‘’Kabul edilebilir değil!‘’
Fenerbahçe’nin tartışmasız oyun temeli Ozan-Gustavo ikilisi... Gustavo’yu çıkarıp yerine Tolgay’ı koymak olmuyor. Tolgay’ın bu haliyle Fenerbahçe’de merkez/çapa olarak oynayabileceğini - hele de Gustavo’nun yerine - düşünmek sadece onun kalitesine, geçmişine güvenmekle olabilir. Çünkü form ve mental olarak asla bu seviyede değil. Eğer Fenerbahçe altyapısında şu anda Tolgay’ın orta sahalığı kadar stoperlik yapabilecek birisi yoksa kapatın gitsin orayı. Denizlispor eksik. Olcay sol bek oynuyor. Fenerbahçe buna rağmen Mevlüt-Muriç arkasına Kruse’yle çıkamıyor maça? Ferdi’yi sahaya sürmek tamam. Ama Ekici ve Tolgay’ın tempoyu doğru paslarla artırmaya faydaları yokken o da eriyor. Rakip savunmayı çıkarmayacak bir 2. top oyunu mümkün halbuki. 2 santrfor arkası Kruse’yle bir 4-3-1-2. 11’e 11’ken dahi Denizli’ye evinde mahkum olmak kabul edilebilir bir şey değil. Ancak eksikken son 5 dakikadaki baskıyı baştan koymak için ne yapılabilir diye düşünmek lazım.
Gecenin sorusu
Zorbay Küçük’ün hakemlik standardı, ülke ortalamasının üzerinde. Tolgay’ın 2. sarı kartı doğru. Kuralda bir yanlışlık yok mu? 1- Kasten yapılmayan penaltıda 2 kez cezalandırma yapılıyor. 2- İkinci sarı, herkesin içine sinecek bir harekete olmalı fikrine ters düşüyor.
Maçın starı
Herhangi bir yıldızdan bahsetmek mümkün değil. Fenerbahçe’yi bir sezonda 2 ayrı takımla yenmeyi başaran -Yılmaz Vural’dan sonra - tarihteki 2. hoca olmayı başarsa bu ödüle Bülent hocayı uygun görmek doğru olurdu. 1 puanı getiren Altay ve sayılmayan 2 gol atan Serdar’ı, Uygun’a ortak edebiliriz.
Maçın olayı
Galatasaray maçında bu Fenerbahçe’yi kim olsa yenebilirdi demiştim. İlginç olan krizin 1 ayda şampiyonluğun güçlü adayını kurutabilmesi. Bu kadar hızlı bir tepetaklak oluş az görülür. Fenerbahçe’de sakinleşme lazım. Bu panik ve negatif havayla bu iş yürümez.
Kısa mesaj
İyi fikstür yoktur. İyi yönetilen takım vardır.
‘’Kriz direktörü‘’
Emre Belözoğlu hamlesi, birkaç boyutta anlamlı. Tecrübeli oyuncunun mutsuz olduğu, problem yaşayan oyunculardan biri olduğu iddiası, bu hamleyle yalanlanmış oldu. Fenerbahçe’nin eldeki futbol karakterleri arasında, taraftarın en güvendiği isimlerin başında geliyor. Ve takım içinde saygı gören bir kariyer. Ancak uzun vadede Fenerbahçe’nin yeni bir arayış içine gireceği de kesin. Bu konuya girmeden evvel, TFF’nin kuralları kapsamında Emre Belözoğlu’nun ne yapıp ne yapamayacağına bakmak lazım.
Risk taşıyor
Saha kenarında teknik direktör gibi davranacak, ayağa kalkıp direktifler veremeyecek. Çünkü bu teknik adam ya da yardımcısı tarafından yapılabiliyor. Fenerbahçe adına demeç veremeyecek. Aslına bakarsanız, Fenerbahçe’nin Emre Belözoğlu hakkında dün yaptığı ‘takımı çalıştırdı’ açıklaması bile risk unsurları taşıyor. Erkan Zengin konusu hâlâ taze.
Hedefi idari taraftı
Emre Belözoğlu, dünyanın önde gelen hocalarıyla çalışmış, futbol kariyeri oldukça derin özel yeteneklerden biri. Tabii teknik direktörlük bambaşka bir iş. Her iyi, hatta büyük futbolcunun teknik direktör olabileceğine dair bir garanti yok. Emre de bugüne kadar yaptığı açıklamalarda genelde teknik değil de idari tarafa yönelebileceğinin sinyallerini veriyordu. Belki yukarıda anlattığım kapsamda kısa vadede Fenerbahçe’de teknik konularda söz sahibi olabilir. Ancak ben orta-uzun vadede bu ihtimali düşük görüyorum.
