Arama

Popüler aramalar

‘’Transfer şart‘’

Şampiyonlar Ligi Play-Off turunda Spartak Moskova ile eşleşen Fenerbahçe’nin, bu zorlu rakip karşısında kadro takviyesine ihtiyacı var mı? Varsa hangi bölgeye?

Spartak Moskova da çıksa Kabilspor da çıksa, Fenerbahçe’nin orta sahasını yenilemesi gerekiyor. Bugünün futbolunun tartışmasız gerçeği budur. Fenerbahçe orta sahasının göbeğinde oynayabilecek oyuncularının tamamı kısaca önlibero diyebileceğimiz oyuncular. Öte yandan bırakın Şampiyonlar Ligi seviyesini Türkiye Ligi’nde dahi zirveyi yakalamanın yolu gerçek iki yönlü orta sahalarla oynamaktır. Fenerbahçe’nin oyun merkezini oluşturacak oyuncular kaliteleri değil, özellikleri itibarıyla Türkiye’deki rakiplerinin gerisinde. Çünkü defalarca yazdığım gibi tamamı al-verci, verkaççı/driplingçi yok. Bu, ciddi bir sorun. Aykut Kocaman, Vaslui deplasmanında bunu çözecek pratik ve akılcı hamleler yaptı. Kuyt’u önde serbest oynatarak orta sahaya destek vermesini sağladı. Fenerbahçe’nin direnci ve pas duraklarının sayısı arttı. Gökhan’ı, Topuz güveniyle sarkıtarak da hücum zenginliği sağladı. Bu seviyede iyi bir teknik adam hamlesi bu. Ancak unutulmamalı ki maçın en az Kuyt kadar kahramanı da Volkan.

Eşleşmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Fenerbahçe’yi nasıl maçlar bekliyor? Gruplara kalma şansı ne?


Rakip söylendiği gibi en zorlusu olmasa da en zorlulardan biri. İki avantaj var. Spartak bir geçiş döneminde. Hem kısa tarihi açısından. Hem de misal Dinamo Kiev gibi oyun mantalitesi olarak eski SSCB ekolünden çıkmış bir ekip olması açısından. Onları salt bir sağlam savunma hızlı hücum takımı olarak tanımlayamayız. İzleyebildiğim kadarıyla topa sahip olmayı seviyorlar. Bu, normal şartlarda orta sahada sert pres karşısında bozulan bizim takımlarımız için bir avantaj. Ancak dediğim gibi Fenerbahçe’nin problemi içeride. Aykut Kocaman’ın rakip analizi ve oyun planı bu işi çözebilir. Kuyt’un önde Alex-Krasiç desteğiyle oynayacağı, Caner ve Topuz’la direnç sağlayacağı bir oyun en akla yatkın olanı. Hasan Ali’nin, oyununda iki yönlü bir ilerleme sağlaması da şart. Fenerbahçe orta saha göbeğinden hücuma destek alamazken onun yardımına ihtiyacı daha da büyüyor. Bir diğer önemli sorun ise suni çim. Bu zemin özellikle kaleci performanslarında yüzde 100 değişime yol açıyor. Çünkü kalecilik bir refleks-reaksiyon işidir. Kaleci otomatik hareket eder. Ama alışık olmadığı bir zeminde bu süreç sekteye uğruyor. Kalecinin aklında, düşeceği yer, topun vereceği reaksiyon gibi düşünceler arttıkça performansı baştan aşağı değişebilir. Bu çok ciddi bir sorundur.

Yarın Süper Kupa maçı var. Bizi nasıl bir futbol gecesi bekliyor? Fenerbahçe’nin kazanma şansı ne?

Kadro dengesi ve moral açıdan Galatasaray önde. Fenerbahçe açısından lig finalinin rövanşı söz konusu. Ve resmi maç ruh haline daha önce girdiler. Galatasaray’da Selçuk İnan’ın yanında kimin olacağı belirleyici faktördür. Geçen seneki Selçuk-Melo tandemi en azından o seviyede sahada olamaz. Dolayısıyla Kuyt, Cristian, Alex üçlüsü için iş normalde olması gerektiğinden daha idare edilebilir seviyede. Normalde Fenerbahçe’nin temel sorunu orta saha göbeğinde, oyunun merkezinde olsa da, bu maça özel olarak sol kanadın kimlerden oluşacağı ve performansları daha önemli olacak. Galatasaray bu bölgeyi iki yönlü olarak iyi kullanıyor. Ve işin kilidi de Hasan Ali ve önünde tercih edilecek oyuncunun performanslarına bağlı. Eğer burada denge sağlanırsa maçın 90 dakikanın ötesine taşınacağı kanaatindeyim.

