. Terim konusunda dikkatli ve sabırlı olmam gerek diye düşünüyorum... Biraz başarı yaşanıp da ‘Hoca gömleğinin kollarını şöyle bir sıvadığında, bambaşka biri geliverir çünkü!’ biliyorum.

3- Fenerbahçe büyük krizde, Trabzonspor ve Beşiktaş üç kulvarda birden mücadele edecek. Sarı-Kırmızılılar’ın şampiyonluk hasreti bu sezon biter mi?

Kriz Fenerbahçe’ye büyük ivme kazandırabilir. Trabzonspor ve Beşiktaş’ın diğer kulvarlardaki mücadelesi yararlarına olacaktır. Zorlu müsabakalar gelişimlerini daha da pekiştirir. Özel yaşamlar kontrol altında tutulabilirse elbette! Bursaspor, Gaziantepspor ve diğer rakipler de gözardı edilemez. Türkiye ligi fizik mücadele düzeyine, kulüplerimiz kaliteyi de ekleyebilirse, şampiyonluk yolu iyiden iyiye zorlaşır. Galatasaray’da henüz beklenen kaliteyi sağlayabilecek transferleri gerçekleştirmiş değil, kısacası takviye şart. Sadece mücadele ve hırsla işi götürmeye çabalarlarsa da, geçmiş sezon hüsranı yeniden vizyona girebilir. Dikkat!

4- Gerek Galatasaray resmi internet sitesi, gerekse Başkan Ünal Aysal bizzat şike ve teşvik soruşturmasıyla ilgili pek çok açıklama yaptı. Sizce Aslan, bu sürece dahil olmalı mıydı?

Ünal Aysal’ın bu konuda sarfettiği cümlenin altına imzamı atarım. ‘Bu ateş üfleyerek söndürülemez’ sözünün ne denli doğru bir tanımlama olduğunun aksini iddia edebilecek kimse var mı? Eğer Aysal’ın işaret ettiği kriterler doğru analiz edilse, ya da çoğu insan kulübü penceresinden değil de doğru yerden baksaydı, böyle mi olurdu? Bir de şunu söylemek isterim; ‘25 yıllık hikayeleri şimdi bile tazeymiş gibi anlatanlar, bu işler Galatasaray’ın başına gelseydi acaba ne ederdi? Kıyameti koparırlardı... Kıyameti!

31 Ağustos 2011, Çarşamba 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Attaaa gideceğiz!‘’

Hikaye bu ya; Temel yanıbaşına Azrail gelince, hemen bebek taklidi yapmaya başlamış ‘aguuuu-aguuu’. Nidalar üzerine “Bu henüz bebek” diyerek, geri dönmüş Azrail. Aradan bir süre daha geçtiğinde, tekrar ziyarete gidiyor ve durumu farkeden Temel’in yerde emekleyip yine ‘Aguuu’ demeye başladığını görünce, sesleniyor ‘Temeeeel hadi gel, attaaa gideceğiz!’
Fenerbahçeliler her ne kadar hiçbir şeyden haberleri yokmuş taklidi yapmış olsa da, Azrail görevini UEFA üstlendi ama onlar ısrarla taklide devam ediyorlar. Oysa teneşirlik olmanın nedenlerini kendi bünyelerinde arayabilirlerdi, yapmadılar. Tuhaf bir şekilde özeleştiriden uzakta, bambaşka yerlerde aramaktalar kabahatliyi!
Aziz Yıldırım’ın Fenerbahçe camiasına kazandırdığı ivmeyi en fazla beğenen ve sizlerle paylaşanlardan biriyim. Gelinen vaziyetin beni ne denli üzdüğünü de söylemeliyim. İddialar kanıtlanırsa kaybeden sadece Fenerbahçe değil, büyük ölçüde Türk futbolu ve Türkiye olacak bilincindeyim ama Fenerbahçe yönetiminin gerekli hiçbir önlemi almadan kendilerinden başka herkesi suçlama peşinde olduğunun da farkındayım. Neredeyse “Tüm kurguyu Galatasaray yaptı ve bizi yaktı!” diyecekler.
Hele hele Aykut Kocaman’ın; yapsatçı, otobüsçü, tırcı, uncu, bakkaliyeci, celep, temesefeci ve benzerlerinin yıllarca yönettiği futbola, basketbolcuları layık görmemesi, tam bir spor ayıbıdır. Türkiye’nin spor dünyasından gelmiş onlarca başarılı yöneticisi arasında futbolcular da olacak, basketbolcular da. Gerçek sporcu etiği hamili, renkleriyle görevi arasındaki ilişkiyi doğru platformda tutmayı bilir zaten.
Sevgili Aykut; tahminlerle insanları bir yerlere çekme gayreti yerine, sağ kolun Mehmet Şen ve sol kolun Hasan Çetinkaya’ya ne soruldu, niçin ifadelerine başvuruldu? Öğrenebilirsen belki daha doğru tespitler yaparsın.
Herkesin Ramazan Bayramı mübarek olsun.