Sürpriz yerli hoca
Peki orta-uzun vadede Fenerbahçe ne yapacak? Yabancı teknik adamlar özellikle de Fenerbahçe için adı geçen marka isimlerin hemen hemen tamamı ellerinde bir transfer listesi ve bütçeyle masaya oturuyorlar. Fenerbahçe’nin içinde bulunduğu durum sadece Türkiye’de değil, Avrupa’da da herkesin malumu. Bu ekonomik sıkıntıda ‘evet’ diyecek birilerini bulmak oldukça zor. O yüzden Fenerbahçe’nin sürpriz yerli bir isimle Emre Belözoğlu-Volkan Demirel ikilisini buluşturup şartlara uygun bir planlamaya girişmesi daha akla yatkın.
‘’Eksiklerine rağmen favori‘’
Trabzonspor’un kadro derinliği, oturmuş oyunu, kendine güvenli iş bitirici forvetleri ve ligin en iyi kalecisinden biri olan Uğurcan’ın net katkısı onları herkesten farklı kılıyor. Normal şartlarda Trabzonspor bu kadar kolay gol atıp, zor gol yerken favori ilan edilir. Benim de sezon başından beri 1 numaralı favorim onlar. Ancak son 3 haftadır, özellikle Rize maçının ilk yarısında ve Fenerbahçe kupa maçının son dakikalarında iyice kendini gösteren oyun kuramama sıkıntısı baş ağrıtabilir.
Oyunu rakibe veriyorlar
Trabzonspor, ligdeki iki Fenerbahçe maçında ve İnönü’de de benzer sıkıntılar yaşamıştı. Bunda bir iyileşme beklerken, bölüm bölüm de olsa oyundan tamamen kopulan Rize maçındaki ilk 45 dakika, Fenerbahçe kupa mücadelesindeki 20 dakika daha değişik bir mesaj verdi. Sosa, Guilherme, Ndiaye, Abdülkadir gibi topla son derece iyi, oyun görüşü çok sağlam oyunculara rağmen oyunun bu kadar rakibe verilişinin sebeplerini Hüseyin hoca mutlaka araştırıyordur. Özellikle Nwakaeme’nin olağanüstü katkısına rağmen savunma yönünde eksik kalışı gibi hücum oyuncularının orta sahaya destek vermeyeşinden mi yoksa toplam bir fizik eksiklikten mi kaynaklanıyor...
Savunma şampiyon yapar
Bordo-Mavililer eğer Sörloth, Nwakaeme gibi oyuncuların skor katkısını bu seviyede tutabilirse, zor fikstürüne rağmen yine şampiyonluğun en büyük adayı olur. Öte yandan mesela Fenerbahçe’nin Muriç ile girdiği hücum krizi Trabzonspor’un da başına gelirse, o zaman Bordo- Mavililer’i ayakta tutacak olan 90 dakikalık iyi dirençli topa sahip olan bir oyun olmalı. Galatasaray ve Başakşehir bunu büyük oranda sağlamış görünüyor. Trabzonspor rahat kazanıyor çünkü hücumu mükemmel işliyor. Ancak bir takımı önce savunması şampiyon yapar. Hüseyin Çimşir sorunu bulup, çözümü ortaya koyarsa her şey onlardan yana.
‘’Trabzonspor istediğini aldı‘’
Falette sakatlanıp çıkınca Fenerbahçe savunmasındaki 4 oyuncudan 3’ü orta saha orijinli oldu. Daha önemlisi eldeki en iyi orta saha Gustavo yerinden oldu. Trabzon’da ise Ndiaye çıkınca Guilherme hem takımı çıkaran hem hücumda oyunun pas merkezi oldu. Ekuban, Sörloth, Nwakaeme ve Guilherme’yle driplingle geniş alan kat etmeyi başaran bir takıma karşı Fenerbahçe 7 orta saha ile oynadı. Ama Ersun Hoca 2 santrforla 4-3-1-2 ya da 4-1-3-2’ye dönüp kalabalık merkezi çizgiye açmayı düşünmedi. Yani temelde yaptığı tek değişiklik arkaya adam kaçırmamak için merkezi geriye çekmesiydi. Hatalar buna rağmen geldi. Kanatları hızlı kullanacak Zajc ve Ferdi’yi ise 72’den sonra sahaya sürdü. Bu hareketlilik kazandırdı. Trabzonspor’u geri koşturmayı başardılar. Ancak asıl önemlisi ev sahibi için savunulacak alan genişledi. Muriç markajdan kurtuldu. Oyun dengeye geldi. Skor da gelebilirdi.