11 Ağustos 2012, Cumartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Kahraman Volkan‘’

Alex gibi serbest oynayan ve iki yönlü orta saha özellikleri de olan Kuyt’ın yarattığı direnç Sarı-Lacivertlileri olumlu yönde etkiledi.

Orta saha göbeğindeki iki yönlü eksiklik öylece dursa da Kuyt’ın desteğiyle orta sahada pas durakları çoğaldı ve ileri çıkış daha kolay oldu. Yani Kocaman santrfordan makul bir yöntemle eksiltip orta sahaya destek buldu.

Bu, özellikle Gökhan Gönül’ün oyuna katılımıyla birleşince ilk maçta olduğu gibi gol pozisyonu bulmak için 80 dakika beklemek gerekmedi.

İlk golde Gökhan’ın çizgiye inişi gibi bindirmeleri Hasan Ali de yapabilse durum her yönüyle daha farklı olabilirdi.

Tabii bir de bu akının neredeyse aynısınında bir dakika sonra gol yenmeseydi.

Bu 4-6-0 formülü Kocaman tarafından duruma özel yaratılmış palyatif bir çözüm mü, yoksa transferler tamamlandığında formül yenilenecek mi bilinmez. Ancak bir haftada çözüm getiren bir hamle olduğu kesin.

Öte yandan Kuyt hamlesinin ofansif bir çözüm olması, defansif anlamda sorunun çözüldüğü anlamına da gelmedi.

İki önliberoyla oynanmasına rağmen 3-1 galipken kontradan verilen net pozisyonun penaltıyı kurtaran Volkan tarafından kesildiği de gözden kaçmamalı.

Kocaman’ın hamlesi sorunun büyük bölümünü çözse de maçın en az Kuyt kadar önemli diğer kahramanının Volkan olduğu unutulmamalı.

09 Ağustos 2012, Perşembe 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Hangi baskı?‘’

Yarışmadığı yarış sonrası TRT kameraları karşısında hem çok üzgün hem de son derece üzüntü verecek bir haldeydi, seyretmişsinizdir. Özür üzerine özür dilerken... Baştan söyleyeyim. Özür dileyecek bir şey yok.Hem de hiç! Ancak söylediklerini iyi dinlemek lazım. Çünkü bu sporcular söyledikleri ile büyük bir hizmet veriyorlar... Verdikleri dersler üzerinde durmalı...“Kendimde değildim ne yaptığımı bilmiyor gibiydim” diyerek açıkladığı hali hakkında iyi düşünmek lazım.

Ve tabii bir de:

“Tamamen baskı yüzünden böyle oldu. Ben çok tecrübeliyim aslında ama bu baskıyı kaldıramıyoruz, bu anlatılamayacak bir durum. Burası çok zor, göründüğü gibi değil, elimiz ayağımız tutmuyor. Diyecek bir şey bulamıyorum”.Olimpiyat seviyesinde elit sporcu olmak tıbbi destekle, stratejik planlamayla, fiziksel destekle ve belki en önemlisi psikolojik destekle mümkün. Çelik gibi kaslar yetmez, çelik gibi sinirler baskıyla mücadele yöntemleri gerekir. Siz Bolt’un onca şovu gerçekten şov için mi yaptığını düşünüyorsunuz? Bu hem stresle baş etme yöntemidir. Hem de rakiplerini baskı altına alma... Tanrı vergisi yüksek yetenekleri değerlendirmek için stresle baş etme stratejisi en az fiziksel hazırlık kadar önemlidir. Olmazsa olmazdır. Ama eğer elit sporcunuz yarış sonrası bu kadar özür dilemek zorunda kalıyorsa...
Elimiz ayağımız tutmuyor, kendimde değildim diyecek kadar çaresiz kalıyorsa... Ve baskı yüzünden böyle oldu diyorsa bütün hazırlık sürecini kötü planlamışsınız demektir. Nagihan gibi tecrübeli bir sporcu kendisini bu kadar baskı altında hissediyor düşünün.

