‘’Şov ve spor işi negatifliği kaldırmaz‘’
Damien Comolli’nin söyledikleri arasında en önemli konu Fenerbahçe’yi içine alan negatif bulut. Bunu ilk kez duyuyor değiliz. Bunu söylemeyen yok. Spor işi, şov işi bunu kaldırmıyor. Hiç bir iş bunu kaldırmaz gerçi ama özellikle spor, özellikle şovda bu ruh hali hiç olmuyor. Halbuki Aziz Yıldırım dönemi sonrası en büyük değişikliğin bu yönde olacağı düşünülüyordu. Olmadığı gibi o dönemin bile gerisine düşüldü. Neşesini kaybetmiş bir spor organizasyonu yaşayamaz. İlk değişmesi gereken bu. ‘Bizi asla şampiyon yapmazlar’ ruh halinden tribünlere asılan pankartlardaki mutsuzluk, bir futbol takımına mutluluk getirmez. Burası kesin.
Ne beklendi ne oldu
Diğer önemli konu ise toplam zekayı artırmak. Comolli, Yanal veya başka bir isim değil önemli olan. Önemli olan Ali Koç’un etrafında oluşan zeka bulutunun genişliği. Ali Koç seçildiğinde burada da büyük bir gelişme beklendi. Büyük bir holdingi yönetir gibi konusunda uzman, analitik zekası gelişmiş, dünyayı takip etmekle kalmayıp teması da sağlam olan bir ekipti beklenen. Ancak icraat bir-iki menacerin portföyü ve sosyal medya talebiyle göreve gelen Ersun Yanal oldu.
Önce pozitif ruh hali
Buradan dönüş var. Gerçek vizyonu ortaya koyup geliştirmek mümkün. Ancak bu önce ruh halini pozitife çevirmekle olabilir. Sonra vaat edilen toplam zekayı ve kulüp dayanışmasını yukarı çekmek mümkün olur. Enseyi karartmadan temel plana dönülürse sorun kalmayacak.
‘’3 aşamalı plan gerek‘’
Fenerbahçe, Ersun Yanal’ın şampiyonluk sonrası ayrıldığı ruh halinde bir kadroya sahip. Hocanın takımla bağı yok gibi. Üstüne, hem bireysel hem de toplam kalite açısından o günkünün çok çok gerisinde bir seviyede... Ersun hoca takımla bağ kuramadığı gibi, oyuncu ve rakip analizlerinde de oldukça formsuz. Tolgay tercihi, bunun en önemli göstergesi.
Yanal, fantazi dünyasında
Kırklareli maçını seyreden herhangi bir kişi, Tolgay’ın ikinci bölgeden üçüncü bölgeye geçerken yaptığı top kayıplarının Galatasaray derbisi seviyesinde ne sonuçlar doğurabileceğini kestirebilirdi. Yanal’ın bunu görmeyişi, onun neredeyse bir fantazi dünyasında yaşıyor olduğunu gösteriyor. Fenerbahçe’de oyuncular, teknik direktör kopukluğu had safhada. Bu çok net olarak görülüyor. Peki şimdi ne yapılacak? Kısa, orta ve uzun vade planlarını birbirinden ayırmak lazım. Kısa vadede Ersun Yanal’ın Trabzonspor ile oynanacak kupa maçlarının stresini ne ölçüde kaldıracağı şüpheli. Ancak bunun kararını yönetim verir.
Krizden çıkmanın yolu...
Asıl önemlisi orta ve uzun vadede yapılacaklar. Fenerbahçe’de orta vadede mutlak bir futbol yapılanmasına ihtiyacı var. Comolli-Cocu ikilisiyle halledilemeyen bu işi yapacak bir ekip bulunmalı. Yerli ve yabancı uluslarası eski oyuncuları ve teknik direktör bağlantıları var. Uzun vadede ise asıl sorunu çözecek hamlenin yapılması şart gibi duruyor. Her ne kadar şahsen kulüplerin dernek statüleriyle de ayakta kalabileceğini düşünsem de Fenerbahçe’nin acilen borçlarını kapatacak bir büyük hissedara gitmesi gerekiyor. Bu ekonomik şartlarla bu krizden çıkmak imkansız gibi duruyor.