Gecenin sorusu
Sırada ne var? Yeni bir teknik direktör mü? Yoksa nihayet o ünlü vizyon mu?
Maçın starı
Sörloth geri kalanlarla ayı türden değil gibi. Sadece fizik olarak değil, çabukluk, kararlılık, adanmışlık her anlamda geri kalan herkesten farklı. Bu tip bir gelişme bu topraklarda az görülmüştür. Luis Gustavo da bu dağınıklık içinde görev bilinciyle takdire şayan.
Maçın olayı
Fenerbahçe’nin ayakları doğal olarak daha iyi olması, 360 derece oynamayı bilmesi gereken orta saha oyuncuları nasıl oluyor da bu kadar skora yol açan hata yapabiliyor? Yapılan ciddi hatalar defansif müdahelelerin yetersizliğinden değil ki?
Kısa mesaj
Ersun Yanal’ın çok iyi maçları oldu. Ancak kadroya inancının olmayışı krizi büyüttü. Bazı pozisyonlarda çok eksik olunduğu kesin. Ancak Yanal’ın kaybetmesinin sebebi bu değil. İyi olan yönlerdeki düşüş. Yani hücumdaki...
‘’Hâlâ vizyon bekliyoruz‘’
Bir büyük kulübün kendi büyük efsanelerini bu kadar büyük bir hızla tüketebilmesi az bulunan bir durumdur. Bu sadece Ali Koç dönemiyle ilgili değil. Aziz Yıldırım döneminde de hoca ve öğrenci, kiminle yollar ayrılsa can düşmanına dönüşüyordu. Mustafa Denizli’den Daum’a, Alex’e Van Hooijdonk’a... Ali Şen döneminde de Oğuz, Aykut ve Bülent’in yollanışından, ‘Sakaryalılar’ın dağılışından bu yana durum bu.
İhtimal zaten düşüktü
Ersun Yanal’ın haksızlığa uğradığını söylemiyorum kuşkusuz. Başarılı olamadı. Başarılı olmak için gerekli adımları atamadı. Enerjisini boşa harcadı. Oyuncularıyla bağ kuramadı, takıntılı davrandı ve 10 hafta kala hâlâ hedef varken ayrılmak zorunda kaldı. Söylemeye çalıştığım başarılı olma ihtimalinin zaten çok düşük olmasıydı. Negatif zeminlerin üzerine pozitif yapılar inşa edilemez çünkü. Başkan, “Yanal bu kulüpte çalışmayacak” dedikten 3 ay sonra imza atınca olması zor.
Kuma bina yapıyorsanız...
Yanal, “Bu kadro aslında iyi top oynar” dedikten sonra, 1 yıl boyunca her transferden şikayet edip her seferinde takımın yetersiz olduğunu anlatınca olması zor. Böyle olunca takımı saran negatif havayı dağıtmak imkansız oluyor. Başkan, hocaya; hoca oyuncuya; oyuncu hocaya güvenmezse, olması zor. Hakkını yemeyelim, hoca sezon başında bir oyun buldu. Keyif de verdi... Şampiyonluk ihtimalini masaya koydu. Ancak bu negatif güvensizlik ortamında en ufak bir kriz, büyük bir krize yol açıyor. Kuma bina yapıyorsanız, güven temelinizi kayaya kadar kazacaksınız. O zaman deprem fırtına fark etmiyor.
Şimdi ne olacak?
Tek ihtimal var. Ali Koç bir kimya/ilaç fabrikası yönetir gibi işe yaklaşacak. Bugüne kadar pazarlama şirketi yönetir gibi yönetti. Dolayısıyla her şeyi bildiğini düşündü. Ancak ilaç fabrikası yönetirken ar-ge, tıp, birkaç ayrı mühendislik ve birçok bilim/disiplinin gerçek uzmanlarına işi devredip sizin izlemeniz gerekir. Yani çalıştıklarınızın her biri kendi alanında sizden çok daha iyi olmalıdır. Bu ekip çalışmasına girişilirse sorun yok. Ama üç beş profesyonel yönetici, 2-3 futbolla çok da alakası olmayan menacerle ve sosyal medya furyasıyla devam ederse olmaz.
