‘’Favori Galatasaray ama...‘’
Beşiktaş’ın bu seviyeyi iyi bilen tecrübeli ama performans açısından vasat bir savunması var. Muhtemelen Samet Aybaba bu ekip üzerinden işi yürütmek isteyecek. Galatasaray’ın öndeki baskılı oyununu kırmak açısından Veli ve Fernandes’in sürekli boşa çıkabilmesi maçın kaderini belirleyecek olan unsur.
Galatasaray savunması da baskı altında hata yapmaya açık bir ekip ama orta sahaları onları çok rahat ettiriyor.
Buradaki bütünleşme Galatasaray’ı rakiplerinden farklı bir takım yapıyor. Umut da Ujfa kadar savunmacı,
Eboue ve Hakan da Umut kadar hücumcu.
Bu rol bütünleşmesini kırmak kolay değil.
Yani Galatasaray savunma hattında bireysel olarak Beşiktaş’tan çok daha iyi değil belki. Ancak fizik durumları ve sağladıkları bütünleşmeyle bayağı bir öndeler.
Selçuk İnan, Türkiye’de rakipsiz
Orta saha Galatasaray’ın rakiplerinden en farklı olduğu yer. Daha doğrusu şöyle söylemeli, Selçuk İnan bu yapı içindeki rolüyle Türkiye Ligi’nde rakipsiz. Elmander ve Umut’tan aldığı destekle hücumdaki savunmaya akıl katıyor. Vücut vücuda savunmada da var, alan kapatmak ve muhtemel pasları engellemekte de usta. Eğer hazır bir Melo’yla oynuyorsa hücuma destek gücü daha da artıyor.
Galatasaray’ın orta saha kanatlarının içeri girerek oynaması, savunmadan Eboue ve Hakan’ın orayı iyi doldurması da onları üstün kılıyor. Önde bastıkları için fazla geri koşmak zorunda kalmıyorlar. Yani iyi fizik durumları fazla enerji harcamalarını engelliyor. Burada gelinen seviye önemli.
Sadece Aydın ve Emre’ye baktığınızda bile bunu görmek mümkün.
Beşiktaş bu bölgede ligin en iyilerinden birine, Fernandes’e sahip olmasına rağmen ondan yararlanamıyor. Çünkü Fernandes kendi kalitesinde pas yapacak duvar bulamıyor kendisine. Ancak şu da bir gerçek. Galatasaray duran topları karşılamada Fenerbahçe ve Kasımpaşa karşısında ciddi bir sorun yaşadı. Ve Fernandes kalitesinde duran top kullananan bir rakip konuk ekibin başını çok ağrıtabilir. İbrahim, Sivok, Batuhan ve Mustafa hep bu anları bekleyecek. Galatasaray karşısında Beşiktaş için 3 korner 1 penaltı demek...
Veli de kilit oyuncu olacak
Galatasaray’ın hücumda rakibi baskılamak konusunda çok değerli bir hücum ekibi var. Ancak kariyerinin en iyi dönemini yaşayan Umut da dahil olmak üzere vuruş yüzdesi aynı seviyede değil. Kasımpaşa maçında 90 dakika baskıya rağmen çerçeveyi bulan şut sayısındaki düşüklük Terim’in canını sıkmış olmalı.
Beşiktaş’ın golcüleri de müsrif. Oynamayacak olan ya da oynamak istemeyen Almeida, Batuhan ve bir türlü beklenen ayara gelemeyen Mustafa garanti golcüler değil. Hatta
belki orta sahadan gol gelme olasılığı hücum hattından daha yüksek. Onların verimliliğini Veli ve Fernandes’in formu belirleyecek. Tabii ki illa duran toplar.
Ev sahibi derbilerde her zaman favoridir. Ancak bu kez ligin favorisi Galatasaray. Beşiktaş’ın çıkış yolu, Fernandes ve Veli’nin hareketli oyunu ve duran toplar. Galatasaray’la başa çıkmaları ancak böyle mümkün olur. Dün de yazdığım gibi. Yüzde 55 Galatasaray...
‘’Kaka bunalıma sokar‘’
Derbilerde ev sahibi avantajlıdır ama yine de bu maçların sonucu belli olmaz. Ancak, rakiplerin bireysel becerileri değerlendirildiğinde Sarı-Kırmızılılar bir adım önde.
