‘’Pembe dizi!‘’
Dün gecenin 90 dakikası, bir pembe diziden farksızdı! Herkes mutlu, keyifli ve huzurlu. Neden olmasınlar? Mesela Yılmaz Vural! Neş’eli, güler yüzlü haliyle pozitif enerji saçıyordu adeta. Düşündüm de, niçin mutlu olmayacakmış? 20 kulüplük servet Süper Lig’in portföyünde yok, Digiturk’te yok, Abramoviç’te bile yok ama Yılmaz’da var. Kıskananlar çatlasın!
Fatih Terim; 3. Florya seferine çıkmış, ailenin ‘Ok!’ kararı da UEFA Kupası 11. sene-i devriyesine denk gelmiş. E mutlu tabii. Eski sevdaya kavuşmak, yeniden başarı yoluna çıkmak ve arada yarım kalmış hesabı kesmeye soyunmak! Adanalı’nın tam bayıldığı ortam. Sporcularından şalgam kriterlerinde su çıkartır ve yararlanır, camiayı yararlandırır... Futbolcuların futboldan başka platformlarda su koyverme, zayi etme gibi bir şansı da kalmamıştır artık! Ne var ne yok Galatasaray’a...
Hatta dün gece dahi bu işaretler vardı. Özellikle de Aydın ve Kazım! Haydi bakalım... Geçtiğimiz sezon sık sık dile getirmiştim ‘Galatasaray’ın problemi sporcu kaynaklı değil, yönetici kaynaklı’ diye... Şimdi Abdurrahim Albayrak çocukları kucaklayacak. Sonra Ali Dürüst ve ekibi bir köşede mevzilenip aralarında muhakeme yapacak! Biri en sibop! Pardon snob tavrını eda ederken, diğeri içeriyi yandaş muhabirine fısıldayacak, öteki de ‘gelen giden var mı?’ diye erketeye yatacak. Karşı grup mu? Onlar henüz acemi! İlk dönem hazırlık kursu olacak. Aysal’ın sınıf arkadaşı mı? O sadece bakacak! Gidişata bunca yıl tek kelam etmeyen, şimdi ne der? Aaaah Hayri Kozak ahhhh!
Sarı-Kırmızılı kulübün en büyük şansı Edmundo’nun olmaması ve Surinam asıllı gamsızın değil, Adanalı 40 yıllık Aslan’ın kontrolünde sezona başlayacak olmasıdır. Kurumlaşmayı boş verin... Terim halleder saha tarafını. Eski usule devam. Şimdilik muhasebe düzelse yeter. Sinan Kalpakçıoğlu’nu da çok zorlu, engebesi ve borcu bol bir dönemin kasası bekliyor. Polat’ın ‘Her şey düzeldi’ sözü rüya... Aslında ‘düzeldi’ derken, dümdüz oldu ve bir şey kalmadı demek istedi de, anlayana!
Bu yönetimin maalesef şimdiden ‘Lego’ gibi parça parça olduğunu düşünüyor ve paylaşıyorum. Fatih Terim’in işinin çooook ama çok zor olduğunu da biliyorum. ‘Taraftara güvenin’ diyeceğim de! Nasıl diyeyim? Ne demek istediğimi, en iddiasız sezonda dahi ceza almayı başaran profile baktığınızda anlarsınız! Terim ‘bitti’ denilen firmaları kazandırdığı zaman da beni anlarsınız.
Konya Ovası 2-0’la kolay geçildi de, Toroslar’da rampaya vurunca ne olacak bakalım? Göreceğiz!
‘’Abur cubur...‘’
Yemek sonrası atıştırılan ‘abur cubur’dan hiç de farkı yoktu, dün geceki müsabakanın. Bir gün önce soluksuz izlenen liderlik heyecanı sonrası bu ne? Aslında Kasımpaşa’yı kutlamak gerek. Son haftalarda örnekledikleri disiplinli futbollarına devam ettiler. Özellikle kaleci Fırat’a bravo, ne de güzel kurtarışlar yaptı öyle. Genç adam; iğdiş edilmiş Galatasaray altyapı kazazedelerinden, sadece biridir!
Yahu Aykut! Evladım, güzel evladım bunca senede öğretemediler mi, ‘Takım arkadaşın rakibiyle birebir mücadeledeyse, araya girilmez’ diye? Ya gözüne yumruk yersin ya da apış arana vole! ‘Çağlar’ı kurtarayım’ derken, yaktın. İyi ki tabanın tam yerini bulmadı, paşalıyı az daha yeni ‘Sümbül ağa’ aday adayı yapacaktın. Bak Servet, topu sert indirdin Merthan’a! Daha yumuşak olacak, Kasımpaşalı da voleyi çakacak, top direkte kalmayacaktı! Göbeğe doğru asla top indirilmeyeceği öğretilmiştir de, basiretin bağlanmıştır. Çözmek lazım o zaman...