Neşe ve umuda ihtiyaç var
Ali Koç ‘Ersun Yanal gelsin’ diyenlere ‘Benim vizyonumu anlamamışsınız’ demişti. O vizyonu hâlâ bekliyoruz. Ali Koç artık liyakâta dayalı bir delegasyonla işi bilenlere işi devredip gerçekten başkanlık yapmaya başlamalı. Ve mutlak olarak şu negatif hava yayan endişesinden kurtulmalı. Fenerbahçe’nin en çok neşe ve umuda ihtiyacı var.
Neden Trabzon maçı bekleniyor?
Ersun hoca Trabzonspor’a yenilip bıraksa muhtemelen Trabzon için bir büyük zafer ve övünç konusu olacaktı. “Trabzon hocayı gönderdi” densin istenmedi. Ersun Hoca kazansa, “Niye bıraktı?” diye sorulacaktı. Şimdi bıraksa “Böyle bir maç öncesi olur mu?” denecekti. Fazla ve gereksiz hesap, gerekli sonuçlara varmanızı engelleyebiliyor.
‘’Düşük viteste kazandılar‘’
Galatasaray geçen yıl bu zamanlarda evindeki baskı oyunlarıyla şampiyonluğa ulaşmıştı. Bu yıl lige başlarken salt set oyunlarıyla oyun kurmaya çalıştılar ve zorlandılar. Şimdiyse top sahip olduğu maçlarda dahi çok hızlı boş alana dönmeye çalışan bir geçiş oyunu sergiliyorlar. Bu kadar kısa sürede bu kadar değişebilmek gerçekten ilginç. Bu, kuşkusuz Emre ve Onyekuru’nun kadroya dahil oluşu ve Feghouli’nin yeniden doğuşuyla mümkün oldu. Lemina’nın yokluğunda geçen hafta Belhanda bu hafta Taylan’la da başarılı olabilmek de değerli. Büyün bunlar Marcao, Ömer, Seri ve Mariano’nun topu hızla hiç beklemeden boş alana aktarmak için gösterdikleri yoğu çabaya dayanıyor. Sağdan sola, özellikle derinliğe atılan toplarla Galatasaray kontrol edilmesi zor bir dinamizme ulaştı. Dün kendilerini çok yormadan düşük viteste kazandılar. Falcao ve Onyekuru biraz dikkatli olsa çok daha büyük fark da mümkün olabilirdi.
Gecenin sorusu
Galatasaray topa sahip oluyor ancak savunma güvenliği hep öncelikli. Bu geçtiğimi yıllardan farklı bir çizgi. Bakalım bu 6 maç için bu oyun yetecek mi?
Maçın starı
Ömer yine iş bitiriciydi. Donk’tan Onyekuru’ya hemen herkesin kendi standardını yukarıya çektiği bir gerçek. En büyük farkı ise Mariano yaratıyor. Takımın oyun kurucusu demek mümkün. Onyekuru, Saracchi’nin varlığı daha manalı kılan o. Ya da tam tersi. Oyuna gerçekten damga vurdu.
Maçın olayı
Duran toplar ve kornerler özellikle Ömer Bayram’ın ayağından çok değerli fırsatlara dönüşüyor. Korner yerleşimleri ve hareketlenmeler Galatasaray’ın işini çok kolaylaştırıyor. Dün bu sayede daha maç başlamadan bitti neredeyse.
Kısa mesaj
Ligin en zor deplasmanlarından Sivas’la başlayacak Beşiktaş ve Başakşehir, Trabzonspor maçlarını da içeren 6 maçlık periyot. Kader yolu açıldı...
‘’Yanal gerçeklerden kopuk‘’
Fenerbahçe’de Dirar’ın savunmada oynadığı her maçta banko 2 net gollük hatası var. Fenerbahçe’yi çok övdüğümüz Başakşehir maçında da vardı. Trabzonspor maçında da... Sol bekte olmasına bağlıyordumbunu ama dün de sağ bekte aynı şeyleri yaptı. İlkinde, ilk yarıda Altay olağanüstü çabasıyla 3 hamlede rakibini karşı karşıyada kesti, 2. golde ise Podolski’nin elini kolunu sallayarak attığı çalıma sadece baktı. Yanal bu savunmanın neresini düzelteyimdiye itiraz edebilir. Hocanın tümsavunması da bunun üzerine. Ancak unutmamak lazım: Göreve gelirken bu kadrodan çok daha iyisini alırımdiye vaat ediyordu. Ve üstüne 5 stoper transferi oldu. Kabul edelimki bir ilerleme yok. Fenerbahçe bu sene hücum hattı kadar iyi olabiliyor. Güçle coşkuyla rakibi baskı altına alıp Muriç’i kullanabildiğinde... Ama 5 haftadır Kosovalı krize girmişken Mevlüt kenarda son 5 dakikayı bekliyor. Ersun hoca maalesef hem takımın hemligin hem de günümüz futbolunun gerçeklerinden kopuk.