Kaka’nın eş değerinde bir oyuncu yok
Kaka özel bir oyuncu... Galatasaray’ın onu transfer etmeye yakın olduğu da biliniyor. Ancak bunun ile ilgili can sıkıcı durum, İngiltere’den de isteyenlerinin olması. Özellikle Manchester United dedikodusu can sıkıcı. Galatasaray’ın Aysal’ın söylediği gibi, temel bir ihtiyacı yok. Bunu şöyle anlayabiliriz... Geçen sene başında, değil Galatasaray hiçbir takıma layık görülmeyen Hakan Balta, şu anda Türkiye’de pozisyonunun en iyisi. Emre ve Aydın ise geçen sene herkesi paniğe sürükleyecekken, şu anda tribünleri heyecanlandırabiliyor. Yani Terim-Selçuk İnan-Piri üçlüsü eldeki tüm elemanları daha değerli kılıyor. Aysal’ın söylediği ‘Kaka’ya eşdeğer’ tanımlaması çok mantıklı değil... Çünkü Kaka’nın eşdeğeri yok. Öte yandan, söylediğimiz gibi Kaka transferi geride kalan bütün rakipleri derin bunalıma da sürükleyebilir.
Galatasaray fark peşinde
Galatasaray’ın yönetim politikası şununla ilgili: UEFA şampiyonluğu sonrası yapılan yanlış manevralarla oldukça geriye düşen Sarı-Kırmızılılar’ı, rakiplerinin içinde bulunduğu sıkıntılı dönemde öne geçirmek. Aslında sadece öne geçirmek değil, mümkün olduğunca arayı açarak yetişilmesi zor bir liderlik pozisyonuna gelmek. Şu anda Terim-Scot Piri-Selçuk İnan üçgeninde bunu büyük ölçüde sağladılar. Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi’ne katılamazsa, elde edilecek ekstra gelirle Kaka hamlesini de yapmak son derece mantıklı... Böylece psikolojik olarak da rakiplere ciddi bir darbe vurulmuş olacak. Fenerbahçe Alex, Beşiktaş Quaresma ve Trabzonspor ise Burak Yılmaz’dan kalan problemleriyle uğraşırken, Galatasaray Kaka darbesiyle rakipler için durumu içinden çıkılmaz bir hale getirebilir.
Derbilerde sonuç belli olmaz ama...
Klişe doğrudur... Derbilerde sonuç belli olmaz. Bunun istisnası ise ev sahibi olmak. Ev sahibi bu tür maçlarda yüzde 70 avantajlıdır... Ancak, Beşiktaş Almeida-Quaresma-Fernanedes sıkıntısının üstesinden gelemiyor. Ayrıca Galatasaray’ın başedilmesi güç bir fiziksel üstünlüğü var. Bunu salt içerikli üstünlük olarak algılamamak lazım. Emre, ayağı daha yere basan bir oyuncu oldu. Aydın’ın da ciğerleri büyüdü sanki. Dolayısıyla, bireysel olarak tüm oyuncuları geliştirmeyi biliyorlar. Her ne kadar ev sahibi her zaman avantajlıysa da Galatasaray’ın fizik gücüne dayanmak çok zor. Bu aritmetiğin sonucu, derbideki şans ibresinin yüzde 55 Galatasaray lehine döndüğünü söylebiliriz.
‘’Kocaman'dan doğru hamleler‘’
Kocaman’ın temel futbol prensibi; topa sahip olmak, pas yapmak, oyuna hükmetmektir... Ancak rakip İspanyol mantaliteli, Aykut Kocaman’ın oyun ilkelerine bağlı bir takım olunca, plan değişti. Yani Fenerbahçe topu Moskova’ya verip, kaptığı toplarla hızla rakip alana gitmek isteyen bir takım oldu. Bunu belli oranda yaptılar ancak belirli zaafları tamir edemediler.
Yine çok top kaptırdılar, ancak çıkarken kaptırdıkları topların büyük tehlikeler yaratmasını engelleyecek geri dönüşü de yapabildiler. Eksik kalan bir diğer nokta; Gökhan Gönül ve Hasan Ali’nin iki yönlü performanslarıydı. Hasan Ali’nin kanadından yedikleri akınlarda, Gökhan Gönül’ün stopere dönemeyişi, pozisyonlar ve gol getirdi. Bunun sıkıntısını maç boyunca fazlasıyla yaşadılar. Yine de Yobo’nun dönüşüyle daha akıllı bir savunmaları vardı ve tahmin edilenden daha az pozisyon verdiler. Bir diğer eksik; ilerideki baskının bir parçası olması için Alex’in yerine tercih edilen Cristian’ın, savunmanın arasında kalıp, orta saha için pas seçeneği oluşturamamasıydı. Yine de Sow ve Kuyt’un çabaları ile pozisyonlar yakalanabildi.