Peki bu ne baskısı? Çıkalım ve bir anket yapalım. Türk halkının kaçta kaçı Nagihan’ın adını duymuş? Duyanların kaçta kaçı hangi sporu yaptığını biliyor? Bilenlerin kaçta kaçı hangi branşta yarıştığını biliyor? Sonuç binde 1 çıkarsa hem o hem hepimiz sevinelim... Kabul edelim ki ne bu spor ne Nagihan kimsenin gerçekten umrunda... Maalesef! Açıp bir İngiliz gazetelerine bakın ve baskı neymiş görün... Peki Nagihan’ın, halterci kızlarımızın hissettiği baskı nereden geliyor? Söyledikleri neredeyse bire bir aynı. Sibel’le Aylin’in söyledikleriyle Nagihan’ın belirttikleri bire bir aynı neredeyse... Bu özel yetenekler hiç kimsenin umrunda olmayan bir sporda baskı altında eziliyorlarsa sorunun da sorumlunun da kim olduğu bellidir... Bu sporu ve bu kafileyi kim yönetiyorsa sorumlu odur... Atletizmde de teknik taktik vardır ama aslında bir performans sporudur. Hızlı ve dayanıklı olan kazanır... Bunda dahi elit sporcularımız olmayan bir baskının altında eziliyorsa, ‘eli ayağı tutmuyorsa’ peki stratejinin zirvede olduğu, taktiğin çok daha büyük önem kazandığı sporlarda nasıl başarılı olacağız?
Gerçekten büyük baskının olduğu futbolda misal. Şunu bilelim ve kabul edelim... Sporcularımızdan beklediğimiz başarı hayalidir. Gerçek dışıdır. Belki de baskı bundandır. Kazanan, başarılı olan da üretim değil, üretim hatasıdır.

Dünyanın en iyisi

Usain Bolt’un jenerasyonunda olmak büyük bir keder. Blake, Powell ve diğerleri için. Edwin Moses, Naim Süleymanoğlu, Phelps Bubka vs. gibi efsanelerin arkasında derin bir kederle geçen kariyerler gördük. 10 yıl sonra doğsan dünya çapında yıldız olacaksın, ama doğduğun tarih senin lanetin oluyor.

Bu olimpiyatta da böyle hikayeler var. Ama en önemlisi Türk yayıncı ve gazetecileri ilgilendiriyor. Eurosport spikeri Caner Eler’in biz meslektaşlarından bahsediyorum. Dün sabah, Fuat (Akdağ) söyledi program öncesinde “Dünyanın en iyi Atletizm spikeri Caner Eler. 2 saat kadınlar maratonu seyrettim onun ‘yüzünden’. Tam koltuktan kalkacağım Güney Londra’yı anlatmaya başlıyor. O bitiyor bir atletin hayatını başlıyor bu sefer”. Duygularıma tercüman oldu. Bir insanın Bolt kadar hızlı koşması haksızlık. Caner’in de bu kadar çok şeyi bilmesi değil, doğru, akıcı, şahane bir tonlamayla, bilgiyi yerinde kullanabilen analitik beceriye sahip olması da öyle. Fuat haklı. Caner Türkiye’nin değil, alanında dünyanın en iyisi. Meslektaşları üzülmesin. Şanssızlıkları onunla aynı zamanda bu işi yapıyorlar olmaları.

07 Ağustos 2012, Salı 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Rüya gibi‘’

Fenerbahçe, 3 yıldır Krasiç’in peşinde ve bu transfer bu sezona kadar hiç de gerçekçi değildi.

2004’den 2011’e kadar sürekli yükselen bir performansla dünyada kendi mevkisinin en iyilerinden biri sayılan bir oyuncuydu Krasiç. Zaten Türk seyircisi onu en azından CSKA’nın Fenerbahçe ama özellikle Beşiktaş eşleşmelerindeki özel futboluyla hatırlıyor.

Juventus’daki başlangıcı da son derece iyiydi ama geçen sene bildiğiniz gibi işler değişti.

Geçtiğimiz yıl Conte yönetiminde bu çıkışı devam ettiremedi. Antonio Conte’nin onu neden tercih etmediği konusunda bir çok tevatür mevcut ama bizim bakmamız gereken bu değil.