Gecenin sorusu
Ersun Yanal, Fenerbahçe’nin ne kadar büyük bir kulüp olduğunu, tarihini, taraftarını anlatmayı bırakıp sorunun aslında ne olduğunu anlatabilir mi acaba?
Maçın starı
Podolski ve Amilton arasında kaldım. Alman forvet gerçekten sahanın en güçlüsüydü. Sanırım çok güçlü bir lig eleştirisi aynı zamanda. Bu iki oyuncunun diğer herkesten daha farklı ve etkili olduklarını söylemek yanlış olmaz. Farkı onlar yarattı.
Maçın olayı
Fenerbahçe ligde düşme hattında olan ya da oraya doğru eğilim gösteren herkese puan kaybediyor, güçlü bir oyunu olmayışından. 10. haftada böyle değildi. Fenerbahçe’yi saran negatif hava takımdaki her bir unsurun performansını dibe çekiyor. Yapabileceklerinin yarısını bile yapamıyorlar.
Kısa mesaj
Fenerbahçe’nin güvene, neşeye, pozitif bir heyecana ihtiyacı var. Hiçbir şey yapmadan 11’de kalmak kolay ama her şeyi yapsanız da 50’de oyuna giremiyorsunuz. Fenerbahçe eğer bunu değiştiremezse ligi geçen seneden daha kötü bir yerde bitirebilir.
‘’Kimyası bozuk maç‘’
Kimyası bozuk bir maçtı doğal olarak. Hatay’ın hemen yakınında 33 canımızı kaybettikten hemen sonra futbol oynamak zordu ve öyle de oldu. Çok da maç oynanmadı. Psikoloji yerli yabancı herkes için düşüktü. Bu korkunç duruma bağlı olarak maçın temposu özellikle Sergen Yalçın göreve geldikten sonra alıştığımızdan daha düşük oldu. Dengede giden düşük tempolu oyunda Alanya’nın öne geçmesinden sonra Beşiktaş’ın hem geniş alanda hücum, hem de derinlikli savunma ve hücum anlamında fark yarattığını söylemek lazım. Bunun özellikle bir plan çizmekten daha çok hocanın oyunculara ne olduklarını hatırlatmak düzleminde fark yarattığını düşünüyorum. Gökhan-Atiba Elneny-Caner aslında karşıdaki rakiplerinden daha iyi durumda değiller. Ancak Sergen Yalçın sanırım onları buna ikna etti. Dolayısıyla bence Yalçın’dan an itibarıyla daha donanımlı bir teknik adam Erol Bulut da tam tersini... Yani Erol Bulut işin fiziğini çözmüş durumda ama psikolojlisi onu olduğundan geri bırakıyor.
Gecenin sorusu
Karius’un kontratında ligde oynamazsa Beşiktaş para öder maddesi mi var?
Maçın starı
Elneny ve Atiba olağanüstü bir ekip. Şenol hocanın elinde olsa çok daha fazlasını alabilirdi bu kesin. Yıldızı ayırmak zor ama ikisi de işlerini çok iyi yaptılar.
Maçın olayı
Sergen Yalçın doğuştan yetenekti. Ve öğrenerek, yardımlaşmayı deneyimleyerek iyi bir teknik direktör adayı oldu. Naçizane bir tavsiyem olacak. Boyd, N’Koudou ve Diaby’yle topla buluşma ve hareketlenme anıyla ilgili bir aydınlanma çalışması yapmalı. Hoca gibi değil, topçu gibi.
Kısa mesaj
Erol Bulut iyi takım kuruyor. Performans maksimizasyonu en yüksekte. Abdullah hoca gibi. Onun farkı Almanya kökenli olması. Maç tansiyonu olduğu zamansa takım her seferinde geri düşüyor. Bulut da Almanya’da takım almalı. Ya da Almanlar’dan yardım alıp daha sakin olmalı.