Ortaya çıkan tablo şunu gösteriyor; Aykut Kocaman bu ekibi tamir edebilir. Bunun için öncelikle yapılması gereken, oyun süratini artırmak, baskıyı kırmak... Orta sahada ayağına top alan oyuncunun daha topu almadan en az iki pas seçeneğinin olduğunu bilmesi gerek. Fenerbahçe vites yükseltebilirse, çözümsüz görünen sorunlarının çözümü olabileceğini dün akşam hepimize gösterdi.
‘’Fizik üstünlüğü‘’
2) Kasımpaşa orta saha kurgusu, beceri açısından üst düzeyde. Ligin zirvesinin hemen altına yerleşebilecek bir yapıya sahipler. Ancak Galatasaray’ın kalabalık ve etkili savunması onları hem fizik olarak yıprattı, hem de kafalarındakini sahaya yansıtma konusunda zorladı.
3) Galatasaray’ın fizik üstünlüğünün yanı sıra, farkı yaratan oyuncuları da var. Selçuk ve Umut’u saymaya dahi gerek yok. Ancak iki kanatta hangi oyuncunun savunma, hangisinin orta sahada olduğunu söylemek dahi zor. Çünkü önlü arkalı Avrupa standartında bir tandem oynuyorlar. Normal şartlarda bir yıl evvel bugün, Aydın ve Emre Çolak’ı ilk 11’de görseniz belki dehşete kapılabilirdiniz. Ama bugün gelinen seviyede taraftarın mutluluğu daha da artıyor.
4) Galatasaray bu tempoda çok iyi oynarken, rakibe nefes aldırmazken oyunu kaybedecek noktaya geldi. Ancak en kötü oynadığı anda galibiyeti kazandı. Bu şans değil, fizik üstünlük kaynaklı. Rakip moral
olarak yükselse de, fizik olarak onu evirecek durumda.
5) Dany takıma alışmış görünüyor, ancak dikkat etmesi gereken bir nokta var. Birinci derecede tehlikeli olmayan pozisyonlarda gereksiz risk alıp, karta penaltıya yakın oynuyor. Türkiye Ligi’nde büyükler biraz kayırılır ve bunun avantajını yaşar. Ama Şampiyonlar Ligi’nde bunun sıkıntısını çekebilir.
Hakem hakim değildir
Adli tıp uzmanı Sevil Atasoy söylüyordu geçenlerde. ABD’de ölüm cezasına çarptırılan sanıklardan 250’yi aşkınının daha sonra suçlu olmadıkları anlaşılmış. Ölenler ölmüş, cezasını bekleyenler serbest kalmış ya da kalmayı bekliyor.
Onca tanık, uzman görüşü, ince eleyip sık dokuyan, zamanı istediği gibi kullanan mahkeme heyetleri, tilki avukatlar, mümkün olan en adil yargılama metodu vs... Yine de adalete yetmeyebiliyor.
Öte yandan biz futbolsever, dünyanın her yerinde hakemden, çok ince karaları daracık bir zamanda en doğru şekilde vermesini istiyoruz. Haklı olarak. Ancak bunun mümkün olmadığını ve olamayacağını bilerek.
Biliyoruz! Çünkü hakem hakim değildir. Hakime benzemez bile. Zira bir maç bir duruşmaya hiç benzemez.
Hakem daha çok trafik polisine benzer. Amacı maçın akışkanlığını sağlamaktır. Bunun için kurallara uyup uymadığınızı denetler sadece. Hakim mahkemede bir ana unsurdur. Hakem ise maçta bir yan unsur.
Hakem kurallara bakar. Yolu bir takımdan diğerine verir bazen... Bazen ceza keser. Bazen de birini trafikten men eder.
Yani aslında aklında adalet değil, kurallar vardı önce. Ona bağlı hareket eder.
Ve asıl fark. Bir mahkemede mutlaka birileri haksız olmak zorundadır. Hatta belki yalan söylüyor olması... Maçta böyle bir durum yoktur. Herkes haklıdır. Trafikte olduğu, daha doğrusu olması gerektiği gibi. Ortada hak yoktur, kurallara uygunluk vardır.