Krasiç’in Türkiye’ye transfer olmuş en yüksek potansiyelli oyunculardan biri olduğunu hiç düşünmeden söyleyebilirim. İki yıl önce dünyanın mevkisinde en iyilerinden biriydi. Salt bir kenar oyuncusu değil. 360 dereceyi kontrol etme konusunda da becerili ve kontrol edilmesi zor bir adam. Bunu İtalya’daki ilk yılında da göstermiş olması ayrıca önemli.

Fizik yeterliliği mi, tekniği mi üstün derseniz hemen cevap vermek kolay olmaz. Ters kanat akınlarında destek santrfor olmayı iyi biliyor vs.

Yol son derece doğru
Buna İtalya’dan gelen oyuncuların Türkiye’ye uyum sağlama açısından misal İspanya’dan gelenlere oranla ne denli başarılı olduğunu ekleyin. Bir de tesadüf mü bilinmez ama Juve’den gelenlerin ekstra başarısıyla tamamlayın. Yol son derece doğru duruyor... Krasiç kesinlikle potansiyel olarak rüya gibi bir transfer.

Peki hiç mi soru işareti yok?
Bir kaç tane sayabilirim...

Kariyeri sürekli yükselen ama son sıçramada başarısız olmuş gözüken bir ‘çok yüksek potansiyelli’ oyuncunun hayal kırıklığını tamir etmek için Fenerbahçe doğru bir yer mi? Aykut Kocaman bu zor görevin altından kalkabilir mi?

Asıl gerçek ya da kâbus
3 yıldır almak için uğraştığınız ama oyuncunun radarına giremeyen bir yerseniz, zor zamanda ‘evet’ diyen oyuncunun motivasyonunun ne olduğunu ayrıca düşünmeniz gerekir.

Bir de ondan bağımsız gibi duran ama onun yeniden doğuşunu direkt etkileyecek bir başka teknik gerçek daha var. Fenerbahçe orta saha göbeğini yenilemek zorunda. Geride pas istasyonlarını artırmak mecburiyetinde. Topu ileriye taşıyacak, takımın ileride yerleşmesini sağlayacak orta sahalar bulmak zorunda. Bunu yapmadan ileriye kimi alsanız olmaz.

İşte Fenerbahçe’nin asıl gerçeği ya da kâbusu bu...

05 Ağustos 2012, Pazar 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Sorun orta sahada‘’

Vaslui karşısında forma giyen 4 yeni transferin performansları nasıldı? İspanya’ya giden Emre, bir türlü alınamayan Yobo, Reto Ziegler arandı mı?

Eksik performanslar

Kuyt biraz şaşkındı. Yapısal olarak neye dahil olduğunu anladığını pek sanmıyorum. Bu oyun yapısı içinde Mehmet Topal’ın zorluk çekmesi kesin. Yanına 1 ya da önüne 2 iki yönlü oyuncu gelmediği, iki savunma kanadı da orta sahaya dönüşmediği sürece zorluk çekecek ve günah keçisi olacaktır. Pas verecek kimse bulamayan birine neden hep yana oynuyorsun ya da pas hatası yapıyorsun diye sormak hatadır.

Fenerbahçe’de al-verci orta sahalar var, ama verkaççı yok. Topal’ın performansı beklenmedik bir seviyede değil ve onun bir günahı yok. Bu yapı içinde yapabileceği bu kadar. Hasan Ali ceza sahası ön çizgisi paraleline kadar iyi ancak sonrasında rakibi zorlayamıyor. Geçme denemesi yapmıyor. Bunu bireysel taktik çalışmalarıyla geliştirebilir ama asıl önemlisi öndeki Stoch’la nasıl bir tandem oluşturacağı. Bu arada Hasan Ali’den çok Stoch’un gelişim göstermesi şart.

Egemen ise dışarı vurması gereken poziyonda asla yapmaması gereken bir ince işe girişti. Ve bundan da gol geldi. Genel olarak kötü değildi, ama yaptığı hata ölümcüldü.

Fenerbahçe’nin Vaslui karşısında fizik olarak yetersiz görünmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Aykut Kocaman’ın sezon başı planlamalarında bir hata mı var?

Doğaçlama oynuyorlar

Sorunun fizik kondisyonla ilgili olduğunu düşünmüyorum. Fenerbahçe’nin sorunu, salt doğaçlama oynamaya çalışması... Belirli hücum şablonları yok gibi.

Topu nasıl ileri taşıyacaklarına dair ya bir planları yok ya da oyuncular görevlerini yapmıyor. Savunma ya da orta sahada top alan oyuncular topu kime vereceklerini, önlerindeki oyuncular da nasıl markajdan boşa kaçacaklarını bilmiyor gibiler.