Baros sahaya girdi, az sonra attı. Sabancı’nın tez canlılığı, penaltı kaçsaydı çok konuşulacaktı, kaçmadı 2-1. Gitmeler, gelmeler sonra...
Ümit bekçilerinden başka pek kimse yoktu ASY Arena’da! Boşa mı bekliyorlar, yoksa doluya mı? Bekleyecek ve göreceğiz. Yeni düş kırıklıkları yaşanmaz inşallah. Servet, Ayhan ve Kazım çok çalıştı... Saz ustası, türküler üstadı attığı golle, rakibe attığı asist değerindeki pasını affettirdi 3-1... Çözüldü yani basiret!
Ay inanmıyorum! Kasımpaşa’ya yazdırılan tarihin kanı yerde kalmadı. ‘Zafer’ diye buna mı derler ne? Galatasaray tarihinin en güçlü yönetimlerinden birini kurma fırsatı yakalayan ama kanımca bunu başaramayan Ünal Aysal ne yapacak bakalım? Mektep arkadaşı, başkan evladı, çok bilen danışmanı, her biri ayrı teknik adam bulan ekibiyle işi zor gözükmekte de... Ümidinizi muhafaza edin yine de!
Pankart ‘Avrupa Avrupa duy sesimizi... Gelemiyoruz!’
‘’Asla utanmayacaklar!‘’
Bitik bunlar, bitik. Güç olmayınca, beyin ne söylerse söylesin ayaklar gitmez. Gitmeyince de 49 model Austin’in 2011 performansından farkları kalmaz tabii. Su kaynattılar daha yolun başında. Sonra da kompresör kaçırmaya başlayınca da, pert vaziyeti!
Ne Galatasaray, ne de Beşiktaş’ın hali olmayınca özellikle ilk yarı tatsız, tuzsuz şoklanmış çalı fasulyesi tadı. Bobo’nun kaçan golleri sonrası, dermantif zafiyet içinde duran Guti, duran topu kesti ve 1-0. Galatasaraylı’lar ‘yahu nasıl yedik?’ derken 2’nci de geldi. İki uyuyandan, daha az uyuyanı sahasında önde. E zaten Türkiye Kupası işinde de önde. Biri Gaziantep’e elendi, diğeri kolay geçti. O zaman ‘derbiler sürprizdir’ lafı da, lafta kalıyor ve işini daha iyi yapan yürüyor. İnönü’de de yürüdü konuk. Bir başkan Galatasaray’ı sıra takımı yapar da, bu kadar mı yapar? Yaptı! ‘İnadım inat’ diyor ve galiba daha da beter etmek için, ne lazımsa ekibine yaptırıyor. Devam Polat, iyice bitir Galatasaray’ı... Yakışır!
İkinci yarı Beşiktaş iyi, Galatasaray sağ yanı kırık başlamıştı. Tsunami gibi geldi Karakartallar ve şıpın işi iki golle, maçı bitirdiler. İlk gol öyle güzel yere gitti ki, bırakın Aykut’u, kim olsa yiyesi gelirdi. Simao da gezine gezine gitti ve ‘tık’ ikinci. Mısır çarşısında bile öyle yürütmezler oysa!
Mustafa Sarp başarılıydı bence. Tek hatası oldu o da Baros’a vuran şutu! Çek’i neredeyse‘Sümbül ağa’ edecek, olası prostat riskini bitirecekti. Pürüz Baros belki de Sarp’ı şikayet etti, çocuk o yüzden gitti! Aydın orta saha direncini battal eden arkadaşımızdır. Kendini de! Neyse olacak o kadar programı içeriğinden farksız bir Galatasaray ve Beşiktaş’a final öncesi müthiş moral... Yanarım yanarım şu dönemde göreve getirilen Bülent Ünder ve Tugay Kerimoğlu’na yanarım... Tarih yazan firmalara, bir de hüznün tarihini yazdıracak, asla utanmayacaklar!
‘’Ünder ruhu...‘’
Adı profesyonel, fakat söz konusu Galatasaray’sa amatörlüğün en hasını örnekleyen kulübün ocaktan yetişme emektarı. Ünder ruhu kısa sürede takıma yansımış. Futbol düşüncesi ve sistem anlayışını da yerleştirebileceği zaman tanınırsa, siz o zaman görün bu takımı.