Ve önemlisi gibi insanların sağ sağlim varacakları yere ulaşmaları, trafik polisinden çok sürücülerin kurallara uygun hareket etmelerine bağlıdır. Bir maçın sağ salim bitmesi önce oyuncu, teknik adam ve seyircilerin kurallara uyma çabalarıyla ilintilidir. Hakemin dikkati sonra gelir.
Bunu anlayabilirsek hayat bizim için daha kolay olur. Kendimizi fazla hırpalamayız. Hayatın adaletsizliklerinin verdiği hasarın acısını da hakemden çıkarmayız.
Unutmayın hakem hakim değildir.
Emre, Batuhan ve Engin
Oyuncu davranışlarıyla yıllarca uğraşmış bir gazeteci olarak söylüyorum. Bu çaba boşadır. 15 yıl bana bunu gösterdi. Emre Belözoğlu, Engin, Batuhan ve diğerleri... Bu tip uç noktadaki insanlar değişmiyor kolay kolay. Dolayısıyla bizim oyuncuları değerlendirme biçimimiz değişmeli. Tartışmamız gereken onlar değil, onları istihdam edenler olmalı. Beş yıl Emre’yi tartıştık. Ne değişti? Bir o kadar zaman Batuhan ve
Engin’i de... Ne oldu?
Kendilerine yer buldular.
Bundan sonra yapmamız gereken şudur. Eğer bu oyuncular 25 maç ve üstü oynayıp, sorumlu oldukları işte bekleneni veriyorsa sorun yok. Örnekse: Batuhan eğer 25 maç ve üzeri oynayıp, 15 ve üzeri gol atarsa sorun yok. Efendim hız yapmış, şunu bunu söylemiş. Bize ne!
Kişilik değiştirmek bizim işimiz değil. Bizimki performans değerlendirmek. Eğer davranış sorunu nedeniyle takım sorun yaşadıysa da oyuncular değil tartışmamız gereken. Onlara formayı verenler...
Radyo yayınları
SporToto Süper Lig Radyo’da yayınlanmıyor. İhale bedelini ödeyecek bir radyo çıkmadı şu ana kadar. TFF de hiçbir şey yapmıyor. Öylece bekliyorlar. Muhammen bedeli indirelim filan yok.
Zaten televizyonda özetleri almak olanak dışı. Hem bütçe hem de talimat gereği. Çünkü Cuma yayınlanan bir maçın özetini ancak çarşamba sabahı verebiliyorsunuz. Şimdi de radyo yayını yok.
Futbol saklanıyor halktan neredeyse. Ama futbol konuşmayı şimdilik yasaklamak mümkün değil. Görüntü ve ses olmayınca, olmayan futbolun nesi konuşulacak peki? Politikası, dedikodusu...
Bunları yazınca TFF ve Lig TV’deki dostlar kızıyor. Halbuki kızmamak, uzlaşmak lazım. Anlamalıyız. Böyle para kazanabilirsiniz kuşkusuz.
Ama böyle marka olmayız. Böyle büyüyemeyiz. Bir yere varmayız.
Elazığ Fenerbahçe’yle İzmir’de oynuyor. Çünkü sahasında çalışma var. Trabzonspor Ramazan’ın son günü 17.00’de maç yapıyor. Çünkü Karabük’ün sahasında ışıklandırma hazır değil. Buna itiraz edince de basıyorsunuz cezayı...
Peki stadı hazır olmayan takıma nasıl lig lisansı veriliyor?
Elazığ’la herkes İzmir’de mi oynayacak.
İşte adalet burada olur, hakemlikte değil.
‘’Aradıkları Emre değil‘’
Asıl adam yok gibi. Mert, Volkan’ın yedeği, Bekir Yobo’nun. Egemen çok iyi bir eşlikçi savunmacı. Orhan ehh.. Caner biraz üstü. Topal ve Selçuk da değişik seviyelerde destekleyici orta sahalar. Assolist yok. Asıl adam yok... İşin kötü tarafı o seviyeye çıkmak için bir çabaları da yok.
Sanki Fenerbahçe iddiasını kaybetmiş takımı boşaltmış PTT Ligi’ni şampiyon tamamlayacak uygun bütçeli, tecrübeli ama kısıtlı potansiyelli bir takım kurulmuş gibi. Tabii ön taraf bundan oldukça farklı ama bu temelin üzerinde sallanıyorlar.