‘’Fatih Terim'in planı tuttu Ersun Yanal'ınki çöp oldu‘’
Terim’e ‘Fenerbahçe’de kim oynamasın?’ diye sorsanız herhalde Gustavo derdi. Yerine kim oynasın diye sorsanız ‘Tolgay derim ama olmayacak duaya da amin demeyelim’ diye yanıtlardı. Yanal’ın tercihi neye dayanarak verdiğini tahmin ediyorum. Tolgay’ın bir kez yapabildiği terse pası istedi. Hani 50’de Jailson’un kafayla hiçbir yere indiremediği pası. Bunun için orta sahayı Lemina’sız Galatasaray’a tamamen vermeyi göze aldı. Ve sonuç: Fenerbahçe uzatmalarda Ekici’nin şutuyla tek bir pozisyon buldu. Onyekuru tek başına maçın ilk dakikasından son dakikasına kadar 6 net pozisyona girdi. Terim’in takımı 20 yıllık tılsımın etkisinde kalmasa-ki bu duygu penaltı golüyle ve Onyekuru’nun kaçırdıklarıyla alevlendi- bu galibiyet sadece 20 yıllık sıkıntıyı bitirmekle kalmaz, 6-0’ın izlerini de silebilirdi! Terim’in planı kağıt üzerinde riskliydi ama daha büyük bir zaferin eşiğinden döndü. Yanal’ın planı ise 1. dakikada çöp oldu...
Gecenin sorusu
Meler iyi hakem olabilir. Yetenek var. Neden olmamayı seçiyor?
Maçın starı
Onyekuru akınları sonlandıramadı. Ancak yine de 90+’da attığı gole bu ödüle layık görebiliriz. Bu kadar kaçırdıktan sonra o son saniyede o çalımı atabilmek önemli. ‘Bütün bir yarı yıl oynamadan Onyekuru mu kurtaracak Galatasaray’ı? ’ sorusunu sordum. Ancak oyunu zorlayan o oldu.
Maçın olayı
Fenerbahçe çok uzun süredir evinde diğer büyüklere özellikle de Galatasaray’a 20 yıldır yenilmemekle anlatıyordu. Prangadan kurtulmak gerçek hayata dönmek için orta vadede hayırlı olacak. Yanal’ın 2014’deki şahane şampiyonluğunun olağanüstü başarı olmadığı ortaya çıktı.
Kısa mesaj
Sezon öncesinden bu yana ‘kim şampiyon olur’ sorusuna hep ‘Trabzonspor’ cevabını veriyorum. Artık ‘belli olmaz’ diyeceğim.
‘’İki oyuncu işi değiştirdi‘’
Birinci sınıf bir gösteri oldu. Her yönüyle. Şenol Güneş bıraktığını açıkladığında söylediğim bu oyun kimliğini devam ettirebilecek bir teknik direktör bulunması gerektiğiydi. Dün akşam Sergen Yalçın bunu sergiledi. Trabzonspor’a kesin bir oyun üstünlüğü sağladılar. Baskı neredeyse maçın başından itibaren 3-0’dan dönen Benfica maçının 2. yarısındaki gibiydi. Trabzonspor çıkamadı. Mikel’in değeri yokluğunda anlaşıldı diyebiliriz. Ancak düşük skorlu bir oyun söz konusuysa Trabzonspor’un elindeki kaleci ve golcü performansı her şeyi belirleyebiliyor. Sörloth’un attığı 2 golü atabilecek çok az santrfor var. Sadece ligde değil, dünyada. Ekuban’ın pası olağanüstüydü ama Norveçli’nin pozisyon almak için gösterdiği güç inanılmaz. Ve tabii Uğurcan... Uzun yıllardır, oyuna bu kadar etki eden yerli kaleci görmemiştik.
Gecenin sorusu
Maç inanılmaz bir seviyeye çıkınca, herkes her şeyi yapınca hakem sorun olmuyor değil mi?
Maçın starı
Sörloth... O altyapı oyuncusu değil ama doğduğu yer Trabzon diyebiliriz. Kariyerinin başlangıç noktası Türkiye. İlk golde olağanüstü bir vuruş yaptı. İkinci golde Ekuban’ın harika pasında doğru yere giderken ortaya koyduğu kararlılık ve güç inanılmaz.
Maçın olayı
Sergen Yalçın’ın futbolculuğundan bildiğimiz bir kalite ve cüretinde bir oyun vardı, takım performansı olarak. Bireysel olarak ise bunun çok uzağında bir kalite vardı diyebiliriz. Hüseyin Çimşir’in ise kendi oyunculuğundan bildiğimiz kalitede bir takım seviyesi yoktu. Ancak onun elinde kendi pozisyonlarının ‘Sergenleri’ var.
Kısa mesaj
Sadece kalecileri ve santrforları değiştirsek, herhalde tarihin en büyük hezimetlerinden biri olurdu. Bu kadar fark yaratan bir ikili az bulunur. Sörloth ve Uğurcan özel isimler.