Futbolcularla değil, onların bu hale gelmesine neden olanlarla uğraştım hep. Haksız da değilmişim demek ki! Suç unsurları bir bir temizlendikçe, ekip performansı yoğunlaşmakta. Hücum ve savunmadaki yerleşimle ilgili kötü alışkanlıkların devam ettiğini de görmezden gelemem. Zan’la erken kazanılan gol sonrası, Kayserispor’un beraberlik sayısı ardında bir dolu zanlı bıraktı. Hatta atanı bile bulamadık! ‘Golü takım atar, takım yer’ derler ya! Ne kadar doğru. İki yan bek ve savunmadan sorumlu orta alan futbolcuları çabuk hücumlara karşı hız ve kademe aksiyonlarını katamadıkça, zapartayı iki stoper ve Zapata yer. Oysa olay çoook önceden başlamış fakat zamanında bastırılamamıştı! Böylesi arızalar çalışma ve oyun anlayışının değiştirilip, futbolculara da ‘yaşam biçiminiz artık bu’ anlayışının benimsetilmesiyle son bulur. Giderilmesi de zamana bağlı bir süreç. Hele hele mekan ‘sentesi’ yıllardan beri bozulmakta olan Galatasaray’sa! Onca meşhur, bunca sihirbaz, şunca çok bilen gelip, üstelik da batırıp gidiyor ama hemen Florya’daki bir usta tekneyi yüzdürüyor! Anlatmak istediğim ince bir ayrıntıdır, anlayana! Çünkü aşırı masrafla bozmuş birileri! Ha bire giden, gelen olacak ki, hesap tam şaşırsın.
1-1’e rağmen Galatasaray’ın hevesini, mücadele isteğini, kazanma arzusunu beğendim. Bu tarz oyun ve birliktelik düşüncesinin pekişmesi, kısa sürede tribünlere de yansıyacak ve taraftar yine ASY Arena’yı dolduracaktır. Gerçek Cim Bomlu sonuçtan önce futbolcusundaki duruşa bakar... ‘O duruş’ yeniden kazanılmak üzere. Az kaldı!
‘’Egosaray!‘’
Kurum ‘Egosaray’ kriterlerinde yönetilmemeliydi ama öyle idare ediliyor. Aysal adaylığını açıklarken düşünmüştüm ‘Galatasaray aradığı kanı buldu’ diye. Ego tutkunları erken çatlattı kan kavanozunu! Başarılı yarınlarla alakalı düşüncem, düşten öte değil miydi acaba?
Aysal listesini hazırlayıp, proje safhasına geçeceğine, farklı yapılanmalarla uğraştı. Önce Mesut Yılmaz’ın elinden tuttuğu Albayrak, bayram çocukları gibi dolaştırıldı. Neden? Yönetimde bulunmayı çok arzu ediyormuş da ondan. E medyadan da bir destek, bir destek! O neden? Medya’ya kulüp yöneticisi değil, görsel malzeme lazım da ondan. Özhan Ağabey’in naklettiği, ‘Albayrak’ın yardımları(!)’ konusunu daha önce yazmıştım. Hatta o işlerin çözümü için de, arada yine Yılmaz vardı...
Galatasaray ciddi insanların, ciddiyetle yönettikleri bir kurumdu. O yapı camiayı zirvelere taşıdı, taşıdı ve sonra zengin çocuklarının etiket kürsüsü yöntemine geçildi. O tarihlerden itibaren önce göçme, ardından çökme dönemi başlamış, bu hale gelinmiştir. Sarıgül’ün oğlu hep babası emrindeki çocuk olarak kalacak ve ‘Sarıgül’ün oğlu’ diye anılacak. Sarıgül kıyak değil, zarar nedeni olup genç adamın geleceğini ipotek ediyor. Mahdum bey; yaptığı yapacağı her iş için yaşamı boyunca babasını aramazsa, ben hiçbir şey bilmiyorum. Polat dönemindeki başarıları, şimdiden sonra yapacaklarının teminatıdır genç Sarıgül’ün...
Daha bir sürü ‘amcaoğlu, kuzen, kader ortağı’ isimleri anıldı da olmadı! Yoksa Aysal’a bile yer kalmayacaktı! Bu vaziyet de şu haliyle ümitsiz vaka. Şirketlerinde profesyonel anlayışı yüzde 100 uygulayan akıllar, iş kulüplere gelince amatörleşiyor. Niçin? Çünkü elde edilen hasılat nasılsa yağma Hasan’ın böreği gibi dağıtılmakta da, onun için. Şu anda 200 kişilik işi 500 kişi yapmakta kulüpte... Hangi işadamı şahsi şirketlerinde aynı istihdam anlayışını örnekler?.