Salt yerden oynamak üzere inşa edilmiş, ilerideki kaliteli hareketli dörtlüye sadece uzun top atabiliyorlar. Dikkat edin zıplamak Sow’un yazılımında yok gibi. Alışkanlığı yerden hızlı bir oyun. Ama asla böyle bir top alamıyor.
“Fenerbahçe, Emre’nin yerini dolduramıyor” deniyor ya... Durum daha vahim. Emre o yeri dolduramıyordu. Şimdi onun da gerisindeler...
Dün Elazığspor kendi sahasında oyunu kontol etme üzerine kurulu bir planla sahaya çıktı ama takım kendisini tutamadı. Rakip üzerinize gelemiyorsa öylece durmak kolay değil. Bu kendini tutamama hali de hiç sürpriz olmayan bir şekilde Fenerbahçe’yi zorladı. Rakip önde basıyorsa Fenerbahçe bunu aşamıyor.
Bu çerçevede golü bulduktan sonra yeniden kendi sahalarına çekilerek Fenerbahçe’yi kabul etmeseler mevzu çok daha karışık olacaktı. Ancak Fenerbahçe savunma ve orta sahasına baskı yapmayı bırakınca risk aldılar. Son yılların en faydalı transferi Kuyt da cezayı kesti. Kırmızı kart da gelince iyice çekildiler. Oyun merkezini ileri taşıdılar. Ama doğaçlama oyundan kurtulamadılar. Dolayısıyla akın sürekliliği sağlanamadı. Bu da Elazığ için direncin artması anlamına geldi.
‘’Sorun maalesef teknik seviyemiz‘’
Milli takım teknik direktörleri tercihlerinde özgür olmalıdır. Sol bekte Caner’i, santrfor arkasında Arda’yı oynatabilir. Özgürdür. Düşündüğü bir şey vardır. Ve düşündüğünü bize açıklamak zorunda da olmayabilir.
Ama kaleci için durum böyle değil. En iyi kimse o oynamalıdır. Milli Takım Teknik Direktörü’nün bu konudaki seçim özgürlüğü performans dışı etkenlere dayanabilir kuşkusuz. Ama o zaman da daha iyi olanı hiç çağırmamalıdır kadroya.
Avcı hafta sonu bir derbi travması yaşayan Mert’i 11’e çıkararak ne kendisine ne de Mert’e iyilik yaptı anlayacağınız.
-Türkiye’nin en formda solbeki beğenin beğenmeyin yeniden Hakan Balta. Belki Galatasaray onun yerine bir oyuncu arayabilir. Ama bizim aramamız mantıklı değil. Şu anda o bölge için ne sağlıklı olsa İsmail, ne Caner, ne de Hasan Ali o seviyeye yakın.
-Arda 4-2-3-1’in 3’lüsünün göbeği için ideal oyuncu değil. Solda çok daha etkili olacağı kesin. Ancak Avcı bu dizilişte merkez bölgeye adam bulamıyor. Burada sorulması gereken soru bu dizilişle oynamak zorunda olup olmadığımız.
-Atletizmde, güreşte, masa tenisinde hemen her sporda dönme oyunculara forma giydiriyoruz. Hepsini bir kenara bırakıp, yapmamız gereken stoper Türkleştirmek. Çünkü ne yapsak olmuyor...
-Avusturya salt fizik futbol oynamaya çalışıyor. 2008 Avrupa Şampiyonası öncesinde ülkede bir kampanya başlatılmıştı hatırlarsınız. Bizzat Avusturyalılar “Bizim milli takım bu kötü futbolla şampiyonaya katılmasın. İngilizler gelsin!” kampanyasında binlerce imza atmıştı. Ondan sonra bu sahada önemli maçlar kazandılar. Misal Fransa’yı yendiler. Sınırlarını aşan sonuçlar aldılar. Ama futbolları hala geriliyor. Dünkü hazırlık maçının sonucunun can sıkıcı olması da zaten bundan...
Bu kadar kaba yaratıcılıktan uzak bir baskıya mahkum olmamız üzerinde durmak lazım.