Böyle olunca rakibi savunma yönünde cesaretlendiriyorsunuz. Eğer belirli şablonlarla rakibi geçmeye başlarsanız, rakip de yeni bir şekil almak zorunda kalacaktır. Ama Fenerbahçe bunu yapamayınca rakibi açamadı.

Üstüne cesaretlendirip önde basmaya teşvik etti. Yenilen golde ceza sahası önünde baskı var.

Önce Topal, sonra Egemen’i rahatsız edip hata yaptırıyorlar. Bu, Fenerbahçe’nin rakibe yapması gereken şey aslında. Bu, fizik kondisyonla mı alakalı? Sanmıyorum, ama inşallah öyledir.

Fenerbahçe, Romanya’da istediği skoru alıp, turu geçebilir mi? Geçmesi için neler yapmalı?

Alex ve Kuyt olabilir

Deplasmandan çıkacak hiçbir sonuca şaşırmam. Ancak bu, Fenerbahçe’nin bu yapı içinde yapabileceklerinin çok oluşundan değil. Birkaç oyuncusunun her şeyi değiştirebilir yetenekte oluşundan. Ancak bu oyun plansızlığıyla Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi’ne kadar ulaşması mucize olur.

Üçü hazırlık, biri resmi maçta sadece 3 gol atabilen Fenerbahçe’nin sorunu forvet oyuncularının yetersizliğinden mi kaynaklanıyor, yoksa genel oyun anlayışından mı? Bu sorun rövanşta nasıl çözülebilir.

Yeni bir durum değil

Bu kesinlikle yanlış bir yorum olur. Fenerbahçe’nin eksiği asla santrfor ekibinde değil. Buradaki yanlışlık orta sahada. Fenerbahçe’nin dikine oynayabilecek akın sürekliliğini sağlayabilecek iki yönlü orta saha eksiği var. Fenerbahçe gol mü kaçırıyor da santrfor eksiği olsun? Topu oraya getiremiyor. Bu yeni bir durum değil. Belki Appiah’tan hatta Aurelio’dan bu yana Emre’nin kısıtlı katkısı dışında, bu özellikte ve Fenerbahçe seviyesinde orta saha oyuncuları bulamadılar. Fenerbahçe orta sahada yeterli pas opsiyonu yaratamıyor, kimse de adam geçemiyor.

Dünyanın en iyi takımları, misal İspanya santrforsuz sahaya çıkmakta bir sakınca görmüyor. Çünkü topu oraya getirip akın sürekliliği sağlamak çok daha önemli.

Fenerbahçe’nin öncelikle tamir etmesi, pardon baştan inşa etmesi gereken budur.

03 Ağustos 2012, Cuma 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Angry Bird - Topuz‘’

İki yıl önce Young Boys/PAOK serisinde seyrettiğim Fenerbahçe’nin son 20 yılın en kötüsü olduğunu yazmıştım. Belki abarttım. Ancak bugün 2 yıl sonra, bu takımın yine o seviyede olduğunu hiç abartmadan söyleyebilirim. Aykut Kocaman’ın takımında fazla bir ilerleme yok.

Fenerbahçe’nin oyun ritmi problemi var. Çünkü rakibin savunma tedbirlerini dağıtacak bir oyun süratine çıkamıyor. Zira topa sahip olan oyuncuları fazla pas opsiyonu bulamıyor. Doğal olarak da oyun yavaşlıyor. Bugün bir takımın kalitesi, ayağında top olan oyuncunun pas verebileceği kaç arkadaşının olduğuyla ölçülüyor. Dün Topal çoğu zaman kimseyi bulamadı. Hemen herkes kalabalık arasında ulaşılmazdı. Bunun çeşitli sebepleri var.

-Oyun merkezi her ne kadar kaliteli olsa da salt al-vercilerden müteşekkil. Ver-kaççı kimse yok. Şimdiden söyleyeyim. Böyle giderse Topal’a yazık olur... Pas verecek kimse bulamıyor. Dolayısıyla tüm hataları da o yapıyor.

-İki savunma kanadı ender de olsa ceza sahası ön çizgisine kadar geldiğinde oradan mutlak şekilde geri dönüş yapıyorlar.