‘’A'dan Z'ye özgüven problemi‘’
Bana öyle geliyor ki, bugün Ali Koç’un Ersun Yanal hakkındaki düşünceleri Cocu döneminde yaptığı açıklamalarda olduğu gibi... Bunu kesin olarak bilmek tabii ki mümkün değil ama hissedebiliyorsunuz. Maçtan sonra Ersun Yanal’ı dinlediğimizdeyse onun bunu bildiğini görebiliyorsunuz. Ankaragücü maçından sonra yaptığı açıklamalar bunun bir dışavurumu. Fenerbahçe’nin içerdeki tüm unsurları arasında neredeyse elle tutulur bir güven bunalımı var. Ayrıca Fenerbahçe’nin futbol düzeniyle alakalı bir güvensizliği var.
Fatih Terim farkı
Bu aynı şekilde Galatasaray’da da var. Ancak ezeli rakibin farkı çok güçlü bir futbol karakterinin, Terim’in misal Ömer ve Adem’i damardan etkiliyor oluşu. Terim, yönetimiyle açık bir kavga içindeyken dahi takımını etkiliyor, yönetebiliyor. Fenerbahçe’deyse Yanal aynı güçte değil. Hatta ona karşı içeride ciddi güvensizlik yaşayan bir ekip var. Bu güvensizlik ortamı bir özgüven sorununa yol açıyor. Ersun Yanal’ın Ankaragücü maçı sonrası konuşmasının tercümesini yaparsak, konuşma şöyle başladı, “Aslında bu iş yapılmaz ama konu Fenerbahçe’yse ben her zaman elimi taşın altına sokarım.”
Çözüm oyuncularda
3 hafa önce Başakşehir karşısında oynanan iyi oyundan buraya gelmek işte bundan kaynaklanıyor. Buradaki sorun A’dan Z’ye bir özgüven problemi. Ve bunu bu dakikadan sonra Başkan ya da Yanal’ın çözmesini beklemiyorum. Bu ancak Tolga’nın, Muriç’in, Kruse’nin, Jailson’un ayaklarında, Altay’ın ellerinde çözülür. Fenerbahçe’de oyuncuların zincirlerini kırması şart. Özgüveni onlar sağlayacak.
‘’Bazen 1 eksik çok eksik oluyor‘’
Belki Alanya maçının yorgunluğu ama daha çok savunma kanatlarını hücum yönünde çok az kullanabilmek Galatasaray’ı ligin 2. yarısında özellikle evinde oynadığı oyunların çok gerisinde bıraktı. Mariano merkezi doğru kurulmuş Galatasaray’da hücumun en değerli servisçisi. O olmayınca oyun akması gerektiği gibi akmıyor. Tartışmasız bölgesinin en ligdeki en iyilerinden. Onun yokluğu Galatasaray’ı eksik bıraktı. Bazen 1 eksik çok eksik oluyor. Bu Malatya’yı özellikle kendi solundan rahat hücum ettirdi. Ancak onların da çok dağınık olduğunu söylemek lazım. Kemal hoca, Bifouma İmparatorluğu’na inanmış gibi. Bir hücum şablonu gösteremediler. Sahanın en iyisi olduğuna kuşku yok ancak her şeyi onun üzerinden yapmaya çalışmak seçenekleri daralttı. Galatasaray’da Muslera ve Lemina’nın merkezinde olduğu doğru savunma işini gördü.
Gecenin sorusu
Lemina’nın sakatlığı ne kadar ciddi? Galatasaray hücumda ne kadar Mariano’ya bağlıysa savunmada da o kadar Lemina’ya mecbur.
Maçın starı
Sonuca varamasa da Bifouma’nın hücum yönünde sahadaki herkesten daha güçlü, daha cüretkar ve işini soğukkanlı yapan bir güç olduğunu kabul etmek lazım. Akınların en başında değil sonunda topla buluşturabildiği anda Bifouma’nın katkısı da daha büyük olur.
Maçın olayı
Malatya bu oyunla ligdeki tüm deplasmanlardan istediği sonucu alabilirdi. Ancak vasat oyuna rağmen ligin en iyi savunmasını yapan takımı geçemediler. Galatasaray ile ilgili algı, stoperlerinde sorun olduğu yönünde. Ancak savunma kaptanı her şeyi ayakta tutuyor.
Kısa mesaj
Savunmadan gelen topa ofsayt veren ve Galatasaray’ın golünü yiyen, Seri’nin elle oynamasını görmeyen ve Malatya’nın penaltısını es geçen VAR. VAR YOK...