Aslında üzerinde durmamız gereken teknik seviyemiz. Eğer böyle bir sıradan güç gösterisini aşacak pas trafiğini kuramıyorsak teknik bir problemimiz var demektir
‘’Kangren tehlikesi‘’
Caner Erkin genel geçer futbol gerçekleri açısından bugünkü Fenerbahçe kadrosunda yeri sağlam bir oyuncudur. Nispeten 2 yönlü oyuna yatkındır çünkü.
Bu zorunluluk onun seviyesinin yüksekliğinden midir, Fenerbahçe kadrosunun dengesizliğinden mi?
Bunun kararını size bırakıyorum.
Dolayısıyla 2 hayati maçta üst üste korkunç, kontrolsüz ve son derece gereksiz penaltılar yaratmasını, onun Fenerbahçe’deki varlığını sorgulama penceresinden ele almak istemem. Normal şartlarda yaşamını sürdüren bir sportif ekip için bu, sorgulanması gereken bir durumdur belki ama Kadıköy’de daha önemli konular var.
Öncelikle tartışılması gereken Fenerbahçe orta sahasının ‘seviyesi’, ağırlığı, yeterli ya da ‘ucuz’ olup olmadığı konusudur.
Yani, Aykut Kocaman’ın, derbi seviyesine ve ağırlığına yakışmadığını söylediği penaltıyı değerlendirirken kullandığı analiz metodunu kendi takımının özellikle orta sahası için de kullanması gerekir. Ki bunu ikinci Vaslui maçından önce ve pazar günü zaten yaptı.
Topal-Cristian ikilisinin ideal orta saha göbeği olarak göründüğü kadronun yarattığı sonuç şudur: Krasiç’in, Sow’un, Stoch’un mecburen yedekte tutulmasına yol açan bir zayıflık, ağırlık, tutukluk.
Bizzat Aykut Kocaman ilk Vaslui maçından sonra bu orta sahanın hem hücum hem savunma yönünde direkt bir santrfor ve iki kanat hücumcusuyla Alex’i birlikte kaldıramayacağının kararını veren isimdir.
Dolayısıyla Kocaman tartışmaya mahal vermeden Fenerbahçe orta sahasıyla ilgili teşhisi kendisi koymuştur. Hoca’nın dışında birilerinin herhangi bir şey söylemesine gerek dahi yok. Bu, Vaslui karşısında Kuyt’ın orta sahaya verdiği destekle hücum yönünde işe yaradı ancak hepsi o kadar. Bu durum Aykut Kocaman’ın isabetle altını çizdiği, büyükler kamuoyunun transferperver hatta transfer bağımlısı bir millet olduğuyla alakalı bir durum değildir. Bu, onun çok ötesinde yapısal bir hata. Fenerbahçe’nin kontağını çevirdiğiniz ‘on’ düğmesine bastığınız anda teklemeye başlıyor ve sonunda ‘error’ veriyor. Çünkü bu seviyede bir makina bu şekilde çalışamaz.
Fenerbahçe’nin bir dolaşım sorunu var.
Topu en geriden pasla kurmak istiyorlar. Normal ve ideal olarak. Ancak en geriden itibaren yeterli pas durağı oluşturamıyorlar. Bu seviyede topu ayağına alan oyuncunun topu ayağına almadan önce en az 2 pas opsiyonunu tespit etmesi gerekir. Futbolda dolaşım böyle sağlanır. Fenerbahçe ilk Vaslui maçında ve pazar günü çoğu zaman oyuncularına tek pas opsiyonu dahi yaratamadı.
-Çünkü yeterince hareketli değiller.
-Ve buna bağlı olarak topu hızlı çeviremiyorlar.
Bu, her seviyede rakip için kolay baskı altına alınır bir yapı. Bu, bir vücutsa bu seviyede dolaşım bozukluğunun adı ciddi damar tıkanıklığıdır.
Sorunu tespit ettik. Peki tedavi?
-Fenerbahçe’nin salt-alverci orta saha göbeğini dönüştürmesi ya da değiştirmesi şart.
-Orta saha kanatlarının daha hareketli olması da. Sadece duruyorlar ve bekliyorlar. Sadece topa sahip olan hamle düşünüyor Fenerbahçe’de. Halbuki topa sahip olmak isteyenler düşünmeli. Yani pas opsiyonu artırılmalı.
Oyun hızı, pas isabeti ancak böyle artırılır.