-Hâlâ Alex tek oyun kaynağı. Bu tip bir kadro yapısının topu ileri taşıması kolay olmuyor.
Bu yapı içinde Topuz oyuna girip klasik ‘Angry Bird’ stiliyle ortalığı yıkıp dökene kadar üretim sıfırdı. Bunun sonucunda Fenerbahçe rakip kaleye şut atmadan ilk yarıyı tamamladı. Kaleci top kurtarmadan. Öte yandan 74. dakikada Volkan’ın kalesine gol olan şut, Rumenler’in 4. net poziyonu.

Kısa geçeyim. İlk iş olarak Aykut Hoca’nın acilen orta sahaya bir direkt, bir aday olmak üzere delici, ofansif gücü olan orta saha oyuncuları bulması gerekiyor.

Yoksa işi zor olacak...

02 Ağustos 2012, Perşembe 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Kötü yönetimlere hasret‘’

Fenerbahçe’nin Avrupa macerası başlamak üzere.

Aziz Yıldırım’ın bizzat var ettiği, büyüttüğü, hayal edilmesi zor bir deve dönüşürdüğü ‘havuz’u terk edeceğini açıklayalı ise 3 gün oldu.

3 gün boyunca hemen herkes atıştı. Söylenmedik şey kalmadı. Tehditler uçuştu. Ama bu yazıyı yazmaya başladığımda TFF hâlâ ortada yoktu. Nihayet 1 aydır çıt çıkmayan TFF’den bir açıklama geldi.
Dün 16.00 itibarıyla...

TFF, Türk futbolunun üst yönetimi, çatı örgütü... Ama aslında bugün TFF çokça havuz, az milli takımdan ibaret bir bayii gibi... Maalesef iktidarını kaybetmiş bir örgütcük... An itibarıyla varlık sebebi havuzun bekaasını sağlayan bir taşeron. Sadece bu...

Bu yazıyı yazmaya başladığımda nerede bu TFF diye sormaya niyetliydim. Açıklama geldikten sonra durum daha vahim oldu. Onca mahkeme kararı, kavgalar. Geçen yıl kendi düşünerek değil sadece UEFA baskısıyla Fenerbahçe’yi Şampiyonlar Ligi’ne göndermeme kararı vs.İsimler değişse de TFF aslında aynıdır.

Geleneksel ve normal olarak hakem kararlarının eleştirilmesine bile tepki koyan, ceza veren TFF, kendi varlığını kökünden sarsmaya yönelik bir açıklama gelene kadar 1 yıldır devam eden kavgaya ses çıkarmadan öylece baktı. Ve dün belki de zorla cılız ve kısıtlı ses çıkarabildi sadece. “Havuzu hukuken dağıtamazsınız.”

Havuzun 400 milyon dolarlık bir deve dönüşeceğini bir yıl önce söyleyen - itiraf ediyorum bizim inanmadığımız - Aziz Yıldırım bunu bilmiyor olabilir mi?

Daha doğrusu bu açıklama havuzu dağıtma açıklaması olabilir mi? Bu açıklama bir meydan okumadır.
Toptan bir meydan okuma. Doğru ya da yanlış önemli değil, sert bir meydan okuma. Ama TFF sadece kontrat hatırlatabiliyor. Böyle bir iktidar olur mu?

Bir an için kavgayı bırakın ve düşünün...

Hangi tarafta olursanız olun, kimi haklı bulursanız bulun.

Fenerbahçeli, Galatasaraylı ya da Trabzonsporlu olun, bunun normal olduğunu söyleyebilir misiniz?
Türk futbolu, yıllarca kendisini kötü yönetenlerin kurbanı oldu.

Ne vahim ki, artık kötü yönetimlere bile hasretiz.

İrrasyonel girdap


Taraftarlık irrasyonel bir haldir. Eylemler itibarıyle. Hiç tanımadığınız insanlara düşmanlık besler, hiç tanımadığınız, yanyana gelmediğiniz insanlarla birlikte sevinirsiniz.

Türkiye’de temel itibarıyla durum daha da irrasyoneldir. Aynı evden iki ezeli rakibe gönül vermiş iki kardeş çıkar aynı maça gider birbirlerine küfreder, hiç tanımadığı insanlarla kolkola....

Çünkü takım tutmanın irrasyonel de olsa gerçek bir sebebi yoktur sıradan taraftar için. Sadece öyledir işte...