‘’Ayakları titredi‘’
Fenerbahçe’nin geçtiğimiz haftalardaki son vuruş kalitesizliği önce son vuruş tedirginliğine dönüşmüştü. Dün ise bunun da ötesine geçerek vurmaktan imtina eden bir takıma dönüştü. Tedirginliğin de ötesinde titreyen ayaklar vardı. Ligin ilk yarısında ‘çiğ et’ yediği için gelişine kaleyi kıran adam dün itibarıyla büyük tedirginlikle ‘acabalarla’ boğuşuyor gibiydi. Yani dün Fenerbahçe rakibini köşeye sıkıştırmış topa sahip gibi görünüyordu. Ancak Fenerbahçe nerdeyse hiç yumruk vuramadı. Mustafa Reşit Akçay için rüya gibi bir maçtı bu. Mustafa Hoca’nın futbol hayali bu. Risk almadan açık kovalayıp skor almak. Buna hakkı var mı? Kuşkusuz. Bunu çok iyi yaptığı kesin. Ersun Yanal’ın yavaş top çeviren takımı son vuruşlarda bu kadar güçsüz ve çözümsüz olunca kazanması da çok normal. Asıl soru bu kadar basit planlar karşı çözüm üretemeyen büyük teknik direktörler.
Gecenin sorusu
Bu takım niye bu kadar düştü? Acaba futbol dışı kavga gürültünün ‘bizi şampiyon yapmazlar ruh halinin’ idare edilememesinden olabilir mi?
Maçın starı
Saba ve Michalak Fenerbahçe’nin dengesini bozan isimlerdi. Gerçek anlamda ve aslında Fenerbahçe hücum kanatlarının yapması gereken işleri tam olarak onlar yaptı. Akçay hızlı kanatlarını şahane kullandı.
Maçın olayı
Fenerbahçe hücum hatının gücünün gittikçe erimesi. Ligin ilk yarısında kükreyen isimler şut çekmeden maç tamamlıyor. Hücum hattı maç, savunma şampiyonluk kazandırır.
Kısa mesaj
Maalesef Altay’ın potansiyeline inancımı sonuna kadar korumama rağmen, tekrarlamalıyım ki “Kalecine rağmen şampiyon olamazsın’
‘’Kimlik kayması!‘’
Başakşehir’de bir kimlik kayması var. Geçen hafta Sivas karşısında oynadıkları son 20 dakikayı 90 dakika boyunca sergilediler. Önce orta sahada Beşiktaş karşısında 3’e 2 sayısal olarak eksik kalmalarında kaynaklandı bu. Ancak sonra Vida bile hücuma çıkmışken sadece 2 kontratak yapabildikleri edilgen oyunu görünce bunun aynı zamanda bir strateji seçimi olduğunu da gördük. Evet Demba Ba ve Crivelli rakip savunma için zor bir ikili ama Mahmut ve İrfan’a kalan orta saha eksik kaldığı için bir sorun ortaya çıkıyor.
Eğer bu açığı Clichy ve Caiçara tamamlıyor olsa bu daha büyük bir üstünlük yaratabilir. Ama bu açığı çoğunlukla Visca merkeze gelerek kapatmaya çalışınca Bosnalı’nın olağanüstü hücum gücünden mahkum kalınıyor. Böyle olunca Beşiktaş rakip alana stoperleriyle yerleşti ve oyun burada oynanadı. Geçen yıl Beşiktaş Başakşehir’ın sahasında %66 topa sahip olup 19’a 6 şut üstünlüğü sağlayacak deseler inanmazdım. Sonra da bu tabloda da ev sahibi kazanacak deseler. Gerçek bir kimlik kayması. Galibiyet her şeydir kuşkusuz ancak oyun kesinlikle Beşiktaş’taydı.
Gecenin sorusu
Geçen sene bu Demba Ba performansı Başakşehir’i şampiyon yapar mıydı?
Maçın starı
Mert Günok takımının hedefini bulan savunma oyunundan seken pozisyonlarda her zamanki gibi olağanüstü soğukkanlı bir patrondu. Bu kez sezonun en çok kurtarışını da yaptı.
Maçın olayı
Demba Ba’nın 90+1’de Crivelli’nin indirdiği topta önce Ruiz’den darbe yemesine, sonra da Karius’un eliyle ayağına dokunmasına rağmen ayakta kalmayı tercih edip şutu ve golü araması... Gerçek anlamda bir fair play örneği.
Kısa mesaj
Sergen Yalçın’ın kaybetmesi planının yanlış olduğunu, Buruk’un kazanması planının doğru olduğunu göstermiyor.