-Hasan Ali henüz hücum yönünde rakibi itecek seviyede bir güç ve cürette değil. Rakip savunmayı hiç geri itemiyor, oyunda genişliği sağlayamıyor. Gökhan yokken Orhan belki daha da geride.
Sonuç olarak Kuyt ve Alex’e top bir şekilde ulaştırılmışsa sorun azalıyor. Ama bitmiyor. İlk Vaslui maçında Alex pas verecek kimseyi bulamadığı için topu kaptırdı, kademe olmadığı için rakibini düşürüp sarı kart gördü.
Pazar günü ise kariyerinin en çok pas hatası yaptığı maçlardından birini oynadı. Ve en önemlisi Fatih Terim 10 kişi kaldıktan sonra yaptığı 3 değişiklikte de sahaya hücumcu sürdü. Rahatlıkla...
Şimdi tüm bunlar çerçevesinde Fenerbahçe’nin hastalığı griptir geçer
diyebilir misiniz?
Dedim ya sorun dolaşım bozukluğudur ve korkarım kangren tehlikesi var.
Cüneyt Çakır’lar
Cüneyt Çakır Türkiye’de başka yurt dışında başka mı maç yönetiyor? Yoksa Türkiye başka bir iklim Avrupa Şampiyonası, Şampiyonlar Ligi mi başka? Misal o meşaleleri yakıp atanlar, sahayı su yağmuruna tutanlar, ışıkları söndürenler Avrupa sahnesinde yapıyorlar mı bunu?
En azından artık yapıyorlar mı diyelim.
Peki herkes bu kadar standartsızken Çakır’dan beklentiniz ne? Çakır’ı değil, kendimizi tartışmamız lazım. Çakır maçta Kuyt’a yapılan faul gibi ciddi birkaç hata yapmış bir hakemdir sadece. Ama yönetim seviyesi 4 gün arayla iki çok kritik penaltı yaptıran Caner’in ya da tamamen kontrolden çıkmış Engin’in gerisinde diyebilir misiniz?
Çakır’ın bunları umursadığını sanmıyorum ama biz umursamalıyız. Eğer sorunu gerçekten çözmek istiyorsak tabii. Yok istemiyorsak devam...
‘’Selçuk farkı‘’
Gerçek şu. Melo yok. Engin kırmızı kart görüyor. Terim, hücum gücünü artıran hamleler yapıyor. Ama Selçuk yine de Fenerbahçe orta sahasının tamamıyla başa çıkıyor. Selçuk sadece dün maçı değiştiren adam değil, geçen hazirandan bu yana Türk futbol tarihini değiştiren adam. Çünkü o kimdeyse o kazanır. İki asist ve bir golün yanı sıra Umut’u da kazandırdı Galatasaray’a. Efsane olmaya gidiyor.
Fenerbahçe savunması beceri açısından, orta sahası ise hareketsizlikleri ve salt al-verci olmaları itibarıyla kolay baskılanabilir bir yapı.
Galatasaray, Elmander ve Umut’tan başlayarak bu zaafın üzerine gitti. Bekir’i geçtim, Alex’e pas hatası rekoru kırdırdılar. Ve bu hatalar kaleciyle karşı karşıya pozisyonlar doğurdu. Büyük bir farkla soyunma odasına gidebilirlerdi. Ancak salt bir kaleci hatasından gol yapabildiler. Rakibi bozan hücum ikilisi şut, zaman, yer tercihlerinde avantajlarını kaybettiler. Becerili vuruşlar yapamadılar.
Mert goldeki gibi bir çıkmayı tercih edebilir. Ama öyleyse oraya yumrukla gelmeli.
Bu kadar iyi bir oyunla farkı kaçıran Galatasaray’da ise iki detay durumu değiştirdi. Alex’in golünde baraja ne gerek var? Hele de Emre’li bir baraja? Ve rakibi bunalıma sokmuşken sahaya meşale atıp oyunu durdurmanın kime ne faydası var?
İkinci yarıda buna Engin eklendi. Kesin üstünken hakem gidip kendisi gol atsa o kırmızı kart görülür mü? Engin, Selçuk’a herkesten daha fazla borçlu.
Fenerbahçe açısından sorgulanması gereken ise şu: Rakip eksikken dahi orta saha üstünlüğü neden sağlanamıyor. Çünkü Kocaman’ın kadrosu değil, genel kadro yapısı yanlış.









