Bir de yönetici, gazeteci, televizyoncu, yorumcu, menacer, gömlek-pantolon fabrikası müdürü, neft şirketi danışmanı, hakem işleri konuşanı ve daha birçok iştigal uzmanı Bülent Tulun var orta yerde! Teknik adam ayarlıyor ama Trömsö faciasını da unutuyor! Şampiyonluk nasıl gelmişti, onu da! Henüz yönetimi dahi yapılandırılmamış bir oluşumda, Tulun teknik adam işine angaje oluverdi! ‘Neden?’ diyen de, ‘Beyefendi henüz fol yok, yumurta yok, siz neyin peşindesiniz?’ diye soran da yok!
‘Profesyonel duruş uzmanı’ olarak nitelediğim Aysal’dan, bu gidişle amatör işler üreyecek ve yine yıllar kaybedilecek korkarım!
‘’Ohhh be!‘’
‘Aslan kepenklerini tamamen çekmiş, izbeye gizlenmiş’ diye düşünürken, Ege havası yaradı. Bahar müjdesinden farksız bu tomurcuklanma Bülent Ünder emekleri ve olası yeni yönetimin moral katkısı olabilir mi acaba?
Bu çocuklar Ay-Yıldızlı forma giydiklerinde çoşup, Mor veya Pembuş içinde sönüyorsa, kabahatliyi doğru adreste aramak lazım o zaman! Polat yönetimi, her türlü yanlış kriterlerle futbolcuları perişan etti. ‘Şakşaksaray’ tutkunları da, esas suçlulardan başka herkesi ‘Kötü’ ilan etti. Ne uğruna? Çıkar! Kimi otel inşaatı denetledi, kimi pembe dergi, tv. programı, web sitesi, kimi scout, kimi matbaacılık, reklamcılık yaptı.
Bazıları mikrofon elinde şakıdı ve arpayı kaptı. E arpalıktan nemalanılan yer de iflah etmez ki! Sözleşmesi Avrupalılar’la aynı şartları ihtiva etmeyen yerliler de bezdi. İştahlı, diri Manisa karşısındaki ‘Başkaldırı’ Ünder marifetidir. Arda adına vizyona sokulan senaryolar da, hainliğin daniskası. Şükür için uygulanan ayıplı işleri planlayanı da tanırım. Galatasaray bunlardan kurtulamadıkça iflah etmez. İddia ediyorum.
Şahane bir maç izledim dün gece. Karaman ve Ünder’e helal olsun. Bol gol, futbol keyfi ve sahada net olarak görülen teknik adam elleri. Arda ilk golde Zan’ın tüm rakipleri başına toplamasını iyi değerlendirdi 0-1. Sonra bir de ‘Çayır, çimen geze geze’ golü 0-2. Manisa adına felakete giden yolu Karaman tıkadı. Eren üzüldü mutlaka ama önce manga! Aksi halde tamamı berhava. Çatır çatır futbol, şakır şakır goller ve mükemmel mücadele. Emanuel I’de kaldı, az dikkatli olsa filmi gibi seri yapardı! Bu çıkış; idaresizliğe ‘HAYIR’ diyerek vize vermeyen, Galatasaray Kongre Üyeleri, Ünder ve futbolcularının eseridir. Kutlarım. Ohhh be! Konya sonrası nihayet bir deplasman galibiyeti!
‘’Aranan kan!‘’
50 yılı aşkın süredir aşina olduğum ‘Galatasaraylı gibi Galatasaraylı’ modellerinden birinin daha vizyona girmesi. Camiayı saygınlık ve güvenilirliğin zirvesine taşıyan geçmiş zaman değerlerinin, yeni resmiydi sanki Aysal. Kendisini asla anlatmayan ama değerlerini ziyadesiyle hissettiren bir aday profilini tanımış olma memnuniyetimi paylaşmalıyım. Elbette Galatasaray’ın her anlamda saygınlığını yeniden sağlayabilecek, geleceği adına ümitlerimin yeşerdiğini de... ‘Bu ne acele?’ diye düşünmeniz, hatta sormanız da mümkün. Fakat daha 1996 yılından itibaren ekonomik anlamda ‘Batmaya gidildiğini’ yazdığımı, 3 yıl önce de ‘Bu kulüp 5 yıl şampiyon olamaz’ diye iddia ettiğimi ve üçüncü elem senesinin idrak edildiğini, ASY Arena dahil nice tespitlerimin nasıl da doğru çıktığını anımsayanlar olacaktır mutlaka... Sadece skor tabelasına bakan değil, olası tehlikeyi görebilen ve işaret edip çözüm üretilmesini öneren, düşündüğünü yansıtmaktan asla çekinmeyen, bu nedenle de pek sevilmeyenlerdenim ben. ‘Kurum sağlığı vatan sağlığıdır’ diye algılar, gereğinde kapışırım.