İlk tanıştığın adama önce nereli olduğunu sorarsın. “İstanbul” derse inanmayıp, yadırgayıp “aslen nerelisin?” diye sorarsın bu kez. (Nevşehir filan cevabını alınca duruyoruz neyse ki! Horasan’a Semerkant’a kadar sormaya devam etmiyoruz...)

Öte yandan hayatında hiç İstanbul’u görmemiş birine hangi takımı tutuyorsun diye sorduğunda aldığın Fenerbahçe/Galatasaray/Beşiktaş yanıtını hiç yadırgamazsın.

Durum tamamen irrasyoneldir.

Kötü değildir. Farklıdır. Özeldir. Belki de bir zenginliktir ve renktir. Ama kabul edelim ki durum toptan, kökten irrasyoneldir.

Bu dünyada gerçek ve temelli olan tek şey sonuçtur. Ya da öyleydi demeli...

Şampiyon olursun, maç kazanırsın, kaybedersin. Elle tutulur bir şey olur nihayet. Ya da olurdu demeli... Çünkü korkum bunun da kaybolmaya başlaması. Sonuçları, şampiyonlukları, kararları külliyen yok sayan, hep kendisini haklı ve galip gören bir taraftar yapısı oluşuyor.

Kuşkusuz “Almanlar yenik sayılınca biz de yenik sayıldık” mottosuyla yetiştirilmiş jenerasyonlar için bu çok da beklenmedik olmasa gerek. Ya da tarihte meydana gelmiş hiç bir felaket ya da yenilgiyi üstlenmeyen bir kültür için. 1071’den bu yana hiç hata yapmamış, hiç yanlış yola sapmamış, hiç kaybetmemiş, hiç kimsenin kalbini kırmamış olduğumuza inandırılarak büyütüldük.

Türkiye’de ırkçılık olmaz. Türk insanı öyle şey yapmaz vs.

Bügün futbolda geldiğimiz noktada herkesin diğerine söylediğinde de farklı bir durum yok. Asla yanlış yapmamışların ülkesinde, bazıları diğerlerinin futbolda hep hata yaptığını söylüyor. Diğerleri kabul etmiyor. “Asıl siz yaptınız” diyor.

Kendisi gibi davrananı anlamıyor kimse.

Çünkü aslında gerçek bir tavır değil ne kendisininki, ne karşısındakininki...

Taraftarlık güzeldir. İnsanların hayale, irrasyonel davranmaya da ihtiyacı vardır kuşkusuz.

Ancak herşeyin irrasyonel olduğu bir dünya da yaşayamaz.

Şunu bilmeli dostlar. Biz futbol dünyası olarak ya artık gerçeğe döneceğiz ya da yok olup bu gidişle...

31 Temmuz 2012, Salı 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Hayırlı musibet‘’

Bu yaşanmış bir musibet olarak bir şanstır...

Kendi yaşadıkları bir musibet...

Bu hata halihazırdaki yönetimde var olan geçmişe hırs ve öfkeyi törpüleyecektir.

Hem de içinde bulunulan israf sarmalının nasıl bir durum olduğunu daha iyi anlayabileceklerdir.

Aynı zamanda paniğin hiçbir şeye çözüm olmadığı görülecektir.

Beşiktaş 10 yıldır başkası gibi olmaya çalıştığı için sıkça panikliyor.

Duble yaptıktan sonra bile.

Portekiz Çetesi harekatı da bir panik hamlesiydi. Çalımbay da, Sağlam da, Del Bosque de Schuster de. Şimdi akıl ve gelenek hakim olacaksa, geçmişten nefret yerine yapılan hataları analiz etmek gerekiyor. Kendi yaptığın hatadan ders çıkarmak akıllı insanlar için daha kolaydır.

Beşiktaş şampiyon olabilir

Beşiktaş için “3 yıl 5 yıl beklemeli” önermesi doğru değil. Çünkü Türkiye başka bir ülke artık. Son 5-6 yılda neredeyse Sivasspor hep tepede kaldı. Bursaspor şampiyon oldu.

Bu kadrolara bakarsanız olağanüstü kalite veya virtüözler görmezsiniz.

Görebileceğiniz, görece iyi organize olmuş ekiplerdir.

Türkiye standardındaki ülkelerde durum budur.

Para ve büyük yıldızlar riskleri azaltmak ve heyecan yaratmak için alınır.