30 Ağustos 2011, Salı 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Okuduğunu anlamak!‘’

Okuduğu halde kafasındaki fikri sabitin esiri öyle çok insan var ki aramızda. Sadece bakanlar, okuduğunu anlayamayanlar, anlasa da anlamayanlar(!) ve kaos! Ünal Aysal ve Adnan Öztürk ‘mükemmel’ düzeyde bir açıklama hazırlamış. ‘Okuduğunu anlamamak’la ilgili sıkıntı hemen sırıttı! Kimbilir? Belki de okuduğunu anlamamakta ısrarla ilgili sıkıntı! TFF’nin bu konudaki direnişine şahit oluyorum zaten de, kulüp içi sinamekileri de hayretle izliyorum. Yürekler ‘emanetçi Sultana’da mı?

Galatasaray nezaketine yakışan açıklamayı alıp, nerelere getirdiler? Oysa TFF sadece şu birkaç cümleyi doğru yorumlasa yeter, “Ne anlayış, ne acıma, ne dostluk duygularımız hataları ortadan kaldırmaz.” Yani diyorlarki, “Anlayış göstermemiz, acıma duygularımız, ezeli dostluğumuz, üzülmemiz hataların varlığını yok saymamız nedeni olamaz. Olan biteni yok saymak veya görmezden gelmek gibi bir seçeneğimiz yok.”
Başka? “Bu uygulamayı başkalarına bırakmak, yapacağımız en büyük hata olur.” Demek ki gereken yaptırımlar uygulanmazsa, mutlaka bu gereklilikleri yerine getirecek başka kurumlar ortaya çıkar. Onların el atıp müeyyide uygulaması da felaket olur.

“110 yıllık geçmişi olan, artık kültürümüzün bir parçası olmuş futbolumuzun kaderini başkalarının çizmesini kabullenmek gibi bir tarihi hatayı yapma lüksümüz yoktur, olamaz. Aksi takdirde tarih hepimizden hesap sorar.” Evet, TFF kendi göbeğini, kendi kesmez ve bu işi başkalarına ihale ederse, başa geleceklerin altından kalkamayız ve gelecek nesiller hepimizden hesap sorar... Bu denli açık ve net bir açıklamayı, nasıl olur da yanlış yorumlarsın ey TFF? Şimdi gereği gibi yorumlamaya gelenlere ne diyeceksin peki?

Galatasaray “Amman kendi işinizi kendiniz görün, ellere bırakmayın” diyor. Sizler “Galatasaray bizi dışarıya jurnalledi” yorumu getirip, Türk futbolunu iyiden iyiye batağa sürüklemeye çanak tutuyorsunuz. Nasıl iş bu? TFF hala PTT devri haberleşme sisteminde mi zannediyor acaba alemi?

23 Ağustos 2011, Salı 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Arda'dan kalan...‘’

‘Baki kalan bu kubbede, hoş bir seda imiş’ derler de, Arda’dan geriye kalan neydi ? Para şıkırtısı! Beklenen sportif başarıların zerresini dahi örneklemeden geçen yıllar. Son sezonunda 15 günde geçer diye bıçak altına yatış ve lig boyunca orada kalış... Bu sezon olacak inşallah diye düşünürken de, kaçış!
Manisaspor 5 lira verdiği halde, 3 liraya Galatasaray’a gelmişmiş. Peki 5 lirayı 25 liraya çıkartan kulübünden niçin söz etmiyor da, büyük fedakarlığını(!) anlatıyor? Manisa’da ömrü boyunca oynasa, yine oralarda kalır ve aynı 3, belki 3 buçuk liraya talim ederdi. Akıllı çocuk vesselam. Aslında daha da akıllı olan Ahmet Bulut ve patronu! İlk günden itibaren kapı kapı dolaştılar Arda’yı pazarlamak için. Hatta yıllar önce Lig TV’deki bir programa bağlanan Bulut’a sormuştum ‘Ahmet seni İngiliz kulüpleri mi davet etti, yoksa sen mi kasetleri dolaştırıyorsun?’ diye. Dürüst çocukmuş, ‘ben öneriyorum’ demişti. Aklıma gelmişken söyliyeyim, Türk futbolu için en büyük tehlikelerden biri de ‘faal futbolcu menacerlerdir.’ Bu sakat yapılanma mutlaka önlenmeli. O kadar ilginç boyutlar ve yerlere doğru uzanır ki, içinden çıkılamaz sonra. Uyarıyorum.