Sadece Aysal değil, yönetiminde olabileceğini düşündüğüm; Hayri Kozak, Refik Arkan, Murat Canaydın ve Adnan Öztürk gibi isimler de Galatasaray’ın sağlıklı geleceği teminatının doğru reçeteleridir bence. Bu arada şunu da paylaşalım; Polat yönetiminin hastalık belirtilerinin ilk döneminde Adnan Öztürk ‘Durum Galatasaray içinde konum düşünülecek halde değil. Vaziyet iyice vahim duruma gelmeden, kulübümüz için ne yapılması gerekiyorsa yapılmalı, her göreve soyunulmalı. Gün koltuk, kariyer, makam değil, her platformda hizmet günü. Kendi adıma gerekeni yaparım’ demişti. Bu nedenle ‘Şu veya bu olacak ‘ tartışmalarının içinde olabileceğini zannetmiyorum. Dürüst’ten de aynı bakış açısını örneklemesini beklerim. Durum son derece vahim ve rütbe değil, hizmet zamanı geldi. Zor bir kurtuluş savaşı dönemidir bu!
‘Tedbirli, deneyimli, kollektif üretim anlayışı pekişmiş başarılı bir işadamının, futboldaki tecrübesizliğini açıkça kabullenip, gerçek profesyonellere yönleneceğini işaret eden toplantısı, camianın umutlarının yeşerip, beklentilerinin pekişmesine yetmiş, hatta artırmış olmalı’ diye düşünüyorum. Komutan ‘Savaşı neden kaybettik?’ diye sormuş zabitine. ‘Efendim öncelikle barutumuz yoktu!’ cevabını aldığında da ‘Yeter anlaşıldı! Başka izaha gerek yok’ demiş. Aysal’ın ilk hedefi ‘Ekonomik başarı’ vaziyetin nasıl da farkında olduğunun resmidir ve mutlaka herkesçe görülmelidir. Görüldü görüldü... Görülmedi, yangına çeyrek var! Saray’daki ateş bacayı tamamen değil, henüz kısmen sardı çünkü!
‘’Şoklanmış bamyalar!!‘’
‘E ne yapacağım peki?’ ‘İster at, istersen de bir şok yaşat, canlanmasını bekle!’ dedi. Salladım, tokat attım olmadı. Birden elektrik yüklemesi, aniden kesmesi para etmedi. Yenisi yani. Neyse laptop almak şimdi kolay da, ya futbol? Yüzlerce trilyon gitse, yenileri de gelse ayak topunun ‘Bord arızası’ giderilemiyor. Gelen de bozuk, giden de! Üstelik ne çeşit şok yaşatırsan yaşat hava! ‘Şok’ dedim de... Şoklanmış bamyadan farksız futbolcu topluluğu sergisi, manav tezgahı değil, Arena’da. Yerseniz! Yiyoruz zaten. Mal habire değişse de, kabzımal aynı ya!
Gezer ilk yarı çilesini bitirmek üzereyken söylendim ‘Kayıp zaman için 45 dakika daha oynatmalı!’ Yani olur da bu kadar mı olur? Sahadaki koşuşmaya bakıp, merak etmez mi insan ‘Trabzonspor oralardaysa, Galatasaray neden buralarda?’ Ligimizin yükselen futbol değerleri ve kalitesi buysa, eyvah! Kimilerinin heyecanlanması, birilerinin yolunu bulması için bu kadar büyük masrafa yazık. Değmez vallahi. İnsan yaz günü sebze bolluğunda konserve yedirir de, bu kadar da berbat pişirir mi be birader? Ya böylesi berbat lezzeti, yemeye meraklılara ne demeli?
Sezonun büyük hayal kırıklığıyla, şampiyonluk adayı 90 dakikasından futbol adına kayıtlara geçecek hiçbir renk yok. Zaten seyirci de yok. Galatasaray’da Kazım bir var, bir yok ve kırmızı geldi, hiç yok! Pino kaçırdı ve dönen topu Burak attı 0-1. Galibiyet elbette güzel de, futbol Trabzonlular’ı umutlandırmasın sakın. Bahane aramayıp, gerekeni yapsınlar. ‘Cart-curt’ zamanı geçti, ya düğün ya da cenaze zamanı geldi çünkü...
Galatasaray mı? Modacı Dilara Endican’a sormak lazım! En iyi o biliyor çünkü...