Türkiye’ye alabileceğiniz en büyük yıldız da, İngiltere ve İspanya’da piyasası kalmamış oyuncular olduğuna göre sorun yoktur.

Dolayısıyla Beşiktaş için sorun ne derece iyi organize olabildikleridir.

Misal:

-Beşiktaş iyi bir kaleci antrenörüne sahip mi? Çünkü son yıllarda herkes kaleci parlatırken onlar sürekli genç/yaşlı değerleri hacamat ediyor.

-Beşiktaş uluslararası standart olan her iki yılda bir 1 altyapı oyuncusunu ilk 11’ine yerleştirebilecek,
2 oyuncuyu aday yapabilecek bir organizasyon kurabilir mi?

-Beşiktaş yeniden Anadolu’da sivrilen genç yetenekler için en
huzurlu yuva imajına (kolej takımı) ulaşabilir mi? Ve daha birçok ayrıntı. Ertuğrul Sağlam’ın kovulmaktan beter olup hemen ardından Bursa’yla şampiyon olmasının anlattığı basittir. Zor olan bunu anlamak
ve uygulamayı buna göre şekillendirmektir. Türkiye’de şampiyon olmak için olağanüstü yeteneklere ihtiyaç yok.

Akla ihtiyaç var.

Şampiyonlar Ligi standardı

Şampiyonlar Ligi seviyesini satın alamazsınız. Ancak oyuncularınızı oraya çıkarabilirsiniz. Tüketici
değil üretici zihniyetle Şampiyonlar Ligi’nde sürdürülebilir bir başarı sağlanabilir. Futbolsever aslında transferseverdir bu ülkede. Pazar böyle kurgulanmış. Sadece transfer üzerine. Ama yönetici böyle davranamaz. Geçen yıl Trabzonspor hem de takımın en önemli oyuncularını kaybettikten sonra ve beklemediği bir katılımla son 5 dakikada gruptan çıkma hakkını kaybederken aslında Türkiye’ye bir ders verme şansını da kaçırdı. Bundan önce Lucescu’nun Pires’ler, Victoria’larla verdiği bir ders.
İlerleme üretimle olur. Tüketimle değil...

Orta saha eksik

Fenerbahçe Appiah’tan bu yana dikine oynayabilen orta saha noksanlığı çekiyor. Her zaman oyunu kontrol eden oyunculara sahip olabildi, ama o günden bu yana istikrarsız Emre katkısı dışında oyunu ileri taşıyabilecek, patlama ve adam geçme özelliği olan ideal orta saha oyuncularını bulmadı. Yetiştiremedi, alamadı da. Aldıkları bu iddianın içini dolduramadı. Maalesef Özer bu oyuncuların zirvesi. Şu andaki kadroda buna en yakın isim Cristian. Şampiyonluk mücadelesi için bu yeterli olmayabilir. Hem baskı yerken rakibi tek ayak üzerinde yakalayacak hem de baskı kuruduğunda bunu sürekli ve tehditkar kılacak orta saha oyuncusu eksiği hâlâ öylece duruyor.

Şu ana kadar yapılan transferlere, özellikle Kuyt’a hiç itirazım yok. Hollandalı, bir takımın çehresini değiştirebilecek bir dinamodur eski tabirle. Ancak onun tam orta saha versiyonu olmadan Fenerbahçe iddiası ölçüsünde bir takım olamayacak.

Hâlâ Selçuk

Galatasaray son iki yılda şampiyonluğa oynayan 3 takımdan ikisinin en iyi oyuncularının karmasını çıkarıyor sahaya. Terim’in çıkış noktası açısından Türkiye’de şu ana kadar sahip olduğu en iddialı kadro herhalde bu. Bakalım 2000 takımı seviyesine gelebilecekler ve geçebilecekler mi? Ancak hangi dizilişte takımı dizerseniz dizin kilit taşı hâlâ ve yalnızca Selçuk. Şunu açık bir şekilde söylemeli. Geçen sezon Hasan Şaş, Selçuk İnan’ı ikna ettiğinde Türk futbol tarihinin kaderi değişti. Bu neredeyse Hakan Şükür’ün Galatasaray’a imza attığı kadar önemli gündü..

Ve geçen sene farkı yaratan oyuncu oydu.

Bugün tüm gelenlerden sonra dahi Selçuk hâlâ Galatasaray’ın bir numaralı transferi.

24 Temmuz 2012, Salı 12:00
YAZININ DEVAMI