Arda gitti kabahati medyaya kaldı. Ne güzel be! Şu medya hiçbir işe yaramasa ‘kaka’ atmaya yarıyor. Her şeyi ye, sonra medya yüzünden de! Arda ‘zamparalık milli’ seftesinde, paparazilere poz verdiğinde yazmıştım ‘genç adamdır, popülerdir, olabilir’ diye. Hatta ilave de etmiştim ‘Aman çocuk tenhalıkta ‘’aman karpuz kestim yiyen yok’’ türküsünü söylerken de, etrafına dikkat et, kaptırırsın karpuzu sonra’ diye. Hakan Şükür’de ‘Şemsiye bir açılırsa kapatamazsın akıllı ol’ demişti bir Bursa yolculuğunda... Arda’yı medya ve gerçek dostları hep uyardı, nasihat etti ama o bildiğinden şaşmadı. Bu nedenle hiç kimse medyaya, oraya, buraya bakmasın.

Taraftara da bakmasın. İstanbul’da yapılan tezahüratı, Anadolu stadyumlarındaki Galatasaray hasretlilerine kadar taşıyan ve yansıtan bir başka futbolcu hatırlamıyorum. Akıl hocaları eşliğinde, zaten içinde olanı vizyona soktu ve tavizsiz uyguladı.

Ali Dürüst’te bu transferlerin değişmez simasıdır, çanak tutar zaten. Zaten de, Emenike’nin o parayı ettiği yerde ucuza gitti sanki Arda... Futbolcuyu alırken kazanla para, verirken cezveyle para! Ne olacak bu Galatasaray’ın ekonomik hali? Arda’dan kalan yetmez ki! Değil mi Ali...

15 Ağustos 2011, Pazartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Düşürün!‘’

Şike işlerinin göbeğinde olduğu binbir çeşit belgeyle tartışıldığı halde dahi, bütünlüğünü bozmayan ve direnenlere karşı örnek(!) Galatasaray camiası! Ortada sadece bulunması ve açıklanması beklenen belgeler olmasına rağmen, has(!) Galatasaraylılar döküldü: Düşürün! Sizin encamınızı yıllardır yazıyorum da... Anlayan kim?
İnsanlar kurumlarını değil, önce kendilerini düşünür ve ‘desinler’ ayağına gözünü karartırsa, o cemiyet iflah etmez. Bir garip yapı var Galatasaray’ın orta yerinde! Yıllardır kemirir, yönetimde olan özeli kuş gibi bildirir, zor dönemlerde sutre gerisine gizlenir ve daha da kötüye gitmesini bekler ve sonra kurtarıcıymış gibi orta yere çöreklenir! Dürüstlük, erdem, adamlık ve kulüp sevgisi işine geldiğinde ortaya çıkıp, gelmediğinde de saklanmak mı olmalı?
Sedat Doğan ve Mahinur Dengiz gereğini yapmış; belgelerinin olmadığı iddia edilen miktarla ilgili makbuzlar gerekli makamlara ulaştırılmış. ‘Düşürün!’ diyenler ne yapacak, ne diyecek şimdi? İnanılır gibi değil, bu duruma sevinip sosyal tesislerde sevinç nidaları atanlar, zevkten dört köşe olanlar var! Bunun adını koymakta zorlanır insan. “Galatasaray’ın en büyük düşmanı, yine Galatasaraylılardır” diye kim demişti? Vallahi ne kadar da haklıymış. Söylentilerin, savcılık takibinin göbeğinde olanlardan bile fazla sevindiler de sevinçleri yarım kaldı. Edirne’den öte, futbolda başarıyı yakalamış tek spor kulübünü, umduğunuz yere çekemezsiniz, çekemeyeceksiniz.
Bırakınız futbol yorumcusu olmayı, bir futbolsever olarak dahi olan bitene üzülmemek mümkün mü? Türk futbolu, Türk insanı şu vaziyete layık olmamalı. Ezeli rakiplerimizin yaşadığına dahi kahrolmak gerekirken, kendi kulübünün düşürülmek istendiği kuyuya sevinenlere yazıklar olsun. “Ben zaten bataktayım, bari o da gelsin beraber gömülelim” hevesindekilere de...
Hiçbirimizin devletimiz yasalarını, polisini, savcı ve hakimlerini hafife alma gibi bir lüksü yok. Kanunları kabul etmeyen, bildiğini okuyan her kim varsa, eninde sonunda hukuk karşısında hesabını verir. Bu süreci yaşıyor ve adaletin hakkaniyetle tecelli etmesi için dua ediyoruz. Gün “Bak bunlar da batağa saplandı” diye sevinme günü değil, bataklığın kurutulması günüdür. Savunma hakkı elbette sonuna kadar baki de, savunalım derken kurumları yaralamamak lazım. Hukuk ve emniyet mekanizmaları da bu dikkatin esirgenmemesi gerekli değerlerin başında gelmeli. Bir gün herkese lazım olabilir çünkü.

09 Ağustos 2011, Salı 12:00
YAZININ DEVAMI